ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
cratty
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 24.Mar.2008 Pzt 23:11:47 Edebiyatın Mihenk Taşları |
| fiogf49gjkf0d Bu başlık altında her gün bir tane çok değerli, önemli yazar ve eserlerini tanıtacağım. İlgilenenler için yararlı olacağını düşünüyorum.
JOHN STEINBECK 27 Şubat 1902 de Amerika Birlişek Devletleri nin Kaliforniya eyaleti Salinas kentinde doğdu. 1968’de New York ta yaşamını yitirdi. 1962 Nobel Edebiyat Ödülü ve 1940 Pulitzer Ödülü sahibi gerçekçi (realizm akımının Amerika da ki öncülerindendir.) roman-öykü yazarıdır. Yoksul bir ırgat ailenin çocuğu. Yaşıtları gibi küçük yaşlarda çiftçilik yaptı. 1920-1926 arasında aralıklarla Stanford Üniversitesi ne devam etti. Öğrenimini sürdürebilmek için duvarcılık, boyacılık, kapıcılık, eczacılık gibi işlerde çalıştı. Okulu bitiremedi. Öğrencilik yıllarında başladığı yazmayı sürdürdü. Irgatlık ve işçilik yaparken edindiği deneyimler, eserlerinde işçilerin yaşamlarını gerçekçi bir dile anlatmasına büyük katkı sağladı. İlk romanlarından başlayarak hep işçileri, yaşam koşullarını, ilişkilerini anlattı. İlk kitabı "Kenar Mahalle" 1935 te yayınlandı ve büyük ilgi gördü. Bu kitap Türkçe ye 1968 de "Yukarı Mahalle" adıyla çevrildi. 1936 da yayınlanan "Bitmeyen Kavga"da tarım işçilerinin grevi ve bu greve önderlik eden iki Marksisti anlattı. Amerikan çalışma sistemine keskin eleştiriler yöneltti. Üçüncü kitabı "Fareler ve İnsanlar" 1937 de yayınlandı. Bu kez iki göçmen işçi arasındaki garip ve karmaşık ilişkinin öyküsünü anlatıyordu. Kendisine "Pulitzer Ödülü" getiren ünlü romanı "Gazap Üzümleri" 1940 da sinemaya aktarıldı. 2 nci Dünya Savaşı yıllarında daha çok ideolojik eserler verdi. İzleyen yıllarda politikadan uzak, eğlendirici yanı ağır basan duygusal öğelerin de yer aldığı eserler ve senaryolar yazdı. 1962 de edebiyata ve katkılarından dolayı Nobel Edebiyat Ödülü ne layık görüldü. Fareler ve İnsanlar Birlikte dolaşan iki gezici toprak işçisinin bağlılık ve dostluğunu anlatan bu hüzünlü öykü yaşamla dolup taşıyor. Steinbeck, insan ruhunun derinlerine dalan keskin gözlerinin gördüklerini, kendine özgü yalın ve alçakgönüllü diliyle aktarıyor okuyucusuna. Uyanık George ve kafası biraz yavaş işleyen Lennie nin bir parça toprak satın alacak para kazanma hayalleri kurarak geldikleri çiftlikte olaylar birbirini kovalıyor. Yeni insanlar çıkıyor karşılarına, kimi iyi, kimi kötü, kimi ne iyi ne de kötü. Her zaman Lennie yi kollamak zorunda olan George un yükü giderek ağırlaşıyor. Hele de karşılarına güzel mi güzel ama bir o kadar da kafa karıştırıcı bir kız çıkınca... Gazap Üzümleri John Steinbeck in yazdığı Gazap Üzümleri hiç kuşkusuz en önemli Amerikan edebiyatı eserlerinden biridir. 1930lar ın ekonomik kriz yıllarını etkileyici bir dille anlatmıştır Sreinbeck. Tamamiyle zamanını anlatan bir romandır. Roman çiftçilerin 1930 lu yıllarda Dust Bowl döneminde Oklahoma dan Kaliforniya ya (bereketli topraklara) göçlerini, yaşamlarını ve çektikleri sıkıntıları anlatır. "Dust Bowl" Oklahoma da görülmüştür. Oklahomalı insanlara o dönemde kısaca okies derlerdi. O dönemde evlerin içine giren büyük tozlar görüldü. Çiftçilerin ürünleri kızgın güneşe ve yağmursuzluğa yenik düştü. Steinbeck hem bireysel olarak Joad ailesinin yaşamını, hem de genel göçten bahsetmiştir. Büyük bunalımdan etkilenen Joadları yakından inceleyerek bize bu çiftçilerin de insan olduklarını hatırlatmaktadır. 1930 larda 3 milyon insan Kaliforniyaya yeni bir yaşama başlamak için yerleşmişti. Bütün bu kitap kapitalizmi eleştirmektedir. Üzümler verimli Kaliforniya vadilerinin sembolize ederken çiftçiler bu verimli vadilerin bir parçası olamayıp acı çekmektedirler. Roman bireysel ailenin parçalanışını anlatırken aynı zamanda bütün göçmenlerinde tek bir aile oluşunu bize anlatmaktadır. Bir araya gelip konuşmalarını, yiyeceklerini, hayatlarını, umutlarını paylaşmalarını anlatmaktadır. Steinbeck in en çok okunan romanlarından Gazap Üzümlerini okumayanlarınıza içtenlikle tavsiye ediyorum. Bu roman ayakta kalma mücadelesi veren insanların destanıdır ve Steinbeck bu insanlık dramını olağanüstü bir