ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
28 Nisan 2024, Pazar 22:04   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  R--O-M-E-O> Forum Mesajları
    R--O-M-E-O'e ait Toplam 1750 Forum Mesajı var
<<1...100...155156157158159160161162163164165 166167168169170171172173174175>>


R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Spor >Genel Spor Muhabbeti >FREE KICK...>
  13.Haz.2006 Sal 16:13:19

İlerde Bu simi Beşiktaş da galatasarayda göreceksiniz:)

Kaan Karadayi

Gerçekten Hoş bir firikik wallace : Firikik atmak bir yetenektir...



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >ERMENI SOYKIRIMI !!!>
  13.Haz.2006 Sal 16:08:39
fiogf49gjkf0d

Ermeni soy Kırımı Dünyanın gündemindedir. Sözde Olan bu ermeni Soy Kırımı nın gerçek oldugunu iddia edenler Türklere ßir katil gözüyle bakmaktadirlar. Ama Olay Böyle değildir . Türkiye Osmanlı Dosyalarını Osmanlı Arşivlerini açmaya hazırdır. Fakat Bunu istememektedir Diğer Devletler direk infaz Yapma çabasındadır.

Mantıklı Düşünürmüsünüz?

Türkler Ermenilerle Ne zaman tanıştı bunu biliyormusunuz ?

Türkler Ermenilerle 11. yüzyılda tanısmıstır. Tugrul ve çagrı bey zamanında Türklerin orta asyadan Anadoluya geldikleri zaman tanıştılar.

Ve Türkler Ve ermniler arasında cok güzelbir ilişki olmaya başladı. uzun yıllar beraber büyüdüler.Beraber yaşadılar. Hatta türk aileler Kız cocuklarını ermenilere bile emnaet ederdi. Ermedilerde Aynen Türklere. Yani bunları derken Türkler İle Ermeniler Arasında hiç bir Olumsuz Hareket Olmadıgı Gibi Çok iyi Oldugunu söylemek istiyorum. Zaman İlerledi. Osmanlı gelişti Yükseldi . Ve gerileme dönemi geldi. Yıkılış Döneminde bir çok çephede savaşmaktaydi. Ve Bu zamanlarda Ermenilerin Katledildiği soy kırım Yapıldıgı söyleniyor.

Sizce Mantıklı ?

Eğer Türkler Ermenileri Katletmek istese idi. Daha önceden yapardi Bu işi En güçlü olduklari zaman yapardi.

Neden Bu zor Durumda Kendine bir çephe daha Açsın. Ermeniler Zamanında Rusya nın vaadlerine İnanarak bize ihanet ettiler. Fakat Osmanlı  Bir katliam yapmadi...

İşte Osmanlı İle ermeniler Arasındaki İlişkiler

A. SELÇUKLU DÖNEMİ

 

a. Fetihten Önce

 

            Türklerin Anadolu’yu resmen yurt edinip Selçuklu Devletini kurmalarından önce Anadolu’nun doğusunda bulunan Bizans İmparatorluğuna tabi iki Ermeni Prensliği, gene Bizans tarafından sona erdirilmişti. Bunlar Vaspuragan ve Ani Prenslikleridir.

 

            Vaspuragan Prensliği Van Gölünün doğusunda bulunuyordu. Buranın prensi Senekharim, 1021 yılında Van’ı Bizans’a terk ederek tebaasının önemli bir bölümü ile birlikte kendilerine tahsis edilen Sivas bölgesine gitmişlerdi. Van’ı işgal eden Bizans da, bu civardaki Ermenileri Orta Anadolu ve Urfa taraflarına göç ettirdi.[1]

 

            Ani Prensi ise, Bizans-Gürcü savaşında Gürcü kralını tuttuğu için kendisinden intikam alınmasından korkup, Prensliğinin kendi ölümünden sonra Bizans’a kalmasını vasiyet etti. Onun ölümünden sonra yeğenleri buna karşı çıktılarsa da Bizans tarafından bir hile ile imparatorluk merkezine götürülmeleri sağlandı ve 1045 yılında bu prensliğe son verildi.

 

            Görüldüğü üzere bölgenin Türkler tarafından resmen fethedilmesinden önce Ermeni Prensliklerine Bizans İmparatorluğunca son verilmiş ve buradaki Ermeniler de özelikle Orta Anadolu’ya tehcir edilmişti.[2]  Bizans’ın toprak aristokratları elinde ezilen ve inançları hatta milliyetleri üzerinde baskı uygulanan Ermeniler, bu konularda büyük hoşgörüye sahip olan Türklere adeta kucak açmışlar, hatta Anadolu’nun fethinde Türklere yardım etmişlerdir.

 

b. Fetihten Sonra

 

Selçuklular, Anadolu’da devlet düzenini kurduklarında bir “yeniden imar” faaliyetine girişmişlerdir. Bu ortamda kent ve köylerinden kaçıp sarp yerlere çekilmiş bulunan halklar, eski yerlerine dönüp Türklerle bir arada yaşamaya başlamışlar, etnik ve dinsel inançlarını da korumuşlardır.

