ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
23 Mayıs 2024, Perşembe 16:35   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  bellerophontess> Forum Mesajları
    bellerophontess'e ait Toplam 351 Forum Mesajı var
<<1...1819202122232425262728 2930313233343536>>


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >sizce türk sineması bir atılım içerisinde mi?>
  20.Eyl.2006 Çar 11:35:47
fiogf49gjkf0d

yorum yapan arkadaslara öncelikle tesekkur ederim. değindiğiniz birçok noktaya bende katılıyorum. gerek son dönem türk filmleri olsun gereksede amerikan filmleri genellikle hızlı tüketime uygun son derece silik ve sinemadan çıktıktan sonra akılda kalıcı hiçbir yanı olmiyan filmler. sinema deyince benim aklıma gelen ilk özellik insanı düşündürmeye iten ve herkesin kendine göre birseyler çıkardığı bir film olması gerekiyor. filmin konusu neyse o konuda bizi dusundurmesi, konunun açmazlarını göstermesi ve bunun bu naktaya gelmesinin sebeplerini izleyiciye göstermesi gerektiği inancındayım ama kesinlikle bunu kör gözüm parmağına hesabı bir sonucada bağlamaması gerekir. sonucu her zaman izleyiciye bırakmak ve bunun üzerinde dusuncelere itmesi kanımca her zaman daha iyi olucaktır.

 Gunumuz "sanat" sinemasının ele aldıgı konular veya amerikan bağımsız sinemasında da dönem dönem gördüğümüz film örnekleri bireyin kalabalıklar içerisindeki yalnızlığını ve varoluşsal açmazları ele aldığı(masumiyet, yalnızlık, yabancılaşma vb)için genellikle karamsar, kaotik ortamlar sunuyor ve ağır bir tempoda bunu veriyor. çağımız izleyicisine özelliklede pranganın belirttiği gibi hızlı tüketime alışmış izleyici için bunlar pekte cazip gelmiyor.

  oyunculuklara gelincede evet rolünün hakkını veren çok az oyuncu var türk sinemasında ama iyi bir yönetmenin elinde bu konuda eğitim almiyan bir kişinin bile cannes da en iyi erkek oyuncu ödülünü alması (M. Emin  Ceylan) sanırım konu üzerinde düşünmek isteyenlere güzel bir örnek oluşturacaktır.



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Kitapkurtları >bir kitap tafsiyesi>
  15.Eyl.2006 Cum 20:27:44
Olgunluk Çağı Üçlemesi
Kategori: Edebiyat
Yazar: Cem Akaş
Sayfa: 444
Ölçü: 13.5 x 21 cm
ISBN 975-08-0269-1
YKY’de
1. Baskı:
 
SATIN AL Kitabı Öner


Üç roman: Aşkın ve özgürlüğün sorgulandığı Balığın Esir Düştüğü Yer; devrimin, dostluğun ve iktidar hırsının sorgulandığı Sönmemiş Kireç; tarihin, inancın ve bilginin sorgulandığı Oyun İmparatorluğu. Romanlar bir araya geliyor ve önümüze yeni bir dünya tasarımı seriliyor... Uzak ama yakın görünen, geçmişe göndermeleriyle tanıdık ama bir yandan da olabildiğince yabancı. Gelecek zamanda geçen ama bilimkurgu olmayan bu üçlemede Cem Akaş, alışılmadık bir kurgu, taze bir dil ve karamsar bir bakıştan doğan umut odakları getiriyor okuyucusunun önüne. İkinci binyılın son "karşı-ütopya"sı sayılabilecek Olgunluk Çağı Üçlemesi, kurduğu gergin ve karanlık dünyayla edebiyatın sınırlarını zorluyor. Hegel in dediği gibi "düşünülmüşse gerçektir".




bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Postmodernizm>
  14.Eyl.2006 Per 22:01:12

Postmodernizm

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Git ve: kullan, ara



 

Postmodernizm kavramı ve bu eksende yürütülen tartışmalar, genel olarak, teori alanında modernist sanat biçimleri ve uygulamalarından koptuğu iddia edilen bir dizi kültürel yapıntıyı tanımlayan mimarlık, felsefe, edebiyat, güzel sanatlar vb. alanlarda yeni kültür biçimlerin işaretleri olarak başlamıştır. Modernizmin sonrası ya da ötesi anlamında bir tanımlama olarak kullanılmaktadır ve modern düşünceye ve kültüre ait temel kavram ve perspektiflerin sorunsallaştırılmasıyla ve hatta bunların yadsınmasıyla birlikte yürütülmektedir. Bu tartışmalar zamanla diğer birçok alanlara ve disiplinlere de yansımıştır ve sonuçta bir bütün olarak Modernite nin sorgulanmasına ve aşılması arayışına dönüşmüştür. Bununla birlikte postmodernizmi yeni bir tarihsel evre olarak anlamaktansa modernizmin kendi içinde bir aşama ya da özgül bir dönem olarak anlama çabaları da sözkonusudur. Postmodernizm, bu anlamda kendine yönelik itiraz ve eleştirileri de içine alacak şekilde süregiden bir modernizm/modernite/modernlik soruşturması ve tartışması olarak görülmektedir.

Konu başlıkları

< =text/> //

Postmodernizmin tarihsel ve düşünsel çerçevesi

Çoklu yapısı ve karmaşık değerlendirilmeleriyle, "Postmodernizm tam olarak nedir?" sorusuna birden fazla yanıt vermek mümkün görünmektedir. Postmodernizm kimilerine göre, bir dönemin adıdır. Buna göre, sözkonusu dönem "Postmodern durum" (Lyotard) olarak adlandırılır. Aynı zamanda yeni bir felsefi konseptin, yeni bir düşüncenin, üslubun, yeni bir usçuluğun (modern usçuluğu aşan farklı bir usçuluğun), yeni bir söylemin de adıdır postmodernizm. Bu, hem kültürel hem düşünsel hem de maddi nitelikler açısından bir dönemin sona ermesi ve kendi içinden ötesine geçilmesi anlamında ileri sürülen bir kavramlaştırmadır.

Bazı yazarlara göre 1943 yılı modernitenin bittiği varsayılan tarihtir.Nitekim temel olarak, Postmodernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin tamamının II.Dünya savaşı sonrasında ortaya çıktığı görülür. Kesin bir dönemleştirme yapmak ve tarihsel sınırları saptamak olanaklı görünmemekle birlikte ve hatta öncülleri bizzat modernizm icinde yer almakla birlikte, Postmodernizm olarak ifade edilen süreci ve düşünceleri, tarihsel zaman dilimi açısından II.Dünya savaşı sonrasından itibaren ele almak yerinde olacaktır.

