ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


7 Mayıs 2024, Salı 21:40   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Geyik Muhabbet > Öylesine muhabbet
forum sohbet oyun basliklari
   Hükümsüz hislerimi arıyorum, oralarda mı?! :))
 <<12345 >>
Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

FailiMechuLAdaM

FailiMechuLAdaM resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  21.Şub.2010 Pzr 01:11:44sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
·Sebosh· :
Hislerini bilmem ama,
·FailiMechuLAdaM·

ne demek açıklar mısın? Bu arada nombredor a ufaktan asılıyormuşsun gibi geldi bana. hislerinin yerini oda bilmez tahminimce.

Yanlış gelmiş :)

Ne alakası var ?

Sadece başlık ve içerik hoşuma gitti.

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

NombreDor

NombreDor resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  21.Şub.2010 Pzr 04:48:51sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

 

Eğer/ Rudyard Kipling

Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,

Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,

ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde `dayan` diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;


Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;


Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitemezse;

Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

Yeryüzü ve üstündekiler senindir...

Ve dahası
sen İNSAN olursun oğlum...


 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IKennyIMcCormick

IKennyIMcCormick resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey
ozel karakter ile sohbete katil
sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  21.Şub.2010 Pzr 23:38:55sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

İnsanoğlu, kendi hayatını değiştirebilecek yalanı nasıl keşfetti acaba?
Doğanın muhteşem kesinliğine karşı bu bulanıklığı nasıl yarattı?
Ve, doğanın hiçbir şekilde değişmeyen gerçekliğine rağmen insan hayatının gerçekleri nasıl bu kadar dayanıksız?
Nasıl böylesine çabuk biçim değiştirebiliyor gerçeklerimiz?
Bizim gerçeklerimizi böylesine kırılgan yapan ne?

Yılın en uzun günü mavi bir mum gibi eriyerek tükeniyor. Solan gökyüzünde birkaç kımıltısız mor bulutçuğun arasında, bir camın üstüne dökülmüş pudra tozu gibi belli belirsiz bir pembelik bir ucunda kızıl bir ışık damlacığını kıskançlıkla tutmaya çabalarken bir ucundan da lacivertleşmeye başlamış.

Birkaç dakikaya kadar son ışıklar da kaybolacak.
Bu yılın da en aydınlık günü gidiyor işte.

Çocukluğumdan beri, geceye karıştığı son anı yakalayabilmek için nedense huzursuz bir istek duyduğum bu "en uzun gün" de kararan denizin üstünden geçmişe katılıyor.

Bugünden bir tane daha yaşayabilmek için tam üç yüz altmış beş gün daha beklemek gerekecek.
Maceralarla ve beklenmedik olaylarla dolu uzun günler geçecek.

Bir dahaki yıl bugün geldiğinde neler değişmiş olacak?

Böyle, tekrarı ancak bir dahaki yıl gerçekleşecek günler beni hep biraz hüzünlendirir, sanırım zamanın geçişini diğer günlerden daha keskin bir şekilde zihnimize çaktığı, şaşmaz düzeninde hep bir insafsızlık sezdiğim doğanın gücünü yüzümüze vurduğu için beni çaresizleştirir.

Kesin gerçeklerle donatılmıştır doğa.
Onu değiştirmek, bozmak, kurallarıyla oynamak mümkün değildir.

Ve, hep merak ederim.

Tanrının ağır çekiciyle biçimlenen kutsal bir heykel gibi karşımıza dikilen doğanın ezici gerçekleriyle kuşatılan insanoğlu, nasıl oldu da bunca tartışılmaz gerçeğin arasında yalanı keşfedebildi?

Doğada bulunmayan yalan, bizim hayatımızda nasıl ortaya çıktı?
İnsanoğlu zihninin derinliklerinden hayatın gerçeklerine meydan okuyan yalanı nasıl bulup çıkardı?
Doğanın düzeni içinde sanırım düzensizliği temsil eden tek canlı insan.
Kendi zayıflıklarımızdan bir başka düzen yapmaya uğraşır gibiyiz.

Acaba doğanın gerçekliğiyle ve gücüyle uyumlu bir insanoğlu mu evreni daha mükemmel kılardı yoksa doğanın düzeniyle insanın düzensizliğinin armonisi mi mükemmelliği yaratıyor?

Bunun cevabını bilmiyorum.

Ama doğaya dokunamazken kendi hayatımızdaki gerçekleri yalanlarla değiştirebildiğimizi biliyorum.