 

Bu dönemde yalnızca Ermenilerin değil diğer azınlıkların da yeni egemen güçten yani Türklerden övgü ile söz ettiklerini görüyoruz. Hatta Anadolu’da fetih hareketlerini sürdüren Sultan Melikşah’la ilgili olarak, Ermeni, Gürcü, Süryani yazarlar “insanların en seçilmişi, en zarifi, kusursuz ve günahsız, merhametli, müşfik, alicenap, tebaasının babası, herkese bilhassa Hıristiyanlar karşı çok müsamahakâr ve himayekâr” anlamlarında övücü sözlerle tanımlamalar yapmışlardır.[3]

 

Gene Ermeni tarihçi Matthieu, Sultan Melikşah’la ilgili olarak “geçtiği ülkelerin halkına bir baba gibi davrandığını, Hıristiyanlar için kalbinin sevgi ile dolu olduğunu, bu nedenle birçok şehir ve bölge halkının kendiliğinden onun idaresine geçtiğini, 1090 yılında Ermeni Patriği Basil’in isteği üzerine verdiği bir fermanla kiliseleri, manastırları ve papazları vergiden muaf tuttuğunu” yazmaktadır.[4]

 

            Selçukluların güçlü olduğu dönemlerde onların egemenliğini tanıyan Ermeniler, Türklerle kaynaşarak barış içerisinde yaşamışlardır. Hatta, Elbistan Ermenilerinin I. Kılıç Arslan döneminde Haçlıların değil, Selçukluların tebaası olmayı yeğledikleri[5], Sultan’ın ölümünde de matem tuttukları bilinmektedir.[6]

 

Ancak Selçukluların zayıf oldukları dönemlerde ve Haçlı Seferlerinde Ermenilerin ortamdan yararlanmaya yönelik girişimlerine şahit olunmaktadır. I. Kılıçarslan’ın ölümünden sonra Haçlıların yardımı ile Selçuklu sınırlarına tecavüz etmeleri[7], Merkezi Kozan (Sis) olan Ermeni Prensliğinin başındaki II. Toros’un Haçlılarla işbirliği yapması ve saldırısı[8], III. Haçlı Seferinde Kilikya’dan geçen Haçlılara kılavuzluk etmeleri birkaç örnektir. Gene II. Haçlı Seferinde Ermeni Prenslerinden II. Leon mezhebini değiştirerek Papa II. Celestin ve Alman İmparatoru IV. Hanri tarafından kral ilan edildi. Selçuklu topraklarına tecavüz, köylere baskın ve yağma gibi hareketlere girişen Ermeniler üzerine sık sık Selçuklu kuvvetleri sevk edilmiş ve hemen her defasında bağlılıklarını bildirip barış isteğinde bulunmuşlar[9] barışın sağlanmasıyla da Ermeniler, eski yerlerinde oturmaya devam etmişlerdir.

 

            Moğol istilası sırasında da Ermenilerin, Selçuklu Türkleri aleyhinde faaliyetleri vardır. Selçuklulara bağlı Çukurova Ermeni Krallığı, Selçukluların 1243’te yenilgiye uğradığı savaşta yükümlü olduğu yardımı göndermediği gibi, kendilerine sığınan Sultanın kız kardeşini ve annesini Moğollara teslim ettiler. Bunun üzerine Selçuklular, Çukurova’ya bir sefer düzenleyeceklerdir.[10] Moğollara bağlılığı kabul eden Çukurova Ermeni Krallığının başındaki I.Hetum, dilenci kılığına girerek, Hülagu’nun ağabeyi Mengü Han’a yaklaşmış ve ona bağlılıklarını bildirerek yaranmaya çalışmıştır.[11] Ermeniler, İlhanlıları Memluklara karşı kışkırtıcı ve destekleyici bir tavır sergiledikleri bilinmektedir.[12]

 

            Selçuklu Devletinin yıkılış sürecinde Anadolu’da ortaya çıkan Türk Beyliklerinden özellikle Karaman Beğliği hem Moğollarla kıyasıya mücadele etmiş, hem de Ermenilere karşı Memlukların tarafında yer almıştır. Moğolların önünden kaçıp bölgeye yerleşen Türkmenler de gerek Memlukların Ermeniler üzerine düzenledikleri seferlere katılarak, gerekse Toroslar ve Sivas taraflarına yaylaya çıkışlarında sürekli Ermenilerle çatışmışlardır.[13]

 

            XIV. yüzyılda Çukurova ve Uzunyayla yöresi Ramazanlı Türkmenleri tarafından iskan edilmeye başlandı. Memlukların Halep Valisi de Adana ve Tarsus’u fethetmişti. Ermenilerin yardım isteklerine karşılık Papa onları Katolik olmaya ve Bizans ise Ortodoks olmaya çağırıyordu. Bir kısım Ermeniler bu çağrılara uydu, ancak bu kez de kendi aralarında anlaşmazlıklar ve mücadeleler başladı. Sonunda 1375’te Türkmen Beyi Ebu Bekir Bey, Çukurova’da Ermeni egemenliğini kesin olarak sona erdirdi. Bölge, Ramazanoğulları Beyliği döneminde tamamıyla Türkleşti. Burada yaşayan Ermeniler de Türk kültürünü benimsediler.[14]

 OSMANLI İDARESİNDE ERMENİLER

 

            Osmanlı Devletinin Anadolu topraklarında genişlemesi ile beraber Çukurova bölgesini de ele geçirmeleri sonucu, bu bölgede yaşayan Ermeniler de bu devletin idaresine girdiler. Ermenilerin Osmanlı Devletinin idaresinde, ne Bizans ve hatta ne de Ermeni Prensliği dönemlerinde yaşamadıkları bir adalet ve hürriyete kavuştuklarına ilişkin tarihi işaretler vardır. Bu yöndeki kanıtlardan birisi de yöredeki şehir ve kasabaların Ermeni nüfusundaki doğal olmayan artıştır. Nitekim Arapgir, Çermik, Ergani, Harput, Urfa ve Siverek’teki Ermeni nüfusu 1518’de yaklaşık 5.500 iken 1523’te 9.000’i aşmış ve %66 artmıştır.[15] Bu durum, Osmanlı yönetiminin sağladığı adalet ve hürriyet ortamı nedeniyle Ermenilerin buralara göçmesinden kaynaklanmıştır.[16] Ancak, gene de bölgenin tartışmasız çoğunluğu Türk nüfustur.

