ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
4 Mayıs 2024, Cumartesi 04:55   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  llMuStapHall> Forum Mesajları
    llMuStapHall'e ait Toplam 103 Forum Mesajı var
<<12345 67891011>>


llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >ADAMLAR YAPIYO BE ABİ:(>
  6.Kas.2006 Pzt 14:48:29
fiogf49gjkf0d

 İnsan a en çok benzeyen ROBOT Şaşıracaksın!!!!!!!!!!

Tokyo da düzenlenen Çekirdek Teknoloji Sempozyumu nda Repliee Q2 adlı bir android de sergilendi. Repliee Q2 nin android olduğunu bilmeyenler gerçekçi görüntüsüne kanıp onu insan sanıyor


Repliee Q2 nin Android Robotu


Repliee Q2 nin Android Robotunu 42 çeşit mimik hareketini yapabiliyor


Repliee Q2 den önceki ilk deneme ReplieeR1 Robotu

 

Repliee Q1Expo plus Professor Hiroshi Ishiguro (Getty)

 

Hangisi robot?

                          Çin de sergilenen bir robot insan gibi konuşuyor, elini kullanabiliyor. Kopyası olduğu mucidine olan benzerliği ile şaşırtıyor. Görenler onları ikiz sanıyor.


Çin hükümetinin teknoloji ve bilime ayırdığı yıllık 8.8 milyar dolarlık kaynak meyvelerini veriyor. Başkent Pekin de düzenlenen ve geçen çarşamba günü açılışı yapılan robot fuarında Çin malı robotlar damgasını vurdu.

Teknoloji konusunda dünyaya kafa tutan ülkede Zou Renti isimli mucidin geliştirdiği robot görenleri hayrete düşürüyor. Yanyana durduklarında hangisinin gerçek olduğunu ayırt etmekte güçlük çekilen Renti, robotuyla birlikte oturarak basına poz verdi. Elini normal bir insanın gibi kullanan balmumu robotun iskeleti bilinen yöntemlerle yapılmasına karşın derisinde silisli bir jel karışım kullanılmış.

Xi an Supermen Heykel Enstitüsü nde dizayn edilen ve Zou Renti nin kendi adını verdiği robot, sadece ellerini oynatmakla kalmıyor, yüzünü insanlara doğru çevirebiliyor ve normal bir insan gibi konuşabiliyor.
(Hürriyet)

 

NOT:
Yıllar önce 1206 yıllarda bir Türk dünyanın ilk otomasyon Robotunu yapmış İsmi İsmail Ebul İz El Cezeri şuan Şırnak ili Cizre ilçesinde yatmakda ve o zamanın şartlarında havanın basıncı, suyun kaldırma kuvvetini kullanarak bir çok robot planı,Su fiskiyesi,Saat planı cizmiş ve yapmıştır.Bu gün bu eseri ile ilgili planlarını bir kitabda toplamış bu eser topkapı müzesinde Arapça eser olarak saklanmaktadır.

İşde Abdest alma Robotunun planı zamanının Padişahına hediye edilmiş
Dışarıdan bakıldıgı zaman sadece hareket eden bir insan şekli gözükmekde yukarı depoda su bittigi vakit robotun çalışma sistemi duruyor ve şamandıra yukarı kalktıgı için elindeki havluyu indiriyor ibrigi kaldırıyor.Sonra bir sonraki sefer için üst kısım su ile dolduruluyor.Altta biriken suda yandaki musluk açılarak boşaltılıyor.Tekerlekli olan bu sistem o zamanın patişahının istegi üzerine El Cezeri tarafından planı çizilmiş ve yapılmıştır.Abdest almak için tasarlanmıştır.




llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >CLUB ATA>
  6.Kas.2006 Pzt 01:57:35
fiogf49gjkf0d

·oONeDvEdOo· :
böle sanal bi ortama konması yanlıs bence yarın birgun orda ATATÜRKEDE küfür ederler yanlısın nertesinden dönülürse kardır

Reel  yada sanal,kısacası  tek gerçek ATATÜRK heryerde başımızın tacı.

https://www.chatcity.cc/forum/topic.asp?id=12968

Tickky seni anlayamadım tam olarak giriş yasak olsa ben nasıl giriyorum.Sen fatihhhhh06 nın özeline gelip üye olmak istiyorum dersen üye olabilirsin.



llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >DİSCO-1 EFSANESİ GERİ DÖNÜYORRR!!!!>
  6.Kas.2006 Pzt 01:50:58
fiogf49gjkf0d

IxXxCeySxXxI :
Yalan oldu disco1 qoqoİnsallah eskisi gibi olur

Ccde En güzel günlerim orda geçti



llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >İrtica sizce tehditmidir>
  5.Kas.2006 Pzr 17:50:37
fiogf49gjkf0d
Bu yazılar T.C. Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığı 2003 Diyanet Aylık (Sayı:110) dan alınmıştır.


llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >İrtica sizce tehditmidir>
  5.Kas.2006 Pzr 17:48:44
fiogf49gjkf0d
II. İRTİCANIN GÜNÜMÜZDEKİ ALGILANIŞI
İrtica kavramının son yıllarda, yoğun bir şekilde tartışma konusu haline geldiği herkesçe malumdur. Basın yayın organlarında, hemen hemen her gün irtica ile ilgili bir haber veya yorum yer almaktadır. Bu haberler ve yorumlarda irtica ile bağlantılı konuların aşağıdaki şekilde yansıtıldığı tespit edilmiştir. Bu başlık altında sadece 1997-1999 yılları arasında basın yayın organlarında irtica tezahürleri olarak takdim edilen konular yorumlanmaksızın sıralanacaktır. Bu hususların konumuz açısından değerlendirilmesi bir sonraki bölümde yapılacaktır.

