ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
6 Mayıs 2024, Pazartesi 13:17   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  LifexisxBeautifuL> Forum Mesajları
    LifexisxBeautifuL'e ait Toplam 556 Forum Mesajı var
<<1...4647484950515253545556 >>


LifexisxBeautifuL

LifexisxBeautifuL resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Deniz BAYKAL, İstifa Etti, Helâllik İstedi>
  17.May.2010 Pzt 19:48:52
Cinsellik uzmanı Doktor Haydar Dümen, CHP Lideri Deniz Baykal`ı affetmiyor: Bu adam bir halt yedi, acemiliğinden, amatörlüğünden ağzına yüzüne bulaştırdı...

CHP Lideri Deniz Baykal`ı istifayasürükleyen seks skandalı Türkiye gündemini belirlemeye devamediyor. Kasedin internet ortamına düşmesinin ardından süreci soğukkanlılıkla yönetmeye çalışan Baykal`a, siyasi rakiplerinden eleştiriler yöneliyor. partinin belirli bir kesiminden "geri dön" baskısı yapılıyor. Sorunun siyasi boyutu bir yana, bir de olayın cinsel boyutu ve bunun getirdiği soru işaretleri gündem oluşturuyor. Ortada cinsellikle ilgili soru işaretleri oluşunca da, konunun uzmanlarının görüşleri önem kazanıyor.

Habertürk`ten Kutlu Esendemir, Deniz Baykal olayını Dr. Haydar Dümen`e sordu...

Bir hastanız gelip, "Hocam ben evliyim, 73 yaşındayım , bir partinin de genel başanıyım.Bir kadınla sevişme görünüm internete düştü. Mahvoldum,bunalımdayım" deseydi, öneriniz ne olurdu?

Oğlum, partiden falan çekil. Eşinin gönlünü al, özür dile. Hatta eşinin psikolojik desteğe ihtiyacı olabilir. Onu bir uzmana götür. Bundan dolayı insan boşanmaz. Bu yaştan sonra da evlilik bozulmaz. Sen bu filmin sonuna, "The end" diye yaz. Yeni bir sahne aç kendine. Bu sahne senin kenara çekileceğin, çiftliğin de olabilir. Ailenle mutlu ol. Biz, sizin etek dedikodularınızı, uçkurlarınızı ya da savunmalarınızı dinlemek zorunda değiliz. Bu, ülkeye zarar verir. Olay olmuş da, olmamış da olabilir. Beni ilgilendirmiyor. Bir kenara çekilip kendi düzenin içerisinde, spekülasyonlara yer vermeyecek bir ortam hazırlamanı istiyorum" derdim.

Ya, "Yaşadığım travmayı nasıl atlatacağım Haydar Bey?"

Kendini yüce şeylere ada. Bak; doğrusunu yapıp politikayı da bıraktın. Türk politika tarihini yaz. Fikir hayatında üretim aşamasında geleceğe imtza at. Bakın; bugün Baykal ölse 100 yıl sonra kimse onu hatılamayacak. Ama bugün Baykal`ın evrensel 2 kitabı olsa 500 yıl sonra bile biri o kitabı görecek, hatırlayacak. Hatırlanıyorsanız, yaşıyorsunuz demektir.

Bu tür bir skandalın ardından kişinin cinsel yaşamı nasıl etkilenir?

(Gülüyor) Partnere bağlı. Kudurmuşla denir ya bir atasözünde. Göz var mı göz? Kulak da var. Korku da, varlık da var. Karşıda da eşeği baştan çıkartan sıpanın kuyruk sallaması var. Anadolu`daki söylemle. Diren diren diren. Yüz kişi direndi, bir kişi direnmeyiverdi. Olur ama büyüklerin, başımızdakilerin buna hakkı yok.

Ya görüntüyü çekenlerin durumu ne?

Haa! Politik orgazm içinde onlar. "Türkiye`yi kurtardık" diye uçuyorlardır. Büyük ödül alıyorlardır ya da alacaklardır.

Yaşlılara motivasyonu olmuş mudur Baykal vakasının?

Yok yahu! Bunlar ilkel motiflerin mastürbasyonuna yol açar. Söylerken tatmin olur. Yaşlılar viagrayı buluyor ama kadını bulamıyor.

Babam bile olsa böyle bir olayı kabul etmezdim?

Baykal istifa ederken, söz konusu kasedin iki haftalık bir geçmişi olduğunu söyledi. İki hafta öncesi Meclis`te Anayasa değişiklikleriyle ilgili çok sert tartışmalar yaşanıyordu. Böylesi stres anlarında cinsel güdüler harekete geçebilir mi?

Her erkek, stresin derecesine göre, bazen de stresin kendisinden ereksiyon olur. İdam anında orgazm olunur. Ama insan kimliği farklıdır. Psikopat bir adam, acılar karşısında ereksiyon olur.

Görüntülerde, olay anında Baykal`ın gömleğini ve kravatını çıkarmadığı örülüyor. Çoraplar çıkarımış ama.

(Gülüyor) Bunu değil Haydar Dümen, cihanı alemin profesörü olsa açıklayamaz. Belki canı öyle istemiştir. Belki acelesi vardır. Ne bilelim; protokol adamı ya Baykal... Belki protokol gereği öyle uygun görmüştür. Bizi ilgilendirmez.

Buna benzer vakayla karşılaştınız mı hiç?

Buna benzer değil de, çok yaşlı bir hastam felaket derecede kadına düşkündü. Bunun bir başka nedeni var: İnsanlar bunamaya başladıklarıda, yukarıda beyinde fren azaldığında, aşağıda cinsellik daha özgür oluyor ve harekete geçiyor. Yani Züğürt Ağa filminde, Şener Şen`in babasının, kulağına vurup, "Kadın isterim, kadın" demesi gibi. Ama bunu Baykal için söyleyemiyorum.

