ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
paint34
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Mar.2007 Sal 11:36:06 |
| fiogf49gjkf0d
Ömür gülüşlüm e
Sevgi Kuşun Kanadında |
|
Sevgi gözümün kökünde yavrucuğum Sevgi ne göğün yüzünde Sevgi ne yerin dibinde Sevgi kuşun kanadında Sevgi başucumda
Ölüm denizin kıyısında anacığım Ölüm göğün yüzünde Ölüm yerin dibinde Ölüm dişimin kovuğunda Ölüm soluk alışımda Ölüm başucumda
Sevgi ırak değil içimizde sevdiceğim Sevgi soluk alışımda Sevgi ırak değil içimizde Sevgi kuşun kanadında Sevgi başucumda
Ahmet Çuhacı | | |
paint34
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 9.Mar.2007 Cum 19:29:54 |
| fiogf49gjkf0d
Tedirginim ve çok yorgun Kaçıp kurtulmam lazım buralardan Yar bana sırt çevirmiş, hasretler Yüzü dönmüş Kaçıp kurtulmam lazım İstanbul?dan
Sevsen bu kadar sessiz kalır mıydın yar Her zoru göğüsleyip yanımda Kalmaz mıydın yar Yar aşk kolay değil, bir gün anlarsın yar Sana yar dedim söyle bundan Daha ötesi mi var
Cüneyt TEK
Parçayı dinlemek için tıklayınız
| |
wwarkheww
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2007 Pzr 06:40:04 |
| fiogf49gjkf0d GERİ ALIN DÜŞLERİNİZİ
Çocukken dünyaya inanabilecek bir kalbim ve sınırsız gözyaşlarım vardı. Sıcacık gülüşlerim ve beni olmayan diyarlara götürebilen bir beynim. İleriki yaşlarda kelimelere sahip oldum. Anlatamadıklarımı büyülü bir yolla dile getirebildiğim sıcacık kelimelere. Onlar benim rüyalarımdı. Uzak diyarlarım, macera dolu serüvenlerim. Başka türlü nasıl anlatabilirdim size küçükken kurduğum çadırları. İçine koyduğum rüyaları. Jules Verne’nin kitaplarından sonra çıktığım serüvenleri. Hani dünyanın merkezine inerken kurutulmuş et yerlerdi. Az biraz da su. Sırtımda çantamla olmayan basamakları iner, kimi zamanda aç ve susuz kalırdım. Büyüdüğümde ve rüyalarımı kaybetmeye başladığımda ise Harry Potter olmak istedim çoğu zaman. Yaşıma bakmadan aldım o kitapları. Bazen okurken, sallayıp elimde olmayan asamı, durdurmak istedim tüm kötülükleri. Ama bu sefer olmadı. Çocukken yaptığım gibi sığınamadım onlara. Sinirle fırlattım olmayan eşyalarımı. Hiçbir işe yaramıyorsunuz diye bağırdım onlara. En çok da kendime kızdım bu dünyaya ait olamadığım için. Bana inanmayanlar, beni tanıyamayanlar zehirlerini akıttılar içime. Dünyayla dost olmaya karar verdim. Bırakıverdim birdenbire Peter Pan ‘in olmayan dünyasını. Şimdilerde tek bir şey görebiliyorum hayatımda. Işığımı kaybediyorum. Yaşanır mı onlar olmadan? Yaşanır mı olmayan dünyalara inanmadan. Ya varsalar? Ya beni sınıyorlarsa? Ya arkamdan bak bu da büyüdü bu da terk etti bizi diyorlarsa? Ya bu sefer terk edilen onlar değil ben oluyorsam? Gözlerimi kapadığımda gelmiyorlar artık. Ne aniden hayallerimdeki adama dönüşebiliyorlar. Ne de dalgaların yanına varabiliyorlar. Gözümü her kapadığımda karanlığı gördüğüm için birer bardak içki koyuyorum rüyalarıma. Uyuyabileyim diye. Karanlıktan başka şeyler görebileyim diye. İçimde darmaduman gezinen hayali şekilleri birleştirip bir hayal yaratamıyorum. Buysa eğer