Ağlamak deyip geçmeyin. Ağlayabilmek erdem, ağlamak saadettir kıymetini bilene.
Kimine göre zayıflıktır ağlamak, ağlayabilmek! Güçsüzler ağlar, çaresizler ağlar zannediyorlar. Oysa Nazım Hikmet “Ağlamak meselesi” isimli şiirinde bakın ne diyor:
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli Farkına bile varmadan? Nasıl etmeli de ağlayabilmeli Ayıpsız, Aşikâre, Yağmur misali?
Neylersin alışkanlık İçin kan ağlarken yüzün güler Dikilitaş gibi dinelirsin yine. Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?
"Neden ağlarız?" Sorusuna isterseniz birlikte cevap arayalım.
Duygulanır ağlarız kimi zaman. Ya sevdiğimiz bir insanı yolcu ediyoruzdur ya da sevdiklerimiz bizi yolcu ediyordur. Ne bileyim, mesela duygusal bir film seyrediyoruzdur
Hiç beklemediğimiz bir anda sevinçli bir haber almışızdır. Veya sevdiğimiz insan çıkıverir karşımıza birdenbire!.. Ayrılığın acısına, hasret ateşine katlanmışızdır uzun süre. Sevdiğimiz aniden çıkınca karşımıza duygu boşalması yaşarız ve ağlarız. Mutluluk gözyaşlarıdır bunlar.
Çok sinirlenmişizdir, karşımızdakinin kalbini kırmaktansa kimsenin olmadığı bir yerde ağlayarak boşaltırız sinirimizi.
Çocuklar neden çok ağlar hiç düşündünüz mü? Kendilerini ifade edecek yaşa gelinceye kadar ağlayarak şikâyetlerini anlatırlar bize. Ağlamak evrensel bir dildir ve her çocuk daha doğduğu andan itibaren bizimle ağlayarak iletişim kurarlar ancak. Ne dünyayı ne de dünya dillerini bilmedikleri için başka çareleri de yoktur.
Korktuğumuzda ağlarız mesela. Erkekler çocukluklarında ağlarlar korkudan. Kadınlar gibi serbestçe ağlayamazlar büyüyünce. Erkekler ağlamaz çünkü!..
Nazım ustanın “Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine” dediği şeye cesaret edemez erkek. Korkaklar ağlar zannedenler bilmezler mi erkekler korktukları için ağlayamazlar. Kadına her zaman ve her yerde serbest olan ağlama hakkı erkekler söz konusu olduğunda çok kısıtlıdır. Ayıp görülür çoğu toplumda.
Üzüntüden ağlarız. Acı bir haber almışızdır veya sevdiğimiz birini kaybetmişizdir. Sevdiğimize mi ağlarız yoksa O’nu kaybettiğimiz için kendi halimize mi ağlarız pek belli değildir.
Şefkatten veya acıma duygusundan ağlarız kimi zaman. Bazen acı çeken bir hayvandır buna sebep, bazen Afrika’da açlıktan ölen insanlar…
Hasretten ağlarız kimi zaman. Evladını uzun süredir göremeyen anne ve baba gibi ya da sevgilisinin hasretine dayanamayan bir aşık…
Çaresizlikten de ağladığımız olur. Gücümüz yetmemiştir bir şeylere ve güçsüzlüğe, çaresizliğe bir sitemdir ağlamak.
Görüldüğü gibi ağlamanın sebebi çoktur. Oysa güçsüzlük, korku veya çaresizlik; ağlama sebeplerinin çok küçük bir kısmını teşkil etmektedir.
Ağlamak deyip geçmeyin. Ağlayabilmek erdem, ağlamak saadettir kıymetini bilene.
Özdemir Asaf “Ağlamak” isimli şiirinde şöyle diyor:
Ağlamak Unutmak kadar kolaydır inan Sevin ağlayabiliyorsan Sevin ağlıyorsan Gül ağlayabiliyorum diye Gül ağlıyorum, ağlıyorum diye Sana bir şey yapamam Ağlayamıyorsan...
Ağlamak Bazı acılarda yetmez Bazı ölümlere
Örtüsüdür bazı acıların Örter, örtülmez Savunur bir süre
Ağlayanlar sevinmeli Sevin ağlayabiliyorsan Acılar art arda dinmeli
Durur bir nöbetçi gibi Durur bir bekçi gibi Zamana gülmeli gülmeli
Sevin ağlayabiliyorsan Unutmanın kardeşidir ağlamak Uyur uyanır yatağında duyguların Düşüncenin kucağında hep çocuktur Ağlamak
Ağlamasını bilmeyenlere acımışımdır her zaman. Ağlamak kalbi yumuşatır.
Bacağına kramp girmiş birinin çektiği acıyı düşünün! .. Kasların yumuşatılması gerekir. Aksi takdirde ya sakatlık oluşur ya da en azından dayanılmaz acılar çekilir.
İşte kalpte zamanla katılaşır ve kasılır. Ağlamaktır onu yumuşatıp rahatlatacak olan. Aksi halde kalbi katılaşan ve zamanla bu katılığı daha da artan insanlar hem kendileri azap duyarlar hem çevrelerine azap çektirirler.
Çevrenize şöyle bir baktığınızda bu tip birçok insan görürsünüz.
Çocukluğunda şefkat, merhamet gibi duyguları tanımadan büyümüştür, hor görülmüş, aşağılanmıştır. Büyüdüğünde, kendisine yapılanların acısını başkalarına çektirmeyi meziyet zannederek güçlü olduğunu ispata çalışır.
Bir zamanlar nasıl kendisi sömürülmüşse eline fırsat geçince güçsüzü, zayıfı sömürmeye, ezmeye başlar.
Yaptığının yanlış olduğunu anlatamazsınız. Çünkü hayat felsefesi “Ezmezsen ezilirsin” dir. Ezikliğin sebep olduğu aşağılık kompleksiyle güçlü olduğunu ispat etmeye kendisini mecbur hissetmektedir ve ezmeyi, sömürmeyi, acımasızlığı güçlü olmak zanneder.
Oysa;
Ağlamak insanı kibirden, gururdan arındır, diğer insanlardan farkı olmadığını kabul ettirir.
Ağlamak anlamaktır aynı zamanda. Dünyanın yalancılığını anlatır insana. Hiçbir şeyin kalıcı olmadığını kabul ettirir.
Ağlamak hatırlamaktır kimi zaman. Unuttuğu duyguları hatırlatır. Şefkat, acıma, sevme, sevilme ve diğerlerini…
İnsan ağladıkça insanlaşır, ağladıkça sakinleşir, ağladıkça fırtınalar durulur.
Ağlamak deyip geçmeyin. Ağlayabilmek erdem, ağlamak saadettir kıymetini bilene.
Fahrettin Petriçli |