Âşık olmadan önce durup düşündüğüm, hesap kitap yaptığım olmuş mudur? Hatırladığım kadarıyla olmamıştır. Aşk beni hesap ve kitaplarımın dışında bir yerlerde yakalar çoğu zaman. Düşünmeye fırsat vermeden sarmalar, sıkar, nefessiz bırakır. Düşünmeye başladığım anda aşk bitiyor. Aşkın yerini bir şeyler dolduruyor(mu?), ama aşk gidiyor. Aşk gideceğini biliyor, bu yüzden düşünmeye fırsat vermiyor. O nedenle âşık olduğum kişiler, aslında benim düşünmediğim, mantıklı düşünsem istemeyeceğim kişiler oluyor. Kimi zaman, o denli yanlış yerlere sürüklüyor ki, “Bu aşk fazla sana” diye haykırmak geliyor içimden. Aşkı, sağlıklı bir ruh hali değil de, bir hastalık nöbeti gibi görürüm bu yüzden.. Sağlıklı bir yanım olsa; sonuçları bana acı vermez, yaralamaz beni… Aşk bir virüs gibi..
Aşk sözsüz bir şarkı…
Aşk, gönlü ters düz eden, deliye döndüren, divane eden, pervaneye çeviren, sonra dindiren…
“Bir gün bir çılgınlık edip, seni sevdiğimi söylesem
Alay edip güler misin, yoksa sen de sever misin?
Cesaretin var mı aşka, çarpıyor kalbim bir başka…”
Gülay’ın seslendirdiği bu şarkı, âşık olmanın, aşkını ifade etmenin verdiği sıkıntıyı gerçekten iyi ifade ediyor. Aşkını itiraf ettiğinde alay edilebileceğinin korkusu, kabul edilebileceğinin vereceği mutluluk arasında sıkışıp kalıyor yürek.. Aşk, itiraf etme gücü ister. Peki, aşk suç mudur? Aşık olduğun kişiyi, onun yüksek müsaadelerini almadan gönlünde özene bezene bir yerlere koyduğun için suçlusundur(?).
Bir başka oluyor insan âşık olunca,
kalp çırpınıp duruyor derdini anlatmak için,
anlarsa nazlı gönül ne ala,
anlamazsa yana yana tutuşa o yürek..
Ama kalbe reva mı bu yanıp kül olma..
Aşk üzerine söylenmedik söz, yapılmadık beste, okunmadık şiir, yazılmadık kitap, çekilmedik film, oynanmadık tiyatro oyunu kalmamış gibi gelse de, aşk üzerine daha çok söylenecek söz, yapılacak beste, okunacak şiir, yazılacak kitap, çekilecek film vardır. Her dönemde, her bedende, her zihinde yorumu bir başka oluyor... Nasıl âşık olmuş, aşkı için ne gibi fedakârlıklar yapmış, aşkına nasıl kavuşmuş, diye merak eder dururuz. Ama bir türlü “işte bu!” diyeceğimiz aşkı bulamayız, nedense hep daha acılısını, daha süründürenini ararız. Aşkın gizemi, büyüsü, çekiciliği de bundan dolayıdır sanırım.
Aşk sevgiyi içerir, ama sevgi her zaman aşkı içermez. Kimi zaman sevgi mi, aşk mı bu, diye ikilemler yaşarız. Sevgi çoğu zaman mantıklı, uysal ve masumanedir. Aşk çılgındır, deli doludur, haşarıdır, huysuzdur, mantık aramaz, söz dinlemez…
Geçmişte yaşadığımız aşklardaki duyguları, düşünceleri tekrar yaşama şansımız var mı? Belki de hislerin kaydedildiği bir cihaz icat edilmeli (var mı bilmiyorum?) Söz, yazı, görüntü dışında öfkenin, sevginin, aşkın bedenimde yarattığı hissi kaydetme şansım var mı? Kalp atışlarımı, atışların vücudumda yarattığı sıcaklığı, hareketi kaydetme ve sonra tekrar tekrar hissetme imkânım olsa, olsa diyorum ama beyin bu kaydı kısmen yapıyor zaten. Etkilendiğimiz olayları tekrar yaşadığımızda yada aşık olduğumuz kişileri tekrar gördüğümüzde, daha önceden bizde yarattıkları etkiyi yeniden yaşayabiliyoruz. İlk aşkları, son aşkları, bizden kopup giderken yadigar bıraktığı damlaları, hüzünleri ince ince işliyor can parçalarına…
Ayrılık ateşten bir ok
Nazlı yardan hiç haber yok
Benim derdim herkesten çok
Ben nasıl yanmayam dağlar...
(Bestesi Fahri Kayahan’a ait, söz yazarı bilinmiyor.)
Aşk sen nelere kadirsin ki, yapamayacağımı yaptırdın, söyleyemeyeceğimi söylettin, yaşayamayacağım sandıklarımı yaşattın. Aşkın gücü her şeye yeter, aşk her şeye değer.