1. Siyasî partilerin bazı talep ve tepkileri dînî terim ve sembollerle ifade etmeleri.

Mehmet Sait Aydın, ÒİrticaÕya İlişkin Bazı DüşüncelerÓ adlı makalesinde, ülkemiz tarihinde fiilî irtica hareketlerinin hemen hemen tamamının siyasî bir nitelik taşıdığı için, irtica ile siyaset arasında çok sıkı bir münasebetin olduğunu belirtir. Ülkemizde de siyasî partilerin dile getirdikleri bazı dînî talep ve tepkiler, basın yayın organlarında çoğu zaman irticaî bir tezahür olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda bazı siyasî teşekküllerin dile getirdikleri dînî nitelikli görüşler veya gerçekleştirdikleri bir takım dînî motifli faaliyetler irtica olarak sunulmuştur.

2. Ordunun din düşmanı gibi gösterilmesi.

Bilindiği üzere, her yıl Ağustos ve Aralık ayı içerisinde Yüksek Askeri Şûra olağan olarak toplanmakta ve terfi edecek ve emekliye ayrılacak subaylar ile askeriyeden çıkarılacak olanların durumu karara bağlanmaktadır. Bu çerçevede, ordudan ilişiği kesilenler arasında, irticaî eylemlere karışmış kişilerin ordudan ilişiğinin kesilmesi, bazı kesimlerce ordunun din düşmanı olduğu tarzında yorumlanmaktadır. Ayrıca bir takım basın yayın organlarında rapor tanımı ile yayınlanan, devletimizin bazı kurumlarına ulaştırıldığı iddia edilen ve içerisinde Peygamberimiz ve Yüce Kitabımızı tahkir edici ifadelerin de yer aldığı yazı ile ordu arasında ilişki kurularak, bu kurumun dine karşı olduğu şeklinde bir imaj oluşturulmaktadır. Bu gayretler de, irtica tezahürü olarak yorumlanmıştır.

3. Tarikat, siyaset ve ticaret üçgeninin oluşması.

Tekke ve zaviyelerin resmî olarak ilga edilmesine rağmen, birtakım dînî tarikatlar varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Bu tarikatların, cahil halkı etkileri altına alarak faaliyetlerini genişletmeleri irticaî bir gelişme olarak algılanmaktadır. Özellikle tarikatların siyasî partiler üzerinde etkin bir rol oynamaları, ticarî alana intikal ederek bu alanda önemli bir güç haline gelmeleri, irticanın tehlikeli bir boyut kazandığı endişesini doğurmuştur.

4. Resmi din eğitimi.

İmam-Hatip Liselerinin günümüzde ihtiyacın ötesine geçmesi, mezunlarının kendi alanlarından ziyade, başka sahalarda görev almaları ve KurÕan kurslarının adedinin oldukça fazla olması irtica belirtisi olarak sunulmaktadır.

5. Devlet denetimi dışı din eğitiminin yürütülme çabaları.

Bazı tarikatların, grupların özel olarak açtıkları yurt, pansiyon ve kurslarda, Devletin denetimine tabi olmaksızın, din eğitimi verdikleri, buralarda Devletin temel ilkelerine aykırı düşünceleri öğrencilere telkin ettikleri bilinmektedir. Bu da irticanın yaygınlık kazandığının delili olarak sunulmaktadır.

6. Türban meselesi.

Son yıllarda, gerek devlet kurumlarında ve gerekse orta öğretim ve üniversitelerde, bayanların başörtüsü takma yönündeki talep ve eylemleri yoğunluk kazanmıştır. Bu talepleri siyasî partilerin siyaset alanına taşımaları, TürkiyeÕde irticanın ileri boyutlara ulaştığının göstergesi olarak yorumlanmıştır.

7. Güneydoğu sorununun ümmetçi anlayışla çözümlenebileceği önerisi.

Güneydoğuda yıkıcı ve bölücü örgütsel bir terör faaliyetinin uzun zamandan beri var olduğu ve Devletin bunlarla silahlı mücadele yürüttüğü malumdur. TürkiyeÕde bir kesim, bu sorunun hallinin silahla olamayacağı, yöre insanlarına ümmetçi bir anlayışın benimsetilmesi halinde terörün bitirilebileceği kanaatini ifade etmektedir. Bu anlayışın benimsenmesi, Devlet işlerinde dinin fonksiyonel kılınması olarak değerlendirildiğinden, bu tür çözüm önerilerinin getirilmesi irticaî bir unsur olarak yansıtılmaktadır.

