ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
9 Mayıs 2024, Perşembe 13:01   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  enuball> Forum Mesajları
    enuball'e ait Toplam 58 Forum Mesajı var
<<12 3456>>


enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >En İyi Korku Filmleri!>
  8.Ara.2008 Pzt 17:36:30
fiogf49gjkf0d

Film sever arkadaşlarımıza tasvif ettiğim bir filmi sunuyorum izleyene bir cümle "Helal olsun"

 

 

 



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Ya hu..Biz ne kadar da özel(LEŞTİRİL)mişiz..>
  7.Ara.2008 Pzr 11:51:06
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Selam arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyetini 29 Ekim 1923 yılında ilan ederek yeni hükümet şeklinin bağımsızlığını cumhuriyeti ülkemize getiren.Mustafa Kemal Atatürk ün, nice evlatlarına bırakmış olduğu bu hükümetin gidişi hayli halamet değil..Bir çok tv kuruluşunda insanların ekonomi gidiş hatının artık II.el elbise alabilicek düzeyde olmadığını göstermek, bu ne çirkef bir yapılandırma anlam vermek çok güç, ülkemiz özelleştiriliyormu ben sanmıyorum özelleşen devleti rasyonel bir şekilde elinde bulunduran yönetim, ülke karış-karış gidiyor.Nasıl gidiyor.Bundan aylar önce İstanbul/Göztepede bulunan sanayi sitesi kaldırılarak yerine "Medical Park" adı altında devesal büyüklükde özel hastahanelerin içinde bulunduğu bir hastahane merkezi yapıldı.Bu hastahenenin sahibi Şuanki başbakan recep tayyip erdoğanın eşi emine erdoğana ait, çok gülünücek bir durum ama bu hastahaneyi sayın başbakan , başbakanlık maaşı ilemi kurdu acep yoksa ortada dönen tekabülünde dönüp de insanlarımızın haberi olmadığı yapılandırmanın gizli saklı olarak yürütülmesi şeklinde mi kuruldu idrak etmek çok güç...

Durum vahim,kritik, bir dahaki seçimlerde düşünceniz veya görüşünüz her ne olursa olsun dikkatli şekilde düşüncelerinizi bu günlere kaydırarak insanların ekonomik yaşam biçimlerini ele alarak oylarınızı kullanmanızı önemle rica ederim.Konuşma sırası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına geldiği zaman mecazi anlamda Aslanın kükreyişi gibi bir ses çıkacağını var sayıyorum..Sevgiyle kalın sağlıcakla kalın



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >Şefde banlanmaz demeyin infumum un hazin sonu : ((>
  6.Ara.2008 Cmt 00:55:08
fiogf49gjkf0d
Hepimiz insanız arkadaşlar.Chatcity filtresi chef,ajan,üye vs. vs. ayrımları yapmıyorki,Ama bence başlık şöyle olmalıydı;"İnfumum , Chef e yakalandı."


enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Eski Chatcity ajanları >REMRON Gold Rozetin Hayırlı Olsun>
  6.Ara.2008 Cmt 00:48:57
fiogf49gjkf0d

Merhabalar,Remron ve chatcity içerisinde yeni görev alan arkadaşlarımızın hepsine yeni görevlerinde başarılar diler.Sezon açılmadan ayvayı yediklerini beyan ederim (Tabiki latife)



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >CCyi Bırakıyorum. Elveda CC, üzerine bir deneme yazısı...>
  23.Kas.2008 Pzr 16:03:15
fiogf49gjkf0d

Chatcity gerçekten insanların zamanını en iyi şekilde katletmelerini sağlamaktadır.Bu bazıları için geçerli tabiki, Aynı zamanda türkiyede bulunan 3D Chat ve Flashlı bir sohbet ambeyansı hiç görmedim.Taki chatcityle karşılaşana kadar, ama yapılması gereken hayatta olduğumuzu bilmek.İnsanlar nefes hala almakta, hayattan kopmadan,çevrenizdeki insanlardan uzaklaşmadan, yeri ve zamanında chatcityle bağlantı kurarsanızki chatcity hiç bir yere kaçmıyor adres hep aynı yerde sizi bekliyor  sizler için daha iyi olur.Sohbete ihtiyaç duyduğunuz zamanlar burda yeni yeni insanlar bulabilir ve eski arkadaşlarınızla tekrar yakınlaşabilirsiniz..Keza eski arkadaşlarınızın çoğuna sorduğunuz zaman;"Sen Hala CC yi Bırakmadın Mı ?" diye size vereceği iki cevap vardır.

1.Chatcity yi çok seviyorum.

2.Nerden girdim bu siteye bende bağımlılık yaptı.Keşke girmez olaydım der.

Kendinizi sıkmadan, ve forumda "Chatcity yi Bırakıyorum" başlıkları açmadan, İstediğiniz zaman mola verip tekrar maça başlayabilirsiniz!

Saygılayla ve sevgiyle hoşkalın..

Chatcity hepimizin sitesi önemli olan iyi ve doğru zamanda kullanmak..



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >MATEMATİK!!>
  25.Eki.2008 Cmt 19:33:04
fiogf49gjkf0d

Aristo kapısına “matematik bilmeyen giremez” yazısını asmıştı. Bununla matematik bilmeyenlerin kendisini anlamayacaklarını mı kasdetmiş, yoksa sadece insanları matematik öğrenmeye teşvik etmek mi istemişti, bilemiyoruz. Ancak o zaman bile matematiğe değer verildiğini anlıyoruz. Milattan çok önce yaşamış olan Pisagor’un, geometrik şekiller üzerinde çalışırken keşfettiği dik üçgen teoremi bugüne kadar tazeliğini korumuş olup, bugün de aynı teorem öğretilmektedir. Her asırda gelen insanların bir şeyler eklemesiyle sürekli gelişen matematik, bugünkü muazzam şeklini almıştır. Globalleşen dünyadan bu bilim de nasibini almış ve matematik dünyanın her yerinde insanların çalıştığı evrensel bir dil olmuştur. Çoğu Öğrencinin baş belâsı olarak gördüğü matematiğin, ne olduğu ve nereden çıktığı hususunda mevcut iki görüşten biri Eflatuna kadar uzanmaktadır. Bu görüşe göre matematik insanlardan bağımsız olarak kâinatta mevcuttur. İnsanlar onu keşfederler. Bu görüşü savunan insanlara Eflatuncu denmektedir. Diğer görüşe göre ise; matematik insan beyninin bir ürünüdür, keşif değil bir icattır. Bu düşüncedeki insanlara da formalist denir, Eflatunculuk ve formalizme matematiğin iki farklı okulu veya ekolü nazarıyla bakılabilir.

