ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
9 Mayıs 2024, Perşembe 20:37   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  bilemedimm> Forum Mesajları
    bilemedimm'e ait Toplam 46 Forum Mesajı var
<<12 345>>


bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >^^qünün sözü OYUNU ^^>
  26.Şub.2007 Pzt 01:50:29
fiogf49gjkf0d
 

Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. işte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir...

Jacob RIIS



bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Hasret Kalacaksın>
  26.Şub.2007 Pzt 01:38:20
fiogf49gjkf0d
Hasret Yağmurları

 

İsyan ediyor deli gönlüm,
Yağan hasret yağmurlarıyla.
Artık ümitlerimde ölmekte,
Yağan hasret yağmurlarıyla.

Sanmaki biter bu acılar,
Mutluluk sonu ayrılıklar,
Her sen aynıdırlar,
Yağan hasret yağmurlarıyla.

Kadere isyan ettim olmadı,
Bağrıma vura vura can kalmadı,
Gözümde yaşmı?O hiç eksik olmadı,
Yağan hasret yağmurlarıyla.

Allahım sabır ver bana,
Gücüm kalmadı yaşamaya,
Ağlıyorum belli olmuyor,
Yağan hasret yağmurlarıyla.

Gençliğim geçiyor çaresizce,
Çilelerim bağlanmış kördüğümle,
Unutamam onu ölsemde,
Yağan hasret yağmurlarıyla.

Ömrümde ilk kez severken,
Aşkıma hasret çekerken,
Artık herşey bitmiş,erken
Yağan hasret yağmurlarıyla.

Onu unut diyorlar bana,
Unutmak zor bilinmez neden,
Bir gün daha geçti SİMAV da,
Yağan hasret yağmurlarıyla.

BİLEMEDİM in gözleri artık görmüyor,
Onun için bu dünya dönmüyor,
Umutları sönmüş,yangınları sönmüyor,
Yağan hasret yağmurlarıyla.

Alıntı



bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Kopulası Şeyler >Resim koymaca..::oyun::...>
  26.Şub.2007 Pzt 01:26:10
fiogf49gjkf0d
·ROCK55· :

YHA FARK ETTİM DE KEREMCEM HİÇ YOK

Pardon arkadaşım ama üstteki kim? Keremcem değil mi?

Mehmet Akif Alakurt vardır belki bi bak istersen



bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >AŞK HER ŞEYİ AFFEDER Mİ ???>
  26.Şub.2007 Pzt 01:22:31
fiogf49gjkf0d

Aşk herşeyi affedemez eder diyende yanılıyor bence. Bazen insan öyle durumlarla karşılaşabiliyorki istesende affedemiyorsun. Ama çok şey görmezden gelinir aşk için herşey değil !



bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >BUNU GÖREBİLEN ZEKİYMİŞ YA SİZ NESİNİZ ?>
  26.Şub.2007 Pzt 01:12:54
fiogf49gjkf0d

·baskasnsevemem· :
 ÜFFFFFFFF LEB BU KAÇTIR OKUYOM 5 ÇIKIO FALLLAAAAA

 

İlk sayışımda 5 çıktı, gözümden kaçmış bir tanesi Şimdi ben zeki değilmiyim yani



bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >git tabi git...>
  26.Şub.2007 Pzt 01:06:16
fiogf49gjkf0d

Git Gayrı
Yollarımız burada ayrılıyor
Ağlama, hakkını helal et gayrı...
Kalmadı, zamanımız daralıyor
Üzülme, ardına bakma git gayrı...

Selam olsun sana ey yalnızlığım
Merhaba benim zifr-i karanlığım
Başladı bu gün sizle akranlığım
Sevinçler, neş eler bana zıt gayrı...

Hüsam ım kimin yanına giderim ?
Peşimi hiç bırakır mı kederim ?
O sahile, o kırlara ne derim ?
Attığım adımlar bile dert gayrı...



bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Kopulası Şeyler >Resim koymaca..::oyun::...>
  26.Şub.2007 Pzt 00:52:11
fiogf49gjkf0d

Keremcan kalmamış sana Keremcem i yolluyorum

Bende Mehmet Akif Alakurt u istiyorum



bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Kopulası Şeyler >Resim koymaca..::oyun::...>
  26.Şub.2007 Pzt 00:51:03
fiogf49gjkf0d


bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >*****AŞKI KUTLARKEN!!!!!******>
  26.Şub.2007 Pzt 00:23:50
fiogf49gjkf0d
Bende teşekkür ederim komşum sana ve xminervax a


bilemedimm

bilemedimm resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >*****AŞKI KUTLARKEN!!!!!******>
  25.Şub.2007 Pzr 23:53:19
fiogf49gjkf0d

Bugün okuduğum bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum Ahmet ALTAN ın bugünkü yazısı;

Görmemek...