Bazen bir yalan, bütün gerçekliği yıkıp yeni bir gerçek yaratabiliyor.

Biri bir yalan söylüyor ve insan hayatının derme çatma gerçekliği kasırgaya tutulmuş kuş yuvası gibi dağılıyor.

O dağınıklık yeniden biraraya geldiğinde karşımızda yeni bir gerçeğin durduğunu görüyoruz.
Yalanda, gerçeği bozup onu yeni bir gerçeğe dönüştürme gücü var.

Geçenlerde, bir gece vakti bir film seyrettim.Tehlikeli Fısıltılar isimli filmde Audrey Hepburnla Shirley MacLaine oynuyorlardı.

Çocukluk arkadaşı olan iki iyi yetişmiş genç hanım bir kasabada zengin ailelerin kızları için seçkin bir  okul kuruyorlar. Zarif bir disiplin içinde küçük kızlar Fransızca, edebiyat, tarih öğreniyorlar.

Bir gün, bir telefon geliyor ve küçük kızlardan birisinin annesi şoförünü göndereceğini ve kızın hemen eve dönmesi gerektiğini söylüyor.

Arkasından aynı şekilde bir telefon daha geliyor. Arkasından bir telefon daha....
Okul anlaşılmaz bir şekilde bir anda boşalıyor.

İki genç kadın çok tuhaf bir şey olduğunu ve okulun batmakla yüzyüze geldiğini anlıyorlar ama bunun nedenini bilemiyorlar.

Niye birdenbire herkesin çocuğunu okuldan almaya başladığını anlamaya çalışıyorlar.

Sonunda anlaşılıyor ki küçük kızlardan biri öğretmenlerine kızıp, bu iki öğretmen hanımı sevişirken gördüğünü söylemiş büyükannesine.

Söylenti bir anda yayılmış.

Yalan söyleyen küçük kız, bir başka arkadaşını da tehditle kendisini desteklemesi için ikna etmiş.

İki genç öğretmen bunun yalan olduğunu kanıtlamaya uğraşıyorlar.
Hatta gerçeğin ortaya çıkması için mahkemeye başvuruyorlar.
Olay ülkedeki bütün gazetelerde yer alıyor.

Kasaba halkı genç kadınlara lanetliymiş gibi davranıyor.
Serseriler okulun karşısında durup kadınları seyrediyor.

Kadınlardan birinin doktor olan nişanlısı sonuna kadar iki genç öğretmenin yanında duruyor ama kasabanın baskısı, okulun kapanması, parasızlık, yalnızlık iki kadının da sinirlerini geriyor.

Bir gün genç öğretmen nişanlısına, "aslında sormak istiyorsun, değil mi" diyor.
- Hayır, diye cevap veriyor doktor. Bunu sormak aklımdan bile geçmedi.
- Sormak istiyorsun, diye ısrar ediyor kadın. Bunun gerçek olup olmadığını sormak istiyorsun bana.
Sonunda doktor, ağlayarak, "gerçek mi" diye bağırıyor, "evet, bilmek istiyorum, gerçek mi?"
- Git bu evden, diyor kadın.

Ve, doktor gidiyor.

İki kadın, ıssızlaştıkça kasvetleşen, soğuk okul binasının içinde tek başlarına kalıyorlar.
Yorgun ve yalnızlar.
Nişanlısından ayrılan öğretmeni oynayan Audrey Hepburn, "gidelim buradan" diyor.
- Gidip başka bir şehirde bir okul açalım.
- Nereye gideceğiz, diyor MacLaine, bütün ülkede bizi tanıyorlar artık. Bizim okulumuza kim kızını gönderir?

Belirsiz bir geleceğin onları amansızca sıkıştırdığını hissederek konuşurken MacLaine birdenbire, "biliyor musun," diyor.
- Belki de küçük kız haklıydı.
- Saçmalama, bizim aramızda asla öyle bir şey olmadı.
- Evet olmadı ama kız başka bir şeyi sezdi belki de... Sen hep erkeklerle oldun, ben hiç olmadım. Ben hep senden hoşlandım, sana dokunmak istedim. Aslında küçük kız o yalanı söyleyene kadar ben de bunun farkında değildim. Ama düşündüm sonra... Kızın doğru söylediğini anladım, ben seni sevdim hep, üstelik de arkadaşça değildi bu sevgi. Sadece kız söyleyene kadar bunun farkında değildim.

