ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
28 Nisan 2024, Pazar 12:02   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Imhoted> Forum Başlıkları
    Imhotedtarafından açılmış Toplam 39 Forum Başlığı var
<<1 234>>


Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >CC De Yapılandırma Var Sohbet Buradan SAYFAYI YENİLEYİN SÜREKLİ
  8.Haz.2007 Cum 19:01:01
fiogf49gjkf0d

S.aleyküm

 



Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >MEHMET AKİF ERSOY
  5.Tem.2007 Per 16:54:34
fiogf49gjkf0d

                     HAYATI                     

Mehmed Akif, 1873 yılında İstanbul’da, sade ve geleneksel bir hayatın yaşandığı Fatih’in Sarıgüzel semtinin Nasuh mahallesinde 12 numaralı evde (Büyük bir yangında harap olan bu semtin ortasından bugün Vatan Caddesi geçmektedir) dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet Ragif’tir. Ragif, ebced hesabıyla hicri 1290 rakamına karşılık gelmektedir ve bu rakam Akif’in doğum tarihidir.
Akif, Osmanlı devletinin hasta adam ilan edildiği ve bu görüşün dönemin devlet adamlarına ve aydınlarına uğursuz bir hastalık gibi bulaştığı, çöküş şartlarının hemen herkeste çözülme, umutsuzluk, panik yarattığı, buna rağmen hemen herkesin bir şeyler yapma çabasında olduğu bir dönemdir.
2. Mahmut’un, 3. Selim’in başlattığı yenileşme hareketleri, Tanzimat doruk noktasına varıyor ve bugüne kadar devam eden aydın- halk yabancılaşmasını, milletle devlet arasındaki problemli doğuruyor, toplumsal yarılmalara yol açıyordu. Yenileşme ile başkalaşma arasındaki farklar sık sık belirsizleşiyor atılan her adım ciddi sosyal ve siyasi maliyetler getiriyor, kendinden ve kendi köklerinden beslenen bir yenilenme gerçekleştirilemiyordu.
Korkuyla umut, ataletle hamle çabası, teslimiyetle yiğitçe direniş, çözülüşle yeniden toparlanış aynı anda ve çok zaman kolkola denecek kadar birbirine yakın duruyordu.
Avrupa ülkelerinin Osmanlıyı tasfiyesi politikası bütün hızıyla ve kararlılığı ile devam ediyordu.
Daha Akif 6 yaşında iken Ruslar İstanbul’a kadar ilerliyor Ayestefanos Abidesini dikiyordu. Yine 5 yaşında iken Abdulhamid, Meclis-i Mebusan’ı kapatıyor, devletin ve milletin varlığını korumak için politik dehasına ve çoküş endişesinin yarattığı bir haleti ruhiyeyle baskıcı bir politikaya yöneliyordu.
Babası Fatih Medresesi müderris ve mücizlerinden (icazet veren) İpek’li Temiz lakabıyla anılan Tahir Efendi’dir. Annesi ise Buharalı Mehmed Efendi’nin kızı H. Emine Şerife hanımdır. Babası Rumelili (Arnavut) annesi ise Buhara’dan hacca giderken Amasya’da vefat eden Buharalı Şirvani Rüştü Efendi’nin kızıdır. Tahir efendi, ilk kocası vefat eden Emine Şerife Hanım’ın ikinci eşidir.


Akif’in ailesi sade ve orta halli ama bir inanç ikliminin bütün olgunluğu ve güzelliği ile yaşadığı bir aile idi.

Akif babasını,
“Beyaz sarıklı, temiz, yaşça ellibeş ancak
Vücudu zinde fakat saç sakal ziyadece ak.”
diye tasvir eder.