Daha sonra, özellikle 1960 lı yıllardan itibaren, Fransa da görülen teorik çalışmaların ve felsefi tartışmaların sonucunda, Postmodernizm, felsefi olarak da kendini ifade etmeye başlar. Postyapısalcı felsefe, Postmodernizmin düşünsel felsefi arkaplanını doldurmaktadır. Bu dönemde modernitenin ülküleri ihlal edilmiş ve bu ülkülere kaynaklık eden düşünce biçimleri ya da temel kuramsal kavram ve kategoriler açıktan sorgulanmaya başlanmıştır; bilim, teknoloji, sanat, siyasal özgürlükler adına yapılan her şeyin ortak amacı ilerleme ve insanın özgürleşmesidir, oysa varılan sonuçların böyle olmadığı açıklık kazanmıştır.

Bu sürecin sonucunda varılan noktayı Lyotard, Meta-anlatılar ın (yada Büyük Anlatılar ın) sonu olarak adlandırır. Bunları Aydınlanma, İdealizm ve Tarihselcilik olarak belirtebiliriz. Modernitenin projelerinin ( Rasyonallik, Özgürlük, Evrensellik vb. gibi) başarısızlıklarını değerlendirmek değil, bu başarısızlığın teorik temellerini anlamak ve aşmak postmodern düşüncenin temel hedefidir. Dolayısıyla yalnızca modern projelerin eleştirisi ve yeniden kullanıma sunulmasını sağlamak degil, bizzat modernitenin kendisini tanımlamakta kullanıdığı temel argümantasyon yapısının yapıbozum a (daha doğru bir degişle yapısöküm e )uğratılması gerçekleştirilmiştir.

Postmodernizm kelimesi

Postmodernizmdeki post eki sonra anlamına gelmekle birlikte modernizmden devam eden, ondan kaynaklanan ve onun sorunsallaştırılması ve aşılmaya çalışılması anlamlarına gelir. Postmodernizm, söylemlerinde görülen aşırılıklara rağmen bir çağın kapanıp başka bir çağın açılması anlamında bir kopuşu ifade etmez. Burada modernizmle paradoksal bir ilişki sözkonusudur. Modernizmin kendi içinde varılan sınırların sonrası, o sınırlardan itibaren geriye dönük bir kökten sorunsallaştırma girişimi ve yeniden değerlendirme çabası olarak belirtilebilir.

Arnold Toynbee Bir Tarih İncelemesi (1939) adlı eserinde modern dönemin 1. Dünya Savaşı yla sona erdiğini, bundan sonraki dönemin postmodern dönem olduğunu ileri sürerek ilk kez postmodern terimini kullanmıştır. Yine 1934 yılında Amerika da yayınlanan bir şiir antolojisinde postmodern sözcüğü yer almıştır. 1950 lerde modernizmdeki hemen tüm olgulara bir tepki olarak ortaya çıkıp mimarlık, sanat, politika, eğitim, toplum gibi çok farklı alanda kendinden iyice söz ettirmeye başlayan postmodernizm 1980 lerin başlarında yaygın olarak kullanılan bir kavram olmuştur.

Post-modernizm; belli bir anlamda belli bir ideolojiyi ya da öğretiyi hedeflemez. Bazı postmodern teorisyenlerin özellikle belli başlı ideolojilerle polemik halinde olması bunu yadsımaz. Post öneki burada, bir sonralık anlamına geldiği kadar, ötesi anlamına da gelir ve bu bağlamda tartışmalar belli bir ideoloji hakkında değil de daha çok ve asıl olarak, ideolojinin ideoloji olmaklığı hakkında yürütülür. Belli bir öğreti ya da felsefi fikir değil asıl olarak bütün öğretilerin ve felsefi sistemlerin üzerinde durudugu kuramsal zemin sorunsallaştırılır. Bu anlamda modernleşme projesinin ve hatta Batı felsefesi ya da Batı düşüncesi denilen düşünce yapısının başlangıcından itibaren genel geçerliliğe sahip olan Hümanizm, özgürlük, kurtuluş, evrensellik, bilim ve akıl gibi nosyonlar da sorunsallaştırılır ve yerlerinden edilir.

Postmodernizmin, ekonomik ve toplumsal koşullar anlamında başlangıcı ve kaynakları II. Dünya Savaşı sonrasında bulunabilir. Düşünsel temelleri ise karmaşık bir şekilde çok daha öncelere uzanmaktadır, ama yine de bir belirleme yapmak gerekirse Nietzsche ve sonrasında postmodernizmin düşünsel kavram ve kategorilerinin ipuçlarını bulabiliriz.

Ayrımlar:Postmodernizm, Postmodern durum, Postmodern felsefe

Bu noktada bazı tanımları netleştirebilmek için kavramsal ayrımları yapmak gerekmektedir. Postmodernizm, Postmodern durum, Postmodern felsefe, daha da özgül bir anlamda olan Postyapısalcı felsefe farklı anlamlarda ve içeriklerde ele alınıp değerlendirilmelidir.

Postmodernizm, belirli bir durum icinde ve olumlu ya da olumsuz anlamda modernizmden farklılaşan, tüm siyasal ve maddi/toplumsal değişimleri, öte yandan düşünsel ve kuramsal ürünleri ve kültürel pratikleri kapsayan bir formülasyondur.

Postmodern durum, II. Dünya Savaşı sonrasında belirginleşen, sosyal, ekonomik ve siyasal düzenlenişlerle bağlantılı olarak ortaya çıkan genel durumu işaret ederken, postmodern felsefe postmodernizmdeki tutum ve eğilimlerin felsefi/ teorik arkaplanını göstermektedir.

Postmodern felsefe, genel olarak belirgin bir şekilde Platon dan günümüze uzanan felsefe geleneğinin ("metafiziksel felsefe" olarak adlandırılan) yadsınması girişimidir. "Özcülük", "temelcilik", "gerçekçilik", "nesnellik", "özne" ya da "ben" gibi modern felsefeye içkin kavramların genel geçerlilikleri sorgulanmakta ve büyük ölcüde yadsınmaktadır. Postyapısalcı felsefe ise, farklı düşünürlerce farklı şekillerde ortaya konulmuş yapısalcılık-sonrası belli bir felsefe eğiliminin genel adıdır ve postmodern düşüncenin en önemli kuramsal ayağını oluşturmaktadır.