dille anlatmıştır. Yukarı Mahalle Yukarı Mahalle, Steinbeck in kendisinden önce edebiyatta bulunmayan konulara açıldığı romanıdır. Bu özelliğiyle yazara büyük ün sağlamıştır. Yapıt sinemaya da uyarlanmış, gösterildiği her yerde geniş ilgi toplamıştır. Meksika dan Kaliforniya ya gelen Kızılderili İspanyol karışımı Paisona ların, kentsel değer yargılarına boş veren, saf ve içgüdüsel yaşamlarını tatlı bir güldürüyle anlatan Yukarı Mahalle, çağdaş Amerikan edebiyatının yetkin ürünlerinden biridir. Cennet Çayırları El değmemiş, ayak basılmamış, yemyeşil bitek, verimli bir ovadır Cennet Çayırları; giderek insanlara kucak açar, onlarla kaynaşır. Kaliforniya yı doğasıyla, insanıyla ele alan Steinbeck, doğaya olan vurgunluğunu bir kez daha kanıtlar Cennet Çayırları nda. Bu yemyeşil çayırlara biçim vermeye kalkan insanların birbirinden ayrı, ancak birbiriyle iç içe yaşamlarını sergiler Steinbeck bu yapıtta; her zamanki doğa ve insan sevgisiyle. Cennet Çayırları, Steinbeck in ilk kitaplarından olmasına karşın, tekniği ve anlatımı yönünden en güzel, en akıcı romanlarından biri. Kitapta, belli kalıplar içinde sıkışmış kalmış bir yöre halkının yaşamı, her türlü yapaylıktan zorlamadan uzak çarpıcı bir biçimde aktarılır okuyucuya. Bir yanda Steinbeck in ustalığı, bir yanda Cennet Çayırlarının büyüleyici güzelliği, okuyucuyu bir anda kavrar.
| |
HoKKaBaZ
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2008 Sal 01:11:54 |
| fiogf49gjkf0d Böylesine güzel bir başlığı burada görmek, benim ve CC-Forum için büyük şans. Merakla başlığı takipteyim, haberin olsun şekerim | |
RestlessOblivion
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2008 Sal 01:15:46 |
| fiogf49gjkf0d Pek güzel düşünmüşsün Alevcim. Takipteyiz haberin olsun. Bu arada Fareler ve İnsanlar ile Gazap Üzümleri´ni büyük bir şiddetle tavsiye ediyorum. | |
cratty
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2008 Sal 16:28:38 |
| fiogf49gjkf0d Teşekkürler Tufancım ve Güraycım
ERNEST MILLER HEMINGWAY 1954 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi.21 Temmuz, 18992′de dünyaya geldi.Amerikalı romancıdır.Kısa ve gösterişsiz yazı tarzı ile bilinir.İllinois’de doğdu. Hemingway, altı çocuklu ailesinin iki erkek çocuğundan birisiydi. Adını, babası ve de amcasının adlarından almıştı. Çocukluğunda eski bir müzisyen olan annesinden müzik dersleri aldı.İlk makalelerini lise yıllarında okul gazetesi olan Trapeze’de yayınladı. Yazılarında daha çok Ring Lardner etkisi gözlemleniyordu. 1917 yılında liseyi bitirdi. Lisenin ardından ailesinin isteğinin tersine üniversiteye gitmek yerine Kansas City Star adlı gazetede muhabir olarak göreve başladı. Hemingway’in liseden mezun olduğu bu yıllarda Avrupa’da I. Dünya Savaşı başlamıştı.Amerika o yıllarda savaş konusunda tarafsız kalsa da daha sonra Nisan 1917 de savaşa girmesinin ardından Hemingway de orduya katılmak için başvurdu. Fakat Hemingway sol gözündeki bozukluktan dolayı orduya alınamadı. Ardından 1917 sonlarına doğru Kızılhaç’ın da gönüllü aldığını duyduğunda ilk başvuranlar arasındaydı. Ocak 1918’de Hemingway’in başvurusu kabul edildi ve ambulans şoförü olarak göreve alındı. Kızılhaç ta çalışmaya başlar başlamaz gazetedeki işinden ayrıldı. Gazete de kaldığı kısa zaman içerisinde birçok yöntem ve de teknik öğrendi. Daha sonraki yıllarda o günleri “Gazetecilik yıllarında öğrendiğim kurallar en güzelleri idi ve de tüm yazarlık hayatım boyunca onları unutamadım” şeklinde hatırlayacaktı. Avrupa’da ilk olarak vardığı şehir Paris oldu. Orduda bir süre normal bir görevli olarak çalışmasının ardından ambulans şoförlüğüne geçti. 