ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
optimist02
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Ara.2009 Cum 14:30:04 İnsan giderken hislerini bırakırmış kalanda.Belki de bıraktığım hislerim değil bendim bilemiyorum. : |
|
İçimdekiler taşsa da boğsa beni. Nefesimi kesse, hayatım gözlerimin önünden geçse.Film şeridimde olur muydun? Görmesem de seni ,sesin yeter miydi görüntün için hareketsiz karelerinle birlikte?Yeterdi elbet ben canlandırırdım o kareleri çünkü gezerdin özgürce düşlerimde,benliğimde.Peki denizlerde yüzebilir miydim senle? HAYIR! Yüzemezdim! Sen alır başını giderdin, bense dalgaların altında denizin sonsuzluğunu göğüslemeye çalışırdım umarsızca. Sen bulurdun kendine üstüne çıkacak bir gemi ,bense kıyılara vururdum cansızca. Sen sahillerde dolanırken coşkuyla için ezilmezdi bile beni gördüğünde. Kızabilir miydim sana aldırmıyor diye? HAYIR! Kızamazdım hakkım yok biliyorum çünkü. Ben o hakkı teslim edeli çok oldu biliyorum.Ya bir kez daha ölebilir miydim?Ölür mü insan ikinci kez?Evet… Ben ölürdüm sen istesen hem de defalarca ölürdüm. Seni görebileceksem dirilir gene ölürüm hem de ölüm nerden nasıl gelecek umurumda olmadan.Umurumda olamazdı ölüm çünkü sen umurumda olandın.Tek bir şeyi umursardım bu hayatta o da sen.Şimdi umursamaz oldum galiba.
Ah yine ağlıyor kalemim benim yerime çünkü bende ne yaş kaldı nede görebilecek bir göz. Tuz tadı taşımıyor gözyaşlarımın izi bile.Sen bilir misin gözyaşları bitimini?Bilmiyorsun, biliyorum çünkü hala görüyor gözün.Hala tadabiliyorsun varlık ruhunu.Ben tadamıyor ancak seziyorum.
Bak yine yanıyor kalemim benim yerime.Yanıyor da yanıyor elimi alevi sarıyor.Yangınlar büyüyor içimde yangınlar çıkıyor beynimin her sokağının köşesinde.İnliyor kağıdım,kanıyor, sıcak kalemin ucuyla dağlanıyor. Her kelime BİRBİR kağıdımın vücuduna.Kağıdım harap,kalemim harap,ben harap.
Off yine karanlıklar,off yine saklanmalar,off yine beynimin içindeki sancılar.Gidin başımdan uğultular.Gece fısıldama onun adını.İstemiyorum senin yüzünü,çıkıp gelme siluet.Kal yerinde! Her şey sussun ve kalsın köşesinde.Ahh kavruluyor içim , gidiyor ruhum beni bırakıp yerken kendimi ben için için.Nedir bu yakarış , nedir bu acı?Neden ve kim için?Susturun feryadını gecenin. Yalnızlığım konuşsun.Hatta sende sus yalnızlığım.Sadece öksüz kalbimin sesi çıksın bekleyin bir dakika.Şşşş!!!
Kalbim? Duyamıyorum sesini söndürdüm gündüzü,susturdum her şeyi sırf seni duyabilmek için.Eee nerde ses?? …
Susmayın şimdi. Hadi çığlıklar atın isterseniz.Bekliyordunuz ya söylenmek için.Çekip gitmişim ben bakın çoktan sessiz.Yollara düşmüş kalbim bir çare ve sensiz.Acıtmıyor artık hiçbir acı,yanılgı,düş kırıklığı.Kalbi olmayan acır mı?Hissetmiyor elim, hissetmiyor bedenim, hissetmiyor işte.
Hissedemiyorum!
Bak gördün mü sensiz de yaşayabiliyorum. İnan geçti her şey benden üzülmüyorum.
