ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
28 Nisan 2024, Pazar 19:12   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  ccCapacitycc> Forum Mesajları
    ccCapacitycc'e ait Toplam 36 Forum Mesajı var
<<1 234>>


ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >İrtica eylem plani>
  21.Tem.2009 Sal 19:50:26

boru dedi adam yaa !!!

boru !!!

kağıt dedi,kağıt parçası dedi kurmay albayın  işine !!!  ( 20 sene evvelki imzasını 1 günde değişti adam) ne gerk vardı ki? altı üstü kağıtparçasıydı!!!

kağıt parçası???

2800 metre yükseklikte  kahramanmaraş gibi bir yerde  mart ayında  +13 derece sıcaklık var dedi!!!!

+13 derece kış ayında  ve 2.800 metre yüksekte !!!

bilin bakalım bu  adam kim??



ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >TÜRKİYE YE GELDİLER, TÜRKÇE YE GELDİLER!>
  9.Haz.2009 Sal 11:58:11
fiogf49gjkf0d

Sevgi diline stadyum yetmedi

Sevgi diline stadyum yetmedi

Sevgi diline stadyum yetmedi

ACI VE GERÇEK BİR BİLGİ :

Bizim Amerikalılarla ilk tanışmamız 1797 yılında İzmir limanında oldu. Üç yıl sonra ABD ile Devlet-i Aliye arasında bir antlaşma imzalandı: Amerikalılara bir takım imtiyazlar verildi. O çerçeve içinde ABD, Osmanlı’daki Ermenilerin himayesini kendi üzerine aldı. Ermeni vatandaşlarımızı okutmak için Harput’ta, Sivas’ta, Kayseri’de, Van’da, Maraş’ta, Adana’da kolejler açtı.
Sonra, İstanbul’a iki Amerikalı geldi: Cyrus Hamlin ve Christoper Robert. Bunlar Rumeli Hisarı’nda Robert Kolejini kurdular ve 1863 yılında sadece dört öğrenciyle eğitime başladılar. Robert Koleji, 43 yıl içinde 8.582 kişiyi mezun etti.
Bunların 2.729’u Ermeni, 1971’i Bulgar, 2.437’si Rum, 1.427’si ise Avrupa’dan gelen Hristiyan çocuklarıydı. Robert Koleji sadece: 17 Türk öğrencisi okuttu. Onlardan da sadece biri mezun oldu: Tevfik Fikret’in oğlu Halûk. Halûk Amerika’ya giderek Papazlık mesleğini seçti. Papaz olarak yaşadı - öldü.
Robert Kolej’den mezun olan 2.729 öğrencinin bir kısmı da Amerika’ya yerleşti. Bugünkü Ermeni lobisi, Amerikalıların, bizim ülkemizdeki okullarda yetiştirdikleri Ermeni gençlerinin eserlerindendir. Bilmem anlatabildim mi ?



ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >TÜRKİYE YE GELDİLER, TÜRKÇE YE GELDİLER!>
  9.Haz.2009 Sal 10:24:44
fiogf49gjkf0d

BECQUEREL e yanıttır.

Sanırım yine üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek amaçlanmış gibi.?

şu güzelliği yaşamak,yaşatmak,paylaşmak yerine  kendisine yutturulan  kokuşmuş korkuları dile getirmekle, nerede durduğunu ,ne düşündüğünü bir kere daha göstermiş oldu.

Aslında bu ve buna benzer arkadaşları yaz dönemlerinde "TÜRK OKULLARI"na götürüp nelerin öğretildiğini göstermek gerek.

Makedonyada bir  anne " bana anneliğimi tattırdı" diyebilen bir evlada bu okullar sayesinde kavuşabildiğini,  terbiyenin,edebin,bayrağa ,vatan sevgisine bu okullar sayesinde ulaşıldığını göstermek  gerekir diye düşünüyorum.

gerçi becquerele ve bunun gibilerle vakit geçirmemek gerek.husumete zamanımız yok deyip bu yıl 115 olan ülke sayısını 125 e çıkarmak gerek. Birleşmiş Milletlere üye olan ülke sayısından 2 kat dah fazla ülkeyi bir araya toplamak  her yiğidin harcı olmasa gerek.

Haa  unutmadan ,bir yarışmacı kızımızın babası Cumhurbaşkanıydı??  bilmem bunu nasıl izah etmeli?

 



ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >***TARİHİN GÖRKEMLİ KAYBEDENLERİ***>
  1.Haz.2009 Pzt 17:36:28
fiogf49gjkf0d

sanırım birde ısrarla ıskalanan görkemli insanlar vardı.

inadına yazıl(a)mayan görkemli şahsiyetler var.....

Click the image to open in full size. Bediüzzaman Said Nursi,1873 te Bitlis in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. Babasının adı Mirza,annesinin Nuriyedir.Ağabeyi Molla Abdullah ın ilim tahsil etmesinin kendisine kazandırdığı itibara imrenerek 9 yaşında Tağ köyünde Muhammet Emin Efendi nin medresesinde(alttaki resim) öğrenime başladıysa da çok geçmeden Nurs a döndü ve haftada bir gün gelen ağabeyinden temel bilgileri öğrenmekle tahsilini devam ettirdi. Öğreniminin en verimli safhası, 15 yaşındayken 1888 de Muhammet celalî den ders aldığı üç aylık devredir. O zattan Molla Cami den nihayete kadar, ortalama on yılda okutulan bütün metinleri üç ayda okuyup diploma aldı. Kitaplardan sadece anahtar bilgileri öğreniyordu.alet ilimlerini kapsayan bu Öğrenimin ardından,sıcaktan kavrulmuş toprağın suyu yutması gibi temel ilimlere yöneldi. Usûl den Cem ül-cevâmi, Kelâm dan Şerhül-Mevâkıf gibi ağır metinlerden günde ortalama iki yüz sayfalık bir kısmı anlayarak okuyordu.Bu sıralarda Şirvandaki ağabeyinin yanına gittiğinde icâzet aldığını söyleyince o inanmamış, sıkı bir sınamadan sonra küçük kardeşinin kendisini geçtiğini görerek talebelerinden gizlice ondan ders almaya başlamıştı.

Click the image to open in full size. Siirt teMolla Fethullah da imtihan sonucunda durumunu tespit etmiş, yanında bulunduğu bir hafta içinde, günde bir-iki saatlik meşguliyetle Sübkî nin Usûl-i Fıkh a dair Cem ül Cevâmi eserini ezberlediğini görünce zeka ile hafıza kuvvetinin ifrat derecede bir kimsede bir araya gelmesi nadirdir deyip hayretini belirtti ve kitabına şu cümleyi yazdı (Cem ul Cevâmi Kitabının tamamını bir haftada ezberlemiştir.) sonunda ünü, Siirt, Bitlis gibi bölge valilerinin, O nu korumaya mecbur kalacakları boyutlara vardı.