8 Haziran 1918 de birkaç adım ilerisinde patlayan bir Avusturya topu yüzünden ağır şekilde yaralandı. Yardım etmeye çalıştığı İtalyanlardan bir tanesi ölürken diğeri bacaklarını kaybetti. Aynı olay esnasında başka yaralı bir İtalyan askerini cepheye taşımaya çalışırken bacaklarından yaralandı. Yaşananların ardından İtalyan gazetelerinde kahraman olarak ilan edilip, İtalyan hükümeti tarafından Gümüş Onur Madalyası ile ödüllendirildi. Hemingway bu olayı bir mektubunda arkadaşına şu şekilde anlatıyordu: “Bazen savaşta ön saflarda büyük bir gürültü duyarsın, ben de aynı gürültüyü duydum; ardından ruhumun sanki bir mendilin cepten çekilişi gibi benden çekildiğini hissettim. Son olarak ise ruhumun bir bütün halinde tekrar bedenime döndüğünü fark ettim ve de o andan itibaren benim için ölüm yoktu.” Hemingway bu olayların ardından Milan’da bir hastanede tedavisini tamamlarken hemşire Agnes von Kurawsky ile tanıştı. Bu da onun ölümsüz eserlerinden olan “Silahlara Veda” ( A Farewell to Arms ) adlı eserini yazmasını sağladı. Tekrar Amerika’ya dönen yazar ailesinin iş bulması için yaptığı baskılara rağmen sakatlığından dolayı ordunun verdiği parayla bir yıl kadar işsiz olarak yaşadı. Daha sonra 1921 yılında eşi Hadley Richardson ile tanıştı ve evlendi. Aynı yıl içerisinde Chicago’ya göçtü. Toronto da bulunan Daily Star adlı gazetede yazmaya başladı. Gazetede iş bulduktan sonra ilk iş olarak Paris’e taşındı. Paris yıllarında birçok yazarla tanıştı. Kendisine yavaş yavaş da olsa bir isim yapmaya çalıştı ama 1923 yılında eşinin hamile olduğunu fark edince çocuklarının Kuzey Amerika’da doğması için Amerika’ya döndüler. 1924 yılında ilk çocukları doğdu. Hemingway ailesi 1924’te tekrar Paris’e döndü. 1925-1929 yılına kadar olan dönemde Hemingway kendi yazarlık yıllarının en güzel örneklerini verdi. Bu yıllarda hiç tanınmayan bir yazarken birden bire dünyanın en ünlü yazarları arasında girdi. İlk basılan romanı olan “Güneş de Doğar” adlı kitabı bu yıllarda basıldı. “Güneş de Doğar” adlı eserinde savaş yorgunu bir askerin anılarını anlatan Hemingway 1929 yılında basılan “Silahlara Veda” adlı eseri ile çok büyük yol kaydetti. “Silahlara Veda”’da yaralı bir askerin savaşta bir hemşireye duyduğu aşkı dile getiriyordu. Hemingway böylelikle savaşında anlamsızlığına değinmeyi amaçlıyordu. 1931 de Avrupa anılarından olan İspanya yıllarına dair “Öğleden Sonra Ölüm” adlı kitabını yazdı. Afrika’da yaptığı turla ilgili yazılarını ise Afrika’nın Yeşil Tepeleri adlı kitabında topladı. 1940 yılında ise en başarılı eserlerinden olan “Çanlar Kimin için Çalıyor” adlı eserini yazdı ve mesleğinde artık zirveye ulaştı. 1942’de Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne girdi. 1944’te Fransa çıkartmasına katıldı ve de Paris’in kurtuluşuna şahit oldu. 1950′de çok da başarılı olmayan “Irmaktan Öteye ve Ağaçların İçine” adlı eserlerini yazdı. 1952’de gerçek başyapıtı olan “Yaşlı Adam ve Deniz” (The Old Man and the Sea) adlı eserini yazdı. Bu kitapta insanın yaşama nasıl bağlanması gerektiği ve de aslında insan yaşamında her şeyin boş olduğuna dair olan fikirlerini belirtti. 1953’te aynı eseri ile Pulitzer Ödülünü aldı. 1954’te ise Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Hemingway çok tutkulu bir yaşamın ardından 1961 yılında Ketchum/Idaho’da kendini av tüfeği ile vurarak yaşamına son verdi. Özellikle 20. yüzyıl kurgu romancılığını etkilemiştir. Kahramanları genelde kendisinin bir yansımasıdır ve zor durumlarda gururlarını korumaları gerekir. Hemingway’in çoğu eseri, bugün Amerikan edebiyatının başyapıtlarından kabul edilir. Silahlara Veda Hemingway, I. Dünya Savaşı yıllarında İtalyan ordusu saflarında çarpıştı. O günlerdeki ve Türk-Yunan savaşındaki izlenimlerinden yararlanarak birbuçuk ay kadar kısa bir zamanda Silahlara Veda yı yazdı. Üzerinde yaklaşık altı ay kadar çalıştı. Roman, haklı olarak kısa zamanda büyük bir ün kazandı. Silahlara Veda", Hemingway in en önemli romanlarından biridir. "Silahlara Veda"da sıcak savaşın ortasında iki genç insan hem kendi sevgi dolu dünyalarında, hem de savaşın her şeyi yerle bir eden acımasız dünyasında yaşarlar; bütün zorlukları aşarlar sevgileriyle. Bir yanda insanı yok eden savaş, bir yanda insanı insan yapan sevgi... yaşama sevinci... bu çelişkili yaşam içinde bu iki insanı çeke sürükleye götüren olaylar... romanı en güzel savaş romanlarından biri yapan bir sonuç... Savaşın insanlar üzerindeki yozlaştırıcı etkisi, ordunun çözülüşü, umut ve umutsuzluk, acı ve sevinç, hiç bir yapıtta böylesine yalın bir sarsıcılıkla anlatılmamıştır. Çanlar Kimin İçin Çalıyor Hemingway kitabında, İspanyol İç Savaşı sırasında dağlarda faşistlere karşı savaşan gerilla güçleri arasında bulunan Amerikalı bir İspanyolca profesörü olan Robert Jordan ın gözünden savaşın anlamsızlığını sorgular. Robert Jordan patlayıcı konusundaki uzmanlığı dolayısıyla Segovia şehrine yapılacak bir saldırıyı desteklemek için bir köprüyü havaya uçurmakla görevlidir. Romandaki tüm karakterler bu görevin ölümlerine sebep olacağını düşünmekte ve ölüm sebeplerini sorgulamaktadırlar.kendini oldurmek dusmanin eline dusmekten daha iyi oldugunu kastetmektedir. Kitabın adı, şair John Donne ın bir katedralde başrahip olduğu dönemdeki vaazlarından birinden alıntıdır. Vaazların metinleri sonradan yayınlanmıştır. Popüler kültür için önemli bir eserdir. 1943 yılı yapımı, yönetmenliğini ve yapımcılığını Sam Wood un üstlendiği, Gary Cooper ve Ingrid Bergman ın başrolde olduğu bir filmi uyarlanmıştır. Ayrıca Amerikalı heavy metal grubu Metallica nın en önemli parçalarından For Whom The Bell Tolls, kitapla aynı isimdedir ve kitabın bir bölümü üzerine yazılmıştır. Donnie Darko filminin müzikleri de bu kitaba atıflar içermektedir. İhtiyar Adam ve Deniz Hemingway in en ölümsüz eserlerinden biridir. Yaşlı bir Kübalı balıkçının açık denizde Gulf Stream e kapılmış olarak dev bir kılıçbalığıyla olan can yakıcı mücadelesini son derece sade ve kuvvetli kelimelerle anlatır. Bu hikâyesiyle Hemingway, yenilgiye karşı cesaret, kayba karşı şahsi başarı temasını kendine has modern üslubuyla yeni baştan heykelleştirmiştir. Ayrıca İhtiyar Balıkçı adıyla da bilinen roman Hemingway e 1953 de bir Pulitzer, ertesi yıl da Nobel Edebiyat Ödülü kazandırmıştır.Klasik bir temayı yenilginin eşiğinde bile cesaretin ayakta kalabildiğini yeni bir anlatımla ele almış ve çağdaş edebiyata yeni bir soluk getirmiştir. | |
RestlessOblivion
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2008 Sal 20:46:18 |
| fiogf49gjkf0d Hemingway Amerika´nın en önemli yazarlarından biri... Eserlerinde oldukça karamsar bir hava yaratan bir romancı. Sanırım Charles Bukowski´nin kendisine hayranlığı da buradan ileri geliyor. Çanlar Kimin İçin Çalıyor´u küçükken okumuştum. Sanırım tekrar okumam gerek Silahlara Veda´nın ününü de duymuşluğum var ama okumak nasip olmadı henüz.
Teşekkürler canım | |
zuzuzezezizi
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Mar.2008 Sal 22:20:43 |
| fiogf49gjkf0d
Tebrik ederim çok faydalı bir sunum. Hem okumayanı hevese getirecektir hemde bazen çok bilindik isimler olduğu için okuyup okumadığımızı karıştırdığımız durumlar için iyi bir rehber. Eline aklına sağlık.
Zuzuzezezizi | |
cratty
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 26.Mar.2008 Çar 21:07:23 |
| fiogf49gjkf0d Takip ettiğin ve yorumladığın için teşekkürler Güraycım Başlığı beğenmene çok sevindim Zuzumm
EDGAR ALLAN POE Edgar Allan Poe (Boston 19 Ocak, 1809 - Baltimore 7 Ekim, 1849) Amerikalı yazar ve şair. Kendisi Amerikan Romantik Akımı nın öncülerinden biridir. ABD nin ilk kısa hikaye yazarlarından olan Poe modern anlamda korku, gerilim ve polisiye türlerinin de babasıdır. Bugün birçok kimse tarafından ABD nin ilk büyük yazarı kabul edilse de Poe hayattayken sık sık küçük düşürülmüş ve yanlış anlaşılmıştır. Her ikisi de profesyonel oyuncu olan, üç çocuklu David ve Elizabeth (Arnold) Poe nun ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Doğduktan bir yıl sonra babası evi terk etti. Ertesi yıl annesi veremden öldü ve Richmond, Virginia dan İskoç tütün tüccarı John Allan kendisini yanına aldı. Ortanca adı Allan buradan gelir. 1815 te Allan ın ailesiyle İngiltere ye gitti ve Londra va Richmond daki özel okullarda okudu. Öğrenciliği sırasında tanıştığı alkol ve kumar, yaşımını altüst etti. Kendisinden daha ünlü olan eşinin gölgesinde kaldı. 