’Büyük bir sevginin göstergesi olan binlerce küçük ayrıntıyı ıskaladım.’ Ne çarpıcı bir cümle. Geniş bir ovadan gözleri rüzgarla dolarak dörtnala geçtikten sonra bir tepenin üzerinde durup geriye bakan süvarinin, mavi akarsular, zümrüdi çimenlikler, dalları olgun meyvelerle ağırlaşmış yemiş ağaçları, her esintide rengi değişen çiçek tarhları, bereketinden kızıllaşmış topraklar, cıvıldaşan kuş sürüleri, koyu yeşil ormanlar gördüğünde şaşırması gibi şaşırıyor bazen insan kendi geçmişine baktığında.

"Biraz önce aralarından geçerken ben bunları nasıl görmedim" diye soruyor kendine.

"Nasıl görmedim?"

Sürekli aradığımız bir şeyi, sevgiyi, onca işareti ortadayken nasıl görmeyiz?

Bizi körleştiren nedir?

Hızla koşarken hangi rüzgar gözlerimize dolar da aradığımız şeyin tam da ortasında olduğumuzu görmemizi engeller?

İnsan ruhunun ve zaaflarının büyük yazarı Lawrence Durrell’ın kahramanı gibi biz de genellikle "binlerce küçük ayrıntıyı" ıskalarız.

Ve, günlerimizi, belki de yıllarımızı sevilmediğimizi sanarak geçiririz.

Belki de hepimiz, sevginin kendini, dağlardan yuvarlanan bir çığ gibi, patlayan bir volkan gibi, fırtınalarla coşup limanları yıkan deli bir deniz gibi bir seferde ve büyük bir işaretle göstermesini bekliyoruz.

Bütün hayatımızı içinde geçirmek isteyeceğimiz güzel bir ovanın, binlerce küçük işaretten, meyve ağaçlarından, çiçek tarhlarından, ormanlardan, ırmaklardan, kuş sürülerinden, otlaklardan oluşacağını düşünemeyiz.

Her biri bizim için "küçük bir işarettir" ve ovanın tümünü görmemizi engeller.

Sonra bir gün döner ve geriye bakarız bir tepeden.

Her şey açıkça gözükür bize.

Pişmanlık ve şaşkınlıkla başımızı eğeriz.

Söylenmiş bir cümle, küçük bir gülümseme, bir gözyaşı, şefkatle omzumuza dokunan bir el, kuvvetli bir sarılış, kederli bir bakış, utangaç bir öfke, zihnimizin değişik yerlerine saklanmış "binlerce küçük işaret" birden ani bir dalgalanmayla bir araya gelir ve biz "büyük bir sevgiyi" ıskaladığımızı anlarız.

"Bellek sonradan onları alıp mızraklara dönüştürüyor. İnsan uykusunda çığlık atıyor, küfrediyor. Yani, mesela - beni öpmek için - gözlüklerini güneş yanığı burnunun üzerinden bir zeytin kavanozunun kapağını kaldırır gibi kaldırması."

"Iskaladığımız" o küçük işaretler, belleğimize değişik biçimlerde kaydolan, ölü anılar arasında canlılığını hiç kaybetmeden kımıldanan, geçmişi bir altın buharı gibi soluyup onlardan keskin parıltılı pişmanlıklar yaratan bütün o unutulduğunu sandığımız davranışlar, bazen uykunun sakin sessizliğinde ayaklanıp bilincimize mızraklar gibi saplanır.

Özlemle uyandırır bizi.

"Bizi öpmek için güneş gözlüklerini güneş yanığı burnunun üzerinden kaldıran" birinin o minicik hareketini hatırlar, o hareketteki belki başka hiç kimsenin hissedemeyeceği sevgiyi hissederiz.

Belki de öpüldüğümüz anda hissetmediğimiz sevgiyi.

O sırada aklımız başka yerdedir, küçük işaretler değil, büyük altüst oluşlar aramaktayızdır, o küçük işaretin kıymetini bilmeyiz.

Sonra bir gece kaybedilmiş birinin acısıyla uyanırız.

Manasızca kaybettiğimizi anlayarak.

Çığlıklarla.

Aradığımız sevgiyi bulmuşuzdur ama bulduğumuz artık geçmişte kalmış, anıların arasına saklanmıştır, sevginin sahibi uzaklara gitmiştir.

Durrell’ın "Afrodit’in Başkaldırısı" isimli kitabındaki kahramanı gibi o korkunç soruyu sorarız:

"İnsan geçmişteki birini sevmeye başlayamaz yoksa başlayabilir mi?"

Geçmişteki birini sevebilir mi insan?

Eğer o "geçmiş" hálá belleğimizin kireçlenmiş, canlılığını kaybetmiş anıları arasında soluk alıp veriyorsa, hálá kımıldıyorsa, hálá zihnimize mızraklar gibi saplanıyorsa ve o işaretleri yeniden keşfetmek hálá canımızı acıtıyorsa, "geçmişteki" biri henüz "geçmiş" olmamış demektir.

Anılardaki işaretleri toplar, bir araya getirir, onları tek tek yerlerine yerleştirir ve karşımıza çıkan resmi yeniden sevmeye başlarız.

Ve, sorarız kendimize, "neden o zaman bu gerçeği görmedim?"

Cevap, Durrell’ın cümlelerindedir:

"O kadar bilgiden serseme dönmüş olduğum için onu olduğu gibi, yani doğal haliyle göremezdim."

Sevdiğimiz biri hakkında topladığımız bilgiler.

Çoğu zehirli olan bilgiler.

Onun hayatıyla, mazisiyle, yaptıklarıyla ilgili bilgiler, kendimizi eksik ve sevilmeye layık olmayan biri gibi görmeye yatkın zihnimizin yarattığı kuşkularla birleştiğinde, koyu sülfür dumanları gibi gözlerimizi yakar, bizi körleştirir.

Bereketli bir ovadan etrafımızı görmeden dörtnala geçeriz.

Aradığımız yeri bulduğumuzu anlayamadan...

Ardımızda bıraktığımız ovaya yeniden dönmek isteriz.

"Geçmişi" alıp ondan yeni bir gelecek inşa etmek.

"Elim onunkini arayıp buldu; yarı uyukluyorduk, alınan her nefesle çok uzaklarda kalmış olan bir geçmişi yeniden kuran arkeologlar gibiydik."

Kendi geçmişimizi kazmak.

Değerli işaretleri arayıp bulmak.

"Geçmişi yeniden kurmak."

Hatırlanması gerekenleri hatırlayarak, unutulması gerekenleri unutarak, her anı yerli yerine yerleştirerek kendimize bir hayatı yeniden inşa etmek.

Bu mümkün mü?

Yıllarımızı mahveden görmediğimiz binlerce işaret...

Görmememiz gerekirken inatla görüp biriktirdiğimiz, kuşkularla kanserleşmiş yanlış bilgiler.

Yeniden kurmaya çalıştığımız bir hayatta hangisi daha öne çıkacak, hangisi eski hayatın taşlarından kurulacak yeni yapıya rengini verecek?

Durrell’ın romanındaki kahramanlarından birinin son anında elinde tuttuğu kitaptaki Flaubert’in şu cümleleri bize ne düşündürecek:

"Gençliğimin en güzel anılarına bir yazgı gibi bağlısınız. Birbirimizi tanıyalı yirmi yılı geçtiğinin farkında mısınız? Bütün bunlar beni yaşlıların hissettiği o baş döndürücü uçurumlara itti. Şimdiki zamanın çok hızlı geçtiği söylenir. Bense bizi mahveden şeyin geçmiş zaman olduğunu düşünüyorum..."

Bizi mahveden geçmiş mi?

Hangi geçmiş?

Küçük işaretleri görmediğimiz geçmiş mi?

Peki, o işaretleri gördüğümüzde, fark ettiğimizde, hatıralarımız bambaşka bir ışıkla, bambaşka şekillerle yeniden uyandığında, geçmiş diye içimizde taşıdığımız acının kendi körlüğümüzden yaratıldığını anladığımızda, o geçmiş bize nasıl görünecek?

Unutulmuş görkemli bir şehri keşfeden arkeologlar gibi o şehri yeniden yapmaya mı koyulacağız yoksa bir uğursuzlukla karşılaşmış gibi üstünü kapatıp oradan kaçmaya mı başlayacağız?

Sadece gelecek değil bazen geçmiş de değişir.

Siz bir tepede atınızı durdurup, yukardan baktığınızda içinden geçtiğiniz ova size başka türlü gözükür.

Dönmek isteyebilirsiniz.

Hiç sevdiğiniz ve sizi sevmediğini sandığınız insanın şöyle düşünebileceği aklınıza geliyor mu:

"’En büyük şanssızlığı’ dedi Julian sonradan, ’Sana aşık olmasıydı, tümüyle uygunsuzdu, hem zaten senin de umurunda değildi’. Artık bu suçlamalara cevap veremiyorum. Korkunç bir dehşet ve bitkinliğe kapılıyorum. Ben hiçbir şeyin suçlusu değilim aslında tek suçum da bu..."

Küçük işaretleri biz göremediysek, suçlu kim?

Ya onun umurundaysak ve biz bunu anlamadıysak.

Ya atımızı fazla hızlı sürmüş, çevremize dikkat etmemiş, aradığımız ovanın tam ortasında olduğumuzu kavrayamamışsak.

Yanlış bilgiler gözlerimize sert rüzgarlar gibi dolmuşsa...

Bu ihtimal bizi ürpertiyor.

Hepimiz arıyoruz.

Gözlerimiz büyük patlamaları görebilmek için körleşmiş bir dikkatle bakıyor.

Bir infilaka benzemeyen hiçbir şey ilgimizi çekmiyor.

Küçük işaretlere aldırmıyoruz.

Binlerce küçük işarete...

"Büyük bir sevginin işareti olan binlerce küçük ayrıntıyı" fark etmeden geçiyoruz.

Halbuki "büyük bir sevgiyi" o ayrıntılar yapıyor.

Binlercesi var belki de hayatımızda.

Ve, belki de biz yanlış yere bakıyoruz...

<<12 345>>