ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


4 Mayıs 2024, Cumartesi 05:10   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Politika, Tarih
forum sohbet oyun basliklari
   12 Eylül 1980 Öncesi ve Sonrası
 <<1 2>>
Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

model71

model71 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  7.Kas.2006 Sal 11:57:24      12 Eylül 1980 Öncesi ve Sonrasısohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

12 Eylül 1980 öncesini şöyle hatırlıyorum. Hava karardıktan sonra bırakın sokağa çıkmayı, evimiz apartmanın girişinde olduğu için ışıkları söndürüp erken yatardık. Binanın duvarına yüzleri maskeli insanlar çeşitli sloganlar yazarlardı. Gece silah sesleri gelirdi sokaklardan. Yoldan çevirip sağcı mı solcu mu olduğunu sorarlarmış ve kendilerinden olmayanları döverlermiş(Bunu abilerimizden duyuyordum). Karakollar taranıp polisler şehit edilirdi. Ben ilkokulda okuyordum. Fakat, yakın tanıdığımız, ortaokullarda okuyan abilerimiz, okullar basılıp, dayak atıldıktan sonra göz altına alınıyorlardı. Fabrikaların çoğu üretimi durdurmuş, grevdeydi. Tüpgaz-yağ-çay gibi ürünler zor bulunuyordu. Tv yi açtığımızda siyasi parti liderlerinin, ülkeyi düşünmek yerine, kendi ideolojilerini karşısındakine kabul ettirmeye çalışan demeçlerini izliyorduk. Uzlaşma yerine çatışma vardı. Özellikle Demirel ve Ecevit den bahsediyorum.

12 Eylül 1980 sabahı memleketimiz Giresun dan dönmek üzere annem-kardeşim -ben Gebze civarında duyduk olayı. Topkapı otogarında mahsur kaldık saatlerce, üstelik yağmurlu bir hava olduğunu hatırlıyorum ve nihayet evimize zorlukla da olsa ulaştık. Şunu da hatırlıyorum ki olaylar bıçak gibi kesilmişti. Halkın büyük çoğunluğu, derin bir nefes aldı. 

Konu ile ilgili tartışmaları ve konuşmaları sürekli takip ediyorum. Genel kanı, 12 Eylül 1980 tarihinden sonra yaşananların demokrasiye büyük zarar verdiği noktasında birleşiyor. Bunun etkilerinin ve sonuçlarının olumsuz olarak hala yaşandığını belirtiyorlar. İrticanın bu dönemden sonra hız kazanmaya başladığı ve 28 Şubat sürecine neden olduğu da ifade ediliyor. Fakat hiçkimse çıkıp da 12 Eylül 1980 öncesi ne yaşandığını açık yüreklilikle ortaya koymuyor. Bu tarihten önce yapılan hatalar nelerdi? Ülkenin o tarihten önce kargaşaya sürüklenmesinden kimler sorumlu?

Bu konuyu açmamdaki neden, hem kendi bilgilerimi sorgulamak hem de o dönemi bilmeyen arkadaşlarımızı aydınlatmaya yöneliktir. İdeolojik bir yaklaşımla ve ön yargılarla olaylara yaklaşırsak, hiç bir sonuç alamayacağımızı da şimdiden söylemek isterim. Konu ile ilgili, objektif olduklarına inandığım birkaç makaleyi sizinle paylaşmak istedim.

MUSTAFA BALBAY 

78 liler... 

Bir önceki kuşaktan devraldıkları dünyayı değiştirme ülküsünün başına, ne pahasına olursa olsun u eklemişlerdi. 

Türkiye nin, dünyanın bütün sorunlarını kendi gençlik dilimleri içinde çözmekti hedefleri. Yapılabilirdi, devrim zaten çok yakındı. 

Çok yakında olmasına karşın kimi sorunların çözümü için devrimi de beklememek gerekirdi. Örneğin, halkın barınma hakkı... Büyük kentlerin etrafındaki boş alanlarda yüzlerce, binlerce gecekondu inşa ettiler. Özverilerinde sınır yoktu. Gereksinimi olan yurttaşları bir gecede tamamlanmış konutlara yerleştirdiler. Bu yolla oluşturdukları kimi semtlere Bir Mayıs adını verdiler. Yıllar sonra bu semtlerin radikal İslamın oy deposu olacağını nasıl hesaplayabilirlerdi ki! 

Hakkını arayan işçilere destek, başlıca amaçlarıydı. Her türlü işçi hareketinde en önde onlar vardı. Üst kuşaklar haykırıyordu: 

Gençlik gözbebeğimiz!  

Ölüm sözcüğünün başına hoş geldi, safa geldi yi koymuşlardı. Bu yolda ölüm, ölümsüzlüktü. Yaş ortalaması 21, tam 5 bin genç canını verdi. Arkadan gelen, önde düşenden daha hızlı koşmalıydı. Ölümler bilinci derinleştiriyordu. 

Okumak çok gerekli bir şey değildi. Eylem zamanıydı. Bir an önce devrime ulaşmalı, bütün zenginliklerden tüm halkın yararlanacağı bir düzen kurmalı, sonra okumalıydı. Üstelik, burjuvazinin eğitim sistemi kendine göreydi, devrimciler bundan etkilenmemeliydi. 

Yol yakındı, ama çataldı; ya silahla ya yığınsallaşıp barışçı yolla... Silahı seçenler ötekilere pasif dediler, anca giderlerdi. İkinci yolu seçenler de onlara, maceracı dediler, halkla bütünleşemezlerdi... 

