ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
9 Mayıs 2024, Perşembe 00:30   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  ararac> Forum Başlıkları
    araractarafından açılmış Toplam 31 Forum Başlığı var
<<1 234>>


ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >futbol ve sexs
  6.Eki.2006 Cum 12:50:56
fiogf49gjkf0d

Futbol ile seks arasında bir kıyaslama yapılsaydı nasıl olurdu acaba?
Hiç bu kadar benzer yönünün olduğunu düşünmemiştiniz herhalde.


* İkisinde de pozisyon zenginligi esastır.
* İkisinde de camurlu ortam sevilmez.
* İkisinde de motivasyon neticeyi etkiler.
* İkisinde de cocuklar problem olur.
* İkisi de sifreli kanaldan yayinlanir.
* İkisini de dus paklar.
* İkisinin de magandasi cekilmez.
* İkisinde de ofsayta dusulur.
* İkisinde de ilk kez milli olunur.
* İkisinde de frikik vardir.
* İkisinin icrasi icin de tesis gereklidir.
* İkisi de nadiren ertelenir.
* İkisinin de profesyoneli kose olur!!
* İkisinde de belli bir yastan sonra jubile gereklidir.
* İkisi de isinma hareketleri gerektirir.
* İkisinin de parali yapilaninda menajerlik sistemi vardir.
* İkisinde de sakatlik riski vardir.
* İkisinde de arkadan mudahele ceza gerektirir.
* İkisinde de deplasman korkusu yasanir.

Tek bir farkla , futbolda elle oynamak yasaktir , digerinde serbest.


ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >kızlar ve erkeklerın bahanelerı b ve anlamları
  6.Eki.2006 Cum 12:57:14
fiogf49gjkf0d
                                                                        KADINLARIN ERKEKLERİ REDDETME BAHANELERİ
10-Seni ağabeyim gibi severim.(Saz heyetinde 14. keman)
9-Aramızda bu kadar yaş farkı olmasaydı keşke. (Babam yaşındasın)
8-Seni düşünemiyorum. (Çirkinsin)
7-Hayatım şu anda karmakarışık. (eve gideceğiz ve eski erkek arkadaşım gelecek,olay çıkacak)
6-Bir başkasını seviyorum. (Evde kedimi okşar,pasta börek yerim)
5-Aynı işyerinde çalıştığım biriyle çıkamam. (Aslında sadece aynı güneş sisteminde olsak da seninle olmam)
4-Sorun senden değil,benden kaynaklanıyor. (sorun senden kaynaklanıyor)
3-Şu sıralar kariyerime konsantreyim.(iş yapmak bile seninle olmaktan daha ilginç)
2-Sözlüm var. (Seninle beraber olmaktansa her yalanı söylerim)
1-Arkadaş kalalım. (Benim yanımda ol da erkek arkadaşlarımın neler yaptıklarını anlatacak bir adamım olsun)



***********************************************************

                                                                         ERKEKLERİN KADINLARI REDDETME BAHANELERİ
10-Seni kızkardeşim gibi severim(çirkinsin)

9-Aramızda bu kadar yaş farkı olmasaydı keşke (çirkinsin)
8-Seni düşünemiyorum (çirkinsin)
7-Hayatım şuanda karmakarışık (çirkinsin)                                                                                 
                                                                                                                                                            
6-Bir başaksını seviyorum (çirkinsin)
5-Aynı işyerinde çalıştığım biriyle çıkamam (çirkinsin)
4-Sorun senden değil benden (çirkinsin)
3-Şu sıaralar kariyerime konsantreyim (çirkinsin)
2-Sözlüm var (çirkinsin)
1-Arkadaş kalalım (çok ama çok çirkinsin)


***********************************************************
                                                                                                  KADIN NEDİR ?
Kadınlar,hiç değişmeyen bir zevkin değişebilir araçlarıdır.-MARCEL PROUST

Yaşlandıkça erkeğin yüz hatları derinleşir,kadınların ki ise buruşur.-GOETHE

Bir kadın otuz yaşına geldiğinde poposuyla yüzü arasında bir tercih yapmak zorundadır.-COCO CHANEL

Eğer kadın iyi bir şey olsaydı Tanrı nın da karısı olurdu.-SACHA GUITRY

Kadınların saklayabildikleri tek sır,bilmedikleri sırdır.-SENECA

Bir sevgilisi olan kadın melektir,iki sevgilisi olan kadın bir canavardır,üç sevgilisi olan kadın ise gerçek kadındır.-VICTOR HUGO

Tüm kadınların serveti iki bacakları arasındadır.-HONORE DE BALZAC

Erkek yüreğinin özünde sadece sertlik vardır,oysa kadının yüreği özünde kötüdür.-FRIEDRICH NIETZSCHE

Bir kadın, bir koca buluncaya kadar geleceği konusunda endişelidir.Bir erkek ise ancak bir kadınla evlendikten sonra geleceği konusunda endişelenmeye başlar.-GEORGE BERNARD SHAW

                                                         


ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >kırmızı ayakkabılar
  6.Eki.2006 Cum 14:23:32
fiogf49gjkf0d
KIRMIZI AYAKKABILAR