Siyasetin tarihini cinsellik üzerinden yazmaya kalksanız, Baykal`ın tarihteki yeri ne olurdu?

Hiçbir satır yer vermezdim. Bu adam bir halt yedi, acemiliğinden, amatörlüğünden ağzına yüzüne bulaştırdı. Cinselliği de , siyaseti de yok Baykal`ın Şanssızlığı da lider olması. Bu da olayın hepimizin gözü önünde işlenmiş olmasını getirdi. O zaman ben babam olsa bu olayı kabul etmezsem, Baykal da da kabul etmem. Liderler politikanın peygamberliğine soyunmuşlardır. O zaman bir şeylerden vazgeçeceksiniz.

GÜCÜN OLDUĞU YERDE ÇOK KADINLILIK OLUYOR

Baykalın yaşadığı tam olarak nedir?

Böyle bir tablo oluşmuşsa, hayat çizgsini,i değer yargılarını, topluma karşı sorumluluk ve vicdani duygularını yeniden gözden geçircek. Sözünü tutmak kaydıyla, yapması gerekeni ve doğru yapmıştır. Aksi takdirde,kendi inanırlılığını kayberedsebir lider, o liderin bu zaafından toplum zarar görür. Baykal bugün, kahvehanelere münazara konusu olarak intikal etmiştir.

Ne gibi?

Baykal skandalı toplumu ikiye böldü. Bunun nabzını kahvehanelerde görürsünüz. Kahvenelerde, birirelir "Erkektir, falanca yapıyor, on niye yapmasın"diyor. Bir tanesi itiraz ediyor. "Mağdur o" diyor.

Dünyada`da çok sayıda örneği var. siyasi liderlerin cinselliğe düşkünlüğünü nasıl açıklıyorsunuz?

Olanakları ve erkleri bunu yaptırıyor. Parası çok fazla olan da, otoritesi çok olan da bunu yapabiliyor. Aşiret liderlri de, şeyhler de bunu yapabiliyor. Gücün olduğu yerde çok kadınlılık oluyor. Gücü fazla olduğu için de buna kimse dokunamıyor. Bu erke hayvanlar düzeyinde baktığımız zaman, aslanlar da, boğalar da çok eşlidir. Estetiği olan kuğular, kırlangıçlar tek eşlidir.Yani iki oyun oynanıyor dünyada. Biz sadece erke dayanan ilkel güdülerimizi vurgularsak, kendi ilkelliğimizin basamaklarında erir gideriz. oysa liderler bir toplumsal peygamber gibi tertemiz olmalıdır. Sosyal alanda kendini frenlediği gibi, cinsel alanda da kendini firenleyebilmelidir. Topluma saygının bir gereği var.

internethaber



LifexisxBeautifuL

LifexisxBeautifuL resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Deniz BAYKAL, İstifa Etti, Helâllik İstedi>
  17.May.2010 Pzt 19:43:03

Senin yazdıklarını okumadığım doğru,kamuoyunda tartışılan bir olayı yorumluyorum. Olayla ilgili genel fikrimdi :)



LifexisxBeautifuL

LifexisxBeautifuL resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Deniz BAYKAL, İstifa Etti, Helâllik İstedi>
  16.May.2010 Pzr 23:56:54
Mesele  " eline,beline ve diline sahip çıkmak "  yeğen !


LifexisxBeautifuL

LifexisxBeautifuL resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Deniz BAYKAL, İstifa Etti, Helâllik İstedi>
  16.May.2010 Pzr 19:50:33

Hadi anladık komplo moplo da kendisine hakim  olamayan kim ? %28.5  ile Obama mı ? Ya da Bayan Baykal mı ? Ya da AKP mi ?

Çekirgeler bir sıçrar, iki sıçrar sonra kızgın sacın üzerine düşerler. Sayın Baykal`ın Enerji Bakanlığı yaptığı dönemdeki korsan tankercilerle ilişkilerinin serüvenleri Dünya Basınında uzun süre yer etmişti. İngiliz gazeteci Finkel televizyonda Sayın Baykal`a CHP ye genel başkan olduğu günün ertesinde yaptığı basın toplantısında bu konuyu sorduğunda Baykal`ın dili resmen lal olmuştu. O açmazlara yaptığı bol ve takıntılı Iııı..ııı lı konuşma adamın dilini dişini kilitlemişti.

İstanbul`da  Nurettin Sözen zamanını hatırlıyın. İSKİ ve Ergun GÖKNEL rezaletini de mi Amerikalılar  ya da AKP mi ayarlamıştı? O da mı komploydu? O rezaletten sonra İstanbul`da CHP
belini doğrultabildi mi?

Bu olayın İSKİ olayından farkı olduğunu sanmıyorum.

Kendi iç hesaplaşmalarını başkalarının komplosu şeklinde yorumlamayın,aksi takdirde çok komik oluyorsunuz.

Yoksa elbette iki yetişkin birey arasındaki ilişkiyi bu şekilde yansıtmak özel hayata müdahaledir.Kimseyi de ilgilendirmez.Sıradan insanlar olmadığı müddetçe.

Başbakanın attan düşmesini yıllarca olay yapanlar bu olayı nasıl hafife alabilirler ?

En azından Bayan Baykal ile empati yapmanız gerekiyor.


 



LifexisxBeautifuL

LifexisxBeautifuL resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Alkolizm>
  2.May.2010 Pzr 20:52:47

                                                   ALKOLİZM

Artık alkoliklerin kentin kirli sokaklarında sarhoş dolaşan, giyimine ve bakımına özen göstermeyen insanlar olduğunu ve varsayılan bu özellikleri nedeniyle kolayca tanınabileceğini düşünmüyoruz.