Başlıca ortak özellikleri, biraz çoğalınca bölünmekti... 

Aşkı az sonra, devrimin ardından yaşamak gerekirdi. Çıplak deyince akla ilk gelen çıplak mavzer olmalıydı. Üniversite kampusunda karşı cinsin elini tutmak, halka ihanetle eşanlamlıydı. 

Bir de onların tümüyle karşısında olanlar vardı. Ya tam susturacağız ya kan kusturacağız sloganlarıyla üzerlerine yürüdüler. O gençler de yaptıklarının büyük bir vatan sevgisinin göstergesi olduğuna inanıyorlardı. Bu ülkeyi devrimcilerden temizlemek, kaçınılmaz görevdi... 

Dünyayı saran soğuk savaş dalgasının Türkiye deki yansıması, çok kanlı, çok kamplı, çok acılıydı... 

Ödenen bedel... 

Ve 12 Eylül geldi. Gelmek için biraz bekledi. Tam olgunlaşmadan olmazdı. 

12 Eylül günü kanı durdurdular, 13 Eylül günü ülkeyi yeniden biçimlendirmeye koyuldular. 

Gençliğe haddini bildirmek, bir sonraki kuşağı da şimdiden yönlendirmek gerekiyordu. Madem ki bu gençler, teröre bulaşıyorlar, haktı, eşitlikti olmadık şeylerden söz ediyorlar, o zaman yeni kuşakların buna bulaşmaması için yeni bir yöntem bulunmalıydı. Din dediler, bu gençler dine yönelsin, o zaman başka şeye yönelmezler...  

Bu yolda yürürken 70 li yılların gençliğine de iyi bir ders vermek gerekiyordu: 

650 bin gözaltı, 1 milyon 680 bin fişleme, 388 bin kişiye pasaport yasağı, 210 bin dava, 7 bin ölüm cezası istemi, 517 ölüm cezası, 50 infaz... 

23 bin kişiye 0-1 yıl hapis, 10 bin 700 kişiye 1-5 yıl, 6 bin 100 kişiye 5-10 yıl, 2 bin 390 kişiye 10-20 yıl, 939 kişiye 20 yılın üzerinde, 630 kişiye ömür boyu hapis... 

Bugün hâlâ 25 bin kişi 12 Eylül döneminde giydiği hüküm nedeniyle kamu hizmetinden yasaklı... 

12 Eylül ün öncesi ve sonrası kuşkusuz toplumun bütün kesimlerini etkiledi. Gelişmelerin doğrudan hedefi gençlikse, yaşamının bütün dilimlerini etkileyecek biçimde yara aldı. O dönemin gençleri bugün, 78 liler Vakfı adı altında bir araya gelmeye çalışıyorlar. 

Kan verenleri çok, kahramanları yok olan bu kuşak yitik mi? 

Ölümü göze alabilen bir kuşak, yitik olamaz. 

Bu kuşağın deneyimleri bütün yönleriyle yeni kuşaklara aktarılmalı. Aktarılmalı ki; toplumun en özverili kesimi gençlik, her şeyi yaşam geçtikten sonra öğrenmesin... 

ALİ SİRMEN
 

12 Eylül 

20 yıl önce, 12 Eylül sabahı Türkiye bir kez daha darbeyle uyandı. 

Kimse şaşırmamıştı. 

12 Mart 1971 den 12 Eylül 1980 e kadar nefes nefese geçen 9.5 yıl boyunca Türkiye ne siyasi istikrarı yakalayabilmişti, ne toplumsal barışı, ne de ekonomik dengeyi. 

Siyasi iradenin aczinin doğurduğu boşluğu birilerinin dolduracağı kesindi ve nitekim öyle oldu da. 

Türk Silahlı Kuvvetleri adına hareket ettiklerini söyleyen 12 Eylül cüleri, darbeyi yaptıkları için kınayıp eleştirmek abes olur. 

Unutmamak gerekir ki, 12 Eylül ün tek sorumlusu onlar değillerdi. Darbedeki sivil sorumluluk da, en iyimser deyişle en az askeri sorumluluk kadardı. 

11 Eylül koşullarının, 12 Eylül sonuçlarını doğurması, 12 Eylül ün 11 Eylül ü izlemesi kadar doğaldır. 

Ama iktidara el koyanlar, özellikle liderleri bilinçli olmasa ve kulağına fısıldananları yerine getirmiş olsa da, ülke içinde cumhuriyet tarihinin en büyük yıkımlarından birine yol açtılar. 

****

12 Eylül ü yapanların kişiliklerinde, vatan hainliğini, demokrasi düşmanlığını, işkenceci sadistliğini aramak, tıpkı onların yaptığı gibi doğru tanılara varmamızı engelleyip bizi yanlışın çıkmazlarına yöneltir. 

Onlar her yerde düşman ve hain arayarak yola çıkarken yanlış bir tanıdan hareket ediyor, Türkiye nin asıl sorunlarını göremiyor ve politik ekolojik dengeyi altüst ederek, sosyal yapıya büyük bir darbe indiriyor, aynı zamanda gerçek tehlikenin karşısındaki bütün rakipleri saf dışı bırakarak, ona arka çıkarak daha da büyümesine neden oluyorlardı. 

Ama içlerinden, sonra büyükelçi olan birini hariç tutarsanız, o gün iktidarın dizginlerini ellerine almış bulunan kadronun çapı bütün bunları bilinçli olarak yapmalarına elverecek düzeyde değildi. 