büyümek şiddetle reddediyorum. Evet, reddetsem de büyüdüm artık. Uçamıyorum camdan; belki de son iki senedir camlarımın bana yıldızları göstermeyişindendir. Gökyüzüne bakmayı hep unutuyorum. O kadar doldu ki gökyüzü ürkütmeye başladı beni. Daha ben yüzünü göremeden ölen o adam ya bana bakıyorsa diyorum çoğu zaman. Ya oradan nasıl sevdim bu kızı diyorsa? Korkuyorum bakmaya. Ve hayallerimizde birbirimize âşık olduğumuz o adam. Hani şu, çok uzak giden sevgili. Mail adresinin artık var olmadığını gördüğüm zaman içime bir ürperti doldu. Belki o da artık bir yıldız olmuştu. Denizin üstündeki sisler kalkmış, deniz yapayalnız kalmış ve kayalıklar denizle dost olmuştu. Belki de bundan çekiliyor sular. Dinlemiyor musunuz haberleri? Ben biliyorum; denizi çok iyi tanırım. Aslında o benim. Kaç kere anlattım size bu yazılarda. Asiliğinin inkârından olduğunu. Tapardı deniz kayalara. Oysaki Kendine âşık dolunayı hiç görmezdi. Ben yazmayalı neler olmuş? Deniz, kayalıkları bırakıp dolunaya göz kırpmış. Dolunay, yıllardır âşık olduğu denizin âşık olduğu kadar erişilmez olmadığını görünce bırakmış onu, yıldızlarına dönmüş. Yıldızlar, dolunaya her gece alkol vermişler. Dolunay kör olmuş. Farkında değil denizi her gün gelgitleriyle kayalara yaklaştırdığının. Kayalıklar direnmez olmuş. Çünkü deniz onları üstün görmüyor artık. Aynılar belki de o yüzden bitti bu savaş. O yüzden sular çekik, kayalıklar yosunlu, dolunay gezmekte. Daha uzaklara gitmeli şimdilerde sissiz ve mağdur denizi yapayalnız bırakıp ufuğa ulaşmalı belki de. Çocukken evimin camından her baktığımda evimi bile içine alacakmış kadar büyük dalgalarını görürdüm karadenizin. Korkmazdım asla onlardan aksine içime dolarlardı. Onlara atladığımı ve kaybolduğumu düşünürdüm. Öldüğümde toprağa değil denize gömün beni derdim. Bilirdim o zaman ufuğa ulaşabilecektim. Onun gerisinde bambaşka bir dünya olduğuna inanırdım. Hani şu üstünde palmiyeler olan adalardan. Parayı, düşmanlığı, savaşı bilmeyen insanların yaşadığı adalardan. Hep güneşin parladığı, mercanların olduğu. Sonra bana keşfedilmemiş ada kalmadığını öğrettiler coğrafya derslerinde. Büyüdüğümde ise Don Kişot’un bir deli. Robinson Cruose’ün bir sömürgeci olduğunu. Red Kit’se sadece bir maceraperestti. Heman ve herkül gibi çok güçlü olanlarsa hiç var olmamışlardı. Korktum hayallerimden. Isıtamaz oldular beni. Önce masal kahramanlarımı öldürdüm. Sonra üstü açık arabasını ben söylemeden kumsala götüren, gömleği dağınık, saçları uçuşan, gözleri renkli, ayakları kuma çıplak değen, elindeki viskiyi göklere kaldıran ve bu şehrin karşı yakasında yaşadığına inandığım o adamı öldürdüm daha göremeden. Biliyordum çünkü rastlayacaktık bir yerlerde. biliyordum görür görmez buluşacaktı gözlerimiz. Biliyordum deniz kenarına gidecektik anlatmadan birbirimize ve kaldıracaktı viski bardağını gökyüzüne danslar edecekti sahillerde. Ama en iyi bildiğim rüyaların hep bittiği idi. her şeye inat sabah olacaktı. Gün değil biz güne ayak uyduracaktık. İşe, okula, yarışa bir yerlere varacak ve gece düşlerimizi raflara