8. Dînî yayın ve programlar.

Özel radyo ve televizyonların kurulmasına ilişkin yasanın çıkmasını takiben TürkiyeÕde pek çok yerel ve ulusal radyo ve televizyon kurulmuştur. Bu radyo ve televizyonlarda dînî yayın ve programlara yer verilmesi, hatta bazı radyo ve televizyonların ağırlıklı olarak dînî içerikli programlar yapması irticanın artması olarak yorumlanmıştır.

9. Zorunlu temel eğitimin kesintisiz oluşuna karşı çıkılması.

1997 yılının temel tartışma konularından birisi, zorunlu temel eğitimin 8 yıla çıkarılmasıdır. Bir kesim, kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğitimin, İmam-Hatip Liselerini kapanma tehlikesi ile yüz yüze getireceği, yine bu sebeple KurÕan kursları ve hafızlık müesseselerinin bitme noktasına geleceği endişesini dile getirmiştir. Hatta bu konuda, eylemler de gerçekleştirilmiştir. Basın-yayın organlarında bu gelişmeler de irticanın gelişmesi olarak sunulmuştur.

11. İslam Devleti ideolojisinin savunulması.

TürkiyeÕde, bazı kimseler, İslamÕın bir devlet modeli ve hükümet şekli önerdiğini, hilafetin bu şekillerden biri olduğunu, Müslümanların mutlaka bu tarz idareye dönmesi gerektiğini vurgulamış, bu yönde propagandalar yapmışlardır. İranÕda 1979 yılında gerçekleştirilen devrim, bu insanların temel referansı olmuştur. Kaplancılar diye bilinen ve faaliyetlerini AlmanyaÕda sürdüren grup, bu konuda tipik bir örnektir. Bu kişiler, benimsedikleri ideolojinin hayata geçirilmesi için, terör eylemlerine de başvurabileceklerini zaman zaman dile getirmişlerdir. Bu ve benzeri kişilerin varlığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti için tehlikeli irticaî bir unsur olarak görülmüştür.

12. Camiye giden Devlet memurlarının sayısında meydana gelen artış.

Basın yayın organlarının bazılarında, gerek idareci gerekse diğer statüdeki Devlet memurları arasında camiye gidenlerin artmasının Devletin irticaî unsurlar tarafından ele geçirilme teşebbüsü olarak yorumlandığı görülmektedir


llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >İrtica sizce tehditmidir>
  5.Kas.2006 Pzr 17:47:18
fiogf49gjkf0d
Osmanlıların son dönemlerinde görülen ve irticai nitelikli özellikler ve motifler taşıdığı ileri sürülen hareketler şunlardır:

a) Genç Osman Olayı

Osmanlı İmparatorluğuÕnda yenilik hareketlerine ilk teşebbüs eden hükümdar Genç Osman diye tanınan I. OsmanÕdır. Bilindiği gibi Genç Osman bu uğurda hayatını kaybeden ilk padişahtır.

Genç Osman, bozulan Yeniçeri ve Sipahi ocaklarını ortadan kaldırmak ve yerine Anadolu, Suriye, Mısır Türkleri ile Türkmenlerden bir ordu kurmak istemiştir. Genç OsmanÕın bu girişimi, ilmiye sınıfının o zamana kadar sahip olduğu siyasi ve mali çıkarlarına ters düşmüş ve bu sınıfın nüfuzunu da tehdit etmiştir. Bu yüzden ilmiye sınıfı, sahip oldukları bütün imkanları kullanarak yapılmak istenen bu yenileşme hareketini engellemek istemişler ve bunun için askeri ocakları kışkırtmışlardır. 18 Mayıs 1622Õde yeniçeri ve sipahi ocakları, ilmiye sınıfının alt sırasında bulunanlarla birleşerek isyan etmişlerdir. AtmeydanıÕna giderek Şeyhülislam Hocazade Esad Efendiden fetva almış ve Padişahın hocası Ömer EfendiÕnin evini yağmalamışlardır. 19 MayısÕta AtmeydanıÕna yürüyerek bazı devlet adamlarını öldürüp, saraya girerek I. MustafaÕyı tahta çıkarmışlar ve Sadrazam Dilaver PaşaÕyı katletmişlerdir. Bu isyan sırasında YedikuleÕye götürülen Genç Osman, 20 Mayıs 1622 tarihinde öldürülmüştür. Genç OsmanÕın giriştiği bu yenilik hareketine, birtakım insanların dini gerekçeler öne sürerek tepki göstermesi, Osmanlı tarihinin ilk irtica hareketi olarak değerlendirilmiştir.