12 Eylül ün lideri Kenan Evren , toplumu içinde bulunduğundan daha beter çıkmazlara yöneltecek, büyük değişimlerin bilinçli faili olacak yapıda bir kişi değildi. 

Emeği düşman gören, Türkiye yi mevhum bir komünizm tehlikesinden kurtarmakta olduğunu sanan, kahvede iki dübeş ile bir düşeş arasında, televizyona göz atıp bilmediği konularda, Bunları asmayalım da besleyelim mi türünden fikirler beyan eden kerizlerle, aynı dili kullanmayı bilen Evren müthiş bir kerizmatik güç kazanıyordu. 

O kerizmayı karizmayla karıştırıyor, kerizmanın kendisini sürüklediği yöne toplumu da götürüyordu. 

Yoksa öyle kötü bir adam değildi Evren. 

*** 

Türkiye deki gerçek irtica tehlikesini görememiş olan Evren ve kadrosu, aydınlarla, üniversitelerle, basınla, siyasal partilerle, sendikalarla ters düştükçe, irticanın kucağına doğru savrulmaktaydı. 

Evren ve kadrosunun yaptıklarını, Necmettin Erbakan rüyasında görmeye bile cüret edemezdi o zamanlar. 

Türkiye de Evren den başka kimse, asıl amacı şeriatı yaymak olan Rabıta örgütüne, devletin yabancı ülkelerdeki din görevlilerinin maaşını ödettirme sorumluluğu altına böylesine korkusuzca giremezdi. 

Uğur Mumcu nun çok önceden gözler önüne serdiği, tarikat-ticaret-siyaset üçgenini kavramamış olan 12 Eylül cüler, Türkiye nin bugün yaşadığı en büyük tehlikenin beslenmesine büyük katkıda bulundular. 

Ne gariptir ki, onlara en büyük tepki içinden çıktıkları ocaktan geldi. 

Gerçekten ardında halk desteği ve kamuoyunun haklı kaygısı bulunun 28 Şubat, aslında 12 Eylül ün doğurduğu sonuçlara karşı geliştirilmiş bir süreç değil midir? 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

Bengline

Bengline resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  7.Kas.2006 Sal 15:24:41sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

12 Eylül dönemi artık geride kaldı

     ( 12 Eylül Belgeleri  )

SABAH GAZETESİ - 12 EYLÜL 2000 

Ecevit, 12 Eylül günlerinin artık geride kaldığını ve bayram ya da matem gibi anmak istemediğini söyledi

Başbakan Bülent Ecevit, 12 Eylül ün bir matem, ya da bir bayram gibi anmak istemediğini söyledi. 12 Eylül 1980 de anamuhalefet partisi lideri olan Bülent Ecevit, darbe günü Trabzon a gitmek için hazırlık yapıyordu ama bunun yerine Hamzakoy a mecburi bir ziyaret yapmak zorunda kalmıştı. Ecevit, SABAH ın 12 Eylül 1980 müdahalesi üzerine sorularına "12 Eylül geride kaldı" yanıtını veren Ecevit şöyle konuştu:

TARTIŞMAYA GİRMEDİM
"Ben 12 Eylül tartışmasına da dikkat etmişsinizdir yıllardır hiç girmiyorum. Çünkü 12 Eylül devam ederken tepkimi göstermiştim. 12 Eylül geride kaldı artık. 12 Eylül den sonra meydana gelen gelişmeler doğrudan 12 Eylül e bağlanamaz, çünkü dünyada çok büyük değişiklikler oldu. 

DÜNYA DÜZENİ DEĞİŞTİ
İki kutuplu dünya sona erdi. İdeolojik karşıtlıklar çok yumuşadı. Globalleşme süreci başladı. Avrupa Birliği süreci başladı. Bütün bunların Türkiye nin iç ve dış politikalarında önemli etkileri oldu. Bütün bunlar olmasaydı 12 Eylül ün sonucu ne olurdu? Bu çok teorik bir inceleme olur. Yani 12 Eylül ü bir matem, ya bir bayram olarak anmak içimden gelmiyor." 

Nereden nereye

Bugün, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biri olan 12 Eylül 1980 darbesinin 20 nci yıldönümü. O gün hakim, savcı ya da serbest meslek sahibi olanlar, bugün devletin, hükümetin, yargının, ordunun başındalar 

CUMHURBAŞKANI AHMET NECDET SEZER
39 yaşında gelecek vaat eden genç bir hukukçuydu 12 Eylül 1980 darbesi yapıldığı gün Yargıtay tetkik hakimi olarak görev yapıyordu. 20 yıl sonra bugün, başarılı bir hukuk kariyerinden sonra Türkiye Cumhuriyeti nin cumhurbaşkanı.

BAŞBAKAN BÜLENT ECEVİT
55 yaşındaydı. Anamuhalefet partisi lideri olarak 12 Eylül sabahı parti toplantısı için Trabzon a gitmek üzere hazırlıklarını tamamlamıştı ve Oran daki evindeydi. Darbeden sonra siyaset yasağı getirildi. 1987 den sonra yeniden siyasete dönebildi. 

TBMM BAŞKANI YILDIRIM AKBULUT
45 yaşındaydı. Erzincan da serbest avukatlık yapıyordu. 1983 te ANAP kurulduktan sonra Turgut Özal, Erzincan ı Akbulut a teslim etti. Erzincan il örgütünü kurdu.