Hoca Tahir Efendi erkenden kalkar, çocuklarını (Akif ve kızkardeşi Nuriye) kendi eliyle yıkar, kızının saçlarını tarar, pişirdiği salepleri içirerek onları mekteplerine gönderirdi... Çocuklarını bir kere bile dövmemişti. (Kuntay, s.157)
Akif, Annesini ise şöyle anlatır:
“Annem çok âbid (ibadetine düşkün) bir hanımdı. Babam da öyle. Her ikisinin de dinî selabetleri vardı. İbadetin verdiği zevkleri heyecanla tadmışlardı.”
Ünlü düşünür ve şair Sezai Karakoç, Akif’in ailesi ve kökeni ile ilgili şu nefis yorumu ile yapar:
“Baba soyu Rumelili, ana soyu Buharalı, doğuş yeri Fatih:
Yani tam bir Doğu İslâmlığının, Batı İslâmlığının ve Merkez İslamlığının bir sentezi bir çocuk”
Anne çizgisi, duyarlığı, sağduyuyu, kendini bir ülküye adayışı, şairliği getirecek; baba çizgisi, ataklığı, savaşkanlığı, yılmaz ve her vuruşmada daha da çelikleşen bir savaş adamını, gözüpekliği, korkmazlığı, ürkmezliği, umutsuzluğa sürekli olarak düşülmemeyi getirecektir. Doğuş yeri ise, ümüslü ve verimli bir topraktır ki, tabiatta nice saçılıp da kaybolan iyi tohumların bir gramını bile ihmal etmez, değerlendirir, yemişlendirir.”
Akif’in doğduğu Fatih semtini Sezai Karakoç şöyle tasvir ediyor”
“Fatih semti, İstanbul’un içinde ikinci bir İstanbul’dur. Yüzdeyüz Fatih şehridir. Fatih camii, İslâm-Türk kültürünün bu ölmez abidesinin çevresinde halka halka fatih medreseleri ve semti, en saf müslüman Türk heyacanının ördüğü bir toplumdur.”
Akif, İstanbul’un bu en Türk, en yerli ve en yoksul mahallelerinden birin de doğdu ve yaşadı. Hayatı burada tanıdı ve keşfetti, toplumsal dokuyu burada ve onun bir parçası olarak tanıdı. Bir inanç ikliminin güzelliği ile birlikte toplumun yazılı olmayan mutabakatlarını, modern hayatın yerli ve geleneksel olana nasıl nüfuz ettiğini, hangi çelişkilere, trajedilere yol açtığını, neleri çürüttüğünü, nelerin eskidiğini ve nelerin yenilenmesi gerektiğini bu mahalle hayatında gözlemledi. Yenilenmekle, yerli kalmak, kendi olmak arasındaki tercihlerinin ilk çizgilerini burada idrak etti.

Ve Akif burada bir şey daha öğrendi. Her türlü kirlenmeye açık bir yoksulluğun, sade ve onurlu bir hayata nasıl dönüştürülebileceğini. Erdemli yoksulluk helal kazanç ve emek demektir, fedekarlık demektir, dayanışma demektir, karşılıksız sevmek demektir, hırs ve rekabeti ayaklar altına almak demektir. Erdemli yoksulluuğun tek sigortası vardır. Çalışmak, ölene kadar çalışmak, onurunu kaybetmeden çalışmak.
Akif kendi mahallesinin yoksulluğunu, kendi haline terkedilmişliğini şöyle anlatır.

Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz
Erir erir akarız semtimize geldi mi yaz!
Bahârı görmeyiz ala lâtif olur, derler...
Çiçeklenirmiş ağaçlar, yeşillenirmiş yer.
Demek şu arsada ot bitse nevbahâr olacak?
Ne var gidip Yakacık’larda demgüzâr olacak
Fusulü dörde çıkarmaz bizim sokaklarımız;
Kurak, çamur.. İki mevsim tanır ayaklarımız!

Akif bu mahallede bu inaç ve gelenek ikliminin ortasında mahalle hayatını bütün renk ve çizgileriyle yaşadı.

Babası O’nu sekiz yaşından itibaren Fatih camiine götürdü. Bunu bir şiirinde şöyle anlatır.

Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: “Bu gece,
Sizinle camîe gitsek çocuklar erkence.
Giderseniz gelin amma namazda uslu durun;
Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!”
Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi
Namaza durdu mu, naliyle koyverir peşimi
Dalar giderdi, ben atık kalınca âzade
Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde.”

Cami, masal, oyun ve yaramazlık. Cami içinde baba ve çocuklar. Camii içinde inanç ve coşku. Camii içinde ciddiyet ve oyun. Cami içinde inanç ve çocuksuluğun sınırsızlığı. Cami içinde yetişkin ve çocuk samimiliği.
Ve cami ile içiçe bir ev. Camii ile içiçe bir mahalle hayatı. Camii ile içiçe düşünce, duyarlık ve yaşama iklimi.
İşte yetişkin Akif’in portresinin temel çizgilerini belirginleştiren çocuk Akif’in dünyası ya da Âkif’in içinde kendini bulduğu dünya...

Ve Akif’in mizacı.. ele avuca sığmayan bir çocuk. Çalışkan ama haşarı. Okuldan döner dönmez sokağa fırlayan, ağaçlara tırmanan, kabına sımayan bir mizaç. Masal dinlemeden uyumayan bir ruh. Uyuması için kendisine masal anlatırken anlatırken uyuyakalan Saime Hanım’ın eline mangalda kızdırdığı cevizi bırakarak yakan bir yarım kalmışlığı kabullenememezlik.
Akif böyle bir ortam içinde o günün geleneğine uyularak 4.5 yaşlarında iken Emir Buhari Mahalle Mektebine başladı. Yaklaşık iki sene sonra Fatih İptidaisi’ne (ilkokul) girdi. Üç yıllık bu okulu bitirdikten sonra girdiği Fatih Merkez Rüştiyesi’ni (ortaokulunu) 1895 yılında bitirdi.
Bu mezunuyet aile içinde görüş ayrılığına yol açtı. Emine Şerife Hanım, Hocazade’sinin (Annesi Âkif’e Hocazadem diye hitabederdi) sarıklı olmasını, medresede tahsiline devam etmesini istiyordu. Babası Tahir Efendi ise medresede okuyacağı şeyleri, oğluna kendisinin de öğretebileceğini ileri sürüyor, yeni açılan ve revaçta olan mekteplerden birine gitmesini istiyordu. Akif’in anne ve babası arasındaki bu görüş ayrılığı Dönemin toplumsal tercihlerindeki farklılaşmayı da ortaya koyuyordu. Bir tarafta geleneğin bütün çizgileriyle yaşadığı Fatih’te, evladını bir inanç ve ilim adamının saygınlığı içinde görmek isteyen anne diğer yanda değişen dünyanın gereklerini farkeden kendisi de bir inanç ve ilim adamı olan baba. Ne inanç ihmal edilebilirdi ne yeni gelen ve kendi şartlarını dayatan dünya. Bu açıdan bakıldığında Akif annesiyle babasının özlemini kendi şahsında bütünlemiş ve uygun bir senteze kavuşturmuş gibidir.
Sonunda Tahir Efendi’nin dediği olur. Ancak Tahir Efendi mektep ve meslek tercihini oğluna bırakır. Akif dönemin en gözde okullarından biri olan Mülkiye’yi tercih ettiği için ve babasıyla birlikte kaydını yaptırır. Kayıt tamamlandıktan sonra kâtip kayıt harcı ister, Tahir efendi, Âkif’i bir köşeye çeker, kesesini çıkarır ama istenen miktarda para yoktur. Tahir efendi rehin bırakmak üzere gümüş saatini çıkarınca kâtip almaz ve kayıt harcını ertesi gün getirebileceklerini söyler.
İlk gençlik yılları da çocukluğu gibi. Taşkın, ele avuca sığmaz, güçlü, sıhhatli ve enerjik. Pehlivanlarla güreşen, boğazda karşıdan karşıyla yüzen, taş yarıştıran bir ilk gençlik. Ama hep çalışkan, hep erdemli.
Mülkiye’nin İ’dâdî bölümünde üç sene okuduktan sonra şehadet-nâme (diploma) aldı ve yüksek kısmına kaydoldu. Bir sene süre sonra (H.1305/1887-88) babası vefat etti. Aynı yıl evleri yanınca Mülkiye’ye nehari (gündüzlü öğrenci) olarak devam etmesi imkansız hale geldi. Mezunlarına hemen iş verileceği için o yıl açılan ve ilk sivil veteriner yüksek okulu olan Mülkiye’nin Baytar Mektebi’ne (Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi) leyl-i (yatılı) öğrenci olarak geçti.

Âkif bu okulda kendisini derinden etkileyecek bir öğretmenle karşılaştı. İnançlı bir Türk Hekimi olan, Türkiye’ye mikrop bilimini getiren Rifat Hüsamettin Hoca. Pasteur’un öğrencisi olan bu öğretmeninden Pasteur sevgisini aldı. Mithat Cemal, Akif’in Pasteur’ün fotoğrafına bakıp hayranlıkla “Bu ne ilâhi yüzdür” dediğini, fotoğrafı öptüğünü ve ardından “Mu’tekid de! (İnançlı) eklediğini kaydeder.
Çoğu kendisi gibi babasız ve yoksul öğrencilerden oluşan bu okul Âkif’e sağlam ve bir ömür boyu sürecek dostluklar kazandırdı.
Yine bu okul, Akif’in sağlam bir dini bilgi ve sarsılmaz bir imanla, müspet bilimin harika bir uyumunu sağlayan zihini yapısını oluşturdu.
Akif bu dönemde de Kıyıcı Osman Pehlivandan güreş öğreniyor, Çatalca köylerinde yağlı güreş tutuyor, taş yarıştırıyor, yüzüyor ve çok sevdiği mektebin “Doru” isimli atına biniyor, uzun yürüyüşlere çıkıyor
Şiire ilgisi de bu yıllarda başlıyor ve okulun son iki senesinde başladı. Bunlar dönemin yaygın kanaatlerinin izlerini yansıtır ve divan şiirlerine nazireler şeklindedir.
22 Aralık 1893’te okuldan birincilikle mezun olur ve 26 Aralık’ta “Orman ve NMa’adin ve Ziraat Nezare’Baytar Müfettiş Muavini” olarak tayin edilir.

Görev yeri İstanbul olmasına rağmen Akif, 4 yıl Rumeli, Anadolu ve Arabistan’ın çeşitli bölgelerinde görev yapmıştır.
Bu seyahatler Akif’in gözlem gücünü, toplumu daha yakından tanımasını sağlamış olmalıdır. Akif bu dönemdeki gözlemlerini şiirlerinde son derece gerçekçi bir şekilde kullanır. Yine bu ve bundan sonraki seyahatler Akif’in hem düşünce tarzını hem de şiir anlayışını temellendirir.

Mezuniyetinden 6 gün sonra 28 Aralık 1893’te İlk eseri olan 7 beyitlik gazeli “Servet-i Fünun’da yayınlanır.
Buarada çocuk yaşlarda başladığı Kur’an’ı Hıfzetme (Ezberleme) çabalarını yoğunlaştırır ve Hafız olur.
1 Eylül 1898’de 25 yaşında iken Tophane-i Amire veznedarı Mehmed Emin Bey’in kızı İsmet Hanım ile evlendi.
Akif’in bu yıllarda da Maarif mecmuasında, Resimli Gazete’de şiir yazıları ile Arapça, Farsça ve Fransızca’dan yaptığı çevrilerini yayınlamaya devam eder.
17 Ekim 1906’da mevcut görevine ilâveten “Halkalı Ziraat Mektebi Mektebi’ne “Kitabet-i Resmiye Muallimi ve 25 Ağustos 1907’de Çiftlik Makinist Mektebi’ne Türkçe Muallimi olarak atanır.
23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edilir. Akif, bu sırada İstanbul’da Umur-i Baytariye Dairesi Müdür Muavin’dir.
Akif’in hemen hiçbir dönemde siyasetle doğrudan ilişkisi olmamakla beraber toplumsal sorunlarla ciddi ve yoğun bir ilgisi olmuştur. Dönemin bütün aydınları gibi çöküş şartlarının yol açtığı acıları derin bir şekilde yüreğinde hissediyor ve bir çıkış yolu arıyordu.
Meşrutiyetin ilanından 10 gün sonra daha önceleri gizli bir cemiyet olarak faaliyet gösteren ve daha sonra partileşecek olan İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olur. Ancak Akif, cemiyete üyeliğe girişin gereklerinden biri olan “Cemiyetin bütün emirlerine, bilâ kayd ü şart (kayıtsız şartsız) ittaat edeceğim” şeklindeki yemindeki “kayıtsız şartsız itaat “itiraz eder ve sadece iyi ve doğru olanlarına şeklinde düzeltilmesi şartıyla yemin edebileceğini söyler. Ve cemiyetin yemini Akif’le değişir.
Akif’in karekterinin tipik bir yansıması olan bu tutum hayatı boyunca ve herkese karşı korunan bir ilkeli anlayışın tezahürüdür.


OKUDUĞU KİTAPLAR
Mesnevi
Hafız Divanı
Gülistan
Leyla ve Mecnun (Fuzuli)
Victor Hugd, Lamartine, Zola, Daudet

                                ESERLERİ                      

1. Safahat Birinci Kitap : İçinde 44 manzumevardır. Toplamı 3 000 dize kadardır. Konularını toplumun acı çeken çeşitli kesimlerinden, hürriyet, istibdat gibi siyasal olaylardan, şairin mistik duygularından ve bu dünyevi vazifelerden almaktadır.

2. Safahat İkinci Kitap : Süleymaniye Kürsüsünde Süleymaniye Camii ne giden iki kişinin söyleşilerini içeren bir başlangıçla kürsüde Seyyah Abdürreşit İbrahim i konuşturan uzun bir bölümden oluşmaktadır. 1 000 dizedir.

3. Safahat Üçüncü Kitap: Hakkın Sesleri Toplumsal felaketler karşısında insanları uyarmak için gerçek İslami mesajı yansıtmaktadır. Toplamı 500 dize tutan 10 parça manzumedir. Manzumelerde Akif, partizanlığa, umutsuzluğa, ırkçılığa ve ateizme çatmaktadır.

4. Safahat Dördüncü Kitap: Fatih Kürsüsünde İki arkadaşın Fatih yolundaki konuşmalarını içeren bir bölümle, Fatih Camii Kürsüsü ndeki vaizin konuşması olarak verilen uzunca metni içermektedir. 1 800 dizedir. Toplumsal ve siyasal bir yergidir. Tembellik, gerilik ve batı mukallitleri hedef alınmıştır.

5. Safahat Beşinci Kitap: Hatıralar Tümü 1 600 dizedir. Manzumelerde toplumsal felaketler karşısında Allah a yakarılmakta, İslamiyeti gerektiği gibi ve geri kaldığı için tembel halk ve aydınlar suçlanmakta, Akif in gezdiği yerlerdeki izlenimleri anlatılmaktadır.

6. Safahat Altıncı Kitap: Asım 2 500 dizelik tek parçadan meydana gelmektedir. Savaş vurguncuları, köylülerin durumu, geçmişe bakış anlayışı, eğitim-öğretim, medrese, ırkçılık, batıcılık, gençlik gibi birçok konu üzerinde durmakla birlikte, Akif in gerçek görüşünü temel alır. Hocazade(Akif) ile Köse İmam arasında karşılıklı konuşmalar biçiminde geliştirilmiştir.

7. Safahat Yedinci Kitap: Gölgeler Akif in 1918-1933 yılları arasında yayımlanmış manzumelerini içermektedir. Bunların toplamı bir kısmı kıta olmak üzere 41 dir. Manzumelerin üçü ayet yorumu olarak kaleme alınmıştır. Yazdıkları dönemin Akif üzerindeki etkilerini yansıtmaktadır.


8. "Son Safahat" : Ölümünden sonra, damadı Ömer Rıza Doğrul tarafından Akif in basılmamış şiirleri bir araya getirilerek bu ad verilmiş ve 1943 teki toplu basımın sonuna konmuştur. 16 manzumedir ve birçoğu kıtadır. Safahat ın daha sonraki basımlarında "Son Eserleri" başlığı altında verilmiştir. M.Ertuğrul Düzdağ ın tertip ettiği 8. Basımda bunlara 11 yeni manzume eklenmiştir.

9. Safahat (Toplu Basım) : 6 Safahat ın ve Son Safahat ın yeni harflerle toplu basımıdır. Ömer Rıza Doğrul tarafından basıma hazırlanmış, bir mukaddime, indeks ve önsöz konulmuştur.

 

1. "İttihat yaşatır, Yükseltir, Tefrika Yakar Öldürür" Mehmet Akif ile Aksekili Ahmet Hamdi Bey in, İttihat ve Terakki Cemiyeti nin Şehzadebaşı Kulübü nde yaptıkları birer konuşma "Mev aziz-I Diniye Birinci Kısım" adıyla bastırılmıştır.
Buradaki 54-60. Sayfalar Mehmet Akif in konuşmasını kapsamaktadır.
2. Kastamonu da Nasrullah Kürsüsü nde Akif in Kastamonu Nasrullah Kürsüsü nden yaptığı konuşmasıdır. Akif, Sevr Anlaşması nı anlatmaktadır.

3. Kur an dan Ayetler ve Nesirler Üç bölümlük eserin birinci bölümünde Kur an Tefsirleri, ikinci bölümde Milli Mücadele döneminde yazılmış üç tefsiri ile Kastamonu ve ilçelerindeki vaazları üçüncü bölümde ise edebiyat yazıları, hasbihalleri yer almaktadır.

4. Mehmet Akif Ersoy ( Safahat ve İstiklal Marşı Şairi), Kur an -I Kerim den Ayetler (Meal-Tefsir)- Mev izeler (Balkan Harbi nde-Milli Mücadele de)
Hazırlayan: Suat Zühtü Özalp. Birinci kısımda Akif in yorumladığı ayetlerin Kur an yazısı ve Latin harfleriyle okunuşu, meali ve tefsiri veriliyor. Bunların sayısı 32 dir. İkinci kısım da sekiz konuşma vardır. Bunlardan üçü Balkan Savaşı yıllarında yapılmıştır. Zağanos ve Nasrullah Camiileriyle Kastamonu ve ilçelerindeki konuşmalarından oluşur.

5. Mehmet Akif, İstiklal Marşı Şairimizin İstiklal Harbindeki Vaazları Hazırlayan: Hasan Boşnakoğlu

6. Babanzade Ahmet Naim, Profesör Abbas Mahmut Akkad, Mehmet Akif: İman ve Ahlak
Hazırlayan: Süleyman Fahir

7. Mehmet Akif Ersoy Hutbeler, sadeleştiren Maruf Evren




1. Müslüman Kadını Mısırlı Ferid Vecdi den tercüme edilmiştir.
1. Hanoto nun (Hanotaux) Hücmuna Muhammed Abduh un İslami Müdeafaası Fransız Dışişleri Basanlarından Hanotaux, yazdığı bir makalede, İslamın medeniyeti kabule elverişli olmadığını ileri sürmüş, Muhammed Abduh da buna bir cevap vermiştir. Akif in bu çevirisi, daha sonra kitap haline getirilmiştir.

3. İçkinin Hayat-I Beşerde Açtığı Rahneler
Abdülaziz Çaviş ten çevrilmiştir.

4. Anglikan Kilisesi ne Cevap Abdülaziz Çaviş ten tercüme edilmiştir. Kitap ayrıca "Hazreti Ali nin Bir Devlet Adamına Emirnamesi" adıyla da Mehmet Akif in çevirisinden yayımlanmıştır.

5. Mehmet Akif Külliyatı Hazırlayan İsmet Hakkı Şengüler. Akif in çevirilerine ayrılmıştır.



1. Orani (Kamil Flamaryon dan)
2. Hadika-i Fikriyye (Ferit Vecdi den)

3. Müslümanlıkla Medeniyet (Ferit Vecdi den)

4. Medeniyet-i İslamiye Tarihi nin Hataları (Şiblinnumani den) Corci Zeydan tarafından yazılan Medeniyet-i İslamiye Tarihi adlı eserin hatalarını göstermek amacıyla Hintli Şiblinnumani nin yazdığı eserlerdir.

5. Asr Suresi Tefsiri ( Muhammed Abduh dan)

6. Alemi İslam: Hastalıkları ve Çareleri ( Abdülaziz Çaviş ten)

7. Müslümanlık Fikir ve Hayata Neler Bahşetti? ( Abdülaziz Çaviş ten)

8. Kavmiyet ve Din, İslam ve Medeniyet ( Abdülaziz Çaviş ten)

9. Esrar-ül Kur an (Abdülaziz Çaviş ten) Bu eserin çoğu bölümünü Mehmet Akif Ersoy tercüme etmiştir.

10. İslamlaşmak (Sait Halim Paşa dan) Fransızcadan çeviridir.                       

                                    

 



Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >efeden kesitler::))
  15.Tem.2007 Pzr 00:17:03
fiogf49gjkf0d
https://www.akilli.tv/Player.aspx?VDX=1592C36A-8E4A-4E3D-AF62-149DAE045B21


Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Maşallah Deyin Aman Nazar Degmesin Paşama
  17.Tem.2007 Sal 16:04:19
fiogf49gjkf0d

Arkadaşlar, oğlumun resimlerini sizinle paylaşmak istedim...
OĞLUM:)



Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >TEKİRDAG Çerkezköyde korkunç kaza:( Kalp hastası olanlar izlemesin lütfen
  30.Tem.2007 Pzt 16:36:10
fiogf49gjkf0d

www.samanyoluhaber.com/index.php?khide=1&ghide=1&hid=61338&sec=

 



Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >Chatcity mizin Güzel insanlarından Mesajlar....
  3.Eki.2007 Çar 17:16:05
fiogf49gjkf0d

 

 NOT: Bu sözler Chatcity Müdavimlerinin Profillerindeki Özel Mesajlardır. Bu Güzel Mesajları Bizimle Paylaşan Arkadaşlarımıza Müteşekkiriz.

     *Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız,ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür.Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta,yine o düğümdür ..

     *kimine göre adamız kimine göre yalanız.içiniz rahat olsun biz adamına göre adamız;)

     *Hiç bir zafer gâye değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan gâyeyi elde etmek için gerekir en belli başlı vasıtadır. Gâye, fikirdir.

    *Yüksek Tepelerde Yılanlara Ve Kuşlara Rastlarsınız. Ancak Tepeye Biri sürünerek.Biri Uçarak Gelmiştir.

     *Hayat bi sanat sen sanatcı yaptıkların sahaser olmalı...

     *Varlığımla Kıymet Bilmeyeni,                       Yokluğumla Terbiye Ederim..

     *Benim Aşka Dair Graffity lerimde Kalbim Hep Kırıktı Ama Yinede ÖLÜM Yeterdi DİRİLERİME...

     *giden gitmistir giden gittigi gün bitmistir ben gideni deil giden beni kaybetmistir...

     *Hislerimi Dilime Döksem Sevgimden Korkarsın.Senin İçin Ben Olmasamda Benim İçin Sen Hep Varsın...

     *Dünya yalan dedin yalan söyledin  belki birgün dedin ama dönmedin söyle be ey VEFASIZ bu seveni hiçmi düşünmedin...

     *İmkansız Bir Gerçeklik Değil, Bir Görüştür. İmkansız Bir İddia Değil, Meydan Okumadır. İmkansız Potansiyeldir.

     *Ne kadar anlatırsan anlat,anlattığın karşındakinin anladığı kadardır .. 

     *Beklenilen gün gelicekse çekilen çile kutsaldır

     *EgeR ßiRgun GideCEkSen Hic geLme!! (YoqLuguna aLı$acak kaLßi ßen YaLnıZlıgıma HapSettim

     *GERÇEK AŞK Bİ ANDA BELİRİR      İŞTE O Bİ AN GÖZLERDE BELLİDİR

     *Göz kaptırdığım renkten,kulak verdiğim sesten;affet Senden habersiz aldığım her nefesten

     *"Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır."

     *BU DÜNYADAN FAYDA YOK ÖTEKİSİDE ŞÜPHELİ

     *Insan yigitlikte Zaloglu Rustem bile olsa, Hamza dan bile cesur olsa yinede hukmetme konusunda kadinin esiridir..

     *Yaşam; 3İle 4 Arasındadır... Ya 3"Bucuk Atarsın, Yada 4*4"Lük Yaşarsın...

     *her zaman hayallerin olsun hayalin varsa hedefinde vardır hayali olmayan bir insanın asla hedefi olmaz hedefi olmayan insan dünya boş boş bakar

     *İş bu Cihan cehennemi Cennet ede bir söz,Söz bilen kişinin,yüzünü ag ede bir söz

     *SeVgiSiZ YaSaM oLmaZ!!!!

     *geçmişe ışık yakmaya kalksam enerji kaynağı yetmez:))

     *Bu dünyada iki kişiye güvenirim. Biri benim, diğeri sen değilsin.

     *Gerçeklik söz konusu olduğunda, İroni mantığın son kalesidir...

     *Bayrakları Bayrak yapan üstündeki KANDIR!!Toprak;Eğer Uğrunda ölen varsa VATANDIR!!!

     *Dört Şey Geri Gelmez; Söylenilen Söz, Geçen Zaman, Atılan Ok Ve Kaçırılan Fırsat..

     *Bir işi zamansız yapmak, o işi bozmak, başarısızlığa uğratmak olur. Her şey sırasında ve zamanında yapılmalıdır.

     *BİR ÜLKEDE KÜÇÜK İNSANLARIN GÖLGESİ BÜYÜYOR İSE O ÜLKEDE GÜNEŞ BATIYOR DEMEKTİRRR...........

      Bu Biraz Komik Kabul Ediyorum ..

                               *İftar da acıgız:)))))



Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Kücük İtfaiyeci
  23.Mar.2008 Pzr 19:29:17
fiogf49gjkf0d

 

Sevdiklerinizi mutlu etmek için zaman belirlemeyin. Onları her an mutlu edebilmek amacınız olsun...

Not: İzleyeceğiniz slayt gösterisinde küçük bir itfaiyecinin son anları anlatılmaktadır. Seyrederken kendinizi düşünün...

İyi seyirler...

 

TIKLAYIN!



Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Paylaşım
  25.Mar.2008 Sal 17:54:38
fiogf49gjkf0d
gerçekten çok güzel bir yazı; herkesle paylaşmanızı öneririm………….
Ben beş yaşında idim.
Babaannem rahmetli, pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü.  Babaannem eğildi, aramaya başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyor. Çocukluk iste, aman babaanne dedim, Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?
Rahmetli ilk defa sertleşti bana karşı,  öfkeyle doğruldu.   Sen oturduğun yerden ahkâm
kesiyorsun, dedi. Hiç pirinç üretilirken gördün mü?
İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar.  Bir pirinç tanesinde  kaç insanin göz nuru, alın teri, emeği, çilesi var biliyor musun?
Utancımdan kıpkırmızı olmuştum.
 
*Aradan yıllar geçti. Hukuk Fakültesinde öğrenciyim. Alain in proposlarini okuyorum.  Birden irkildim.  Babaannemi hatırladım. Alain, bir  insan yerde bir iğne görüp de eğilip almazsa, bütün uygarlığa karşı ihanet etmiş olur diyordu. İlave ediyordu.  Bir iğnenin
üretiminde binlerce insanin alın teri,  göz nuru,  el emeği vardır diyordu.

*On dokuz yıl evveldi.**
Stockholm e gitmiştim. Bir otele indim. Geceydi.
Sabahleyin, traş olmak için lavaboya gittiğimde,  aynanın yanında ilginç bir not gördüm.
Lütfen diyordu, traştan sonra jiletinizi çöpe atmayın. Yanda bir kutu var, oraya bırakın.  Bir tek jiletle dahi olsa, İsveç çelik sanayiine yardımcı olun.
Doğrusu hayretler içinde kaldım. Çocukluğumdanberi çelik eşya denince akla İsveç çeliği gelir. Birçok eşya üzerinde İsveç çeliğinden yapılmıştır diye yazardı.  İste o ülke, kullanılmış bir tek ufacık jiletin bile çöpe gitmesini istemiyor, ona sahip çıkıyor, gelen
turistlere rica yollu uyarıda bulunuyordu. *

*İsviçre de zaman zaman,  belli periyotlarda, radyolar,  televizyonlar,  bir haberi duyurur.
Şu tarihte,  su saatte, adamlarımız gelecek. Siz lütfen hazırlığınızı yapın.**
Okumadığınız, ilgilenmediğiniz, kullanmadığınız ne kadar kitap, dergi, gazete varsa, kâğıt, ambalaj, kutu varsa,  velev ki, bir ilaç prospektüsü dahi olsa, kapının önüne koyun.
İsviçre nin kalkınmasına yardımcı olun. Fazla ağaç ziyanına engel olun. *

*Japonlar son derece sade, basit, yalın mütevazı yasayan insanlardır.  Evlerini mobilya ile eşya ile dolduranlar Japonlara göre ruhen tekamül edememiş ,  hayatın manasını anlayamamış , zavallı kimselerdir.
Böyleleri ile, zavallı, evini mezat salonuna çevirmiş diye eğlenirler.
Bir insanin gösteriş için eşyanın esiri olması ne kadar acıdır. Vaktiyle Japon ekonomisi bir
darboğazdan geçiyor.  İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor.   Zamanın başbakanı meclisi
toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve su andan itibaren der, Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Su üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim. Dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün
borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını
söylemeye gerek  yok.  Geçenlerde Japon imparatorunun sarayını gördüm. Yarabbim, ne kadar sade, ne kadar mütevazı, ne kadar gösterişten uzak...

*Gerekmediği halde elektriği yakmakla,   Suyu kapamadan bos yere akıtmakla, Gece çamurlu ayakkabılarımızı temizlemeden yatmakla, Yemek yediğimiz kapları yıkamadan bırakmakla   biz de zalimler sınıfına geçmiyor muyuz?

*Hayat çok ince, akil almaz incelikte ipliklerle örülmüştür.  Her şey o kadar birbirine bağlıdır ki,  İlkokul okuma kitabımızdaki bir sözü hiç unutmadım.

Bir mıh bir nalı kurtarır. Bir nal bir atı, bir at bir komutanı,  bir komutan bir orduyu,
bir ordu bir ülkeyi kurtarır
diyordu..

Maddi durumumuz ne olursa olsun,  ister zengin olalım,  ister fakir, hepimiz çok dikkatli olmak zorundayız. Bunda parayı da, maddiyatı da aşan  büyük bir edep ve incelik vardır.



Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >SaVuNMa
  25.Mar.2008 Sal 22:02:45
fiogf49gjkf0d


Imhoted

Imhoted resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >VATAN NAMUSTUR SATILAMAZ
  15.Nis.2008 Sal 18:02:53
fiogf49gjkf0d

 

 

MERHABA ARKADAŞLAR BENİM COK ÖNEM VERDİGİM BİR KONUYU PAYLAŞMAK İSTEDİM SİZLERLE ?

ALDIGIMIZ HERŞEYE DİKKAT ETMEMİZ GEREKİYOR TERÖR ÖRGÜTÜ NE YARDIM VE YATAKLIK EDENLERİN MÜMKÜNSE EKMEGİNE BİR YAGDA BİZ SÜRMEYELİM

ÖRNEK BİR SİGARA FİRMASI VAR VE BU SİGARA FİRMASI TERÖR ÖRGÜTÜNE 1 E 1 YARDIM VE YATAKLIK EDİYOR BU FİRMADAN HER ALDIGIMIZ SİGARA BİZİM MEHMETCİKLERİMİZE KURSUN OLARAK GERİ DÖNÜYOR BİRŞEYLER ALIRKEN LÜTFEN BİRAZ MİLLEYETCİ OLUN VE BAŞKA TÜRKİYE OLMADIGINI VE TÜRKİYEMİZİN NE KARANIK OYUNLAR İÇİNDE OLDUGUNU GÖRMENİZDİR SİZLERDEN İSTEGİM BUNU GÖZARDI ETMEYİNİZ SAGDUYUNUZ İÇİN ŞİMDİDEN TŞKLER

<<1 234>>