ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
16 Haziran 2024, Pazar 06:52   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  keremcem46> Forum Mesajları
    keremcem46'e ait Toplam 14529 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...600...700...800...818819820821822823824825826827828 829830831832833834835836837838...900...1000...1100...1200...1300...1400...1453>>


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >uzak mutluluk>
  10.Ağu.2007 Cum 10:45:24
fiogf49gjkf0d
AŞKA VE TERKE DAİR

Öyle Bir ilişkiye
En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır;
iç çekişmelerinizin nedeni; yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
Göz yaşlarınızda, bilinçaltınızda, kahkalarınızdadır.
Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır. Sınırsız ve nihayetsiz;
Ölmek var, dönmek yok tur.
Gün gelir anlarsınız; içten içe bir şeylerin kanadığını...
Tutkulu sevdaların gizli hançerleri başlar parıldamaya

Şurasından, burasından eleştirmeye başlarsınız;
Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...
Başkalarını örnek göstermeye,
Bak onlar nasıl yaşıyor demeye başlarsınız
Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını arasınız.
Aşkınızın gözü kör değildir
artık yanlışını görür düzeltmek istersiniz.
Eskiden böyle miydi ya...
diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirilerin kapısı;
açıldıkça, bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltından...
Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz. Değişsin istersiniz.
O sevgisizliğinize yorar bunu... İhanete sayar.
Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
Ya sev böyle ya da terk et diye gürler...

Bir zamanlar bir gülücüğüyle alacakaranlığı ısıtan o rüya,
bir kabusa dönüşür birden...
Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...
Hoyrattır, bakmaz yüzünüze...
Zehir akar dilinden, konuşturmaz, suçlar, yargılar, mahkum eder;
mühürler dudaklarınızı, yırtar atar yazdıklarınızı,
siler sizi defterden...
İyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için...
dersiniz, dinletemezsiniz.
Ayrılırsanız, yaşayamayacağınızı bilirsiniz,
ama öyle de sevemezsiniz.

İhanetten kırılmıştır kaleminiz; severek terk edersiniz...
Madem öyle...nin çağı başlar ondan sonra...
Madem ki siz böylesine tutkunken, o hep başkalarını seçmiştir,
madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde Günah sizden gitmiştir
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece...
Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre...
Ne var ki unutamazsınız, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni...

Etrafı bir sürü uğursuzla dolmuş, kurda kuşa yem olmuştur.
Delikanlılar, elikanlılar, uğruna ölenler, sırtına binenler
sarmıştır çevresini...
Gurur duyar onlarla, koynunda besler, gözünü oysunlar diye...
Uğruna kan dökenleri sever, yoluna gül dökenlerden fazla...

Bana ne... kendi seçimi diye omuz silkmeye çabalarsınız bir süre...
Ama sonra...
Ansızın kulağınıza çalan bir şarkı ya da
kapı aralığından süzülüp gelen bir koku, hatırlatır onu yeniden...

Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder ağlarsınız.
Kokusunu özlersiniz; türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,
yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi...
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız,
sular kulağına fısıldasın diye...dönüp
Seni hala seviyorum
diye bağırmak geçer içinizden... dönemezsiniz.
Görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu, ne onunla,
ne de onsuz...
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,
Hem Ne olacak sonunda kuşkusu...
Böyle sevemezsiniz, terk de edemezsiniz,
sürünür gidersiniz.

__CAN DÜNDAR___


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >*****Ruhum Seni Bekleyecek*****>
  10.Ağu.2007 Cum 10:43:10
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
Bavulları hep toplu durmalı insanın...

Bir gün telefonların hiç çalmayabileceği hesaplanmalı...

Tül perde arkasından misafir yolu gözlemekten vaz*geçmeli...

İhanetlere, terkedilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı...

Yalnızlığa alışmalı...



* * *



Çünkü "omuz omuza" günlerin vakti geçti. Dayanışma... günümüz borsasının değer kaybeden hisse senet*lerinden biri artık...

Bireyin keşif çağı, geride kı*rık dökük yalnızlıklar bıraktı.

Terörün bile bireyselleştiği çağdayız. Zaman, birlikten kuvvet doğurma zamanı değil; zaman, tek başına dimdik ayakta kalabilmeyi becerme zamanıdır.



* * *



İşte o yüzden alışmalı yalnız*lığa...

Sokaklar dolusu ıssızlıkla başbaşa yaşamayı göze almalı insan... Güvendiği dağlardaki karlara bakıp ders çıkarmalı... Hüzünlü bir şarkıyla paylaşı*lan gecelerde başım dayayacak bir omuz arama huylarından vazgeçmeli... Sofrada tek tabağa, tabakta az yemeğe alışmalı...

Romanlardan yalnızlığı yücelten paragraflar asmalı evin en görünür duvarlarına...

"Yalnızlık paylaşılmaz/ Paylaşmılsa yalnızlık olmaz" dizeleriyle başlamalı güne...

Telesekretere "şu anda size cevap verebilecek kim*se yok" denmeli, "... belki de hiçbir zaman olmaya*cak..."

Cevapsızlığa, sessizliğe ısınmalı...



* * *



Oysa sessizlik haksızlığa alkıştır.

Haklılığın onuru yaşatır insanı... Susmanın utancı öldürür.

O yüzden en sessiz gecelerde doğruydu, yaptım"la teselli bulmalı insan...

Feryada komşuların yetişmemesine, soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı... Kendiyle he*saplaşmaya çalışmalı...

Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye, kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır ol*malı...

Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur, ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözüpek olabilmeli...

Sessizliği, sese dönüştürebilmeli...



* * *



Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan...

Yollarla barışmalı...

Yalnızlığa alışmalı...


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >*****Ruhum Seni Bekleyecek*****>
  10.Ağu.2007 Cum 10:40:13
fiogf49gjkf0d
iki sevgili (SEVGİNİN YÜCELİĞİ)

Genç kızın bütün parası bir avuç bozukluktan ibaretti. Bu kadarını da bakkaldan, kasaptan, manavdan yaptığı alışverişler esnasında zor bela bir kenara atabilmişti. Parasını bir kere daha saydı, bir kere daha, bir kere daha... Ertesi gün yılbaşı idi. Bu yüzden, genç kız için yatağına atılıp ağlamaktan başka yapılacak iş yoktu.

Ağlamasını keserek elindeki mendil ile gözlerini sildi. Pencereye yaklaşarak, parmaklık üzerinde dolaşan gri kediye mahzun mahzun baktı. Zihni hep meşguldü. Elindeki bu azıcık parayla yılbaşı için nişanlısına ne gibi bir hediye alabilirdi ki? Hâlbuki ona kıymetli bir hediye almak hayaliyle ne mutlu saatler geçirmişti.

Sonra, birdenbire pencerenin önünden ayrılarak aynanın karşısında durdu. Gözleri parlıyordu, fakat birden yüzündeki renk uçtu. Uzun saçlarını hızla çözerek, beline kadar salıverdi. Saçları gerçekten çok güzeldi. Zaten hayatta imrenebilecek başka da bir şeyi olmadığını düşünüyordu.

Bir süre aynanın karşısında saçlarını seyreden genç kız, gözleri pırıl pırıl yanarak kapıyı açtı ve koşa koşa merdivenlerden inerek sokağa fırladı.

Takma saç yapan bayan kuaförünün önünde durdu. Birdenbire kendini içerde buldu. Kadına:

“Saçlarımı satın almak ister misiniz?” diye sordu.

“Şapkanızı çıkarın da bir bakayım.”

Kuaför saçları elleriyle yokladıktan sonra:

“Yirmi dolar eder” dedi.

“Çabuk parayı verin, kabul ediyorum.”

Genç kız, nişanlısına uygun, aynı zamanda hesaplı bir hediye buluncaya kadar birçok mağaza dolaştı. Sonunda dükkânın birinde ona lâyık hediyeyi bulabildi. Bu, gayet zarif şekilde işlenmiş gümüş bir saat zinciri idi.

Genç kızın nişanlısı da fakir biriydi. Fakir gencin hayatta sahip olduğu tek kıymetli şey, dedesinden kalma eski bir saatti. Ama onun da zinciri uzun zaman önce koptuğu için, saat her zaman cebinde dururdu.

Genç kız eve döndüğünde bir an için aptallık yaptığını düşündü. Ya nişanlısı yaptığını beğenmez, onu bu haliyle çirkin bulursa?

Saat yedide her şey hazırdı. Yemek de ocağın üstünde ısınmaktaydı. Nişanlısı hiç geç kalmazdı. Nitekim uzaktan ayak sesleri duyuldu. Zavallı kızın rengi bembeyaz olmuştu.

“Allahım! Jim beni bu halimle de güzel bulsun” diye dua etmekteydi.

Kapı açıldı. Nişanlısı içeri girdi. Zayıf fakat gösterişli bir erkekti Jim. Zavallı çocuk henüz yirmi iki yaşında olmasına rağmen geçinme derdi bütün ağırlığıyla omuzlarına çökmüştü. Yeni bir paltoya ihtiyacı vardı. Eldivenleri de yoktu... Eşikte durmuş, hayretten fal taşı gibi açılmış gözlerle nişanlısına bakıyordu.

Genç kız endişe ile:

“Bana öyle kötü bakma” diye bağırdı. “Saçlarımı kestirdim, onları sattım, çünkü yılbaşı için sana bir hediye almak istiyordum. Fakat üzülme, saçlarım o kadar çabuk uzuyor ki. Hem bir görsen, sana ne güzel bir hediye aldım.

Delikanlı yutkunarak:

“Saçlarını mı kestirttin?” diye tekrarladı.

“Evet, kestirttim ve sattım. Sana hediye almak için.”

Gözleri buğulanan delikanlı, cebinden bir paket çıkardı.

“Saçını kestirmenin veya başka bir şeyin sana olan sevgimi azaltacağını düşünme” dedi. “Ama şu paketi açınca niye bu kadar şaşkına döndüğümü anlayacaksın.”

Beyaz parmaklar heyecanla paketin ipini çözdü. Paket açıldığı zaman ilk sevinç feryadı az sonra ümitsiz gözyaşlarına döndü. Çünkü pakette, harikulâde bir fildişi saç tarağı vardı. Genç kız, bunu bir mağazanın vitrininde uzun zamandan beri seyretmiş ve hep böyle bir tarağı olsun istemişti. Şimdi, tarağı göğsünün üzerinde sıkarak şaşkın ve zavallı bir halde şu sözleri tekrarlıyordu:

“Jim, merak etme, saçlarım o kadar çabuk uzar ki...”

Sonra, birden sıçradı. Aldığı hediyeyi masanın üzerinden alıp heyecanla nişanlısına uzattı.

“Ne güzel değil mi? Saatini çıkar da bak. Bu zincir ona ne güzel yakışacak.”

Delikanlı ümitsizlikle cevap verdi:

“Sevgilim, şimdilik bunu bir kenara bırakalım. Çünkü sana bu tarağı alabilmek için saatimi sattım


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >uzak mutluluk>
  10.Ağu.2007 Cum 10:35:59
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
mutluluk için

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip çalışacağına
dileniyor, belki benden daha zengindir" diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.

Alaycı bir ses tonuyla:

- Ekmek parası mı istiyorsun ? diye sordu.

- Hayır çikolata parası lazım!

Bülent in kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor diye düşündü.

- Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?

- Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

- Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?

- Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.

- Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?

- Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.

- Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.

- O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.

Adamın söyledikleri Bülent in dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı. Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü.
Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu.

Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. "Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu" diye düşündü.

- Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?

Bülent in sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.

- Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.

Bülent oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.

- Oturun biraz dertleşelim bari, dedi.

Adam çekingen çekingen oturdu yanına.

- Yokmu eşin dostun, borç alacak akraban?

- Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.

- Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını ?

- Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.

- Hımmmm. Aşk hemde otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.

- Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.

- Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı?
Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.

- Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem.

- Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım.
Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?

- Hiçbir şeyim yok mu? Hayır benim her şeyim var. Benim karım her şeyim. Sevgilim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada?
Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.

- Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?

- Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, hergün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.

- Sizin mutluluğunuzun sırrı bumu ?

- Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.

- Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?

- Küçük kızı severek.

- Küçük kız mı ? Hangi küçük kız ?

- Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.

- Nasıl yani ?

- Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?

- Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır "babacığım beni ne kadar seviyorsun?" diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda "Baba güzel olmuş muyum?" diye
sorar durur. Güzelsin demem de yetmez ona. " Harikasın prenses gibi olmuşsun" demeliyim. Dünyanın en güzel kızı demeliyim.

- İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim. Ona
"bebeğim" diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. "Bebeğim bana bir çay yapar mısın?" dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.

- Hiç kavga etmezmisiniz siz?

- Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.

- Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.

- Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi yada en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hemde çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.

- Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.

- Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek
için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.

- Haklısında bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.

- Yine para, yine dış sebepler. Evet para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama
hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu.
Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.

Adam ayağa kalktı.

- Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.


- Bülent de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.

- Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.

Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.

- Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım, dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin
bir teşekkür ederek evginin yolunu tuttu. Bülent de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.

Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı., sonra eşinin önüne koydu.

- Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri, dedi.

İnci hiç konuşmadı.

- Sorsana "niye" diye.

İnci kızgın kızgın:

- Niye? Diye sordu.

- Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek, dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.

- Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.

- Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu beklediğim istediğim bir şeydi. "bak senin sevdiğin meyveleri aldım"
Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.

- Özür dilerim seni kırdığım için.

Sonra Bülent yere diz çöktü.

- Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice
seven bu adamı senden mahrum etme.

- Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.

İnci kıkır kıkır gülmeye başladı.

- Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin, dedi.

Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü.

Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.

 


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Ben Sende Tutuklu Kaldim (·WeSta·senın için)>
  10.Ağu.2007 Cum 10:34:43
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
ROSE
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra
"Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım
bulabilecek misiniz" dedi...
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma
dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana
gülümseyerek bakıyordu...
"Ben Rose" dedi.. "Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem
tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.." Güldüm...
"Tabii" dedim...
"Hadi sarıl bana..."
Öyle sımsıkı sarıldı ki...
"Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka
yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
"Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk
doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..."
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş
olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve
hep kantinde lafladık... Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu
dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.
Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı
çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer
öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu.
Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu...
Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose u... Konuşma yapması
için... Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok...
Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman
yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden
düşürdü. Konuşma darmadağın olmuştu. Şaşkın, biraz da utanmış
mikrofona doğru eğildi...
"Ne kadar beceriksizim, değil mi?... Özür dilerim... Buraya gelmeden
önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu
görüyorsunuz... Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya
koymam mümkün değil... Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları
söyleyeyim, olur mu?..."
Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:
"Yaşlandığımız için eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz...
Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız. Genç
kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın sadece dört sırrı
vardır... Hergün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak... Bir rüyanız
olmalı mutlak... Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz. Etrafımızda
dolaşan pek çok kişi aslında ölü ve bundan kendilerinin bile haberi
yok...
Yaşlanmakla, büyümek arasında çok büyük bir fark vardır... Eğer 19
yaşındaysanız ve bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden bir
yıl sırtüstü yatarsanız, sadece bir yaş yaşlanır, 20 olursunuz... Ben
87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey
üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir
yaş yaşlanır. Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç
yoktur. Oysa bir yaş daha büyümek için, mutlak birşeyler yapmak,
üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir.
Asla pişman olmayın... Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil,
yapmadıklarımızdan pişman oluruz çünkü... Ölümden korkan insanlar,
pişman olanlardır... Pişman olmaktan korktukları için hiçbirşey
yapmayanlardır..."
Ders yılı sonunda Rose, yıllarca önce başlayıp, yaşam mücadelesi
içinde ara vermek zorunda kaldığı üniversiteyi derece ile bitirdi...
Mezuniyet töreninden bir hafta sonra, uykusunda, huzur içinde öldü.
Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.
"Yapabileceğimiz herşeyi yapmak için asla geç olmayacağını" hepimize
hem de nasıl öğreten bu muhteşem kadının anısına layık bir törendi
bu...
Rose un öğretisi aslında dünyanın bütün üniversitelerinde zorunlu ders olmalıydı:
"Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur"



keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >*****Ruhum Seni Bekleyecek*****>
  10.Ağu.2007 Cum 10:33:03
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
SENI ISTIYORUM.
SIMDI!
Hicbir duygumu ertelemedim ben. yasayacagim hicbir seyi sonraya birakmadim. Sonra diye bir seyin olmadigini biliyorum cunku. Hep yarina dair hayaller kurmak, gelmesi mumkun olmayacak zamanlari beklemek benim isim degil. Ask zamana meydan okur ama sen karsi koyamazsin ona. Orada durup oylece bekleyemezsin gelecegi. Bir adim atmalisin, bir el uzatmalisin aska dogru. Askin anahtari cesaret degil mi yar? Cesur olmak gerekmez mi bir sevdayi yasamak, bir sevdayi buyutmek icin? Kac gece yalniz gecti hesaplasana…Kac gece bir sonraki gunu dusunerek gecti. Neler yapabilirdik, neler yasayabilirdik dusunsene…Her sabahi birlikte karsilamak vardi seninle. Calismaktan yorgun dusmus bedenini sefkatimle yeni gune hazirlayabilirdim. Gozunu acar acmaz ilk gordugun sey ben olurdum ve sen benim yuzumde mutlugu gorurdun. Bu kentin her yerinde, herkesin icinde el ele dolasabilirdik. Girmedigimiz sokak kalmazdi. Bakislara aldirmadan sokagin ortasinda sarilip opebilirdim seni. Bir sarkiyi sozlerini bilmesek bile bagira cagira soyleyebilirdik. Sonra bir filme gider, bir kitap okur, denize bakar, bir martinin bir lokma simit kapabilmek icin vapurlarin pesinden bikmadan ucusunu izleyebilirdik. Paylastigimiz her ana beynimize bir daha cikmamak uzere kazinirdi. Ozlerdik birbirimizi delicesine. Bir saati yalniz gecirsek, bir sonraki saati iki saatlik yasardik. Yasayamadigimiz o bir saatin acisini cikarmak icin. Peki biz ne yaptik? Aski bir bekleyisin sirtina yukleyip ona sadece uzaktan bakmakla yetindik. Her an aski yasamak varken, her gun birbirimizi yeniden kesfetmek varken, bu yolda birer kasif olmak varken surgunleri yasamaya mahkum ettik birbirimizi.
Bu surgunluge son vermenin zamani geldi artik. Sana huzur vaat etmiyorum. Askta huzur arayan yanilir. Ben tutkunun, en koyu, en deli sevdanin sozcusuyum. Onlar adina konusuyorum. Yarini olmayan zamanlarda hicbir seyi dusunmeden erimek adina konusuyorum.
Gozlerinin icine bakip "Seni Seviyorum" demek istiyorum. Askin akisina kapilip hicbir kaygi duymadan gidebildigim yere kadar gitmek istiyorum. Kokunu icime cekmek, teninin sicakligiyla irkilmek istiyorum. Yasama senin adinla anlam katmak, mutlulugu bulmak ve bir daha kaybetmemek istiyorum.
Seni istiyorum ey yar, canima bir can daha katmak icin, ruhumun yalnizligina, yuregimin acisina son vermek icin, daha mavi bir deniz daha mavi bir gokyuzu, daha mavi bir sevda icin…
Seni istiyorum, yarin, obur gun, obur hafta, obur yil degil…Simdi!






keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >uzak mutluluk>
  10.Ağu.2007 Cum 10:32:08
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
NEDEN Mİ ANNEMİ SEVİYORUM?
Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı.
Annem, "Geç oldu," dedi,
"Zaten yorgunum, ben yatıyorum."
Annem kalktı, mutfağa gitti. Çerez-meyve tabaklarını çalkaladı kaldırdı.
Sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.
Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi.
Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün diye de eti aşağıya koydu.
Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri topladı.
Telefonu şarja koydu, telefon defterini kapatıp yerine koydu.
Sonra çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkarıp astı ve makineyi tekrar doldurdu.
Banyodaki çöp sepetini boşalttı. Islak bir havluyu kurusun diye duş
perdesinin borusuna astı. Bir gömlek ütüledi, kopuk düğmesini dikti.
Çiçekleri suladı.
Esneyerek gerindi ve yatak odasının yolunu tuttu.
Çalışma masasının yanından geçerken durdu, öğretmene tezkere yazdı,
Okul gezisi için para sayıp ayırdı, eğildi, sandalyenin altına girmiş ders
kitabını aldı, masanın üstüne koydu. Kek tarifleri defterini çıkardı,
Arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda yazdı, çantasına koydu.
Bakkaldan alınacakları not etti, notu da çantasına koydu.
Sonra gitti, 3 ü 1 arada temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı. Gece kremini ve kırışık önleyici nemlendiricisini sürdü.
Tırnaklarına baktı, törpüledi. İçeriden "sen yatmaya gitmemiş mıydın" diye seslenen babama "şimdi gidiyorum" deyip köpeğin su kabını doldurdu.
Kapıları pencereleri kontrol etti, holdeki lambayı yaktı. Kardeşimin odasına gitti, oğlan uyumuş, lambasını söndürdü, bilgisayarını kapattı, gömleğini astı, yerdeki kirli çorapları toplayıp sepete attı.
Bana geldi, "haydi yat artık, biraz da yarın çalışırsın," dedi.
Kendi odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı. 6 maddelik acil işler listesine 3 madde daha ekledi. Kendi kendine iyi geceler diledi, hayallerinin gerçekleştiğini gözünün önüne getirdi.
İşte o sırada babam televizyonu kapattı, ortaya öylece bir "ben yatıyorum"
dedi ve gitti yattı.
Sizce bu işte bir gariplik yok mu? Kadınların neden daha uzun yaşadığını
merak etmiyor musunuz?
ÇÜNKÜ BİZİM YAPIMIZ UZUN ÇEKİŞLİ
(ve işimizi bitirmeden öyle çabuk çabuk ölemeyiz)!



keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >uzak mutluluk>
  10.Ağu.2007 Cum 10:30:59
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
Kadinin Hasi Böyle olur - Can Dündar dan

Kadinin Hasi Böyle olur
Her gün kim bilir kaç kadin görüyorum...
Sokakta, vapurda, okulda, kuaförde, orda, burda...
Ama olmuyor hanimlar, olmuyor! Kadinlar kadinligi unutali daha kaç on yil oldu ki?
Solaryuma girmeye, çiplak gezmeye, kariyer hirsiyla yüzlerini
Burusturmaya baslayali kaç on yil oldu?
Çevremde gördügüm kadinlardan bazilarinin birtakim özelliklerini seçtim.
Bunlara, dizilerdeki, filmlerdeki, romanlardaki kadinlarin hosuma giden özelliklerini ekledim.
Gözlerimi kapadim, Osmanli zamanindan kalma, hani su afet-i devran denen kadinlari düsündüm.
O nasil bir cazibedir ki, peçelerin ardindan bile erkekleri asik eder.
Bir Fransiz kadininin zarafetini düsündüm sonra, bir Ispanyol kadininin atesini ve bir Türk köylü kizinin tazeligini.
Kadinin güle benzemesi gerektigine karar verdim sonunda. Kadinin hasi güle benzer. Rengiyle, kokusuyla,
dikeniyle. Açin televizyonu, bir tane gül görüyor musunuz?
Kadinin hasi...
Kadinin hasi yumusak basli olmaz, ama agirbasli ve sicak olur. Agirbasliliktan kastim, sikicilik degil
elbet. Simarikligin da hakkini verir.
Agirbasli tebessümleri olur bir de. Kadin yüzü dedigin mahkeme duvarina benzemeyecek. Bu tebessümler
sevgidir. Yumusacik bir sevgi olur kadin yüreginde. Kim olursa olsun, Ne yasamis olursa olsun.
Erkegini dizine yatirip saçlarini oksamayi bilir gerçek bir kadin.
Kadinin hasi nerede, nasil davranacagini bilir. .
Insanlarin içinde kapris yapmaz, hir çikarmaz; ama
gerçek bir Osmanli kadini gibi, adabiyla, raconuyla istedigini alir.
Dirdir etmez. Çok konusup, baski yapip erkegi bezdirmez. Yüz göz olmaz kadinin hasi. Bazen öyle bir bakar ki,
hele bir de bazen öyle bir susar ki, bin tümceye bedeldir bu bakmalarla susmalar. Bu kadin üzülmeyi de bilir, aglamayi da, kizmayi da. Ama üzmemek lazim, ayrica kizdirmaya da gelmez.
Gerçek bir kadin ezik durmaz. Kambur yürümez, dimdik durur. Kendine saygisi, güveni vardir. erkegine
can yoldasi olur,destek olur, onu dinlemeyi bilir.
Bazen utangaç olur, bazen ürkek. Soguktan ya da yalnizliktan korkabilir kadin. Aptal olmaz gerçek bir kadin.
Bön bön bakmaz adamlarin suratina. Hülyali bakislari da olsa, zihni uyanik olur.
Hüznü, gökten deli deli yagan yagmur gibi olur, saçlarindan akar. Nesesi ise öyle renkli, öyle daginik; saçlari savrulur.
Kahkahalari vardir bu kadinin, çin çin eder odalarin duvarlarinda.
Sesi güzel olur kadinin, biraz bugulu...arada bir pencereye yaslar basini, sokaga dalip gider, bir sarki söyler.
Olgunluguyla sasirtir erkegi. Bazen de öyle çocuk olur, öyle saglam saçmalar ki, yine, yine sasirtir onu.
Sikmaz kadin, bunaltmaz, yasa yasa bitmez. Huzur verir varligiyla.
Içmesini de bilir kadinin hasi. Bazi aksamlar anason kokulu tüter sofrasinin sicagi. Içli bir türkü dinler bazen, üsür, sirtina hirkasini alir. Konusurken insanin yüzüne bakar kadin. Kibirli olmaz.
Kültürsüz olmaz. Bombos olmaz kafasi. Dünyanin, ülkenin olaylarini bilir, anlar, söyleyecek sözü vardir.
Kisiliklidir. Beceriklidir. Tirnagi kirilinca üzülür, üzülür iste, profesör de olsa, sultan da olsa, boksör de olsa üzülür.
Gerçek bir kadin hiçbir zaman reklam panolarindaki kizlara benzemez.
Etini teshir etmez. Fosforlu bir tas gibiligi yoktur onun, los bir cazibesi vardir.
Albenisi metrelerce öteden çarpar adami. Ne kadar örtünecegini, ne kadar
açilacagini, yerine ve zamanina göre bilir.Gerçek bir kadin Paris
podyumlarinda yürüyen, 17. yüzyilin vebali kadinlari gibi mankenlere benzemez.
Uzun saçlari vardir kadinin. Yumusak olur, güzel kokar. Kadinin hasi saçlarini ne zaman toplayacagini,
ne zaman salacagini bilir. Kadina yarasmaz sogukluk.
Gerçek bir kadin göbek atmayi, gerdan kirmayi, iyi becerir; ama öyle her yerde masalarin üstüne çikip oynamaz. Havasinda oldu mu, bir oynadi mi, herkes onu izler.
Kadin korunmayi sever, ama korunmaya muhtaç olmaz.
Erkekler korumayi severler, ama yine de güçsüz, zavalli kadinlardan hoslanmazlar. Güçlü kadindan ise
çekinirler, ona yanasamazlar. Kadinin hasi bu dengeyi kurmayi bilir; gücünü erkegin gözüne gözüne sokmaz.
Has kadina naz da yakisir, kapris de. Öyle tatli, öyle kivamli naz eder ki,
onun nazini erkek zevkle çeker.
Gerçek bir kadin siir gibi olur, mey gibi olur, ömür gibi olur
:bravo

Can DÜNDAR


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >*****Ruhum Seni Bekleyecek*****>
  10.Ağu.2007 Cum 10:30:06
fiogf49gjkf0d
Biz kariyer kadınları
Ne kadar da ağır geliyor rimellerimizle farlarımız. Bir de tabii uykusuzluk... Kapanmak üzere göz kapaklarımız.
Daracık, yüksek topuklu ayakkabılarımızın içinde büzüşmüş, sızlıyor ayaklarımız. Saçlarımız kendince özgür işte.
Her gün fönlü filan... Dipleri de gelmiş ama, idare eder bir hafta onbeş gün daha.
İncecik olacağız diye açlıktan gözlerimiz kararıyor; morarmış
gözaltlarımızı kapatıcılarla rötuşlayıp, solgun yanaklarımızı allıklarla renklendiriyoruz.
Kışkırtıcı ve rahatsız giysilerimiz içinde "aklımızca" baş döndürüyoruz.
Belki doğduğumuz andan itibaren aramızda gelişen ya da başkaları
tarafından geliştirilmiş olan rekabet duygusundan; belki asırlardır bütün dillerin, dinlerin, kültürlerin geri planda tuttuğu cins olmamızdan; belki kadından önce "insan" olabilmek için, varolabilmek ve ayakta durabilmek için....
Kimbilir başka şansımız olmadığını düşündüğümüzden belki de sadece, bütün bunlar yüzünden belki de, kariyerimiz, sanki bizim tek şansımızmış gibi düşünüyoruz. Tek güvencemiz, hayat sigortamız, sadık sevgilimiz o bizim.
Çalıştıkça bize kimse ilişmiyor, akşam eve kaçta döndüğümüze kimse karışmıyor, hatta bazen eve dönmesek de sorun çıkmıyor cüzdanımızda kaç parayla dolaştığımızı kimse merak etmiyor, ay sonunda ismimize gelen ekstreleri kimse kurcalamıyor.
Bunun tek nedeni para kazanmamız değil. Biz çalışarak, "kadın
olmaktan başka meziyetlerimizin de olduğunu" anlatmış oluyoruz ailelerimize, sevgililerimize, kocalarımıza. Kendilerinin dahil olamayacakları başka hayatlar yaşadığımızı fark ettikleri zaman bir adım geride duruyorlar.
İşte bu yüzden, kimsenin bize karışmadığı hayatlar yaşayabilelim
diye gece yarılarına kadar çalışıyoruz. Elimizden hep "en iyisi" çıksın istiyoruz. Sahip olduklarımızla yetinmeyip daha fazlasını istiyoruz.
Çünkü "daha fazlasına" sahip oldukça, "daha özgür" oluyoruz.
Verdiğimiz "dişice" mücadele bizi yorsa da, ara sıra "ben ne yapıyorum böyle?" desek de işte sadece bu yüzden bildiğimizi yapmaya devam ediyoruz.
Her birimiz en zeki kendisi gözüksün, en iyi raporları kendisi
hazırlasın, en iyi sunumu kendisi yapsın ve tabii bir basamak daha yukarı çıkan kendisi olsun... İşte bu yüzden istiyor.
Kurallarını biraz bizim, biraz içinde bulunduğumuz çarkın belirlediği, "finish"i olmayan bir yarış bu.
"Çocuk da yaparım, kariyer de..." diyen neşeli reklam şarkısı
aklıma gelince gülüyorum. Diğerlerini bilmiyorum ama benim değil çocuk, tatil günümde evde kek yapacak halim bile olmuyor.
Ama sorun değil. Hesap vermiyorum ya kimseye, bu bana yetiyor.
Diğer kariyer kadınları da galiba temelde bu yüzden bu kadar "yıpranıyor". Mutlu olup olmadığını bile pek düşünmüyor. Çünkü özgür olmadan mutlu da olunmuyor galiba.
Savaşıyorum her gün. Savaşıyoruz her gün. Amazon kadınları gibi.
Rahat savaşabilmek için memelerini yakarmış onlar.
Biz, rahat savaşalım diye onları büyütüyoruz.
Aramızdaki fark bundan ibaret


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >*****Ruhum Seni Bekleyecek*****>
  10.Ağu.2007 Cum 10:29:11
fiogf49gjkf0d
Andy Rooney der ki...

" Yasim ilerledikce, en cok otuz yasini asmis kadinlara deger vermeye basladim."
Iste bunun sebeplerinden birkaci:
Otuz yasini gecmis bir kadin asla sizi gecenin bir yarisi uyandirip "ne dusunuyorsun?" diye sormaz.......
Umurunda degildir cunku ne dusundugunuz.

Otuzunu asmis bir kadin TV deki maci seyretmek istemiyorsa, soylene soylene TV nin karsisinda yaninizda oturmaz. Yapmak istedigi bir seyi yapar. Ve bu genellikle daha enteresan birseydir.

Otuz yasini asmis bir kadin kendini yeterince iyi tanir ve kendinden emindir...
Kim oldugunu, ne oldugunu, ne istedigini, ve kimden istedigini bilir.

Otuzunu asmis cok az kadin onun hakkinda ya da yaptiklari hakkinda ne dusundugunuzu onemser.

Otuz yas
ustu kadin cogunlukla buyuk asklara, omur boyu surecek bagliliklara doymustur. Hayatinda en son ihtiyaci oldugu sey bir baska miz miz, devamli soylenen, ne yapacagina karisan, yapiskan bir asiktir.

Otuzunu asmis kadin, agirbaslidir.
Bir operanin ortasinda ya da pahali bir restoranda sizinle ciglik cigliga kavga etmesi cok nadirdir.......
Ha tabi hakettiyseniz, sizi vururken de hic tereddut etmez, sonuclarina katlanmayi da planlayarak...

Otuzunu asmis kadin ovguler yagdirmakta cok bonkordur,
>cogu hak edilmemis bile olsa. cunku takdir edilmemenin ne oldugunu iyi bilir.

Otuzunu asmis kadin sizi bayan arkadaslariyla rahatlikla tanistiracak kadar kendine guvenir......
Daha genc bir kadin, en iyi arkadasini bile gormezlikten gelebilir, yanindaki adama guvenmedigi icin.

Otuz yasin ustundeki kadin sizin onun arkadasina ilgi duymanizi hic sallamaz.arkadasinin onun aldatmayacagini bilir. Kadinlar yaslari ilerledikce medyumlasirlar. Ona gunah cikarmaniza Hic gerek yoktur.....
Onlar her haltinizi bilirler.
Otuz yasini asmis bir kadin Kipkirmizi bir ruj surdugunde bu ona cok yakisir.
Ama daha genc kadinlarda boyle degildir. Cig durur.....

Otuz ustu kadinlar aciksozlu, dogrucu ve durustturler. Onun icin ne anlam tasidiginizi merak etmenize gerek yoktur....... Ne kadar geri zekali oldugunuzu bir cirpida acik acik soyleyiverir.......eger bir geri zekali gibi davrandiysaniz.




<<1...100...200...300...400...500...600...700...800...818819820821822823824825826827828 829830831832833834835836837838...900...1000...1100...1200...1300...1400...1453>>