GENEL KURMAY BAŞKANI HÜSEYİN KIVRIKOĞLU
46 yaşındaydı. 1980 Ağustos unda toplanan Yüksek Askeri Şura kararıyla tuğgeneralliğe terfi etti ve NATO SHAPE Harekat Başkanlığı Harekat Merkez Amirliği görevine atandı. 12 Eylül sırasında Belçika nın Mons kentinde bu görevde bulunuyordu. Görevi 1983 e kadar sürdü.

FP GENEL BAŞKANI RECAİ KUTAN
Malatya Milletvekili ve MSP nin teşkilattan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı idi. 12 Eylül günü başka parlamenterlerle birlikte Ankara daki Ordu Dil Okulu nda "gözetim altına" alındı. 

BAŞBAKAN YARDIMCISI DEVLET BAHÇELİ
32 yaşındaydı. Şimdi Gazi Üniversitesi ne bağlı olan, o zamanki adıyla İktisadi ve Ticari İlimler Akadamesi nde asistanlık yapıyordu. 

DYP GENEL BAŞKANI TANSU ÇİLLER
34 yaşındaydı. Darbeden birkaç ay önce ikinci çocuğunun doğumunun ardından Amerika dan Türkiye ye dönmüştü ve 12 Eylül de Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesiydi.

ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI MUSTAFA BUMİN
40 yaşındaydı. Danıştay Cumhuriyet Savcılığı kadrosunda, tetkik hakimliği yapıyordu. 

MALİYE BAKANI SÜMER ORAL
42 yaşındaydı. Görev başındaki zamanın Demirel hükümetinde Sosyal Güvenlik Bakanıydı. Oral o gün ve bugün bakan olan tek kişi.

YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI VURAL SAVAŞ
42 yaşında idi. Yargıtay Ceza Genel Kurulu kadrosunda tetkik hakimi idi.

YARGITAY BAŞKANI SAMİ SELÇUK
43 yaşındaydı. Demokrasi yanlısı görüşleriyle tanınan Selçuk o zaman Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı emrinde savcı olarak görev yapıyordu. 

Saçma sapan iddialar

Türkeş in sağ kolu Rıza Müftüoğlu 12 Eylül dönemini "Copların Askerleri" adlı kitapta anlattı. Kitaptaki iddialar arasındaki Türkeş in Evren e suikast planladığı kimse tarafından doğrulanmadı

Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz MHP lideri merhum Alpaslan Türkeş in sağ kolu ve MHP eski Genel Başkan Yardımcısı Rıza Müftüoğlu, 12 Eylül ün 20 nci yıl dönümünde kaleme aldığı "Copların Askerleri" adlı kitabında suskunluğunu bozdu. Müftüoğlu nun kitabında şok iddialar yer aldı. 

12 Eylül döneminde açılan MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında yargılanan ve bir süre Mamak Cezaevinde tutuklu kalan Rıza Müftüoğlu, bu dönemi anlattığı kitabında dönemin Genelkurmay ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren in ülkücüler tarafından öldürülmek istendiğini açıkladı. Türkeş in Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki taraftarları tarafından hazırlanan Evren e suikast planının Müftüoğlu şöyle anlattı:

TÜRKEŞ İN PAROLASI
"Ordudaki taraftarlarımızdan birkaç kişi biraraya gelerek, bir durum değerlendirmesi yapmışlar. Türkeş in ve ülkücülerin karşı karşıya oldukları haksız durumu ortadan kaldırmak gerektiğine karar vermişler. Ancak normal yollarla bunun mümkün olmayacağını, bunun için Genelkurmayı basmayı ve Evren i öldürmeyi düşünmüşler."

Rıza Müftüoğlu kitabında 12 Eylül darbesinin yapılacağından bilgi sahibi olan ve 3 gün Ankara da saklanan MHP Lideri Türkeş in isteyerek değil, mecbur bırakıldığı için teslim olduğunu ileri sürdü. Türkeş in "Hasta Hastaneye yatmak istiyor" parolası ile teslim olmak istediğini askerlere kendisi aracılığı ile iletildiğini yazan Müftüoğlu kitabında şu bilgilere yer verdi:

 "Türkeş ortalıkta yoktu. Birgün şirket merkezinde otururken bir telefon geldi. Telefondaki kişi Türkeş in gençlik müşavirlerinden biri idi. Hasta hastaneye yatmak istiyor. Senin tanıdığın doktora bir sor. Yatsın mı hastanaye? diye sordu. Yani teslim olsun mu demek istiyorsun dedim. Evet dedi. Aramam gerekeni telefonla aradım. İhtilalden sonra Genelkurmayı ilk kez arıyordum... Türkeş teslim mi oldu. Yoksa teslim olmaya mecbur mu edildi. Kanaatim odur ki Türkeş mecbur edilmişti. Evet"

NASIL SAKLANDI?
Müftüoğlu, kitabında Türkeş in saklandığı 3 gün boyunca 12 Eylül Harekatı na karşı saldırıya geçmek için hazırlıklar yapmak için zemin yokladığını iddia etti. Müftüoğlu nun bu iddiası da kitapta şöyle ifade edildi: "İhtilallerin görünmeyen gücünü ve herkesi tesir sahasına alan tılsımı bozmak hesapta olmayan bir iki eylemle gerçekleştirilebilirdi. Fakat ne İncek teki çiftlik kullanılabilmiş ne de Sivas tan getirilecek gençler. Ne de ordudaki taraftarlar.