1820 de Virginia ya geri döndü. Virginia Üniversitesi ne kaydoldu ama burada sadece bir yıl kaldı. Bu dönemde kumar borçları yüzünden manevi babasıyla arası açıldı. Önceleri başarısız fanzin denemeleriyle başladığı edebiyat yaşamı, 1832 de Saturday Courrier da basılan beş öyküyle ve 1833 te Baltimore Saturday Visiter tarafından düzenlenen yarışmada "MS. Found in a Bottle" (Şişede Bulunan Elyazması) adlı öyküsüyle birinciliği kazanmasıyla devam etti. 1843 te, Godey s Lady s Book ta yayımlanan "The Visionary" adlı öyküsüyle adı ülke genelinde duyulmaya başladı. Düzyazılarından başka, ustaca kurgulanmış ve yazılmış "The Raven" (Kuzgun) başta olmak üzere, "Annabel Lee" ve "To Helen" (Helen e]) adlı şiirleriyle de tanınan Poe 7 Ekim 1849 da öldü. Charles Baudelaire in "Çağımızın en güçlü yazarı..." dediği Poe, yazdığı özgün metinlerle birçok yazarı derinden etkiledi. Gerçekten de, ondan başka hiç kimse yaşamın ve doğanın istisnalarını daha büyülü anlatamadı. Ayrıca Edgar Allen Poe babasıyla hiç anlaşamayan bir yazardır ve eserlerinde babasıyla olan çatışmalarına rastlarız.Tam olarak bilinmese de babası tarafından cinsel tacize uğradığı eserlerinden anlaşılmaktadır.Babasına olan düşmanlığını babasının İspanyol oluşundan dolayı İspanyaya karşı görüşlerinden anlıyoruz. Başlıca yapıtları: Dedektif Auguste Dupin Öyküleri,Oval Portre,Morgue Sokağı Cinayeti,Usher Evinin Çöküşü,Altın Böcek Ayrıca birçok şiiri bulunmaktadır. Ryan s Inn adlı bir meyhanede kötü bir halde bulunduktan 4 gün sonra, 7 Ekim 1849 günü Baltimore daki hastanede öldü, öldüğünde 40 yaşındaydı. 8 Ekim günü Westminster Presbiteryen Mezarlığı nda kkendisi için düzenlenen cenaze törenini Rahip William T.D. Clemm yönetti. Törene yalnızca 4 kişi katılmıştı. Ölüm olayı ve nedenleri ile ilgili çok çelişkili ve anlaşılmaz raporlar hazırlanmıştır. Yıllar geçtikçe kendisini tanıyan ve tanımayanlar tarafından ortaya atılan kuramlar ve söylentiler arttı. Hala ölümünün arkasında ki gerçekler bilinmemektedir... Annabel Lee Senelerce senelerce evveldi Bir deniz ülkesinde Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz İsmi; Annabel Lee Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten Sevmekten başka beni O çocuk ben çocuk, memleketimiz O deniz ülkesiydi Sevdalı değil karasevdalıydık Ben ve Annabel Lee Göklerde uçan melekler Kıskanırlardı bizi Bir gün işte bu yüzden göze geldi O deniz ülkesinde Üşüdü bir rüzgarından bulutun Güzelim Annabel Lee Götürdüler el üstünde Koyup gittiler beni Mezarı oradadır şimdi O deniz ülkesinde Biz daha bahtiyardık meleklerden Onlar kıskanırdı bizi Evet! Bu yüzden "Şahidimdir herkes ve deniz ülkesi" Bir gece rüzgarından bulutun Üşüdü gitti Annabel Lee Sevdadan yana kim olursa olsun Yaşca başca ileri Geçemezlerdi bizi Ne yedi kat göklerdeki melekler Ne deniz dibi cinleri Hiç biri ayıramaz beni senden Güzelim Annabel Lee Ay gelir ışır, hayalin erişir Güzelim Annabel Lee Orda gecelerim uzanır beklerim Sevgilim sevgilim hayatım gelinim O azgın sahildeki Yattığın yerde seni... Kuzgun Bir zamanlar kasvetli bir geceyarısı, unutulmuş eski bilgilerin Tuhaf ve antika ciltleri üzerine düşünüyordum, Yorgun ve sıkıntılı- Uyumak üzereydim, neredeyse başım düşüyordu ki, Bir tıkırtı geldi birden, sanki kibarca Oda kapımı çalan-çalan birisi gibi. ´Odamın kapısını tıklatan´ diye söylendim ´bir konuk- Başka bir şey değil, yalnızca bu.´ Ah, iyice anımsıyorum ki o hazin Aralıktı; Ve zemine vuruyordu sönen her bir közün yansısı. Sabahı istiyordum şevkle; -Boş yere Aramıştım Ödünç bir avuntuyu kederden- Yitik Lenore´un kederinden- O eşsiz ve pırıl pırıl kızın, meleklerin Lenore Diye andığı- Buralarda, anılmayacak artık adı.
Ve mor perdelerin belirsiz, hüzünlü, ipeksi Hışırtısı Önceden hiç duyulmamış tuhaf kokularla dolduruyor- Tir tir titretiyordu beni: Öyle ki: çarpıntımı bastırmak için tekrarladım. ´Oda kapımdan girme izni isteyen bir konuk bu- Oda kapımdan girme izni isteyen Geç bir konuk: Başka bir şey değil, budur bu.´ O sıra cesaretimi toplayıp: daha fazla Oyalanmadan, ´Sir´ dedim, ´ya da Madam, affınızı dilerim Ama Gerçek şu ki dalıyordum ve siz öylesine yumuşak Bir tıkırtıyla geldiniz, Ve öylesine hafifçe tıklattınız-tıklattınız Oda kapımı ki, Duyduğumdan pek emin değilim sizi´-diyerek kapıyı Açtım burda; - Karanlıktan başka bir şey yoktu orda.
Orda durdum, korku ve merakla karanlığın içine Baktım uzun süre, Kuşkuyla, kurarak hiçbir ölümlünün cüret edemediği Hayalleri; Ama sükunet bozulmadı ve sessizlik bir ipucu Vermedi, Ve fısıltıyla söylenen tek sözdü orda ´Lenore? ´ Buydu fısıldadığım, mırıltılı bir yankıyla geri gelen O söz ´lenore´ Başka bir şey değil, yalnızca bu.