 

            Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu dönemlerde, Ermenilerin bir sorun olarak karşımıza çıkmadıklarını görüyoruz. Osmanlı Devleti içerisinde, diğer azınlıklar gibi rahat bir ortam bulan Ermeniler, askerlikten de muaf tutularak ticaret ve sanatla uğraşmışlar, zengin bir sınıf oluşturmuşlardı. Ermeni-Türk ilişkileri karşılıklı güvene dayanmakta, Ermeniler genellikle Türkçe konuşmakta, kiliselerindeki ayinlerini Türkçe yapmakta ve Türklerle eşit haklara sahip bulunmalarından dolayı Batıda “Hıristiyan Türkler” olarak bilinmekte idiler.[17] Ancak, Devletin yıkılış sürecine girmesiyle birlikte, topraklarının hemen her bölgesinde çıkan huzursuzluklarla beraber, Ermeni konusu da ciddi boyutlar kazanmıştır.

 

 

 

 

            II. ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKARTILMASINDA AVRUPA DEVLETLERİNİN TURUMU: ŞARK MESELESİ

 

            Osmanlı Devletinde merkezi otoritenin sarsılmasıyla beraber, “Düvel-i Muazzama” da denilen büyük Avrupa devletleri, Osmanlı topraklarını paylaşmak için bir dizi faaliyette bulunmuşlardır. Tarihi süreç içerisine Osmanlı Hıristiyanları için önce imtiyaz, sonra da özerklik ve bağımsızlık isteme politikası izlenmiş; 1789 Fransız İhtilali ile yayılan milliyetçilik fikirleri, Osmanlının yıkılması için, Hıristiyan tebaaya telkin edilmiştir. Nitekim 1804’te ilk milliyetçi ayaklanma Sırplar tarafından başlatılmış; Rumların 1821 Mora ayaklanması da İngiltere, Fransa ve Rusya’nın müdahaleleri sonucu, 1829 Edirne Anlaşmasının bağıtladığı Yunan bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır.

 

            Osmanlı Devletinin parçalanması Avrupa Devletlerinin izledikleri politika tarihte “Şark Meselesi” olarak bilinir.  Bu terimin ilk kez, 1815’te Avrupa haritasını yeni bir düzene sokmak için toplanan Viyana Kongresinde dile getirildiğini görüyoruz.[18] Bu kongrede Rus delegeler, Osmanlı Devleti’ndeki Hıristiyan unsurların durumunun yeniden gözden geçirilmesini istemişler ve buna da “Şark Meselesi” adını vermişlerdi.[19] Kongrede bu görüş reddedilmiş, ancak Şark Meselesi terimi Avrupalılar arasında benimsenmiş ve zamanla daha geniş anlamlar yüklenerek kullanılmıştır.[20]

 

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar olan devrede “şark meselesi” terimi, görünüşte Avrupalılar tarafından Osmanlı Devleti içerisindeki Hıristiyan uyrukluların savunulması; esasta ise, Osmanlı topraklarının Avrupa’nın büyük devletleri arasında paylaşılması anlamındadır.[21] Haliyle Osmanlı Devleti, Avrupalıların bahanelerini ortadan kaldırabilmek için onların istekleri doğrultusunda pek çok ıslahatlar[22] ve bu arada da Kanun-i Esasi’yi kabul etmek dahil bir çok yeni düzenleme yapmış ise de Avrupalı büyük devletleri tatmin etmek mümkün olmamıştır.

 

Nitekim Avrupa Devletleri, 31 Mart 1877’de Londra’da imzaladıkları bir protokol ile, “Osmanlı Devleti’ndeki Hıristiyanların durumuyla, -Avrupa barışının selameti bakımından- uğraşmaya devam edeceklerini” bildirdiler.[23] Osmanlı Devleti, Londra  Protokolünü kendi içişlerine karışma kabul ederek reddetti. Bunun üzerine de 24 Nisan 1877’de Rusya savaş ilan etti.

 

Rusya’nın galibiyeti ile sonuçlanan savaş[24] sonrasında imzalanan anlaşma, Balkanlarda Sırbistan, Romanya ve Karadağ’ın bağımsızlığını; Bosna ve Hersek’in Hıristiyan bir valinin yönetiminde özerkliğini; doğuda ise, Batum, Kars, Ardahan ve Doğubeyazıt’ın Rusların olmasını, ayrıca, sözde Ermeni çoğunluğunun bulunduğu Doğu Anadolu’da ıslahat yapılmasını[25] ve buralardaki Hıristiyanların, Kürt ve Çerkezlere karşı korunmasını[26] öngörüyordu.

 

Ermenilerle ilgili hükümle Rusya, bir Ermeni Devleti’ne giden yolu açarak, Kars’tan İskenderun’a uzanan hatla Akdeniz’e çıkmayı planlıyordu. Bu planı uzun süredir yapan Ruslar, Ermenilerle de uzun zamandır ilgileniyorlardı.

 

Ancak, Rusya nın genişlemesinden rahatsızlık duyan Avrupa devletlerinin araya girmesiyle bu anlaşma hükümleri tam anlamıyla yürürlüğe giremedi. İngiltere donanmasını harekete geçirdi. Osmanlı Devleti ile yaptığı bir anlaşmayla Kıbrıs a yerleşti (4 Haziran 1878) Araya giren Bismark, ülkesinde bir konferansa ev sahipliği yaparak hem muhtemel bir savaşı önlemek hem de Almanya nın menfaatlerini korumak istiyordu. Nitekim Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Avusturya, Almanya, İtalya ve Rusya nın da katıldığı Berlin Kongresi 13 Temmuz 1878’de imzalanan bir anlaşmayla son buldu. Bu anlaşma, artık Rusya nın yanı sıra, diğer devletlerin de parçalamaya çalıştıkları Osmanlı dan, kendi paylarını alma anlaşmasıydı. Bu kongreye Ermenilerden de bir delege grubu çağrıldı ve Batılı devletlerin kendi politik hesapları doğrultusunda pay sahibi yapıldılar. Aşağıda bu devletlerin, Ermeniler üzerinden yaptıkları hesapları açıklayacağız.