Aşk güzeldir, yaşanılasıdır..Yalnız aşkı cahil zihniyetlere bırakırsanız silah olur, vurur, kırar, döker.. Cehalet her güzel şeyi bozduğu gibi, onu da bozar.. Sonra, “Âşıktım, ondan vurdum” sözleri birer bahane olup çıkar karşımıza. Televizyonda izlediğimiz bazı filmler, haberler, magazinler bunu doğal bir süreçmiş gibi koyar önümüze. Magazin izlencelerinde ünlülerin gün be gün değişen aşklarından, âşıklarından bahsetmelerinden usanmadık mı artık? Bir gün şuna, ertesi gün buna aşık oldu diye anlatır dururlar. Nerede o eski aşklar, diye iç geçirir olduk. Peki, herkes bu kadar kolay âşık olurken, ben neden olamıyorum diyebilirsiniz. “İşte çözüm!” demeyeceğim size. Çünkü yaşanan bu günü birlik ilişkilerin aşk olduğundan söz etmek bence doğru olmaz. Yaşayan bilir, derler, ama yalnızca cinsel arzularını tatmin etmek için bir araya gelmiş iki kişinin aşk yaşadığını ben kabul etmiyorum. Aşk eşittir cinsellik mi? Bu kadar basit bir denklemi olmamalı aşkın. Aşk cinselliği içerebilir, ama bundan ibaret değildir. Ayrıca sadece sevgiliye duyulduğu da söylenemez. Aşkın boyutları çok daha geniştir. Meslek aşkı, vatan aşkı, doğa aşkı, müzik aşkı, tanrı aşkı, anne olma aşkı, çocuk aşkı... Ben aşkı uzaya benzetiyorum, içini dolduramayacağınız kadar geniş bir kavram.
Aşk, bazı çevrelerce bozulmaya yada yok edilmeye çalışılan değerlerimizden biridir. Aşk bittiğinde bizimde biteceğimizin farkındadır onlar! Aşk ve ihanet birbirinin ayrılmaz parçasıymış gibi, aşkın varsa, bir yanda da ihanete uğranmışlığın vardır, kuşkusunu yerleştirirler içimize.. “Aşkın kaç pırlantalı yüzük aldı, yoksa almadı mı?..” diye sorular sorarak, aşkınızı bile kapitalizmin kurbanı etmeye çalışırlar.. Sevgililer Günü, bunun en güzel örneğidir. O gün için özel çarşaflar, yastıklar, kolyeler, küpeler, ıvırlar, zıvırlar üretilir. Artık aşıklar birbirlerine türküler yakmaz oldu, şiirler yazmaz oldu! Sanal ortam aşıkları türedi, ne idüğü belirsiz kişilerle güçlü(!) bağlar kuruldu. İnterneti aşk bulma cenneti sananların sayısı çevremde gördüğüm kadarıyla arttı. Aşkını korumak adına “Aşk cinayetleri” işleyenlere ne demeli?
San-al ortamda bulduğu kişiyi, çevresindeki insanların hepsinden “çok daha üstün, çok daha başka, çok daha değerli” zanneden Mankurtlar (İkram Çınar deyimiyle). Ve sonra hayal kırıklığı, kendini sevmeme, dolayısıyla kimseyi sevmeme, güven eksikliği, yabancılaşma, içinden çıkılmaz bir yalnızlık duygusu, belki de çok daha kötüleri…
Aşk adına yapılan cahilce davranışların önüne geçmek için Aşk Eğitimi dersleri mi vermeye başlasak? Aşk Eğitimi, katılımı yüksek ve devamsızlığı olmayan tek ders olur sanırım. Gençler aşkı çizgi roman dergilerinin arasına sıkıştırılmış dergilerden, sokaktan, ordan buradan öğrendiler.. Pek çok aile, aşkın ne olduğunu soran evladının diline acı biberler sürdü. Ve o acı biberlerin yanmalarını bugün hala toplum olarak çekiyoruz. Kimi zaman da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde karşı cinsin cızz olduğunu öğrendik. El ele yürüyen masum bir liseli çift için olmadık sözler söyleyip, olabilecek yeni aşklara tırpan vuranlar gördük. Böylesi olayların yaşandığı bir ülkede, aşkı olması gerektiği gibi yaşamak gerçekten güç olsa gerek.
Pek çok olumsuzluğa rağmen, aşk kendini yaşatmayı biliyor. Belki de tek sorun iyi bir eğitim alamamamızdan kaynaklıdır. Çağı yakalamış, çağın ötesini görebilen, aklın ve bilimin öncü olduğu bir eğitim sisteminde yetişenler; aşık olabilmeyi, aşkını ifade edebilmeyi, karşılık görmediyse bunu olgunlukla karşılayabilmeyi, sonrasında yeniden âşık olabilmeyi bilen, aklı başında, yüreği sağlam, ayağı yere basan bireyler olmazlar mı?
Aşk üzerine söylenecek sözler bitmeyecek. Aşk diyip, ardından üç nokta koyup sözlerimi sonsuzluğa yönlendiriyorum.
Aşk…
Aşkla kalın
alıntı |