kaldıracaktık. İşte bu yüzden öldürdüm onu da. Ve artık inanmıyorum onun bu ülke de yaşadığına. İnanmıyorum insanların birbirlerinin içine bakabildiğine. Ümitsizlik için mi yazıyorum size bu yazıyı? Yada buhranlarımı anlatmak için mi? Hayallerinizi öldürün diye mi? Anlatamadıklarımı anlatıp rahatlamak için mi? Hayır! Hiç biri için değil. Kendinize bakmanız için. Dünyayı ne hale getirdiğimizi görmeniz için. Hep beraber elele verdik Materyalizmin doruklarında ve günden güne yapayalnız kalabalıklarda yeni yeni insanlar yaratıyoruz. Güçlü olmak adına dünyamızı kirletiyoruz. Çevre kirliliği değil ama bu. Sokaklarda yazılan afişlere benzemez. Var mı bir temiz kalpler topluluğu? var mı hayallerinize sahip çıkın vakfı? Ama var küçük topluluklarda dile getirilen sen safsın böyle yaşanmaz kuramları. Ve var inanma onlar var olmadılar kuramları ve yine var ne kadar umursamazsan o kadar mutlu olursun kuramları. Belki de düşlere, düşlerimize kapılar açmalıyız. Çocuklarımıza hayallerini satın almalıyız. Actionmanlari, playstationları, devasa tabancaları, cep telefonlarını almak yerine Onlara ,düşleyebilecekleri, kaybolabilecekleri ve temiz kalplerle büyüyebilecekleri bir dünya kurmalıyız. Belki o aptal lüle saçlı bebeklere, binbir çeşit Legolara geri döndürmeliyiz onları. Neden onların da uçup gidebildikleri bir ülkeleri olmasın? Neden büyüdüklerinde gerçekten sevemesinler? Neden idealleri olmasın? Biz bunları kaybettik. Yarınlara bakan umut dolu gözlerimiz yok artık. Bizi dünya, bizi, biz bu hale getirdik. Geri alın düşlerinizi ve korkmadan kurun. Korkmadan anlatın. Gerçek olmak zorunda değiller. Ama var olmak zorundalar
| |
wwarkheww
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2007 Pzr 06:53:08 |
| fiogf49gjkf0d
|
" MASUM DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ "...
"MASUM DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ"... Sezen Aksu bir şarkısında dünyada bir çağ yangını yaşanırken bütün insanların sorumlu olduğunu anlatarak "Masum değiliz hiçbirimiz" diyordu.
Son günlerde Lübnan gözlerimizin önünde İsrail tankları tarafından işgal edilir, ateş ve kan yağmuru altında kalırken bu şarkı takılıyor aklıma..
Dünyanın çeşitli yerlerinde bunca kan akarken, savaş orta çağları aratan bir vahşilikle sürerken ve bir halk gözlerimizin önünde gün be gün katledilirken, hiç birimiz masumiyetten söz edemez ve gerçeklerin arkasına sığınamayız.
Eğer Tulkarim de 42 yaşındaki bir zihinsel engelli tankların altında eziliyorsa,
Eğer Ramallah ta hastaneden çıkan bir kadın,askerlerin kurşun ateşiyle yere düşüyorsa,
Eğer Beytüllahim de 60 yaşında bir adam makineli tüfeklerin açtığı ateşle ölüyorsa,
Eğer işgal altındaki kentlerde gençler arabalara tıkılıp bilinmeyen yerlere götürülüyorsa Ve askerlerce sarılmış evlerde küçük çocuklar ekmek bekliyorsa,
Eğer İsrailli askerler yüzlerce Filistinliyi hiçbirşeyden çekinmeden kurşuna dizebiliyorsa
Eğer gencecik bedenler vahşet karşısında bedenlerini ateş silahı haline getirmekte bir an bile tereddüt etmiyorlarsa, Hiçbirimiz masum değiliz.