b) Kadızâdeliler İsyanı

Bu hareket, Tarikat-ı Muhammediye mensubu Birgili Mehmet Efendinin fikirlerini benimseyen çok dar görüşlü kimselerin meydana getirdiği bir isyan hareketidir. O dönemlerde Osmanlı Devleti, ihtilallerle sıkıntılı günler geçiriyordu. Genç Osman öldürülmüş, dehşetli bir kardeş kavgası bütün imparatorluğu sarmıştı. Şehit hakanın tahttaki kardeşi Dördüncü Murat henüz çocuk yaştaydı. Devleti Kösem Valide Sultan yönetiyordu. Kan gövdeyi götürürken, fırsattan istifade İran, BağdatÕı ele geçirmişti. Yeteneksiz ve değersiz vezirler iş başına geçiyordu. Bu arada 1620 yılına doğru BalıkesirÕden İstanbulÕa Kadızâde Mehmet Efendi adında bir din adamı geldi. Bir müddet sonra Sultan Selim CamiiÕne vaiz oldu. Cuma günleri kendisini dinlemeye gelen heyecanlı cemaatına ateşli vaazlar veriyordu. Vaazlarında, İslam ve dünya tarihinin gördüğü en kudretli ve görkemli devletin, dinden sapıttığı için bu duruma düştüğü fikrini telkin ediyordu. Kadızâde Efendiye göre, camilere minarelerin yapılması, bir sürü tarikatın oluşup halkın camiler yerine tekkelere dolması, KurÕan-ı KerimÕin, ezanın, naÕtların, tekbirin mûsiki ile okunması, Mevlevilerin bir rakstan ibaret bulunan semaÕı ibadet kabul etmeleri, türbelere adaklar adanması, Mevlit okunması, Peygamberimizin babası AbdullahÕa saygı gösterilmesi dinsizlik ve küfür alametiydi. Bunların hepsi ona göre bidat-i kabiha idi. Hiçbiri peygamberimizin devrinde yoktu. Hepsi dinimizin saflığını bozan şeylerdi. Hz. MuhammetÕten sonra yapılan bütün yenilikler müspet ilimler dahil olmak üzere haramdı. İşte sonunda İslamÕın kalesi olan OsmanÕlı Devleti, Cenab-ı HakkÕın gazabına uğramış, bu hallere düşmüştü.

Bu vaazları dinleyen Kadızâdeliler, kışkırtma sonucunda, 02 Ekim 1656Õda Fatih camiinde toplandılar. Bu kişilerin amacı, İstanbulÕda bulunan tekkeleri, camilerin birden fazla minarelerini yıkmak, Hz. MuhammetÕten sonra yapılan bütün yenilikleri ortadan kaldırarak, kendi görüşlerine uygun bir düzen kurmaktı. Girişilen isyan hareketi, Köprülü Mehmet Paşa tarafından bastırılmıştır.

Yeniliğe karşı çıkma biçiminde kendini gösteren bu hareket de Osmanlı tarihinde müşahede edilen ikinci önemli irtica tezahürü olarak kabul edilmektedir.

c) Patrona Halil İsyanı

Bu isyan, OsmanlıÕda yenilik hareketlerinin başı sayılan Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile çevresindeki yöneticilere karşı girişilen bir irtica hareketidir. Matbaanın kurulması dahil, yapılan yenilik ve imar faaliyetlerine karşı olan bazı kimseler, Arnavut Patrona Halil ile birlikte 28 Eylül 1730 tarihinde isyan hareketi başlatarak "Şer ile davamız vardır. Muhammet ümmetinden olanlar bayrak altına gelsinler" diyerek halkı ayaklandırmışlardır.

1450Õli yıllarda AvrupaÕda icat edilen matbaanın II. Beyazıt zamanında İstanbulÕda kurulması için izin talep edildiğinde, bazı din uleması; matbaanın yalnızca Museviler tarafından kurulması, Türkçe ve Arapça eser basılmaması kaydıyla buna cevaz vermişlerdir. 1727 tarihinde, yani 234 yıl sonra padişah III. Ahmet zamanında İbrahim MüteferrikaÕya KurÕan-ı Kerim ve dini eserler basılmaması şartıyla matbaa kurma izni verilmiştir.

İşte Patrona Halil isyanı, 1730 yılında, matbaanın kurulmasına verilen bu izinden dolayı çıkmıştır. Şeyhülislam Abdullah Efendinin asileri desteklemesi üzerine III. Ahmet tahttan indirilerek yerine I. Mahmut çıkarılmış ve isyanda SadabatÕta 120Õden fazla köşk yağmalanmış, yakılıp, yıkılmış ve bazı devlet adamları öldürülmüştür. Koyu cahillik sebebiyle girişilen bu isyan hareketi de fiili irticaya örnek olarak gösterilen bir eylemdir.

d) Kabakçı Mustafa İsyanı

Yeniçeri ocağının durumunu ele alan III. Selim, açık fikirli ve yeniliğe taraftar kimselerden kurulu bir ekiple faaliyete geçerek "Nizamı Cedit" adı ile yeni bir askeri teşkilat kurmuştur. Ancak bundan rahatsızlık duyan Şeyhülislam Ataullah ve Sadaret Kaymakamı, vaizlere telkinlerde bulunarak, camilerde yaptıkları vaazlarda halkı, "askere ceket ve pantolon giydirip Frenk muallimlerine teslim eden" padişaha karşı kışkırtmalarını temin etmişlerdir. Devletin ileri gelenlerinden Tayyar Paşa da, "Müslümanlara kafir elbisesi giydirildi, şimdi ne sipahi ne yeniçeri var, cümlesi başı kalpaklı Frenk oldu. Bunları emreden padişahtır. Kendisinin dine ve halka hıyaneti meydandadır" demekten çekinmemiştir. Bunun üzerine ayaklanma olmuş, isyancıların başına geçen Kabakçı Mustafa, padişahın yakınlarından 11 kişiyi öldürmüş ve III. Selim tahtan indirilerek, 29 Mayıs 1807 tarihinde yerine IV. Mustafa geçirilmiştir. Bu hareket de, siyasi emellere İslamÕın alet edilmesi şeklinde kendini gösteren irticai bir nitelik arz etmektedir.