Kalemim üzülüyor ,kağıdım üzülüyor , odam üzülüyor ,sevgim üzülüyor.Ben üzülemiyorum inan ki. Ne yaparsın ölüler hüzünü ve mutluluğu tadamıyor ki…
Sen yine kollarına sevgiler al,ben ölürüm sen yeter ki HOŞÇA KAL…
Egem Yağmur... | |
ezelll
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Ara.2009 Cum 20:30:26 |
| Brawo melekimmmmm,emeklerine,ellerine ve o güzel duygularına sağlık...Çok güzel bir anlatım,harika bir paylaşım...(Bu arada sende ne cevherler varmış öyleee)Devamını bekliyoruz,büyük bir sabırsızlıkla...
| |
optimist02
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 7.Oca.2010 Per 04:23:46 |
| saol canım benim tesekurler | |
NombreDor
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 7.Oca.2010 Per 05:38:16 |
|
... bana hikayeni anlatmanı bekliyordum
Tek başıma hiç sorunun yanıtını bulamıyorum. Hep yeni hayatlar yaşamayı isterken kendimi aynı hayatı tekrar tekrar yeniden yaşarken buluyorum... Sisli bir gecede yolunu kaybetmiş gemilere benzetiyorum kendimi... Yanına gidip konuşmak istediğim insanları da işte bu kayıp gemilere benzetiyorum. Uzaktan soluk ışıklarını görüyorum... Ama ne onlar bana yaklaşabiliyorlar, ne ben onlara... Sisli gecede birbirimize uzaktan bakıp yeniden kendi kayboluşlarımıza karışıyoruz...
Anılar birer zorba gibi yükleniyorlar üzerime. Durmadan hesap soruyorlar benden... Tekrar tekrar aynı görüntüler belleğimi kanatıyor... Ve hep o yüz... Yüzdeki o ışık ömrümü ortadan ikiye bölüyor. Ne geriye dönebiliyorum, ne ileri gidebiliyorum... Öğrendiğim her yeni bilgi eski inançlarımı koyulaştırmaktan başka bir şeye yaramıyor...
O yüzün sahibine kaderini anlatmak isterdim... Oysa o yüz ışığının farkında bile değil. Kendisine rağmen yaşıyor o ışık yüzünde... O yüz ki sevgiden önce nefret etmeyi öğrenmiş... O da kayıp bir gemi ve o da bu kanlı sisin içinde yitirdiği yolunu arıyor... Her kayıp gemi bana kırılgan ve bitimli aşkları hatırlatıyor... Dostluklar sisin ortasındaki kayıp gemiler gibi boğulmuş insan sesleri çıkarıyor... Ziyan olmuş hayatlar bu sisi biraz daha koyultuyor... Her talihsiz karşılaşma başka bir karşılaşmayı daha talihsiz kılmaya gidiyor... Her ziyan edilmiş hayat başka bir hayatı ziyan etmeye gidiyor... Evimin duvarları bile ayrılığın şarkısını söylüyor. Bir başıma dinlemek istemiyorum ayrılığın şarkısını...Ayrılık zorba anılarıyla geliyor...
...``o`` yüze
... Artık daha fazla böyle yaşayamazdı. İçindeki o sadece ve sadece kendisine ait olan özü ortaya çıkarmak ve onu yaşatmak istiyordu. Çünkü böyle, birden fazla ve kendisinin olmayan ve gerçek mi sahte mi olduğunun ayırdına varamadığı kişilikleri taşıyordu, sıkıntılı bir yük gibi... Peki, gerçek ve sadece ona ait bir özü var mıydı onun? Varsa neredeydi ve kimdi o? Öylesine çok maske kullanmış, öylesine çok değişik kalıplara girmiş, şekil değiştirmek zorunda kalmıştı ki, gerçek niteliğini yitirmiş olarak duruyordu. Belki de hiç olmadığı korkusuna kapılıyordu arada bir. Sık sık o gerçek özünü bulabilmek, ona ulaşabilmek için eve kapanıyor, günlerce hiçbir arkadaşını, yakınını aramıyordu. Kendisine yeni bir koza örmeliydi ve gerçek özünü bulduğunu sanıp, `artık insanların içine çıkabilirim, onları gerçek kişiliğimle görüp, hissedebilirim` diye düşünüyor, yanlarına sevgi ve hasretle koşuyor, ama biraz konuştuktan sonra, konuşmanın yine kendisine ait bir öz olmadığını görüyordu. Bir başkasıydı sanki o. Ya da kimseye ait olmayan birinin özüydü taşıdığı. Unutulmuş, tesadüfen bulunmuş ya da korkudan, kaygıdan alelacele oluşturulmuş yapma bir şeydi. O ânı kotarması için, ilişkileri geçiştirebilmek, kendini orada o an için var edebilmek için yarattığı sahte bir kişilikti sanki...