1721 kez okundu

BİR ÇİFT KIRMIZI AYAKKABI

Kurban bayramına çok az kalmıştı. Ama Pınar’ın hala giyecek bir çift ayakkabısı yoktu. Aslında vardı da yoktu. Ramazan bayramından kalma ayakkabılarını giyemezdi. Çünkü arkadaşlarına rezil olurdu. Bugüne kadar her bayram mutlaka yenisi alınmıştı.Bu ayrıntı arkadaşlarının gözünden kaçmayacaktı. Pek çoğu ne yazık ki bu şansa sahip değildi. Bir kere giyerlerdi ve gözden kaybolurdu o güzelim kıyafetler. Çünkü maddi durumlar her seferinde yenisini almak için müsait olmazdı. Ama Pınar öylemiydi. O bir evin bir kızıydı. Dört tane dikenin (pardon erkeğin) içindeki tek güldü . Ne olursa olsun alınmalıydı, başka yolu yoktu….
Hava oldukça sıcaktı. Güneş tam tepedeydi ve bunaltıyordu insanı… Sıkıntısından evin tüm odalarını arşınlamıştı. En sonunda evden dışarı çıkmaya karar verdi. Duvarlar üstüne üstüne geliyor, sıkıntısı daha bir artıyordu sanki… Merdivenlerde duran terliklerini giyer giymez bir çığlık attı. Güneşte ısınan terlikler ayaklarını yakmıştı. Can havliyle merdivenlerden seke seke inerken, evin küçük bahçesinin bir köşesinde çalışan babasına ilişti gözü. Pınar’ın babası Mustafa Bey , bahçedeki küçük otları koparıyordu. Bir müddet izledi babasını. Daha sonra anladı ki, onun da kendisi gibi bir sıkıntısı vardı. En az beş dakikadır hep aynı yeri kazıyordu ve oldukça düşünceli görünüyordu. Öyle ki, küçük kızının geldiğini bile fark etmemişti…
İstediği bir çift ayakkabıya sahip olabilmek için kafasında bin türlü senaryo yazan küçük kızın cesareti kırılmıştı nedense. Mustafa Bey’ in düşünceli hali, kendisine düşkün olan küçük kızına geri adım attırmıştı. Az önceki kararlı halinden eser kalmayan Pınar, sessizce sokağa çıktı. Evleri dörtyol kenarındaydı. Yolun sağ tarafındaki sıra evlerin duvar diplerinde metrelerce uzunlukta beton setler vardı. Akşam serinliği çöktüğünde mahallenin yaşlıları bu setlere dizilir, gençlik anılarını anlatmaya başlarlardı. Kendisini anılarına kaptıran yaşlıların dilleri ve damakları kurur, Pınar’dan su isterlerdi. Karşılığı ise ya ceplerinin bir köşesinde unutulmuş ve naftalin kokan eski bir şeker parçası, ya da elden ele geze geze yıpranmış, kirinden kaç para olduğunu anlamak mümkün olmayan kağıt on lira olurdu.
Sağına ve soluna şöyle bir göz gezdiren küçük kız, ortalıkta kimseciklerin olmadığını fark ederek beton setin üstüne oturdu. Kafası karmakarışıktı. Bir taraftan isteğini sunmak için en uygun anı kollamak gerektiğini düşünüyordu, diğer taraftan ise babasının düşünceli hali kafasına takılmıştı. Bu böyle olmayacaktı. Bekleyerek sadece vakit kaybediyor, dükkandaki çeşitler azalıyordu. Yaşadıkları yer küçük bir kasabaydı. Sadece bir tane bakkal dükkanı, bir tane de hem tüp satan hem de ayakkabı satan bir dükkan vardı. Bütün kasaba tek bir yerden alışveriş yaptığı için, zaman geçtikçe şansı biraz daha azalıyordu. En sonunda tüm cesaretini topladı ve ayağa kalktı. Az önce düşünceli ve sıkıntılı bir haldeyken çıktığı kapıdan, kesin bir kararlılıkla içeriye girdi. Babası, hala bıraktığı köşede, bıraktığı yerdeydi. Yumuşak adımlarla yanına doğru ilerledi .
- Baba burada ne yapıyorsun?
Mustafa Bey dalgın bakışlarını yerden çekip kızına doğru kaldırdı kafasını
- Hiç kızım. Yabani otları ayıklıyordum.
- Babacığım, bugün öğleden sonra işin yoksa Nevzat amcanın dükkanına gidip bana bayramlık bişiyler bakalım mı? Orada çok güzel bir çift kırmızı ayakkabı gördüm. Eğer satılmadıysa onları bana alırmısın?
Ne diyeceğini bilemedi Mustafa Bey. Sanki kaçtığı şey en sonunda yakalamıştı onu. Dalgın bakışlarını yere indirdi. Çünkü gözünden akmasına engel olamadığı gözyaşlarını kızının görüp de üzülmesini hiç istemiyordu. Avuçlarıyla açtığı çukura, toprakla birlikte gözyaşlarını da gömdü. Boğazına düğüm atmışlar, ağzı kilitlenmişti sanki…. Küçük kızına hiç cevap veremedi. Pınar babasının dalgın olduğunu bildiği için, duymamış olacağını düşünerek sorusunu tekrarladı. Fakat gene o canı sıkıcı sessizlik…. Öylece kalakaldı Pınar. Geri dönemezdi çünkü o ayakkabılardan vazgeçmeye hiç niyeti yoktu, devam da edemezdi çünkü sorusunu üçüncü kez tekrarlamaya da cesareti yoktu. Hem alacağı cevabın hoşuna gitmeyeceğini az çok kestirmişti sanki…Taş kesilmiş gibi dikildiği bahçenin ortasında, yanında dikildiği fasülye sırığından hiçbir farkı yoktu. Tıpkı onun gibi sessiz ve hareketsizdi. Mustafa Bey, kızının bir yanıt beklediğini biliyor fakat ne cevap vereceğini de bilmiyordu.
Mustafa Bey, belediyede zabıta memuruydu. Aynı zamanda ek iş olarak çiftçilik yapıyordu. Babasından yadigar 40 dönümlük tarladan başka hiçbir mal varlığı yoktu önceleri. Memur maaşıyla beş çocuğunu okutması imkansızdı. Mecburen çiftçilik yapmaya başlamıştı. İlk önce elden düşme iyi kötü çalışan bir traktör aldı. Daha sonra pulluk, çapa, mimzer derken bir çiftçiye lazım olabilecek bütün aletleri toparladı. Hatice teyzenin sattığı bademliği temizlemiş tarla haline dönüştürmüştü. İki parça bağ, meyve bahçesi, babadan kalma 40 dönümlük arazi ve Hatice teyzeden alınan bademlik, bugüne kadar idare etmişti onları. Bu yüzden çocukları hiç yokluk hissetmemişti. Ama bu sefer durum farklıydı. Küçük kızının bilmediği bir şey vardı. Yaklaşık 4 aydır maaşını alamıyordu. Belediye başkanı bütçeden kendine çıkar sağlıyor, memurlarını ise mağdur durumda bırakıyordu. Kasada kuruş yoktu, bu bekleyişin ise daha ne kadar süreceği belirsizdi. Başkanın dolandırıcı olduğu ise çok sonraları çıkacaktı ortaya…Şimdi yokluk kavramını hiç tanımayan bu masum yavruya nasıl açıklanırdı bu durum? Kendisi 5 yaşındayken , 33 yaşında veremden ölen annesinin adını koyduğu küçük kızına nasıl anlatacaktı? Onun boynunu büküp arkasını dönerek gitmesini görmeye dayanabilirmiydi acaba?