12 Eylül e yaklaşan günlerde ve sonrasında MHP Lideri Türkeş in bir cunta faaliyeti içinde olup olmadığı sıkça tartışıldı. Kitapta bu soruya da yanıt buldu: "1980 öncesinde 7 cuntanın varlığından bahsediliyordu. Bu cuntaların biri de Türkeş cuntası idi. Ama sözde bu cuntanın başı 12 Eylül den birkaç gün önce cuntasını satmıştı. Sonra bunun karşılığını almış olacak. Emekli olduktan sonra bir kurumu ona teslim etmişlerdi"

( Necdet PEKMEZCİ )


Neden 20 yıl sonra yazdım

 80 inde çıplak kadın resmi yapıp, eserini seyredenlerin bu ihtilal tablolarını da seyretmelerini ve vicdanlarıyla başbaşa kalmalarını istedim

Rıza Müftüoğlu, anılarını yazma gerekçesini "yaşadıklarımızın kayda geçmesini istedi" sözleri ile açıkladı. Müftüoğlu Copların Askerleri adını verdiği kitabının önsözünde 12 Eylül döneminde yaşadığı olayları ve anılarını kaleme almasını şöyle açıkladı:

FACİALAR UNUTULMASIN
"Bu kitabı yazdım. Çünkü ben, zulmedenler hiç olmazsa kamu vicdanında hüküm giysinler istedim. Bu uygulamaları bilmeyenler, yaşamayanlar da o dönemi bilsin ve yargılasın istedim. 80 inde çıplak kadın resmi yapıp karşısında bu eserini seyredenlerin bu ihtilal tablolarını da seyretmelerini ve vicdanları ile bir dakika dahi olsa başbaşa kalmalarını istedim. 

DÜŞÜNSÜNLER
İlkokul çağındaki çocuklarınızın önünde tel örgülerin arkasında, hazır olda, copların gölgesinde, komutla "Türk üm, Doğruyum, Çalışkanım, Büyüklerimi Saymak, Küçüklerimi Sevmek" diye başlayan andı yüksek sesle okumanın ne demek olduğunu düşünülmesini istedim." 

Müftüoğlu sözlerini şöyle tamamladı: Copların Askerleri adlı kitabımı bu ihtilalin facialarının unutulmaması için yazdım. Bilinsin ve düşünülsün istedim." 
 

BENGLİNE

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

JELN

JELN resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Kas.2006 Çar 13:05:32sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

model yazmış: "Konu ile ilgili tartışmaları ve konuşmaları sürekli takip ediyorum. Genel kanı, 12 Eylül 1980 tarihinden sonra yaşananların demokrasiye büyük zarar verdiği noktasında birleşiyor. Bunun etkilerinin ve sonuçlarının olumsuz olarak hala yaşandığını belirtiyorlar. İrticanın bu dönemden sonra hız kazanmaya başladığı ve 28 Şubat sürecine neden olduğu da ifade ediliyor. Fakat hiçkimse çıkıp da 12 Eylül 1980 öncesi ne yaşandığını açık yüreklilikle ortaya koymuyor. Bu tarihten önce yapılan hatalar nelerdi? Ülkenin o tarihten önce kargaşaya sürüklenmesinden kimler sorumlu?"

 

Evet yazılanları okudum. Çoğu da daha önce okuduğum benzer yazılarla aynı. Model71 in sorduğu yada sorgulamak istediği iki noktayla ilgili düşüncemi yazmak istedim.

 

Bazı kavramlar vardır , kim ne derse desin; "özgürlük" liberalismle , "eşitlik"sosyalismle özdeşleştirilir. Türkiye o dönemde bunun kargaşasını yaşadı. Evet bu demokrasiye zarar verdi. Çünkü demeokrasi klasik tanımıyla sadece çok seslilik değildir. Çoğunluğun içinde azılığın da korunduğu bir sistemdir. Avrupa da bu tür kavramların hayata geçirilmesi de çok kanlı ve çatışmalı olmuştur ve Türkiye nin bu kavramları hayata geçirmek  için hazır bir zemini yoktu. Artık o dönem geçmişte kaldı. Bengline nin yazısındaki başlıkta söz edildiği gibi dünya düzeni değişti. Globalleşme, zıt kutupların birbirine yumuşaması... Artık günümüzde kökeni islam olup hem liberal hem Atatürkcü olarak tanımyabiliyor. Bu endişe vericimidir, bunu zaman gösterecek. 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

SedaTveDenlz

SedaTveDenlz resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Kas.2006 Cmt 08:55:52sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
JELN SANA KATILMAKLA BİRLİKTE.O GÜNLERDE VERİLEN SAVAŞIMLAR İÇN SAYGISIZLIK YAPILMAMASINI İSTİYORUM MODEL 71.AYRICA SİYASİ KİMLİKTE BİRİNİ SAVUNMAYA GEÇMEYELİM.O ZAMAN BENDE SANA DENİZ GEZMİŞİN ASILMASININ NE DENLİ APTALCA OLDUĞUNU YAZAYIM.(ÖRNEK)
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

erut2005

erut2005 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Kas.2006 Cmt 09:55:46sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

      Dogru yada yanlış herkesin bir görüşü olabilir ama hiç bir askeri darbede bu kadar insan ortadan kaybolmadı buda bir gercek....

      Aslında darbenin amaci tıpkı İranda olan gibi Sovyetler birliginin etrafında bir yeşil kusak kurmaktı zaten bunun ürünlerinide günümüzde yasıyoruz.....

     Pakistanda benazir ali  butto , İranda sah aynı dönemlerde degişti tabi İran istisnai bir durum ABD yılanın kendini sokacagını dikkate almadı.......

