fiogf49gjkf0d Ayçöreği ve Deniz Yıldızı kitabindan birkac bölüm paylasmak istedim..
HEYKELLERE PİSLEYEN ADAM:
Olay 15. yüzyılda Almanya’nın Köln kentinde geçer. Halk, sorunlarına sırt çeviren belediye başkanından oldukça şikayetçidir.
Dertlerini anlatmak üzere her gün meydanda toplanan kalabalığa kulak asmaması bir yana, her saat başı pencerede görünen başkan halka dil çıkarmaktadır!.
Belediye binasının tam karşısındaki evde oturan bir adam da kiraladığı evin bir tuvaleti olmamasından şikayetçidir.Ev sahibinin kapısını aşındıran adamcağız bir sonuç alamaması üzerine başkanın karşısına çıkar...Çıkar ama nafile!
Başkan,zavallı adamın şikayetini dinlemez bile.Sıkıştığında,komşularının kapısını mahcup bir yüz ifadesiyle çalan adamcağız,işin böyle yürümeyeceğini kısa zamanda anlayınca evin çatısına tırmanmaya başlar.Tuvaletini yağmur oluklarına yaparken kıçını tam da belediye başkanının penceresine döner!
Bu durum aylarca sürer gider...Saçaklara pisleyen adam,bir gün düşüp öleceğini düşünerek heykelini yaptırmaya karar verir.Aradan yıllar geçer.Söz konusu ev defalarca yıkılır ve yerine yenisi yapılır.Tek değişmeyen şey kıçını belediye başkanının penceresine doğru dönerek tuvaletini yapan adamın heykelidir.Yolunuz bir gün Köln’e düşerse eski belediye binasını bulun.Tam karşısındaki evin çatısında pantolonunu sıyırıp,tuvaletini yapan bir adamın heykelini göreceksiniz!...
SAVAŞTAN SONRA MUTLAKA EVLEN :
İkinci Dünya Savaşı nın ilk günlerinde tutuklanan Missak Manouchion “Çabo” adlı edebiyat dergisini çıkaran bir şairdir. Hitler in orduları Fransa ya saldırdığın da oda özgülük için çabalayanların yanında yer alır. Serbest bırakılınca hiç tereddüt etmeden direnişçilere katılan Manouchion, bu hareketiyle kimseyi şaşırtmaz. Çünkü daha önce İspanyol Cumhuriyetçilerine yardım ettiği herkes tarafından bilinmekteydi
Manoucion ın başında olduğu örgütün tek görevi vardı: Nazilere yardım gelmemesi için tren yollarını havaya uçurmak. Kısa süe de Fransız halkının sevgilisi olan Manouchion ve 22 arkadaşı 1943 yılının sonlarına doğru yakalanırlar. Çok ağır işkencelerden geçerler ve göstermelik bir mahkemede yargılanırlar. Sonları yüek parçalayıcıdır:Kurşuna dizileceklerdir.
Ölüme yakınken yazılan mektuplar da hile, hurda,süslemecilik olmaz. Firesiz, katıksız yazılır böylesi satırlar. 21 Şubat 1944 tarihinde kurşuna dizilen Manouchion sevgilisine yazar son mektubunu ve büyük bir insanlık dersi vardır bu son mektupta. “Ölüken kin yok içim de” diyerek, yüeğindeki kardeşlik duygularını miras bırakır tüm insanlara. Sevgilisine şöyle seslenir son satırlarında: “Seni mutlu edemedim, çok üzgünüm. Senden bir çocuğum olmasını çok isterdim. Senin istediğin gibi. Bu sebeple savaştan sonra seni mutlu edecek biriyle evlenmeni ve benim hatırım için bir çocuğun olmasını istiyorum.”
MORİTZ:
Avusturya nın küçük bir kasabasında sol görüşçü işçilere saldıran milliyetçiler, sekiz yaşında bir çocuğun ve bir savaş gazisinin ölümüne sebep oluyor. Katiller yakalanıp yargılansa da mahkeme beraat kararı verir. Ertesi gün katillerin ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşmasına karşı çıkanlar tarafından Viyana da protesto yüüyüşü düzenlenir. Öldüüşü engellemek isteyen dönemin hükümeti orduya ait silahları polise vermesini emreden Emniyet Müdüü Dr. Schober de bu karara gözünü kırpmadan uygular. Sonuç: 87 ölü, bir çok yaralı
“Kanlı Cuma” diye bilinen, olaylara, annesiyle birlikte tanık olan bir çocuk (Erich Fried) noel kutlamalarında şiir okumak için görev almıştır. Sahneye çıkarak başarıyla insanları selamlayan Erich Emniyet Müdüü dr. Schober inde dinleyiciler arasında olması sebebiyle şiirini okuyamayacağını açıklar. Emniyet Müdüünün öfkeli adımlarla salonu terk etmesinin ardından ise şiirini okur......
İkinci dünya savaşında kurulan toplama kamplarında, bir birlerine aşk mektubu yazarlardı, ayrı barakalarda kalan sevgililer mektupları ulaştırmanın da bir yolu vardı. Bir çocuğun elindeki Moritz adındaki oyuncak bebeğin içine gizlemek.....
|