Postmodern söylemin ögeleri

Kendini karşı-modernlik ya da modernizm-ötesi olarak sunan postmodernizm söylemini şöyle özetleyebiliriz:

  • Genel geçerlik iddiası taşıyan önermelerinin reddedilmesi,
  • Dil oyunlarında, bilgi kaynaklarında, bilim topluluklarında çoğulculuğun ve parçalanmanın kabul edilmesi,
  • Söylem çoğulluğunun benimsenmesi,
  • Farklılığın ve çeşitliliğin vurgulanıp benimsenmesi; gerçeklik, hakikat, doğruluk anlayışlarının tartışılmasına yol açan dilsel dönüşümün yaşama geçirilmesi,
  • Mutlak değerler anlayışı yerine yoruma açık seçeneklerle karşı karşıya gelmekten çekinmemek, güvensizlik duymamak,
  • Gerçeği olabildiğince yorumlamak, belli bir zaman ve mekânın sözcüklerini kullanmak yerine gerçekliği kendi bütünlüğü/özerkliği içinde anlamaya çalışmak,
  • İnsanı ruh-beden olarak ikiye bölen anlayışlarla hesaplaşmak, tek ve mutlak doğrunun egemenliğine karşı çıkmak,
  • Metnin dışının olanaksızlığını öne sürmek.

Postmodernizmin siyasal yönelimleri

Bu söylemde artık önemli olan daha doğru bilginin araştırılması değil, doğruluk kategorisinin işleyiş mekanizmalarının deşifre edilmesi ve bu bağlamda yeni doğruların oluşturulmasıdır. Genel ahlaksal anlayışlar ve ilkeler artık geçerliliğini yitirmiştir; ahlaksal normların kaynağı yaşanan koşullar, çağın gerekliliğidir. Postmodern Etik, modernizmin evrensel ve sabit ahlak ilkelerinin geçersizliğini göstererek, genel ahlak ilkelerini görelileştirir. Dinden sonra bilimin egemenliginin de yıkılmasıyla, "her şey uyar" noktasına varılmıştır. Bu önerme, öncelikle bilimin statüsünü ve doğruluk iddialarını görelilleştirmek üzere, bir bilim felsefecisi olan Paul Feyarebend ten gelir.

Postmodernizmin, siyasal yönelimleri bakımından, hem radikal hem muhafazakâr olduğu söylenebilir.Hem her iki yönelimin postmodern temsilcileri sözkonusudur, hem de belirli bağlamlarda her iki yönelimin de aynı noktada birlikte olması sözkonusudur.Postmodernizmin tutarlilik kaygısı gütmeyişi (Eklektizm) siyasal alandaki konumlarda da görülebilir.

Birey, kimlik, kültür alanında radikal, sistemi değiştirme alanında muhafazakârdır. Ancak, radikallik ve muhafazakârlık kavramları da postmodern okumada anlam değişimlerine uğrar ya da başka bir deyişle bilinen anlam yapıları yapıbozuma uğratılır pek çok kavram ve kategoride olduğu gibi. Dolayısıyla postmodernizmin ne radikal ne de muhafazakâr olmadığı söylenebilir. Makro siyaset modeli Mikro siyaset anlayışıyla, Majör olan Minör olan ile yer değiştirir. Bunu geleneksel siyasal alanın kategorileriyle tanımlamak doğru sonuçlar vermeyecektir. Postmodernizm, en genel anlamda, "Büyük anlatılara", "Büyük projelere", "Büyük ilkelere" itirazdır ve bunların olanaksızlığı iddiasıdır. Buradan itibaren teorik ve politik alanda postmodern konumlanışların şeceresi çıkarılabilir.

Postmodernizmin tarihçesi ve modernite eleştirisi

Modernizm ve hedefleri

Modernizm, aydınlanma ilkelerini temel alan toplumsal projenin adıdır. Aydınlanma ise, inanca karşı bilgiyi, teolojiye karşı bilimi ön plana alan bir düşünce sistemidir. Modernizm, aydınlanma düşüncesini temel alır. İlerlemeye inanır. Akıl ve bilimi ilerlemenin aracı olarak görür. Nesnel, evrensel ve yegâne bilginin akıl ve deney yoluyla edinilebilir olduğuna yönelik epistemolojik konum, bütün modernist öğretilerde sabit noktadır. Modernizm bu halde, her tür öğretiye dayanak olacak olan bir epistemolojik ve tarihsel bilinç zeminidir.

Kilisenin ve feodalizmin bin yıllık egemenliğine son veren burjuvazi eşitlik, özgürlük ve kardeşlik ilkeleri ile tarih sahnesine çıkmıştı. Burjuvazi gerçekten bu ilkeleri gerçekleştireceğini düşünmüştü. Bilim, teknik ve sanat alanındaki ilerlemelerle insanlığın devamlı ileri gideceği ve özgür olacağı düşünülüyordu. Kendinin farkındalığı olarak öznenin bu ilerleme ve özgürleşmede tarihsel bilginin ve tarih yasalarının bilgisinin sahibi olarak yer alacağı da sabit bir veriydi. Modernizme ilk eleştirileri getiren Romantiklerden, yine aynı teorik zeminde modernizmin hedeflerine ulaşmaktaki başarısızlığının teorik eleştirisini oldukça derinlikli yapan Marksizme kadar her öğreti ya da felsefe dahil olmak üzere, sonradan postmodern felsefenin yoğun saldırılarına hedef olacak olan bu konumlara ve hedeflere sahiptir.

2. Dünya Savaşı nın yarattığı yıkım, batı dünyasının ahlaki ve etik değerlerini altüst etmiştir. Buradan itibaren düşünürler bu tarihe sebep olan düşünsel temellerle de hesaplaşma arayışlarına yönelmişlerdir. Modern düşüncenin kendisini temellendirdigi ilke ve argümanlara yönelim bu şekilde kuramsal bir yönelim haline gelmiştir. Modernizm icerden eleştirisi postmodernizmden cok daha önce, bizzat modernizmin kuruluş ve gelişme evrelerin de bile görülür. Bu sorgulamalar postmodern konumlardaki gibi olmasa da önemli ölcüde modernizmi icerden zorlayan ve sınırlarına vardıran yönelimlerdir.Modernleşme hedeflerine ulaşılamadığı görüşünün yaygınlaşmasından sonra aydınlanma ilk olarak Marks, Nietzsche ve Sigmund Freud gibi isimler tarafından eleştirilmeye ve sorunsallaştırılmaya başlanmıştır.