e) Alemdar Mustafa Paşa Olayı

Osmanlı tarihinde görülen bir başka irticai hareket de Alemdar Mustafa Paşa olayıdır. III. SelimÕin tahttan indirilmesinden sonra, NizamıceditÕin kaldırılması, IV. MustafaÕnın tahta geçirilmesi ve diğer gelişmeler, Tuna boyundaki Osmanlı ordusunda tepkiler yaratmıştır. Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa, 6.000 kişi ile İstanbulÕa yürümüş ve Kabakçı MustafaÕyı evinde bastırtarak öldürtmüştür. Bu hareket, III. SelimÕin tahta yeniden geçirilmesi maksadıyla yapılmasına rağmen, SelimÕin öldürülmesi nedeniyle II. Mahmud tahta geçirilmiştir. Bundan sonra Alemdar, geri kalan elebaşıları ortadan kaldırmıştır. NizamıceditÕi Sekbanıcedit adıyle yeniden kurmaya girişmiştir. Fakat yeniçeriler 15-16 Kasım 1808 gecesi, askerin dağınık olduğu bir sırada, BabıaliÕye yürüyerek AlemdarÕı sarmışlardır. Alemdar, cephaneliği, üzerindeki 500 kadar asi ile birlikte havaya uçurtmuştur.

f) 31 Mart Olayı

31 Mart vakıası Osmanlı tarihinde görülen en belirgin irtica hareketidir. Bu olaydan sonra irtica terimi TürkiyeÕnin siyasal ve toplumsal hayatında yerini almış ve sık sık gündeme gelir olmuştur. İkinci MeşrutiyetÕin ilanında (1908) rolü olan İttihat ve Terakkiye karşı, gerici gruplar İttihadı Muhammedi Cemiyetinin fikirlerini yayan "Volkan" gazetesi aracılığı ve Derviş VahdetiÕnin kalemi ile şiddetli bir muhalefet hareketi başlatmışlardır. "Mizan" ve "Serbestî" gazeteleri de bu kampanyaya katılmışlardır. OrduÕya katılan asker elbiseli bazı kimseler ve medreseliler; mektepli subaylarla hükümet ileri gelenlerinin kafir olduklarını, dini kaldıracaklarını telkin etmişlerdir. Bu propagandaların etkisi altında kalan TaşkışlaÕdaki avcı taburları, harekete geçmişler ve Sultan Ahmet meydanında toplanarak güya şeriatı kurtarmak üzere herkesi kendileriyle birleşmeye çağırmışlardır. 31 Mart Salı sabahı, İstanbul halkı tüfek sesleriyle uyanmıştır. Hamdi çavuş, kamacı ustası Arif ve bölük emini Mehmet adlı üç kişinin emrinde bulunan askerler, "şeriat isteriz" diye bağırmışlardır. Bunlardan bir grup meclise giderek, isteklerini dört madde halinde bildirmişler, ancak istekleri kabul edilmeyince, meclis başkanı Hüseyin Cahit zannettikleri Adliye Nazırı Nazım Paşayı ve İttihatçıların fikirlerini yayan "Tanin" gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit zannettikleri Lazkiye mebusu Şekip Arslan Beyi öldürmüşlerdir. İsyana bir süre sonra donanma erleri de katılmış, Harbiye nezareti sarılmış ve bir kısım mektepli subaylar şehit edilmişlerdir.

İstanbulÕdaki bu irtica ayaklanmasını haber alan Selânik Redif TümeniÕnin aydın subayları ve ordu kumandanı Mahmut Şevket Paşa derhal harekete geçmişlerdir. Gönderilecek kuvvetin başına Hüseyin Hüsnü Paşa, kurmay başkanlığına da Mustafa Kemal getirilmiştir. Mustafa Kemal, İstanbulÕdaki irtica hareketini bastırmakla görevli olan bu orduya "Hareket Ordusu" adını vermiştir. Hareket ordusu 22-23 Nisan gecesi İstanbulÕu işgal etmiş, 24 NisanÕda asiler bertaraf edilerek, 25 NisanÕda örfî idare tesis edilmiştir.

Bu noktada şu hususun belirtilmesinde yarar görmekteyiz. 31 Mart OlayıÕna karşı çıkarak bu olaya tepkilerini açıkça ve cesur bir şekilde ortaya koyan ulema da çıkmıştır. Bu ulema irticayı öncelikle istibdadın geri gelmesi veya taraftarlığı olarak görme eğilimindeydiler. Ermenekli Mustafa Sabri Efendiye göre, eski devrin müstebidleri o günkü mürtecilerdi. 31 Mart OlayıÕnın ardından Cemiyet-i İlmiyye-i İslamiyye (Ulema Cemiyeti), tarafından yayınlanan BeyanuÕl-HakÕda, "Asker Evladlarımıza Hitabımız" başlığıyla yayınlanan beyannamede, olayı gerçekleştirmiş askerlere seslenilerek şöyle denilmiştir: "Sizin geçen günkü kıyamınızda biz neden yoktuk bilir misiniz? İstibdadın geri gelmesinden...".