Büyük bir sinir krizine dönen bu itiraftan sonra MacLaine ağlayarak odasına giderken kapı çalınıyor.
Gelen, bütün bu olayların başlamasına neden olan küçük kızın büyükannesi.
- Özür dilemeye geldim, diyor. Torunumun yalan söylediğini anladım. Mahkeme başkanıyla da konuştum, yeniden mahkeme yapılacak ve adınız temize çıkarılacak.

Hepburn, kadını biraz da öfkeyle gönderiyor.
Sonra haberi vermek için arkadaşının odasına çıkıyor.

Kapı kilitli.

Kapıyı kırıyorlar ve kadının intihar ettiğini görüyorlar.

Hepburn, cenazeden sonra doktoru da kasabayı da bırakarak başka bir şehre gidiyor.

Hayatında gerçek olarak gözüken ne varsa, aşk, dostluk, başarı, zenginlik, hepsinin bir yalanla başka gerçeklere, güvenilmezliğe, gizli bir sevdaya, yalnızlığa dönüşmüş olduğunu görerek ayrılıyor kasabadan.

Ve, bütün film boyunca bir yalanın nasıl gerçeklerden güçlü olabileceğini, görünen gerçekleri değiştirebileceğini izliyorsunuz.

Doktorun büyük aşkı, sevdiği kadına yüzde yüz güveni içermiyor, ilk karşılaştıkları yalanda kuşkular içinde çırpınmaya başlıyor.

Çocukluğundan beri birlikte olduğu en yakın dostu, tahmin edilemeyen duygular besleyen başka biri olarak beliriveriyor.

Yalanın yalan olduğu anlaşıldığında, artık karşımızda tümüyle başka gerçekler var.

Küçük kız yalan söylemese, ne doktorun aşkındaki kuşku çatlakları, ne de öğretmenin ruhunun diplerinde saklanmış sevgi ortaya çıkacak.

O yalan olmasa, bunların varlığından belki sahipleri bile haberdar olmayacak.

Ama burada bir başka soru daha var, daha acıtıcı bir soru.

Acaba, küçük kızın yalanı, olmayan gerçekleri mi yarattı?

Belki aslında doktorun duyduğu aşkta hiçbir çizik, hiçbir kuşku yoktu ama yalanın yarattığı olağanüstü ağırlığın altında genç adamın duyguları dayanamayarak çatladı ve o çatlaktan kuşkular sızdı içeri.

Belki MacLaine aslında sıradan bir kadın dostluğunu, çocukluktan bu yana gelişen bir arkadaş sevgisini, karşılaştığı yalandan sonra toplumdan değil de kendisinden kuşkulanmayı tercih ederek gereksiz bir titizlikle sorguladı, iki kadın arasındaki olağan bir dostluğun işaretlerini yanlış yorumladı, hayatındaki erkeksizliği yanlış bir nedene bağladı.

Belki de yalan, olmayan gerçekleri yarattı.

Bunların hepsi mümkün.

Kesin olan, yalanın gerçekleri değiştirecek sinsi bir güce sahip olması.
Yarattığı kuşkularla gerçekleri esneterek onları yeni biçimlere sokabilmesi.

Sadık bir kadının sevgilisine yalan söyleyerek "seni aldattım" demesi ya da bir erkeğin sevdiği kadına "artık onu sevmediğini" söylemesi, söylenenlerin yalan olmasına rağmen o sözden sonra yaşanacak bütün gerçekleri ve o sözleri duyanların duygularını değiştirerek yeni bir gerçeklik doğurur.

Söylenenler yalan da olsa, ondan sonra yaşananlar artık bambaşka bir gerçektir.

İnsanoğlu, kendi hayatını değiştirebilecek yalanı nasıl keşfetti acaba?
Doğanın muhteşem kesinliğine karşı bu bulanıklığı nasıl yarattı?

Ve, doğanın hiçbir şekilde değişmeyen gerçekliğine rağmen insan hayatının gerçekleri nasıl bu kadar dayanıksız?

Nasıl böylesine çabuk biçim değiştirebiliyor gerçeklerimiz?
Bizim gerçeklerimizi böylesine kırılgan yapan ne?
Zihnimizin kuşkulara kapılmaya çok fazla yatkın olması mı?
Kuşkular bizi nasıl böylesine çabuk esir alabiliyor peki?
Kendimize ve hayata karşı güvensizliğimizden mi?