 

 

A. RUSLARIN ERMENİ POLİTİKASI

 

Rusların Ermenileri kullanma politikası XVIII. Yüzyıl başlarında I. Petro’ya kadar iner. I. Petro, İran’la yaptığı savaşlarda Ermeniler’den yararlanmış ve Ermeniler’den bir kısmını kendi topraklarına yerleşmeye davet etmiş ve onları göç ettirmiştir.[27]

 

Rus Çarlığı Ermeniler konusunda sistematik çalışma yapabilmek için 1816’da Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü’nü kurdu. 1826-1828 İran savaşını kazandığında da imzaladığı anlaşma gereği, Revan ve Nahcivan Hanlıklarını birleştirerek Ermeni Vilayeti’nin oluşmasını, ardından İran’dan da Ermenilerin buraya göçünü sağladı.[28]

 

1828 Osmanlı-Rus Savaşında da önemli sayıda Ermeni’nin Rus ordusuna gönüllü yazıldığını, bir kısmının da Erzurum’un düşman işgaline girmesinde yardımcı olduklarını, savaş sonrasında Rusya’nın isteği doğrultusunda ve Osmanlı Devleti’nin rızası dışında, daha önce oluşturulan Ermenistan Vilayeti’ne Anadolu topraklarından Ermeni göçü yaşandığını biliyoruz.[29] 

 

Rusya’nın bunu yaparken hesapladığı iki ana husus, demografik yapıyı değiştirerek bu bölgede Türkleri çoğunluk olmaktan çıkarmak ve kendi güdümünde bir Ermeni varlığı oluşturmaktır. Nitekim 1828 ve 1854 yıllarında Doğu Anadolu’ya giren Ruslar, Kafkaslar’dan sürdükleri veya öldürdükleri iki milyondan fazla Türk’ün yerine yerleştirerek, bölgedeki nüfus dengesini değiştirmek için, beraberlerinde yüz bin kadar Ermeni’yi de götürdüler, oralardaki Türk topraklarına yerleştirildiler. Öyle ki, bugün Ermenistan’ın başkenti bulunan Erivan’ın 1828’den önce nüfusunun %80’i Türk idi ve eski Türk Revan Hanlığı’nın devamı durumundaydı.[30]

 

B. İNGİLİZLERİN ERMENİ POLİTİKASI

 

4 Haziran 1878’de imzalanan anlaşmaya göre Osmanlı Devleti Ermeniler için, İngiltere ile kararlaştıracağı ıslahatı yapacaktı.[31] Aslında İngiltere Ermenileri değil, kendi çıkarlarını korumak için harekete geçmişti. Çünkü, Hem Hindistan yolu, hem de Trabzon-Erzurum-Doğu Beyazıd üzerinden İran’a giden yol, İngiltere için önemliydi. Çünkü, 1840’tan sonra Manchester’a yerleşen Ermeni tüccarlar, İngiltere’de üretilen pamuklu kumaşları İran ve Türkistan’a, bu yolu kullanarak pazarlıyorlardı. 1870’ten sonra İngiltere’de pamuklu stokları artınca, kriz ihtimali belirdi. İngilizler, satışlarını artırmak için, Anadolu’da Ermeni tüccarlarına sermaye yardımında bile bulunmuşlardı.[32] İngilizlerin Ermenileri Van ve civarını işgale özendiren politikalarını Atatürk  1 Aralık 1920’de şöyle değerlendirmektedir: “Ermeniler Van ve Bitlis i ele geçirince, Irak taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır”.

 

İngilizlerin Ermeni politikasında güttükleri siyasetin başka nedenleri de bulunmaktadır. Alman kaynaklarına göre İngiltere, Mısır’ı ele geçirme planları yaparken, Balkanlar’da ve Küçük Asya’da huzursuzluklar çıkartarak diğer ülkelerin dikkatlerini buralara çekmek istiyordu. Avrupa kamuoyunu en iyi etkileyecek durumda olan da, Hıristiyan inanca sahip bir halkın Müslümanlara karşı ayaklanması olacaktı.[33] Zaten Balkanlarda Rum, Sırp ve Bulgar ayaklanmaları sonuca ulaşmıştı.

 

Böylece sıra Anadolu Hıristiyanlarına gelmiş oluyordu. Bunun için de Ermeniler seçildi ve Avrupalı Devletlerin çıkarları doğrultusunda Şark Meselesi içinde bir Ermeni konusu da sokulmuş ve bu konu ilk kez uluslar arası anlaşmaların içerisinde yer almış oluyordu.[34]

 

C. ALMANLARIN KONUYA YAKLAŞIMI

 

Stratejik ve psikolojik nedenlerin yanısıra ekonomik faaliyetlerinin ön plana çıkmaya başladığı Doğu Sorunu, Osmanlı Devleti’nin Almanlarla yakınlaşıp[35] 1900 yılında Bağdat Demiryolunun yapımı[36] için anlaşmasıyla siyasal açıdan daha değişik boyutlar kazandı.[37] Bir yandan Araplar Türklere karşı kışkırtılıp,[38] Devletin Türk ve Müslüman unsurları arasındaki birlik parçalanmak istenirken, öte yandan Doğu Anadolu’da Ermeniler sürekli tahrik edilmeye başlandı.[39] Ayrıca Kürtler de kışkırtılmaktaydı.[40] Böylece Osmanlı Devleti parçalanırken Doğu Anadolu da “Balkanlaştırılmış” olacaktı.[41]

 

Almanlar, Ermeni konusunda İngiltere’nin politikasından rahatsız olmuş ve Osmanlı Devleti’ni desteklemiştir. Ancak bu desteğin en masum nedeni Almanların ekonomik çıkar hesapları olmuştur. 