Osmanlı döneminde dinin yüzeysel anlaşılması neticesinde ortaya çıkan bazı irtica tezahürlerine de rastlamaktayız. Bu bağlamda şu örnekleri zikredebiliriz:

1. Yüzyıllardan beri, özellikle hacdan sonra gelen bulaşıcı hastalıklar, imparatorluğun her tarafına dağılır ve pek çok kimsenin ölümüne sebep olurdu. O zamanın ulemasında hakim olan kanaate göre hastalıklar insanlara Allah tarafından verilmektedir; dolayısıyla hastalığa karşı tedbir almak AllahÕın iradesine karşı gelmek, salgın hastalıklara karşı karantina tedbirlerine baş vurmak da günah sayılmaktadır.

Bu yanlış kanaat milyonlarca MüslümanÕın hayatına mal olmuştur. Ancak 1830 yıllarında meydana gelen büyük bir veba salgını pek çok kimsenin ölümüne sebep olunca padişah II. Mahmud sarayında bir şerÕî meclis topladı. Bu meclis vebanın AllahÕın izniyle bulaşıcı olduğunu kabul etti. Sonra da bu hastalığa karşı korunma yollarının aranmasında dinin mani olmadığı hususunda fetva verildi.

Halbuki, Hz. Peygamber, bulaşıcı hastalık bulunan bir yere girilmemesini, böyle bir hastalık olan yerde yaşayanların da burayı terk etmemesini tavsiye etmiştir. Ayrıca, Hz. Ömer, Şam seferinde veba olan bir yere girilmemesini emretmiştir. Akla, mantığa ve bilime uygun düşen bu İslamî öğretiye rağmen yukarıda zikredilen anlayışı yaşatmaya çalışan zihniyet, elbette irticai bir zihniyet olarak değerlendirilmelidir.

2. Padişah III. Selim vatan savunmasının iyi bir şekilde yapılabilmesi için Yeniçerilere modern harp sanatını öğretmek maksadıyla talim yaptırmak istediğinde, ulemanın teşvikiyle yeniçeriler "bu talim gavur işidir" diyerek talim etmemişlerdir. Bu anlayış da tamamen İslamÕa aykırı, irticai bir anlayıştır. Zira KurÕan-ı KerimÕde Cenab-ı Hak, "Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın" buyurarak, her türlü vasıtayı kullanarak düşmana karşı hazırlıklı olmayı emretmiştir.

g) Cumhuriyet Dönemindeki İrtica Eylemleri

İrticai eylemler Osmanlı dönemiyle sınırlı kalmamış, Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte girişilen devrimlere karşı tepki olmak üzere benzer hareketler de olagelmiştir. Şimdi bunların bazılarına bir göz atalım:

(1) Şeyh Sait İsyanı

Şeyh Sait, dinin elden gittiğini iddia ederek 11 Şubat 1925Õte, doğu illerinde isyan etmiştir. Bazı şeyhlerle ve yabancılarla işbirliği yapan ve onların maşası olan bazı kimselerin teşvikiyle, Genç, Elazığ, Ergani taraflarını almıştır. Gerçekleştirilen devrimlerden menfaatleri zarar gören kimseler ile eski devirden artakalmış siyaset adamları, bu ayaklanmadan ümide kapılmışlardır. Askerî harekatın yanı sıra "Hıyanet-i Vataniyye Kanunu"na bir madde ilave edilmiş; "Takrir-i Sükun Kanunu" çıkarılmıştır. Birisi AnkaraÕda, diğeri doğu illerinde görev yapmak üzere iki "istiklal mahkemesi" kurulmuş (07 Mart 1925); kısmi seferberlik ilan edilmiştir. Atatürk, bir beyanname çıkararak: -"mahiyetlerini din maskesi altında gizlemeye çalışanların teşebbüsü mahsulü olan bu hareketin bastırılması için bütün tedbirlerin alınmış olduğunu" duyurmuştur. Bu tedbirler sonucunda memleket ve devrimler büyük bir tehlikeden kurtulmuş ve asiler şiddetle bertaraf edilmiştir.

(2) Menemen Olayı

Bazı kimseler Mustafa Kemal tarafından gerçekleştirilen inkılapları yok etmek için, Cumhuriyet Halk Fırkasını devirmeye çalışmışlar; "Serbest Cumhuriyet Fırkası" adlı yeni bir partinin kuruluşunu ve bir kısım aydınların ona girişini devrimlerde ayrılık belirtisi sanarak faaliyete geçmişlerdir. Bu arada kaldırılmış olan tarikatlar, şeyhleri ve dervişleri ile birlikte yeniden ortaya çıkmışlardır. Yeni parti çevresinde gizli irtica hareketleri başlamıştır. Bunun sonucu olarak Nakşibendi tarikatı mensuplarından Derviş Mehmed ismindeki gerici, aynı tarikattan olan müritleri ile Menemen Kasabasını 23 Aralık 1930 tarihinde basmıştır. Kendisine engel olmak isteyen yedeksubay KubilayÕı önce vurarak şehit etmiş, sonra da bıçakla başını boynundan ayırmışlardır. Başını yeşil bir bayrağın direği ucuna takarak halkı ayaklanmaya teşvik etmişlerdir. Ordu zamanında müdahale ederek bu isyan hareketini şiddetle bastırmıştır.