Bu yüzden arkadaşlarına dostlarına sevgiyle, umutla koşar, sonra da yapma kişiliğinin yarattığı sıkıntı, tatsızlık, boşluk belli belirsiz bir kasvet duygusuyla yeniden gerçek özünü bulmak için evine, odasına dönerdi. Yine olmamıştı. İçindeki o gerçek öz, eğer bir ara var olmuşsa onu belki de sonsuza kadar terk etmiş, onu böyle öksüz, hep doyumsuz, geçicilik ve kenarda kalmış olma duygularıyla bırakmıştı. Bu hep geçicilik duygusuna, şu anlamsızlık duygusuna daha fazla dayanamazdı. Bir gün gerçek kendisiyle buluşacaktı. Bu tutkuyla bekleyiş, ona geçmişte bir ara, belki çok kısa bir süre bu özle birlikte yaşadığı inancını veriyordu. `O vardı ki ben onu böylesine çok özlüyorum` diyordu... Şimdiyse `binlerce hiç kimseydi`. Tek başına bile değildi. Çünkü tek başına olmak bir sağlam varoluştu ve bakım isteyen bir şeydi. `Tek başınalık bir şans`tı.
Yalnız bile olamadığı, bir hiç kimse olduğu için bu yüzden kim gerçek dostu, kim düşmanı, kim onu seven, kim katili, asla içtenlikle anlayamıyordu, algılayamıyordu. İşte bu yüzden onu gerçekten sevenleri göremiyor, onu pek de ciddiye almayanlara çok yakınlık duyduğunu sanıyordu. Çoğu kez sevgisinden ve nefretinden emin olamadığı için hep endişeler ve kaygılar içinde ve güvensizlik duygularıyla yaşıyordu.
Hep bir doyum arıyor, ama yine hep açlık hissediyordu. Kahramanlık yapmak, cesur serüvenler yaşamak istiyor, ama korkuları buna izin vermiyordu. Hep o sahte kimliklerinin tümünden kurtulup çılgın ve başıboş bir aşk yaşamak istiyor, sonunda güvenli, ancak sıkıntılı, coşkusuz, tekdüze ilişkilere saplanıp kalıyordu... | |
optimist02
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 8.Oca.2010 Cum 21:12:10 |
| DAMARLARIMDA KÜF KOKUSU
Çok uzun zaman geçmiş üzerinden
Hatırlamaya bile tahammülüm olmayan ayrılığının
Kapıyı kapatıp çekip gitmiştin.
Ellerin bir daha ellerimi bulamamacasına
Razıyım eldiven bile olsa ellerinde
O sıcaklığı tekrar duymaya
Son kez tatmıştım huzuru kollarında
Gideceğini bile bile sarılmıştım sana
Sen sabah olunca bir bir ayırmıştın kollarımı
Ve yürüyüp gitmiştin bensiz sabahlara
Bizi ayıran neydi bilemiyorum
Belki ben hatalıydım belki de sen
Ne fark ederdi ki
Çok uzun zaman geçmiş üzerinden
Ve ben sıkışmışım bu odaya
Seni biraz daha teneffüs etmek için havadan
Ve havada senden kalan bu anılar ve koku parça parça
Burada oturmuştun ilk kez
Ve ben seni beklemiştim her gece bu pencerede
Ama şimdi varmıyor ayağım
Sadece oturmuşum odanın ortasına
Ayaklarım yerde , ayaklarım çıplak
Çok uzun zaman geçmiş üzerinden
Yatağımın sen kokusu bile uçmuş
Havada sen kokmuyor artık
Odada hüzün odada kasvet ve yalnızlık var
Bir de çürümüş bir aşkın küf kokusu burnumda
Baksana aşkımız bile çürümüş
Çok uzun zaman geçmiş üzerinden
Teneffüs edince havadaki küf kokusunu anladım
Damarlarımda sen gezmiyorsun artık
Damarlarımda sensizlik akıyor
Damarlarımda yalnızlık… | |
gezginadamm
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 8.Oca.2010 Cum 21:18:11 |
| Okudum, tekrar okudum sonra tekrar ama sesli okudum. harika...
Eserin gibi duruyor.
Öyleyse tebrik ve bizlerle paylaştığın için teşekkür ederim.
Sakın durma, devamını beklerim. | |
optimist02
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 8.Oca.2010 Cum 21:21:38 |
| cok tesekkur ederim hakancım evet benim eserim :) | |
ezelll
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 8.Oca.2010 Cum 21:27:16 |
|
MEĞER NE ÇOKMUŞSUN BENDE
içimdeki onca kalabalığa rağmen yalnızım...Meğer ne çokmuşsun bende.Sen gittiğini sandın değil mi?Ben de öyle sanmıştım...Ama hayır...Her şeyinle kalmışsın, giden sadece bedenin olmuş.Ruhun bende kalmış, gözlerin bende...Hasretin bende kalmış, özlemin bende...Sen bende kalmışsın, ben yalnızlığın içinde...
Gözlerinin karasında şimdi gecelerim...Susuşlarının sessizliğinde hayallerim...Sessiz çığlıklar biriktiriyor yüreğim...Yağmura inat akıyor gözyaşlarım...Engel olamıyorum, engel olmak istemiyorum.Yüreğimdeki bulutların resmidir onlar.Onlar katıksız bir sevdanın isimsiz şahitleridir.Dokunamam ki onlara...Onlar, bana senden tek hatıra.
Yağmur yağıyor bugün yine.Yüreğimin en kuytu köşelerine vuruyor damlaları...Sen de böyle bir günde gitmiştin...Yine yağmur yağıyordu, yağmura karışıyordu gözyaşlarım.Sen anlamıyordun sevgili...Yüreğimden akanları yağmur sanıyordun.Bir sevda daha yağmura karışıyordu ve damla damla eriyordu aşk...Gözlerimizin önünde bir bitiş sahneleniyordu ve son perdeyi oynuyorduk ikimiz.Peki ama neden bu kadar zordu "Hoşçakal" demek?Zordu ; çünkü senden sonra "Hoşça" kalmak mümkün müydü sevgili, mümkün müydü?.. Sen yüreğimde, yüreğim avuçlarımda şimdi.Yaşanmamış zamanlar, can çekişen umutlar kaldı bu sevdadan geriye... Şimdi gitmelerin ve bitmelerin mevsimi...Yüreğimi alıp gidiyorum ben de.Yalnızlığımı da yoldaş yapıyorum kendime...Nereye mi?Yağmurların hiç durmadan yağdığı en uzak sahillere...Belki , belki oralarda, bu sevdanın şahitleri, yağmura anlatırlar sevdamı, benim sana anlatamadıklarımı...
Alıntıdır...
| |
ezelll
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 8.Oca.2010 Cum 21:30:35 |
|
O YARIN HİÇ GELMEZ...
Bekleyişlere yüklemişsen aşkını, senin için en tanıdık sözcük `yarın`dır... Aslında o yoktur ve senin de beklemekten başka çaren yoktur. Bu yüzden yarın senin için hiç bitmeyen bir umuttur. O olmadan geçirdiğin hiçbir gün yaşanmış sayılmaz. Yaşamadığın günler eklendikçe birbirine, yarına olan özlemin daha da artar. Her gece gözlerini yarın olsun diye kaparsın, her gece o günü değil yarını düşünerek uyursun. Uyuyabilirsen tabii...
Gün ışığı varken daha çabuk geçer zaman. Gündüzdür, bir uğraşın vardır, o ve yarın yine aklındadır ama yolların, sokakların kalabalığında daha az hissedersin yalnızlığını. Ama gece... Kahrolası ge ce... Bir çöktü mü kentin üzerine geçmek bilmez saatler de seninledir artık. Ne yapsan olmaz, ne yapsan tüketemezsin dakikaları. Oysa senin istediğin bu gecenin de bir an önce bitmesi ve yarın olmasıdır. Bugün yoktu ya o, belki yarın olacaktır. Günlerdir beklediğin telefon belki yarın gelecektir. Aylardır hasret kaldığın yüzünü belki yarın göreceksindir.
Kadehlere sığınarak ve kendini sarhoşluğun kollarına bırakarak bitirmek istersin geceyi. Yapamazsın çünkü içki seni uykuya değil yine yarınlı düşüncelere taşır. İki satır kitap okuyamazsın. Sözcükler çoktan anlamını yitirmiştir, anlamazsın. Belki bir iki şarkı daha çekilir kılar geceyi dersin ama dinlediğin her şarkı yine onu anlatır sana... Umudun vardır ya içinde yarına dair, bir tek ona sarılırsın. Yüzünde beliren gülümsemeyle kaparsın gözlerini. Zaten ne kalmıştır ki şurada yarın olmasına...
Sabahın ilk ışıkları yüzüne çarpar çarpmaz açarsın gözlerini. Heyecanla kalkarsın yataktan. Yarın olmuştur ya, geceki sıkıntıdan eser kalmamıştır.Telefonlarını kontrol edersin, arayan, not bırakan var mı diye... Yoktur... Kapıyı dinlersin gelen var mı diye... Yoktur... Yine yalnızsındır işte ve bu duygu bir bıçak gibi keser yüreğini... İnce ince bir sızı hissetmeye başlarsın, tıpkı dün sabah hissettiğin gibi... Yarın bugün olmuştur ve senin önünde yine sadece yarın olmasını beklemekle geçecek bir gün daha vardır. Daha kaç gün geçecektir yarını bekleyerek bilinmez... Daha kaç gün geçecektir yaşanmadan bilinmez...
Bekleyişlere yüklemişsen aşkını ve yarını bekleyerek tüketiyorsan zamanını, bekleme... O yarın hiç gelmez. | | |
ezelll
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 8.Oca.2010 Cum 21:34:57 |
|
Ne zaman yazılmış sana onca şiir ! Nasıl sevmiş seni gönüldaha dününü bugününden ayırt edemezken Nasıl bir sevdaya müptelâ olmuş ¿! Yok oluşa mı bunca sevda ! yok olmaya mı içimdeki nar ¿ Nasıl bir vurgun nasıl bir ihtilâl nasıl bir Terk-i diyardır bu ¿
Söylesene kaç dem yaşatır bana dünden kalma aşklar[ın] ¿ Kaç gece sûkut ederim sessizliğinle ¿ kaç gecedir ki bu ömr-ü cihân ¿… Nedendir o zaman bunca isyan bunca gözyaşı ¿! Söylesene nâr-ı ateş; Cehennemimde de devam edecek mi ¿ Yakacak mı sevdâların koru beni cayır cayır ! Söylesene sevdân cehennem ateşin[m]e ; kaç damla aşk olup söndürür ¿ Bitmez ki cehennemin nâr-ı ateşi bitiremezsin ki dün’deki sevdalarınla! Ben ki alev alev yanmaların müptelâsı Alevim sevdândır Yârsevdândır !
Yanan nâr-ı ateşi’mi söndürsün ‘en büyük sevdân’ … Kurtar[ma] beni Cehennem’imden ! Günahkârsın ! bir damla gözyaşın bile dindirmez alevi Burada da yaşatmaz ki bana ‘cennet’i aşkın! Neydi ki zaten sevdân Yanmadı mı Mecnun LeyLa’nın ardın sıra … Dağlar delinmedi mi ?
Senin sevdân neydi ki Sevdân’dı korumSevdân’dı Cehennem’im ! Haydi söndür nâr-ı ateşi haydi Mecnunum ol !.
Şirin’in Ferhat’ı Züleyha’nın Yusuf’u gibi Haydi söndürsün artık inci tanesi olan gözlerinden damlayan gözyaşı[n] ! Bitmez ki dinmez ki alevim yitiremezsin Nâr-ı ateşimi …! Yandığım sevdân’dır Yâr sevdân’dır …
Mahşer-i Cümbüş’ü yaşıyorum … kalabalıklar arasında çırılçıplağım !
Ruh[um] nasıl da ‘soysuz sevdaya’ tutkun !
Şimdi ruhuma‘soysuz sevdan’dan; bin bir günahlar giydiriliyor … Çırılçıplak ! Yalınayak ‘ kimsesizim onca kalabalığın arasında … Üşüyorum ! ‘soysuz sevda’m ısıtsana beni Tutsana ellerimden- duymuyor görmüyorsun- Nasıl bir sevdaydın nasıl bir aşktın ki medet umuyorum senden !
Cehennemimde yanıyorum‘soysuz sevdan’la
Çekiyorum cezamı çekiyorum nefsime yenilmenin cezasını …
Haydi Ferhat olup Bir düğme uğruna bir gecelik heves uğruna yan ! Haydi yansana !
Nasıl bir sevdasın ki nasıl bir nâr-ı ateşti ki bendeki sevdan ¿!
Alıntıdır... | |
| |