Kuşkuya yer bırakmayan bir doğanın içinde kuşkularla yaşıyoruz..

Yalan, gerçeği değiştirebiliyor.

Yılın en uzun günü bitti.

Bugün bir daha gelene kadar sayılamayacak kadar çok yalan söylenecek, sayılamayacak kadar çok gerçek ve hayat değişecek.

Gecelerden ve gündüzlerden emin olacağız sadece.

Ve kendimizden hep kuşkulanacağız.

Keskin gerçeklerden oluşan bir doğada yalanı keşfetmenin sancılı bedeli bu çünkü...

alıntı

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IKennyIMcCormick

IKennyIMcCormick resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey
ozel karakter ile sohbete katil
sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  5.Mar.2010 Cum 00:09:29sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

 

Sessiz Gemi /yahya kemal

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan...

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol...


Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli...


Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu...

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler...

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden..

Dinle
Beni de


 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

NombreDor

NombreDor resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  30.Tem.2010 Cum 02:57:22sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

 

Sana adanmış tüm üç noktalı düşler...
Suretinde sükût, sesinde acıya çalan hüzün senfonisi...

fısıltı yok..
     giz yok..
           iz yok..
                 fark yok..
                      biz yok...

``soldan sağ`a volta atan üç noktalardan başka hiçbirşey yok``...

(salgın)                        

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

iddiaIi

iddiaIi resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  30.Tem.2010 Cum 12:14:01sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
Küstüm aşka herkesin haberi var
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

NombreDor

NombreDor resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  31.Tem.2010 Cmt 00:48:04sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

 

Kim ısıtır, kim sever beni daha?
Sıcak eller uzatın bana!
Yürek mangalları uzatın bana!
Vurulup düşürülmüş çırpına çırpına,
can çekişenler gibi, ayakları ovuşturulan,
sarsılmışım, ahh! Bilinmeyen ateşlerle yana yana,
sen peşimdesin, ey Düşünce!

Adlandırılamaz! Açıklanamaz! İğrenç!
Sen, ey bulutların ardındaki avcı!
Yerle bir olmuşum senin şimşeklerinle,
sen alaycı göz, dikmişin gözünü bana karanlıklardan!
Yatıyorum öyle,
kıvrılarak, çırpınarak, işkencesiyle
bütün sonsuz ezaların,
vurdun beni
sen ey zalim avcı,
sen ey tanınmaz - Tanrı...
Vur, daha derine vur!
Bir kez daha, haydi vur!
Kopar, parçala bu yüreği!
Niye bu işkence
körelmiş oklarla?
Neye göz koydun böyle,
usanmadın mı bu insan işkencesinden,
acı vermekten haz duyan Tanrı şimşeği gözlerle?
Öldürmek değil istediğin,
yalnızca eziyet, eziyet etmek mi?
Bana - niye eziyet ediyorsun,
sen, ey acı vermekten haz duyan tanınmaz Tanrı?

Ha ha!
Usul usul sokuluyorsun
böylesi gece yarısında?...
Ne istiyorsun?
Konuş!
Üstüme geliyorsun, sıkıştırıyorsun beni,
Ha! Çok yaklaştın yanıma!
Soluğumu duyuyorsun,
yüreğimi dinliyorsun,
kıskanç seni!
- neden kıskanıyorsun beni?
Git! Defol!
O merdiven de niye?
İçeri mi girmek istiyorsun,
yüreğime tırmanmak,
en mahrem düşüncelerime tırmanmak?!
Utanmaz! Tanınmaz! Hırsız!
Ne çalmak istiyorsun?
Ne gözetlemek istiyorsun?
Ne işkencesi etmek istiyorsun?
Sen ey işkenceci!
sen - Cellat - Tanrı!
Yoksa köpek gibi,
taklalar mı ataydım karşında?
teslim mi olaydım, kendimden geçerek
sevginle - sırnaşarak?!

Boşuna!
Sürdür batırmanı!
Zalim diken!
köpek değilim - avınım yalnızca senin,
zalim avcı!
en gururlu esirinim,
en ey bulutların ardındaki haydut...
Konuş artık!

Ey şimşeklerin ardına gizlenen! Tanınmaz! konuş!
Ne istiyorsun, ey Eşkiya... benden?!