Tillo da Kubbeyi Hasiye türbesinde inzivada Kamus u Muhit i ezberlerken bir gece Abdülkadir Geylâni yi rüyasında görür. Git Miran aşireti reisi Mustafa Paşa yı hidâyete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr i ma rûfa başlasın der Molla Said, derhal Miran aşiretine doğru Tillo dan hareket eder. Büyük bir cesaretle tebliğini yapar. Paşa,onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir. Bir süre Mardin de ikamet eden Molla Said, çok genç yaşta içtimayî ve siyasî hadiselerle ilgilenmeye başlar. Kendisinden endişelenen Mardin mutasarrıfı onu, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis Valiliğine sevk ettirir. Namaz kılmak için kelepçelerinin çözülmesini ister. Jandarmalar kabul etmeyince kendisi açar. Jandarmalar, bu hali keramet addedip hayretler içnde kalırlar; özür dileyip her türlü hizmete amade olduklarını söylerler. İleriki yıllarda Bediüzzaman a; kelepçeleri nasıl açtın? diye sorulunca Bende bilmiyorum, olsa olsa namazın kerametidir diye cevap vermiştir. Bitlis te vali ile bazı memurların
içki alemi yaptıklarını öğrenince emr-i maruf yapar. Önce hiddetlenen vali, az
sonra onu geri çağırtarak, Herkesin bir üstadı vardır. Artık benim de üstadım
sensin der. Der. İşbu Vali Ömer Paşa ona sarayında yer ayırır, ısrarla iki
sene misafir eder, kızı ile evlendirme isteğini Bediüzzaman kabul etmez. Birgün
meşhur şeyhlerden Muhammet Küfrevî nin kendisine bedua ettiğini işitince onu
ziyaret eder. Küfrevi hazretleri kendisine iltifat edip teberrüken ders verir.
Said in bir hocadan okuduğu en son ders budur. Böylece o haberin asılsız olduğu
da ortaya çıkmıştır. Van Valisi Hasan Paşa nın daveti üzerine 1893 te 15 yıl
sürecek olan Van ikametini başlar. Burada öğretim ve irşad hizmetini yaparken
hükûmet görevlileri ve muallimlerle de temasta bulunur; geleneksel ve Kelâm
ilminin, islam akâidini yeni dünya şartları karşısında açıklamaya yetmediği
kanaatine vardı ve fen bilimlerini öğrenmeye koyuldu. Coğrafya, matematik,
fizik,kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefe ye dair kitapları, o
ilimlerin uzmanlarıyla konuşacak derecede öğrendi. Molla Said, kendisine has bir
öğretim usûlü geliştirdi. İlim ehli ona Bediüzzaman lakabını vererek değişik
özelliklerini ifade etmek istediler. Bulunduğu ortamda yaşayan âlimlerden, şu
yönlerde farklı bir tutumu vardı: 1-Maaş ve hediye kabul etmiyordu. 2-Kendisine
sorulan tüm sorulara cevap verdiği halde ilim ehlinden hiç kimseye soru
sormuyordu. 3-talebelerini da zekât ve hediye kabülünden men ediyordu. 4-
Dünyada mücerred kalmak istiyor; ev,bark, eşya, aile kaydı altına girmiyordu.
Günün birinde Vali Tahir Paşa, bir gazetedeki şu müthiş haberi gösterir:
İngiltere Sömürgeler Başkanı Gladston, mecliste Kur an ı gösterip müslümanları
bu kitaptan uzaklaştımadıkça onlara tam hâkim olamayız. Demiştir. Bu dehşetli
haber, Bediüzzaman ın şahikasına ulaşmış olan iman heyecanında dalgalanmalar
meydana getirerek ; Kur an ın sönmez ve söndürelemez mânevi bir güneş olduğunu
Dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim! Der. Fen bilimleri adına Batı dan
gelecek dalâletlere karşı koymak üzere ideal edindiği üniversiteyi Van veya
Diyarbakır da açmak düşüncesiyle 1896 da İstanbula gider.Netice alamayınca aynı
maksatla 1907 yılında İstanbul a ikinci defa gitti.İstanbul Fatih semtindeki Şekerci Han a yerleşir(alttaki resim.)

Click the image to open in full size. Kısa zamanda İstanbul da
şöhreti yayıldı.Dinî ilimler alanında sorulan her soruya ikna edici cevaplar dair o zaman üniversit öğrencisi olup bizzat kendisine soru soran Hasan Fehmi Başol (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ve başkanı), Ali Himmet Berki (Yargıtay Başkanı) gibi- birçok şahid vardır.

Hilafet merkezinde siyasî temaslarla İslâm ahizmeteden Bediüzzaman meydanlarda, kürsülerde sık sıgörünüyordu.meşrutiyetin ilanından sonra bazı arkadaşlarıyla İttihad-ı Muhammedî cemiyetini kurdu.Bütün müslümanları üyesi sayan bu cemiyet, hızlı bir gelişme kaydetti. Geldiği ileri sürülen Hürriyet in şer î sınırlar çerçevesinde kalması için gayret gösteriyordu. Tanin, İkdam, Serbesti, Mizan, Şark ve Kürdistan,Volkan gibi çeşitli gazetelerde yazıyordu. Devrin siyasi şartları içerisinde ve kaygan siyaset zemininde,geleneksel saltanat idaresinin devamının zor olduğun düşünüyor,bundan dolayı meşrutî idareyi bir çare olarak görüyordu. Eski hal muhal,ya yeni hal ya izmihlâl diyordu.Said Halim Paşa, Babanzade Ahmet Naim,Filibeli Ahmet Hilmi, Mehmet Akif, Elmalılı M.Hamdi gibi birçok İslâmcı ilim ve fikir adamı da böyle düşünüyorlardı. Fakat çok geçmeden İttihat ve Terakki hükümetinin, daha çok menfi tesirler altına girdiğini görünce doğru bildiğini söylemekten geri durmamıştır. Bu arada 31 Mart hadisesi oldu; birçok hoca arasinda o da tutuklanıp idam istemiyle yargılandı. Sıkı Yönetim Mahkeme Başkanı Hurşit Paşa nın: Sende Şeriat istemisşin öyle mi? sorusuna şu cevabı verdi: Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeye hazırım.Zira Şeriat,sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir.Fakt ihtilalcilerin istediği gibi değil! Kendisine yapılan ithamlara karşı yaptığı uzun savunma,daha sonra iki defa tab edilmiştir. Cesurca müdafaası neticesinde idam beklerken beraat etti. Mahkeme heyetine teşekkür etmeksizin mahkemeden çıktı. Beyazıd dan sultanahmed e kadar kendini izleyen bir halk kitlesi önünde Zalimler için yaşasın cehennem! nidasıyla ilerledi. İsyan eden sekiz taburu itaate sevk ettiği sabit olunca Sıkı Yönetim Mahkemesi, onun isyana katılmadığını anlamış ve beraat ettirmişti. bu olaydan sonra İstanbul da fazla kalmaz, 1910 yılında Van a gitmek üzere İstanbul dan ayrılır, Batum yoluyla Van a giderken Tiflis e uğrar. Tiflis te Şeyh San an tepesinde bir Rus polisiyle ilginç bir konuşması olur.İslam ın geleceğinden ümitli olduğunu ifade etmesi üzerine polisin çağdaş müslümanların esir, zayıf fakir olup varlık göstermelerinin imkansız olduğunu söylemesine karşılık verdiği şu keramet cevap 90 lı yıllardan sonra meşhur olmuştur: Müslümanlar tahsile gitmişler ; işte Hindistan, İslâm ın kabiliyetli bir evladıdır,İngiliz lisesinde okuyor. Mısır İslam ın, zeki bir mahdumudur,İngiliz Mülkiye mektebinden ders alıyor,Kafkas ve Türkistan İslamın iki bahadır oğullarıdır,Rus harbiyesinde talim ediyorlar (Nur talebelerin den bir hizmet grubu 1995 yılında Tiflis şehrinde bir özel lise açmışlardır.) Daha sonra Van bölgesini dolaşarak ilmî içtimaî konularda etrafı aydınlatır. Gezileri esnasında kendisine sorulan surulara verdiği cevaplar,Münâzarat adlı bir kitapta toplanmıştır. 1911 kışında Şam a gittiğinde oralı bazı âlim dostlarının ricası üzerine Emevi Camii nde(alttaki resim) tarihi bir hutbe verdi(bu hutbenin Arapça orijinali küçük bir kitap halinde iki defa yayınlandılktan sonra bizzat müellif tarafından Türkçe tercümeside yayınlanmıştır).

Click the image to open in full size.
Bu hutbede İslâm dünyasını geri bırakan etkenlerin şunlar
olduğunu tespit eder: 1-Yeis. 2-Toplum hayatında sıdkın (doğruluğun) ölmesi. 3-Düşmanlık arzusu.4-Mü minleri birbirine bağlayan manevi bağları bilmemek.5-İsdibdat. (Baskı).6-Şahsî menfaat peşinde koşma. Bu hastalıkların ardından tedavi yollarını da göstermektedir. Bu hutbenin bir yerinde, 50 sene sonra gelecek nesillere hitab ettiğini söyler ki,yirminci asrın son üçte birinde onun eserlerinin daha büyük bir yayılma göstermesi,bu hitabın tam yerinde olduğuna delil teşkil eder. 1913 yılında, Van da kurmayı planladığı üniversite için devlet, 19 bin altın tahsis ettiysede şim- diki üniversite kampüsünün de yerleştiği Edremit semtinde temeli atılan üniversite, 1. Dünya Savaşı sebebiyle tamamlanamadı. 1915 yılında cihad fetvasına beş alimden biri olarak imza attı. Fetvayı kuzey Afrika da dağıtıp Van a döndü.BEDİÜZZAMAN,fiilî olarak da cihadın içindeydi. Kafkas cephesinden sonra Van ta- rafına geçip, Anadolu savunmasına katıldı Çoğunu talebelerinin oluşturduğu gönüllü milis kuvveti, beş bin kadar askerden meydana geliyordu. Bir yandan bu alaya kumanda eder iken fırsat buldukça at üstünde talebelerinden Molla Habib e İşârât ül-İ caz tefsirini arapça olarak yazdırıyordu. Bitlis müdafaası esnasında birliğinden üç talebesiyle kalıncaya kadar çarpıştı.

Click the image to open in full size. Sonra yaralı bir vaziyette esir düşüp Sibirya daki Koşturmaya ya gönderildi.

(yandaki resim) Bir esir kampını teftişe gelen Rus Başkumandanı Nikola Nikolaviç in önünde herkes ayağa kalkarken o kalkmadı.Sebebi sorulunca ben İslâm alimiyim. İmanlı kimse gayri müslime kıyam edemez cevabını verdi.Kum- andan idamını emretmişken Bediüzaman ın son arzusu olan iki rek âtlık namazından sonra emri- ni geri aldı.Bu hadiseyi kendisi anlatmamış,esir kampında beraber bazı zâtların tanıklığına dayanarak tarihçi Abdurrahim Zapsu (Ehl-i Sünnet Mecmuası,1948,c.2,sayı: 46) yayınladıktan sonra tasdik etmiştir. Komünizm ihtilali ile sarsılıp bölünen Rusya nın karmaşıklığından faydalanarak 4 yıl süren esaretten firar ile kurtulup Petrsburg, Varşova, Viyana yoluyla 1334 yılında İstanbul a dönmeye muvaffak olur.

Click the image to open in full size.Dünya savaşından donra, 1918 yılında kurulup Osmanlı Devleti nin en din kurulu durumunda olan Dar ül-Hikmeti l-İslâmiye üyeliğine Orduy-ı Hümayun adayı olarak tayin edildi. Bu kurulda İzmirli İsmail Hakkı,Şeyh Saffet (yetkin) gibi zâtlar üye olup Mehmet Akif de kurulun genel sekreteriydi. Harbin sonuna doğru İngiliz siyasetinin iç yüzünü ortaya koyan Hutuvvât-ı Sitte adlı risâlesini yayınlamış ve İstanbul un her tarafına dağıttırmıştı. İngilizler 1920 yılında İstanbul u işgal edince bu risâle, İngiliz Başkumandanına gösterilir ve BEDİÜZZAMAN ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. Kumandan onu idam etmeye niyetlendiyse de böyle bir hareketin,Doğu Anadolu da büyük bir kargaşaya ve İngiliz aleyhtarlığına sebeb olacağı yönün - deki uyarıları dikkate alarak bu kararından vazgeçer. İşgal döneminde İngiltere Angligan Kilisesi baş papazı, İslâm hakkında kapsamlı altı soru ha- zırlamış ve yetkili din âlimlerinin cevaplarını istemişti. Elmalı lı Muhammet Hamdi Yazır, Abdülaziz Çavuş gibi bir kaç zât,küçük bir kitap çapında cevaplar hazırladılar. BEDİÜZZAMAN ise Ben onlara bir tek kelimeyle bile cevap vermem Cevabım tükürüktür deyip bu tutumunun sebebini şöyle açıklamıştır: Çünkü zalim devletin,ayağını boğazımıza bastığı dakikada, papazlarının mağrur bir eda ile suâl sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım gelir. Bu cevap, onun farkını ve mizacını gösteriyor. Üstad, bu kişilerin maksatlarını keşfedip: İşte biz, adamı böyle yeneriz. Şayet sizin dininiz hak olsaydı bu perişan vaziyete düşmezdiniz. Şimdi bizim üstünlüğümüzü anlayın bakalım! dercesine bu soruları yönelttiklerini keşfedip bu ağır cevabı vermişti. 5 Mart 1920 de Hamdullah Suphi, V. Ebuziyya, Mazhar Osman, F. Kerim Gökay, Süheyl Ünver, M. Şekip Tunç ve Hakkı Tarık Us ile Yeşilay ı kurdu. 1921 yılının Ocak ayında İskilipli Atıf Mustafa Sabri, Ermenekli Saffet efendilerle Müderrisler Cemiye tini kurdu. Anadolu da başlatılan İstiklâl hareketini destekledi. Şeyhülislâm Dürrizâde nin bu hareket aley- indeki fetvasının, esaret altında verilmiş olduğundan geçersiz olduğunu belirtti.
Click the image to open in full size.İstanbul daki önemli ve başarılı hizmetlerinden dolayı Ankara hükûmeti, onu Ankara ya davet etti. Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum diyerek bu teklifi kabul etmedi. Zaferden sonra 9 Kasım 1920 de davet tekrarlandı ve bu defa kabul etti. Meclis de,resmî karşılama töreni yapılmasına dair karşı çıktı.Mebusların dinî yönden lâkayd olduklarını görünce 19 Ocak 1923 te üç sayfalık bir beyannname dağıtarak onları uyardı.Namaz kılanlara altmış mebus daha katıldı.Namazgâh olan küçük bir odayı, büyük bir mescid haline getirtti.İdealindeki üniversiteyi gündeme getirdi; 163 milletvekilinin oyu ile bu iş için yüzellibin banknot ödenek ayrıldı. Bediüzzaman, İslâm âleminde bir dirirliş olacağına dair kuvvetli ümidi sebebiyle Ankara ya gelmişti.Gençliğinden bu yana tüm çabaları hep bunun içindi.Siyasî açıdan bu yöndeki son teşebbüsü,Ankara da oldu.Fakat karşısına kuvvetli engeller çıktı. Bir gün Meclis te, Mustafa Kemal Paşa ile iki saat kadar görüşmüş; yapılacak inkılâbın Kur an dan kaynaklanması gerektiğini,Avrupalıları taklit etmenin doğru olmayacağını anlatmıştı.Mustafa Kemal,Bediüzzaman ın nüfûzundan istifade etmek için ona mebusluk,Darü l-Hikmeti l-İslâmiye gibi Diyanet te azalık ve Şark Umumi Vaizliği ni teklif eder.Fakat Bediüzzaman kabul etmez.Meclis teki ortamı da değerlendirerek siyaset alanında yapacağı bişey kalmadığını düşünür;Van a gidip Erek dağında bir mağarada inzivaya çekilir.Bu düşünce, aslında başka bir alandaki hareketi planlamak gayesiyle yapılan bir gerilim, koşmak için yapılan bir geri çekilmeydi.Dalâletin, ilim ve medeniyet kisvesiyle girdiği, yöneticilerin çoüunun Avrupai fikirlere meftun olduğu, dini faaliyetlerin yasaklandığı,dinî eğitim veren okulların kapatıldığı, totaliter tek parti yönetimin hâkim olduğu bir dönemde teşkilâttan mahrum olarak dinî hizmetrealitede yok sayılırdı.Bediüzzaman, neticesiz kalmaya mahkum ani çıkışlara iltifat etmemiş;İslâm beldelerinden birine yerleşme,orada hizmete devam etme tekliflerini de kabul etmemiştir.O,her zaman mücadelenin kzıştığı yeri tercih etmiştir. SÜRGÜN EDİLMESİ Diyarbekir tarafında ortaya çıkan şeyh Said harekeine katılmadığı halde o kıyamın neticesinde(Şubat 1925),kış mevsiminde Erzurum ve İstanbul dan sonra Burdur a sürüldü.7 ay orada kaldıktan sonra büsbütün tecrid etmek gayesiyle 1926 da, Isparta ya bağlı dağlık ücra bir köy olan Barla ya gönderildi.
Barla da tecrit edmesine rağmen,ALLAH Teâlâ, kendi hesabının, mahlukların hesabını bozacağına aşikar bir delil göstermek istiyordu.dağ başında bir köydeki birkaç köylüyle bile görüşmesi yasaklanmış, devamlı gözetim altında ihtiyar, garip, fakir bir insanın yazdığı hakikatleri dünyanın her tarafına yayıp hidayete susamış gönüllere ulaştırabileceğini gösterdi.Yanında Kur ân-ı Kerîm den başka kitabı yoktu. Barla öyle bir dirilişe kaynak oldu ki bir tarihçinin tesbitiyle "Türkiye de dinsizlerin planını altüst etti."İman hareketi, dolaylı olarak içtimaî bir de netice aldı; Ceberrut Halk Parti idaresini de -şefi İsmet İnönü nün ikrarı ile- deviren hareket oldu. Barla sürgünü ile Bediüzzaman ın, 1925-1960 yılları arasında otuzbeş yıl süren hapis,sürgün,baskı dönemi başlamıştı.Üstad, yazma bilmekle beraber hattı düzgün ve güzel değildi.Bazı kâtiplere yazdırır,elden ele kopyalar çıkarmak suretiyle eserler yayılır, yazılanları da müellif bizzat tashih ederdi.Matbaadan istifade imkânı yoktu.Bunun siyasî ve malî sebepleri vardı elbette.Fakat asıl kültürel boyut üzerinde durmak gerekir.Üstad,harf inkılâbının bir emirle bin yıllık mazi ve kültürle ilgisinin kesilmesine karşı yeni nesile,Kur ân harfleriyle yazılan eski kültürümüzü tanıtmak istiyordu.Risale-i Nur, yazılışından otuz yıl sonra,1956 da matbaada basılabildi.Üstad, o kadar zor şartlarda otuz sene boyunca bu işin ekol olaerak belki de tek temsilcisi oldu.Fotokopi hatta teksir makinasının bile olmadığı zamanda tek çare, bakarak el yazısı ile nüsha çoğaltmak oluyordu.Bir kitaptan tek bir suret elde edebilmek için haftalarca aylarca yazmak gerekiyordu.Kâtip sayısı sınırlıydı.İşte Risale-i Nur hizmeti, şakirtlerin kollarını matbaa haline getirti.Altıyüzbin nüsha eser böylece çoğaltıldı ki böyle bir çalışma, tarihte misli görülmemeiş bir çalışmadır.Kısa bir zaman sonra Üstad ın sade fakat en şiddetli baskı dönemlerinde olduğu gibi serbestlik zamanında da pek semereli olan teşkilâtı kurulmuş bulunuyordu:Yerleşim merkezlerinde talebelerin irtibat merkezi olan medrese(dershane),kâtip talebeler, kitap ve mektup taşıyan Nur postacıları.Üstad, barla da sekizbuçuk yıl kaldı.Onun boş durmadığını gören islâm aleyhtarları rejim aleyhinde cemiyet kuruyor iddasında bulundular.1935 de Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında dava açtı.Neticede keyfî olarak , tesettürle ilgili ayetin tefsirinden ötürü kendisine onbir ay hapis cezası verildi.

Halbuki isnad edilen devlet düzenini değiştirmek için teşkilat kurma suçu sabit olsaydı ya idam veya müebbed hapis cezası verilmesi gerekirdi. Geçimini nasıl sağladığı hep merak edilmiştir.Mahkemede şöyle demişti : "Darü l -Hikme-ti l-İslâmiye de aldığım maaştan çoğunu, o zaman yazdığım kitapların tab ına sarf ettim;az bir kısmını hacca gitmek için ayırmıştım.İşte iktisat ve kanaat bereketiyle o cüz i para bana dokuz yıl kâfî geldi.Hâlâ o mübarek paradan bir miktar var.Geçim konusunda Emirdağ da da şöyle diyecektir.Ondokuz sene iki yüz banknot ile şiddetli iktisat ile idare ettim. Palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden.... 27 Mart 1936 da Eskişehir hapishanesinden çıktıktan sonra Kastomonu ya sürgün edilip polis karakolunun karşısında bir eve yerleştirildi.(alltaki resim)


Tedbirli bir tarzda, civardan hizmete gelenler vasıtasıyla eserlerini yayıyor,Isparta ve diğer yerlerle irtibatı devam ediyordu.Kastamonu da sekiz yıl kaldıktan sonra, bu hizmetin durdurulamayıp daha da yayıldığı görülünce 1943 de 126 talebesiyle Denizli Ağır Ceza Makhemesi ne sevkedildi.Prof Necati Lügal,Prof Y.Z.Yörükkan ve Türk Tarih Kurumu nunda incelemesi neticesinde:"Bediüzzaman ın siyasî faaliyeti yoktur.Eserleri ilmî ,îmânîdir.Kur ân ın tefsiri mahiyetindedir.Onun mesleğinde cemiyetçilik ve tarîkatçılık yoktur."dedi.Mahkemece 130 parçalık külliyatın hepsine 15 Haziran 1944 günü beraat kararı verilip bu karar temyizce de tasdik edildi. Denizli mahkemesinde kendiside tarihi bir müdafada bulunmuştu.Müdafasının bir yerinde şöyle demişti: "Evet,biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki;her asırda üçyüzelli milyon mensupları var.Ve her gün beş defa namazla,o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hürmetlerini gösteriyorlar....İşte biz,bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efrâdındanız ve hususi vazifemiz de Kur ânın imanî hakikatlarını tahkiki bir suretle ehl-i imana bildirip,onları ve kendimizi kurtarmaktır. Eğer laik cumhuriyeti soruyorsanız,ben biliyorum ki laik manası,bitaraf kalmak,yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahatçilere ilişmediği gibi,dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim.Yirmi senedir ki hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden çekilmişim.Hükümet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum.El-iyazu billah,eğer dinsizlik hesabına,imanına ve ahiretine çalışanları mes ul edecek kanunları yapan bir dehşetli şekle girmiş ise,bunu size bilâ-pervâ ilan ve ihtar ederim ki bin canım olsa,imâna ve âhirete feda etmeye hazırım....." Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra hükümet,o nu Emirdağı nda ikamete gönderdi.Fakat hizmeti ilerledikçe hakkındaki kanunsuz şiddet uygulaması artıyordu.Kendisi : "Denizli hapishanesindeki bir aylık sıkıntıyı,Emirdağ ikametinde bir günde çekiyordum..." demiştir.Bir süre sonrakaymakamlık,camiye çıkmasını menetti.Prensip olarak,sadece hizmetle ilgili olanlarla zaruret miktarı görüşürdü.Halk ile temas etme fırsatını,yaptığı gezintilerde bulurdu.Rastladığı insanlara kısa dersler verir,irşad ve nasihatte bulunurdu. Derken 1948 ocak ayında,ülkenin çeşitli yerlerinden toplanmış ellidört talebesiyle Afyon da tutuklandı.

Click the image to open in full size.Resmin Büyük Halini Görmek İçin Tıklayınız
Afyon un soğuk kışında yetmişbeş yaşındaki ihtiyar birinin yirmi ay hücre hapishanesinde tutuklu kalması,ölüme terkedilmesi demekti.Şahsına verilen sıkıntıların fazlalığını,bütün cemaate duyulan hiddeti teskin vasıtası saymakla memnun olmuştu.Hapishanede onunla gizlice görüşmeye çalışan talebeleri falakaya yatırılıyordu.Herşeye rağmen diğer hapishaneler gibi Afyon hapishanesi de "Medresey-î Yusufiye" ye dönüştü.Caniler ıslah-ı hal ettiler.Hatta ceza süresini tamamlayan bazı mahkumlar:"Kendimizi suçlu göstermek suretiyle onlarla beraber kalacağız dediler.Burada hapishane müdürüne yazıp dedi ki:" Rusya da bolşevizm fıtınası ve fransız ihtilali önce hapishanede başladı.Fakat Risale-i Nur şakirdleri Eskişehir,Denizli,Afyon da hapishaneleri ıslah etti.... Mahkeme kendisini yirmi ay mahkum etme kararı aldı.Yargıtay ın bu kararı bozmasına rağmen kanunsuz oylamalar ile tekrar aynı karar mahkum edildi.Mahkeme devam ederken demokrat parti iktidara gelip genel af ilan etti.Tahliye edildiler.Mahkeme ancak 11 eylül 1956 da beraat verdi.Tahliyeden sonra Emirdağ da ikamet etti.Afyon hapishanesinden sonra mektepliler ve memurlar,hissedilir derecede onun halkasına dahil oldular.Bazı üniversiteli gençlerin yayınladığı Gençlik Rehberi adlı kitabı dava konusu olunca mahkeme için 1952 de İstanbul a geldi.Aşağıdaki resimler Bediüzzaman hazretlerinin 1952 yılında İstanbul a geldiğinde çekilmiştir.
Click the image to open in full size.
Abdurrahman Şeref Laç ve Mihri Helav gibi değerli avukatlar savunmada yer aldılar.Mahkeme beraatla neticelendi.Halk,özellikle gençlik,kendisine büyük ilgi gösterdi.Uzun bir ayrılıktan sonra istanbul a,sılaya gelir gibi gelmişti.1953 te Isparta da ikamete başladı.Demokrat parti iktidarının,ezanı asli şekliyle okunmasına imkan vermesi sebebiyle tebrik edip vatan ve millet hizmetinde muvaffakiyet temennisinde bulundu.Ayrıca Risale-i Nur u serbest bırakıp,Ayasofya yıda cami haline irca eden bir mesaj gönderdi.1953 te üç ay İstanbul da kalıp,fethin 500. yıl dönümü kutlamalrına katıldı.1956 da eserleri,talebelerinden bir kaç heyetçe yeni türk harfleriyle yayınlanmaya başladı. 1960 başlarında Ankara ve Konya ya gitmesi siyasi çevreleri telaşa verince Hükümet, radyodan bildiri yayınlayarak Emirdağ da ikamet etmesini istedi. İşte o hapishane dışındayken bile -1925 ve 1960 yılları arasında- böyle mahkum muamelesi gördü. Fakat Osman Yüksel in dediği gibi o Mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Ama mahkumken bile hükmediyordu. 18 Mart 1960 da Emirdağ dan Isparta ya oradan da gizlice Urfa ya gitti (21 Mart). Bakanlığın a- cele Urfa yı terketme emrine, Urfa lı siyasilerve halk karşı koydu. Emri tebliğ eden Emniyet Müdürü ne : Ağır hastayım.Dönecek takatim yok. Zaten buraya ölmeye geldim dedi. 23 Mart sabaha karşı Kadir Gecesi vefat etti.
Click the image to open in full size.
Tereke hakimi, saat, cübbe ve yirmi lira tespit edip kardeşine verilmesini hükme bağladı. 24 mart perşembe günü Halilurrahman Dergâhı 1960 gecesi Urfa nın her tarafı askeri zırhlı birliklerce tutuldu. Saat 01.00 de demir parmaklıklar kesilip varyozlarla mezar yıkıldı. Ceset hiç bozulmamıştı. Sadece kefen biraz sararmıştı. Konya dan askeri uçakla getirilen kardeşi Abdülmecid Nursî, mezarın naklinde hazır bulundurulmuştu. Onun verdiği bilgiye göre ceset, askeri uçakla geceleyin Afyon askeri havaalanına nakledildi. Oradan da karayoluyla Isparta tarafına götürülüp meçhul bir yere defnedildi. Yirminci asırda devlet yönetimini elinde bulunduranlar tarafından mezarda bile ona yapılan bu muamele, Üstâdın dalâleti ne derece çılgına çevirdiğinin bir göstergesidir. Kadir Mısıroğlu, Sebil dergisinde, 1970 de onu anarken kapak resmi olarak onun resmini koyup altına şu cümleyi yazmıştı: Türkiye de dinsizlerin planını altüst eden adam. Bu tarihi tespitin doğruluğunun yüzlerce delilinden biri de zalimlerin onun ölüsünden bile korkarak meza- rını bilinmeyen bir yere nakletmeleridir. Ne var ki zalim insanların eliyle kader-i ilahî, onun ihlâslı bir dileğini gerçekleştiriyordu. Bir çok talebesinin yanında söylediği ve yazılı mektupları içinde neşredilen bir sözünde şöyle demişti: Benim kabrimi, gayet gizli bir yerde bir-iki talebemden hiç kimse bilmemek lâzım geliyor... Dünyada beni sohbetten meneden bir hakikat, elbette vefa- tımdan sonra da, bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle menetmeye mecbur e- decek. (Bu hakikat ihlas olup, onu şöhretten, insanların---manevi kabilden dahi olsa--ücretlerin- den menetmektedir.) Vefatından uzun seneler önce 1923 de yazdığı ve yeni harflerle de vefatından beşyıl önce yayınlanan Sözler kitabının sonunda imza kabilinden koyduğu ed-Dâi hatimesinde 1379 da vefat tarihini ve sonra mezarının yıkılacağını ve Asya da İslâmiyet in inkişaf edeceğini ALLAH ın bildirmesiyle bildirmişti.(Bu satırları yazan Üstad vefât ettiğinde, A.Ü. Hukuk Fakültesi 1.sınıf öğrencisi idin ve o günlerde memleketim olan Ergani de bulunuyordum. Bediüzzaman ın vefat haberinin radyodan duyurulduğu gece, ilçenin müftüsü olan babam merhum M. Zeki Yıldırım ın etrafında geniş bir terâvih cemaati ile çayhanede oturuyorduk.Haber duyulunca babam beni evegöndererek Sözler i getirmemi söyledi. Getirdim. Üstâd ın imzam dediği ed-Dâi kıtasını okuduk. / S. Yıldırım / .)
KISACA BAZI FİKİRLERİ
ÜSTÂD BEDİÜZZAMAN ın ESKİ ve YENİ SAİD dönemlerinde yazdığı birçok eserleri var- dır. Türkçe, Arapça ve az miktarda Farsça yazmıştır. Eserleri hacim olarak toplam altı bin sayfa tutmaktadır. Eserlerinde nakle değil, yeni, orijinal fikirlere yer verir. Diğer eserlerde bulunabilecek bilgileri onlara havale edip tekrara gerek duymaz eserlerinin çoğu Kur ân tefsiri mahiyetindedir. Konuya girerken bir veya daha çok ayetten hareket eder.Fakat eseri, alışılmış lafzî tefsir tarzında değildir. Kur an hakikatlerinin kuvvetli hüccet- lerini ortaya koyması itibariyle farklı ve önemli bir tefsirdir. Kur an ın hidayetini insanlara anlatma işini gerçekleştiren, insanın aklını, nefsini, duygularını ikna eden bir eserdir. Aslında insanların çoğunun, lafzî tefsirlerden çok, bu tür eserlere ihtiyaçları vardır. İnsanlar, muayyen konularda Kur an ın insanlığa gösterdiği hidayeti anlamak isterler. Tefsirlerin tamamını okuyacak vakti olan çok az insan vardır. Bu sebeple konulu tefsir, bu asırda yayılmış ve yayılmakta olan bir tefsir türüdür. İşte Risale-i Nur Külliyatı, İslâm ın temeli ve yirminci asırda en çok hücum edilen kısmı olan iman hakikatlarına dair, akaid esaslarına dair bilgileri, özellikle onlardan kastedilen hidayet, maksad ve neticeler itibariyle tefsir eden konulu örneklerindendir. Bediüzzaaman ın hayatı boyunca izlediği gayelerden biri de İslâm ehlinin eğitim müessesele- ri olan medrese, mektup vetekkeyi kendilerinden beklenen rolleri yerine getirecek tarzda besleyip mücehhez kılmak idi.Medrese programlarının yeniden düzenlenmesini şart görüyordu.Ona göre tefeyyüz eksikliğinin sebebi, alet derslerinin asıl derslerin yerine geçmiş olması, şerh ve hâşiyelerle fazla meşgul olma ve fen bilimlerinin yokluğu idi. Mektepleri de dinî dersler yönünden beslemek gerekiyordu.Mezunlarının isdihdam yerlerini de düşünmek lâzım gelirdi. İşte böylece her biri, farklı bir tarafa çekip götüren medrese, mektep ve tekke ruhunu birleştirip bunların herbirinden nasibini almış kâmil insan yetiştirme peşinde idi. Bunu Medresetü z--Zehra adını verdiği üniversiti modelinde görüyordu. İslâm toplumunun üç eğitim kurumu olan medrese, mektep ve tekkenin koordinali çalışmasını istiyordu. Bunların birbirinden kopuk oluşu, her birinden gurur ve taassubu ortaya çıkarıyordu. Halbuki onagö reİslâm binasında, bunların her birinin yeri vardı. İslamiyet hariçte temessül etse bir menzili mektep,bir odası medrese, bir köşesi zâviyedir. Salonu ise hepsinin toplandığı yerdir. Biri, diğerinin noksanını tekmil için bir şûra meclisi olarak, nûrânî sağlam sarayı ortaya koyacaktır. İdealindeki Medresetü z--Zehra nın, bu ilahi sarayı temsil etmesini bekliyordu. Özellikle Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis gibi şark vilayetlerinde açılmasına ihtiyaç gördüğü bu okulların, Osmanlı mozayiğini bir arada tutacak harç olacağını ve muhtemel menfi akımlara karşı sed olacağını düşünüyordu. Buna dair yirniden fazla arşiv belgesi vardır. Her mü min i lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir.Bu zamanda (cihadın) en mühin vesilesi maddeten terakki etmektir. O güçlü dış düşmanları bile ümitsizliğe değil, gayrete vesile yapıyordu: Onlar bizim uyanma- mıza vesiledir. Onlardan fen alacağız. İslâm ın sulh dini olduğuna inandıracağız. Dinin bürhanları ile ikna edip, İslâm ın mükemmelliklerini ve güzelliklerini fiillerimizle göstereceğiz. Bediüzzaman ın yetiştiği 19. asır, İslâm dünyasının ve bütün dünyanın en sancılı dönemine rastlıyordu.Rönesans sonrası Avrupa da bilim, kiliseye rağmen gelişince modern bilimin temsil- cileri dine karşı veya en azından dinle ilgisiz materyalist bir istikamette ilerlemiş ve yeni bir ca- hiliye ordusu,güçsüz İslâm dünyası üzerine hücum etmişti.Birinci Dünya Savaşı ndan sonra Ana- dolu, İran Afganistan dışındaki bütün İslâm dünyası, Batı lılarca sömürgeleştirilmişti. Bu fela- ketlerin sebebini, bazı bilim adamları gibi Besiüzzaman da incelemişti. O, 1909 da yayınladığı program ını, daha sonra devam eden elli yıllık hayatı boyunca da incelemiştir. Bediüzzaman ın fihriste-i maksadı ve efkârının program ıdır makalesindeki fikirleri özetle şöyledir: 1-İslâm alemini terakkiye sevk edecek uyanışı sağlamak. 2Müslümanların üç temel eğitim kurumu olan medrese mektep ve tekke arasında uyum sağ- lamak. 3- İlmî çevrelerde hürriyeti tesis etmek. 4- Medreselerde ihtisas şubeleri kurmak. 5- Geniş kitleleri irşad edecek vaiz ve hatiplerin yetiştirilmesini yeni baştan ele almak. 6- Osmanlı toplumunu geliştirmek için en büyük üç düşman olan cehalet, zarûret (yani fakirlik,) ve ihtilâfı yenmek.Bu üç düşmana karşı ma rifet (bilim ve eğitim), sanat (endüstri) ittifak silahıyla cihad etmek. 7-Hilâfet makamının ıslâh edilmesi. 8-Osmanlı devletinin dağılıp beylikler haline dönüşmemesi için İttihad-ı Muhammedî fikrinin geliştirilmesi. 9- Milli birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilâfı sebebiyle zayi olan büyük kuvvetlerinden istifade etmek.
RİSALE-İ NUR un ÖZELLİKLERİ
Mehmet Akif in: Doğrudan doğruya Kur an dan alarak İlhâmı Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm ı. şeklinde güzelce ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman, Risale-i Nur la kısmen gerçekleştirmiştir. Hadîs-i Şeriflerin de Kur an ın tefsiri olduğunu ve ondan ayrı sayılmaması gerçeğini unutmaksızın Bediüzaman, İslâm ın esas meseleleri ile meşguldür. İsrailiyat, menkıbeler, âdetler yönü ile fazla meşgul olmaz. Risale-i Nur, iman hakikatlerini, akla yaklaştırarak aklî delillerle izah ikna etmeye çalışır.Akla hi- tab ederken kalbi, duyguları ve nafsi ihmal etmez. Bundan dolayı okuyanların nefislerini tezkiye edip ahlâklarını düzeltmesi,Müellif in, rızâ-yı ilahiden başka bir tesir altında kalmamasından ileri gelir. Risale-i Nur da Bediüzzaman,mevzuya girerken ona esas teşkil eden, hareket noktası olan ayeti veya ayetleri yazar.Bazen misallerin de yardımıyla ayetin hedefi olan hidayetin aydınlığına ulaştırır ve yazılanın, ilgili ayetin yüzlerce, binlerce inceliklerinden biri olduğunu söyler.Bu arada son asırlarda ortaya çıkan dalâletlerin, batıl felsefî ve ideolojik fikirlerin kötü etkileri izale edilir, adları verilmeksizin, o akımlar, kuvvetli aklî delillerle çürütülür.( İ. K. Salihi, s, 125---129. Onun Ehl-i Küfür , Ehli Dalâlet , Ehl-i Sefahet genel isimleriyle kastettiği bâtıl cerayanları, onları tanıyanlar bilir.) Bazen konu, suâl-cevap üslûbuyla verilir.Risale-i nur un kendine has üslûbu, meş- gul olanlar tarafından hemen farkedilir. Etkisinin sebebi de sorulanın, müellifin nefsinin veya dalâlet temsilcilerinin sorduğu sorulara, dolasıyla umumî derde tercüman olmasından ileri gelir.
вч ямsƒs isimli Üye şimdilik offline konumundadır  



ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Faşizan Geçmiş>
  1.Haz.2009 Pzt 17:17:28
fiogf49gjkf0d

ilginç olanı 

1_) 1945 li yıllara kadar faşist ülkelerin anayasalarından alınan maddelerle yönetilmiş olmak!

2_)  tüm bu gerçekleri yokmuş gibi kabul eden bir muhalefetimizin var oluşu!!



ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Münevver Karabulut Cinayeti ve Son Dakika !!>
  1.Haz.2009 Pzt 17:11:09
fiogf49gjkf0d
pılan açıklamalar,eldeki mevcut delillere bakılırsa bir kaç saat zaman içerisinde birden fazla kişinin bu cinayete iştirak ettiği anlaşılıyor.öldürülen kişinin sırtında bulunan toprak,cinayetin açık alanda işlendiğini,birden fazla kişininde tükürüklerine rastlanılması bunu doğruluyor gibi.eğer "ayin"için işlenildiyese bu gerçekten çok acı.


ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Kalkacak Olan Kısa Dönem Askerlik>
  1.Haz.2009 Pzt 17:07:06
fiogf49gjkf0d
sanırım artık askerlik vazifesinden kaçmaz artık genç kardeşlerimiz.


ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >ab de TÜRKİYE için rezil soru>
  26.May.2009 Sal 15:23:36
fiogf49gjkf0d

kadın; artık kendini kullananlara dur demelidir. ne onurunu çiğnetmeli ,nede bedenini kullandırmalıdır. AB  girmek belki  şu görünen tablo ile mümkün değil gibi.ama en azından AB muktesabatına uyum, kriterlerine uymak sanırım hem kadını,hemde diğer bireyleri özgürlükler ve demokrasi bakımından doyurmuş olacak.

diğer arkadaşların fikirlerine bende katılmakla beraber,kadın için her türlü şiddeti lanetliyorum.

 



ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Türkan Saylan ı kaybettik>
  26.May.2009 Sal 15:15:04
fiogf49gjkf0d

SAYIN 108
saygılı olmasaydık,bize hırıstiyan inancına hizmet etmiş olan peygamberine inanmasaydık müslüman olamıyorduk zaten (islamın emridir bu)

çocuklarımıza  MUSA, İSA , YAKUP,DAVUT VB  diğer din  peygamberlerine isimlerini verebilirmiydik.!!

din mevzuusunda biraz daha  araştırıp yazı yazmanızı  sizlere salık verebilirim.tevhid dininde ALLAH inancı esas ise (ki öyle) hak din olduğu ile alaklı bir tereddütünüzün olması hala sizde ALLAH inancının yerleşmediğini gösterir.bizler (müslümanlar) gelmiş ve geride kalmış tüm peygamberlere ve getirdiği kitaba şeksiz ve şüphesiz iman ederiz.zira bu imanın esaslarındandır.

sizce inanmadığınız bir dine neden saygı göstereyim gibi tuhaf bir açılımla yaklaşılırken,İSLAM  imanının esaslarına  bu şartı koyacak kadar HAK VE SON din olduğunu ıspat etmiştir.

son bir not:

din ve bu tür  konuya bilinçli şekilde çekildiğimizi yapılan yorumlardan bir kere daha anlamış bulunmakta olup, bizlere barış çubuğu uzatan herkesi savgi ile kucakladığımızı bilmenizi ısrarla isterim. saygılarımla,

çocuklarınızı kur an kursu yerine bale kurslarına yollayın(turkan saylan)



ccCapacitycc

ccCapacitycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >Türkan Saylan ı kaybettik>
  25.May.2009 Pzt 14:26:11
fiogf49gjkf0d

ALDIĞINIZ  EĞİTİM  TERBİYE BUMUDUR  108??

DİREKT İNKAR ET,YOK SAY,SAYGISIZCA DÖŞEN.....

KAPASİTEYİ AŞIYORMU YADA AŞMIYORMU BUNU ÇÖZEBİLMİŞ OLMANA GERÇEKTEN İNANMAK İSTERDİM. FAKAT  CEVABEN  YAZMIŞ OLDUĞUNUZ BU CÜMLELERDE SİZİN "ALLAH" DENDİĞİNDE NASIL SANCILANDIĞINIZI ANLIYORUZ..

.İSLAM DİNİ SON VE HAK DİNDİR. BUNU SORGULAMA SEVİYESİZLİĞİNE GİRİŞMENİZİ KINIYORUM. KİM DİYOR MUŞ DİYE SAYGISIZCA  SORUYORSUNUZ. EĞER ALLAH İNANCINIZ OLSAYDI ,KUR AN ADINDA DA EN SON KİTAP OLDUĞUNU VE ORADA DA  YAZDIĞINI ZEKERİYA BEYAZ BİLE İTİRAF ETTİ SİZ HALA GÜNEŞİ BALÇIK İLE SIVAMAYA ÇALIŞMAYIN.GÜNEŞ İLE BAŞ EDEMESSİNİZ.!

KONU BURAYA NASIL İNTİKAL ETTİ ORASINI DA ANLAMADIM !!

BELKİ TURKAN SAYLAN "ÇOCUKLARINIZA KUR AN YERİNE  BALE KURSLARINA YOLLAYIN" SÖYLEMİNDEN OLABİLİRMİ ACABA?

<<1 234>>