Marks, Freud, Nietzsche

Marx, aydınlanmanın olumlu yanlarına (bilimin gelişmesi, inanç yerine bilgi, usa güven vb.) sahip çıkarken, aydınlanmanın sınırlarını ortaya koydu: Özel mülkiyet; eşitlik, özgürlük ve kardeşlik ilkeleri ile zıtlık içindedir. Hümanizmi ve özgürlüğü getirecek sistem sosyalizmdir. Tarihin öznesi, işçi sınıfıdır ve gercek anlamda Aydınlam projesini gerçekleştirecek olan da bu öznedir. Çünkü, aydınlanma düşüncesinin kurucusu burjuva sınıfı ve dolayısıyla burjuva toplumu belli bir anda aydınlanmacı ideallerle çelişkiye düşmektedir. Marx bu çelişkinin maddi olarak toplumsal ekonomik ve ve siyasal yapısını göstermeye çalışmıştır yapıtlarında. Ancak Marx tüm bu köktenci eleştirilerinde yine de aydınlanmacı ilkelere (akıl, nesnellik,ilerleme, özgürlük vb.) bağlı kalır.Ama eleştirel çalışmasının toplamı, bir anlamda onun kendi hedeflerinden ve niyetlerinden de bağımsız olarak aydınlanmanın sınırlarını göstermekten geri kalmaz.

Hem sol hem de sağda taraftar bulan Nietzsche ise, Der Fortschritt ist bloss eine moderne Idee, das heisst eine falsche Idee. (İlerleme yalnızca modern bir düşüncedir, fakat yanlış bir düşünce.) diyerek modernleşmenin temel ilkelerine karşı çıkmıştır. Nietzsche ilerleme, özgürlük ve hakikat kavramlari gibi temel aydınlanmacı kavramları sorunsallaştırmış ve çogu yerde yadsımıştır. O zamana kadar entelektüel çevrelerde geniş kabul gören dünya görüşü ve anlayış (modern düşünce) geçerliliğini kaybetmeye başlamıştır. Daha iyi ve daha güzel bir dünyaya dair özlem ve hayaller artık sona ermişti. Bu özlem ve hayallerin kendilerinin sona ermesinden daha ziyade asıl olarak bunlara kaynaklık eden fikirlerin ve onların teorik dayanaklarının geçerliliklerinin sorgulanması ve yadsınması sözkonusu olmuştur.

Modern düşüncenin sınırlarına varılmasında bir başka kaynak da Sigmund Freud olarak belirtilebilir. Psikanaliz kuramı ve özellikle de bilinçdışının keşfi aydınlanmacı ilkelerin temelindeki kavramları başka bir yönde sorunlu hale getirmiştir. Özne, öznellik, gerçeklik, benlik, bilgi, biliş vb. türde kavramlar, aklın niteligine ilişkin tartışmalar Freud la birlikte ve Freud dan sonra yeni bir yön kazanmıştır ve pek çok değişikliğin öncüsü olmuştur.Uygarlığın Huzursuzlukları nda Freud, mevcut toplumsal sistemin ve onun dayandığı uygarlık modelinin, kültürün yapısına ilişkin açıklamalarda bulunur.

Modernizm eleştirisi

İşte, postmodernizm terimi maddi-toplumsal kaynaklarının ötesinde bu düşünsel gelişmelerin belli bir birikiminin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda bir önceki dönemden kopuş anlamında modernizm sonrasını, ötesini belirtmektedir. Modernizmin içinde oluşmakta ancak modernizmin dayandığı öncülleri ve bunlar üzerinde geliştirdigi temel ilkeleri yadsımaktadır.

2. Dünya Savaşı ertesinde sanat, edebiyat ve bilimsellik alanındaki inançların ve iyimserliğin kaybolmasını ifade eden bir düşünce biçimi olarak da tanımlanabilir. Postmodernizm , modernizmin kaybolmuş düşlerinin yerine yeni bir Ütopya koymak amacında değildi. Yeni bir lisan, yeni kavramlar getirerek modernist vizyonun gözden kaçırdığı açıları ve ufukları fark etmemizi amaçlamaktaydı. Bu yeni dil dinamik bir oyuna benzetilebilir, anlamlar sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Postmodernizmi anlamak demek aslında bu yeni dili okuyabilmek ve anlayabilmek demektir.

Postmodernizm öncelikle dünyaya olagelen değişimlere yanıt olarak ortaya çıkmıştır, kuralsızlığın kural, ilkesizliğin ilke olduğu bir görüş açısı veya yaşam tarzını ifade eder.

Postmodern düşünürlerin yazılarında daha çok iki önemli epistemolojik duruşu göz önünde bulundurduklarını görürüz. Bunlar çoğunlukla dilin felsefesinde ve anlam teorisinde takınılan pragmatik tavırlardır. Postmodernizm, bilime ve bilgiye yaklaşımın radikal bir eleştirisi ya da başka deyişle epistemolojinin sorgulanması olmuştur. Postmodern eleştiri ve sorgulamaların düğüm noktasını asıl bu olgu oluşturmaktadır.

Modernistler topluma ait bilgiyi ve dili insanların bir araya toplanması olarak düşünürken postmodern düşüncede dilin ve topluluğun rolü arasında vazgeçilmez bir ilişki öne sürülür.

Toplumun yapısal elementlerle düzenlendiğine inananlar postmodernistlerin bir düzen ihtiyacı içerisinde olmamalarından yakınırlar. Her ne kadar postmodernistler düzeni tümüyle reddetmeseler de düzenin soyut ifadelendirilmeleri postmodernizmin içerisinde ciddi biçimde sorgulanır. Toplum onlara göre dil oyunlarının esnek ağlarıyla örülüdür. Sonuçta postmodernist düşüncede insanlar farklı idealleri taşıdıkça uzlaşma (konsensus) temeline oturtulmaya çalışılmaz.

Postmodernistlere göre gerçeklik yorumdan ayrılan bir şey değildir. Varolan bilginin tümü ancak insanlığın varlığı aracılığıyla anlaşılır. Düşünce ve gerçek birbirine karışmıştır; düşünceyi kısıtlayan, onu tıkayan ayrıca otonom bir gerçeklik yoktur. Düşünce gerçekligi kendi düşünselliğinin ötesinde düşünemez/bilemez. Bu düşünce son olarak Derrida tarafından, "Metnin dışarısı yoktur" şeklinde dile getirilmiştir.