Çünkü barışı savunmakta yeterince cesaretli olamadık.
Ezilen halkların yanında sadece sözlerimizle değil, bütün varlığımızla ve eylemimizle yer alamadık.
Kendi dünyalarımızın, kendi gruplarımızın, kendi siyasetlerimizin içinde hapsolduk. Binbir gerekçe yarattık yanyana olmamak için. Bu kadar çıplak vahşet karşısında bile kendi dükkanlarımızın mallarını sergiler gibi ayrı eylemler yapmaya devam ettik. Birlikte güçlü bir çıkış yapmak aklımızın ucundan bile geçmedi.
Büyük işlerin, büyük birlikteliklerin insanı olup enginlere açılamadık, sığ sularda yüzdük hep. Savaşın vahşetini rahat koltuklarımızda izleyip, belki biraz ahlayıp vahladıktan sonra günlük işlerimizin başına döndük.
Yüreğimize, aklımıza, cesaretimize, hayallerimize NE OLDU? Nerede kaybettik onları? Kirli savaş, devleti çürütürken yoksa bizde mi çürümeye başladık yavaş yavaş?
Göstermelik açıklamarla, adet yerini bulsun diye yapılan eylemlerle ruhumuzu temizleyebilecekmiyiz? Yoksa yine "MASUM DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ" diye şarkılar söylemeye devam mı edeceğiz???
| | | |
16benan
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2007 Pzr 15:54:19 |
| fiogf49gjkf0d Aşağıda Osman Bey e ünlü İslam Alimi, Şeyh Edeb-Ali nin verdiği öğütleri anlatan bir yazi. Çok hoşuma gitti. Neredeyse 700 yıl önce söylenmiş ama hiç mi hiç eskimemiş. Tüm zamanlar için geçerli. umarım beğenirsini
Oğul insanlar vardır şafak vaktinde doğar, aksam ezanında ölürler. Avun oğlum avun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın, ama bunları nerede, nasıl kullanacağini bilemezsen sabah rüzgarında savrulur gidersin... Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatli ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük degildir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler ancak senin fazilet erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır. Anani, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yesilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol, her sözü üstüne alma. Gördün söyleme, bildin bilme.
Sevildigin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz.
Üç kisiye acı: Cahiller arasindaki alime, Zenginken fakir düsene, Hatırlı iken itibarini kaybedene.
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette degildir. Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
"Bilesin ki atın iyisine DORU," "Yiğidin iyisine DELI derler."
| |
wwarkheww
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Mar.2007 Sal 04:07:55 |
| fiogf49gjkf0d Nazım Hikmet - Kişilikler Üzerine
İki çeşit ağaç vardır. Birisi ormandaki ağaç, ötekisi açıklık kırda tek başına duran ağaç.
Kırdaki tek başına ağaç ilk bakışta göze çarpar. İlk bakışta insanı hayrete düşürür. Fakat bir bakarsınız, iki bakarsınız, gözünüz gitgide alışır ona. Onun yalnızlığındaki "kahramanlık" gitgide kaybolur, gitgide mahzunlaşır. Biraz daha dikkat ederseniz tek başına kırda duran ağacın bütün basit faciası gözümüzün önünden geçer. O, kirin dümdüz açıklığında komikleşir. Kışın sıska kollarıyla bir başına titreyen, yazın bir avuç gölgesinin başında neyi ve neden beklediğini bilmeden dikilip duran bu tek ağaç zavallıdır.
Ormandaki ağaç, kırdaki ağacın büsbütün tersidir. İlk bakışta gözünüze çarpmaz. Fakat onun güzelliğini her bakışta biraz daha anlarsınız. Bütün ormanın ahenginde o ahengi tamamlayarak fakat ferdiyetinden kaybetmeyerek yaşamaktadır. Orman onu, o ormanı güzelleştirir; kuvvetleştirir. Kışın, kolları öteki kolların yanında olduğu için onda üşümenin komikliği yoktur. Yazın, gölgesi öteki gölgelerden ayrı, fakat öteki gölgelere karıştığı için bir büyük yeşil serinliğin kaynağı halindedir.
İki çeşit ağaç vardır, dedim. İki çeşidini de yazdım. İsterim ki, oğlum ormandaki ağaca benzesin......... | |
wwarkheww
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Mar.2007 Sal 04:40:32 |
| fiogf49gjkf0d
İnsanoğlu birgün; Virgülü kaybetti, söyledikeri birbirine karıştı... Noktayı kaybetti, düşünceleri uzayıp gitti, ayıramadı onları... Ünlem işaretini kaybetti birgün de, sevincini, öfkesini, bütün duygularını yitirdi... Soru işaretini kaybetti başka gün, soru sormayı unuttu, herşeyi olduğu gibi kabul eder oldu... İki noktayı kaybetti bir başka gün, hiçbir açıklama yapamadı. Hayatının sonuna geldiğinde elinde sadece tırnak işareti kalmıştı...
" İçinde de başkalarının düşünceleri vardı yalnızca." | |
wwarkheww
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Mar.2007 Sal 22:05:36 |
| fiogf49gjkf0d Her aşk kendi vedasında bir tanımsa eğer
Buraya yangınlar içinde bir yağmur yazıyorum......... | |
16benan
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Mar.2007 Sal 22:14:32 |
| fiogf49gjkf0d
| |
16benan
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Mar.2007 Sal 22:17:39 |
| fiogf49gjkf0d Bir adam, buyuk bir denizin sahilinde durmus, dalgalarin duzeltigi kumsala resim ciziyordu. Ama resmini bitirmesiyle birlikte, kopuklu bir dalga geldi ve onu silip supurdu. Adam bu ise cok uzuldu ve vakit gecirmeden yeni bir resim daha cizdi. Bu ikinci resim bir oncekinden daha guzel olmustu. Ama yine kocaman kopuklu bir dalga geldi ve resmi silip supurdu. Adam ikinci resminin gozlerinin onunde kaybolup gitmesinden derin bir ah cekti ve tekrar yeni bir resim daha cizmeye basladi. Bu ucuncu resim bittiginde ilk ikisinden de guzel olmustu ki, yine bir dalga geldi ve onu da silip supurdu. Kumsaldan hizla cekilip giden dalganin ardindan huzunle bakan adam, bu sefer biraz kizdi. Ancak yeni bir resim cizmekten de geri durmadi. Su ise bakin ki, dorduncu resim oteki uc resimden de guzel oldu. "Iste!" dedi adam. "Ne guzel bir resim yaptim boyle!" Adamin sozleri dudaklarindan henuz kopmustu ki, bir dalga daha kopuk kopuk kendini kumsala vurdu ve sonuncu en guzel resmi de, alip goturdu. Uzgun ve kizgin adam, elindeki sopayi savurup atti ve: "Bu is boyle olmayacak!" dedi. "Ben her seferinde bir oncekinden daha guzel bir resim yapiyorum, ama dalgalar her seferinde onu silip supuruyorlar." Sonra, durdu ve dalga dalga kabaran denize bakip dusunmeye basladi: "Eger dalgalar ilk yaptigim resmi alip goturmeselerdi, ben ondan daha iyisini yap(a)mazdim. Eger bir oncekinden guzel ikinci resmimi alip goturmeselerdi, ilk ikisinden de guzel olan ucuncu resmi yap(a)mazdim. O dahi gitmeseydi, ucuncuyu ve onun akibetide dalgalarla birlikte cekip gitmek olmasaydi, en guzel eserim olan dorduncuyu yap(a)mazdim. O zaman da, ne kadar guzel resim yapabilecegimi asla bilemez, ilk resmimin yapabilecegim en guzel resim oldugunu zannederek, butun bir omrumu gecirirdim. Oyleyse, basima gelen bu isler, gorundugu kadar kotu degil. Hatta icimdeki guzellikleri aciga cikarmama sebeb olduklari icin guzel! " Sonra o adam, o sahilden buyuk bir hayat dersini yanina alarak ayrildi | |
| |