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

model71

model71 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Kas.2006 Cmt 12:46:58sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

·SedaTveDenlz· :
JELN SANA KATILMAKLA BİRLİKTE.O GÜNLERDE VERİLEN SAVAŞIMLAR İÇN SAYGISIZLIK YAPILMAMASINI İSTİYORUM MODEL 71.AYRICA SİYASİ KİMLİKTE BİRİNİ SAVUNMAYA GEÇMEYELİM.O ZAMAN BENDE SANA DENİZ GEZMİŞİN ASILMASININ NE DENLİ APTALCA OLDUĞUNU YAZAYIM.(ÖRNEK)
O günlerin mantığı ile gidersek, herkes silahlanıp, illegal örgüt kursun ve kendi ideolojisini karşısındakine, silah zoruyla kabul ettirmeye çalışsın. Bu arada, arada kalan masum insanların zarar görmesi de hiç önemli değil. Önemli olan, inanılan ideolojik kavramlar. Ülke bölünmüş kime ne. 

Deniz Gezmiş olayına gelince...Bu konuda hiçbir bilgi sahibi olmadığımı söyleyeyim. Öğrenme gayretiyle, birkaç yazı buldum, onu da burada paylaşayım istedim. Hiçbir ideolojiyi savunmadığımı, her türlü bilgiye açık olduğumu da belirtmek isterim.

Deniz Gezmiş
1947 yılında Ankara’da doğdu.Liseyi İstanbul’da okudu.1966’da İÜ Hukuk Fakültesi’ne girdi.Kısa sürede gençlik eylemlerinde öne çıktı.TİP’de çalıştı.1968’de Devrimci Hukuklular Örgütü’nü kurdu.Amerikan 6.Filosu’nu protesto eylemlerine katıldı ve İstanbul Üniversitesi’nin işgaline öncülük etti.DÖB’ün kurucuları arasında yer aldı.Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü tertipledi.1969’da Filistin’e gitti, gerilla eğitimi gördü.THKO örgütünü kurdu.Örgütün ilk eylemi olan İşbankası Ankara Emek Şubesi soygununa katıldı.Yine Ankara’daki Balgat Amerikan Üssü’nden dört Amerikalının kaçırılması eylemine katıldı.Sivas Gemerek’te çatışmada yakalandı.Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevinde idam edildi.

12 Mart 1971 muhtırasından sadece altı gün sonra Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalanıp Ankara’ya getirilen Deniz Gezmiş’i sorgulayan kişi Demiral’dı. Deniz Gezmiş, Demiral’ın önüne getirildiğinde hakkında tam 11 ayrı suçlama vardı. Bunlar arasında ABD Büyükelçisi Kommer’in arabasının 6 Ocak 1969 günü Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) yakılması; bir erin ölümü ile sonuçlanan ODTÜ kampüsündeki çatışma; hacze giden avukat ve polislerin Sevim Onursal’a ait evde silah zoruyla alıkonulup bağlanması; 25 Ağustos 1969 günü bindikleri taksi şoförünü (Mesut Erdinç) kendilerini ihbar etmesin deyip ağzını bantlayarak küvete koyduktan sonra orada unutup ölümüne sebebiyet vermek; 29 Aralık 1969’da ABD büyükelçiliği önündeki polis noktasını tarayıp polisleri yaralamak gibi olaylar vardı. Nusret Demiral bu 11 olayı saydıktan sonra, “İfadeni alacağız.” deyince Deniz Gezmiş, “Faşist cumhuriyet savcılarına ifade vermem.” cevabını veriyor.
Gerisini Demiral şöyle anlatıyor: “Ben de dedim ki cumhuriyet kelimesinin yanında faşist kelimesi olmaz. İfade vermem dedi; ama sonra yedi saat ifade verdi. Hatta bir anımız var. Yemek yedin mi diye sordum. Yemedim dedi. Biz de yemedik, beraber yemek yiyelim dedim. Cebimde, o zamanın parasıyla 50 lira vardı. Bir şeyler aldık, yemek yedik. Hatta kelepçeli getirmişlerdi. Kelepçeleri çözün dedim. Çözülünce rahatladı. Ferahladı. Muhabbet ettik doğrusu. İfadenin dışında bir konuşmamız oldu. Kendisinden ifade almak için tabii bütün bunlar. Hemen pat küt, şunu söyle bunu söyle değil. Adam çok samimi olarak kendisini anlattı. Her şeyi söyledi orada… Biz senin ifadeni alacağız, bize her şeyi söyle, seni sıkıştırmıyoruz, şunu söyle, bunu söyle demiyoruz. Yemekten sonra, dâhil olduğu kişileri ve olayları anlattı. Nerelisin diye başladık. Erzurumlu olduğunu, bir öğretmenin oğlu olduğunu söyledi, kendi hayatından bahsetti. Yavaş, yavaş, ondan sonra her sorduğumuz soruya cevap verdi. Senin bu hareket tarzın nereden geliyor, neden bu yoldasın, örgüt üyesi misin dedik. Türk Halk Kurtuluş Partisi Ordusu’nun bir savaşçısıyım dedi. Bazı şeylerde ifade vermedi tabii. Ondan sonra sıkıyönetim mahkemesi açıldığı zaman bütün evraklar oraya gönderildi.”
O gün Deniz Gezmiş ile yaptığı konuşmaları, notlarından özenle aktaran Demiral, 18 Mart 1971 günü saat 19.25 itibariyle Gezmiş’in söylediklerini tutanağa şöyle geçirmiş: “Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu bugün Türkiye’de emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi veren ve ülkenin bağımsızlığının ancak silah zoruyla sağlanacağına inanan ve bu yolda silahlı mücadele yapan bir örgüttür. Bu örgütün herhangi bir örgütle ilişkisi bulunup bulunmadığı ve bu örgütün bir mensubu olup olmadığım hususuna cevap vermeyeceğim. Ben bu örgütün savaşçısıyım. Örgütteki rolüm ve çalışmalarım hakkındaki suale de cevap vermiyorum.”
Demiral’ın o günden hatırladığı bir diğer nokta Gezmiş’in, “48 saattir uykusuzum” demesiydi. Deniz Gezmiş de tıpkı Demiral gibi İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiydi. 1966’da bu fakülteye girmişti, ancak 1969’da Filistin’deki kamplara gidince okulu terk etmişti. Demiral, o gün Gezmiş ile konuşurken, “Aynı üniversitede okuduk. Bizim zamanımızda da hadiseler olmaya başlamıştı.” deyince, Gezmiş bu sözlere hiçbir tepki vermemiş. Demiral, Gezmiş ile birlikte yaralı olarak yakalanan Yusuf Aslan’ın da ifadesini almış. Hastaneye gittiğinde Yusuf Aslan’ın, kasığından yaralı olduğu ve vücudunda diren olduğu halde ayağa kalktığını belirterek şöyle devam ediyor: “Karaciğerinden vurulmuştu, direnle besliyorlardı. Ona rağmen ayağa kalktı, selamladı, oturdu, ifadesini öyle aldık. Oradaki o terörist kişinin takındığı tavır, Türk örf ve adetlerine uygun, bir cumhuriyet savcısına karşı saygıyı simgeleyen bir hareket tarzıdır. Ama bugün onu göremiyoruz. Bugün duruşmalarda adam sana çakmak atıyor, küfür ediyor. Onlarda bu yok. Nereden nereye gelindi.”