Postmodernizme yönelik itirazlar

Oysa birçok başka düşünür (Habermas, Antony Giddens, Michel Touraine gibi) bir dönemin kapanması olarak modernizmin sona ermesini kabul etmezler. Böyle bir dönemleştirme onlara göre hem olanaksız hem de faydasızdır.Bununla birlikte bu düşünürler de postmodern düşüncenin öne sürdügü bir cok olgu ve yeni durumları kabul etmektedirler.Fakat bu yeni gerçeklikler modernizmin içerisindeki olgular olarak degerlendirilir.Modernlik tamamlanmamış bir proje (Habermas) olarak yada postmodernizm denilen yeni durum modernliğin radiklalleşmesinin (Giddens) bir sonucu olarak değerlendirilir bu eğilimlerde.

Bu karşıt konumları da göz önünde bulunduran Agnes Heller ve Ference Feher, postmodernizmi şu şekilde tanımlarlar;

"postmodernite, ne bir tarihsel dönem, ne de iyi tanımlanmış karekteristik özellikleri olan politik ya da kültürel bir eğilimdir. Tersine postmodernite; dış çizgilerini, moderniteyle ve moderniteye havale edilmiş sorunlarla problemi olanların, moderniteyi suçlamak isteyenlerin ve gerek modernitenin başarılarının gerekse çözümsüz açmazlarının bir dökümünü çıkaranların çizdiği, modernitenin daha geniş kapsamlı zaman ve mekanı içerisindeki bir özel kollektif zaman ve mekan olarak anlaşılabilir".

Burada anlaşılacağı üzere, postmodernizmi kabul etmeyen düşünürler, genel bir yaklaşım olarak, postmodernizm olarak beliren yeni durumu modernitenin kendi içindeki özel bir evre ya da dönem olarak değerlendirmektedirler.Bunu formüle edişleri, çıkarsamaları ve postmodernizmi eleştirme yönelimlerindeki hedef ve gerekçeler değişmekle birlikte, genelde böyle bir yaklaşıma sahip oldukları söylenebilir.

Güzel sanatlarda postmodern isimler

Postmodern düşünürler [değiştir]

Postmodern düşüncenin çıkış noktaları olmuş isimler:

Postmodern düşünürler: [değiştir]

Postmodern düşünceye eleştiri getiren isimler: [değiştir]

Çalışmaları Postmodernizmin işaretleri olarak görülen yazarlar [değiştir]

Alıntılar

Lyotard;

...Postmodern kuşkusuz modernin bir parçasıdır.Postmodernizm modernizmin sonunda değil doğuşundadır ve bu durum süreklidir.(Postmodern Durum, 1984)

Friedrich Jameson;

Birkaç yıldır, geleceğe yönelik felaket ya da kurtuluş kehanetlerinin yerini çeşitli şeylerin sonunun geldiğine dair görüşlerin aldığı tersyüz olmuş bir mileneryanizm göze çarpmakta (ideoloji, sanat, ya da toplumsal sınıfın sonu; Leninizm, sosyal demokrasi veya refah devletinin krizi , v.b., v.b.): Bir arada ele alındığında, belki de bunların tümü, giderek daha sık kullanılan terimle, postmodernizmi oluşturuyor. Bu olgunun varlığına ilişkin savlar, genel olarak 1950 lerin sonlarında ya da 1960 lı ilk yıllarda başladığı kabul edilen radikal bir kopma veya coupure un gerçekleştiği hipotezine dayanıyor. Sözcüğün kendisinden de anlaşılacağı gibi, bu kopma büyük çoğunlukla yüz yıllık modern hareketin söndüğü veya ortadan kalktığı (ya da ideolojik veya estetik olarak reddedildiği) görülerine bağlanmakta. Böylece, resimde soyut ekspresyonizm, felsefede varoluşçuluk, romanda son temsil biçimleri, büyük auteurlerin filmleri, veya (Wallace Stevens ın eserleriyle kurumsallaşmış ve kutsal metin mertebesine yükselmiş olan) modernist şiir ekolü; bütün bunlar, bugün, bunları ortaya çıkararak kendisini tüketmiş, olan bir ileri modernist dürtünün son ve olağandışı olgunluk ürünleri olarak görülüyor. Bunlardan sonra gelenlerin listesi ise ampirik, kaotik ve heterojen bir görünüm çiziyor; Andy Warhol ve popart, ama bir yandan da fotorealizm ve bunun ötesinde yeni ekspresyonizm ; müzikte John Cage ânı, ama aynı zamanda Phil Glass ve Terry Riley gibi bestecilerde görülen popüler ve klasik üslupların sentezi ve bir yandan da punk ve newwave rock (ki Beatles la Stones şimdi bu daha yeni ve hızlı evrilen geleneğin ileri-modernist ara konumundalar); filmde Godard, post-Godard ve deneysel sinemayla video, ayrıca da (aşağıda tekrar ele alacağım) yepyeni bir ticari film türü; bir tarafta Burroughs, Pynchon ve Ishmael Reed, öbür tarafta Fransız yeni romanı ve halefleri ve bunların yanısıra yeni bir ecriture ya da metinsellik estetiğine dayanan sarsıcı yeni edebi eleştiri türleri... Bu liste sınırsız şekilde uzatılabilir; ama acaba bütün bunlar eski ileri-modernist üslupçu yenilik şartının belirlediği periyodik üslup ve moda değişimlerinden daha temel bir değişim veya kopmaya işaret ediyor mu?

Zygmunt Bauman;

Modernlik, kendi belirsizliğini, geçici bir sıkıntı olarak reddedebiliyordu. Her belirsizlik, bunun tedavisini içeren bir reçeteyle tamamlanıyordu. Bunlar sadece başka başka sorunlardı, her biri de çözümleriyle tanımlanıyordu. (Toplumlar, diyordu Marx, görevlerin icrası için gereken araçlar var olmadığı sürece görev üstlenmezler.) Belirsizlikten kesinliğe, müphemlikten saydamlığa geçiş, sadece bir vakit meselesi, kararlılık, kaynak ve bilgi meselesi olarak görülüyordu. Halbuki, belirsizliğin kökünün asla kazınamayacağı yönündeki postmodern bilinçle yaşamak ise tamamen farklı bir meseledir. Burada, olumsallıktan kaçış, kaçmak istenen durumun kendisi kadar olumsaldır. İşte bu bilincin getirdiği rahatsızlık, tipik postmodern hoşnutsuzlukların kaynağıdır: Müphemlikle dolu durum karşısında, asla gitmeyen olumsallık karşısında ve bu konuda ki haberleri duyuran elçiler yeni olanı ve asla eskiye dönmeyecek şeyleri dile getiren ve altını çizen , yine Agnes Heller in terimleriyle söyleyecek olursak, alınyazısını kadere dönüştürme çağrısı yapan insanlar karşısında duyulan hoşnutsuzluk. Bu haberleri alanların kabul etmekte zorlandıkları şey şudur: Yapmayı kafalarına koydukları hiçbir şeyde, hakikate ve tarihin yasalarına hakim olmanın ya da aklın mutlak yargısını yanında hissetmenin huzuru olmayacaktır. (Bauman, Zygmunt(1991) Modernlik ve Müphemlik,Çev: İsmail Türkmen, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2003)