Bu sıkıntılı bekleyiş en sonunda Pınar’ın sabrını taşırmıştı. Koşarak bahçeyi terk etti . Hiç düşünmeden gene o duvar dibindeki setin üstüne oturdu. Güneş etkisini iyice arttırmış, çevredeki tablodan değişen bir şey olmamıştı. Tıpkı bıraktığı gibiydi… İn cin top oynuyordu boş sokaklarda… Kimsecikler yoktu. Kafasını bacaklarının arasına sıkıştırıp ellerini de kafasının iki tarafına dayayıp güneşe karşı siper olarak kullandı. Onların yerine , kırmızı ayakkabıları giydiğini hayal ettiği terliklerine bakarken iki damla yaş süzüldü gözlerinden. Bir şeyi bu kadar çok isteyip de alamamak ne kadar da kötü bir duyguydu. Güneş ışıklarıyla buluşan gözyaşları birer yıldız gibi parlayarak pıt pıt düştüler ayak uçlarına.Fakat bu ışıltı, toprakla buluştuğu halde etkisini azaltacağı yerde daha da artırıyordu sanki. Ellerinin tersiyle sildi yanaklarını ve daha çok eğilerek baktı yere. Aman Allahım! Bu bir şakamıydı! Tam orada, sağ ayağının dibinde bir avuç dolusu altın duruyordu. Fermuarı açık kalmış el örgüsü , kilim desenli cüzdanın dışına gelişigüzel dağılmış altınlar göz kırpıyordu sanki Pınar’a . Neler yoktu ki içinde… Altın zincir, küpe, bilezikler… Pınar’ın az önceki üzüntülü ve düşünceli halinden eser kalmamıştı. Yerde duran altınları toprakla karışık doldurdu cüzdanın içine . Sağına ve soluna bakınarak kimsenin görmediğinden emin olmak istedi. Babasına sürpriz yapacaktı ve onun karşılaşacağı manzara karşısında sevineceğinden adı kadar emindi. Sevinçle babasının yanına koştu. Cüzdanı
iki eliyle arkasın saklayıp :
- Baba, hadi gel seninle Nevzat amcanın dükkanına gidelim,
dedi. Mustafa Bey can sıkıntısının vermiş olduğu kızgınlıkla sert çıktı küçük kızına:
- Yok kızım, paramız yok, Ne o dükkana gidebiliriz, ne de sana ayakkabı alabiliriz. Paramız yok kızım. Hangi parayla alacaksın ayakkabıları?
- İşte bunlarla!
Pınar iki elinin ayalarını birleştirdi, avuçlarında tuttuğu altınları babasına doğru uzatmış sırıtıyordu. Çocuk aklı işte! Babasının da bu habere en az onun kadar sevineceğini düşünmüştü. Fakat aldığı tepki pek de umduğu gibi olmamıştı. Mustafa bey sevineceği yerde , sanki suç işlemiş gibi baktı kızına.
- Kızım nereden buldun bunları, çalmadın değil mi? Bak doğruyu söyle, tamam alacağım sana istediğin ayakkabıları ama ne olur doğruyu söyle
- Ne çalması baba! Dışarıdaki beton setin üstüne oturmuştum, ayağımın dibinde buldum. Valla yalan söylemiyorum baba, valla çalmadım!
Mustafa Bey kızına inanmak istiyordu. Çalmış olamazdı. Çocuklarının hiçbiri yapmazdı. Gözüyle görse inanmazdı zaten… Pınar için ise bu durum ikinci bir yıkım oldu. Babasının bakışlarındaki şüphe onu kahretmişti. Bir anda tüm hevesi kaçtı, inadı kırıldı. Artık ayakkabı da istemiyordu, bayram da. Az önce onun için vazgeçilmez olan maddi değer, yerini babasının bakışlarından sızan manevi değerle yer değiştirmişti. Babasının, onun çalmış olabileceği ihtimalini düşünebilmiş olması bile çok kırıcıydı onun için. Bayrama ait kurduğu tüm hayalleri, babasıyla birlikte bahçenin tam ortasında öylece bırakıp eve koştu. Evde ondan başka hiç kimse yoktu. Yer minderlerinin üstüne attı kendini . Bu sefer hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ses tonundaki isyan, küçük yaşına rağmen öğrendiği kadere değil, Allah’a idi. Ne kadar çok bağırırsa o kadar çok iyi duyar belki sesimi diye var gücüyle ağlıyordu.
Tam o sırada, yer yer dökülen mavi boyaların açıkta bıraktığı alanların küf tuttuğu demir kapının gıcırtısıyla irkildi. Bu gelen annesi olabilirdi. Ağlamasına kısa bir mola verdi, pür dikkat annesi ile babasının az sonra yapacakları konuşmayı dinlemek için , sinek girmesin diye yarı açık bırakılmış pencerenin yanına çömeldi. Yanılmamıştı, gelen annesiydi. Onun gelişine hiç kimse Mustafa Bey kadar sevinmiş olamazdı. Çünkü kafasındaki soru işaretlerini gidermek için Cennet hanıma çok ihtiyacı vardı.
- Hayrola Bey, bitiremedin mi hala işini. Bıraktığım gibi kalmışsın. Sabahtan beri ne yapıyorsun o bahçede Allah aşkına?
- Bırak şimdi bahçeyi filan. Gel bak sana ne göstereceğim. Bunları az önce
Pınar getirdi. Güya bulmuş. Sabahtan beri başımın etini yiyor. Bizim Nevzat’ın dükkanında bir çift kırmızı ayakkabı görmüş. Baba illa bana onu al diye yalvarıyor. Ben de paramız yok kızım dedim. O da elinde bu cüzdanla geri döndü. Sen olsan ne düşünürdün?
- Ben de sana onu diyecektim. Komşumuz Nazife hanımın yanından geliyorum. Oğlu vardı ya. Mithat. Hatice Teyzenin kızı Nazmiye’yle söz keseceklerdi bugün yarın. Ama altınları kaybetmişler. Evinin bahçesinde dövünüp duruyor garibim. Bizim kızın bulduğu altınlar onların olmalı. Dur ben hemen götürüp göstereyim, bakalım onların mı?