 

Ancak bir süre sonra Ermeniler konusunda batı dünyasında yapılan olumsuz propagandadan etkilendiklerini görüyoruz. Nitekim Alman İmparatoru II. Willhelm’e, annesinin “Bütün Hıristiyan ülkelerinin görevi, bu katliamda akan Hıristiyan kanının intikamını Türkiye’den almak olmalıdır” dediği, İmparator’un da bir rapor üzerine “Bu artık fazla oluyor. Zira onlar da Hıristiyan” biçiminde bir tepki gösterdiği bilinmektedir.[42]

 

I. Dünya Savaşından sonra, Alman resmi tavrının da Türkiye aleyhine döndüğünü görüyoruz. Çünkü Batı basınında Ermeni tehcirini Alman Genelkurmayının tavsiye edip yönettiği yolunda haberler çıkmış; sözde Ermeni soykırımında Almanların da rolü olduğu yazılmıştı. Almanlar, bu psikoloji içerisinde savunmaya geçtiler ve hoş görünmek için Ermeni yanlısı politika izlemeye başladılar. Türk düşmanı ve bir Ermeni’yle evli Papaz Lepsius’a “Almanya ve Ermenistan 1914-1918” adlı, bilimsel olmayan taraflı bir kitap yazdırdılar. Bu kitap, ne yazık ki  Almanya’da temel kitap olarak kabul edilmektedir.

 

Almanların değişen bu yanlı tavrına diğer bir örnek, Talat Paşa’nın bir Ermeni’nin saldırısıyla şehit edilmesinden sonra yaşananlardır. Mahkemeye, olayları bilen ve Türkiye’de yaşamış olan subaylar önce tanık olarak çağrılmış, sonra çağrılmayıp, olayları ancak duyanların tanıklığına başvurulmuştur.  Bu duruma Türkiye’de görev yapan subaylar bile itiraz etmiş, ama katil serbest bırakılmıştır.[43] (1970’lerde ABD’de iki diplomatımızı öldüren,  Geroge YANIKYAN da sağlık nedenleriyle serbest kalacaktır!)

D. FRANSIZLARIN ERMENİ POLİTİKASI

 

Ermenilerle Fransızların ataları olan Franklar, Haçlı seferlerinden beri tanışıyorlardı. Ermeniler, Haçlı Seferlerine kılavuzluk ve lojistik desteği vermişlerdi. Bu seferler sırasında çok sayıda Frank asilzadesi ve şövalyeler, zengin Ermenilerin kızlarıyla evlenmişlerdir.[44] Aslında Ermenilerin, Frankları yanlarında alıkoymak için kızlarını onlarla evlendirme politikası izlediklerini görüyoruz.[45] Ayrıca Ermeniler Haçlı Seferleri sırasında onlara klavuzluk etmişler, at, yiyecek, konaklama vb. lojistik destek vermişler Türk kalelerinin ve kuvvetlerinin durumu hakkında bilgi vermişler, onlarla birlikte Türklere karşı savaşmışlardır. Hatta Klikya Baronu II. Revone, Papa III. Innocentus’a mektup yazarak katolikliğe geçtiğini bildirmiş, “Beni Türklerden kurtarın, bunlar şeytanın soyu, yeni bir haçlı seferi yollayın” diye ısrar ederek 4. Haçlı Seferinin yapılmasında pay sahibi olmuştur.[46]

 

Fransızlar, Kilikya diye adlandırdıkları Çukurova bölgesini, Suriye’ye dahil görmekte ve burada ciddi ekonomik çıkarları bulunmakta idi.Çünkü, kendi dokuma sanayisi için gereken pamuk hammaddesini, özellikle Amerikan iç savaşı sırasında, sulu pamuk üretimi yapılan bereketli Çukurova topraklarından temin etmiş, hatta 1864’te Çukurova’da pamuk işleme fabrikası kurmuştur.

 

Bölgenin diğer zenginlikleri de Fransa için vazgeçilebilecek şeyler değildi. Bunu çok erken fark eden Fransızlar,  Çukurova bölgesinin genel tarihini ve coğrafyasını araştırmışlar ve 1604’te de yayınlamışlardır.[47]

 

Fransızlar, 1850’lerde Ermenilerin dil, kültür ve tarihleri ile ilgili araştırmalar yaptırıp, Kilikya Ermenistanı imajını oluşturmaya çalışmıştır. Fransız seyyahları, gerekli bilgileri toplamışlar; 17. yüzyıl başlarında Paris’te açılan Doğu Diller Okulundan bu yolda istifade etmişlerdir. Fransız misyonerleri de Erivan, Erzurum ve Bitlis’te, hem Ermenileri Katolikleştirmek hem de Osmanlı Devletine karşı kışkırtmak için faaliyette bulunmuşlardır. [48]

 

Fransa Parlamentosunda Ermenilerin görüşme konusu olması da yeni değildir. 3 Kasım 1869’da, Ermenilerin bağımsızlığı konusu görüşülmüş, ancak, Başbakan Hanotaux, Ermenilerin bağımsızlığını kurulabileceği bir merkeze ve çoğunluğa sahip bulunmadıklarını bildirmiştir.[49]

 

Kısaca ifade edebiliriz ki Fransızlar’ın Ermenilere ilgisi ve onlara ilişkin stratejileri oldukça eskidir. Bu ilginin başlıca nedeni de bölgenin pamuğu ve madenleridir.[50] Bu evlenmeler de, belli ölçüde duygusal yakınlığa neden olmuştur.

 

 

III. ERMENİ İSYANLARI  ve TEHCİR KONUSU

 

A. İSYANLARA GENEL BİR BAKIŞ

 

Yukarıda kısaca verildiği üzere Ermeniler, Emperyalist ülkelerin emelleri doğrultusunda kışkırtılmışlar; Osmanlı Devleti içerisindeki durumlarının iyileştirilmesi bahanesi ile örgütlenerek önce özerkliği, sonra da bağımsızlığı amaçlayan bir sürece sokulmuşlardı. Ruslar, bölgede kurulacak bir Ermeni Devleti vasıtasıyla Akdeniz’e inmeyi; İngilizler bunu önlemek için Ermenilerin kendi himayeleri altında kalmasını planlıyorlardı. Fransızlar da kendi çıkarları doğrultusunda ayrı maksatlarla Ermenilerle “ilgili” idiler. Böylece Ermeni sorunu “Ermenilerin sorunu” değil, başta “İngiltere, Rusya ve Fransa’nın kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdikleri bir sorun” halini almıştır.[51] Ermeni isyanlarının da arkasında Rusya ve İngiltere’nin desteklediği HINÇAK ve TAŞNAKSUTYUN komiteleri bulunuyordu.

