ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
4 Mayıs 2024, Cumartesi 03:20   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Ferah> Forum Başlıkları
    Ferahtarafından açılmış Toplam 244 Forum Başlığı var
<<12345 6789101112131415...25>>


Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Güzel Sözler >**On altın öğüt ve üçşey....**
  19.Kas.2007 Pzt 10:39:23
fiogf49gjkf0d
10 ALTIN ÖĞÜT VE 3 ŞEY**
 *
*
Bir Hint Dergisinde insanların başarılı olabilmesi ve iyi bir insan
özelliğini kazanabilmesi için aşağıda verilen on altın öğüde uyulması
gerektiği ifade edilmektedir. Ardından da üç şey kuralı aktarılmaktadır.

1. Düşünmeye vakit ayır; Düşünce güç için kaynaktır.
2. Eğlenceye vakit ayır; Eğlence gençliğin sırrıdır.
3. Okumaya vakit ayır; Okuma bilginin pınarıdır.
4. Duaya vakit ayır; Dua, güç anlarda direnmenin desteğidir.
5. Sevmeye vakit ayır; Sevme yaşamı tatlı kılan şeydir.
6. Anlaşmaya vakit ayır.
7. Gülmeye vakit ayır; Gülme ruhun müziğidir.
8. Vermeye vakit ayır; Verme günün aydınlığıdır.
9. İşini yapmaya vakit ayır.
10. Teşekküre vakit ayır; Teşekkür, yaşam pastasının kremasıdır.

İdare edilecek 3 şey; Dilimiz, huyumuz, hareketlerimiz.
Sevilecek 3 şey: Cesaret, nezaket, yardım.
Nefret edilecek 3 şey: Kin, kibir, nankörlük.
İstenen 3 şey: Sağlık, dostluk, huzur.
Düşünülecek 3 şey: Hayat, ölüm, sonsuzluk *



--
Bazen KAZANMAK , Kaybettiğin anda BAŞLAR !


Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >**Biri Aşkı Kurtarsın **
  19.Kas.2007 Pzt 10:59:30
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
Biri Aşkı Kurtarsın

Penceremin onu kaldırım ve kaldırım sarmaş dolaş sevgili dolu... Nispet yapar gibi geçiyorlar kapımın önünden. Havalar soğudukça daha bir sokuluyorlar birbirlerine. Ama olmaz ki. Bir kıskançlık bürüyor ilk etapta insanın gözünü. Kızları süzüyorum önce eksilerim artılarım dökülüyor ortaya bir bir. Kirli çamaşırlarımı toplar gibi saklıyorum hemen dökülenleri kimse görmeden. Kızların yüzlerini, erkeklerin sevgi dolu bakışlarını kazıyıp gözlerime güne dalıyorum.

Ertesi gün yine aynı pencere, yine aynı kaldırım. Şu geçen hafta sevgilisine kur yapan kız değil miydi? Cama bir nefes üfleyip siliyorum, belki gözlerim bulandı deyip. Evet, evet ta kendisi. Ama oğlan değişmiş! Saçlarını mı boyattı acaba? Daha dikkatli bakıyorum. Ama bir hafta da birkaç yaş atmış olamaz herhalde. Bakarken arkalarından, sarılıp öpüşleri kalıyor gözümde bir de bakışlarımdaki şaşkınlık. Şaşkınlığı bırakıp yine yol alıyorum yine bir başıma.

Güneşin ışıkları değsin gözlerime deyip yine koşuyorum pencereye. Hiç bıkmaz mi bu aşıklar yada çekinmez mi bakışlardan? Pencere aynı pencere… Kaldırım aynı kaldırım… Üç gün önce gördüüm erkek ilişiyor bu sefer gözlerime. Ama kız o değil bu seferde. Şaşkınlığım kat kat artıyor.

Ben mi zamanın gerisinde kalıyorum yoksa aşk mı zamana yenik düşüyor?

Belki de aşk tüketiliyor ruhsuz sarılmalar, sahte dokunuşlarla.

Erkek kızı görüyor, kız erkeği. Gözler buluşuyor bir çekim başlıyor, yenilerin deyimiyle “elektrik alıyorlar”. Ve mıknatıs gibi yapışıyorlar birbirlerinin dudaklarına. Adı aşk oluyor.

Ve seni seviyorumlar geliyor ardı sıra. Aşk adına bilinen, duyulan ne varsa yaşanıyor ışık hızıyla ve birkaç günde “aşk bitti”, “sevgi bitti”ler başlıyor. Arkalarından seslenmek geliyor insanın içinden "durun daha tanımadınız birbirinizi" ama nafile… Kız başka erkeğin kollarına erkek başka kızın dudaklarına gidiyor.