D.Keller;

Postmodern, meta anlatılar karşısında kuşkuculuk ve metafizik felsefenin , tarih felsefelerinin ve herhangibir totalleştirici düşünce biçiminin (Hegelcilik, liberalizm, Marxizm ye da benzer) reddi olarak tanımlanır. (Douglas Kellner, Toplumsal Teori Olarak Postmodernizm:Bazı Meydan Okumalar ve Sorunlar , 1988)

Berna Moran;

Metinlerin de anlamı, metinde olmayanla, söylenmeyenle bağıntılıdır. Derrida bunu kanıtlamak için metni, yapı-sökme yöntemiyle didik didik eder, önemsiz sayılan ayrıntılara eğilerek bunların, metnin kendi mantığını sarstığını, yadsıdığını, yani metnin söyler göründüğünün tersini de söylediğini belirtir. Öyleyse Derrida ya göre bir metnin anlamı, ayağını yere sağlam basan sabit bir anlam değildir, oynaktır, kaypaktır, çelişkilidir ve dolayısıyla belirsizlikler taşır. Kısacası, hiçbir metnin tek ve kesin anlamı olamaz. Olabileceğini sanmak bir yanılgıdır, sözmerkezciliğin tuzağına düşmektir. Aslında, dilin doğası sanıldığı gibi sistematik bilgiye olanak tanımaz. Ama Batı felsefesi, dilin bu önlenemez kaypaklığını görmezlikten gelerek, dilde tutarlı ve kesin bir anlamı mümkün kılacak temeller bulmaya çalışıp durmuştur. Görüldüğü gibi yapı-sökücülük dilin kesin ve tutarlı bir anlam üretmeye uygun olduğu inancına şüpheyle bakan bir kuramdır ve bu yönüyle tüm yapısalcılık-ötesi düşünce tarzının temel taşlarından birini oluşturur.(Moran, Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, İstanbul, 1999)


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Mitoloji>
  14.Eyl.2006 Per 21:35:25
fiogf49gjkf0d
MİTOLOJİ

Yunancada söz, öykü anlamına gelen mitos (mythos), ilkel insan topluluklarının evreni, yeryüzünü ve tabiat olaylarını kişileştirerek yorumlama ve henüz sırrını çözemedikleri yaşamla ilgili her türlü oluşumu anlamlı bir biçimde açıklama gereksiniminden doğmuş öykülerdir. Eski çağ insanlarında doğa güçlerinin fizik ve etik etkilerini yansıtan mitoslar, dinlerin de başlangıcıdırlar. İlkel insanın fizik atılımlarına ek olarak metafizik ve psikolojik davranış ile yer yer tarihsel ve sosyolojik unsurları da içerirler. Örneğin; Homeros un ünlü İlyada ve Odysseia adlı iki eserinin çıkış noktasını Akhalar ve Troyalılar arasındaki ünlü savaş oluşturur. İlyada da savaşın son günleri, Odysseia da ise savaşın sona ermesinden sonra evine dönmeye çalışan Odysseus adlı kahramanın hikayesi anlatılır.
Mitoslar taşıdıkları sezgi gücü, insanın doğasında var olan zaaf ve tutkuları ortaya koymasıyla çağlar üstü bir kesinliğe, çok yönlü bir kullanışa imkan verir. Bunun sonucu olarak mitoslar, günümüze değin sanatın yararlandığı bir ilham ve kültür kaynağı olmuştur.
Mitoloji, mitoslar bilimi ve mitosların sistemli bir şekilde toplamı demektir. Mitos çok tanrılı bir dinin tanrıları üzerine anlatılan efsane, mitoloji de bu efsanelerin bir araya geldiği kitap olduğuna göre mitoloji ilkçağın din kitabı olabilir mi? Olamaz, çünkü bu efsaneler tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç düzeyine hiçbir zaman ulaşmamıştır. İlkçağın mitosu laiktir ve din adamının değil sanatçının uğraşıdır. Sözlü ya da yazılı edebiyat ve sanat kollarının hepsinde konu edilen ve işlendikçe değişen mitoslar ne kadar ozan, yazar ya da sanatçı varsa o kadar biçim almış hiçbir zaman tek tanrılı dinlerin kutsal kitapları gibi değişmez ve mutlak bir hale gelmemiştir. Öylesine bir çeşitlilik ve özgürlük vardır ki Tanrıça Artemis Batı Anadolu da başka, Yunanistan da başkadır. Bölge bölge tanrıların özellikleri değişir. Daha eski yerel bir inancın etkilerini, yeni inanca aktarılmış olarak bulmak mümkündür. Örneğin eski adı Kilikia olan Silifke-Adana arasındaki bölgede yoğun bir biçimde tapınılan Zeus Olbios bir fırtınalar tanrısıdır. Oysa başka hiçbir yerde Zeus un bu özelliği bu denli vurgulanmamıştır.
Mitosun gerçekle ilişkisi olup olmadığına gelince, mitosun gerçeği kendi içinde aranmalıdır.

Çok sayıda kent devletine ayrılmış olan Yunanistan ın her bölgesi kendi yerli mitosunu yaratmıştır. Helenistik dönemde çoğalan ve karmaşık bir hale gelen efsaneleri toplama ve derleme işine girişilmiştir. Bu dönem İskenderiye ve Bergama kitaplıklarının kurulup, çalışmaya açıldığı ve elyazmalarının çoğaldığı eleştirel bir dönemdir. Efsane oluşturma Roma döneminde de devam etmiştir. Roma, Yunan mitolojisinden etkilenerek kendi din ve mitolojisini kurmak ister.Yunan tanrılarını kendi tanrılarıyla bir tutarak isimlerini değiştirir, efsanelerinin kimini benimser, kimini atar ve kimini de yerli efsaneleriyle karıştırır.

Mitoloji denince akla ilk gelen Yunan-Roma mitolojisidir. Bu hatalı bir anlayıştır. Aslında bir Akdeniz çevresi efsaneler topluluğu vardır. Onun Yunan ve Roma ya mal edilmesi, bu efsanelerin Yunan ve Romalı yazarlar tarafından yazılmasından kaynaklanır. Bu efsanelerin çıkış yeri Anadolu, Girit, Mısır ve Mezopotamya dır

"Yard. Doç. Dr. Gülgün Köroğlu"


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >mitolojideki kişilikler>
  14.Eyl.2006 Per 21:15:25
fiogf49gjkf0d

arkadaşlar mitoloji konusunu forumda açıyorum umarım ileride sizlerin katkısıyla bu konuyu tek bir ana başlık altında toplayabiliriz. başlangıç olarak mitolojinin bazı ünlü kahramanlarını tanıyarak başlayalım ileride bunları tektekde açabiliriz bu konuda tüm arkadaşların katkılaını bekliyorum.

zeus / iupiter=jupiter (gok tanrisi, evrenin efendisi)

apollon / apollon (gunes, kehanet, muzik, sanat, tip ve uyum tanrisi)

artemis / diana (av, dogurganlik ve bereket tanricasi)

ares / mars (savas tanrisi)

dionysos / bacchus (sarap ve cosku tanrisi)

demeter / ceres (toprak ve tahil tanricasi)

hera / iuno=junon (kadinin ve analigin koruyucusu tanrica)

hermes / mercurius (ticaret ve hitabet tanrisi, tanrilarin habercisi)

athena / minerva (savas ve zeka tanricasi, kentlerin koruyucusu)

poseidon / neptunus (deniz tanrisi)

aphrodite / venus (ask ve guzellik tanricasi)

hephaistos / vulcanus (ates tanrisi)

hades / pluton (yeralti tanrisi)

hestia / vesta (aile ocagi tanrisi)

hebe / iuventas=juventus (genclik tanricasi)

priapos / priapus (bolluk tanrisi, dionysos ve aphrodite in oglu)

eros / cupido (ask ve ureme tanrisi)

kronos / saturnus (uranos ve gaia nin oglu, zaman tanrisi, zeus un babasi titan )

rhea / ops (kronosun karisi, zeus un annesi)

gaia / tellus (toprak tanricasi, kaostan cikan ilk tanriydi)

uranos / caelus (kronos un babasi, gokyuzu tanrisi)

ganymedes / catatinus (troia krali toros un oglu, zeus tanrilara icki sunmasi icin olympos a kacirmis)

pan / faunus (bereket tanrisi)

nike / victoria (zafer tanrıcasi)

persephone=kore / proserpina (zeus ve demeter in kizi)

leto / latona (zeus un karisi, apollon ve artemis in annesi)

ino=leukothea / mater matuta (safak tanricasi, denizcileri korur)

selene / luna (ay tanricasi)

helios / sol invictus (gunes tanrisi)

serapis / serapis (olumsuzlugu saglayan hekim tanri)

eos / aurora (safak tanricasi)

asklepios / aesculapius=esculope (hekimlik tanrisi)

hygieia / salus (saglik tanricasi, asklepios un kizi)

hesperos / vesper (atlas in oglu, insanlara yol gosteren kisi)

maia / fauna=bona dea (bahar tanricasi, atlas in kizi)

herakles / hercules (zeus un oglu, kahramanlarin en buyugu)

morpheus / morpheus (ruya tanrisi, hypnos un oglu)

hypnos / somnus (uyku tanrisi)

thanatos / thanato (olum tanrisi)

odysseus / ulysses (homeros un ilyada ve odysseia destanlarinin yetenekli kahramani, ithake krali)

dike=themis / iustitia (adalet tanricasi)

charites / gratiae (uc zarif tanrica)

eileithyia / lucina (dogum tanricasi)

eris / discordia (uyusmazlik tanricasi)

erinyes=eumenides / furies=furiae (oc alma tanricalari)

eirene / pax (kisisel barisin tanricasi)

enyo / bellona (savas tanricasi)

fates=moirai / parcae (kader tanricalari)

hekate / trivia (buyu tanricasi)

tykhe / fortuna (talih tanricasi)

clotho / nona (kader agini oren tanrica)

lachesis / decuma (clotho nun ordugu kader agini olcen tanrica)

atropos / morta (kader iplerini kesen tanrica)

kerykeion / caduceus (hermes in



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Tarih Üzerine>
  14.Eyl.2006 Per 20:58:15

Tarih üzerine

 

 

Günümüzde tarihçinin nesnel ve tarafsız olması ve kaynaklarını titiz bir şekilde incelemesi gerekir. Fakat tarihçinin kendiside belirli bir dönemin ve mekanın parçası olduğu için yorumu ister istemez öznellik taşıyacaktır. Bu anlayış modern tarihi sezgisel bir ebedi sanat niteliğinden uzaklaştırıp modern bilimsel araştırmaya yakınlaştırmıştır.

Oysa klasik tarih yazımı geleneği araştırmadan ziyade ebedi ustalığa ve yoruma önem vermekteydi. 16. yy dan sonra Avrupa da birçok tarihçinin sistemli bir kaynak toplama işine girmesi tarihsel bilgi kaynaklarının korunması yanında diplomasi ve arkeoloji gibi önemli  eleştirel araştırma alanlarının yaratılmasına yol açtı.

18. yy bir anlamda eskiye dönüşü tanık olur.(felsefi tarihe) bunun önde gelen temsilcisi voltaire siyasi tarihe yapılan klasik vurguyu göz ardı ediyor ve uygarlığın tüm yönlerini kucaklayan geniş bir entelektüel tarih yazımı örneği veriyordu ama bunlar kaynak incelemesi açısından kılı kırk yarmayan felsefi tarih yazımın sürdürdüler.

19. yy da ise tarihçinin tarihsel koşullarını yorumun önemli bir öğesi kabul ederek eleştirel incelemeyi öne alan bir tarih yazıcılığı egemen oldu.

20. yy da ise 2. dünya savaşının getirdiği hayal kırıklığı içinde eski tartışılmaz doğrular sorgulanmaya başlanmış ne kadar titiz çalışmalar sergilense de bunun hakikat’ın ortaya çıkarabileceği yaklaşımı terk edilmiştir.(postmodern görüş) tarih yapmak aslında mumkunmudur sorusu önem kazanmıştır. Böylece bir yandan geçmişe ait nesnel bilginin olabilirliği sorgulanırken, bir yandan da tarihçinin nesnel gerçeğin tümüyle tarafsız bir kayıtçısı olmasının mümkün olmayacağı savunuluyordu. Bunlara göre; tarihçi bir yorumcudan, her tarih yazımı da bir “anlatı” dan ibaretti.

Böylelikle tarih ile yapıntı arasındaki fark siliniyor ve belki de tekrar klasik anlayışa dönülüyordu. Tarih esas olarak bir yorum ve üslup sorununa indirgeniyor, edebi bir türe dönüşüyordu. Bu postmodernist eleştiri tarihçilere belgelere daha yakından bakma, üstlerindeki pası daha fazla atma ve metinler üzerine yeni düşünme biçimleri bulma konusunda yüreklendirmiştir. Belki de eskiden tarihin konusu sayılmayan pek çok konu ve alanın araştırmaya açılmasına yardımcı olmuştu.

Postmodernistler bilgi ile iktidar arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor geleneksel bilgi alanlarının içerdiği iktidar ilişkilerini sorguluyorlardı. Onlara göre tarih; kaydedilmiş ve yorumlamaya tabi tutulmuş geçmiş olarak tanımlanabilir.

Collingwood tarihin “ne için” olduğuna insanın kendisini tanıması için cevabını verir. Hem kendisini başkalarından ayıran, hemde kendisini o kişi yapan şeyleri tanımak için. Yaşantılarımız, geçmişte olanlar tarafından, kararlarımızda geçmişte olduğuna inandığımız şeyler tarafından belirlenir der. Bireyin geçmişe ilişkin duyguları kendiliğinden olsa bile, tarihsel bilginin üretilmesi gerekir. Bu durumda tarihsel bilginin kimin tarafından kayda geçirileceği sorusu önem kazanır. Toplumda bilgi üretme süreci tanımlayan –tanımlanan (özne-nesne) ilişkisi içerir.

Foucalt’a göre; bilginin kendisi bir dünyayı düzenleme biçimidir anlamı ve kullanımı ise iktidar ilişkilerinin kurgulanmasına hizmet eden bir araçtır.

Kolektif  bilinçaltı dışında toplumun organik belleği olmadığı için her toplumun olayların kaydını tutan birine ihtiyacı vardır. Ancak olayların kaydının tutulması demek onları seçmeye ve yorumlamaya tabi tutulması demektir. Bu anlamda her türlü tarih geçmişin bir “yeniden kurgulanması” nı içerir ve dolayısıyla kolaylıkla bir ideolojik aygıta dönüşebilir.

Postmodernist teorinin, dili ve dilsel çözümlemeyi ön plana çıkarırken, dil ile gerçeklik arasında varsayılan saydamlık ilişkisini sorgulaması ve dilin hiç de masum bir araç olmayıp, gerçeğin kurgulanmasına ve “yaratılmasına” etkin olarak katıldığını vurgulaması da bilgi üretiminin iktidar yaratıcı özelliğinin açığa çıkarılmasına katkıda bulunur.

Sonuç olarak; Bilim bir anlamlandırma ve tanımlama aracıdır ve tanımlama “ad koyma” her zaman bir iktidar edimidir

Sosyal bilimler; bu dünyayı tanımlama, anlamlandırma girişiminin ve dolayısıyla iktidar ilişkileri ağının önemli bir öğesidir. Böyle olunca da egemenliği elinde tutmayan büyük çoğunluğun deneyimlerinin, bu tanımlama girişiminin ya tümüyle dışında tutulmuş, yada en azından marjinalleştirilmiştir.

 

"cogito dergisinden alıntıdır "



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Kürt Sorunu>
  13.Eyl.2006 Çar 15:54:53
fiogf49gjkf0d

forumda farkettiğim bir şey var politik konulardaki görüşler ne yazıkki basit milliyetçilik görüşlerini geçemiyor aynı konu bu başlık altında da ne yazik ki yasaniyor bybrut un açtıgı başlık ne yazik ki güme gitmiş görünüyor.

öncelikle foruma yazan arkadasların sunu görmesi gerekirki "ne mutlu türküm diyene" lafıyla 83 yıldır bu sorun çözülememiştir. zaten basta devletin kurumları olmak üzere çoğu insan son yıllarda bunu görerek bazı konularda gerekli adımları atmaya çalışmışlardır. tabiki bunda avrupa birliği sürecinin yadsınamaz bir payı olmuştur ama gönül isterdirki bu ülkeyi yönetenler buna temel insan hakları ve hukuğu doğrultusunda bakıp ona göre adım atsalardı. ama ne yazikki olmuyor

azınlıklara verilmesi gereken temel haklar sanki bu ülkeyi parçalayacakmış gibi hareket ediliyor. geçmişte bu sorun kürtçe müzik konusundada gündemdeydi ama serbest bırakılınca ne oldugunu herkes gördü. eskiden kürt halkı yoktur diyenler simdi kürt sorunu yoktur noktasına geldi ama kat edilecek daha çok yol var. oturup  komplo teorileri yazacaklarına adam akıllı dusunseler kendileride bunu görecekler tabii o kapasiteye sahipseler



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >sizce mitoloji ve tarih diye ana başlık açılmalı mı?>
  13.Eyl.2006 Çar 15:15:33
arkadaslar forumu sürekli takip eden biri olarak tarih konu baslığının politikadan ayırıp "mitoloji ve tarih" diye bir ana başlık açılması fikrindeyim. zira tarih konusunun politikayla aynı konu baslığı altında olmasından dolayı bu konuda konusmak isteyen arkadasların açtıkları başlıklar politika konusunda açılan başlıkların arasından güme gittiği fikrindeyim. Başta moderatör arkadaslar olmak üzere bu konudaki fikre katılıp veya katılmayan arkadasların cevabını "gerekçeli olarak" bekliyorum.


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >PEKİ SİZ BİR FİLM YAPSAYDINIZ?>
  12.Eyl.2006 Sal 19:53:03

salaş bir barda bir masa etrafında toplanan dört insanın yıllardır erteledikleri bir hesaplaşmanın öyküsü(tabii geriye dönüşlerle ve herbirisinin kendi bakış açılarıyla)

yönetmen wong kar wai olsun yeter oyuncular hiç önemli değil



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >İsmini yaz ideal mesleğini öğren.>
  12.Eyl.2006 Sal 19:39:02
avukat olmamız gerekiyormuş ama bu saatten sonra nasıl olacaz bari birde onu söylese geç kaldık geç
<<1...1819202122232425262728 2930313233343536>>