 

İşte İngiltere, Fransa ve Rusya’nın kendi çıkarları doğrultusundaki kışkırtma ve tahrikleri sonucu, Ermeniler, Türklere karşı bir isyan ve ihanet sürecine girmişlerdir.

 

1914-1918 yılları arasında Ermeniler, Diyarbakır, Sivas, Erzurum, Bitlis ve Van’da isyanlar çıkarmışlar[52] ve büyük ölçüde Hamidiye Alaylarına süvari veren bu yöre halkına mezalimde bulunmuşlardı.[53]

 

Bu isyanların geliştiği saha daha sonra, Cumhuriyet döneminde Şeyh Sait isyanı[54] ve onu izleyen ayaklanmaların da gerçekleştiği bölge olacaktır.[55] Çünkü mütareke yıllarına kadar, başta İngilizler olmak üzere Avrupalılar tarafından “Hıristiyan oldukları için kendilerini ellerinden tutmaya zorunlu hissettikleri Ermenileri katleden, vahşi bir topluluk” olarak görülen Kürtler[56] bu tarihten sonra sahiplenilmiş gibi gösterilerek, “Şark Meselesi”ne yeni bir boyut getirilmiştir.[57] Tarihsel süreç içerisinde bu şekilde bir yaklaşım sergileyen Batının konuya bugünkü bakış açısı çok da değişmemiştir. Olaylar ve gelişmeler bunu gösteriyor.

 

            Ermeniler tarafından çıkartılan 1888 Van ve 1890  Erzurum ayaklanmalarından sonra 1894 yılında Sasun’da büyük bir isyan başlatılmış ve Devlet sert önlemler almak durumunda kalmıştı. Ancak bu konudaki esas sıkıntı I. Dünya Savaşı sırasında yaşandı.

 

            I. Dünya Savaşı başladığında silahlandırılan Ermeni birlikleri, Türkiye’nin savaştığı İtilaf Devletleri ile birleşerek, içeride bir cephe açmışlardır. Bu durumda konu, bir iç güvenlik, Devletin kendisini ve yurttaşlarını koruma sorunu haline gelmiştir.  17 Ağustos 1914’te Maraş’a bağlı Zeytun’da çıkan isyan  Kayseri, Erzurum, Van ve Bitlis dolaylarındaki Ermenilerin de katılımı ile ciddi boyutlara ulaşmıştır. 

 

İşte bu gelişmeler sonucu Devlet de halkın ve askerin güvenliğini sağlamak için 21 Mayıs 1915 tarihli Sevk ve İskân Kanunu çıkartarak uygulamaya koydu.[58] Buna göre isyana katılan Ermeni çetecilerin daha güvenli bölgelere “tehcir” edilmişlerdir.

 

 

B. TEHCİR NE DEMEKTİR? UYGULAMA NASIL OLMUŞTUR?

 

“Tehcir” sözcüğü, Arapça kökenli olup, “bir yerden başka bir yere göç ettirmek” (immigration, émigration) anlamına gelir. Dikkat edilirse burada “sürgün etmek” (deportation) anlamı bulunmamaktadır. Batıda, zaman zaman sürgün anlamına gelecek (deportation, exil, banissement, proscription vb.) terimlerin kullanılıyor olması ya bilgisizlikten ya da siyasal amaçlı kasıttan kaynaklansa gerektir.

 

“Tehcir” 1948 tarihli Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesinin 2. maddesindeki tanıma da girmemektedir. Ancak örneğin,  Hitler Almanya’sında altı milyon Yahudi ile bir milyon çingenenin yok edildiği ırkçı eylemler tam anlamıyla bir soykırım (holocoust) örneği olarak kabul edilmektedir.[59]

 

Ulusal Bağımsızlık Savaşı sonrası Lozan Barış görüşmelerinde Ermeniler, üç yüz bin Ermeninin öldürüldüğünü iddia etmişlerdir. Buraya giden Ermeni heyeti içerisinde Nradungiyan Gabriel Efendi, Osmanlı Devleti’nde Nafia (Bayındırlık) ve Hariciye (Dışişleri) Nazırlıkları (Bakanlık) yapmış, bir ara da Bahriye (Denizcilik) Nazırlığına da vekalet etmiş biridir. Devletin bu kadar üst makamlarına çıkartılmış olan birisi, Heyetle beraber Lozan’da toprak ve tazminat talep edebilmiştir. Ermeniler burada, üç yüz bin zayiatımız oldu derken, daha sonra yalanlarını iyice abartarak bir milyon, beş milyon Ermeni katledildi gibi iddialar ortaya atmışlardır.

 

Halbuki Avrupalılar bile o devirde Osmanlı ülkesinde yaşayan Ermenilerin tamamının 1.300.000 olduğunu söylüyorlar. Burada kendi iddia ettikleri üç yüz bin zayiat da 24 Nisanı anma  olaylarında bir milyona, sonra bir buçuk milyona çıkartılmıştır. Bazı kaynaklarda beş milyona kadar yazanlar bile çıkmaktadır. Ancak bizzat Batılıların kaynaklarına göre 1914 yılında Osmanlı Devleti içerisinde 1.161.169 gregoryan ve 67.838 katolik olmak üzere toplam 1.229.007 Ermeni bulunuyordu.[60] 1897 sayımında bu rakam 1.042.374 idi. Bu sayıma kimse özellikle de Ermeniler itiraz edemez. Çünkü 1897-1903 yılları arasında Osmanlı İstatistik Umum İdaresi Müdürü Mığırdıç Sınabyan isimli bir Ermeni idi.[61] Demek ki iddia edilen rakamların yalan olduğu buradan bellidir.Yapılan bilimsel araştırmalar ve eldeki veriler kesin olarak göstermektedir ki Osmanlı Devletinin yürüttüğü tehcir işlemi tamamen insancıl kaygılarla ve hukuksal kurallar çerçevesinde gerçekleşmiştir. O günkü teknolojide ve savaş ortamında elbette bazı güçlükler çıkması kaçınılmazdır.