Cennet hanım kilim desenli cüzdanı kaptığı gibi kaşla göz arası ortadan kayboldu. Şimdi bekleme zamanıydı. En az hastahane kapısında doğacak çocuğunu bekleyen bir babanın bekleyişi kadar terleten ve endişeli bir bekleyişti bu! Cennet Hanım izinin üstüne geri döndü. Bu erken dönüşü ummayan Mustafa Bey alacağı haber için ayağa kalktı. Mahkeme heyetinden çıkan olumlu cevabı elinde taşıyan bir jüri üyesi edasıyla içeriye giren Cennet Hanım, gururla eşinin beklediği cevabı sundu. Altınlar gerçekten de Nazife Hanımındı. Hani derler ya, *altın bulmuş gibi sevindi* derler ya, durum tam olarak bunu anlatıyordu. Nazife hanım ise tam bir düşüncesizlik örneği sergilemiş, kuru bir teşekkürle yetinmişti. En azından Pınar için üçbeş kuruş sıkıştırabilirdi Cennet Hanımın eline …Derin bir *oh*çeken Mustafa Bey, o an kararını verdi. Zaten olan olmuştu. Kızına alacağı bir çift ayakkabı onu ne öldürür, ne de diriltirdi. Hem kızının ne kadar çok istekli olduğunu daha iyi kavramıştı. Kirlenmesin diye kıvırdığı gömleğinin kollarını indirdi, pantolonunun paçalarındaki tozu silkeleyip, saatlerdir bir arpa boyu bile yol alamadığı bahçeden çıkıp evin açık olan camına doğru ünledi:
- Pınaaaaaaaar! Kızım neredesin? Hadi giyin de gel. Nevzat amcanın dükkanına gidiyoruz
Pencerenin altında taş kesilmiş olan Pınar, yaşasın diye zıplayarak hızla giyinmek için yatak odasının yolunu tuttu.Babası anlamasın diye de gözlerini sildi. Bir çırpıda üstünü değiştiren küçük kız , babasının eline yapıştığında ise, o anda dünyada ondan daha mutlu hiçbir çocuğun olamayacağını düşünüyordu. Yol boyunca kafasında bayramlık elbiselerini ve ayakkabılarını hayal ederek tatlı rüyalara daldı. Nevzat amcanın dükkanına girdiklerinde sevinci daha bir arttı. Çünkü kırmızı ayakkabılar hala olduğu yerde duruyorlardı. Çok şükür alan olmamıştı. Kalın apartman topuk, yandan ince kırmızı bantlı, tabanı lastik, oldukça ağır pırılı pırıl parlayan bir çift rugan ayakkabı….Her ne kadar babası seçiminin onun yaşına uygun olmadığı konusunda uyarmışsa da, dinlememişti. Günlerdir hayallerini süsleyen bu pırıltıdan nasıl vazgeçebilirdi ki….
Eve geldiklerinde akşam yaklaşıyordu artık. Gün batmış, güneş çekilmiş, sessiz yollar akşam telaşına düşmüş insan sesleriyle kalabalıklaşmış, yaşlılar her zamanki yerlerini almış, gündüz uykularını uyuyan çocuklar, neşe içinde mahalle aralarını doldurmuşlardı. Kasabanın çıkışında, Hasanbaba dağının eteklerinde yer altından çıktığı varsayılan tatlı bir su kaynağı vardı. Pınar ve arkadaşları, haftada iki-üç kez , ellerine küçük bidonlar, ıbrıklar alıp oraya su doldurmaya giderlerdi.Böylece hem vakit geçirmiş olurlar, hem de yol boyu gülüp eğlenirlerdi. Anneleri çocuklarının emekleri ziyan olmasın diye, bu kaynaktan getirilen suyla pişen çayın daha lezzetli olduğunu anlatırlar, çocuklar da her seferinde daha bir iştahla koşarlardı Hasanbaba dağının eteklerine… Evde bırakılan küçük kardeşler bende gidicem diye ağlamaktan kendilerini yerlere atar, burunlarından akan sümükleri toza toprağa bulanan kollarına sürerlerdi. Onlar tepinirken, ablaları çoktan yolu yarılamış olurlardı ….
Pınar elindeki poşetle yaşlıların oturduğu setin bir ucuna ilişti. Kazım dede, kel Mahmut amca, cıbırların Hikmet, Gecekli, tüm kadro eksiksiz oradalardı. Sevinçten içi içine sığmıyor, poşetin ağzını açıp aldığı şeyi herkese göstermek istiyordu. Kendilerini koyu bir sohbetin içinde kaybeden ekip ise Pınar’ın geldiğini fark etmedi bile…
Pınar gözünü Hasanbaba dağının eteklerine dikmişti. Arkadaşlarının su doldurmaya gittiğini biliyordu. Bayramı bekleyemezdi. Aldığı şeyi mutlaka gösterip havasını atmalıydı oracıkta. Kasaba dağın hemen dibine kurulmuştu. Bu yüzden görüş mesafesi yakındı. Sürüsünü otlatmaya çıkan çobanın azılı köpekleri bile çok rahat görülürdü. Az sonra karınca sırasını andıran çocuklar, ellerindeki bidonlarla ipe dizilmiş boncuklar gibi dağın yamacından kasabaya doğru yol aldılar. Pınar’ın içi içine sığmıyor, kalbi küt küt atıyordu. Sokağın alt başından Şerife’nin geldiğini görünce hiç düşünmeden poşetin ağzını açtı , kırmızı ruganlarını ayağına geçirdi, yandaki tokayı da ilikledikten sonra o koca tabanlı ayakkabılarla bayır aşağı koşmaya başladı. Ona sorsan koşmuyor da uçuyordu sanki. Küçük ayaklarına hiç yakışmamış ayakkabılarla yere attığı her adım pat pat ses çıkarıyor, yerden avuç dolusu toz kaldırıyordu. Her şey silinmişti gözünden. Bayram, altınlar, babası, her şey…
Tam arkadaşlarıyla arasında beş-altı adımlık bir mesafe kalmıştı ki, bir anda ayaklarının altında bir boşluk hissetti. Yol kayıp gitmiş, yok olmuştu sanki. Sağ baş parmağına batan taşın acısıyla durakladı, eğildi ve ayaklarına baktı. Gözlerine inanamadı. Ayakları çıplak, ayakkabıları ise birkaç adım gerisindeydi.
Ne olduğunu anlamak o kadar da güç değildi aslında… Çünkü aylardır Nevzat amcanın köhne dükkanının camından içeriye sızan keskin gün ışığı ayakkabıların özünü almış, bayır aşağıya koşarken yük ayak parmaklarına binince de, buna daha fazla dayanamayan ince bağcıklar tek tek kopuvermişti…