Nasıl?
Fidye mi?
Ne istiyorsun fidye diye?
Çok iste - böylesi yaraşır gururuma!
ve az konuş - böylesi yaraşır öteki gururuma!


Ha haa!
Beni - istiyorsun ha? beni?
herşeyimle beni?...

Ha haaa!
Ve işkence ediyorsun bana, delisin ya işte,
gururumu kırıyorsun işkencenle?
Sevgi ver bana - kim ısıtır ki beni daha?
kim sever ki beni daha?
sıcak eller uzat bana,
yürek mangalları uzat bana,
bana, yalnızların en yalnızına,
buzunu ver ahh! yedi kat donmuş buz,
düşmanları bile
düşmanları özlemeyi öğreten,
ver, evet, teslim et,
ey zalim düşman
bana - kendini!

Kaçıyor!
Bu kez o kaçıyor,
tek yoldaşım,
en büyük düşmanım, tanınmazım benim,
Cellat-Tanrım benim!...

Hayır!
gel geri!
bütün işkencelerinle birlikte geri gel!
Bütün gözyaşlarım
sana akıyor,
yüreğimin son alevi
seni aydınlatıyor.
Gel, geri gel,
tanınmaz Tanrım! Acım benim!

son mutluluğum benim!...

(Nietzsche)  

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

NombreDor

NombreDor resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  31.Tem.2010 Cmt 00:53:38sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

 

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer..

Dayanılması o kadar da zor değildir, büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer..

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer..

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer..

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer..

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiç bir zaman duyulmasaydı eğer..

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer..

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer..

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer..

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer..

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer..

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer..

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer..

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer..

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer..

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer..

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer..

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namuzsuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer..

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipek ten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer..

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer..

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer..

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde "Onca ayrılığın birinci dereceden failidir!" denmeseydi eğer..

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer..

Issızlığa teslim olmazdı sahiller, kendi belirsiz sahillerinde
amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer..

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da,
ya, canım ellerini tutmak isterse...

Evet sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
Kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
Mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa
tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

                                                                                                                                                        Can Yücel.

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

NombreDor

NombreDor resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Ağu.2010 Pzr 15:31:33sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle

 

Beyninde dolaşan sorulara 
Yanıt
Kalbinde çarpan aşklara
Kanıt
Değilse yaşadıkların
Hükmü tarihtir artık
Kanla yazacakların

UYANIŞ

I

Biliyorum
Üzerimde yükselen bu gökyüzü
Asırlardır bulutu ve yağmuru
Bağrında taşıyan bu gökyüzü
Sabırsız

Biliyorum
Üzerinde dolaştığım bu yeryüzü
Beni bağrına basacak olan bu toprak
Sessiz ve telaşsız yürüyüşümden
Rahatsız

Yer ve gök
Hava ve toprak
Nicedir bir insan kılığında yaşayan
Emsalsiz kaygısızlığıma
Misli görülmemiş bir ceza 
Biçecek

Kendimi
Gece ile gündüzün bitiştiği çizgiden
Gece ile gündüzün ayrıştığı çizgiye
Mahkum edişim
-umarım sanmıştım-
Yanılsamaydı
Şimdi apaçık bilinen günahım
Bütün mazeretlerimi unuttum
Zehrini emerek beslendiğim yalnızlıklar
Güneşten sakınarak gizlediğim gövdem adına
Bir yalın hakikat olarak
Yeniden doğuyorum sabır taşından

Aşklar ve acılar ağırlasın beni
Umutlar ve düşler
Döktüm gizimi
Tarihim kalmadı
Geri döndüm ve seçtim
Bu serüvende ben de varım
Yazgıma razıyım
Yatağını şaşıran ırmaktım belki
Gölgesini yitiren gezgin olmadım

II

-Kuyuya atılan bir taşın
Geri dönmeyecek yankısını bekleyerek
Harcanan ömür
Irmağın ve rüzgarın yabancısı
Dağların tedirginidir 
Ki ancak
Vadilerin ezberlenmiş kıvrımlarında
Ve asırlık sukunetlerde teselli bulur-

Dağların 
Irmakların sırrına eriştim
Sustum ve rüzgarın dilini öğrendim
Yanıtı gizlenmiş sorular sorandım hep
-Varolmak var kılmaksa eğer
Neden kanla sulanıyor toprak-
Neden diyordum
Neden 
Neden
Lanetlendim bu yüzden
Münkir sayıldım