 

Ancak, Devletin 7-8 bakanlığı sırf bu işle meşgul olmuş; Müslümanlardan başka Ermeni, Rum ve Yahudiler ile yabancı misyon temsilcilerinden oluşan komisyonlar kurarak kimlerin tehcire tabi tutulacağını, nerelere gönderileceğini, yolda ne gibi zorluklarla karşılaşacağını ve nasıl muhafaza edileceğini, hatta zarar görenlerin tazmininin nasıl olacağını bu komisyonlar eliyle kararlaştırıp uygulatmıştır.

 

Yol boyunca çoğu zaman askerlerin iaşe ve ilaçlarından yararlandıkları da bilinmektedir.[62] Hatta ülkede ciddi sağlık problemlerinin yaşandığı bir dönemde, tehcire tabi gruplara birer doktor verilmesi yoluna bile gidilmiştir. Şimdi, soykırım yapılmış olsa, bunca insancıl önlem alınır mıydı? Eğer Ermeniler yok edilecek idiyse, bulundukları yerde bunu yapma şansı varken göç ettirme yoluna gidilir miydi?  Elbette gidilmezdi.

 

Tarihe “Ermeni Tehciri” olarak geçen; yukarıda nedenleri ve uygulama aşamaları anlatılan bu yer değiştirme ve yerleştirme kararı uygulanırken, savaş ortamı, ailesi katledilenlerin zaman zaman önlenemeyen öfkeli ferdi davranışları, hastalık, doğa koşulları ve en önemlisi de Ermenilerin isyan halinin devamı gibi nedenlerle bazı kayıpların olması önlenememiştir. Ancak, bütün tarihi belge ve kayıtların açıkça ortaya koyduğu üzere, Ermenilerin katledilmesi asla söz konusu olmadığı gibi, baştan beri süregelen olaylarda ihanete uğrayıp öldürülen Türklerin sayısı, öldürüldüğü iddia edilen abartılı Ermeni sayıları ile bile kıyaslanamayacak kadar fazladır. Ayrıca tehcir kararı ile berber göç ettirilenlerin zarara uğramaması için alınacak önlemler de belirlenmiş, bu yolda uygulayıcılara emirler gönderilmiştir. Nitekim, göç sırasında askerlerin kendi ilaç ve yiyeceklerini, bu gruplarla paylaştığı ve azami özenin gösterildiği belgelerle sabittir.

 

Göç ettirme uygulaması sırasında bütün emir ve önlemlere karşın, kişisel kin ve acısı nedeniyle bile olsa  yanlış uygulama yapan görevliler olmuşsa, tam bir hukuk devleti anlayışı içerisinde bu kimseleri Devlet yargılamış ve gerekli cezaları da vermiştir.

 

ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR

Türk-Ermeni ilişkilerinin kanlı olaylara dönüştüğü 1878 Berlin Antlaşmasından bu güne gelinceye kadar geçen 120 yılı aşkın dönemde Türklere yönelik Ermeni terörünü dört ana başlıkta inceleyebiliriz.[63]

 

Birincisi emperyalist ülkelerin kışkırtmaları ile oluşturulan yapay Ermeni Sorunu çerçevesinde I. Dünya Savaşı öncesinde Türklere yapılan Ermeni suikastları, kundaklamalar ve isyan hareketleridir.

 

İkincisi, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı yıllarında cephe gerisinde ihanet ettikleri Türk halkına Ermeni çetelerince yapılan hunhar katliamlardır.

 

Üçüncüsü, Lozan Konferansında umduklarını bulamayan Ermenilerin eski Osmanlı yöneticilerine karşı yürüttükleri cinayetlerdir.

 

Dördüncüsü 1970’lerin başından itibaren özellikle yurt dışındaki diplomatları hedef alan Ermeni terörüdür.

 

A. HALKA YAPTIKLARI KATLİAMLAR

 

Osmanlı Devleti içerisinde, büyük hak ve imtiyazlar içerisinde yaşayan Ermeniler, yukarıda anlatılan süreç içerisinde Devletin güçsüz dönemlerinde Müslüman halka ciddi saldırılarda bulunmuşlar ve katliamlara girişmişlerdir. Örneğin I. Dünya Savaşı sırasında Rus, İngiliz ve Fransız desteğindeki Ermenilerin yaptığı katliamlar ve soykırımda bir milyondan fazla Türkün hayatını kaybettiği tarih kayıtlarında mevcuttur..[64] Diğer bir ifade ile Türklerin kaybı, Ermenilerin kaybı ile kıyaslanamayacak oranda fazladır. Dahası, Ermenilerin kaybı yol koşulları, hastalık, eşkıya ve yakınları katledilen insanların intikam saldırıları gibi nedenlerle olurken ve Devlet bunların önlenmesi için alınabilecek bütün önlemleri almışken, Türklerin kaybı, tarihe geçen inanılmaz vahşetler, katliamlar sonucu gerçekleşmiştir.