Aşk kavramlarım karışıyor. Sevgi anlayışım bu ise şaşıp kalıyor. Oysa bu kadar kolay mı sevmek? Dokunmak, alışmak… Ben dün bir hevesle aldığım cekete bile alışamamışken henüz. Onu bile sevmeyi beceremedim ben. Oysa kıyafetler kadar bile uzun sürmüyor aşkların ömrü.

Gözümü açıyoruz seviyoruz birini. Gözümüzü kapayıp tekrar açtığımızda bir başkasına aşığız. İnanmak kolay mı? Hırs mı bürüdü insanların gözünü, yoksa hiç mi tatmin olmayan egolar dolaşıyor ruhlarda?

Ben artık pencereye yanaşmıyorum ya da süzmüyorum aşıkların yüzünü. Zaten biri sabit diğeri değişken aşklarda. Ve aşklar bir kelebeğin ömrü kadar uzun değil bu günlerde.

Zaten ben de bir dala tutunup orda kalmayı dileyenlerdenim. Ama gerçek aşk tükeniyor kısa dönem aşkların gölgesinde.

Eski aşklara duyulan bir özlem sarıyor insanı ve çığlık patlıyor ardından “biri aşkı kurtarsın!”.

Ve biri soru kalıyor şaşkınlığımın ardında.

Sen hangi taraftasın kısa aşklara konan aşk bocuğu mu yoksa uzun soluklu aşkın ardında yüreğine mola verip gerçek aşkı bekleyen sayısı azlardan mı?


Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >**En kötü kim? **
  23.Kas.2007 Cum 21:21:07
fiogf49gjkf0d
abdullah öcalan ?
bush ?
erol taş ?
hitler ?
ariel şaron ?
şeytan ?
aydın dogan ?
nuri alço ?
tecavüzcü çoşkun ?
ceyar ?
diger.... ?


Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >**Alttakine ne ile vurmak istersiniz :D:D **
  23.Kas.2007 Cum 21:53:24
fiogf49gjkf0d

 

Alttakine ne ile vurmak istersiniz ...

  Ben başlıomss;altakıne içi taş dolu yastıkla vurmak isterdimss



Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >**Ve karar; İdam !!**
  23.Kas.2007 Cum 22:41:36
fiogf49gjkf0d
Bir hayatın satır arasından yazılanlardır bunlar...
İyi dinleyin! Hepsinin çok az zamanı kaldı bilesiniz...

Öznesi merdiven boşluğuna düşmüş, yalnız ve kimsesiz cümlelerim vardı benim.
İçinden söküp aldılar bi kaçını...
Söylenen her sitem için müebbet verilse de, tüm iyi haller göz önünde tutulduğu halde, sadece birinin idamı istendi mahkemece...

Şahitlerin ifadeleri yetmedi bu kez.
Karar meclisi ne dese boş!!!

Savcı bile acıdı kelimemin haline...


Sanık: Seviyorum (sevgi)

Karar:
Dile getirildiğiniz seneleri, boşa çıkararak, görevi kötüye kullanmaya aracı olduğunuz için, mahkemece hafifletilmiş ceza olarak, bir daha hiç söylenmemek şartı ile müebbet hücre hapsine mahkum edildiniz...


Sanık: Hoşcakal (veda)

Karar:
Hayatın zor dönemlerinde hep beraber kalıp, hiç ayrılmamaya yemin ettikten sonra söylendiğiniz için, mahkemece hafifletilmiş ceza olarak, bir daha hiç gitmemek şartı ile, müebbet hücre hapsine mahkum edildiniz...


Sanık: Özledim (hasret)

Karar:
Bir anlık boşluk sonucu, uzakta bulunanı sebepsiz, asılsız çağırıp, görevi kötüye kullandığınız için, mahkemece hafifletilmiş ceza olarak, bir daha hiç anımsanmamak şartı ile, müebbet hücre hapsine mahkum edildiniz...




Sanık: Aşk (biçimsiz)

Karar:
Oluştuğunuz ilk günden beri, kimseyi dinlemeyip, canınız ne istiyorsa yaptınız. Bedene ve ruha kalıcı yüzlerce zarar verdiniz. Ne kadar masum olursanız olun, toplu bir katliam aracı olan size, mahkemece en ağır ceza olarak, bir daha hiç yaşanmamanızı sağlamak amacı ile,

idamınıza karar verilmiştir...
- Son bir isteğin varmı?

__________________


Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >**ÖZGÜR GENÇLİK (EĞİTİM HAKKIMI İSTİYORUM )**
  23.Kas.2007 Cum 22:56:01
fiogf49gjkf0d

EĞİTİM HAKKIMI İSTİYORUM
-----Her insanın eğitim görme hakkı vardır. Eğitim parasızdır, hiç olmazsa ilk ve temel eğitim evresinde böyle olmalıdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleki eğitimden herkes yararlanabilmelidir. Yüksek öğrenim herkese, yeteneklerinin ve başarılarının elverdiği ölçüde tam bir eşitlikle açık olmalıdır.

-----Eğitim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan hakları ile temel özgürlüklere saygının güçlenmesini amaçlamalıdır. Bütün uluslar ırk ve dinler arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmelive Birleşmiş Milletlerin barışın korunması yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir. Anne ve babalar, çocuklarına verilecek eğitimin türünü seçmek hakkına sahiptirler. (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi)
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ne ve daha bir çok uluslar arası sözleşmeye göre eğitim haktır ve parasız olması gerekir. Ancak özellikle 1980 s0nrası tabloya baktığımızda eğitim sistemi adım adım özelleştiriliyor. "devletin sırtında kambur oluşuyor" , "kaynak yok" vb. gerekçelerle ; başta eğitim, olmak üzere sağlik ve sosyal güvenlik gibi hizmetler ticarileştirilip, parayla alınıp satılır hale getirildi. Gençliğin ve halkın yaşamını geleceğini doğrudan etkileyen bu politikalar büyük bir yıkım yaratıyor. Bu yıkımın kötü sonuçlarının yaşandığı eğitim alanında ki uygulamaları üç ana başlık altında toplayabiliriz.
1- Özel okulların mantar gibi çoğalması ve hükümet tarafından teşvik edilmesi.
2- Eğitim harçlarının (üniversite harçları, katkı payları, zorunlu bağış v.b. ) sürekli arttırılması.
3- Dersanelerin yaygınlaşarak temel eğitim kurumlarının yerine geçmesi ve bunun hükümet tarafından teşvik edilmesi.

-----Öğrencinin müşteri, öğretmenin tüccar, okulun ticarethane olmasına izin veremeyiz.
Eğitime bütçeden ayrılan payın her yıl biraz daha kısılması ile okulların giderlerini karşılamak için katkı payı bağış vb. adlarla onlarca kalem altında para toplanıyor. Kaynak yok bahanesi altında eğitimin yükü velilerin sırtına yükleniyor. Toplanan bu paralar bu gün eğitime bütçeden ayrılan payın dört katına yakın. Parasız olması gereken devlet okullarında bile eğitimin yükü velilere yüklenmiş durumda. Oysa 2002 yılı verilerine bakarsak devlet bütçesinin sadece %20 si personel giderleri de dahil çeşitli kamu harcamalarına aittir. Geriye kalan %80 ise silahlanma, batık banka kurtarma ve faiz ödemelerine harcanmıştır. Kaynak yok gerekçesinin altı boş bir yalan olduğu ortada. Eğitime bütçe yok, savaşa ve silahlanmaya var. Batık banka kurtarmaya para var. Özel eğitim kurumlarını teşvik etmeğe para var. Savaşa ve silahlanmaya ayrılan bütçenin çok az bir miktarı bile eğitime kaynak sorununu çözmeye yeter. Sermayenin ve hükümetin amacının eğitimin sorunlarını çözmek olmadığı çok açık. Hükümet İMF;DB vb. kurumların planlarına bağlı olarak eğitimi de satılık hale getirmeye çalışıyor.
-----Uluslar arası sözleşmelere göre ise eğitim evrensel bir haktır ve parasız olması gerekir. Hükümetlerin yaptıkları ise eğitimi alınır-satılır bir mal haline getirmektir. "parası olan okusun, üniversiteyi kazansın. Parası olmayan da ne yaparsa yapsın" anlayışı ile yapılan bu düzenlemeler, eğitimde fırsat eşitliğini bütünüyle ortadan kaldırıyor. Bölgeler arası eşitsizlik, lise türleri arası eşitsizlik bu düzenlemelerle iyice derinleşiyor.
-----Okulları ticarethane, öğrencileri ve velileri müşteri gibi gören bu zihniyetle eğitim hakkı piyasanın insafına terk ediliyor. Ancak hem kişinin kendi yeteneklerini açığa çıkarmak hemde bir ülkenin kalkınmasının en önemli etkenlerden biri olan eğitim piyasaya devredilemez. Bir okulun kaynak yaratması gereken bir şirket olması durumunda iki alternatifi olacaktır. Birincisi eğitim giderlerini öğrenciden almak, ikincisi ise özellikle meslek liselerinde öğrencilerin sıra, masa, kıyafet gibi bölümün özelliklerine göre ürettiği bazı şeyleri satmak. Kamu reformu ile sözleşme kıskacına alınmış olan öğretmenlerin düşeceği durum aynıdır. Öğrencisinden para kazanmaya çalışan bir tüccar.
Öğrenci=müşteri,öğretmen=tüccar,okul=ticarethane;b unların birbirleriyle eşitlenmesinin doğal sonucu ise iyi bir eğitim alma hakkını seçkinlerin,zenginlerin çocuklarının hakkı haline getirmek;emekçi çocuklarının eğitim hakkını elinden almak olacak.
Savaşa destek verecek parayı bulup,eğitime bütçe ayırmayan bu Amerikancı güçlerin,eğitim hakkımızı elimizden almasına izin veremeyiz.ya susup,oturarak,olup biteni kabul edeceğiz,ya da öğretmeni,velisi,öğrencisi hep birlikte haklarımıza sahip çıkıp,bu saldırıları elbirliğiyle püskürteceğiz.
ÖSS DE FIRSAT EŞİTLİĞİ İSTİYORUZ

-----Var olan eğitim sisteminin durumuna baktığımızda ezberci, eleyici, rekabetçi, baskıcı bir sistem çıkıyor. Bir taraftan ırkçı bir tarih anlayışı ve güneş dil teorisine varan bir şovenizm öte yandan evrim teorisini yadsıyan, bilimden kopuk bir öğretim sistemi. Bunlara, dayak, disiplin soruşturmaları, notla tehditleride eklediğimizde, liselerdeki tabloyu özetlemiş oluruz. Bu tablo içerisinde, milyonlarca genç arkadaşımız, vaat edilen küçük bir umut karşılığında, iyi bir üniversiteye girmek için birbirleriyle kıyasıya yarışıyor.
-----Liselileri öğüten bu çarkın son halkasını ise sınav sistemi oluşturuyor. Sınav sisteminde her yıl yapılan değişiklikler, sistemini yap-boza çevirdi. Değişiklikler, öğrencilerin ve velilerin kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Hep yapılan değişiklik ile yeni bir kayıp kuşak yaratılıyor. Bir buçuk milyonun üzerinde lise öğrencisi her yıl üniversite sınavlarına giriyor; ama üniversiteye yerleştirilebilenlerin oranı yaklaşık olarak %20 dir. Geriye kalan %80 oranındaki öğrenciye üniversite kapıları kapanmaktadır.
-----Üniversiteyi kazananların büyük çoğunluğunu özel liseler ve kolejlerden mezun olan öğrenciler oluşturuyor. Her şeyin merkezini paranın aldığı kapitalist sistemde eğitiminde satılığa çıkarılmasıyla, ülkeyi yönetenler eğitim sorununu kendilerince çözdüklerini ya da çözeceklerini sanıyorlar. Duruma biraz daha yakından bakıldığında, devlet tarafından empoze edilmeye çalışılan bu piyasacı anlayışın, var olan eşitsizliğin üzerini örtmek için düşünülmüş kocaman bir yalan olduğu açıkça görülecektir.


-----Bir tarafta, özel öğretmenleri olmayan, kendisine ait çalışma odası, sandalyesinden yoksun; üstelik maddi sorunlardan dolayı hem çalışıp, hende eğitimini sürdürmek zorunda kalan milyolar var. Diğer tarafta ise, teknik açıdan en ileri dondnıma sahip okullarda okuyan, özel öğretmenlerden ders alan, sorunları yanlız önlerine sunulmuş olanaklardan yararlanmak olan bir avuç zengin çocuğu var. Öte yandan bununla da kalınmıyor, özel üniversiteler ülkenin dört bir yanında boy gösteriyor. Hatta boğaz içi, İTU gibi devlet üniversitelerinin belli bölümüne paralı özel kontenjan tanınıyor. Bu haktan kimlerin, nasıl yararlandığı ortadadır. Örnegin, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik in oğlu barajı geçemediği sınavdan sonra 12.000 euro yu ödeyip başkent üniversitesine yerleştirildi. Ama ondan daha iyi puan alan yüzbinlerce öğrenci üniversiteye giremedi.
-----Sermayenin kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdiği eğitim sisteminin mağduru olan yüzbinlerce emekçi çocoğu için üniversite kapılarının kapanması gibi bir adaletsizliğe karşı sessiz kalamayız. Sorun artık bir sınav sisteminin değiştirilip yerine sözde daha "adil" bir sistemin konulması sorunu olmaktan çıkmıştır. Bu gün ilk öğretim kurumlarından başlayarak yüksek öğrenime kadar yeni bir düzenlemenin ve eğitim reformunun yapılması talebi bütün halkımız için ertelenemez bir talep durumundadır. Aksi taktirde devletin eğitim politikasını belirleyen "sermayenin ihtiyaç duyduğu kadar ve nitelikli eleman yetiştirme" politikasının dışına çıkılamayacaktır. Hal böyle oluca da , işçi çocuğunun işçi olmaktan, yoksul, eğitimsiz bırakılmış köylü çocuğunun da yoksul köylü olmaktan başka bir yaşam sürdürme şansı kalmayacaktır.


OKS ve ÖSS, KPSS dersanelerin rant kapısı olmuştur
-----Eğitimin özelleştirilmesinin diğer bir yüzü de dershane sayısının arttırılması ve yaygınlaştırılmasıdır.
-----1984 yılında 174 olan özel dershane sayısı bugün 4000 e yaklaşmış ve tüm Türkiye ye yayılmıştır.Tüm illerde ve pek çok ilçede bugün özel dershaneler var.ÖSS,OKS hatta KPSS sınavlarını kazanmanın yolunun dershanelere geçmesi ile birlikte üniversiteye girme sorunu da dershanelere havala edilmiş durumda.
-----Dershaneciler birliği ÖZ-DE-BİR in sitesinde yapılan ankette katılımcılara dershaneye gitmenin sınava girmek için gerekli olup olmadığı sorulmuş.Ankere katılanların %85 ten fazlası dershaneye gitmenin üniversiteyi kazanmak için gerekli olduğunu söylemiş.Bu ankatin sonuçları da dershane sektörünün neden büyüdüğünü açıklaması aslında.
-----Üniversite mezunlarının memur olmak için girdiği KPSS ye dönük açılan dershane sayısı bile az değil.Sınav ticereti üzerine kurulan bu sistem ile dershane sahipleri zengin oluyor.Elemeye ve rekabete dayanan sınav mantığı yüzünden güçlenen dershaneler eğitim sistemini teslim almış durumda.Hükümette dershanelere ve özel okullara verdiği teşviklerle öğrencilerin geleceğini dershanelere havale ediyor.teşvikler ve vergi indirimleri ile devlet okullarının sahip olduğu olanakların neredeyse tamamına sahip olan dershanelere harcanan para Milli Eğitim Bakanlığı nın bütçesinin üçte birini geçti.Oysa bir yanıyla gelecek meselesine dönüşmüş olan sınavları kazanmak ticerethane olan dershanelere havale edilemez.


Şirket değil,parasız,bilimsel,demokratik üniversite
-----Bilginin ve bilimin üretildiği yerler olması gereken üniversiteler,sermeyenin yeniden yapılandırma planları altında ticarethaeye dönüştürülüyor.Sistem, bilimi ve bilimsel eğitimi şirketlerin daha fazla kar etmesine endekslemiş durumda. Buna itiraz eden, karşı çıkanlar ise çağdaşı ilan edilerek, türlü baskılarla karşılaşıyor.
Akademik kadroları baskı ile sindirmeyi hedefleyen ve piyasaya çalışan birer tüccara çeviren bu anlayı, devlet üniversitelerindeki akademiyenlerin büyük bir kısmının özel üniversitelere gitmesini de teşvik etti.
Bilimsel çalışmalar ve yükseköğretime ayrılan bütçenin düşürülmesi, bir yandan üniversiteleri holdinglerin kucağına iterken, öte yandan bütün mali yük velilerin omuzarına yıkılıyor.
-----Her yıl harçlar arttırılıp, burslarda kısıntıya gidilirken üniversitelerin kantinleri, yemekhaneleri ve yurtları satılıyor, ya da kapatılıyor.
-----Öğrencilerin okul ihtiyaçlarından öte yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan yurt, ulaşım, yemek ihtiyaçları piyasanın insafına terk ediliyor.Yurtlar, yemekhaneler özelleştirilir ya da üniversitelirin kendi bünyelerinde kurduğu şirketler devredilirken fiyatlarda fırlıyor. Üniversite öğrencilerinin ücretsiz yararlandığı Mediko Sosyal Hizmetleri ise, Maliye Bakanlığının cin fikirliliği sayesinde paralı hale getiriliyor.Barınmak, yemek yemek, sağlık hizmeti almak gibi temel haklar bile artık paraya endekslenmiş durumda.
-----Toplumun genç aydınlarını yetiştiren, daha doğrusu yetiştirmesi gereken üniversitelerin sorunları bu gün sadece üniversite bileşenlerinin değil tüm halkın sorunu haline gelmiştir.Bu koşullarda, parasız,bilimsel, demokratik, anadilde eğitim hakkı, bütün halk kesimlerinin ortak mücadelesi ile kazanabilecek bir hak durumundadır.

Üniversite bitiyor ama sınav stresi ve soygun bitmiyor
-----Öğrenci Seçme Sınavı nda yüz binlerce adayın arasından sıyrılarak üniversite eğitimi almaya hak kazanmak ve mezun olmak, geleceği kazanmak için yeterli olmuyor. Lisans diploması alan öğrencilerden çok küçük bir azınlık özel sektörde iş bulabilirken, yüz binlerce kişi mecburen devlet memuluğuna sarılıyor:))evlet memurluğuna adım atmanın yolu ise Kamu Personeli Seçme Sınavı ndan geçiyor.
-----KPSS ye 2006 yılında 457 bini üniversite mezunu, yaklaşık 2,5 mliyon adayın katılması bekleniyor.Ancak, hükümet cephesinden yapılan açıklamalara göre, 2,5 milyon kişiden sadece 70 bini memur olarak işe alınacak.
-----bu durum ise en çokdershanelerin işine yarıyor.İşsizler ordusu büyüdükçe, 1000 YTL den başlayan ücretler talep eden KPSS kuslarına ilgi artıyor.Günümüzde, henüz 7 senelik bir geçmişe sahip olan KPSS için onlarca dershane kurs veriyor.Kursa gidemeyenler ise "KPSS Soru Bankası"na yöneliyor.GEçtiğimiz yıllarda KPSS de sorulan soru ve yanıtlarını satın almak için 50 YTL ödemek gerekiyor.Sınava girenler ayrıca ÖSYM YE de yaklaşık 50 YTL başvuru ücreti ödüyor.Kısacası sınav stresi ve soygun üniversite bitince de sürüyor.
-----Çalışma koşullarının esnekleştirilmesi ve iş güvencesinin prtadan kaldırılması hedefini güden KPSS benzeri sınavlarla rekabet ve gelecek kaygısı üniversite sonrasına da taşınıyor.
-----Sözleşmeli ya da ücretli öğretmenlik uygulamaları ile hem ücretler düşürülüyor hem de iş güvencesini ortadan kaldırarak Eğitim Fakültesi mezunlarının örgütlenme hakları da ortadan kaldırılıyor.
-----KPSS benzeri sınavlar, "yetkinlik", "uzmanlık" adları altında mühendislik, hukuk ve daha bir çok fakültede de yürürlükte ya da meclis alt komisyonlarında yasalaşmayı bekliyor.Hukuk öğrencilerinin avukat olmalarının, mühendislik öğrencilerinin mühendis olmalarının önüne yeni engeller getiliyor.Gerekçe hepsinde aynı: Üniversiteyi bitirenler yetkin ve yetirli olmuyor.Ama çözüm, üniversite eğitiminin niteliği artırmakla değil, stres ve soygun büyütmekle aranıyor.


Eğitim sorunu hepimizin sorunudur. Hep birlikte eğitim hakkımızı isteyelim.
-----Eğitim hakkı, bu günğmüzün ve geleceğimizin inşası için hayati önemdedir. Bunun için eğitim sorunlarına karşı hep birlikte, toplum olara, halk olarak mücadele etmeyiz. Başta hükümet olmak üzere , ülkeyi yönetenlerin özelleştirmeci yaklaşımı ile eğitimin sorunları çözülmemiştir. Aksine daha da çoğalarak büyümüştür.
-----İMF ve DB nin dayatmalarına uyarak eğitimi alınıp, satılan bir mal haline getirenlerin, kayıt parası toplanması gibi gayri meşru uygulamaları yasallaştıranların eğitim sistemini gçtürdüğü yer bataklıktır. " paran varsa okursun, paran yoksa okuyamazsın " diyerek eğitim hakkını ortadan kaldıranlar gençlerin, halkın dostu olamazlar. Okullara ayrılan ödenekleri kısarak eğitimi piyasa kurallarına mahkum edenler, sürdükleri kadrolaşma politikaları ve müfredat değişiklikleri ile eğitimin içeriğini de ırkçı, şöven, gerici hale getirmektedirler. Buna karşı tüm herkesi eğitim hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Çünkü eğitim hakkının gaspı sadece bu günümüzü değil yarınlarımızı da karartacaktır.
----- Bu politikaları birleşerek püskürtebiliriz. Fransa, Şili ve Yunanistan da çğrenciler, öğretmenler, akademisyenler, veliler ve bir bütün olarak halk bunu yapmıştır. Parasız, bilimsel, demokratik eğitim hakkına sahip çıkılmıştır. Bu gününü ve geleceğini kurtarmak isteyen herkesi eğitim hakkına sahip çıkmaya çağırıyoruz.


EĞİTİM HAKKIMI İSTİYORUM. Ç Ü N K Ü;
-----*ÖSS gibi zaten adaletsiz olan bir yarışta geleceğimi dershanelere bırakmak istemiyorum.
-----*KPSS ile üniversitelerden mezun olduktan sonra işsiz kalmak istemiyorum.
-----*Kayıt parası, spor parası, tebeşir parası v.b ile girişilen soygunlara karşı çıkıyorum.
-----*Ulaşım, barınma, yemek gibi temel ihtiyaçların ücretsiz olarak karşılanmasını istiyorum.
-----* Üniversitelerde Mediko Sosyal Hizmetlerin kaldırılmasına karşı çıkıyorum.
-----*Anadilde eğitim istiyorum.


EĞİTİM HAKKIMI İSTİYORUM ÇÜNKÜ; BİLİMSEL, DEMOKRATİK EĞİTİM İSTİYORUM
EĞİTİM HAKKIMI İSTİYORUM ÇÜNKÜ; ARTIK ÜNİVERSİTE KAPILARINDA BEKLEMEK İSTEMİYORUM.
EĞİTİM HAKKIMI İSTİYORUM ÇÜNKÜ; PARALI EĞİTİMİ İSTEMİYORUM.
EĞİTİM HAKKIMI İSTİYORUM ÇÜNKÜ; GELECEĞİMİ KAZANMAK İSTİYORUM.



Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >**Çoğalan adamlar.. **
  25.Kas.2007 Pzr 22:01:17
fiogf49gjkf0d

Adamlar 12 kişiyken 13 oluyorlar,, Nasıl peki ?



Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >**100 yılda bir defa çekilebilen resim **
  25.Kas.2007 Pzr 22:13:42
fiogf49gjkf0d


Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >**Rüzgar ile Yağmur un hikayesi **
  26.Kas.2007 Pzt 22:02:45
fiogf49gjkf0d

İçimde bir sıkıntı, kalbimde hüzün... Pencereme vuran yağmur damlacıklarını izliyorum, dalıp gitmişim uzaklara, derinliklere doğru bir rüzgarın seline kapılıp... Çok eski bir aşk hikayesi geldi aklıma, rüzgar ile yağmurun aşkı...


Dillere destanmış Kaf Dağının ardında rüzgarla yağmurun aşkı. Rüzgar deli gibi esermiş bulutlar biraz üşüsün ve yağmur gelsin banan diye. Yağmurun gözlerine vurgunmuş, masumiyetine ve saflığına vurgunmuş.


Yağmur her sabah dua edermiş. "Tanrım lütfen rüzgar essin bugün, ruhunu kalbimde hissedeyim, ellerini gözlerimde."


Tutkunlarmış birbirlerine ama ne rüzgar yağmura dokunabilirmiş ne de yağmur rüzgara. Ne zaman rüzgar ile yağmur biraraya gelseler sevdanın ateşi fırtınalar estirmiş onlara ve fırtınanın sonunda birbirlerine hiç dokunamayacaklarını düşünüp üzülürmüş yağmur, ağlarmış. İşte o zaman aşıkların yağmuru yağarmış ve sevdalılar el ele dolaşırmış yağmurun kalbinden gelen damlacıkların altında. Yağmurun hüzünlendiğini gören rüzgar kendini dalların arasında gizlemeye çalışırmış üzüntüsünü haykırmak için...


Ne zaman hafif hafif damlacıklar gökyüzünden düşmeye başlarsa, rüzgarın ellerini hissetmek isteyen yağmur gözyaşlarını akıtır yeryüzüne ve damlaların altında el ele dolaşan sevgilileri izler, kendini ve rüzgarı hayal eder onlara bakarak.


Ne zaman ağaçların arasında ıslık çalarak esmeye başlasa rüzgar, yağmurun üzüntüsüne kahrolur ve dalların arasında gizlenip çığlıklar atar. O çığlıkları duyan sevgililer daha da sıkı sarılırlar birbirlerine ve sarmaş dolaş sevgilileri izler buruk bir halde kendini ve yağmuru hayal eder onlara bakarak.


İşte böyle dillere destan yağmur ve rüzgarın aşkı. Ne zaman yağmur yağsa, ne zaman rüzgar esse kalpleri birbirleri ile kavuşur yağmur ile rüzgarın sevgililer gibi tüm bir arada olamayan sevdalılar için...

 



Ferah

Ferah resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >**8 Numaralı parşömen.. Değerimi katlamak.. **
  28.Kas.2007 Çar 20:22:49
fiogf49gjkf0d
8 Numaralı parşömen.. Değerimi katlamak..
 

Bugün değerimi yüze katlayacağım.
İnsan dehasına değen dut yaprağı, ipek haline gelir.
İnsan dehasına değen killi toprak, kalelere dönüşür.
İnsan dehasına değen selvi ağacı, sandık olur.
İnsan dehasına değen bir avuç koyun postu, krallara giysi olur.

Eğer yaprak, kil, odun ve post insan eliyle yüz kat, bin kat değer kazanabiliyorlarsa, aynı şey niçin benim adımı taşıyan toprak için geçerli olmasın?

Bugün değerimi yüze katlayacağım.

Kendisini üç gelecek bekleyen bir buğday tanesi gibiyim. Buğday tanesi, bir çuvala konduktan sonra bir domuza yedirilmek üzere ahıra boşaltılabilir. Ya da ekmek yapılmak üzere öğütülebilir. Ya da altın başağının bir taneden binlerce üretmesi için toprağa ekilebilir. Ben, tek bir farkla, bir buğday tanesi gibiyim. Buğday tanesi, domuza yedirilmek, ekmek için öğütülmek ya da çoğaltmak için toprağa ekilmek arasında bir seçim yapamaz. Oysa ben seçebilirim. Hayatımı ne bir domuza yedirteceğim, ne de başkaları tarafından parçalanıp yenilmek üzere başarısızlık ve ümitsizlik taşları arasında öğüteceğim.

Bugün değerimi yüze katlayacağım.

Büyüme ve çoğalması için buğdayın toprağın karanlıklarına ekilmesi gerekir. Başarısızlıklarım, ümitsizliklerim, cahilliğim ve becerisizliklerim, olgunlaşmak için dikildiğim karanlıktır. Nasıl ki buğday tanesi yağmurla, güneşle, ılık rüzgarlarla beslenir, filiz sürüp serpilirse, vücudumu ve aklımı, düşlerimi gerçekleştirmek için öyle beslemeliyim. Buğday tanesi başak vermek için tabiatın lütfunu beklemek zorundadır. Ben ise beklemek zorunda değilim, çünkü kendi yazgımı seçme gücüne sahibim.
Bugün değerimi yüze katlayacağım.

Peki bunu nasıl yapabilirim? İlk önce, günle, haftayla, ayla yılla ve hayatımla ilgili hedefler koyacağım. Nasıl ki buğday tanesinin kabuğunu çatlatıp filiz vermesi için yağmur yağması gerekiyorsa, hayatımın önüne billurlaşması için öyle hedefler koymalıyım. Hedefler koyarken, geçmişteki en iyi icraatımı dikkate alacak ve bunu yüzle çarpacağım. Gelecekteki yaşantımın kuralı bu olacaktır. Hedeflerimi hiçbir zaman çok yüksek görmeyeceğim. Mızrağımı aya doğrultup yalnızca bir kartala saplamak, onu kartala doğrultup yalnızca kayaya çarpmaktan daha iyi değil midir?

Bugün değerimi yüze katlayacağım.

Hedeflerimin yüksekliği, tam isabet sağlayıncaya kadar sık sık tökezlesem bile, beni korkutmamalıdır. Tökezlersem, doğrulacağım, düşüşlerin beni endişelendirmeyecektir, çünkü tam isabet sağlamak için herkes tökezlemek durumumdadır. Yalnızca bir solucan tökezlememe özgürlüğüne sahiptir. Ben, solucan değilim. Ben, soğan bitkisi değilim. Ben, koyun değilim. Ben; insanım. Başkaları, killeriyle bir kulübe yapa dursunlar. Ben, benimkiyle bir kale inşa edeceğim.

Bugün değerimi yüze katlayacağım.

Güneş nasıl buğday taneciğinin fide vermesi için toprağı ısıtırsa, bu parşömenlerdeki sözler de benim hayatımı öyle ısıtacak ve düşlerimi gerçek kılacaktır. Bugün, dün yaptığım her eylemi aşacağım. Bugünün dağına gücümün yettiği kadar tırmanacağım, yarın ise bugünkünden daha da yükseklere varacağım, öbür gün ise yarından da yükseklere. Başkalarının yaptıklarını geçmek önemli değildir, önemli olan kendi yaptıklarımı aşmamdır.

Bugün değerimi yüze katlayacağım.

Ilık rüzgar nasıl buğday tanesinin olgunlaşmasına yön verirse, rüzgarlar da benim sesimi başkalarına taşıyacak ve sözlerim hedeflerimi açıklayacaktır. Bir kere ağzımdan çıktılar mı, artık itibarımı kaybetmeden geri dönemem. Kendi peygamberim gibi olacağım; söylediklerimle alay etse bile, herkes planlarımı, düşlerimi bilecek ve böylece söylediklerim tamamlanmış eylemlere dönüşünceye kadar kaçmak için hiçbir mazeretim olmayacak.

Bugün değerimi yüze katlayacağım.

Çok geri hedefler koymak gibi bir suç işlemeyeceğim.
İşi, başarısızlığa izin vermeden yerine getireceğim.
Elimi her zaman erişebileceğim yerin daha yükseğine uzatacağım.
Pazardaki performansımla hiçbir zaman memnun olmayacağım.
Her zaman hedeflerimi, gerçekleşir gerçekleşmez yükselteceğim.
Her zaman hedeflerimi dünyaya açıklayacağım.
Ancak, başarılarımı hiçbir zaman ilan etmeyeceğim. Bırakayım insanlık beni övsün ve ben de bu övgüyü tevazuyla kabul etme bilgeliğine sahip olayım.
Bugün değerimi yüze katlayacağım.
Bir buğday tanesi yüzle çarpıldığında yüz adet başak üretir. Bunu on kez yüzle çarparsanız, yeryüzündeki bütün kentleri doyurursunuz. Bir buğday tanesinden daha üstün değil miyim?
Bugün değerimi yüze katlayacağım.
Bunu yapacak, sonra yine değerimi yüze katlayacağım, tekrar tekrar. Büyüklüğüm karşısında, bu parşömenlerdeki sözlerin bende yarattığı gibi, şaşkınlık ve hayranlık duyulacak.

Hıncal Uluç

<<12345 6789101112131415...25>>