Acılar ve çığlıklar çekti beni
Kanın izini sürdüm
Bir Karmat Dai`sinin
Şahmaran zehriyle efsunladığı yüreğime
Geceyi ve zulmü boğacak
Ateşten ve sudan
Bir gövde yarattım
Ve artık
Çeliği eriten direncim
Aşkı yeşerten inancımla
Tanınmak isterim

Çünkü ben
Gözbebeklerimdeki karanlığı yıkadım
Avuçlarımdaki çakıl taşlarına
Birer birer
Yeryüzünün bütün lanetlilerine
Nöker bildiklerime pay ettim
Tükenen sabrım 
Dinen öfkemle
Yaşamak ve yaşatmak hakkı için
Haykırdım 
Erdem isyanda saklıdır
Erdem isyanda saklıdır

III

Yoksul ve yoksun bırakılan da bendim
Bu yüzden lanetlenen de
Çünkü konuşmamak koşuluyla dilime
Görmemek kaydıyla gözlerime bağışlanmıştım
Çünkü sağduyumun ve sessizliğimin emrine uyup
Buyuranından başka dost
Görevimden başka iş edinmediğim için
Yaşamakla ödüllendirilmiştim

Acının hüznün ve yanlızlığın
Rengine boyanmış dört mevsimi
Kum tanelerinin telaşıyla yaşıyordum
Boynumda imal tarihim ve seri numaram
Elimde güneşten yararlanma iznim
Cebimde metal çadırlara manyetik kahırlara
Piramit desenli 
Giriş-çıkış kartlarımla
Kentin dokusuna uygun düşmeyeceğim
Semtlerden uzak durarak
Suratıma her bakanın
Normal bir antropoz olduğumdan kuşku duymayacağı
Sıradan sönük bir bakışı ısrarla taşıyarak
Bir sukunet halinde yaşıyordum

Yasakları çiğnemeden
Dengemi bozmayıp sıramı aksatmadan
Mazi hal ve istikbalde
Sukute davet makamlarla
Daralmış mekanlara resmedilecek gövdemi
Talimatlar eşliğinde
Tatbikat alanlarına taşıyordum

Zamanın
Parçalanan bünye
Dağılıp savrulan organlar
İnsanlığın
Çöküşe doğru kasri meyil devinimi
Kendine son arayan bir hikaye
Olduğuna şaşıyordum

İstilacı yanıtlardan müzdarip
Tahripkar beynimle
Yürekte sıkışan aşklar adına
Betonların örtemediği topraktan
Ve saçlarımı tarayan rüzgardan
Aldığım cesaretle
Nerede insan orada isyan çığlığıyla
Hükmedeni hükümsüz kılacak
Sorular çoğaltıyordum
-Bu beden ve bu ömür kime zimmetli
Kim için ve neden yaşamalıyım
Lutüf diye dayatılan bu zulmü-

IV

Gezgin oldum bir zaman
Çıplak ayak elde asa
Durdu duracak bir yürekle
Yollara vurdum kendimi
Dünyaya sırtımı dönüp
Araladım gecenin zifiri karanlığına açılan kapıyı
Yıldızları gözledim
Rüzgarı dinledim
Issızlığa gömülmüş ayışığıyla söyleştim
Son kez baktığım ceylanın
Gözlerinden şavkıyan lanetin
Hakettiğim günah olduğunu bilerek
Gölgemi dağlarda
Sesimi çağlayanlarda bıraktım
Her gece kendi okumla yaralanan yüreğime
Merhem olsun diye
Bulutlardan günışığı dilendim

Kulluk sıfatını haketmek için
Sırat belleyip
Yere serdim insanlığımı
Sürdüm azap diyarlarına kendimi
Kölelere karıştım
Kendimle yarıştım
Cefa çektim
Sefil oldum
Yargıç ben suçlu ben
Bir sırdaş gibi sarılıp hicrana
Gönüllü sürgün oldum
Ruhumu arındıracak nehir
Gövdemi gizleyecek bir şehir aradım

Hıçkırıklarımı çığlığa dönüştürecek
Sur diplerinde biriken ahaliyi umursamayıp
Suratıma kapanan kapıların sırrını anlamadan
Tapınaklar aradım
Putlar
İkonolar
Ayinler
Beynimde uğuldayan karanlık sözler
Sırtımda kabaran kırbaç izleriyle
Bir sığınak bulmak için harcadığım ömrümü
Mahşerin gizi sandığım
Vebalimle teselli ederdim