Bu iki düşünce arasındaki farkı anlamak için bir misal üzerinde duralım: “Sonsuz tane asal sayı (kendisi ve birden başka böleni olmayan) vardır” ifadesi matematik açısından ya doğrudur veya yanlıştır. Bundan binlerce yıl önce yaşamış olan Öklit’in yaptığı zekice ispattan bu yana bunun doğru olduğunu biliyoruz. Bu noktada Eflatuncular şunu derler: “Biz asal sayıları henüz bilmiyorken, asal sayılar vardı ve sonsuz taneydi. Onların sonsuz tane olduğunu sonradan keşfettik.” Formalistler ise, bizim asal sayıları tanımlamamızdan önce, onların sonsuz olup olmadığını düşünmenin mânâsız olduğunu ifade ederek, onların bizim tanımlamamızla ortaya çıktığını düşünürler.

SAYILAR NE DİYOR?

Formalistlerin karşısına çıkan ilk ciddi problemin sayılar olup, ilk olarak sayma işleminden ortaya çıktığını biliyoruz. Saymayı bilmeyen çobanın koyunlarının her biri için torbasına bir taş koyduğu ve her koyununu bir taşla eşleştirerek kaybolan koyun olup olmadığını tespit ettiği hikayesini çok duymuşuzdur. Sonradan sayılara isimler verildi. İki eldeki parmaklara göre 10’luk sayma sistemi ile hesap yapmak, insanlara daha kolay geldi (Aslında 10’luk, 3’lük veya 4’lük sayı sistemi kullanmanın sağladığı herhangi bir kolaylık yok). Daha sonra insanlar toplama ve çıkarma işlemlerini kullandılar ve böylece aritmetiğin temelleri atıldı. Formalistler, toplama ve çıkarma gibi basit işlemlerin bile kâinattan bağımsız olarak bazı aksiyomlara dayanan mantık kurallarından ibaret olduğunu iddia ederler. “Biz belli kuralları belli sembollerle ifade ederek aritmetik yapıyoruz” derler. Yani fiziki dünyada ne anlama geldiğini bilmediğimiz “ 5” sembolüyle, yine ne ifade ettiğini bilmediğimiz “ 7” sembolünü alıp ikisi arasına, anlamını bilmediğimiz “+“ işaretini koyarak bunların en sağına da “=“ işareti yazınca, elimizdeki aksiyomlara ve mantık kurallarına dayanarak, en sağa “ 12” sembolünü yazmamız gerektiğini biliyoruz. Aynen bir hesap makinesinin hiçbir şey anlamadan bu işlemleri yapması gibi. Şimdi bizim toplama işlemini dünyadaki mevcudattan tamamen bağımsız, sadece aksiyomlara dayalı olarak tanımladığımızı düşünelim. Birisi gelip de bizim sembolik sayılarımızı, dünyadaki koyunların sayısını ifade etmede kullansa ve “+” işaretine de koyunları birbirine katma manasını yüklese, sonra da “5 koyun, 7 koyun daha, 12 koyun yapar” dese biz bunu bir mucize olarak karşılarız. “Bizim kendi kafamızda tanımlayıp yaptığımız bir işlemin meğer dünyada tam karşılığı varmış” deriz. Hele bu kişi: “5 taş, 7 taş daha, 12 taş yapar” derse meselenin koyunlardan ibaret olmadığını kâinattaki bir hakikati ifade ettiğini anlarız. Zihinlerde rahatlıkla anlaşılması için, bu misali verdik. Aynı şekilde matematikteki çok karmaşık bir teorinin kâinatta karşılığının olduğunu görünce, bu beklenmedik hadise karşısında şaşkınlığa düşeriz. Ünlü fizikçi Paul Davies’in ifadesiyle eğer biz farklı fizik kurallarının geçerli olduğu bir kâinatta yaşasaydık, mesela sayılabilir nesnelerin olmadığı bir mekânda, bugün yaptığımız pek çok hesaplamayı yapamazdık. Bunu açıklayıcı mahiyette Oxford fizik-matematikçisi David Deutsch, saymanın tecrübeyle ortaya çıkan bir özellik olduğunu, yani belli mantık kurallarının haricinde dünyadaki mevcudatın durumundan kaynaklandığını belirtiyor. “Zihnimizde şekillenen aritmetiği yapabilmemizin tek sebebi, fizik kanunlarının aritmetiğe uygun fizik modellerinin mevcudiyetine müsaade etmeleridir” demektedir.

Einstein’dan sonra en büyük fizikçi olarak kabul edilen Richard Feynman, matematiğin varlığı hakkında şunları söylüyor: “Varlık problemi çok ilginç ve çok zor bir problem. Eğer matematik yapıyorsanız, sayıların küplerini toplayınca çok ilginç bir özellik keşfedersiniz. Birin kübü 1, ikinin kübü 8 ve üçün kübü 27’dir. Bu sayıları toplarsanız 36 sayısını bulursunuz. 1,2 ve 3’ün toplamı 6, 6’nın karesi ise 36’dır. Bu sayılara 4’ü eklerseniz ki, 4’ün kübü 64’tür, küplerinin toplamı 100 yapar. Bu sayıların toplamı ise 10’dur. Görüldüğü gibi 100, 10’nun karesidir. Bu özelliğin bütün sayılar için geçerli olduğunu ispatlayabiliyoruz. Bu özelliği daha önceden bilmiyor olabilirsiniz. Böyle şeyleri keşfettiğiniz zaman bunların sizin keşfinizden önce de var olduğunu hissediyor ve bir şekilde bir yerlerde var olduğunu düşünüyorsunuz. Ama nerede vardı? Onların mevcudiyeti için tabii ki bir mekân tayin edemeyiz. Sadece mücerret (soyut) bir kavram olarak hissediyoruz.”

Feynman’ın en çok ilgisini çeken formül ise;
e ip +1=0
formülü… Feynman not defterinden bir sayfayı bu formüle ayırmış. Sayfanın ortasında, neredeyse sayfanın yarısını kaplayacak kadar büyük harflerle bu formülü yazmış, yukarısına da büyük harflerle “İşte matematikteki en kayda değer formül” notunu düşmüş. Peki, bu formülü kayda değer kılan şey ne? “e” sayısı “Logaritma”dan geliyor; logaritması “ 1” olan sayı. “p ” (pi) sayısı da “Geometri”den, bir çemberin çevresinin çapına oranı. “i” sayısı ise tamamen başka bir dünyadan “Karmaşık Sayı Sisteminden geliyor; karesi (-1) olan sayı. “1”i bilmeyen yok, “ 0” ise, onsuz matematiğin olamayacağı bir sayı. Bu sayıların hepsi matematiğin en meşhur sayıları ve her biri matematiğin birbirinden tamamen alâkasız konularında karşımıza çıkıyor. Araya başka bir araç koymadan bu sayıları birbirleriyle alâkalandıran yukarıdaki formül karşısında hayranlığını belirten Feynman bu konuda pek haksız sayılmaz.

Bugün sayılarla ilgili dünya kadar özellik ortaya çıkarılmış durumda. Bu özelliklerin doğruluğu bizim keşfetmemizle başlamadı, onlar daha önce de doğruydu. Tıpkı suyun, Arşimet’in keşfinden önce de nesneleri kaldırması gibi.

Bu hususta büyük fizikçi Heinrich Herzt: “Hiç kimse bulunan matematik formüllerinin bizden bağımsız olarak var oldukları hissinden kurtaramaz kendini” diyorsa da, bulduğumuz formüllerin bizden önce de var olduklarını biliyoruz. Ancak Feynman’ın ifadesiyle bunlara bir mekân tayin edemiyoruz. Matematikçi Rudy Rucker, bildiğimiz fizik uzayının haricinde bir de “Zihin Uzayı” (Mindscope) diyebileceğimiz bir uzayın mevcudiyetini, fizikçilerin fizik uzayını araştırması gibi matematikçilerin de bu zihin uzayını araştırdığını savunarak matematikteki gerçekler için soyut bir mekân tayin etmiş oluyor.

MATEMATİKÇİLER NE DİYOR?

Çoğu seçkin matematikçi, Eflatuncu’dur. Bunlardan biri Kurt Gödel’dir. Gödel’in çalışmalarından önce matematiğin tamamen bir biçim çalışması, bir kümedeki sembollerle diğer bir kümedeki semboller arasında kurulan bir mantık kuralları topluluğu ve insan beyninin bir fonksiyonu olduğuna inanmak mümkündü. Ancak Gödel çalışmalarıyla daha farklı bir şekilde düşünmemizi sağladı. Gödel’in çalışmalarının en önemli kısmını şu şekilde özetleyebiliriz:

“Matematik ne kadar gelişirse gelişsin, mevcut aksiyomlarla doğruluğu ispatlanamayan, fakat doğru olan, matematik ifadeleri her zaman vardır.”

Böylece biz ispatlamadan önce bazı gerçeklerin varlığını kabul etmiş oluyoruz ki, bu bizi Eflatunculuk düşüncesine sürükler.

Bir diğer Eflatuncu, ünlü Oxford matematikçisi Roger Penrose’dur. “Bu matematiğe ait kavramlarda matematikçilerin düşüncelerinin ötesinde cereyan eden bazı derin hakikatler var. İnsan düşüncesi var olan bu ebedi hakikatlere yönlendiriliyor ve bunlar herhangi birimiz tarafından matematiğe ait bir gerçek olarak ortaya çıkarılıyor.” Mesela; kompleks sayılar. Penrose, kompleks sayıların “çok derin ve zaman üstü” bir gerçek olduğunu insanların ise tarihin belli bir devresinden sonra bu sistemi keşfettiğini belirtiyor. Penrose’u Eflatuncu olmaya zorlayan ikinci sebep ise “Mandelbrot kümesi”dir. Bu küme insanı hayrete düşürecek derecede enteresan olan “fraktal” dediğimiz geometrik bir şekildir. Bu şekil şöyle elde edilir. Herhangi bir Z karmaşık sayısını alıyoruz, C bir karmaşık sayı olmak üzere Z’nin karesine C eklemek suretiyle yeni bir sayı elde ediyoruz. Bu yeni sayının karesine C ekleyerek başka bir sayı buluyoruz ve bu işleme sürekli devam ediyoruz. Bilgisayar ekranındaki her nokta için bu işlemi yapınca, bazı noktaların belli bir basamaktan sonra 4 birim yarıçaplı çemberin dışına çıktığını görüyoruz. Her nokta kaçıncı adımdan sonra çemberin dışına çıkıyorsa o sayıya o noktanın özel sayısı diyelim. Bu özel sayıları renklerle eşleştirebiliriz. Mesela sıradan bir bilgisayarda özel sayısı tek sayı olan noktaları beyaza, çift sayı olan noktaları siyaha boyayarak siyah beyaz bir görüntü elde edebiliriz. Veya daha gelişmiş bilgisayarlarla daha renkli görüntüler elde edebilirsiniz. (Ön sayfadaki fraktallere ait görüntüler gibi) Bu görüntünün özelliği sürekli kendini tekrarlamasıdır. Herhangi küçük bir kesitini alıp büyütürsek ilk baştaki şekli elde edebiliriz. Hiçbir bilgisayar, ekrandaki her nokta için bu işlemi yapamaz. Sadece ekrandaki piksel dediğimiz her küçük kare içinden bir nokta alıp deneyerek o karenin rengini tayin eder. Buna dayanarak Penrose: “Mandelbrot kümesinin şeklini hiçbir zaman tam olarak anlayamıyor ve çizemiyoruz. Daha gelişmiş bilgisayarlar kullanarak her seferinde biraz daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Anlayamadığımız bu küme insan beyninin bir ürünü olamaz. Bu küme bizden bağımsız olarak vardır. Everest tepesi gibi… Biz onu keşfettik” diyor.

ÇİÇEKLERİN MANTIĞI

Ünlü matematikçi Leonardo Fibonacci’nin ortaya attığı Fibonacci dizisini bilmeyen yoktur. Bu dizi 1,1, 2,3, 5,8, 13, 21, 34, 55, 89, 144 şeklinde devam etmektedir. Dizinin her terimi kendinden önceki iki terimin toplamına eşittir. Ayçiçeğinde bulunan çekirdeklerin oluşturduğu spiralleri sayınca saat yönünde olanların 55, saatin ters yönünde olanların ise 89 tane olduğunu görüyoruz. Her iki sayı da Fibonacci dizisinin birbirini takip eden terimleridir. Bu sayılar ayçiçeklerinin çeşitlerine göre değişmektedir. Mesela küçük başaklı bir çeşidin spirallerini sayınca 34 ve 55 sayılarını elde edebilirsiniz, veya büyük başaklı bir çeşit size 89 ve 144 sayılarını verebilir. Ancak değişmeyen bir şey var, bu sayıların hepsi Fibonacci dizisinin ardışık iki terimini veriyor. Çam kozalağında ise spirallerin sayısı 8’e 5’tir. Aynı sayıların tütün yapraklarının dizilişinde de karşımıza çıktığını görüyoruz. Bir başka hayret uyandırıcı özellik de, çiçeklerin taçyapraklarının sayısında karşımıza çıkıyor. Zambakta 3, düğün çiçeğinde 5, kadife çiçeğinde 13, yıldız çiçeğinde 21 ve papatyalarda türüne göre 34, 55 veya 89 tane taç yaprak bulunuyor. Eğer ayçiçeğinin veya çam kozalağının DNA’sı spirallerinin sayısı için ve diğer çiçeklerin DNA’sı da taç yaprakların sayısı için, rastgele sayılar tayin etti ise; niçin bu sayılar, Fibonacci dizisinin elemanlarına denk geliyor? Fibonacci sayıları nasıl oldu da bu güzel çiçeklerin taç yapraklarına işlendi? Acaba insan gözüne daha hoş görünmesi için mi gerekliydi? Fibonacci dizisinin peşpeşe gelen terimlerinin oranı “altın oran” dediğimiz:
(√5-1)/2
sayısına yaklaşıyor ve bu oran klasik sanatta insan gözüne en hoş görünen oran olarak biliniyor. Ya çiçeklerin matematikten de, insanın göz zevkinden de anladığını iddia edeceksiniz veya bu ikisinden de anlayan gizli bir elin işlediğini düşüneceksiniz. Çiçeklerdeki bu beklenmedik özellik gösteriyor ki, Fibonacci her ne kadar bu diziyi kendi kafasından çıkardıysa da, aslında zaten var olan bir diziyi keşfetmiştir. Hem de sadece mücerret dünyada değil, müşahhas dünyada dahi misalleri bulunan bir diziyi..

Teşekkürler!..



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Eski Chatcity ajanları >ajanlar görevini yapamıyorlar>
  21.Eki.2008 Sal 13:47:25
fiogf49gjkf0d

 

·tolgaatacanberk· :
    ajanlar görevini yapamıyolar 
 

Kimi ajan arkadaşlarımız oda içerisinde bulunduğu sürece hem sohbet akışını hemde kendi sohbetlerine yön vermekle kalıp,Sohbet odası içerisinde rahatsız olduğunuz davranışlardan dolayı ajan arkadaşlarımızı "özel" den, uyararak şikayetinizi onlara açıklayabilir.Bu konun mansurunda herhangi bir şekilde cezanın gerekcesi varsa gereken yapılır.Keza teşkil eden bir husus yoksa sizlerin ajanlara fevri davranak olayın gerekçesini onlardan öğrenebilirsiniz!

·tolgaatacanberk· :
     cc nin  içeriklerini bilmiyolar kafalarına göre tavır sergiliyorlar bu adaletli bir davranışmıdır ilgililerin beni bilgilendirmesini rica ediyorum.      sevgilerimle.... 
 

Chatcity sohbet odaları içerisinde bulunan bir çok üye chatcity içeriklerinden maaf nedeni ise sohbet odalarında sergilenmesi gereken davranışları hemen hemen kişisel şekilde idrak etmiş bulunmaktadırlar.Kimileri ajanların ceza sistemi konusunda bilgi sahibi olmadığı/kimileri bir takım ajanlarla kişisel anlamda sorunlar yaşayarak bunu gayri anlamda görevine yansıtması, akabinde "ajanlık" görevi alan bir çok arkadaşımız veya rozet taşımakta olan bir çok ajanlarımız eksiklikleri sadece insanlara göstermiş oldukları hassasiyetten ötürü olmakla kalıp,Ajanlarla kişisel polemikleri olan arkadaşarımızın sucu göstermiş oldukları performanslarında bulmaktalar.Sohbet odalarında unutulmaması gereken bir konu hepimiz birer ajanız, yapılması gereken davranışların ve yanlışların telafisine sadece izin vermek,Hatalara engel olmak yapılan bir kusurun aşamasına izin vermemek.Tekabülünde unutmamak lazım ki hepimiz birer "Şefiz"

Teşekkürler



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Doğuda Çocuk Olmak>
  16.Eki.2008 Per 23:37:53
fiogf49gjkf0d

Türkiyede doğu bölgesinin yeri bende ayrıdır.!Nedeni en azimli/tutumlu/düşünceli/saf/cana yakın, insanların doğum yerleridir orası, akabinde göremedikleri-yaşayamadıkları yerleri tadamadıkları yemekleri, giyemedikleri markalı olan üstbaşları ancak yaşayan insan gördükleri zaman sorar ve ne olduklarını anlamaya çalışırlar.Şehir hayatı onlara yabancı gelsede onlar hem utangac hemde gururludurlar.Okumanın ve eğitimin onlarda rasyonellik yarattığını görebilirsiniz.Ne çok ne az sadece onlardaki düşünce "Okumak"!!

Teşekkürler..



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >TÜRBANA GEÇİT VERİLMEDİ>
  9.Eki.2008 Per 00:29:19
fiogf49gjkf0d

 

Aşağıdaki yazıyı idrak ederek okursanız,Laik misiniz/Değil misiniz/Kimsiniz/Nesiniz/Din hakkında yazılanları en iyi şekilde beyninizin bir kısmına empoze edebilirsiniz.Rasyonel insan olmayı tercih edelim mümkünse

Teşekkürler


enuball



arkadaşları
Forum Başlıkları
 
  CC-Forum > Mühim Mevzular > Politika, Tarih > ATATÜRK - LAİKLİK VE DİN >
  29.Eyl.2008 Pzt 18:29:55

Merhaba Arkadaşlar..Laik devlet kavramına girmeden önce, laikliğin ne olduğunu tanımlamak yerinde olacaktır.
Laiklik; Grekçede laos ve laikos kelimelerinden türetilmiş olup, halktan olan manasına ya da avam manasına gelmektedir. Anlam itibariyle, dinsel olmayan, dine ait olmayan, din-dışı unsurlara ait olandır.
En kısa tanımıyla laiklik, dini kurumların devlet işleyişinin dışına çıkartılmasıdır.
Bir başka deyişle, dini kurumlar ile devlet kurumları arasındaki ilişkinin yeniden düzenlenmesi ve dini kurumların devlet düzeninin dışında faaliyet göstermesi laiklik fikrinin temelidir. Dini kurumlar ile devletin birbirinden ayrılması olarak laiklik, aynı zamanda, bütün dinsel toplulukların, istisnasız olarak devlet tarafından özel topluluklar olarak nitelendirilmesi demektir. Bu bağlamda, dini kurumların devlet hazinesinden aldıkları her türlü mali desteğin kaldırılması laikliğin bir gereğidir.
Laiklik, devlet ve toplum yaşamını ilgilendiren hukuk kurallarının akla,bilime ve toplumun ihtiyaçlarına dayalı olmasıdır.yani devletin işine din kurallarının karışmamasıdır.Kişilere inanç ve ibadet özgürlüğünün verilmesi ve bu inanç ve ibadet özgürlüğünün devlet tarafından güvenceye alınmasıdır.
Türkiye’de Laikliği düzenleyen Anayasamızın 24 üncü maddesidir.24 üncü maddeye göre; Türkiye’de herkes istediği dine inanmakta istediği ibadeti yapmakta serbesttir. Hiç kimse inanç ve ibadetlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz, inanç ve ibadete yönelik olumsuz müdahaleler kanunen yasaktır. Bunu yapanlar kanun önünde suç işler ve yargılanarak cezalandırılır. Hiç kimse demokratik sistemin bir gereği olarak kendisine tanınmış olan özgürlükleri kullanarak laik sistemi yıkmak ve yerine dinsel esaslara dayanan bir rejim kurmak için çalışamaz. Yani özgürlükler başkalarının özgürlüklerini ortadan kaldırmak amacıyla kullanılamaz.
Laiklik Fransa’da 1870 li yıllardan sonra kullanılmaya başlanmıştır. Hiristiyanlığın ilk asrının sonundan itibaren, kilise adamlarına klerekoi, buna mukabil müminler topluluğuna (yani ruhban sınıfının dışında kalanlara) laiko denilirdi.
Daha çok batı uygarlığının kendine has fikri ve siyasi gelişimi çerçevesinde ortaya çıkan laiklik, dünyada son bir buçuk asırlık felsefi tutumların kavranabilmesi açısından önemli bir yere sahiptir.
Laiklik kavramını ve çok kısaca tarihsel gelişimine değindikten sonra asıl konumuz olan laik devlet kavramı ve özellikleri üzerinde durmak istiyoruz.
Devlet denilen kurum toplumun dünya işlerini düzenlemek böylece toplum içinde “düzen”i sağlamak görevini üzerine almış, olan bir kurumdur. Bu tanımla birlikte laik devletin tanımı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Nitekim tanımda devletin “dünyevi işlerin idaresiyle” alakalı bir kurum olduğu zikredilmektedir. Dolayısıyla devletin hiçbir surette bir din veya mezhebin görüş ve düşünceleri üzerine bina edilmesi laik devlet düşüncesine ters bir durumdur. Devletin düzeni yerine getirmek için yapacağı kanunlar, dünyevi işleri düzenlemek olacağına göre bunların dinle hiçbir alakası da haliyle olmayacaktır. Bunun doğal bir sonucu olarak ta devlet bütün işlerini din yargılarına göre değilde dünyevi kanunlara göre yürütecektir.
Laik Devletlerde devlet tamamen aklın ve bilimin rehberliği çerçevesinde yönetilir. Bilimsel gerçekler dışında devlet yönetiminde hiçbir esas kabul edilmez.
Laik devlet anlayışında dinin hiçbir rolü yoktur. Ne devlet dine ne de din devlete karışır. Her ikisi de kendi içerisinde özerktir. Devletin hiçbir yasası veya düzeni sağlamak için oluşturulan kanunu, ilahi olanla ilişkili değildir. Bu bir nevi devletin dinsiz olmasıdır. Ama buradaki dinsizlikten maksat; devletin hiçbir dinin veya mezhebin tekeli altında olmayacağı, bütün dini inanç, değer ve kanaatlere aynı mesafede olacağı anlaşılmalıdır. Başka bir deyişle devletin mutlak tarafsızlığı anlamına gelmektedir.
Laik devlet anlayışının zıddı teokratik devlet anlayışıdır. Laik devlet anlayışında dinin hiçbir şekilde devlet işlerine müdahale etmesi söz konusu olmaz iken, aksine teokratik devlet anlayışında da din devlet eliyle veya devlet din eliyle yürümektedir.
Üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan birisi de laikliğin din açısından değil, devlet açısından ortaya konan bir tutum olduğudur. Buna göre herhangi bir dinin değil yalnızca devletin laikliğinden bahsedilebilir ve laikliğin kurumsallaşmasını sağlayacak olan ancak devlettir.
Laik devlet anlayışının nihai sonucu olarak, toplumdaki tüm -dini- kesimlere karşı din ve vicdan hürriyetinin verilmesi karşımıza çıkar. Biraz önce de işaret ettiğimiz üzere laiklik sadece devleti ilgilendiren bir husustur. İnsanların veya toplumun ahlaki, dini ve vicdani hiçbir şeyine karışmaz ve karışamaz. Laik devlette tüm dinler eşittir. Hiçbir din veya mezhebin üstünlüğünden söz edilemez.
Laiklik devlet ile din işlerinin ayrılığı, dinsel ve siyasal iktidarların karşılıklı bağımsızlığı olarak tanımlanır. Bu tanım açısından, devlet bir dine inanmak ya da inanmamak konusunu tamamen kişisel bir sorun olarak görmektedir. Dinsel inançlar ve bu inançlara uygun davranıp davranmamak sorunu, kişiyle Tanrısı arasındaki bir ilişkiden ibarettir ve devletin bu ilişkilere karışma hakkı ve salahiyeti yoktur. Dolayısıyla dini vecibelerini yerine getirmeyen bireyleri, devlet eliyle cezalandırmak laik devlet anlayışıyla bağdaşmayacak bir tutumdur. Laikliğin asıl amacı ise, kişi-kişi, kişi-toplum, kişi-devlet ve toplum-devlet ilişkileri içerisinde kendine bir yer bulur yoksa kişi-Tanrı arasındaki bağa hiçbir şekilde müdahil olmaz.
Devlet kişinin siyasal ve toplumsal yaşantısı ile ilgilidir ancak bu alanla ilgili yasal düzenlemeler yapılabilir. Dinsel yapıya ve bu yapının işleyişine devletin karışma hakkı söz konusu olamaz
Şimdi de laik devletin özelliklerine başlıklar halinde değinmek istiyoruz. Bunlar;
I. Laik devletlerde “devlet dini” söz konusu olamaz. Devletin genel olarak bir dini devlet dini olarak tanıması ve ona göre düzenlemeler yapması, tarafsız olmaması anlamına gelir. Devletin dinler karşısında tarafsız olmayıp, bir dine üstünlük tanıması ve ona göre düzenlemeler yapması, değişik dinlere bağlı kişiler arasında da dinsel inançları yönünden ayrım yapılması sonucunu doğurur. Bu ise kişilerin din açısından eşitliği kuralına aykırı bir husus olarak karşımıza çıkar.
II. Laik bir siyasal sistemde, devletin yasal, toplumsal ve siyasal yapısını dinsel kurallara uygun olması zorunluluğu söz konusu olamaz. Bazı kurallar, dinsel inanç, sistem ve teorisine uygun düşebilir.ama bu dinsel kurallara uygun hareket etme gereksiniminin bir sonucu olmayıp, iyi idarenin akılcı gerçeklerine de uygun düştüğü içindir. Dinlerin görüş ve kuralları bir inanç kuralı olarak ve soyut ilke olarak laik devlet içerisinde yerini alamamaktadır.
III. Laik devlet sistemlerinde din kamu hizmeti olarak kabul edilmez. Laik devlet kişilerin dinsel inançlarına uygun davranabilmek haklarını güvence altına almakla yükümlüdür. Fakat devlet doğrudan doğruya bir cemaatin dinsel gereksinimlerine yönelik hizmeti yüklenemez.
IV. Kişilere dini inanç özgürlüğünün tanınması, laik sistemin zorunlu bir sonucudur. Şuna da değinmek gerekir ki sadece din özgürlüğünün tanınması da laik bir sistemin varlığı için yeterli değildir. Devletin dinler karşısında tarafsız kalma zorunluluğu din özgürlüğünün tanınması açısından da geçerlidir. Dinlerden hiç birinin din özgürlüğünden dolayı haklardan yararlanabilmek amacıyla ötekinden üstün tutulmaması zorunluluğu söz konusudur. Bu nedenle laik bir devlet kişilere dinsel inançları ne olursa olsun inançlarını açıklayıp yaymak, eğitim yapmak, dini inançlarının gereği olan ibadeti uygulamak, örgütlenmek haklarını tanımak ve ilgili düzenlemeler yaparken de dini inancın türüne göre her hangi bir ayrım yapmamak zorundadır.
V. Laik bir siyasal yapının varlığı, devletin din özgürlüğünü tanıması il de gerçekleşmez. Din özgürlüğü soyut bir kavram olduğu sürece o toplumdaki yaygın dinler, öteki dinsel görüşlere karşı çıkmak, onlar üzerinde baskıcı uygulamalara girişebilmek olanağına sahiptirler. Bu nedenledir ki devlet, soyut olarak tanımlanmış din özgürlünün somut gerçekliğini de sağlamak zorundadır. Bu sadece dini özgürlük için değil tüm özgürlükler için geçerlidir.
Devletin tarafsız olması, inansın inanmasın herkese her dine her cemaate eşit mesafede bulunması ve dolayısıyla hiç kimse hiçbir din ve hiçbir cemaat arasında bir ayırım ve tercih yapmaması demektir. Devlet bu tür inanç ve görüşlere eşit mesafede olduğu aralarında ayırım yapmadığı için bütün inançlara ve görüşlere saygı duyar ve onları koruması altına alır. Laiklik her şeyden önce bir siyasi yönetim biçimi olduğu için laik devletin dini yoktur. Aksi halde devlet diğer dinler karşısında tarafsızlığını yitirir. Bu ise toplumda infial yaratabilir. Devlete düşen din ve düşünme özgürlüğünü koruma altına almaktır .
Devletin din karşısında yansız olması zorunlu olarak din ve düşünce özgürlüğünü ortaya koyar. Çünkü tarafsız olduğu için üstün tutacağı, kayıracağı bir din ve düşünce sistemi olmaz.
Laik devlette din ve düşünce hürriyeti, devletin bir lütfu değil, fakat bireyin doğuştan gelen en doğal hakkıdır . Bu yüzden inancını devlet değil, birey belirler. Devletin inancından dolayı onu sorgulaması, dinsel kimliğini belirlemesi asla söz konusu olamaz. Devlete düşen bu bireysel hak ve özgürlükleri koruma altına almaktır.
Laiklik ferdin hususi ve manevi hayatı ve ailesi içerisindeki vaziyeti ile harimine girmez ve dindarlığı nefyetmez. Laikliği dinsizlik addetmek onu tamamıyla yanlış anlamak ve yorumlamak olur .
Bu konuda Prof. Dr. Ali Fuad Başgil haklı olarak şunları söylemektedir. "....... laiklik diyorum, ne münkirliktir ne de din düşmanlığıdır. Laiklik din ile devleti bir birinden ayırmış, dinin ruh ve mana aleminde ve ferdin hususi hayatıyla ailesi hariminde, devletin de maddede ve cisim aleminde ve cemiyetin umumi hayatında hükümran olması demektir. Laik devlette din vatandaşın ruhunda ve ahlakiyatında, hususi ve manevi hayatında, devlet ise cisminde ve umumi münasebetlerinde hüküm süreceğine göre ferdin ruhu ile cismi birbirinden ayrılmış ve iki ayrı kumanda merkezine bağlanmış olacaktır ."
Laik devletin temel haklar içerisinde yer verdiği din hürriyeti ise iki unsurdan müteşekkildir. Bunlar vicdan hürriyeti ve bunu tamamlayan ibadet hürriyetidir .
Vicdan hürriyeti, her ferdin bir dine inanmak veya inanmamak hususunda sahip olduğu hürriyettir.
İbadet hürriyeti ise, vicdan hürriyetinin tabii bir neticesi olup, dinini ve kanaatini bir takım merasimlerle açıklamak veya açıklamamak hususunda ferdin sahip olduğu hakkı gösterir.
Din hürriyeti insanlığın uğrunda asırlar boyunca mücadele ettiği tarifsiz zulüm ve kıyamlardan sonra nihayet laik devletle birlikte gerçekleştirdiği temel bir hak olmuştur .
Din hürriyeti insanlık için vazgeçilemeyecek tabii hakların başında gelmektedir. Ancak bu hakkı yerine getirirken başka din ve inanç mensuplarının üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılamaz.
Bu nedenle bir çok düşünür laikliğin farklı farklı boyutlarına temas etmişlerdir. Ali Fuad Başgil’e göre laiklik din hürriyetini ve bundan doğan vatandaş hakkını korumaktır. Yavuz Abadan ise laikliği dinin siyaset ve devlet işlerine karıştırılmaması ve her vatandaş için vicdan hürriyetinin sağlanmasını gerektirir demektedir .
Buradan ortak bir sonuç çıkartacak olursak laiklik insanların din güvenliğine zarar verici bir sistem olmayıp, aksine onların din özgürlüğü ve hürriyetine önem veren bir sistem olduğu karşımıza çıkmaktadır.
Buraya kadar verilen bilgiler ışığında laik devletin yapısını maddeler şöylece sıralamak mümkündür .
-Laik devlette kişiler, din ve vicdan hürriyetine ve ibadet hürriyetine sahiptirler. Laik devlet fertlerin bu hürriyetlerini sağlar ve koruma altına alır. Bir din veya mezhep mensuplarının başka din veya mezhep mensuplarına karşı baskı ve tahakkümünü önlemek laik devletin görevidir.
Hiç kuşkusuz dini inanç ve kanaat özgürlüğüne devletin herhangi bir şekilde karışması düşünülemez. İnanç insanın iç alemindedir. Devletin eli oraya ulaşamaz.
Laik devlette kimse ibadete, dini ayin ve merasimlere katılmaya dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Kimse dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz.
-Laik devlette devletin siyasi yapısını hükümet ve idarenin işleyişini, toplumun yaşayışını düzenleyen kanun ve kuralları, dini prensipler değil, akıl, mantık, ihtiyaç ve hayatın gerçekleri tayin eder. Bu yönüyle laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, dinin devlet işlerine karışmamasıdır. “Siyasi ve şahsi çıkar, nufuz sağlamak” amacıyla yahut “devletin sosyal, iktisadi, idari, siyasi ve hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırmak” amacıyla dinin veya din duygularının yahut dince kutsal sayılan şeylerin istismarı veya kötüye kullanılması laikliğe aykırıdır.
-Laik devlette eğitim kurumları ve eğitim muhtevası din kurallarına göre düzenlenemez.
Buraya kadar verilen bilgiler ışığında, konumuzu toparlayacak olursak, her şeyden önce laiklik bir dinsizlik veya dine yönelik bir tehdit olarak anlaşılmamalıdır. Laiklik insanların din ve inanç hürriyetini sağlayan bir garantör durumundadır. Ancak ülkemizde laikliğin dinsizlik olarak algılandığı bir ortam vardır. Bunun sebebi ise Ahmet Gürtaş ın belirttiği gibi " gerek laik kelimesinin Türkçeye tercümesinde seçilen ladini (dini olmayan, dinsiz) karşılığı, gerek laikliğin ülkemizdeki (zaman zaman sert) tatbik şekli bizde laiklikle dinin münasebetinin, başka bir deyişle laiklikle dinsizlik arasındaki çizgiyi açık ve seçik olarak ortaya koyamamış ve bunlar arasındaki fark tam olarak anlaşılamamıştır . Halbuki devletin laik olmasıyla vatandaşın dindar olması birbirinden farklıdır. Hatta laikliği, inançlar göz önünde bulundurulursa devletin laik olması vatandaşın dindar olabilmesinin bir imkanı ve garantisidir. Vatandaşın dindar olması ile devletin laiklik ilkesinin zedeleneceğini düşünmek te çok yanlış bir tutum olacaktır.
Laikliğin böyle din aleyhtarlığını bir zihniyetle uygulama ihtimalini gören Atatürk "Laik hükümet tabirinden, dinsizlik manasını çıkarmaya yeltenen fesatçılara fırsat vermemek lazımdır" diyerek uyarıda bulunma gereği duymuştur.
Aynı şekilde Nurettin Topçu da bu gerçeği şöyle dile getirmektedir. Laiklik dinsizlik demek değildir. Bir insan içtimai münasebetleri sahasında laik olur, yani bu münasebetleri sırf aklın icaplarına göre düzenlerde manevi yaşayışında ileri derecede dindar olabilir. Aynı şekilde bir devlet, siyaset işlerini dinin emirlerinden büsbütün ayırmak suretiyle laikliği tatbik ettiği halde halkının en koyu dindarlığına ve din sahasındaki her türlü fikir mücadelelerine karşı gelmez, onlar hakkında tam manasıyla müsamaha kullanır .
Aynı şekilde Nurettin Topçu laikliğin düşmanlarını şöyle sıralar
-Teokrasi, yani dini devlet, laikliği çiğner. Dinin emirleriyle memleketi idare eder. Fertlerin her türlü hukuki münasebetlerini dinin kaide ve prensiplerine bağlamak ve onlarla düzenlemek ister. Hukuk, ekonomi, eğitim ve aile hayatını, hatta sanat çalışmalarını ve ilimleri bile dinin emirleriyle düzenler ve dini mecburiyetlere bağlar. Böylelikle din, devletin otoritesini kendi emrinde bulur.
Bundan cahillerin iktidarı ellerinde bulundurdukları yerlerde taasup meydana gelir. İktidarı elinde bulunduran zümrenin inançları, kendi dışında hiçbir mezhep ve inanca müsaade etmez, kendi çerçevesinin dışındaki hakikatlere, ilmin olsun,hukukun olsun, ahlakın olsun, saldırmayı gaye edinir.
-Laikliğin diğer düşmanları ise, devlet nizamıyle dini idareye kalkışanlardır. Bunlar kendi politika emellerine göredin hayatında yenilikler yaparlar, mezhep icat eder ve yahut dine direktifler verirler. Velhasıl dini hayatı devlet menfaatine uygun olarak bir devlet bürosu halinde idare etmek isterler. Dini siyaset hayatına oyuncak yaparlar.
Her iki anlayıştan, ruhlarda ve toplum düzeninde doğuracağı felaketlerden kurtaracak olan, müsamahacı, geniş görüşlü ve hakikate hürmetkar olan laikliktir. Ancak laiklikte din ve devletin birbirine rakip iki kuvvet oldukları zannedilmesin. Bilakis bunlar şuurlu bir şekilde birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Şöyle ki, laik bir rejim de devletin, ferdin maddi hayatını ve hukuki münasebetlerini düzenler. Din ise manevi yaşayışını ve ahlaki duygularını yükseltmeye çalışır .
Nurettin Topçu nun burada üzerinde durduğu iki nokta vardır. Laikliğin düşmanlarından ilkini dinin devlete karışması olarak nitelendirirken, ikincisini ise devletin dine karışması olarak vurgulamıştır.
Laiklikle ilgili yanlış anlaşılmaya vurgu yapanlardan birisi de Walter Hamer dir. Walter Hamer bu konuda şunları söylemektedir. Din ve vicdan hürriyeti memleketimizde üzerinde en çok konuşulan bir mevzudur. Buna sebep bir taraftan memleketimizde laiklik prensibinin yanlış yorumu ve tatbiki neticesi vatandaşların ızdırap çekmiş olmalarıdır. Zaman zaman görülen ve dini taassup ismi verilen davranışlar ise menşeinde bu sert tatbikata karşı bir reaksiyon olarak değerlendirilebilir. Bir de yeniliğe karşı çıkanların yerli ve yersiz davranışları da bunda etkendir .
Laiklik hakkında sonuç olarak şunları söyleyebiliriz. Laiklik ve laik devlet yapısına sahip bir sistemin insanların dini inanç, ibadet, ahlak ve değerlerini kısıtlaması veya tamamen ortadan kaldırması laiklik anlayışıyla taban tabana zıd bir durum olmuş olurdu. Eğer böyle bir şey olursa bu laiklik anlayışının bir sonucu değil, onun yanlış anlaşılmasının, yani başka bir ifadeyle yanlış uygulanmasının bir sonucu olarak görmek gerekmektedir. Suç laiklikte değil onu yanlış uygulayanlardadır. Bu itibarla
laikliğin dinle herhangi bir mücadelesi düşünülemez.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18. maddesinde herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü vardır.
Bu hak din yada inancını değiştirme özgürlüğünü ve din yada inancını tek başına yada topluca ve açık yada özel olarak öğretme, uygulama, tören ve ibadet yoluyla açıklama özgürlüğünü içerir.
Bu maddenin gerçekleştirilebileceği yegane ortam laik bir sistem içerisidir. Laik devletin ve laikliğin insanların din ve vicdan hürriyetini koruyan ve korumak zorunda olan bir işlevi vardır. İnsanların dinlerini istedikleri gibi yapma ve yaşama serbestisi ancak laik devletlerde olabilmektedir. Sizce "Laik" bir ülkedemiyiz?

Teşekkürler



enuball

enuball resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >ßeni Mezara Çoraplarımla Gömün!..>
  7.Eki.2008 Sal 23:32:46
fiogf49gjkf0d
Doğru olan bir gerçeği sadece insanlara daha iyi empoze edebilmek için küçük bir irdelemede bulunmuşlar.Çokda güzel olmuş
<<12 3456>>