 

Örnek vermek gerekirse, Van soykırımından kurtulanların anlattıklarını içeren ve Van Belediye Başkanı ve Alay Komutanının imzasını taşıyan, İçişleri Bakanlığına gönderilmiş bir belgede, Rus kuvvetleri ile birleşen insan kasabı Ermenilerin girdikleri yerleri cesetten geçilmez halde bıraktıkları, kıymetli şeyleri yağmaladıkları, İslamiyet’e hakaret ederek cami ve medreseleri yağmaladıkları, Müslümanları katletmekten büyük zevk aldıkları, ahalinin burunlarını, kulaklarını, bacaklarını, kafalarını kesip karınlarını yardıkları, çocukları diri diri ateşe attıkları, bazılarının derilerini tulum çıkardıkları, kesik kafaları süngülere taktıkları, bazılarını kütük üzerinde doğradıkları, bir kısmını Mermid Çayına döktükleri, insanları kuyulara doldurdukları, kadın ve çocukları tandır damlarına doldurup yaktıkları, kadınlara anlatılamayacak tecavüzlerde bulundukları, direnenleri vahşi biçimde katlettikleri... belirtilmiştir.[65]

 

B. OSMANLI DEVLET ADAMLARINA SUİKASTLER

 

            Lozan Konferansında umduklarını bulamayan Ermeniler, bu kez de eski Osmanlı yöneticilerine karşı bir dizi suikasta girişmişlerdir. Aslında Ermeni siyasi cinayetleri Padişah II. Abdulhamit’i bombalama girişimleri ile başlar. Sonra Osmanlı Bankası olayı vardır. Nihayet Lozan konferansında azınlıklar başlığı altında ele alınan ermeni konusundan eli boş dönmeleri sonucu, Osmanlı Döneminde yüksek yöneticilik yapmış bazı kimselere karşı suikastlara girişmişler ve  bu cinayetlerde Talat, Cemal, Sait Paşalarla, Bahattin Şakir ve Cemal Azmi Beyler şehit olmuşlardır. Bilindiği gibi bu insanlar o günün bakan, başbakan düzeyinde üst yöneticilik yapmış Osmanlı devlet adamlarıdır.idi.

 



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >SON HECE OYUNU>
  13.Haz.2006 Sal 15:49:32

Arkadaşlar Panık yok Oyunumuza devam ediyoruz

YENI Kelimemeiz

ANADOLU



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >SON HECE OYUNU>
  12.Haz.2006 Pzt 17:38:48

Zihniyet

muhaha



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >..:::Önemli:::..>
  12.Haz.2006 Pzt 17:33:33
fiogf49gjkf0d

Piskoljilerini etkilebilirsen kızların ne mutlu sana wallace belki senın sayende bir çok arkadaşımız bilgilenir

tşlkler mesaj için



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >2006 OKS SORU VE CEVAPLARİ>
  12.Haz.2006 Pzt 17:24:05

ASLINDA SORULAR ZEKA ÖLCECEK DERECEDE SORULAR FAKAT SENIN DUSUNME YETENEĞİNDE YASIN İLE DOGRU OLARAK İLERLİYOR DEMEKKİ :)

 



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >SON HECE OYUNU>
  12.Haz.2006 Pzt 17:17:17
fiogf49gjkf0d

İşte bir oyun daha sevgili forum okuyucuları.. oyunumuzu Anlatıyorum Ben bir Kelime yazacagım. ve Benım altıma yazan arkadaş Son hece ile basşlayan bir kelime yazacak ve böylece oyunumuz devam edecek

Misal:

Muzaffer

Ferdi

Kelimeyi veriyorum:

UFUK... Sıradakı arkadaşımız Uk İle başlayan bir kelime türetecek



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >METAL FIRTINA VİZYONDA...>
  12.Haz.2006 Pzt 17:12:39

Metal Fırtına beyaz perdede
Kurtlar Vadisi-Irak , Babam ve Oğlum , Organize İşler adlı yapımlarla gişe rekorları kıran Türk sinemasında projeler hız kesmiyor.

Orkun Uçar ve Burak Turna nın kaleme aldığı çok satan romandan sinemaya aktarılacak Metal Fırtına nın çekim tarihi 2007 yılının ortaları olarak belirlenirken, Erkan Petekkaya, Metin Akpınar ve Melisa Sözen in başrolünü paylaşacağı Eve Giden Yol un çekimlerine de 15 Haziranda başlanacak.

AA muhabirinin Özen Film yetkililerinden aldığı bilgiye göre, geçen yılın en çok satan romanlarından beyazperdeye aktarılacak Metal Fırtına filminin hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor.

Türk medyasının yanı sıra New York Times başta gelmek üzere dış basının da ilgisini çeken Metal Fırtına için yazarlarla 30 Eylül 2005 te anlaşma yapan Özen Film, yapımın öyküsünü geliştirmek üzere yazım ekibi kurdu. Yazım ekibinin, Türkiye nin hassas politik ve stratejik konumunu göz önünde bulundurarak evrensel bir projenin gereği olan kapsamlı araştırmalar yapacağı ve senaryoyu buna göre kuracağı belirtildi.

Filmin çekimlerine 2007 yılının ortalarında başlanmasının planlandığı kaydedildi.



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Ekmeğini çöpten çıkaranlar>
  12.Haz.2006 Pzt 16:49:48

WaLLace Forumda yayınlanmıs sayılı güzel mesajlardan..

Bu mesajı okuması gerekenler okur umarım. Coğu insan yemekleri çöpe döküyor. Bunun yanı sıra cogu insanda yemeğini dediğin gibi çöpden çıkarıyor

DÜNYA TERAZİ GİBİDİR. BİR TARAFI İNDİRİRSEN DİĞER TARAF KALKAR. İLERDE O İNSANLARDA MUHTAÇ OLACAKTIR. YEMEGE OLMASADA BASKA BİR ŞEYE MUHTAÇ OLACAKTIR.



R--O-M-E-O

R--O-M-E-O resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >2006 OKS SORU VE CEVAPLARİ>
  12.Haz.2006 Pzt 00:33:15

Soruları İnceledim. Zeka Ölçücü sorulardı arkadaşlar. Buda cevap anahtari

<<1...100...155156157158159160161162163164165 166167168169170171172173174175>>