Zaman tükendi
Sura üflendi nefes
Yay gerildi
Hevesle donandı ok
Ricat hallerim müstesna
Tepeden tırnağa isyan menzilindeyim

V

Işığa yabancı
Renklere düşmandım
Varlığımdan tereddüt eder
Ruhumdan hicap duyardım
Bana kuçak açan bu dünyaya
Kapardım da gözlerimi
Kabirde çürüyecek bedenime
Lamekan cennetler bulabilmek için
Dara durur 
Çile çekerdim

Aah...
Benim takatsiz bahtım
Aah...
Mecalsiz kalbim
Sığındığım bütün tekkelerden
Edindiğim sabır taşları
Mürşid bildiğim şehlerden
Kuşandığım karanlık ayetler
Ne teselli oldu
Azap dolu ömrüme
Ne sızılarımı dindirdi
Perde düştü
Gün vurdu
Kendimden bile sakladığım
Kabuk bağlamış yaralarım
Yeniden soyuldu
Bir gize uyanış/ A. Galip                                    

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

NombreDor

NombreDor resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  25.Ara.2010 Cmt 02:22:54sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle


Sessiz, yorgun, ağır, gözkapaklarım kapanıyor yine… Yine…
Yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine…Yine…
Kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor
 yine… Yine…
Ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine… Yine…
Sözler hep yalan! Yeminleri unut! Bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine… Yüzüme…
Şarkılar yalan! Duyduklarını unut! Bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine…
Yine! Kestim! Akıttım! Damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları! Olmadı! Sildim! Çıkardım!
Yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah derin yazıları! Olmadı! Kustum! Tükürdüm içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları! Olmadı! Söktün! Defalarca diktim o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı! Olmadı! Bana ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın çocuk! Niye yaptın… Niye yaptın… Niye yaptın çocuk!
Göremiyorum, duyamıyorum artık dokunamıyorum çocuk! Anlatamıyorum anlatamıyorum artık ağlayamıyorum çocuk! İnanmıyorum inanmıyorum artık inanamıyorum çocuk!
Bilmiyorum bilmiyorum artık sevemiyorum çocuk!
Ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk!
Seni silmedi çocuk!
ALEV ALEV YANAN KİRPİKLERİNDEN SAÇILAN KIVILCIMLARINLA BAŞLAYAN BU YANGIN DAHA SÖNMEDİ ÇOCUK! Sönemedi çocuk! Bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi! Bitmedi bitmedi bitmedi çocuk! Bitemedi çocuk! Bu aciz şarkılar, bu aciz dualar seni geri getirmedi getirmedi getirmedi çocuk! Dönmedin çocuk! Bana ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın… Ne yaptın çocuk! Bunu niye yaptın… Niye yaptın… Niye yaptın… NİYE YAPTIN ÇOCUK. …
Bugün günlerden hiç. Benim adım yok. Kanatlanıyor içimden binlerce siyah kelebek.
Savruluyor rüzgarda yaprak gibi kalbim, uzaklarda bir yerde. Kalbim kayıp. Karanlığa dokunabiliyor sanki ellerim.
Sadece sesler duyuyorum. Ayak sesleri uzaklardan. Susuyorum. Sessizlik keskin. Bekliyorum. Beklemek keskin.
Burdan gitmem gerek. Her şeyi unutmam gerek. Acımıyor bileklerim. Acımıyor hiç! Acımıyor ellerim, avuçlarım.
Acıtmıyor hiçbir şey. Acımıyor tenim, dokunduğun yerler. Acımıyor artık kalbim. Kalbim.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ellerimin izlerini.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü.
Sadece sessizce durup öylece izlemek istedim bir meleğin ellerindeki kalbimi.
Sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim, sadece bir meleği sevmeyi.
Hep bir şey eksik gibi ve hep bir şey yarım ve hep bir şey yok artık sanki.
Ne bir isim var duvarlarında, ne de okunabilen bir cümle.
Sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ölümümü.
Öyle beyaz ve öyle, öyle maviydi ki. Öyle güzeldi ki ve öyle, öyle masum ama.
Öyle yanlış öyle, öyle yanlış ki ve öyle ve öyle çocuk. Kalbim.
Tüm maviler kirli şimdi ve tüm beyazlar utanç içinde ve sadece uyumak, UYUMAK İSTİYORUM

CC sohbet icin buraya
 <<12345 >>
Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir