ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
mitincanda> Forum Mesajları | | mitincanda'e ait Toplam 59 Forum Mesajı var
|
|
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Müzik, Vido Klip, Playlist, Konser >Emre Aydin Mtv> 27.Eyl.2011 Sal 19:56:45 | | Emre AYDIN;
Sevgi yarışında zirveye çıkmanın hazzı bir başka olsa gerek. Hele ki o zirve koca bir kıtanın üzerinde yükseliyorsa.
Yalnızlığın pek bir afilisini bizlere anlatan Emre Aydın` ın adı yazıyor şimdilerde o zirvede.
Çünkü o, geçtiğimiz hafta İngiltere` nin Liverpool şehrinde düzenlenen
2008 MTV Avrupa Müzik Ödülleri (EMA) töreninde ` Avrupa`nın en iyi sanatçısı ` ödülünü havaya kaldırdı.
Genç sanatçıyı bu büyük ödüle ulaştıran süreç bir sevgi yarışıydı aslında. Sevenleri öyle bir organize oldu, öyle bir çalıştı ki onu Avrupa`nın zirvesine taşıdı.
Önce Hayko Cepkin, Sagopa Kajmer, Hande Yener ve Hadise`yi geride bırakarak MTV Türkiye birincisi oldu. Ardından 21 ülkenin birincisiyle ` Avrupa`nın en sevilen sanatçısı ` olabilmek için yarıştı.
Kimler yoktu ki rakipler arasında. İngiltere`den Leona Lewis`in adını yazsak yeter herhalde. İnternet üzerinden yapılan oylamada sadece Türkiye`den alınan ` tık ` ların önemi yoktu.
Diğer ülkelerden alınacak oylardan gelen puanlar taşıyacaktı zirveye genç sanatçıyı.
İşte bu noktada Emre Aydın`ın fan kulübü tam anlamıyla devreye girdi. Yurtdışında yaşayan Türkleri harekete geçirdiler, yabancı radyolara ulaştılar, uluslararası forumlarda tanıtım yaptılar. Hatta Macar dinleyicileri afişler astılar ülkelerinde duvarlara.
Ödül töreninde sahneye çıkan ünlü İtalyan sanatçı Tiziano Ferro, Avrupa`nın en sevilen sanatçısını açıklarken ağzından ` Emre Aydın, Türkiye ` sözleri dökülüverdi.
İşte o an sadece Emre Aydın için değil onu ` pek bir afili sevgiyle ` destekleyenler açısından mutluluğun doruk noktasıydı.
Neden olmasın ki?
İsrail`den Shiri Maimon, İtalya`dan Finley, Rusya`dan Dima Bilan ve İngiltere`den Leona Lewis`i geçerek Türkiye`nin adını MTV`ler aracılığıyla dünyanın dört bir yanına duyurdu. Emre Aydın.
Başarı büyük.
Ama o, mütevazı duruşundan yine taviz vermiyor. " Bu yarışı benim sevenlerim kazandı. " diyor.
| |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Aşkin türleri> 27.Eyl.2011 Sal 19:51:42 | |
Aşkın Türleri
İlk Aşk
Ne yaparsaniz yapin, ilk askinizi unutmaniz mümkün degildir. Yillar sonra dönüp, "ben ona nasil asik olmustum acaba" diye pismanlikla karisik garip bir duygu da yasayabilirsiniz, olsun. O, size ilk aski tattirmis, en önemli yasam tecrübelerinizden birini yasatmistir. Aranizda geçenler aci bile olsa, dönüp minnetle anacaginiz biri hep var olacak. Daha ne olsun?
Yildirim Aşkı
Var mi yok mu tartismasinin içinde degiliz. Diyelim ki var. Demek ki bazilarinin duygulari yagmur olup yagabiliyormus. Yildirim askla baslayip yillar süren beraberlikler de var üstelik. Barda oturan kadini/erkegi görüp "bu aksam nasil yataga atarim?" diye düsünenlerden bahsetmiyoruz elbette. Sözünü ettigimiz gerçek yildirim ask. Tek dikkat edilmesi gereken, sürekli yildirim aska tutulanlarin genellikle kendi yarattiklari illüzyonun pesinden kosmalari, gerçekle karsilastiklarinda da yeni bir illüzyon yaratmalaridir.
Olanaksiz Aşk
Bazen yolda yürürken rastlariz, bazen en yakinimizda bulunabilirler. "Bu ikisi bir araya nasil gelmis?" diye düsünürüz. Kendi basimiza geldigi de olmustur, pedini saga sola birakan bir kadin ya da televizyondaki futbol maçini seyrederken daha önce hiç duymadiginiz küfürler eden bir adam. Aman Allahim?" dersiniz. Ama olmustur bir kere. Her askin olanaksiz bir tarafi vardir gerçi, çogunlukla bunlari görmemeyi yegleriz. Ama bu olanaksiz taraflar bazen o kadar agir basar ki, askin hem kaynagi, hem iddiasi, hem motorize gücü, hem de terminatörü olurlar.
Yasak Aşk
Men edilmis, engellenmis ve çogu zaman da yasadisidir. Ama asigin gözü görmez ki... Belki de aski ask yapan bu "illegal" tarafidir. Kimbilir?
Platonik Aşk
Onu görmek bile sizi heyecanlandirirken, o sizin yaninizdan, geçip gider. Siz heyecandan sapir sapir titrerken, o isiyle mesgul olur. O sizin için hayatinizdaki en önemli kisiyken, siz onun için siradan birisinizdir. Hem asik hem de salak hissedersiniz kendinizi... Davranislarindan, konusmalarindan isaretler alip, umutlanir, bozulur, küsersiniz. Insanin bir kereligine bu duruma düsmesi, tecrübesizlikle yorumlanip, bagislanabilir. Ancak, bir kereden fazla basiniza geldiyse, oturup kendi hakkinizda düsünmenizde yarar var.. | | |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >sevgi nedir ?> 27.Eyl.2011 Sal 19:50:05 | | Sevgi Nedir?
Kişi sevdiğiyle olmak ister!. Sevdiğinin hâliyle hâllenir… Sevgisi kadar, onunla yaşar!. Sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için, çoğunlukla, “beğeni” ile “sevgi”yi birbirine karıştırırız.
“Beğeni” yanında “sahip olma” arzusuyla açığa çıkar!.Bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın… Bu tüm mahlukatta çok yaygın bir duygudur!. Kimi, beğendiğini cebine sokar; kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister; kimi yakalayıp inine sürükler… Her mahlûk yaradılış fıtratına göre, beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister.
“Sevmek” ise bundan çok farklıdır…
Sevince, yalnızca sevdiğin için yaşamak istersin!. Yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak, yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin! Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana, onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!… Yakınlık bile uzak gelir sana!… Sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde!.. Onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir, onun diliyle konuşmaya başlarsın!. Gözün ondan başkasını görmez, kulağın ondan başkasını duymaz, elin ondan başkasına uzanmaz olur!.
Her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!… Bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana; ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin!.
Sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni; ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde sevdiğini görürler de, “sen o olmuşun” derler!
Beğenen sahip olmak ister…
Seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna!.
Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; “aşığım” sanır!. Ama sevdiği uğruna, fedakarlık etmeye gelince sıra, o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla!. Parasından kopamaz… Mevkiinden kopamaz… Yakınlarından kopamaz… İçinde yaşadığı ortamın güzelliklerinden kopamaz… “Etraf”tan kopamaz!. Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde… Eksiklikler görmeye başlar, yetersizlikler görmeye başlar… Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini; uzaktan acıyarak seyretmeye başlar… Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları!. Bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur!.. Beğeniyi, sevgi sanmıştır!..
Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse, bu defa “nefret”e döner “beğeni”; ondan intikam alma duygusu gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında bir o yana bir bu yana sürüklenir durur; terkedilmişliğin, uzaklaşmanın, layık olmadığını yaşamanın sanısı içinde!..
Oysa yalnızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır!. Cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için, mevkii-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış; sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş; yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir…
Seven ise göze almıştır kopmayı… Dışlanmayı… Paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı…
Fıtratından gelir sevgi!. Kulluğu sevmek üzeredir!. Onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu Yaratan… O yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!
Seven, karşılıksız sever!…
Beğenen karşılığını ister!.
Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!.. Onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu!.. Ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi… Karınca gibi çalışır; maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar… Ama pervane gibi sevemez!. atamaz kendini ateşe!.
Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!.
Beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “sevgi” delilikten bir türdür!.. Anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip, her şarta katlanmayı! Ve “delillik bu” derler…
Beğenme bir tür “hobi”dir!… Bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen bir kaç ay!..
Sevgi bir ömür boyudur!… Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez!. Çoğunlukla karşısındakinden yüzünü göstermesinden gelir sevgi insana!.. Bazen de özünden gösterir yüzünü O!… O zaman onlar için derler ki, “Allah”a aşık oldu!..
“Kendine seçtikleri”dir sevenleri bir çehreden!… Özünden sevgiyi yaşayanlardır, “mukarreb”leri!…
Hünerlerini sergilemek için yaratmıştır herşeyi…
Sevmek için yaratmıştır sevilenleri!.
Gözlerinde seyretmek için gözleri olarak yaratmıştır “aşk”ı yaşattıklarını!..
Avam anlamaz ve bilmez bu aşkı!. Bunun aşk olduğunu!..
Oysa gerçek “aşk” O’nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını O’nda yitirip; O’nun “Baki”liğini yaşattıklarıdır gerçek “aşık”lar!..
Özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar, “aşık” olmak için!.. Yaşamları boyunca bir değer taşımamıştır dünya ve içindekiler!.. | |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Eski Chatcity Editörleri >Editör nedir ?> 27.Eyl.2011 Sal 19:38:02 | | Editör : Fransızca éditeur. “bir kitabı basım evine gidecek bir biçimde hazırlayan kimse, yayıma hazırlayan” anlamında dilimize geçen bu kelime için kurulumuz, yayımlayan ve yayımcı kelimelerinin uygun birer karşılık olduğunda birleşmiştir.
Örnek: bir derginin maksada uygun bir biçimde çıkarılmasında yayımcının (yayımlayanın) rolü büyüktür.
Ayrıca; Kelime anlamı olarak yayıncı ve düzenleyici olarak kullanılır. İngilizce edit>düzenleme kökündne türer. Mesela text editor terimi metin düzenleyici olarak adlandırılır. Özellikler web sayfalarında siteye yazı eklemek için bu editorler kullanılır.
| |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Dijital Yaşam >Bilgisayar Donanım - Yazılım >bilgisayar için programlar 2011-2012> 27.Eyl.2011 Sal 19:34:10 | | Evet polatim öyle elimden geliği kadari ile paylaşimlar sunuyorum teşekkür ederim .bütün programlar bilgisayar için detayi. için mitincanda@msn.com e mail atmanız yeterli... | |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >Chatcity.cc gazetesi çok yakinda paylaşima sunucaktir. .)> 27.Eyl.2011 Sal 18:04:14 | | merhaba arkadaslar yakinda tasarladiğim chatcity.cc gazete paylaşima sunucağim umarin sizlerde beğenirseniz beğenerek okursunuz tek sorunumuz şimdilik 2 3 yer boş kalmaz bakalim sansi kim diye bakiyoruz kimler çıkıcak kimler ne düşünüyor merak edilen chatcity.cc gazetesinde hepsi sunum. yapilacaktir geçmişler gelmişler tüm hepsini bir köşe panosu gibi etiketlenecektir. tabi. çok özel durumlar yazilmadi merak etmeyin :) sadece görüşünüş hakkında ne diyorlar acaba neler istiyorlar hepsi içinde dahil .. şimdilik hoşcakalin arkadaslar herhan çıkabilir chatcity.cc gazetesi
Çalışmalari gerçekleştiren Nickler : Mitincanda IICihatII FeatJuniR IIFundaII
saygilarlarimizla : CC
| |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Dijital Yaşam >Bilgisayar Donanım - Yazılım >bilgisayar için programlar 2011-2012> 27.Eyl.2011 Sal 17:51:51 | | | |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >HZ. MUHAMMED (S.A.S.)`İN HAYATI (571-632)> 27.Eyl.2011 Sal 17:46:01 | |
Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke`de doğdu. 40 yaşında Peygamber oldu. 23 yıllık Peygamberlik hayâtının 13 yılı Mekke`de, 10 yılı da Medine`de geçti. Medine`de 63 yaşında vefât etti. Bu sebeple: Hz. Muhammed (s.a.s.) `in hayâtı (571-632): a) Peygamberliğinden Önceki Hayâtı (571-610), b) Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kısma ayrılır. Peygamberlik devri de: a) Mekke devri (510-622) b) Medine devri (622-632) olarak iki döneme ayrılır. Bu sebeple Siyer ve İslâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (s.a.s.)`in hayâtı, "Peygamberlikten (Bi`setten) öncesi" ve "Peygamberlik devri" diye iki devreye ayrılarak incelenmiştir. Peygamberlikten önceki hayatını da: 1- Çocukluk devresi (8 yaşına kadar olan süre), 2- Gençlik çağı (8-25 yaşına kadar olan devre), 3- Evlilik dönemi (25-40 yaşı arasındaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayırmışlardır. Peygamber olduktan sonra, "Mekke Devri"nde geçen olayları incelerken, târihbaşı olarak, Peygamberliğin (Nübüvvetin) l. 2. veya 5 inci yılı gibi, Nübüvvetin başlangıcını; "Medine devri" olaylarında ise,-Hicretin, 1., 2. veya 3 üncü yılı şeklinde Rasûl–i Ekrem (s.a.s.)`in Hicret olayını esâs almışlardır. Bu kitapta da aynı usûle uyulacaktır.
İSLÂMİYETTEN ÖNCE ARABİSTAN
1— ARABLARIN DURUMU
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarımadasının Hicaz bölgesinde, Mekke şehrinde doğdu. O`nun hayâtını ve insanlık târihinde yaptığı büyük inkılâbı kavrayabilmek için, yaşadığı asırda Arabistan`ın genel durumunun ve Arapların yaşayışlarının, ana hatları ile de olsa, bilinmesinde fayda vardır. İslâmiyet`ten önce Araplar, henüz millet hâline gelemedikleri için; kabîleler hâlinde yaşıyorlardı. Her kabîle, diğerlerinden ayrı bir devlet gibiydi. Kabîle başkanına "Şeyh" deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgelerinde bazı şehirler kurulmuşsa da, genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayâtı geçiriyorlardı. Hicaz bölgesinde üç önemli şehir, Mekke, Yesrib (Medine) ve Tâif`ti. Mekke`de Kureyş Kabîlesi, Tâifte Sakîf Kabîlesi, Yesrib (Medine) de Evs ve Hazreç adlı Arap kabîleleri ile Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları olmak üzere üç yahûdi kabîlesi bulunuyordu. Diğer kabîleler genellikle göçebe idiler. Kabîleler arasında kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden savaş eksik olmazdı. Yalnızca yılın dört ayında (Muharrem, Recep, Zilka`de ve Zilhicce aylarında) harbetmezlerdi. Bu aylara "eşhür-i hurum"(1) (savaşılması, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar) denir. Bu esnâda, bütün kabîleler güvenlik içinde seyâhat edebildikleri için, genellikle büyük panayırlar bu aylarda kurulurdu. Mekke`nin hâkimi, Kâbe ve civârındaki putların koruyucusu oldukları için Kureyş kabîlesi, diğer bütün kabîlelerden saygı görürdü. Bu sebeple Kureyşliler, senenin her mevsiminde diledikleri yere seyâhat edebiliyorlardı.(2) Hicaz bölgesindeki panayırların en önemlileri, Mekke civârında kurulmakta olan Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı. Bu panayırlara ülkenin dört bir yanından akın akın gelenler arasında satıcılar, iffetsiz kadınlar, şâirler, hatipler, kâhinler ve çeşitli dinlere mensup kimseler de bulunuyordu. Tâif`le Nahle arasında kurulmakta olan Ukaz panayırında, şiir yarışmaları yapılır; beğenilip derece alan şiirler, Kâbe`nin duvarlarına asılırdı. Bu şekilde Kâbe duvarında asılmış olan yedi ünlü kasideye "el-Muallekatü`s-seb`a" (Yedi Askı) denilmiştir. Müslümanlıktan önce, Arapların çoğunluğu putperestti. Yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı. En önemli putlar, Hubel, Lât, Menât, Uzzâ, Vedd, Suva`, Yeğûs, Yeûk ve Nesr adlarını taşıyanlardı. Mekke`de Kâbe ve civârına 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kâbîlenin ayrı bir putu, her putun özel bir ziyâret günü vardı. Böylece yılın her gününde putlarını ziyârete gelenlerle dolup taşan Mekke, bir ticâret merkezi olduğu kadar, putperestliğin de merkezi hâline gelmiş bulunuyordu. Arabistan`da putperestlerden başka, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve Sâbiî dinlerine mensup kimseler de vardı. Bunlardan başka, çok az sayıda, Hz. İbrahim`in tebliğinden o devre ulaşan dinî esasları benimsemiş tek Tanrı inancında olan "Hanîf"ler vardı. Nevfel oğlu Varaka, Cahş oğlu Abdullah, Huveyris oğlu Osman ve Sâide oğlu Kuss bunlardandı. İslâmiyetten önce Arap Yarımadasının kuzeyinde (Sûriye`de) "Nebtî", güneyinde (Yemen`de) "Himyerî", Irak`ta ise "Süryânî" yazıları kullanılıyordu. Hicaz Arapları Sûriye ve Irak`a ticâret için yaptıkları seyâhatlarda Arapça`yı Nebtî ve Süryânî yazıları ile yazmayı öğrendiler. Daha sonraki asırlarda, Nebtî yazısından "Nesih"; Süryânî yazısından da "Kûfî" denilen yazı sitilleri doğmuştur. Ancak, Araplar arasında okuyup yazma bilenlerin sayısı son derece azdı. Cömertlik, konukseverlik, sözde durma, düşmanları bile olsa kendilerine sığınanları himâye, cesâret.. gibi bazı iyi hasletleri yanında, soygunculuk, faizcilik, zenginleri üstün, fakirleri hor görme, içki ve kumar düşkünlüğü, kabilecilik gayreti ile kan dökme gibi son derece çirkin âdetleri de vardı. Hele köle ve kadınlara insan değeri vermezlerdi. Kadınlar, ölen kocasından, babasından ve diğer yakınlarından mirâs alamadıkları gibi, kendileri mirâs malları arasında, mirâscılara kalırdı. Erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Fuhuş âdeta meslek hâline gelmişti. Bu yüzden bazı kimseler kız çocuklarını diri diri kumlara gömecek derecede vahşet göstermişlerdi.(3) İslâmiyetin doğuşu sırasında yalnız Araplar ve Arabistan değil, bütün dünya, zulüm, sefâhet ve cehâletin karanlığı içindeydi. Maddî ve rûhî sıkıntılar içinde bunalmış olan insanlık, bir mürşit, bir kurtarıcı beklemekteydi. Kur`ân-ı Kerîm "Câhiliyet Devri" denilen bu karanlık dönemi, "İnsanların kendi elleriyle işledikleri kötülükler yüzünden, fesat (her tarafı kapladı) karada ve denizde yayıldı."(4) ifâdesiyle en vecîz bir şekilde anlatmaktadır.
| |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Grafik çizimler..> 27.Eyl.2011 Sal 17:42:42 | |
| |
mitincanda
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Uzun ama ilgisini çeken biri mutlaka oku> 27.Eyl.2011 Sal 17:39:49 | | ... ``Dünyaya bugüne kadar üç ayrı dünyadışı canlı türü geldi`` Burada bilgileri veren kaynaklara göre, tüm anlatılanlar ABD Hükümeti tarafından "Çok Gizli" olarak tanımlanıyor. Ve yine aynı kaynaklara göre, ABD`de geçeni olan "Bilgi Özgürlüğü Kanununun" kapsamına alınmadığı gibi, ABD Hükümeti aşağıda anlatılan olayların hiçbirisinin doğruluğunu kabul etmemekte. Fakat, anlatılanların tümünün gerçek olduğu iddia edilirken, sadece ABD`nin değil daha birçok hükümetin benzeri gerçekleri sakladıklarını ve daha da ötede bu konularda konuşanların susturuldukları da belirtiliyor. ABD Hükümeti ile dünyadışı canlılar arasında imzalanan anlaşmaya göre: ....
Anlatılanlar ve kimliği saklanan tanıklarla yapılan görüşmeler büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirilmiş, ses ve video bantlarından isimler özellikle silinirken, konuşanların kimlikleri titizlikle saklanmış. Öyleyse, bu durumda anlatılanların doğruluğundan nasıl emin olunabilir? Buna verilen cevap ise şöyle; "Bu tanıklar, Amerikan Hükümeti`nin `Çok Gizli` düzeyi ile olan ilişkileri, verdikleri isimler ve kaynaklar bakımından inanılır ve güvenilirdir. Tanıklar, görev yaptıkları dönemin istihbarat işlerindeki personelin adlarını ve rütbelerini doğru olarak biliyor ve anlatıyorlardı ve bunlar en ciddi düzeyde araştırılarak doğrulandı."
Gizemli bir grup
UFO Araştırmacısı William Moore "Dünyadışı Canlıların Biyolojik Varlıkları" adlı bir radyo programı yapıyordu, ikinci programın sonrasında, bir telefon aldı. Arayan eski bir istihbarat görevlisiydi, 9 arkadaşı adına konuşurken, "Dünya-daki Yabancı Varlıklarla ilgili dokümanları Moore`a verebileceğini söylüyordu. Moore, ikna olarak konuşmayı kabul etti ve konuşmalara ve konuşmacılara "Faicon" kod adı verildi. Bu arada Moore, Jamie Sanders adlı bir TV yapımcısı ve yönetmeninden yardım isteyerek, görüşmelerin videoya kaydedilmesini planladı. Bu aşamanın ardından, Faicon kod adlı ama gerçek adı "MJ 12" olan grupla çalışmalara geçildi. Peki, "MJ 12" neydi? Bu özel grup, ABD içindeki UFO faaliyetlerini araştırırken, "Dünyadaki Yabancı Varlıklar"la da ilişkileri yönlendirmekle görevliydi.
Yani resmen, insanlık ile "Dünyadaki Yabancı Varlıklar` arasındaki politikayı belirliyorlardı. Çalışmalar sürdürülüyor, kararlar veriliyor, Başkan`ın onayına sunuluyor ve politika uygulanıyordu. Yani ABD Başkanı`nın "Dünyadaki Yabancı Varlıklardan haberi vardı. Faicon`a göre, "MJ 12" 1950`lerde bizzat Başkan Truman`un emriyle kurulmuştu ve bu emrin belgesi de vardı. Faicon bu belgeyi gösteriyordu. Ek o" larak da, 1947`de, New Mexico Ros-vvell`e düşen UFO`nun ve içindeki dünyadışı canlıların cesetleri hakkından bilgi veren "MJ 12" dokümanları bulunuyordu. Bu dokümanlarda dönemin Başkan`ı Eisenhovver`in imzası bulunuyordu. Aşağıdaki satırlar teyp kasetinden aynen alınan bir bölümdür.
Bu incil baska bir incil
Faicon`un sesi: "MJ 12, 1950`lerde, hükümetin içinden seçilen bir grup insanla oluşturuldu. Görevleri, UFO`larla ilgili araştırmalar yaparak, elde edilen bilgileri derlemekti. En önemli amaçları, UFO`larla ilgili bilgileri, bilimsel olarak geliştirmek ve teknolojimize yardım sağlayacak şekilde analiz etmekti. "MJ 12 `nin üyeleri arasında, ABD Başkanı, Başkan Yardımcısı, Merkezi istihbarat Örgütü "CIA" Baskanı ve Ulusal Güvenlik Danışmanı da dahildiler. "MJ 12"nin yönetim merkezi ise. Washington DC`deki Deniz Kuvvetleri Gözlemevi`ydi ve ABD Deniz Kuvvetleri "MJ 12" politikalariyla ilgili faaliyetlerin tümünde öncelikli sorumluluğa sahipti. Deniz Kuvvetleri personeli tarafından derlenen tüm bilgiler, analiz edilmek üzere "Aquarius" kod adıyla komutanlık merkezine aktarılıyordu."
Falcon devam ediyor; "MJ 12`nin kendi arasında `incil` adıyla tanınan bir kitap veya basılı bir dosya vardı. Bu kitapta, Truman döneminde, ABD`nin misafiri olan üç dünyadışı yabancı anlatılıyor ve tüm ayrıntılar veriliyordu. Ayrıca kitapta, dünyadışı canlılardan alınan teknolojik ve tibbi bilgiler, onların kendi gezegenlerindeki sosyal yaşamları, Roswell`de bulunan cesetlere yapılan otopsilerin sonuçları ve evren ile ilgili bilgiler de yer alıyordu. Ama bu kadar değildi, devamı da vardı, 1988 yılında gelen ve yine ABD`nin konuğu olan ve dev bir gizlilik perdesi altında saklanan ikinci bir dünyadışı canlı grup daha anlatılıyor."
``Dünyaya bugüne kadar üç ayrı dünyadışı canlı türü geldi.."
Faicon sürdürüyor; " Bir diğer kitap daha var, adı "Yellow Book". Bu ise son olarak gelen iki dünyadışı canlı tarafından yazılmış. Kitapta, geldikleri gezegeni, Güneş Sistemi`ni, diğer güneşleri, kültürlerini, kendi toplumlarını ve dünyada nasıl yaşamlarını sürdürdüklerini anlatıyorlar." Bu noktada Falcon`a önemli bir soru soruluyor, dünyadışı canlıların kökenlerinin neresi olduğu soruluyor:
Faicon açıklıyor; " Zeta Reticuli takımyıldızından geliyorlar. Bu takımyıldız onların ilk evi değil." Bu noktada hemen akla gelen biri var, bir dönem hükümet adına çalışan hipnoz uzmanı ve fizikçi Bob Lazar dünyadışı canlılar tarafından kaçırıldığını iddia eden ünlü Betty Hill`i hipnoz etmişti ve Hili 1961 yılında yapılan bir seansta hipnoz altındayken Zeta Reticuli yıldız sistemini tıpatıp tarif etmişti. Ama dünyalı astronomlar bu takımyıldızı ancak 1969 yılında ilk kez gözlemleyebildiler ve buldular. Öyleyse, arada kesin ama garip ilişkiler vardı ama bu ilişkilerin arasındaki bağ açıkça görülemiyordu.
Şimdi Faicon grubundan bir başka kişiye geçelim, onun kod adı "Condor". Condor, ABD Hükümeti ile dünyadışı canlılar arasında yapılan anlaşmalardan söz ediyor; "ABD Hükümeti ile dünyadışı canlılar arasında imzalanan anlaşmaya göre, ABD Hükümeti dünyadışı canlıların varlığını açıklamamayı kabul ederken, onlar da insan toplumuna yani dünyaya karışmamaya söz veriyorlar. Ayrıca ABD, dünyadışı canlılara özel bir bölgede, çok gizli tutulmak kaydıyla bir üs de veriyor. Söz konusu yer Nevada`daki 51.Bölge ya da öteki adiyla "Dreamland / Rüya Ülkesi" olabilir."
Şimdi söz yine Fal-con`da; "Dünyadışı canlılar bu bölgede üslendiler yani Nevada`da. Benim bildiğime göre 1948 veya 1949`dan gü-nümüze kadar üç ayrı dünyadışı canlı türü dünyamızı ziyaret etti veya konakladı, dünyada ilk dünyadışı bir canlı New Mexico Çölü`ndeki kazadan sonra ele geçirildi. Dünyadısı canlının adı EBE`idi. Hükümet tarafından üç yıl konuk edildi ve bakıldı. Ondan kültürleri, ırkı ve araçları hakkında çok şey öğrenildi. Diğer bir dünyadışı canlı ise, bir değişim programının parçası olarak, ABD Hükümeti`nin 1982 yılından bu yana konuğu oldu."
"400 yıl yaşıyorlar ve çok zekiler..."
Birçok görgü tanığının çizdikleri resimlerin yanı sıra, Falcon dünyadışı canlıları şöyle tanımlıyor; "Boyları yaklaşık bir metre ile bir metre on santim arasında değişiyor. Böcek gözüne benzer çok büyük gözleri var ayrıca birer iç gözkapakları bulunuyor. Yaşadıkları gezegende, gündüzleri güneş ışığı bizimkinden iki veya üç kez daha fazla. Onlar da dişi ve erkek olarak iki cinsiyetteler. Bizim burnumuzun olduğu yerde iki küçük delik var ve küçük bir ağiza sahipler. Bildiğimiz türde dişten yok, dişlerin yerinde çok sert kauçuk benzen bir alan bulunuyor, iç organlari çok basit, kalbin ve ciğerlerin görevini tek bir organ yapıyor. Yine çok basit bir sindirim sistemleri ve büyük olasılıkla gezegenlerindeki çok güçlü güneş ısısı nedeniyle sertleşmiş ama son derece elastiki bir deriye sahipler. Beyinleri ise, bizimkinden çok daha karmaşık ve çok daha fazla kıvrım görülüyor.
Bizim görme sistemimiz beynimizin arka tarafından yönetilirken, onlarınki beyinlerinin önündeki bir merkezden yönleniyor. Duyma yetileri bizlerden hatta köpeklerden bile çok ötede. Böbrek ve mesane sistemi de tek bir organ halinde, onlar da atıkları vücutlarından atıyorlar ama katı atıkları sıvıya dönüştüren ve bilimcilerimizin bir türlü tam olarak çözümleyemedikleri ekstra bir organları daha var.
Ellerinde baş parmak yok, dört parmakları bulunuyor, ayakları küçük ve parmak araları perdeli. Yaşamlari ortalama olarak bizim zaman ölçümüze göre 350-400 yıl arasında. Aslında genel olarak sürüngenlere benziyorlar. Bilindiği gibi dünyada bazı sürüngen türleri 500 yıl yaşayabiliyorlar. Bir timsahın 850 yaşında olduğu resmen açıklanmıştı. Ve tabii çok zekiler, eger IQ ölçüsünü alacak olursak, IQ dereceleri 200`ün üzerinde." Falcon dünyadışı canlıların sosyal yaşamları hakkında da bilgi vererek konuşmasına devam ediyor;
Onların da bir dini var, evrensel bir dine sahipler. Evreni Tanrı olarak kabul ediyorlar. Sevdikleri müzik türü eski Tibet müziğine çok benziyor. Genelde sebzeleri severek yiyorlar, dünyada en çok dondurmayı sevmişler, en çok da çilekli dondurmayı..." Şimdi Faicon`u bırakıp, adını saklamayan birine geçiyoruz;
Çok gizli bir üs!
Robert veya Bob Lazar yukarıda adı geçen Nevada`daki ünlü 51.Bölge`de bulunmuştu. Aslında bir fizik uzmanı olan Lazar, ABD Hükümeti tarafından resmen görevlendirilmişti. Lazar, hiç çekinmeden birkaç ayrı UFO tipini tarif etti. Lazar, ayrıca Las Vegas`ın 15 mil kuzeyindeki Pagose Gölü yakınında gizli bir araştırma merkezi bulunuyordu. Burada U2, SR71, F-117A ve SR75 gibi çesitli uçaklar geliştirildi. Üste çok ciddi ve inanilmaz derecede bir gizlilik uygulanıyordu. Ölüm cezası bile vardı.
Pagose Dağı`nın içine 9 hangar inşa edilmişti. Hangar kapıları öylesine doğaya uydurulmuştu ki, birkaç yüz metre yakından bile fark edilemiyordu. Lazar`a göre, bu hangarlarin içinde UFO benzeri uçan disklerin deneyleri yapılıyor ve uçuş prensipleri deneniyordu. Lazar, disklerin uçabilmesi için adına "Yerçekimi Amplifikatörü" denen bir aygıt geliştirilmişti. Aygıtın planları dünyadışı canlılar tarafından hazırlanmıştı. İki tür UFO vardı, birisi "Omicron" adı verilen bir gezegenKaynakwh webhatti.com: veya bir yıldız çevresinde kısa yolculuklar yapabilen diskti. "Delta" adlı diğer tip ise, uzay zaman alanı içinde hareket edebilen, ve bu şekilde yıldızlar ve galaksiler arası yolculuk yapabilen olağanüstü bir araçtı.
Araçların üçüncü ve bir başka tipi ise, hem Omicron, hem de Delta konumuna geçebilen bir modeldi. Bu diskler veya araçlarla ilgili tüm bilgi vardı ve uygulanıyordu.
UFO`lar nasıl çalışıyor?
Sonuç olarak gerek Faicon`un gerekse de Lazar`ın anlattıkları gerçekten ilginç; Örneğin Lazar, disklerin reaktörlerinin benzinle çalıştıklarını söylerken önce şaşırtıyor ama sonra bu benzinin bizimkinden çok farklı olduğunu anlıyorsunuz. Çok yüksek oktanlı ve petrolden değil, atom sayısı 115 olan bir elementten üretiliyor. Bu element ise bizim elementler için kullandığımız periyodik kartımızda bulunmuyor. Lazar Element 115`in dünyadaki elementler gibi tek yönlü değil, iki ayrı amaçla kullanılabilen bir element olduğunu belirtiyor ve açıklıyor;
"Dünya biliminin henüz bilmediği ve özelliğini tanımlayamadığı Yerçekimi Enerjisi`ni Element 115 sağlıyor ki bunun adı A E-nerjisi, bu enerji Element 115`in çekirdeğinden kaynaklanıyor ve yayılıyor, ikinci olarak da, Element 115 antimadde radyonunun kaynağı, bu da gereken hareket gücünü oluşturuyor." Lazar`ın bu sözcüklerinden şu anlam çıkıyor; Her disk, kendi içinde birer minik gezegen olarak kabul edilebilirler.
Lazar`ın anlatımına göre, yukarıda adı geçen Çekim veya Uçus Amplifikatörü`nün sistemi A enerjisini bir yere odakla****** uzay zamanın bükülmesini sağlıyor, uzay zaman bükülümü ise, bir astrofizik deyimi, basit bir anlatımla ışık hızından çok daha fazla bir süratle zamanın ve üç boyutlu uzayın dışında mekan değişimi olarak düşünülebilir. Uzay zaman bükülmesi yine bir astrofizik tanımıyla bir Kara Delik`in çekim alanı kadar bir güç alanını oluşturuyor. Böylece elde edilen dev enerji, ışık yılı gibi çok büyük uzaklıkların aşılmaşıın sağlıyor. Lazar ekliyor;
"Bir uzay zaman bükülümü içinde yolculuk yapıp ilerken, Element 115, Element 116 denen bir başka elemente dönüşerek bir antimadde alanını da yaratıyor. Antimadde alanında oluşan zıt alan ise, Elenet 116`nin sayesinde % 100 enerjiye dönüşebiliyor. Reaksiyonun ISISI sonucunda, ortaya çıkan elektriksel enerji yeterli olduğu gibi, bir tür termo elektrik jeneratörü oluşturuyor. Sözünü ettiğim A Enerjisi, böyle sağlanırken, Delta durumuna geçildiğinde A Enerjisi, uzay-zaman bükülümünü sağlayınca bir tür Kara Delik ortaya çıkınca, ışıkyılları aşılabiliyor..."
Sorular ve kuskular sonsuz, tüm bu bilimsel ama amatörce gözüken iddiaların resmen kanıtlanması gerek ama öte yandan da Robert Lazar`ın da bir fizikçi olduğu biliniyor. Bilimsel çevreler ilginçtir, susuyorlar hatta Lazar`ı yalanlayan veya karşı çıkan kimseye de rastlanmıyor, iki şey olabilir Ya Lazar veya Faicon öylesine saçmalıyorlar ki, yetkililerin hiçbirisi onlara cevap vermeye tenezzül dahi etmiyor, kısacası ilgilenmiyorlar ya da Lazar veya Faicon doğru söylüyorlar ve konunun daha fazla karıştırılmaması için yetkililer seslerini çıkartmayı, yorumsuz kalmayı tercih ediyorlar.
En iyi çözüm, dünyadışı canlıların ortaya çıkması, o zaman tartışacak bir şey kalmayacak. Ama onlar da resmen ortada yoklar. Bu arada akla yukarda geçen bir söz de ister istemez geliyor; dünyadışı canlıların IQ dereceleri gerçekten 200`ün üzerindeyse, o zaman onları anlamamız hiç de kolay değil, hatta imkansız gibi.
Her şeyi bir yana bırakıp, bir an düşünelim. Eğer Falcon ve Lazar doğru söylüyorlarsa ve ABD ile dünyadışı canlılar arasında böylesine gizli tutulan bir ilişki varsa, hatta ABD dünyadışı bir zekanın temsilcileriyle özel bir anlaşma imzaladıysa ve bunu dünya insanlarından saklıyorlarsa çok iyi düşünmemiz gerekiyor. Böyle bir olasılık, tüm siyasi, etnik, dinsel ve hatta ekonomik sorunlardan daha önemlidir çünkü göründüğü kadarıyla çok uzakta değil, kısa bir dönem içinde dünyada ciddi bir degişimin, belki bir bölünmenin ama en önemlisi insanlığın bir bölümü için bir tehdidin ortaya çıkması olasıdır. Neden mi?
Eğer anlatılanlar gerçekse, ABD neyin karşılığında dünyadışı canlıları saklamak ve hatta korumak için milyarlar harcıyor? Bunun bedeli nedir?Kaynakwh webhatti.com: Fakat önemli bir soru daha var, dünyadışı canlılar bu işbirliğinden ne elde ediyorlar ve neden saklanmak istiyorlar? İhtiyatli olmak isteyen çevrelere göre, eğer bizlerden çok ötede bir zekaya sahipseler. Korkmamız gerekir çünkü onların gerçek amacını anlamamız asla mümkün olamayacaktır..
| |
| |