Denizler
nerede
yanıldı?

Nasıl devrimci gençlik olunacak? Gençlik bir devrimin örgütlenmesinde nasıl bulunacak?

60 lı yıllarda gençlerin kafasını en çok meşgul eden soru buydu herhalde. O dönemin ideolojik ortamını en çok etkileyen de bu sorundu. Gençler devrimci ve antiemperyalist mücadelenin örgütlenmesinde kendilerine yer arıyorlardı. Ancak bildikleri bir şey de bunun yalnızca kitaplar okuyarak öğrenilemeyeceği idi. Ciddi bir ideolojik çalışmanın yanında gençler halkla bağlar kurmaya, devrimci eylemler örgütlemeye giriştiler. Kısa zamanda çok büyük bir kitleselliğe ve halkın içinde önemli bir güce ulaştıkları da söylenebilir.

Ancak bu çaba aynı zamada bir çok yanlışları da beraberinde getirdi ister istemez. En önemli sorun gençliğin ne yapması gerektiği üzerineydi? Denizler ısrarla gençiliğin tüm siyasal partilerden uzak durmaları gerektiğini vurguladılar ki, bu doğruydu. Gençliğin rolü ve doğası hakında gerçekten önemli bir fikirdi bu. Ancak zamanla bu fikir tek başına gençlerin öncü kuvvetler olarak algılanmasına kadar vardı. Hatta bunu da aşarak tüm devrimci eylemin yükünü gençlerin sırtlayabileceklerini düşündüler. Ülkenin siyasal mekanizmasından tümüyle kopup devrimci eylem örgütlemeye girişmek doğruydu, ancak halktan koparak devrimci eylem mümkün değildi.

Silahlı eylem Türkiye koşullarında ister istemez bunu getirdi. Denizler çıkışlarında ve eylemlerinde Kuvayı Milliye ye dayanıyorlardı. Ancak bunu Latin Amerika benzerlerine koşullayarak salt silahlı eyleme indirgemek büyük bir hataydı, aynı zamanda ülkenin gerçek tarihsel mirasından da kopulmasını getirdi. Gençlik, enerjisini halk kuvvetlerinin bağlarının güçlendirilmesine, örgütlendirilmesine ve bilinçlendirilmesine harcayabileceği bir zamanda ondan tamamen kopmak sonucunu doğuracak bir eylem türüne girişti. Denizlerin önemli yanlışı budur.

Ancak sapla samanı birbirinden ayırmak gerekir. Denizlerin idam edilmesinin sebebi devrimci olmalarıydı. Yanlış eylemler yapmaları değil. Onlar maceraya giriştiler ve bunun bedelini ödediler demek ağır bir sapkınlık belirtisidir. Dönemin devrimci gençlik önderlerinin tümünün de büyük saldırılar ve ölümlerle karşılaşmalarının sebebi devrimcilikleridir. Yanlış eylemleri değil. Devrimci mücadelenin bedelinin ağır olduğunun en temel kanıtları yine Kuvayı Milliye geleneğinin binlerce şehitle kurtuluşa ulaşmış olmasıdır. Devrimcilik için "ölüm hoş geldi, safa geldi" diyebilecek kadar metin olmak şarttır.

Denizlerin hataları, asıl yıkıcı sonuçlarını onlar idam edildikten sonra gösterdi. Devrimci hareket 70 li yıllar boyunca büyük bir ideolojik bunalıma düştü. Bir yandan kurtuluşa ve Kuvayı Milliye geleneğine yönelik bir umutsuzluk başgösterdi. 60 lı yıllar boyunca ciddi ideolojik ve tarihsel bir bilincin gelişmesine sebep olmuş sistem eleştirisi yerini, düzen solcularının da körüklediği bir "faşizm" edebiyatına bıraktı. Bu zeminde gerçekten faşist ve provokatör güçler ortalıkta cirit atabildi, gençlere saldırdı ve Amerikancı 12 Eylül faşizminin hazırlanmasında uygun bir zemin yaratılmış oldu.

 1950 lerden sonra Türkiye Cumhuriyeti nin, Amerikan emperyalizminin baskısı altında olduğu izlenimi oluşuyor. Bu sadece ABD den  gelen bir baskı olmayıp, Sevr imzalandıktan sonra İngiliz mandasını savunanların düştükleri durumu da hatırlatıyor. Amerika nın Irak ı işgali sırasında yaşananlar, anti-amerikan söylemlerin ne kadar haklı olduğunu bir kere daha ortaya koymuştur.


 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

jakall

jakall resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Kas.2006 Cmt 15:04:24sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
Açılan başlıgın sahibi model beye ve yazan arkadaşlara teşekkür ederiz.Güzel bilgiler Tarihini bilmeyen kişi yaşamamış kabul edilir.
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

Jelin

Jelin resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Kas.2006 Cmt 17:06:49sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
12 Eylül / Bir Ölü
 
Gecenin loş ışığı
Boylu boyunca kaldırımda yatan
Henüz on beşin de kız çocuğu
Fırlamış elindeki bağ sepeti
Saçılmış gecenin karanlığında
Ekmek ve özgürlüğü
O gün bir can vurulmuştu
Yirminci asrın sonunda

Bir can
Bir insan
Bir çocuk öldü
12 Eylül de
Dönüp bakmadılar
Öldürdüler onu
Bizler öldürdük onu
Kan çiçek açmadı

Kalemini, defterini, kitabını
Umutlarını, hayallerini
Çaldık hayatını
On beş yaşında
Bir kız çocuğunun
Silahsız yaşatmak adına
Şiirlere yazabildik onu..

Yusuf Ter  İsviçre

   
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

model71

model71 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  24.Şub.2007 Cmt 15:05:56sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Konu üzerinde yeterli tartışma ve yeni bilgilerin eklenmediği düşüncesiyle konuyu yeniden gündeme getirme gereği duydum. Bir toplumda, aykırı ve değişik fikirler ortaya çıkmazsa o toplumun gelişmesi beklenemez düşüncesindeyim. 12 Eylül veya geçmişte yaşanan olayları, üzerine toprak atarak gömmek ve unutmaya çalışmak bize yarar sağlamaz. Tarihimizden ders almazsak, yeniden aynı olayları yaşayıp, bir kısır döngü içerisine gireriz ki bunu yıllardır maalesef yapıyoruz veya birileri bunu bize yaptırıyor.

Size çok aykırı gelen bir düşünceye katılmayabilirsiniz. Fakat onu dinleyerek bir şeyler öğrenebilirsiniz. Hoşgörünün olmadığı yerde sağlıklı bir tartışma da olmaz. Son yıllarda özellikle gördüğüm bir şey var. Hoşgörüsüz ve tahammülsüz bir toplum olduk. Karşımızdakini dinlemeyi unuttuk ve konuşmasına fırsat vermeden susturduk onları. Meydanlar eli silahlı ve karşısındakine söz hakkı tanımayan, toplumun bazı hassasiyetlerini kullanarak toplumu kurtarmak adına hareket ettiklerini söyleyen, olaydan vazife çıkaran kişilere kaldı maalesef. O zaman şöyle yapalım; herkesin eline bir silah verelim ve karşısındakinin düşüncesini beğenmeyen yok etsin onu. En azından eşit şartlarda bir ortam oluşur öyle değil mi(?)

 

 

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

SienCex

SienCex resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  24.Şub.2007 Cmt 17:31:41sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Çok haklısın ama bir taraftanda  haksızız biliyormusun. Bizler bırakın unutmayı "görmeyi" dahi istemez hale gelecek kadar yabancılaştık hayatımızdan. Bizlerin geçmişimizde  unutulmayacak o kadar çok "vaka" varki.
Unutan varmı  Madımak ı, Maraş ı, Uğur u(ilk okul öğrencisi iken  kafama kazınmıştır Uğur  terörist bile demişlerdi)  6 Mayıs ı  12 Eylül ü  12 Mart ı  Mumcu yu ne kadar saysam ki  o kadar çoklarki unutulmamak adına. Ama unutmamak değil bize gereken "müdahelede ki yeterliliğimiz" sineye çekerken kapanan gözlerimiz diye düşünüyorum. 

Toplum mu? Kendi derdinde  bir yılan var denizin dibinde düşenin sarıldığı  bir "çıkar" adına vurulanları  yakılanları nasılda kolay kabul eder olduk ki. Hatta bildiğimiz katilleri aramıza o kadar kolay aldık ki  (hatta parti başkanı bile yaptık) bakarken o kadar şeyi görmedikki  biz o kadar çok "kurtardığımız geminin kaptanı oldukki" biz bize o kadar "el" oluyoruz ki  unutmak kenarda dursun görme yetimizi bile kaybediyoruz. 12 eylül 1980 tarihine  gelince bu ülkenin 10 sene geriye gitmesine sebeptir.

KATİLLERİ ARANMIYOR...

CC sohbet icin buraya
 <<1 2>>
Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir