fiogf49gjkf0d Son zamanlarda gazete, radyo ve bilhassa televizyonlarda ısrarla ve sık sık “irtica” yani “gericilik” endişe ve tehlikesinden bahsedilir oldu. Gerçekten böyle bir tehlike Türkiye için var mıdır? Varsa boyutları nedir?
Bu soruları cevaplandırmadan önce, bazı hususları belirtmek lazım: Her fikrin zıttı vardır. Her düşüncenin mutaasıbı/körü körüne savunucusu vardır. Her fiilin yanlış uygulayıcısı vardır. Her mesleğin yanlış tatbikçisi vardır. Üstelik böyleleri her zaman ve her yerde, hep olagelmiştir ve daima da olagelecektir.
Fakat hemen belirtelim ki, bu saydığımız ve sayamadığımız grup ve meslek mensuplarının, büyük çoğunluğa göre sayıca mevcudiyetleri, her zaman küçük çapta kalmış; asla büyük bir yekun tutmamıştır.
Zaten bütün dünyada ideolojik yönden faaliyet gösteren ve bu yolda taraftar toplamak isteyenler de hep sayıca azınlıktan öteye geçememişlerdir.
Bundan dolayı, sayıca ürkütücü olmaktan uzak bir rakamla ifadesini bulan aşırı uçların –ister dinsel ister gayri dinsel olsun- tehlikesinden söz etmek ne kadar yerindeyse; bu tehlikeyi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni çökertecek derecede abartmak da bir o kadar yanlıştır.
Evet Türkiye için “irtica” tehlikesi vardır! Fakat Türkiye’ye zarar verecek boyutta değildir. Kaldı ki bu tehlike İslam’dan değil; İslam’ı yanlış anlayan bir avuç müslümandan kaynaklanmaktadır.
Bin yarım adam, bir tam adam olamadığı gibi, İslam’ı yanlış anlayan ve yorumlayan kimselerin İslam diye bahsettikleri bir takım siyasete ait hususların da İslam ile uzaktan yakından alakası yoktur. Varsa, hata müslümanındır, İslamiyetin değil.
Nasıl ki kimyager’in hatasından Kimya ilmi; fizikçinin hatasından Fizik ilmi sorumlu değilse, müslümanın hatasından da İslam ilmi sorumlu değildir.
Yılan zehrine karşı panzehir, yılan zehiridir. Hastalıklara karşı korunmanın yolu, aşı olmaktan yani hastalık yapan mikrobu, vücüda zerkederek, ona karşı bağışıklık kazanmaktan geçer.
Öyle de Din’in yanlış yorumlanmasından meydana gelen tehlikeyi önleyecek olan da, ancak Din’in doğru yorumlanmasıyla kabildir. Yani Din’in panzehiri yine Din’dir. Yanlış İslamiyeti temize çıkaracak olan da ancak doğru İslamiyettir.
Bunu sağlayacak olanlar, ise başta İlahiyatçılarımız olmak üzere Diyanet mensuplarımız ve okullarda Din derslerine giren öğretmenlerimizdir. Kısaca insanımıza –devletçe- doğru dini ve gerçek İslamiyeti öğretebildiğimiz takdirde “irtica” diye bir tehlike kalmayacaktır.
Çünkü hastalanan vücud ölüme terkedilmez. Aksine tedavisine bakılır. Din iki taraflı keskin bıçak gibidir. Katletmekte de kullanılabilir, ekmek kesmekte de.
İslam ilaç gibidir. İlaç nasıl ki doktor reçetesiyle devaya sebep olur; rastgele kullanmakla da ölümlere sebebiyet verirse; Kur’an-ı Kerim’i kendi göre, keyfi yorumlayanlar, hem kendilerine hem de vatana, millete ve devlete gaile açmaktan, kendilerini kurtaramazlar.
Bunlar dinde hassas fakat muhakeme-i akliyede noksan kişilerdir. Böylelerin dine verdikleri zararı akıllı düşman bile veremez.
Evet, insan mükerrem ve mükemmel bir varlıktır. Yaratılışı icabı hakikati arar. Fakat bazan hakikat zannederek yanlışa sarılabilir.
İşte bu yüzden kişiye çok büyük mes’uliyet düşüyor. Doğru kişileri ve doğru kitapları bulup seçmekte, azami dikkat ve gayret göstermelidir.
MUHSİN BOZKURT
Emekli Öğretim Görevlisi
|