31 Mart Vakıası Osmanlı döneminin en belirgin irticai bir hareketi olarak telakki ediliyorsa, Menemen olayı da aynı şekilde Cumhuriyet döneminin en bariz irticai bir hareketi olarak değerlendirilmektedir.

Tarihte meydana gelen bu ve benzeri irticai eylemler ciddi bir şekilde incelendiğinde, bu hadiselerin, doğrudan dinden kaynaklanmadığı, eylemcilerin şahsi, siyasi ve iktisadi amaçlarına rahat ulaşabilmek için ve halk nezdinde kolayca taban bulabilmek için dini kullandıkları açıkça ortaya çıkacaktır. Bir başka deyişle din, iktidar mücadelesine, ekonomik çıkarlara ve diğer şahsi menfaatlere alet edilmiştir. Yukarıda örneğini verdiğimiz olaylar tek tek ele alındığında bu görülecektir. Örneğin, Genç Osman isyanının asıl sebebi, yeniçeri ve sipahilerin ortadan kaldırılmalarına karşı, bu kişilerin varlıklarını sürdürebilmek için ve bunların üzerinden nüfuz sağlayan bazı yöneticilerin geliştirdikleri tepkileridir. Burada dînî bir sebep söz konusu değildir. Aynı şekilde, diğer isyanların da altında, kaybedilen menfaat ve çıkar kaygıları, nüfuz kaybı gibi nedenler yatmaktadır. Fakat hepsinde de, din istismar edilerek, bir kalkan olarak kullanılmıştır.


llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >İrtica sizce tehditmidir>
  5.Kas.2006 Pzr 17:46:52
fiogf49gjkf0d
I. İRTİCANIN TARİHÇESİ
İrtica meselesini sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için, irticanın tarihini gözden geçirme zarureti vardır. Ülkemizde irticanın tarihçesi genellikle Osmanlı dönemindeki yenileşme hareketleriyle bağlantılı olarak yazılır. Bu yenileşme hareketlerine karşı dînî gerekçelerle gösterilen tepkiler, irtica hareketleri olarak adlandırılır. Ancak bize göre irticai düşünce ve eylem tarzının kökleri, dînî düşünce tarihimizde daha gerilere götürülmesi gerekmektedir.

Kaynaklarda yer alan bilgilere göre, İslam tarihinde irtica kavramını ilk defa ilk İslam Halifesi Hz. Ebu Bekir kullanmıştır. Adı geçen devlet başkanının döneminde, İslamÕı henüz gönüllerine tam olarak sindirememiş olan bazı kimseler, cahiliye dönemindeki örf, adet ve batıl inançlarına geri dönmeye teşebbüs etmişlerdir. Özellikle, zekat vermeyi ve savaşlarda görev almayı reddetmek istemişlerdir. Değerli ilmi bir heyet tarafından hazırlanan Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi adlı eserde, tarihteki bu olumsuz gelişme ilk irtica hareketi olarak yorumlanmaktadırlar. Çünkü İslamiyet kendinden önceki devreyi "Cahiliyye" olarak adlandırmakla, İslamÕla başlayan yeni dönemin eskisine nazaran maneviyat ve uygarlık olarak gelişmişliği ve üstünlüğü temsil ettiğini vurgulamaktadır. Çünkü "Cahiliyye" deyimi, İslamÕa muhalefet eden müşriklerin geriliklerinin bir sembolü olarak kullanılmaktaydı. Bu itibarla İslamÕdan uzaklaşıp tekrar Cahiliyye dönemine geriye dönmek, gelişmiş bir uygarlığın ilkeleri ve prensiplerinden uzaklaşmak ve geriye gidişi temsil etmekti.

Tesiri günümüze kadar devam eden ve dördüncü İslam halifesi Hz. Ali ile MuaviyeÕnin karşı karşıya geldikleri Sıffin SavaşıÕnda, Muaviye ordusunun siyasi neticeler elde etmek için, mızraklarının uçlarına Kuran-ı Kerim sayfalarını takmaları ve akabinde gelişen hakem olayı da, bünyesinde irtica izleri taşıyan hadiseler cümlesinden değerlendirilmektedir. Çünkü bu hadisede din siyasi emellere alet edilmiştir. Hz. Ali askerlerine, mızrakların ucuna Kuran varaklarının takılmasının bir hile ve aldatmacadan ibaret olduğunu, bundan dolayı kabul edilmemesi gerektiğini açıklamıştır. Hz. Alinin bu meyandaki şu sözleri konumuz açısından dikkat çekicidir: "Ey Allahın kulları! Allahın kitabına en fazla icabet eden benim. Fakat Amr b. As, Habib b. Mesleme ve İbn Ebi Sarh; bunlar din ve Kuran ehli değillerdir. Ben onları sizden daha iyi tanırım. Onların tahkim istemeleri, kendisiyle batıl murat edilen sözdür. Vallahi, onlar bunu bilerek, aldatmak, gevşetmek ve tuzak için yapıyorlar."