Gönderen: Adike Onay



ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >osmanlıcada bilgisayar terımleri
  16.Eki.2006 Pzt 10:13:22
fiogf49gjkf0d

                   Görev çubugu:            degnek-ül vazife
                   Çift tiklama:              
tikirti-ül tekerrür
                   Administrator:            sahip-ül edevat
                   Software:                    edevat-ül yumusak
                   Hardware:                  edevat-ül civanmert
                   Anti spyware:             müdafaa-ül hafiye
                   My documents:          hazine-i evrak
                   Internet:                     allâme-i ulûl arz
                   Google:                       kasif-ül ali
                   Google earth:             seyr-ül arz, kasif-ül arz
                   Denetim masasi:        sehba-i saltanat
                   Cd rom:                       pervane-ül hâfiza
                   Ekran:                         perde-ül temasa
                   Kasa:                          kaide
                   Enter:                         duhûl
                   Virüs:                          deyyus
                   Msn:                           elçi
                   Hacker:                      deyyus-ül-ekber
                   Hata raporu:               malumat-ül kabahat
                   Mail server:               divan-ül mektubat
                   Messenger:                havadisçi
                   Chat:                           muhabbet ül zabi
                   Ctrl alt del:                 has timar zeamet

                    



ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >tum cc halkının bayramlarını kutlarım
  21.Eki.2006 Cmt 07:38:42
fiogf49gjkf0d
tüm cc halkının nbayramlarını kutlar ve mutluluklar dilerım      kutlamadan sonra harclık brakmayı unutmayınız:P


ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >internette tuzaga düştü
  4.Eyl.2007 Sal 17:59:00
fiogf49gjkf0d

İnternette tuzağa düştü

Eskişehir de internette tanıştığı ve görüşmek için gittiği İstanbul da bedensel engelli olduğunu öğrendiği kişiyle zorla evlendirildiğini iddia eden kadın şikayetçi oldu.

Alınan bilgiye göre, Batıkent Mahallesi Kervan Sokak ta ailesiyle birlikte yaşayan Meryem S. (21), internette arkadaşlık kurduğu ve evlenme kararı aldığı Seyithan S. (24) ile tanışmak için 21 Martta İstanbul a gitti.

Seyithan S nin bir kolu ile iki bacağında engel olduğunu gören Meryem S, evlenmekten vazgeçti. Seyithan S nin yakınları Sebahattin S. (34), Abdülkerim S. (38) ve Tahir S nin Buraya gelinlik giymek için geldin kefenle gidersin diye tehdit ettiği öne sürülen Meryem S nin evlenmek zorunda kaldığı bildirildi.

Babası Cemal T. (48) ile geçen hafta İzmir de bir yakınlarının düğününe giden Meryem S. geri dönmedi ve Eskişehir deki ailesinin yanına gitti. İstanbul daki evine dönmediği için eşi ve yakınları tarafından tehdit edildiğini öne süren Meryem S, polise başvurarak şikayette bulundu. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.


ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >KADIN ÇAGIRIRSA GİDİN
  31.Eki.2007 Çar 18:31:48
fiogf49gjkf0d

En iyi dileklerle.
 
BUNDAN 2 bin yıl önce Galile de, yerin epey altında bir zindanın ağır kapısı açıldı.

İçeride sakalları epey uzamış, yorgun bir adam zincire vurulmuş yatıyordu.

Açılan kapıdan içeri genç bir kız girdi.

Zindanda zincire vurulmuş adam, dinler tarihine "Vaftizci Yahya" diye geçecek olan çok ünlü bir kişiydi.

Galile de, daha İsa nın adı duyulmadan önce herkese onun geleceğini haber veren kişiydi.

"Mesih geliyor ve hepinizi kurtaracak" diyerek buna inananları vaftiz ediyordu.

Onu ziyarete gelen genç kız ise Kral Hirodes in yeğeni Salome dir.

Salome, zindandaki bu ünlü erkeği çok merak etmiş ve gizlice görmeye gelmiştir.

Gördüğü an o erkeğe áşık olur.

Vaftizci Yahya ise ona hiç karşılık vermez.

"Dışarı Babil in kızı. Tanrı nın seçilmiş kuluna sakın yaklaşma" diye bağırır ve onu kovar.

Salome ise onu şiddetle arzulamaktadır.

"Bırak, hiç olmazsa bir kere dudağını öpeyim" der.

Yahya aynı öfkeyle cevap verir:

"Asla; Sodom un kızı; asla..."

İstediği erkeği öpemeyen Salome, reddedilmenin verdiği öfkeyle oradan çıkar.

Bu reddediliş, birkaç saat sonra, insanlık tarihinin görebileceği en tutkulu kadın intikamına yol açacaktır.

Reddedilen bir kadının nelere kadir olduğunu, bütün erkeklere gösteren müthiş bir intikam...

* * *

O akam sarayın üst katlarında büyük bir ziyafet vardır.

Kral Hirodes, Roma temsilcilerinin de katıldığı bir ziyafetle yaş gününü kutlayacaktır.

Hirodes, bir süre önce üvey kardeşi Herod Philip i öldürmüş, onun eşiyle evlenmiştir.

Evlendiği kadının Salome adlı çok güzel bir kızı vardır.

Geç saatlerde içkinin etkisiyle kendinden geçen Kral Hirodes, Salome den önünde dans etmesini ister.

Salome reddeder.

Genç kızın güzelliğinin etkisiyle kontrolünü iyice kaybeden kral, ona akıl almaz vaatlerde bulunur.

Hatta ülkenin yarısını vereceğini söyler.

Salome sonunda kabul eder.

Ayakkabılarını çıkarır, yedi tüle sarınır ve dans etmeye başlar.

Dansın her bölümünde tüllerden birini atar.

Sonunda üzerinde tek tül kalır ve biraz daha dans ettikten sonra onu da atar.

İnsanlık tarihinin belki de en ünlü striptizi yapılmıştır.

Kral bir süre bu muhteşem genç kızı seyreder ve "Dile benden ne dilersen" der.


Derin ve meraklı bir sessizlik salona iner.

Gözler Salome ye döner.

Genç kız, iktidarının doruğa ulaştığı bu anı büyük bir hazla uzatır.

Annesine bakar. Misafirleri küçümseyen gözlerle süzer.

Etrafındakilere böcek muamelesi yapan gözler, sonunda aynı umursamazlık ve emin ifadeyle krala döner:

"Bana gümüş bir tepside Vaftizci Yahya nın başını getirin..."

* * *

Meraklı sessizlik bir anda endişeli mırıltılara dönüşür.

Kral korkar. Bir din adamının başını almayı istemez.

Salome ise gövdesinin erkekte yarattığı zaafı zafere çevirmekte kararlıdır.

Şehvetin esir aldığı kralın yapabileceği bir şey kalmamıştır.

Emir verilir. Vaftizci Yahya nın kanlı başı gümüş bir tepsi içinde getirilip Salome nin önüne konur.

Salome, üç dört saat önce kendisini reddeden erkeğin başını eline alır ve onunla konuşmaya başlar:

"Tutkumu ne seller, ne büyük denizler söndürebilir.

Bir prensestim, beni aşağıladın. İffetliydim, damarlarımı ateşe verdin.

Aşkın gizemi, ölümün gizeminden daha büyük."

Sonra oradakilerin hayret dolu bakışlarına hiç aldırmadan, reddeden erkeğin kesik başını kendine doğru çeker ve ağzından öper.

İntikam ayini şu cümlelerle bitecektir:

"Dudaklarında acı bir tat var. Bu, kanın tadı mı?"

Ölü dudaklar hiç kımıldamazken, Salome onun da cevabını verecektir:

"Hayır, belki de aşkın tadıdır..."

* * *

Sık sık yazıyorum. Kadın beni korkutur.

Tutkusu ise ürpertir.

Ama bütün erkekler gibi benim de elimden bir şey gelmez...

O yüzden tavsiyem şudur:

Kadın çağırırsa gidilir... 




ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >bizim mejlisimiz:(
  9.Kas.2007 Cum 12:53:45
fiogf49gjkf0d
TBMM Genel Kurulu nda gece geç saatlere kadar süren Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısının görüşülmesi sırasında ilginç diyalog ve tartışmalar yaşandı.

CHP Sinop Milletvekili Engin Altay kendisine AKP sıralarından sürekli laf atılmasına sinirlenip "Dingonun ahırı mı burası?" deyince iktidar milletvekillerinden tepki aldı.

TBMM de geç saatlere sarkan görüşmelerde söz alan Engin Altay, dünyada nükleer santrallerden vazgeçilirken Türkiye de nükleer santral kurulmasını sağlayanların vicdanen rahat edemeyeceklerini savundu.

AKP Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya, "Bize hakaret etme" diye karşılık verdi. CHP li Altay ile AKP lilerin atışması böyle başladı. Sinop a nükleer santral kurulacağı söylentilerini anımsatan Altay, "Benle birlikte geçen dönem Sinop ta milletvekilliği yapan iktidar partisinin iki çok değerli milletvekili, direkt, yani hiçbir şey yapmadan bir ön kabulle bu tasarıya büyük, müthiş destek verdiler. Ama, şimdi onlar yok, yerlerine çok daha değerli arkadaşlarımız var şüphesiz en az onlar kadar değerli. Bu arkadaşlarımız da buna kabul diyecek, ama inanın ki bu bir siyasi gelecek garantisi olmayacaktır. Bunun altını çizmek istiyorum" dedi. Tartışma ham tutanaklara göre şöyle devam etti:

"HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep-AKP) - Polemik yapmayın!
ENGİN ALPAY (Devamla) - Ne diyorsun sen?
HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep-AKP) - Bizim nasıl seçileceğimiz seni ilgilendirmez!
ENGİN ALPAY (Devamla) - Otur yerine, konuşma! Gel buradan konuş! Sen bu kürsünün ne olup olmadığını öğren önce. Zamanımı çalma lütfen. Allah Allah!

Hükümetin Avrupa nın Amerika nın boşta gezen işsiz kalmış nükleer fizikçilerine atom mühendislerine iş bulmayı bir tarafa bırakıp kendi mühendisine iş bulmasını isteyen CHP li Altay a laf atılmaya devam edilince şu tartışma cereyan etti:

"ENGİN ALTAY (Devamla) - Hatibe müdahale etmek İç Tüzük e aykırıdır.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - O kürsüde millete izahat veriyorsunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şu İç Tüzük ü bir oku da öyle konuş ya! Üç aydır mebussun, İç Tüzük ü oku da buraya gel konuş!
BAŞKAN - Sayın milletvekili
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - Sen dört yıllık olmuşsun da ne olmuş?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Oturduğun yerden hatibe laf atılmaz! Laf atacaksa bak orada Grup Başkan Vekiliniz var, hem de 5 tane!
BAŞKAN - Sayın Hatip, bir dakika müsaade eder misiniz.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Çıkarlar, cevap verirler.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - 2 bin kişiye istihdam yaratılmış.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ne diyorsun?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - 2 bin kişiye istihdam yaratılmış.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Kim diyor onu sana, kim diyor 2 bin kişi diye?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - Devlet İstatistik Enstitüsü diyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekili
ENGİN ALTAY (Devamla) - Gelsin bana söylesin onu!
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - Yalan yanlış konuşuyorsun!
BAŞKAN - Sayın milletvekili laf atmanıza gerek yok, biraz sonra grup adına
ENGİN ALTAY (Sinop-CHP) - Dingo nun ahırı mı burası? (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - LütfenLütfen"

CHP li Altay ın sözleri üzerine AKP Konya Milletvekili Özkan Öksüz "Terbiyesiz" diye bağırdı. Tartışma şöyle devam etti:
"ENGİN ALTAY (Sinop-CHP) - Kim lan bana terbiyesiz diyen!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya-AKP) - Benim.
ENGİN ALTAY (Sinop-CHP) - Gel buraya! Sensin terbiyesiz!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olur musunuz. Gecenin bu saati...
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya-CHP) - Sayın Başkan terbiyesiz sözünü geri alsın.
ENGİN ALTAY (Sinop-CHP) - Sözünü geri alsın.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - Dingo nun ahırı lafını geri alsın.
ENGİN ALTAY (Sinop-CHP) - Dingo nun ahırı demedim ben. Burayı Dingo nun ahırına çevirme. dedim sana ben.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - Meclise Dingo nun ahırı diyemezsin!
ENGİN ALTAY (Sinop-CHP) - İkisi çok ayrı şey.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla-AKP) - Türkiye Büyük Millet Meclisine Dingo nun ahırı diyemezsin!
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri
ENGİN ALTAY (Sinop-CHP) - Dingo nun ahırına çevirmeye kalkan sensin burayı! Ama çeviremeyeceksin dedim ben sana

"İSMET PAŞA NIN EVLATLARIYIZ"BURA MİLLİ İRADENİN YERİ"


Bu arada tartışmadan sonra kürsüye gelen AKP Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ önceki konuşmacılardan CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ün, "Cumhurbaşkanlığı makamından inerek muhalefette kalmayı içine sindirebilmiş İsmet Paşa nın evlatlarıyız. Ancak, gelinen noktada böyle bir anlayış, baskı, psikolojik baskı yaratmaya yönelik bir anlayış, halkın AKP yi seçmesinde ne kadar hata yaptığının somut göstergesidir" sözlerini alıntılayıp, "Çok önemli bir ifade; bu kürsüden söylendi. Bu ifade millete hakaret ifadesidir. Hiç kimse, milletin kürsüsünde millete hakaret edemez. Hiç kimse bunu yapamaz" dedi.

CHP li Öztürk iddiaya itiraz ederken AKP li Bozdağ, "Ama, milletin desteğini, milletin güvenini alamayanlar, burada, millete hakaret edebilirler gibi kendilerinde bir hak görüyorlarsa, millet, o hakkı her seçimde kullanmak isteyenlerin yüzüne şamar gibi yapıştırır. Yapıştırdı mı? Yapıştırdı. Bura milliradenin yeridir. Milli irade burada tescil edilir" diye devam etti. Bu sözler üzerine de Genel Kurul da uğultu yükseldi.
AKP li Bozdağ ayrıca yine Öztürk ün konuşmasına atıfta bulunarak "Demokrasilerde işbaşına milletin iradesiyle gelenleri Hitler e benzetmek, Mussolini ye benzetmek de doğru bir şey değildir. Ama, aynaya bakıp konuşuyorsanız ona bir şey demiyorum" dedi.

"YOKLAMA PUSULALARI GERÇEK Mİ" TARTIŞMASI

Bu arada tasarı görüşülürken CHP liler bir ara yoklama istediler. Bazı AKP milletvekillerinin isim ve imzalarını taşıyan yoklama pusulaları TBMM Başkanlık Divanı na iletildi. Ancak CHP liler bu pusulaların gerçek olmadığını ileri sürdüler. Buradaki tartışma da şöyle geçti:
" BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşları kontrol edeceğim:
Sayın Hasan Kara? (CHP sıralarından "Yok" sesleri)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul-CHP) - Sahtekârlık bir!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya-CHP) - Yazık!
BAŞKAN - Sayın Ramazan Başak? (CHP sıralarından "Yok" sesleri)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sahtekârlık iki! Sahtekârlık iki!
BAŞKAN - Sayın Mustafa Çetin? (CHP sıralarından "Yok" sesleri)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul-CHP) - Sahtekârlık üç!
KAMER GENÇ (Tunceli-Bağımsız) - Süre bittikten sonra pusula alamazsınız!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya-CHP) - Alamazsın onu, alamazsın onu!
BAŞKAN - Buradalar, evet buradalar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır efendim, alamazsın onu, alamazsın.
BAŞKAN - Sayın Binali Yıldırım? (CHP sıralarından "Yok" sesleri, gürültüler)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul-CHP) - Sahtekârlık dört!
BAŞKAN - Vekalet ediyor, Sayın Bakan vekaletensıralarından gürültüler)
KAMER GENÇ (Tunceli) - Vekalet olmaz efendim, yoklamada vekalet olmaz

(ANKA)


ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Öneriler >NiKleRi KıZaRtıN
  14.Kas.2007 Çar 13:04:24
fiogf49gjkf0d
 ESKI SAYGIN VE  STANDART NİKLERİKIZARTIN  YANI REKLENDIRIN  BÖYLECE CCDEKI  SAYGI VE ÖNEM  DAHADA ARTACAKTIR:)


ararac

ararac resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >FB TV DEN İNANILMAZ HATA
  23.May.2008 Cum 13:43:27
fiogf49gjkf0d
 

 

FB TV de affedilmez hata

 


Çarşamba sabahı Fenerbahçe TV yi açanlar gözlerine inanamadı. Bir an için rüya gördüklerini zannettiler. Oysa değildi
Çarşamba günü sabaha karşı Fenerbahçe TV de "Filede Bu Sezon" programını izlemek isteyenler, Galatasaray ın şampiyonluk kutlamalarını görünce gözlerine inanamadı.

Taraftarlar, olay üzerine FB TV’yi telefon yağmuruna tuttu, tepkilerini internet sitelerinde dile getirdi.

Fenerbahçe Televizyonu Genel Müdürü İhsan Topaloğlu, olayın bir personelin görevi başında uyuyakalmasından kaynaklandığını açıkladı ve camiadan özür diledi.

İhsan Topaloğlu, olayda ihmali bulunan personelin işine de derhal son verildiğini duyurdu.

<<1 234>>