Odama dönerken alev alev yanarak Ruhum Aynı tıkırtıyı işittim yine ilkinden biraz daha Kuvvetlice. ´Kesinlikle´ dedim, ´kesinlikle bir şey var penceremin Kafesinde; Öyleyse neymiş bakalım ve bu esrarı Çözelim; - Rüzgardır, başka bir şey değil bu.´
Açıverince kepengi, eski devirden kalma Azametli bir kuzgun Kanat çırpıp sallanarak adım attı İçeriye; Ne bir selam verdi ne bir an durdu ya da Oturdu; Ama bir Lady´nin ya da Lord´un edasıyla Tünedi kapımın üstüne- Oda kapımın üstünde bir Pallas büstüne kondu- Konup oturdu hepsi bu.
Derken ciddi ve haşin suratıyla bu abanoz kuş, Kaderimi gülümsemeye dönüştürdü, ´Sorgucun kırkılmışsa da hiç kuşkusuz´ dedim Korkak değilsin sen, Gecenin kıyısından gelen Suratsız ve yaşlı kuzgun- Gecenin Plutonian kıyısındaki saygı değer adın nedir, Söyle bana.´ Kuzgun dedi ki ´birdahaasla.´
Çok şaşırmıştım bu çirkin kuşun konuştuğunu duyup Böylesine açıkça, Pek alakalı olmasa-yanıtı pek anlamlı olmasa da; Çünkü kabul etmeliyiz ki yaşayan kimse henüz Mazhar olmadı oda kapısının üstünde bir Kuş- Kuş ya da hayvan görmeye oda kapısının üstündeki Büstte, Bir isimle ´birdahaasla´ diye.
Ama kuzgun, sessiz büstün üstünde tek başına Yalnızca bu sözü söyledi, sanki bu bir tek sözle İçini dökmüş gibi. Sonra başka birşey söylemedi- ne de bir tüyünü Oynattı- Ben mırıldanana dek, ´önceden uçtu diğer Dostları- Sabahleyin beni terk edecek, umutlarımın Önceden uçup gittiği gibi.´ O zaman... ÇANLAR Zamanı say,tempo tut, Runik bir tempo olsun, Tintintin sesleri müzik gibi yükselsin Çanlardan,çanlardan,çanlardan, Çan...çan...çan... Çanların çınlayan sesini dinle... O cesur çanlar! Titreşimleri ne müşiş bir korku masalı anlatıyor! Ah, çanlar,çanlar! Korkuları nasıl bir masal anlatıyor...
| |
Nefertiti585
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Mar.2008 Per 03:51:15 |
| fiogf49gjkf0d Yararlı bir paylaşım olmuş teşekkürler cratty, devamı gelir inşallah, bizler de takip edip faydalanırız. | |
cratty
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Mar.2008 Per 22:21:13 |
| fiogf49gjkf0d Rica ederim Nefertiti
WILLIAM SHAKESPEARE 23 Nisan 1564’te Stratford-Upon-Avon’da doğan Shakespeare’in yaşamı hakkında bildiklerimiz kilise, mahkeme ve tapu kayıtları gibi resmi belgelerle çağdaşlarının onun kişiliği ve eserleri hakkında yazdıklarına dayanır. Hali vakti yerinde bir esnaf olan, aynı zamanda yerel yönetimde sulh hakimliği ve belediye başkanlığı gibi önemli görevler üstlenen John Shakespeare’in üçüncü çocuğu ve en büyük oğludur. Babasının maddi durumu daha sonraki yıllarda bozulsa da Shakespeare’in diğer eşraf çocukları gibi ilkokuldan sonra eğitim dili Latince olan King’s New School adlı ortaöğretim okuluna devam ettiğine ve burada Roma edebiyatının klasikleriyle tanıştığına kesin gözle bakabiliriz. Üniversiteye gitmeyen Shakespeare’in Latincesinin düzeyini tam olarak bilemediğimizden kaynak olarak kullandığı bazı eserleri asıllarından mı, yoksa çevirilerinden mi okuduğu hakkında bir şey söyleyemiyoruz. 1582’de on sekiz yaşındayken kendisinden sekiz yaş büyük Anne Hathaway ile evlenen Shakespeare’in bu evlilikten beş çocuğu olmuş bu 5 cocuktan ıkızlerde var arada kızın adı judıth erkek hammlet. ancak oğlu Hamlet’i 1596’da kaybetmiştir. 1585 yılı ile 1590’ların başı arasındaki yaşamı hakkında elimizde güvenilir bilgi yok. Ancak Shakespeare’in bu yıllar içinde Londra’ya gelip aktör ve oyun yazarı olarak tiyatroculuk mesleğine başladığını ve kısa zamanda ün kazandığını biliyoruz. Londra’da yaşadığı yıllarda Stratford ve ailesiyle ilişkisini düzenli olarak sürdüren Shakespeare’in profesyonel yaşamı çok yoğun geçmiş. Soneleri (“Sonnets”), konularını klasik mitolojiden alan iki uzun öyküsel şiiri (“Venus and Adonis” ve “The Rape of Lucrece”) ve oyunlarıyla tanınan Shakespeare yazarlık ve aktörlüğün yanı sıra çalıştığı tiyatro kumpanyasının altı ortağından biriydi. Eline geçen paranın önemli bir kısmıyla emlak satın almış ve bu yatırımlar sayesinde 1610’da Stratford’a oldukça varlıklı bir kişi olarak dönmüştür. İşleriyle ilgili olarak ara sıra Londra’ya gitse de yaşamının son dönemini Stratford’da geçiren Shakespeare 23 Nisan 1616’da ölmüştür. Venedik Taciri Shakespeare in 1596 yılında yazdığı "Venedik Taciri"nde olaylar, ticaret kenti Venedik te gelişir. Hıristiyan bir burjuva olan Antonio arkadaşı Bassanio için, para ticareti yapan, zengin Yahudi Syhlock tan borç para alır. Borcun vadesi geldiğinde Hıristiyan kapitalizminin yasaları Syhlock un talihini değiştirecektir. Oyunda adalet, para, din, aşk kavramları kapitalist sömürü düzeninin gerilimli çıkar ilişkileriyle sorgulanır. Oyun, önemli bir ticaret merkezi olan İtalya nın Venedik kentinde geçmektedir. Oyuna adını veren, yüksek burjuva Antonio, deniz aşırı ticaret yapmaktadır. Antonio nun yakın dostu Bassanio ise burjuva dünyasının ihtişamı içinde tüm servetini savrukça yitirmiştir. Bassanio, Belmont ta zengin bir kadın olan Portia ile evlenebilmek için Antonio dan borç para ister. Antonio bütün parasını gemilere yatırdığı için nakit sıkıntısı çekmektedir. Antonio, Bassanio için ticari itibarını kullanarak Yahudi Shylock a faizle borçlanmayı teklif eder. Shylock piyasada kazancına engel olan ve kendisini aşağılayan Antonio ya borç para vermeyi faiz almaksızın ilginç bir koşul öne sürerek kabul eder. Anlaşma sonunda parayı alan Bassanio, Belmont a gider. Portia, babasının vasiyeti gereği altın, gümüş, kurşun kutulardan birini seçerek kendi resmini bulan talipli ile evlenecektir. Resmi bulan Bassanio, Portia ile evlenir. Antonio ise gemileri battığı için Syhlock a borcunu ödeyememiştir. Venedik ten gelen bu haber üzerine Bassanio arkadaşlarıyla yola çıkar. Para ticareti yapan Yahudi Syhlock ile Hıristiyan tacir Antonio, Venedik yasalarına göre hesaplaşacaklardır. Oyunda Venedik kenti, para ilişkilerinin ve borsanın olduğu gibi; aşkların ve karnavalların da merkezidir. Sularla çevrili kentin kanalları hem büyüleyici hem de ürkütücüdür. Kanallar, Yahudilerin yaşadığı Getto bölgesini de kentin diğer bölgelerinden ayırır. Venedik in vazgeçilmez imajı karnaval ve maskeler, ticaretin, aşkın ve kentin gizli dünyasının da bir yansımasıdır. Karnaval, maskeler, Rialto Borsası, müzikler, danslar ve genelde Venedik kentinin büyülü atmosferi oyunun da belkemiğini oluşturur. Romeo ve Juliet Romeo ve Juliet birbirine kan davası olan iki ailenin çocuklarıdır. Asla kabul edilemeyecek bir şey yapmışlar ve birbirlerine aşık olmuşlardır. Bu oyun Shakespeare in yazdığı en büyük trajedilerden biridir ve sonunda Romeo ve Juliet intihar ederler. Hamlet Babası öldükten sonra annesiyle evlenen amcasının aslında babasının katili olduğunu öğrenen Danimarka Prensi Hamlet derin bir acıya kapılır. Acı çekmek ya da kendini öldürerek bu acıyı dindirmek arasında bocalayan Hamlet in ikilemini, Shakespeare ünlü “Olmak ya da olmamak! İşte bütün mesele bu!” sözleriyle dile getirir. Othello William shakespeare in 4 büyük trajedisinden biridir. Teması kıskanclık olan bu trajedinin ana kahramanı Othello, bir mağripli başkomutandır. Kendisinden çok genç ve güzel olan karısı Desdemona, dürüst ve erdemli bir yüzbası olan Cassio ve kötünün kötüsü, berbat, kıskanç ve mutsuz çavuş Iago oyunun diğer baş kişileridir. Iago kıskançlığı ve kötülüğü nedeniyle önce Cassio yu ordudan attırır, daha sonra da Othello nun aklına karısının onu aldatığı şüphesini sokarak Othello nun çok sevdiği biricik karısını öldürmesine ve akabinde intihar etmesine neden olur. Othello, karısına olan tutkusunun ve güvensizliğinin onu kör etmesi nedeniyle cinayet işlemiştir, karısı öldükten sonra hatasını anlar, ama artık çok geçtir. Kral Lear Shakespeare trajedilerinin en korkuncu, ama belki de en önemlisidir. Gururlu ve bencil olan yaşlı Kral Lear, sadık ve sevgili kızı Cordelia nın kendisini ne kadar sevdiğini ablaları gibi abartmalı bir dille açıklamaması üzerine, öfkeye kapılarak onu sürgüne gönderir ve tüm servetini öbür kızları Goneril ve Regan arasında paylaştırır. Oysa iltifat dolu sözlerine karşın bu iki kardeş zalim ve haindir. Çok geçmeden Lear onların gerçek yüzlerini görür. Fırtınalı bir gecede sokağa atılan Lear, Cordelia ya yaptığı haksızlığın acısıyla çıldırmaya başlar. Sonunda onu kurtarmak için geri dönen Cordelia da düşmanları tarafından öldürülür. Üzüntüden perişan olan kral kızının ölüsüne sarılarak son nefesini verir.
| |
cratty
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 28.Mar.2008 Cum 23:29:59 |
| fiogf49gjkf0d DANIEL DEFOE 1660 yılında Londra’da doğdu. Çeşitli güçlükler ve tehlikelerle dolu bir yaşam geçirdi. Altmış yaşında, onu İngiliz Edebiyatının ilk roman yazarı olarak kabul ettiren, Robinson Cruose’yu yazana kadar, bir tüccar, ekonomist, gazeteci ve ajan olarak çalışmıştır. 1695′e kadar Daniel Foe ismini kullanmıştır. 1666′da “Büyük Londra Yangınına” ve “vebasına” tanık olmuştur. Çılgın bir seyyah olan Defoe, Fransa, İspanya, Birleşik Krallığın(United Kingdom) altındaki ülkeleri ve ötelerini dolaşmış, ve son nefesine kadar da maceracı bir seyyah olarak kalmıştır.1671′de Dorking’te ilk temel eğitimini almış daha sonra Angilikan klisesinden ayrılıp kendi yollarını çizen protestanlara bağlı, Newington Green’de, Marton Muhalif Akademisi’ne katılarak bir presbiteryen papazı olma yolunda ilerlemiştir. Maceracı bir adam olan Defoe, 1685′te çıkan Monmouth Dük’ü Ayaklanmasında çarpışmış, ve üç yıl sonra da Onur İhtilali(Glorious Revolution) adı altında Orange’li William tarafından yürütülen devrim hareketinde, William’ın fanatik bir destekçisi olmuştur. Ortalığın bu tür ihtilal ve isyanlarla çalkandığı dönemlerde Defoe, politik yazılar kaleme almaya başlar. İlk ve en önemli nesir çalışmalarından birisi, “An Essay upon Projects” -Tasarılar Üzerine bir Deneme-(1697)’dir. Defoe’nun adı çıkmış ve ironik olan bir risalesi de “The Shortest Way with Dissenters” -Muhalif Olmanın Kestirme Yolu- (1702)’dir. Bu risale yüzünden önce meydanda boyunduruğa vurulur (pillory) ardından Londra’da, Newgate Hapishanesine kapatılır. Tory papazı(presbiteryen) Robert Harley’in araya girmesiyle serbest bırakılmış, akabinde on bir yıl boyunca gizli bir ajan ve politika gazetecisi olarak, Harley ve diğer presbiteryen papazlar için çalışmıştır. Bu yıllar zarfında, hükümet taraftarı “The Review” -Eleştiri-yi yazmıştır.(1713)Hayatı boyunca aktif rollerde oynamış, sürekli saf değiştirmiş, bu sayede iyi bir ajan olmuş, ve bu işten zevk almıştır. Yazılarında genellikle müstear isim kullanmış, başka kişilikler altında kalem oynatmıştır. Üretken ve çok yönlü bir yazar olarak, beş yüzün üzerinde kitap, risale ve gazetelerde, politika, suç, din, coğrafya, evlilik, pisikoloji ve metafizik üzerine bir çok yazı kaleme almıştır. Kurgu türüne hayatının son dönemlerinde yönelmiş ve ilk romanı Robinson Crusoe’yu yazmıştır. Kitap 1719′a kadar yayınlanmamıştır. Moll Flanders ve A Journal of the Plague Year and Roxana, (Roxana ve Salgın Yılı Güncesi), Robinson Crusoe’dan sonra gelen başlıca eserleridir. 1731′de “beyin yorgunluğundan” (a lethargy) ölmüş ve Londra’da Bunhill Tarlalarına gömülmüştür. Robinson Crusoe 1719 yılında ilk basımı yapılan ve bazılarınca ilk İngilizce roman olarak nitelendirilen kitabıdır. Kitap İngiltere de yaşayan Alman asıllı orta halli bir ailenin en küçük oğlu olan Robinson Kreutzner in babasının tüm itirazlarına rağmen, dünyayı gezme hayalleri ile çıktığı yolculukları ve bu sırada karşılaştığı olayları anlatır. Bu yolculuklar içinde ıssız bir adada 28 senesini son üç yılı hariç yalnız geçirir. Adadan kurtulup döndüğünde adaya yerleşmelerine yardımcı olduğu Avrupalılar artık ona kurtarıcıları veya yöneticileri gibi davranmakta, bu da Robinson un kendisini adalet ve tanrı kurallarına göre hüküm vererek tebasını hoş tutan bir hükümdar gibi algılamasına sebep olmaktadır. Hatta tanıştığı Rus sürgünlere, halkının yöneticisini daha çok sevme kıyaslaması yapıldığında, Rus Çarından daha üstün olduğunu iddia eder. Onun bu üstün vasıflarını gören Tanrı sık sık karşısına bu iyilik ve adaletini kullanma şansını verecektir. Bu anlamda aslında yazar, Robinson ve onun sahip olduğu yeteneklerle tipik İngiliz sömürücüsüne karşılaşacağı barbar ve vahşilere nasıl davranması gerektiği konusunda yol yordam göstermekte, örnek olmaktadır. | |
| |