Sevdikleri kadınların yalanları ile sarsılan erkeklere sesleniyorum.
Kadın ya da erkek , herkes , kendi kişiliğini ortaya koyarak, kendine en uygun hayatı yaşamalıdır. İnsan yaşadığı sürece vardır ve "Yaşamak", nefes almak değildir. Hayatımızın amacı kendimizi gerçekleştirmektir. Karşımızdaki kişinin kendisi olabilmesi, onlara bizim istediğimiz şekilde yaşamasını dayatmamakla sağlanır. İnsan kendisi olarak Kabul gördüğü zaman özgürce yaşar ve yalana başvurmaz. Kadınların sorunu , kendileri olarak Kabul görmemektir. Erkek gözüyle Kadın: özgür bir birey değil yarı-hayal, yarı-nesne, kendi ihtiyacına göre biçimlendirdiği biridir; Picasso tablolarında birkaç yüz ve vücudun birarada olduğu çarpıtılmış kadınlar gibidir. Kah öyledir, kah böyle. Saf ve masum olmalıdır bir bakire gibi; namuslu ve iffetli olmalıdır bir eş gibi; her numarayı bilmelidir bir seks işçisi gibi, falan , filan...Bildiğimiz şeyler. Fırça erkeğin elindedir: ressamdır, istediği gibi resmini yapar, kadına düşen tablodaki yerini bilmek ve ondan bekleneni yerine getirmektir. Tablolarındaki kadınların konuşmaya ve direnmeye hakları olsaydı ve yüzlerini değiştirebilselerdi Picasso nun hali nice olurdu ? Sanatsal yaratısını tamamlayamaz, bunalıma sürüklenirdi.
Erkek , yaşamı kurgulamaktan vazgeçmelidir. Kadından istediği gibi olmasını, kendi istediği şekilde yaşamasını talep etmekten vazgeçmelidir. Kadın yalanları erkek kurgusuna tepkidir. Aynı zamanda çok incelikli bir davranıştır, erkek kırılganlığına gösterilmiş bir duyarlılıktır. Erkek kurgulamaktan vazgeçtiği zaman kadın yalanları bitecek, gereksiz hassasiyetler ortadan kalkacaktır.
Başkalarının bizden önce ve bizden sonraki hayatlarına ilişmediğimiz zaman, kendimizi geliştirebileceğiz ve özgür olabileceğiz. Sevdiğimiz kişiler, bizim bir parçamız değildir. Onlar , hayatımızın bir noktasına değmiş, gelip geçmiş ya da koluna takıp götürmüş, yaydıkları ışıkla parlayan kuyruklu yıldızlardır. Bize benzemezler, kendi düşünceleri vardır, kendi duyguları vardır, kendi cinsel deneyimleri vardır, görmediğimiz karanlık tarafları vardır, geride bıraktıkları ya da gelecekte olabilecek bizden başka kuyruklu yıldızları vardır. Kendilerine benzedikleri için sevilmeyi hakederler. Bize benzedikleri için değil.
Sanıldığının aksine, insan gelişmemiş bir canlı. Gücünü bir diğerini kontrol ederek, saçma sapan değer yargıları ile tutsak ederek oluşturmakta. Namus, iffet, sadakat, bekaret, içe sinmeme, zart, zurt gibi kelimeler kadınları hizaya getirmeye, erkeğin kırılganlığını örtbas etmeye yarayan kelimeler. Oysa, bunlara ihtiyacımız yok. Yaşamımızı bu kelimeler yönlendirmemeli. Herşey, düşüncede başlar. Bütün dillerden bu kelimeler kaldırılmalı ve yaşamda yeri olmamalı. Yoksa, yalan söylemeye ya da anlatmamaya devam edeceğiz. Çünkü, sizleri kırılmanızı istemeyecek kadar çok seviyoruz.
|