Alkolizm konusunda kazanılan deneyimler, bu sorunun sosyal ya da ekonomik durumla bir ilişkisinin olmadığını gösterdi. Genç veya yaşlı, erkek veya kadın zengin veya yoksul ve her ırktan insan alkolik olabilir. Yaşamları başarısızlıklar ve hayal kırıklıklarıyla dolu olanlar kadar, mutlu insanlar da alkolik olabilirler. Aynca alkoliklerin birçoğu toplumda saygı gören insanlardır, dostları ve iş arkadaşları arasında yıllarca sağlıklı ve normal biri gibi yaşarlar.

Alkolizmden kaynaklanan bitmiş bir evlilik veya kaybedilmiş bir iş gibi sorunlar alkolikler tarafından "talihsizlik, başkalarının yüzünden olan bir durum veya karakterlerine ilişkin bir sorun" olarak görülür.

Yüzyıllarca alkolikler iradesiz insanlar olarak görüldü ve alkol alışkanlıklarını yalnızca kendi iradeleriyle altedebilecekleri düşünüldü. Karakterleri yeterince güçlü olmadığından kimsenin onlar için yapabileceği bir şey yoktu.

Bu bakış açısı artık değişmiştir. Amerikan Tıp Birliği 1950 lerden bu yana alkolizmi bir hastalık olarak sınıflamaktadır. Amerikan Ulusal Alkolizm Konseyi gibi diğer kuruluşlar da toplumda yaygın olan alkolizm anlayışını değiştirmek için uğraşmaktadırlar.

Alkoliklerin hasta oldukları bir gerçektir. Toplumdan gördükleri tepki onların da kendilerini zayıf iradeli insanlar olarak kabul etmelerine neden olmaktadır ki bu alkolizmin tedavisinde önemli bir engel oluşturmaktadır.

Arkadaşınızın veya sevdiğiniz birinin alkolik olup olmadığını nasıl anlayabilirsiniz? Çoğu kez bunu anlamak zor değildir ancak alışkanlığın erken dönemi gözden kaçabilir. Alkol alışkanlığı veya alkolizmin bazı göstergeleri vardır.

Alkol Takıntısı

Alkol bağımlıları içki içebilecekleri zamanı sabırsızlıkla beklerler. Sosyal etkinliklerini alkolün bulunup bulunmamasına göre seçerler ve durmadan içkiden sözederler. Alkolsüz kalmamak için işyerlerinde ve arabalarında içki stoklarlar.

Şikayetleri Geçirmek İçin Alkol Kullanımı

Alkol bağımlıları alkolü genellikle ağrılarını geçirmek, gevşemek ve uyumak için bir ilaç gibi kulladırlar

Dayanıklılık Artışı

Alkolikler alkole arasıra içenlerden daha dayanıklı olurlar. Dayanıklığın artması, beynin daha yüksek alkol düzeylerine uyum sağlama yeteneğine bağlıdır.

Kontrol Kaybı

Alkol bağımlıları her zaman planladıklarından daha çok içerler. Bir tek kadeh içmek için girdikleri yerde bütün gece kalabilirler. Bu kişiler istemeden zehirlenme aşamasına gelebilirler.

Tek Başına içme

Alkol bağımlıları için grup içinde içmek değil, alkolün kendisi önemlidir. Tek başına içmek alkol bağımlılığının önemli bir göstergesidir.

Sık ve Aşırı Miktarda İçmek

İçki bardağını kafaya dikmek, duble içki ısmarlamak, kendini iyi hissetmek için zehirlenecek kadar içmek alkol bağımlılığının göstergeleridir.

İçki içmek için Bahaneler Yaratmak

Alkolikler içmelerini makul göstermek amacıyla çeşitli bahaneler yaratırlar. Herşey onlar için bir içme gerekçesidir.

Geçici Bellek Kaybı

Alkoliklerde geçici bellek kayıpları görülebilir. Daha sonra da hatırlamadıkları bu dönemlerde neler olduğu üzerine huzursuzluk, kaygı ve suçluluk duyarlar.

İnkar

İnkar, alkoliklerin bir alkol sorunu olduğu gerçeğinden kaçmak için kullandıkları bir savunma mekanizmasıdır, tnkar, tedavi için önemli bir engeldir ve bu kadar çok alkoliğin yularca yardım istemeden alkol içmeyi sürdürmesinin nedenlerinden biridir.

Alkolikler başlangıçta alkol içmelerinin kendilerinde ve ailelerinde yarattığı zararları göremezler. Sonuçlar açıkça ortada olsa bile, yaşamlarındaki yıkımın alkol dışı nedenlere bağlı olduğuna inanır ve özgür olduklarını, alkolün yaşamlarına hükmetmediğini iddia ederler.

Alkolün olası belirtilerini tanımak ve tedavinin ayrıntılarını öğrenmek için en iyi kaynak alkoliklerin katıldığı toplantılardır. Ayrıca alkoliklerin ve onları tedavi edenlerin bu konuda yazdıkları da yararlıdır.

Dünya Sağlık Örgütü’nün kabul ettiği bir değerlendirmeye göre bir standart içkinin bir kadeh şaraba, bir küçük kutu biraya, yarım duble rakıya, cin, votka ya da viskiye eşit olduğunu anlatan Doç. Dr. Ögel, buna göre bir haftalık tüketim için üst sınırın erkeklerde 21, kadınlarda ise 14 standart içki olduğunu belirtiyor. Erkekler için haftalık 21 kadeh şarap ve 10.5 duble rakı üst sınır sayılıyor. Bu miktarın üstünde alkol kullanımının riskli olduğunu vurgulayan Ögel, “Ancak gençler için risk sınırı belli olmadığından gençlerin daha da az kullanması gerekir. Kişinin iki gün üst üste alkol almaması gerek. Beden alkolün zararlarını ancak iki gün içinde atabiliyor” şeklinde konuştu.



alıntı : https://www.hekimce.com/



LifexisxBeautifuL

LifexisxBeautifuL resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Çocuk İstismarına Tepki>
  29.Nis.2010 Per 22:08:56
Taciz haberlerinin bize söylemedikleri
 
Çocuklara cinsel taciz / tecavüz davalarında öfke her zaman işe yaramayabilir…

Kendimizi bile sapık gibi hissetmemize yol açan sarsıcı günler yaşıyoruz. Tam da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve “Çocuk” Bayramı’nın arefesinde Siirt’ten gelen çok sanıklı cinsel çocuk tacizi haberinin yarattığı infial yetmezmiş gibi, üç gün sonra aynı şehirden bu kez “çocukların çocuklara tecavüzü” haberi gelince, insanın özünde iyi olduğuna dair beslediğimiz bütün inanç yerle yeksan oldu. Ardından bütün basında, daha önce yaşanan çocuk cinsel tacizi/tecavüzü listeleri yayımlanmaya başladı ve bu kez yaşadığımız ülkeye dair fikirlerimizi sorgulamaya koyulduk. Burası nasıl bir ülkeydi ki, çocuklar çocuklara tecavüz ediyor, bir şehirde onlarca kişinin adının karıştığı skandal aylarca gizlenebiliyordu?

Evet, çocuk masumiyeti sözkonusu olduğunda içimizdeki öfke kendiliğinden büyüyor ama bu öfke gözümüzü de karartmamalı. Görebilirsek, madalyonun diğer yüzünde öfkemizi törpüleyecek bilgiler de mevcut.

İlk önce, basındaki genel bir eğilimden bahsetmek gerek. Bir skandal patlak verdiğinde benzer skandalların peşi sıra ortaya çıkarılması yani “bir … daha” haberleri sadece çocuk cinsel tacizi haberlerinde değil, cinayet, uyuşturucudan ölüm, aldatma-aldatılma vb. kamuoyunun ilgisini fazlasıyla çeken başka konularda da uygulanan bir yöntem. Elbette çoğu “devam haberi”nde bir yanlışlık yok ama bu haberler ya eski ya da aslında olayın gerçekleştiği günlerde zaten haber olmuş. Nitekim Pervari ilçesindeki “ikinci Siirt vakası”nda böyle bir durumun yaşandığı Siirt Valisi’nin açıklamalarıyla ortaya çıktı. Vali Necati Şentürk, olayın 15 Nisan 2009’da vuku bulduğunu, soruşturma neticesinde ihmali görülen Pervari Atatürk YİBO müdür vekili, başmüdür yardımcı vekili ve iki müdür yardımcısı hakkında disiplin cezası uygulandığını, okul müdür vekili ile iki yardımcısının görevden alındığını söyledi. Vali, “hadisenin yeni bir hadiseymiş gibi gösterilmesinin yanlış olduğunu” söylüyordu: “Çocukların cinsel istismarını tasvip etmemizin imkânı yok. Onları şiddetle, nefretle kınıyoruz hatta lanetliyoruz. Ama her iki hadisede de suçlular ya da şüpheliler yakalanmış, büyük ölçüde tutuklamalar meydana gelmiştir.”

Geçen hafta Siirt’le ilgili gündeme gelen ilk cinsel çocuk tecavüzü davasında 18 kişi tutuklu, dokuz kişi de tutuksuz yargılanıyor. Pervari davasında ise Vali’nin verdiği bilgilere göre olay sonrası yürütülen soruşturmalar neticesinde dokuz şüpheli gözaltına alındı. En küçüğü 1999, en büyüğü 1994 doğumlu olan şüpheliler, savcılığa sevk edildi, sorgularının ardından üç kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Diğer altı kişi ise mahkeme kararı ile haklarında bakım tedbiri kararı alınarak, Siirt Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı yetiştirme yurduna teslim edildi. 23 Kasım 2009’a kadar burada kalan çocuklar daha sonra haklarındaki bakım tedbiri kaldırılarak, ailelerine teslim edildi. Olayla ilgili tutuklanan üç şüpheli ise 22 Mart 2010’da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

AFİŞE ETMEK YANLIŞ OLABİLİR

Pervari’deki davada yaşandığı gibi, olaya ilişkin adli tıp raporlarının mahkemeye ulaşmadığı, yargılananların hak ettikleri cezayı almadıkları, ya da adaletin geç tecelli ettiği eleştirileri çoğunlukla haklı eleştiriler. Ama olayların, faillerin üzerine gidilmediği ve bu tür davalarda yayın yasağının konulmasının da ört bas amaçlı olduğu yolunda medyada çıkan yorumlara HABERTURK.COM’a konuşan hukukçular karşı çıkıyor. Onlara göre bu davalarda “süreç sessiz yürütülmeli.” Koç Üniversitesi Ceza ve Ceza Muhakemeleri Usulü öğretim üyesi Prof. Nur Centel, “Üç yönden bu sürecin sessiz yürütülmesi gerekiyor. Birincisi, basın kanununda bunu engelleyici hükümler var; ırza geçme, tecavüz gibi fiillerin sanıklarının kimliklerinin basına yansıtılmaması gerekir. İkincisi, eğer bu faillerin yaşı 18’den küçükse çocuk mahkemelerinde yargılanmaları söz konusu olacaktır. Buradaki yargılama gizlidir, açık yargılama söz konusu değildir. Üçüncüsüyse zaten genel olarak soruşturma evresi gizlidir. Delillerin karartılmaması için, masumiyet karinesinin bir gereği olarak gizli kalması gerekir” diyor. Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Ceza Hukuku öğretim üyesi Prof. Vahit Bıçak ise haberlerin kişiler üzerinden değil, olaylar üzerinden yapılması gerektiğini söylüyor. Ona göre böylece ceza normlarından beklenen caydırıcı etki daha net bir şekilde ortaya çıkar: “Son günlerde gündeme gelen tecavüz olayları dehşet verici. Bunların medyada haber olması bu olayların faillerine uygulanacak yaptırımların topluma duyurulması açısından yararlı etki doğurabilir. Hukuk sisteminin bu davranışları görmezden gelmediği, bu davranışın sorumlularını cezalandırdığı, bu ve benzer davranışta bulunmayı aklında geçirenler için caydırıcı bir etki doğuracaktır.”

Ancak Centel’in de, Bıçak’ın da ortak olarak dikkat çektikleri, en az suçluların cezalandırılması kadar önemli başka bir nokta daha var: Haklarında soruşturma yürütülen kişilerin afişe edilmesinin yanlışlığı. Centel şöyle diyor: “Belki haklarında soruşturma yürütülen kişiler için hiçbir delil bulunmayacak ve takipsizlik kararı verilecek, bu yüzden kimliklerinin afişe edilmemesi gerekir. Basın bu olayların ayrıntılarını vermemeli. Yasalar kadar mantık kuralları da bunu öngörüyor.” Bıçak’a göreyse şu aşamada dehşet verici eylemlerin faillerinin kim olduğuna ilişkin hususlar, iddiadan ibaret. Bu iddiaların yargılama yapılarak kesin hükme bağlanması gerekiyor: “Yargı kararıyla sorumlular tespit edilmedikçe isimleri geçen kişilerin topluma lanse edilmesi anayasadaki ‘suçluluğu hükme sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz’ hükmüne aykırılık oluşturur.”

Bunlar, gözden kaçan ama çok önemli tespitler. Zira, cinsel taciz davaları her zaman mahkumiyetle sonuçlanmıyor. Hatta bir davada haklarında soruşturma yürütülenlerin hepsinin ceza aldığı örnekler az. Adalete inanırsınız, inanmazsınız ama bu tür davalar sürerken yaftalanıp dava sonucunda temize çıkanlar da çok. Bu konuda toplu bir istatistik yok, ama geçmiş yıllara bakarak bazı çıkarımlar yapmak mümkün. Devrin adalet bakanı Cemil Çiçek’in ağzından yapılan açıklamaya göre 2002-2005 arasında 21 bin 111 çocuk tecavüz ve taciz mağduru oldu. O dönemde eski TCK’nın 15 yaşını bitirmemiş çocuklara yönelik “ırza geçme, küçükleri baştan çıkarma ve iffete saldırı” suçlarını içeren 414. maddesi kapsamında 18 bin 788 dava açıldı. Bu 18 bin 788 davada mahkûm olanların sayısı ise 15 bin 411.

Daha detaylı vermek gerekirse, TCK’nın 414. maddesi kapsamında 2002 yılında açılan 4 bin 70 davadan 3 bin 529, 2003 yılında açılan 3 bin 499 davadan 3 bin 691, 2004 yılında açılan 3 bin 536 davadan 3 bin 522, 2005 yılında açılan 5 bin 175 davadan ise 4 bin 585 mahkumiyet kararı çıktı. Özetle, her davadan mahkumiyet çıkmadı.

AİLELER ÇOCUKLARINI KULLANIYOR

Peki mahkumiyetle sonuçlanmayan davalarda “mağdur” çocuklar yalan mı söyledi? Bu da bir ihtimal ama uzmanlar bu tür durumlarda çoğunlukla çocukların aileleri tarafından kullanıldığını söylüyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden, Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Başkanı Doç. Dr. Figen Şahin, HABERTURK.COM’a “Birçok olgu çocuk ya da aile tarafından saklanıyor ve yardım alınmıyor. Ama tersi örnekler de mevcut. Özellikle konu bu kadar çok gündeme geldikçe, bu tür örneklere rastlıyoruz. Mesela, boşanma davalarında velayeti almak için tarafların birbirlerine yönelttikleri ‘çocuğumu taciz etti’ suçlamalarına her geçen gün daha fazla rastlıyoruz” diye açıklıyor durumu.

Bu konuda daha somut bir örnek, Edirne Barosu’na kayıtlı Avukat Ahmet Usta’nın2008 yılında yaşadıkları. O yıl Usta’nın müvekkilleri, bugün çocuğun cinsel istismarıyla ilgili davaları kapsayan ve “Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır” diyen TCK’nın 103. maddesi çerçevesinde yargılanıyor. Usta, “Aslında gerçekten çoğu avukatın bakmayacağı bir suç gibi görünse de, ben müvekkillerimin bu suçu işlemediklerine ikna olduğum için aldım davayı” diyor. Davada mağdurlar, 11 yaşlarında bir erkek ve bir kız çocuğu. Sanıklar ise 17-18 yaşlarında iki erkek. Usta yaşananları şöyle aktarıyor: “Sanıkların ablası ile mağdurların babası arasında bir gönül ilişkisi var ve mağdurlar bu bayanı kıskandıkları için bayanın kardeşlerine böyle bir suç atıyorlar. Okuldaki öğretmenleri de bu iftiraya zemin hazırlamış. Doktor raporlarında hiç bir bulgu yok. Ne psikolojik ne de fiziki. İfadeler de o yaştaki çocukların kurgulayamayacağı kadar ayrıntılı. Benim bulunmadığım celsede mahkeme mağdurları dinlemiş. Mağdurlardan birinin verdiği ifadeyi nazara alarak savcı suçun basit cinsel istismar olmadığı 103/2’ye girdiğini belirterek görevsizlikle ağır cezaya gitmesi yönünde mütalaada bulunmuş.” HABERTURK.COM’a konuşan Avukat Usta, “mağdur” çocukların, babalarının bu kadınla olmasını istemedikleri için böyle bir suçlamada bulunduklarını belirterek müvekkillerinin beraat ettiğini söylüyor. Ancak Yargıtay, davayla ilgili tekrar değerlendirme istemiş.

Avukat Usta, benzer davalardan da yola çıkarak, “Cinsel taciz olayının suyunu çıkardılar” diyor. “Bu davaların neredeyse yarısı para ve çıkar için. Birtakım insanlar, çıkar için çocuklarını bu olaylara karıştırıyorlar. Mesela şikayetçi oluyorlar, sonra dava açılıyor ama para alıp davadan vazgeçiyorlar…” Benzer bir örnek 2007’de Adana’da yaşandı. Dört kız öğrencisini dövüp, cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla hakkında 64 yıla kadar hapis istemiyle dava açılan ilköğretim okulu öğretmeni C.Ö, “cinsel istismar” suçundan beraat ederken dayak iddiasından 300 TL para cezasına mahkum edildi.

Başka bir dava, Ankara’daydı. Babası ve kendisinden bir yaş büyük ağabeyiyle yaşayan 12 yaşındaki bir çocuk, “7 yaşımdan beri geceleri babam bana cinsel istismarda bulunuyor” iddiasıyla polise başvurdu. Baba hakkında cinsel istismar davası açıldı. 2001’de eşinden boşanan anne de velayet davası açtı. Duruşma sırasında psikolog huzurunda çocuğun ifadesi alındı. Mahkeme ayrıca Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndan rapor istedi. Psikolog ve hastanenin “Çocuğun hiçbir etki ve yönlendirme altında olmadan ifade verdiği ve babası tarafından cinsel istismara uğradığı tespit edilmiştir” raporları üzerine aile mahkemesi iki çocuğun velayetini de babadan alarak anneye verdi. Ancak ceza mahkemesi, baba hakkında, çocuğun cinsel istismara uğradığına dair ciddi delil olmadığı ve çocuğun annesinin yanında kalmak için “çocuk psikolojisinin yarattığı durumlar” nedeniyle böylesi bir iddiayı ortaya attığını belirterek beraat kararı verdi.

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Ayten Erdoğan, çocuklara cinsel taciz konusunda başka bir gerçeğe dikkat çekiyor: “Daha acısı, çocuklarını parayla satan ailelerin olması. Tayland’daki gibi. Tayland’da aileler seks için çocuklarını parayla satarak geçiniyorlar. En büyük korkum, ülkemizdeki ekonomik sorunlar nedeniyle ahlâki değerleri gelişmemiş ailelerin çocuklarını seks amaçlı satmalarının artması. Anne babaların çocuklarını para karşılığı seks için vermeleri, buna göz yummaları, teşvik etmeleri çok tehlikeli. Çocuğunun cinsel istismarına göz yuman, bunu destekleyen, teşvik eden aileler cezalandırılmalı.” Erdoğan, biraz önceki örneklerin tersine, cinsel istismar davalarında baskı ve para ile mağdurların ifadelerinin değiştirilebildiğine de dikkat çekiyor.

“SESSİZLİK İKİ TARAF İÇİN DE İYİ”

Şimdi bütün bu haberleri daha geniş bir çerçeveden ele alalım. Çocuklara cinsel taciz / tecavüz haberlerinin “suçluyu deşifre etme” işlevinin yanı sıra olumsuz etkileri de olabilir. Ceza hukukçusu Prof. Nur Centel, faillerin afişe edilmesinin, onlar için daha kötü etki de yaratabileceğine dikkat çekiyor: “Eğer yaptıklarının bilincinde değillerse medyatik olma, onların olayı onay görme şeklinde algılamalarına neden olabilir. Bu yönlerden bu davalar ne kadar sessiz olarak geçirilirse o kadar iyi.”

Pervari’de yaşanan çocukların çocuklara tecavüzü vakasının kamuoyuna tekrar yansımasından sonra Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu medyanın bu konuda habercilik anlayışının sorgulanması gerektiğini söyleyerek, “suçlu çocukların rehabilitasyon süreci neredeyse tamamlanmışken bu konunun yeniden gündeme taşınmasının zararlarından” bahsetmişti. HABERTURK.COM’a konuşan Psikiyatr Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, rehabilitasyon sürecinin kapalı bir kutu olduğunu, bu çocukların nerede, kim tarafından  rehabilite edildiğinin bilinmediğini savunuyor: “Böyle bir kurum var mı? Bu vakalar yeni ortaya çıkıyor. Sanki rehabilite eden hazır kurumlar varmış gibi konuşuluyor. Bu iş nasıl bir psikologla yapılıyor, bilemiyoruz.” 

Gazi Üniversitesi’nden Doç Figen Şahin ise bakanı bazı noktalarda haklı buluyor: “Bu davanın sanıkları çocuk ve sanıyorum başta hiç tutuklanmayanlar, 12 yaşın altındakiler. Yasalarımıza göre 12 yaşın altındaki çocuklar tutuklanmıyor ki, bu doğru bir yaklaşım. Ama bu çocukların bu suçu neden ve hangi şartlar altında gerçekleştirdikleri çok iyi araştırılmalı ve bu çocuklar çok yoğun bir tedavi görmeli. Bu süreçte bunlar ne kadar iyi yapıldı bilmiyorum. Gerçekten bu konunun tekrar gündeme gelmesi o çocukları çok hırpalayıp düzelme süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Bu çocukları ‘iflah olmaz suçlular’ gibi görmeden düzeltmek için uğraşmak gerek, yoksa hem kendileri hem de toplum için çok zararlı olurlar.”

Şahin’in dikkat çektiği bir nokta da çocuklara cinsel tacizde bulunan bireylerin de çocukluklarında tacize uğramış olma olasılığının yüksek olması. Şahin’in, “Bu çocukların böyle bir suç işlemesi genellikle önce kendi başlarına böyle bir şey gelmesi ile başlıyor. Bu konunun da araştırılması ve o çocukları da öncelikle ‘mağdur’ olarak ele almak daha doğru” şeklindeki sözleri,  özellikle çocukların uyguladığı cinsel taciz / tecavüz davalarında daha fazla cezayı savunanlara cevap niteliğinde.

HASTA BİR TOPLUM MUYUZ?

Elbette bu tür vakaların başka ülkelerde de yaşanması bizi rahatlatmayacak ama cinsel istismar yeni bir konu değil; kültürden kültüre ve zaman içinde biçimsel değişiklik gösterse de, her zaman var oldu. Ensest, cinsel kölelik, tecavüz, teşhir, röntgencilik, vb. cinsel istismarın farklı biçimleri. “Çeşitli verilere göre dünya genelinde çocukların yüzde 25 - 35i cinsel istismara uğruyor. Avrupa ülkelerindeki  Katolik kiliselerine bağlı okullarda da her gün yeni vakalar duyuluyor” diyor Galatasaray Üniversitesi’nden Sosyolog Yrd. Doç. Feyza Ak Akyol. Akyol’un bahsettiği olayda, İrlanda hükümeti geçen Kasım’da bir rapor açıklayarak “1975 - 2004 arasında bazı din adamlarının 300’den fazla çocuğa cinsel, fiziksel ve psikolojik tacizde bulunduğunu, bu yöndeki şikayetlerin Dublin bölgesindeki din otoriteleri ve diğer kilise yetkililerince örtbas edildiğini” ortaya koymuştu. Daha sonra Roma Katolik Kilisesi’nin lideri Papa 16. Benediktus, İrlandalı Katolik piskoposlara hitaben yazdığı mektupta, kurbanlardan kilise adına özür dilemek zorunda kalmıştı.

Başka rakamlara bakarsak, farklı kaynaklara göre kız, erkek her çocuk için ciddi tehdit oluşturan ensest veya pedofili vakaları bütün dünyada tırmanırken İtalya’da yılda 21 bin, İngiltere’de ise 110 bin çocuk aile bireylerinin tecavüzüne uğruyor. Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaşa göre dağılımları incelendiğinde ise yüzde 30’unun 2-5, yüzde 40`ının 6-10, yüzde 30’unun 11 - 17 yaş grubunda olduğu görülüyor. Dünyada istismara maruz kalan çocuklarda kız/erkek oranı 1/3 iken Türkiye’de bu oranın hemen hemen aynı olduğu söyleniyor. İstismarcıların yüzde 96`sı erkek, yüzde 80`i de çocuğun tanıdığı birisiDoç. Figen Şahin, “Bu vakalar Türk toplumu hakkında ne tür ipuçları veriyor? Hasta mıyız biz” sorumuzu şöyle cevaplıyor: “Bu sorun bizim toplumumuza özgü değil. O yüzden ‘hasta’ olarak nitelendirilecekse tüm dünyada bu hastalık var. Bizim toplumumuzda cinsel konuların ‘ayıp, günah’ diyerek baskı altında tutulması, gençlere sağlıklı cinsellik hakkında bilgilendirme yapılmaması, sağlıksız dışavurumlara yol açıyor.” Prof. Beyazyürek de ona katılıyor: “Burada kocaman bir orman varken biz sadece önümüzdeki ağaca bakıyoruz. Olaya daha radikal yaklaşılmalı. Hiç zaman kaybetmeden anaokullarından başlayarak cinsel eğitim verilmeli.”

Her hâlükârda, bütün bu yaşananlar çocuk masumiyetini günden güne öldürüyor. Oscar Wilde, “Çocuklar başlangıçta anne babalarını çok severler. Bir süre sonra onları yargılamaya başlarlar. Ve doğrusunu isterseniz, pek ender bağışlarlar” diyor. Yaşananlara kalıcı bir çözüm bulunmazsa, hiç bağışlamayacaklar… 

**

UZMANLAR NE SÖYLÜYOR?

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Figen Şahin (Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Başkanı)

“Hakimler ceza vermeden emin olmak istiyor”


* Türkiye ve diğer ülkeler karşılaştırıldığında, çocuk cinsel istismar davalarında ne tür benzerlik ve farklılıklar var?
Çocuk cinsel istismarı dünyanın tüm ülkelerinde görülen bir sorun. Tüm ülkelerde bu tür olaylar halk tarafından nefretle karşılanıyor, toplum vicdanını yaralıyor. Cinsel istismar hemen her sosyokültürel düzeyde görulüyor, istismarcılar çok büyük çoğunlukla erkek ve genellikle çocuğun tanıdığı, güvendiği birileri. Bunlar tüm ülkelerde benzer olan yönler. Bizim ülkemizde, bizim gözlemimiz erkek çocukların da kızlara yakın bir oranda cinsel istismara uğruyor olması. Yabancı literatürde daha çok kız çocuklarının taciz edildiği yazar oysa ki.

* Bunları önlemenin yolları nedir? Medyada çıkan haberler bunu engelliyor mu, yoksa tam tersi bir etki mi yaratıyor? Medya bu konuda nasıl davranmalı?
Medya bu konuda çok dikkatli ve sorumluluk sahibi olmalı. Evet bu tip haberlerin çıkıyor olması toplumda bir duyarlılık oluşturup konunun ele alınmasına yol açabilir ama haberler verilirken istismara uğrayan çocuğun daha fazla örselenmesine de yol açabilir. Bir de genelde haberlerin sansasyon yaratması ile ilgileniliyor; önleyici, koruyucu yöntemlerden söz
edilmiyor. Esas yazılması gerekenler bu tip yöntemler.

* Davaların çoğunda gizlilik kararı var, bu olumlu mu?
Mağdur çocuğun yararı söz konusu ise evet olumlu.
 
* Bu tür davalarda çok sayıda kişi suçlanırken hüküm giyenlerin sayısı fazla olmuyor. Bunun nedeni ne?
Çünkü hakimler bir ceza vermeden önce sanığın suçluluğundan yüzde 100 emin olmak istiyorlar. Bu da doğal, çünkü hukukta genel olarak “masum bir kişi yanlışlıkla ceza alacağına suçlu 100 kişinin cezasız kalması daha doğrudur” diye bir kural var. Ama sanığın cezalandırılması ve çocuğun korunması birbirine karıştırılmamalı. Evet bir sanık yüzde 100 emin olunmadıkça hüküm giymemeli ama bir çocuk yüzde 1 bile şüphe varsa o kişi ile birlikte yaşamamalı ve devlet tarafından korunmalıdır.

**

Galatasaray Üniversitesi’nden Sosyolog Yrd. Doç. Feyza Ak Akyol

“Cinsel istismarın büyük kısmı aile içinde”

 Türkiye’de de her hafta Adli Tıp Kurumu’nca 70 çocuğa cinsel istismara bağlı ruhsal travma raporu veriliyor. Özellikle Türkiye’de bu sayılar yaşanan olayların çok küçük bir kısmını yansıtıyor. Çünkü cinsel şiddet ve cinsel istismar ele alınması, tartışılması zor konular. Bu iki konuda da çok fazla tabu vardır. Cinsel şiddet ve istismarın büyük kısmı aile içerisinde akrabalarca veya ev içerisinde olur. O nedenle buna maruz kalan çocuklar utandıkları için bundan söz edemezler. Bu durumda, cinsel şiddet ve istismar aile içi sembolik şiddetle çok bağlantılıdır. Bugün duyulan vakalar bu şiddetin artık kırılma noktasına geldiği yerlerdedir. Filozof Michel Foucault’ya göre cinsellik biyolojik bir meseleden çok söylemseldir. Cinselliğin söylemsel yapısı koşullar ve kurallar dâhilinde toplumun davranışlarını kontrol altında tutar. Bugün modernleşmeyle birlikte aslında cinsel dürtüler daha çok bir rasyonalite alanına bağlanmıştır ve haz duygusundan yoksunlaştırılmıştır. Yani özgürleşen daha çok cinsellik üzerine olan söylemdir, cinsel eylem değil. Dolayısıyla cinsel sapkınlıkları da kuralcı ve baskıcı toplumun kendisi yaratmaktadır.

**

Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Süheyl Donay

“Haber yapılmalı ama kişileri deşifre etmek suç”

 Mağdurlar çocuk olduğu için mağdurların ismini vermemek gerekiyor ama haberler yasaklanmamalı da. Olay kamunun ilgisini çeken bir olay ve medya da haber verme görevini yerine getiriyor. İsim kullanmadan medyanın kamuoyunu bilgilendirme özgürlüğü engellenmemeli. Kamuoyuna açıklanması faydalı olur. Örnek teşkil eder. Soruşturma evresi zaten gizlidir. Kamu davası açılıncaya kadar gizlidir. Ama bu gizlilik olayı vermeyi engellemez. Gizlilik sadece ifadeler ve kişilerin kimlikleriyle ilgilidir. TCK’da soruşturmanın gizliliği esastır ama olayı duyurmak suç değildir. Kişileri deşifre etmek suçtur.

**

İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Serdar Değirmencioğlu

“Haberler vakaları sıradanlaştırıyor”

 Medyada tecavüze uğrayan veya ölen çocukların görüntülerinin yayınlanması kabul edilemez. Çocukların rehabilitasyon sürecinin başlaması iyi bir haber. Çocukların korumaya alınması ise bir soru işareti. İki veya üç yaşındaki bir çocuğun bir kurumda korunmaya alınması çok mantıklı değil. Eğer anneleri, babaları varsa ve onlardan uzaklaştırılmaları çok sarsıcı olur. Evlerinden uzaklaştırılarak korunmaya alınıyorlarsa, onlar için özel olanaklar sağlanmalı. Siirt’te ortaya çıkan ilk vakada, genç kız için çok sağlam bir rehabilitasyon süreci gerekir. Bu olayın başına geldiği ortam, genç kızı çok zorlayıcı bir ortam. Onun hayatını daha sonra nerede sürdüreceği sorusu daha önemli. Eğer yine çok muhafazakâr, kadına ve genç kadına ters yaklaşan bir ortamda yaşayacaksa geleceği zor olur. Ama ona hayatı kararmış birey olarak bakılmaması gerekir. Bir çocuğun elinden umudu alınırsa hayatı kararır. Sağlam bir müdahale yapılırsa, korunmaya alınan çocukların rehabilite edilmesi mümkündür. Türkiye’de medya çocuk ve gençlere yanlış yaklaşıyor. Çocukların ve gençlerin başına gelen korkunç şeyler, bunlar onların işledikleri suç da olabilir, anlaşılmıyor. Gazeteciler çocuk ve genç psikolojisi konusunda zerre bilgi sahibi değil. Abartı haberler çocuğa zarar veriyor. Sıradanlaştırma söz konusu ama her sıradanlaştıran haber bir sonraki haberin daha acayip olmasına yol açıyor. Çocukların başlarına bunların gelmesinin asıl sebebi, cinselliği örtmeye ve neredeyse yok etmeye çalışan muhafazakâr bakış. Cinsellik insanın ayrılmaz bir parçası. Bu yüzden çocuklara ve gençlere cinsel eğitim verilmesi çok önemli.

HABERTURK.COM

<<1...4647484950515253545556 >>