M. Kemal ATATÜRKün, isabetli bir teşhisle bu hadiseyi irticai hareket olarak yorumlaması dikkate değerdir: "Vaktaki Muaviye ile Ali karşı karşıya geldiler, Sıffin Vakasında Muaviyenin askerleri Kuran-ı Kerimi mızraklarına diktiler ve Hazret-i Alinin ordusunda da bu suretle tereddüt ve zaaf husule getirdiler. İşte o zaman dine mefsedet, İslamlar arasına münaferet girdi ve o zaman hak olan Kuran, haksızlığı kabule vasıta yapıldı. En mütehakkim hükümdarlardan olan Muaviyenin nasıl bir hile neticesinde sıfat-ı hilafeti de taktığını biliyorsunuz. Ondan sonra bütün müstebit hükümdarlar hep dini alet edindiler; ihtiras ve istibdatlarını terviç için hep sınıf-ı ulemâya müracaat ettiler."

Bu konuda önümüzde duran bir başka örnek de Haricilerdir. Sıffin Savaşının bir neticesi olarak ortaya çıkmış olan Hariciler de eylemleriyle irtica görüntüsü arz etmişlerdir. Olaylara dar açıdan bakan bu grubun taraftarları, dini bir bütün olarak algılamaktan uzak olarak, İslamî hükümlerin asıl maksatlarını bir tarafa bırakıp sadece lafzına sıkı sıkıya bağlı kalmanın esas olduğu fikrini ileri sürmüşler, bu düşünceye itibar etmeyen insanları dışlayarak, düşman addetmişlerdir. Hatta, bu taassupkârâne yanlış algılamalar sonucu, kendileri dışındaki Müslümanları kafir sayıp kadın ve çocuk demeden insanları öldürmüşlerdir. Haricilerin hareketlerini ünlü oryantalist Prof. Toshihiko İzutsu; "Bu, gerçekten kaderin bir cilvesi ve garip bir haldir. Müslümanlar İslamın saflaştırılması için öldürülecek ve geriye Yahudi, Hırıstiyan ve Mecusiler kalacaktı" şeklinde yorumlamaktadır. Haricilerin elinden ancak müslüman olmadığını ispat edenler kurtulabilmekteydi. Kuran-ı Kerimdeki bir takım ayetleri, tek başına ele alıp sloganlaştırarak, dînî hayatı dar kalıplar içine sokan bu entegrist anlayış ve davranış, İslamın ilk dönemlerinde görülen fikri ve fiili en önemli irticai tezahür olarak görülmelidir. Bazı İslam toplumlarında, az da olsa, bu yanlış anlayış sahibi kişilerin bulunduğu bilinen bir husustur.

Biraz daha yakın tarihimize gelecek olursak, Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemlerine doğru irticai tezahürlerle karşı karşıya geldiğimizi görürüz. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, 16ncı yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı Devletinin güç kaybetmeye başlamasıyla birlikte Osmanlı yöneticileri ve münevverleri imparatorluğun bozulan düzenini yeniden ıslah etmek ve Devleti ayakta tutmak için hal çareleri aramaya koyulmuşlardır. Bunun için Devlette bir takım yenilikler yapılmaya başlanmıştır. İşte bu hareketlere karşı geliştirilen tavır ve stratejiler, Osmanlı tebeası arasında ilerici ve gerici tutum ayrışmasına sebebiyet vermiştir. Yeniliklerden yana tavır koyanlar ilericiliği temsil ederken, yeniliklere karşı şöyle veya böyle tavır geliştirenler gerici olarak vasıflandırılıyordu. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, o dönemlerde irtica, yahut ilericilik veya gericilik terimleri, bu tür düşünce ve toplumsal-siyasal olayları tanımlamak için kullanılmıyordu. Hatta irtica bir tema olarak da ele alınmıyordu. Bu terimlerin sosyolojik anlamlar kazanarak sosyal bir hadisenin izahında kullanılmaya başlanması sonradan, özellikle İkinci Meşrutiyetten sonra olmuştur.


llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >BENGLİNE TAÇSIZ KRAL İYİKİ DOĞDUN>
  4.Kas.2006 Cmt 19:54:42
fiogf49gjkf0d
Doğum günün kutlu olsun beng abi iyiki varsın


llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >Şok Şok Şok cc de yeni bi aşk gündemde!!!>
  4.Kas.2006 Cmt 18:04:55
fiogf49gjkf0d
gülden siz bu kızın söylediğine kulak asmayın(·alis17· bir kız)ZyReX222 ile mutlu olur inşallah mutlu olcağınada inanıyorum.


llMuStapHall

llMuStapHall resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> İlanlar Duyurular >Arıyorum >ALT ÇİZGİLİ NOKtasız NİCK>
  3.Kas.2006 Cum 17:32:56
fiogf49gjkf0d
Pahalı satıyo oda yaw:
<<12345 67891011>>