ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


19 Mayıs 2024, Pazar 13:39   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Mühim Mevzular > Felsefe, Din, İçsel meseleler
forum sohbet oyun basliklari
   ****OKUNASI PAYLAŞIMLAR****
 <<1234 >>
Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

prenses344

prenses344 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  7.Ara.2006 Per 17:00:28sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
kulaksız bebek
Bebegimi görebilir miyim" dedi yeni anne. Kucagina yumusak bir bohça verildi ve mutlu anne, bebeginin minik yüzünü görmek için kundagi açti ve saskinliktan adeta nutku tutuldu! Anne ve bebegini seyreden doktor hizla arkasini döndü ve camdan bakmaya basladi. Bebegin kulaklari yoktu...Muayenelerde, bebegin
duyma yetisinin etkilenmedigi, sadece görünüsü bozan bir kulak yoksunlugu oldugu anlasildi. Aradan yillar geçti, çocuk büyüdü ve okula basladi.Bir gün okul dönüsü eve kosarak geldi ve kendisini annesinin kollarina atti .Hiçkiriyordu Bu onun yasadigi ilk büyük hayal kirikligiydi; aglayarak" Büyük bir çocuk bana ucube Dedi." Küçük çocuk bu kadersizligiyle büyüdü .Arkadaslari tarafindan seviliyordu ve oldukça da basarili bir ögrenciydi.Sinif baskani bile olabilirdi; eger insanlarin arasina karismis olsaydi. Annesi, her zaman ona "Genç insanlarin arasina karismalisin"diyordu, ancak ayni zamanda yüreginde derin bir acima ve sefkat
hissediyordu. Delikanlinin babasi, aile doktoru ile oglunun sorunu ile ilgili görüstü; "Hiçbir sey yapilamaz mi?" diye sordu. Doktor "Eger bir çift kulak bulunabilirse, organ nakli yapilabilir" dedi.Böylece genç bir adam için kulaklarini feda edecek birisi aranmaya baslandi. Iki yil geçti bir gün babasi "Hastaneye gidiyorsun
oglum, annen ve ben, sana kulaklarini verecek birini bulduk ancak unutma bu bir sir" dedi. Operasyon çok basarili geçti ve adeta yeni bir insan yaratildi. Yeni görünümüyle psikolojisi de düzelen genç, okulda ve sosyal hayatinda büyük basarilar elde etti. Daha sonra evlendi ve diplomat oldu. Yillar geçti, bir gün babasina gidip sordu: "Bilmek zorundayim, bana bu kadar iyilik yapan kisi kim? Ben o insan için hiçbir
sey yapamadim..." Bir sey yapabilecegini sanmiyorum"dedi babasi, "fakat anlasma kesin, su anda ögrenemezsin, henüz degil..." Bu derin sir yillar boyunca gizlendi. Ancak bir gün açiga çikma zamani geldi... Hayatinin en karanlik günlerinden birinde, annesinin cenazesi basinda babasiyla birlikte bekliyordu. Babasi yavasça annesinin basina elini uzantti; kizil kahverengi saçlarini eliyle geriye dogru itti; annesinin kulaklari yoktu. "Annen hiçbir zaman saçini kestirmek zorunda kalmadigi için çok mutlu oldu" diye fisildadi babasi "..ve hiç kimse, annenin daha az güzel oldugunu düsünmedi degil mi?"Gerçek güzellik fiziksel görünüse bagli degildir, ancak kalptedir!Gerçek mutluluk, gördügün seyde degil, asil görünmeyen yerdedir...
Gerçek sevgi, yapildigi bilinen seyde degil, yapildigi halde bilinmeyen seydedir!"
 

 

kiz.gif


        

 
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

AYVENLI9

AYVENLI9 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  7.Ara.2006 Per 22:30:01sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

ateist berber


Adamın biri her zaman yaptıgı gibi saç ve sakal tırası olmak için berbere
gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbete basladılar. Degisik
konular üzerinde konustular. Birden Allah ile ilgili konu açıldı...
Berber: " Bak adamım, ben senin söyledigin gibi Allah ın varlıgına
inanmıyorum."
Adam: " Peki neden böyle diyorsun?"
Berber: " Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dısarıya çıkmalısın.
Lütfen bana söyler misin, eger Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu,
sıkıntılı, hasta insan olur muydu, terk edilmis çocuklar olur muydu? Allah
olsaydı, kimse acı çektirmez, birbirini üzmezdi. Allah olsaydı, bunların
olmasına izin verecegini sanmıyorum..."
Adam bir an durdu ve düsündü, ama gereksiz bir tartısmaya girmek istemedigi
için cevap vermedi. Berber isini bitirdikten sonra adam dısarıya çıktı. Tam
o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü. Adam bu kadar dagınık
göründügüne göre belli ki tıras olmayalı uzun süre geçmisti. Adam berberin
dükkanına geri döndü.
Adam: " Biliyor musun ne var, bence berber diye bir sey yok"
Berber: " Bu nasıl olabilir ki? Ben buradayım ve bir berberim."
Adam: " Hayır, yok. çünkü olsaydı, caddede yürüyen uzun saçlı ve sakallı
adamlar olmazdı."
Berber: " Himmm... Berber diye bir sey var ama o insanlar bana gelmiyorsa,
ben ne yapabilirim ki?"
Adam: " Kesinlikle dogru! Püf noktası bu! Allah var, ve insanlar ona
gitmiyorsa, bu gitmeyenlerin tercihi. ıste dünyada bu kadar çok acı ve
keder olmasının nedeni!

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

prenses344

prenses344 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Ara.2006 Cum 16:34:27sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Koca Karı ile Hz. Ömer

(uzun ama bence okuyun)

Okuyacağınız hikayeyi bize sahabilerin içinde en çok sayıda hadis rivayet etmiş olan İbn-i Abbas anlatmaktadır.
Karanlık bir geceydi; soğuk ve dondurucu bir kış gecesi. Ayaz insanın iliklerine işliyordu. Halife Hz. Ömer i görüp onunla biraz konuşmak üzere evden çıktım. Her taraf ıssız ve sessiz, bütün şehir uykularının en derin rüyalarında soluyor olmalı. Sokaklarda in cin top oynuyor.
Yolumun ortalarına doğru önümde insan olduğunu tahmin ettiğim bir karaltı belirdi. Biraz daha yaklaşınca gerçekten insan olduğunu gördüm. Karşımdaki de verdiğim selamı almak üzere başını kaldırıp yüzünü bana çevirince hayretten şaşakaldım. Çünkü önümde benim ziyaretine koyulduğum Hz. Ömer den başkası değildi. Gecenin bu saatinde herkes sıcak yatağında mışıl mışıl uyurken koca bir halifenin yapayalnız sokaklarda dolaşmasını bir sebebe bağlıyamıyordum.
Üstelik bu dondurucu kış gecesinde. Merakımı yenemeyerek, hemen söze başladım; "gecenin bu saatinde yapayalnız niçin dolaşıyorsun?"
Hz. Ömer (r.a) bana sokularak koluma girdi ve işin yoksa beraber yürüyelim diye teklif etti; "hem sana yürüken niçin yalnız başıma gezintiye çıktığımı da anlatırım" diye ilave etti. Ben "zaten sana geliyordum; biraz görüşür, sohbet ederiz diye düşünmüştüm. Madem ki böyle oldu; gezinirken konuşuruz." cevabını verdim.
İkimiz birlikte yola koyulmuştuk; benim içim içime sığmıyor, neredeyse meraktan çatlıyordum. Bir aralık soru soran gözlerimi Halife nin yüzüne diktim; haydi söze başla; anlat bakalım niçin ayazlı bir gecenin bu saatinde tek başına sokaklarda dolaştığını" demek istiyorum.
Halife Hz. Ömer de zaptedilmez merakımı anlamıştı. Ama başka meselelerden konuşuyor, fakat bir türlü gecenin bu saatinde niçin dolaşmakta olduğuna lafı getirmiyordu. Birlikte gezinirken her evin kapısı önünde epeyce bir müddet dikiliyor, kulağını kapıya dayayarak içerisini dinliyordu.
Evlerin kapılarında dikilip içerden bir ses geliyor mu, gelmiyor mu, diye dinleye dinleye sokak sokak Mekke mahallelerini dolaştık. Hiçbir tarafta çıt yoktu, herkes bölünmez uykularının salıncağında soluyordu. Belki de şu koca şehirde gecenin bu saatinde Halife Hz. ömer (r.a) ile benden başka uyanık olan tek kişi yoktu.
Yavaş yavaş Hz. Ömer in neden gezintiye çıktığını anlar gibi oluyordum. Anlaşılan şehir halkından herhangi birisinin bir derdi, bir sıkıntısı yüzünden uykusuz kalıp kalmadığını yakalamak istiyordu. Bu yüzden sokak köpeklerine kadar şehrin bütün canlıları sıcak yuvalarında uyurken müslümanların reisi sıfatı ile Hz. Ömer (r.a.) onlara bekçilik ediyor; onların rahatı için uykuyu kendine haram ederek sokak sokak bu ayazda dolaşıyordu.
Bütün mahalleleri kapı kapı dolaşınca şehrin dışına çıktık. Sağda solda tek tük çadırlar vardı. Onların da kapıları önünde durup ağlama sızlama var mı diye içeriyi dinledikten sonra yolun en ucundaki bir çadıra sıra geldi.
Diğerlerinde olduğu gibi bu çadırın kapısında da dikilerek içeriyi dinledik; birbirine karışmış durumdan ağlayan çocuk sesleri geliyordu.
Epeyce dinledikten sonra Hz. Ömer (r.a.) kapıyı vurup selamla birlikte içeriye daldı. Evin içi karmakarışıktı. Durmadan ağlayan çocukların gözleri şişmiş; yüzleri akan yaşların çizgileri ile benek benek kararmıştı. Yaşlıca bir kadın ocağın başına oturmuş hem ateşin üzerinde kaynayan tencereyi karıştırıyor hem de halsizlikten dizinin dibine serilen minicik yavruları susturmaya çalışıyordu. Kadın da bitkin ve halsiz görünüyordu. Bu haline rağmen Hz. Ömer in (r.a.) selamına gülümser olmasına çalıştığı bir çehre ile aldı. Anlaşılan evine gelenin Halife Ömer olduğunu bilmiyordu. Kim bilir Halife yi tanımıyordu bile. Zate gecenin bu ilerlemiş saatinde şehir dışındaki bir çadırın kapısını Halife nin çalacağını kim düşünebilirdi.
Hz. Ömer (ra.) kendini tanıtamadan tatlı bir dille kadına sordu "valide bu yavrular niye böyle durmadan ağlıyor?" Kadın içini çekerek kısaca "iki günden beri açtılar da ondan" diye cevap verdi. Hz. Ömer (r.a.), "peki niye önlerine yemek koymuyorsun?" diye soracak oldu hıçkırıklar birden kadının boğazına düğümlendi. Durmadan akmaya başlayan gözyaşları arasında bize içini dökmek üzere söze başladı.
"Oğlum" dedi Halife Ömer e "sen şu ateşte kaynayanı yemek mi pişiyor sandın; ne gezer!.. Yavruları avutabilmek için çakıl koydum tencereye; durmadan kaynatıyorum. Pişirecek hiçbir şey yok. Bu gördüğün yavrular benim, anasız babasız yetim torunlarımdır. Oğlum, kocam ve kardeşlerimin her biri bir muharebede şehit düştüler. Evin geçimini temin edecek bir erkeğim yok. Ben de hem yaşlı ve hem de kadın halimle halim kalmadı. İşte böyle aç ve perişan kaldık.
Soylu bir aileden varlık için büyümüş ve yokluk nedir hiç bilmemiş bir kızı olduğum için kimseye gidip halimi anlatmaya, el açıp bir şeyler dilenmeye de yüzüm tutmuyor. Her şeyi bilen yüce Allah (c.c.) bir sebebini yaratıp rızkımızı gönderinceye kadar böyle ağlayıp beklemekten başka çaremiz yok."
Hz. Ömer (r.a.) kadın dinlerken yanmakta olan bir mumu gibi eriyor, yüzü renkten renge giriyordu. Kadının sözünü bölerek üzgün bir sesle "valide, şehirde oturan müslümanların emirine, Halife Ömer e neden başvurup durumunu anlatmıyorsun?" diyebildi. O ana kadar kesintisiz olarak gözyaşı döken kadının derin üzüntüsü yerini anlatılmaz bir kin ve kızgınlığa bıraktı. Hiddetten kararan bakışlarını Halifeye dikerek şu sözleri söyledi.
"Dilerim ki o Halife Ömer daha dünyada iken bulsun Ahirette de elim yakasından kopmasın." Hz. Ömer (r.a.) kekeleye kekeleye "Niçin Ömer e böyle beddua ediyorsun valide! Onun bu işte günahı nedir?" dedi. Kadın aynı kızgınlıkla bu sözlerin cevabını yetiştirdi: "evladım!.. Ben şu ihtiyar halimle iki günden beri gece gündüz demeyip yetim avuturken o nasıl rahat yatağında uyuyabilir? O, müslümanların reisi, baş bekçisi değil mi? Bizler evvela Allah a sonra do onun eline emanetiz. Gelip de benim halimi nasıl sormaz. Müslümanların reisi olmayı böyle kolay mı sanıyor!.."
Hz. Ömer (r.a.) yavaş yavaş dolmaya başlayan göz pınarlarını kadından saklayarak "valide haklısın, doğru söylüyorsun; ama zavallı Halife nin işi bir iki değil ki. Kimbilir başını kaşıyacak kadar bile boş zamanı yoktur. Hem sen gidip derdini anlatmadıktan sonra o senin halini bilmez ki, diye kadının öfkesini dindirmeye çalıştı. Fakat kadın aynı kızgınlıkla sözlerine devam etti.
"Madem ki dertlilerin derdini zamanında haber alıp çaresine koşmayacaktı, zamanında niye Halife olmayı, müslümanların başına geçmeyi kabul etti? Böyle çürük bir mazereti hiç dinler miyim ben? Zavallının işi çokmuş!.. Nedir işi yine savaş mı? Yanında inleyenlerin sesine kulak vermez. Şehrinde açlıkla pençeleşen yavrular yaşıyor.
Halife bunlara göz yumarak uzak diyarlardaki şehirlere gaza, gaza diyerek asker yürütmekle; gencecik delikanlılarımızın kanını yabancı topraklara akıtarak kadınları bırakmayı marifet mi sanıyor? Benim babam, amcam, dayım ve gencecik oğlum hep onun ordularında şehit düşmedi mi? Şimdi kim bilir yine nice kadın ve çocukları kocasız ve babasız bırakıp, aç ve çıplak bir sefaletin kucağına atacak. Böyle dertlerimize yeni dertler eklesin diye mi biz onu başımıza geçirdik?"
Tam bu sırada çocuklar sözleşmişler gibi hep bir ağızdan yanık sesleri ile ağlaşmaya başladılar. Çocukların bastıran çığlıkları kadının öfkesini bir kat daha arttırdı. Ellerini havaya kaldırarak ve sesinin çıktığı kadar bağırarak sözlerine şöyle devam etti:
"Bu evdeki canlıların göğüslerinden boşalarak yükselen inilti ve çığlıkları şimşek ve yıldırım eyleyerek Ömer kulunun başına yağdırmasını dilerim. O varsın dul bir kadınla yetim yavruların beddualarını yağmur sansın. Tez elden ona gönlümün dilediği bir bela ver de kıvranırken bizim neler çektiğimizi anlasın. Sen işini bilirsin, yüce Yaradanımız."
Hz. Ömer (ra.) artık dayanamadı. Dolu dolu olan pınarlarından yaşlar damlamaya başladı. Herkesin durmadan gözyaşı döktüğü bu kederli evde, gözyaşlarını görmelerini istemediği için yüzünü herkesten saklamaya çalışıyordu. Artık orada oturamazdı. Hemencecik yerinden doğruldu. Bitkin bir sesle "valide haklısın sen yine avut çocuklarını ben hemen dönerim" diyerek kapıya doğruldu. Arkasından ben de yürüdüm. Dışarıya çıkınca derin bir soluk çekti ciğerlerine. Kelimenin en geniş manası ile üzgün ve bitkin idi. Yol boyunca ağzından tek kelime çıkmadı. Var gücünü kullanarak hızla yol almaya çalışıyordu. Ona yetişmekte güçlük çekiyordum. Doğruca devlet hazinesine vardık. Halife, bir un çuvalı seçerek bir yana koydu. Benim elime de bir yağ kabı tutuşturdu.
Vakit geçirmeden koca un çuvalını sırtlanmaya koyuldu. Gözlerime inanamıyordum. Evet bu İslam Devletinin koca reisi un çuvalını sırtına almak üzere idi. Hemen yanına sokuldum; "aman ey mü minlerin emiri!.. Ne yapıyorsun? Bari müsaade ver de çuvalı ben sırtıma alayım." Hz Ömer (r.a.) hemen sözümü keserek belki bir saatten beri ilk defa ağzını açıp şu sözleri söyledi. "hayır, ey İbn-i Abbas, sevgili dostum!... Değil yorgunluktan yere yığılsam, ölsem bile bırak; yükünü de kendi sırtında götürsün. Bu dünyada yüküne yardım etmek isteyecek öz dostlar bulabilir, fakat her koyunun kendi bacağından asılacağı Ahiret gününde kimse O nun cezasını paylaşmayacaktır.
Kadın doğru söylemişti. Ya vakti ile Hilafeti yüklenmemeliydim. Yüklendiğime göre idarem altındaki tek tek her ferdin huzur ve emniyetini düşünmek zorundayım."
Sevgili dostum, Dicle kenarında otlayan bir koyunu kurt kapsa ilahi adalet onu Ömer den sorar. Şu yaşlı kadın kimsesiz ve avuttuğu yavrular kimsesiz kalır; sorumlusu Ömer dir. Bakımsızlık ve sefaletten bir ev çökse vebali Ömer in omuzlarındadır. Talihsizlik neticesinde yere bir tek damla kan aksa o kan damlası çoşkun bir derya olup dalgaları ile Ömer i yutar. Kırgın gönüllerin öfke şimşekleri Ömer in başına boşalır. Bütün matemlerin gözü göze göstermez dumanlarında boğulacak olan da Ömer den başkası değildir.
Ömer her derdin devası, her dileğin büyük kapısı ve her lanetin ana ana hedefidir. Yüce Allah ım aciz bir kul bu kadar ağır ve çeşitli mesuliyet yükünün altından nasıl kalkabilir? Ey Ömer, bu kadar yükün altına girmeyi nasıl kabul edebildin vakti ile...
Sözünü bölüp bir parça kederini dindirmek istedim ve dedim ki; "o kadar da üzme kendini, ey mü minlerin emiri... Halifelik yükünü sen üzerine almasan kim bu vazifeyi senin kadar titizlikle yüklenebilirdi. Sen de bütün üstün meziyet ve kabiliyetlerine rağmen nihayet bir insansın. Her yerde vakit geçirmeden kendini gösteren ve yanılmaksızın kılı kırk yaran ilahi adalete ulaşamazsın. Kullara verilen bütün merhametler bir araya getirilerek temiz gönlüne dolsa bile bütün varlıkları kanatları altına alan yaygın ilahi esirgeyicilikle yarışamazsın.
Ey iyi yürekli Halife!... Sen şüphesiz ki bir melek değilsin, ama adelet ve merhamet kervanının ön safındaki elinde bayrak tutanlardansın. Senin bu erişilmez adaletine kıyamet günü, hem yer, hem gök hemde şu sırtındaki un çuvalı aynı zamanda da ben şahitlik edeceğiz. Şüphesiz ki en büyük şahidin de karanlık gecede kara taş üzerindeki siyah karıncaya kadar her şeyi bilen yüce Allah ın bizzat kendisidir ne mutlu sana ki fani hayatını böylesine ölmez değerlerin sahibi olmak uğruna harcıyorsun. Ne mutlu biz müslümanlara ki dünyanın başka milletlerini, padişah diye kan içen canavarlar idare ederken, senin gibi ipek yürekli ve geniş görüşlü bir reisin şanlı adalet bayrağı altında gölgelenmenin tükenmez zevkini tadıyor ve bütün dünyaya karşı seninle haklı bir iftihar duyuyoruz."
Bu sözlerim galiba Halife nin üzgün gönlüne biraz neş e vermişti. Ağır çuval yükü altında iki büklüm olmuş bedenine rağmen son gücünü kullanarak yokuşu soluk soluğa çıkıyordu. Damarlarındaki kanı bile donduracak kadar keskin ayaza rağmen alnından ve yüzünden akıp heybetli göğsüne süzülen terlere aldırmıyordu bile.
Nihayet koca karının çadırına vardı ki nefes nefese içeri girip çuvalı yere bıraktı ve aynı zamanda kendisi de yere serildi; iyice bitmiş, takatinin son damlalarını kullanarak çadıra girebilmişti. Kısa bir dinlenmeden sonra askınlar gibi silkilenerek yerinden doğruldu; tencerede kaynamakta olan çakılları boşalttı. Yerine benim taşıdığım kaptan yağ koydu. Sonra eriyen yağa sırtında getirdiği çuvaldan kendi eli ile un koyarak pişirmeye koyuldu.
Sönen ateşi kadından çalı çırpı isteyerek kendisi tutuşturdu. Böylece pişirdiği yemeği ayazda çabucak soğutarak yine kendi eli ile kurduğu sofraya koydu.
Daha sonra anne ve baba şefkatini bile gölgede bırakacak gülümseyen bir yüz ve bal gibi bir sesle iki günden beri boğazlarından aşağıya tek lokma geçirmemiş olan öksüz yavruları yemeğe oturttu; eli tutmayanlara kendi eli ile yemek verdi.
Günlerden beri kara yaslara gömülmüş olan çadırı bir anda sıcak bir sevincin ışıkları aydınlatmıştı. Ağlamalar susmuş, yaşlar kurumuş; öfke dinmişti. Öksüz yavruların gözleri sevinçten ışıl ışıl parlıyordu. Yaşlı kadıncağız Hz. Ömer (r.a.) sırtında un çuvalı ile içeriye girdiği andan beri şaşkınlıktan sanki dilini yutmuştu, ağzından tek bir kelime bile çıkmadı.
Fakat karnı doyan öksüz torunlarının neşesi odayı sarınca ağır bir uykudan uyanır gibi silkindi; toplandı ve sevinç gözyaşları içinde kim olduğunu hala bilmediği Halifeye şu sözleri söyledi. "Dilerim ki yüce Allah (c.c.) tez elden seni Hz. Ömer in Halifelik makamına oturtsun. Oraya Ömer den çok sen yakışırsın."
Yaşlı kadının o karşısındakini tanımadığı için söylediği bu sözlere içinden güldüm; yan gözle Ulu Halife yi aradım; bu akşam belki ilk defa bu sözler üzerine O da aydınlık bir çehre ile gülüyordu.
Bana yaklaşıp gidelim artık diye işaret ettikten sonra kadına döndü; "Valideciğim... Sen yarın erkenden Halifelik makamına gel; beni orada bul da sana emekli ve yetim maaşı bağlatayım. Şimdilik hoşçakal" dedikten sonra birlikte dışarı çıktı gün ağarmıştı. Müezzinin bütün mü minleri sabah namazına çağıracak olan gür sesi nerdeyse ortalığı çınlatacaktı. Ulu halife uykusuz kalarak ve terler dökerek vazifesini yapmış insanların gönül huzuru içinde rahattı.
Bana gelince uykusuz gecemden fazlası ile memnundum. Çok şeyler görmüş, çok şeyler işitmiştim ve çok şeyleri öğrenmiştim. Gördüklerim, işittiklerim ve öğrendiklerim bende ömür boyunca tazelik ve canlılığını yitirmeyecek izler bırakmıştı. Ümit dolu sevinçler içinde Allah Resulü nün şu sözlerini hatırladım. "Sahabilerimin her biri tek tek gökteki yıldızlar gibidir. Hangisinin peşinden giderseniz hidayetin yolunu bulursunuz." "Ey yüce Allah Resulü!.. dedim içimden" "senin Halifen Ömer i gördünde mi söyledin bu altın sözleri!...
O gün kadın, öğleye doğru Halifelik makamına geldi. Ulu Halife zaten daha önce işini maaşa bağlanması için gereken kimselere derhal emir vermişti. Kadın Hz. Ömer i tanımıştı ama şaşkınlıktan dona kaldığı için dilini döndürüp hiçbir şey söylemiyordu. Ulu Halife onu saygı ile karşılayıp bir yere oturttuktan sonra şöyle dedi:
"Valideceğim!.. İşin oldu bundan sonra hem kendi adına ve hem de şehit yavrusu öksüz torunlarının her ay emekli maaşını alacaksın. Al bakalım şu ilk maaşın" diyerek bir gümüş kesesini kadına uzattı ve "Artık Ömer i affediyor O na ettiğin bedduaları geri alıp hakkını bağışlıyorsun değil mi" diye sözlerini bağladı.
Akşamdan beri olup bitenleri tümünü iyice anlıyan kadın gayet ciddi bir ifade ile Halife ye şu son cevabı verdi; "işte böyle göster adaletini eline bakan bütün müslümanlara karşı."

 

kiz.gif


        

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

AYVENLI9

AYVENLI9 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  14.Ara.2006 Per 20:59:26sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
Sigara Risalesi PDF Yazdır E-posta

 

SİGARA RİSALESİ

İSLAM FIKHI AÇISINDAN SİGARA

 

SİGARA: Patlıcangillerden bir bitki olan tütünün yapraklarından elde edilen bir keyif verici olduğu herkesin malumudur. Tütünün ilk kez Amerika yerlilerince bilindiği ve kullanıldığı ve Amerika’nın Avrupalılarca öğrenilmesinden sonra Avrupa ya da götürüldüğü ilk götürenin ise Christopher Columbus (1506) olduğu kaydedilir. (Mahmut Nazım en-Nesîmî, et-Tibbu n-Nebev î ve l-ilmu l-hadis I/33; Muhammed Şefik Girbal ve arkadaşları, el-Mevsû atü l-Arabiyyetü l-Muyessera,"Tebg" (Tütün) md. Tütünü Avrupa ya ilk kez Jean Nicot isimli birisinin götürdüğü de söylenmiştir. en-Nesîmî, adı geçen eser.) Bazı fıkıh kitaplarında da ilk kez 1015 Hicri yılında ortaya çıktığı söylenir. (Tütünün tarihiyle ilgili geniş bilgi için bk. Abdulhay el-Lüknevî,Tervîcu l-cinan bi-tesrîh-i hükm-i surbi d-duhân 2 vd.) Bu da M.1506 lara rastlar ve İslam âleminin tütünü Avrupa dan takriben yüzyıl sonra tanıdığını gösterir. Gerçi Avrupa’da da iyiden iyiye tanınma tarihi 1586 dir. (M. Şefik Girbal -adı geçen eser- ) Bu durumda aradaki fark yirmi yıldan aza düşmüş olur. Tütünün süs bitkisi ve tıbbi gayeler için de kullanılmış olması, (-adı geçen eser-) konumuz açısından önem arzedecektir.

Tartışmasız büyük müctehidlerin tanımadığı tütün diyebiliriz ki biraz da bu yüzden İslam âleminde de hızla yayılmış ve H.11. asrın başından itibaren kullanılır olmuştur. Buna paralel olarak dini hükmü konusunda da pek çok görüş beyan edilmiş, risaleler ve kitaplar kaleme alınmıştır. Hatta denebilir ki, sonradan ortaya çıkan bu tür konularda hakkında tütün kadar söz söylenen, yazılı beyan ortaya çıkan bir başka konu yoktur. Sadece "Kesfu z-Zunûn"un zeyline kitap adlarına göre bir göz gezdiren buna şahit olur. Bu yazılanlara bütün mezhepler ortaktır ve sigara hakkında her mezhepten, zikredeceğimiz her üç görüşe sahip âlimler bulunduğu için, meselenin mezheplere göre hükmü diye ayırım yapmak da hem mümkün hem de isabetli görülmemektedir. Diğer yönden bizce tartışılabilir bir görüşe göre de zaten sigaranın ortaya çıktığı tarihten beri müctehit bulunmadığı için söylenenlerin hüküm açısından bir değeri yoktur. Biz şimdilik bu görüşü tartışma dışı bırakacağız ve hesaba katmayacağız. Değişik görüşleri üç kategoriye ayırarak delilleriyle ve bu delillerin tartışmasıyla birlikte serdedecek ve bir sonuca varmaya çalışacağız.

 

2. MUBAH DİYENLERİN DELİLLERİ VE BUNLARA GELEBİLECEK İTİRAZLAR

Sigarayı mübah gören İslam âlimleri mevcut olmuştur. Onlara göre :

1. "Eşyada aslolan ibahadır". Zira Allah (c.c) yeryüzündeki herşeyi insanlar için yarattığını haber vermiştir. (Bakara (2) 29.) Binaenaleyh ibadetler dışında herhangi bir şey sâri tarafından menedilmemişse insanların onu haram sayması mümkün değildir. Kur an açıkça şöyle söylemektedir. "De ki, bana vahyolunanlar arasında kan, domuz eti -ki o pisliktir- ya da bir günah olarak Allah tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir şey bulamıyorum..." (En âm (6) 145.) Binaenaleyh, sigaranın haram olduğunu söylemenin bir dayanağı yoktur.

2. Kur an-ı Kerim de Allah : "De ki, Allah ın kulları için çıkardığı zineti ve rızıkları kim haram kılabilir?... " (A râf (7) 31.) buyurmuştur ki, bunu bir önceki ayetle birlikte düşündüğümüzde sigaraya haram denemeyeceği anlaşılır, bunu destekler mahiyette Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Allah birtakım farzları mecbur tutmuştur, onları zayi etmeyin. Bir takım sınırlar koymuştur, onları aşmayın. Bazı şeylerden de, unuttuğu için değil ama sırf size merhametinden ötürü söz etmemiştir, onları da araştırmayın..." (Taberânî, Kebîr XXN/222 (No: 589); (İbn Kayyim, A lam I/71-72; el-Hindî Kenz I/194)) Buna göre şeriat koyucunun sigaradan söz etmemesi onun haram olmadığını gösterir.

3. Sarhoş edici ve zararlı şeyler haram olsa dahi sigaranın sarhoş ediciliği ve zararı sabit değildir.

4. Bazı insanlar için zararı sabit olsa dahi bu sadece onları ilgilendirir. Yani mahzuru onlar içindir. Bu, sigaranın herkes için haram olmasını gerektirmez.

Ancak meseleye bu açıdan bakanlar dahi "Eşyada aslolan ibahadır zararlılarda aslolan ise hürmettir" kaidesini kabul ederler ve zararı kesinkes sabit ve mutarrif olan birşeyin haram olacağını söylerler. Meseleye yumuşak bakan İbn Abidin de bu esası vurgular. (Bk. İbn Abidin, Fetâvâ N/303, 304). Sigaraya yumuşak bakıp onun mubah, ya da ona yakın bir yerde olduğunu söyleyenler arasında şu âlimleri sayabiliriz: Abdulganî en-Nablusî (es-Sulhu beyne l-İhvân fî-ibâhat-i surbi d Duhân adlı bir kitapçığını bu konuya tahsis etmiştir.), İbn Abidîn, Muhammed el-Abbasî el-Mehdî, Ahmed b. Muhammed el-Hamevî; Malikilerden Ali el-Echûrî (Bu konuda Gâyetü l-beyân li-hill-i surb-i mâ-la yugayyibü l-akle mine d-duhân adlı bir kitapçığı vardır) Dussukî, es-Sâvî, el-Emîr gibi Malikiler de bu görüştedirler; Şafiilerden el-Hafnî, el-Halebî, er-Rasidî, es-Sebramellisi, el-Bâbilli, AbdülKadir b. Muhammed b.Yahya el-Hüseynî et-Taberî (Raf ul-istibâk an-tenâvuli t-tenbâk adlı risalesi bu konudadır); Hanbelilerden de el-Keremî (Konu ile ilgili el-Burhân fi se n-i surbi d-duhân adlı bir risalesi vardır). Keza, Sevânî de sigaranın mubah olduğunu söyleyenler arasında yer alır (bk. el-Mevsû atü l fıkhiyye, Kuveyt. X/104,105.)

5. Sigaraya haramdır demek şer i bir hüküm koymaktır. Bu ise ya bedihi delillerle ya da nazar ve istidlal ile mümkün olabilir. Birincisi söz konusu değildir. Çünkü böyle bir delil yoktur. İkincisi de yoktur. Çünkü nazar ve istidlal ya müctehidden ya da müctehit olmayandan sadır olur. Bunların da birincisi söz konusu değildir. Çünkü müctehidlerden böyle bir şey sadır olmamıştır. İkincinin ise değeri yoktur. Zira şeriat adına söz hakkına sahip olanlar müctehitlerdir. (Ebu Saîd Muhammed el-Hâdimî, Resâil 234.)

Ebu Said el-Hadımî nin bu tesbiti, Birinci Hicri Yıldan sonra müctehit çıkmadığı esasına bina edilmiştir ki, tartışılabilirliğine daha önce işaret etmiştir.

Bu delillere itiraz sadedinde şöyle söylenebilir :

"Eşyada aslolan ibaha" olmakla beraber bu hakkında nas bulunmayan herşeyin mübah olduğunu göstermez. Nitekim rakının, uyuşturucuların, pek çok habis hayvanın tenavülleri hususunda nas bulunmadığı halde kıyas yoluyla haramlıklarında da şüphe yoktur. Allah ın yarattıkları içerisinde kulların haram kılamayacakları, ayetinde işaretinden anlaşılacağı üzere, "zinet" ve "güzel rızıklardır". Sigarayı güzel rızık ve zinet olarak görmek mümkün müdür? Allah ın sükût ettiği ve hükmünü araştırmamızın güzel olmayacağı şeyler zararlı olmayan ve kıyaslanacak bir aslı bulunmayan şeylerdir. "Allah temiz rızıkları helal kılar, habis olanları ise haram kılar" derken sigara için de elbette ilk akla gelen şey onun bu iki kategoriden hangisine dâhil olacağıdır. Eğer habis kategorisinde olduğu selim akıllarca kabul edilirse artık onun araştırmamamız istenenlerden olmayacağı ortaya çıkmış olur: Ayrıca bu gün sigaranın herkes için zararlı olduğu kesin olarak ortaya konmuştur. Binaenaleyh, sigarayı mutlak mubah görmenin imkanı gözükmemektedir.

Bunlar sigaraya mubah diyen görüşün delillerine varid olabilecek itirazlardır. Haram diyenlerin delillerine varid olacak itirazlar ise yerinde gelecektir.

 

 

SİGARA İÇMEK HARAM MIDIR?

Sigaraya Haram Diyen Âlimler olduğu gibi mekruh diyenler hatta helal diyen Âlimler vardır.

a. Deliller

Şunu hemen belirtelim ki, sigara hakkında yazan ve konuşanların çoğu sigaranın haram olduğu görüşüne varmışlardır ve sigaranın "mutlak haram" olduğunu söyleyenlerin tutundukları deliller, onun mutlak mubah olduğunu iddia edenlerin delillerinden hem daha çok hem de daha tutarlıdır. İleride bunların tartışmasına girecek olmakla beraber bundan hemen şöyle bir sonuç çıkarmamız da mümkündür: Sigaranın hükmü "mutlak haram"la "mutlak mübah"ın orta noktasından "mutlak haram"a daha yakındır. Buna da "tahrimen mekruh" denebilir.

Mutlak haram olduğunu söyleyenler şu delilleri ileri sürüyorlar. (Sigaraya haram diyenler arasında şunları sayabiliriz: Surunbilali, Mesîri, ed-Dürrü l-müntekâ sahibi; Salim es-Senhûrî, İbrahim el-Lekkânî, Muhammed b. Abdülkerim, Halid b. Ahmed, İbn Hamdûn; Necmeddin el-Gazî, Kalyûbî, İbn Allân; Ahmed el-Behûtî (el-Mevsû âtü l fıkhıye, Kuveyt X/101 -102))

1. Hadis-i şerife soğan ve sarımsak için: "şu iki bitkiden yiyenler mescidimize yaklaşmasın, çünkü insanların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olurlar" buyurulmuştur. (Bu ve benzeri hadisler için bk. Müslim, mesâcid 68-78.)

Sigaranın kokusu soğan ve sarımsaktan daha az rahatsız edici değildir ve üstelik sürekli ve kalıcıdır. İnsanlarla devamlı beraber olmak zorunda olan melekler de vardır. Sigara içen insan kısa zamanda ağız kokusunu gideremez. Ağzı kokarken de camiye gelmesi yasaklanmıştır. Bu da onun sürekli camiye gelmemesini gerektirir. Böyle sonuçlara sebep olan birşeyin haram olmaması düşünülemez.

2. Buna bağlı olarak her türlü canlıya ve öncelikle de insana eziyet vermek haramdır. Ayet-i Kerime de : "Mü min erkekler ve Mü min kadınlara haketmedikleri bir şeyle eziyet edenler şüphesiz açık bir buhtan ve günah yüklenmişlerdir" (Ahzâb (33) 58) buyurulmuştur. "Her eziyet veren ateştedir" denmiştir. Sigara içenler içmeyenler için küçümsenmeyecek bir eziyettir. Özellikle de sigara içen bir es, içmeyen hayat arkadaşı için bitmez tükenmez bir eziyettir.

3. Eza veren şey aynı zaman da pisliktir. Pis olan bir şeyin hakkı ise haram kılınmaktır. Ayette "habis (murdar) şeylerin haram kılındığı bildirilmiştir.(A râf (7) l57) Hz. Peygamber de soğan ve sarımsağa kokularının ağır olmasından ötürü "şu iki habis bitki" diye tabir etmiştir. (Bk. Müslim, Mesacid 76) Rahatsız edici koku sigarada da fazlasıyla vardır. Öyleyse o da "habis"tir. Habis olan şeyleri ise Allah haram kılmıştır.

4. Sigaranın teneffüs edilen kısmı dumandır, yani ateştir. Oysa bunların yenilmesi ve içilmesi haramdır. Ayette haksız yere yetim malı yiyenlerin karınlarıyle ateş yiyecekleri söylenirken, (Nisa (4) 10.) ateşin bir ceza aracı olduğu anlatılıyor. Bu ise helâl bir nimet olamaz. Keza "Artık semanın açıkça bir duman getireceği günü gözle" (Duhân (44) l0.) denirken dumanın (duhân) yine bir ceza ve tenkit aracı olduğu anlatılır. Suçlulara ceza aracı olarak yaratılan şeyler insanlar için nimet olamazlar. Hz. Peygamber de sıcak yemekten hoşlanmazlar ve "Allah bize ateş yedirmemiştir" derlerdi. (Benzer hadis için bk. el-Hindî, Kenz. VN/109)

5. Sigara hiçbir faydası bulunmayan safi bir israftır. Allah ın insanların kıyamını (yaşayabilmelerini) sağlaması için bahsettiği "mal ın (Nisâ (4) 5.) ziyanıdır. Bazen çoluk çocuğunun nafakasını kısmaktır. Oysa pekçok ayet ve hadislerle hem israf hem de malı ziyan etmek yasaklanmıştır. (Bk. En âm (6) l41; A râf (7) 31; Hadis için bk. Buhari, zekât 18; Müslim, Akdiye 14.) yani haram kılınmıştır. Dolayısı ile bu durumda olan sigaranın da haram olması iktiza eder.

6. Sigara abesle iştigaldir. Allah ise insanları boş yere (abesle iştigal için) yaratmadığını bildirmiştir. (el-Mü minûn (23) 115)

7. Sigara "bid at" tır. Çünkü bid atın bir göstergesi de, yapıldığında ona karşılık bir sünnetin kaybolmasıdır. Sigara için insanlarda önemli bir sünnet olan ağız temizliği kaybolmaktadır. "Her bid at ise dalalettir. Her delalet de cehennemdedir". (Müslim, Cum a 43; Ebu Davud, Sünnet 5.) Cehenneme müncer olan bir şeyin haram olması gerekir.

8. Sigara İslam âlemine Hıristiyan ve Yahudilerden geçmiştir ve onların bir uygulamasıdır. Oysa müslümanlar başkalarına benzemekten menedilmişlerdir. Binaenaleyh, sigara bu açıdan da menedilmiş yani haram kılınmış olur.

9. Hepsinden önemlisi, sigara insan için zararlı bir şeydir. "Bütün zararlılar ise haramdır" Gerçekten de bu gün artık sigaranın kimseye yarar sağlamadığı, aksine pek çok zararlarının olduğu tıp uzmanlarınca ortaya konmuştur. (Sigaranın zararları konusunda ISAV da tertib edilen (26.10.1991) sempozyuma sunulan tebliğlere ek olarak ayrıca bk. en-Nesîmî, age. I/343 vd.) Zararlılarda aslolan hükmün "haram" olacağında ise İslâm âlimleri arasında adeta ittifak vardır. Çünkü "zarar ve zarara mukabil zarar yoktur. (Mecelle md. 19) Allah "Kendi kendinizi öldürmeyin" (Nisâ (4) 29) "Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın" (Bakara (2) 195) buyurmuştur.

10. Sigara bütün bütün sarhoş etmese dahi bir nevi gevşeme ve uyuşturma tesiri yapmaktadır. Bütün sarhoş ediciler haram olduğu gibi, uyuşturucu ve fütur verici şeyler de haramdır. Ne var ki, sigara içene, sarhoş edicilere verilen ceza verilemez.

11. Hadis-i şerifte "Helâlın da haramın da belli olduğu, aralarında şüpheli şeyler bulunduğu, onlardan sakınanın dinini ve ırzını koruduğu, onlara düşenin ise harama düşecegi..." bildirilmiştir. (Buharî, İman 39; Müslim, müsâkât 107.) Sigara ise en azından böyle bir durumdadır ve netice itibariyle harama götürür.

12. Sigara konusunda İslâm Halifesinin yasaklaması mevcuttur. şeriata muhalif olmayan konularda veliyyu l-emrin isdar edeceği buyruklara şer an uyma zorunluluğu vardır, aksine hareket ise naslarla haram kılınmıştır. Binaenaleyh, sigaranın da haram olması gerekir.

13. Sigara insanı, Allah ı zikretmekten ve O na karşı kulluk görevlerini ifa etmekten alıkoyar. Sigara tiryakisi oruca çok zor tahammül eder. Bu yüzden pek çok kişi oruç tutmaz. Itikata hiç cesaret edemez. Allah ın zikrinden alıkoyan birşey ise batıldır, haramdır.

 

b. İtirazlar

Mutlak haramdır diyenlerin delillerine de -her ne kadar diğerlerinden çok güçlü olsalar dahi- pek çok yönden itiraz edilebilir. Mesela :

Sigaranın soğan-sarımsağa kıyas yoluyla haram görülmesi biraz önce açıkladığımız sebeplerden ötürü mümkün değildir.

Sigaranın her halükarda başkasına eziyet olacağı söylenemez. Bu illetten hareket edilirse başkaları ile hiç irtibatı olmayanlar, mescidlere belli bir özürden ötürü girmeyenler ve özellikle de kadınlar için bir hükmün geçerli olmayacağı sonucu ortaya çıkar ki, böyle muttarit olmayan bir hükme itibar edilmez. Sigaranın maddesinin pis olduğunu kimse söylememiştir. Yani üzerinde sigara taşıyan birisi, necaset taşıyor değildir dolayısı ile bu durum onun temizlik isteyen ibadetlerine, meselâ namazına engel teşkil etmez. Gerçi işaret edilen ayette Allah ın (c:c) "habis" haramdır, ama soğan ve sarımsağın "habis" olan yönleri maddeleri değil, kokularıdır. Nitekim onlar için Hz. Peygamber den "habis" nitelenmesini duyan sahabe "Haram kılındı! Haram kılındı" diye ilan edince Hz. Peygamber: "Ey cemaat ! Allah ın bana helâl kıldığı bir şeyi haram etmek benim elimde değildir. Şu var ki, ben bu bitkinin kokusundan hoşlanmıyorum" (Bk. Müslim, mesâcid 76 (Davudoğlu N1/445)) buyurmuştu. Sigaranın onlara benzediği yönü kokusudur. Binaenaleyh. "habis" olan yönü de kokusu olmuş olur. Bu da aslını isti mal etmenin haramlığını gerektirmez. Duman ve ateşle ilgili ayet ve hadisler ise fıkıh usulü ilmi ile bilinen hiçbir delalet yolu ile sigaranın haramlığına delalet etmezler. Öyle olsaydı bu konuda âlimler arasında zaten ihtilaf olmazdı. Sigaranın mutlak bir israf olduğu da tartışılabilir. Zira hayatı ihtiyaç bulunmamakla beraber helal gıdalardan pekçok çeşidi ile telezzüz haram görülmemiştir. Meselâ normal gıdasını alan bir insanın yanında sürekli ananas gibi birşey bulundurup ondan zaman zaman alması haramdır denemez. Sigara çoluk-çocuğun nafakasını keserek içilirse bu durumda da haram olan sigara değil, onların nafakalarını kısmak olur. Bunu kahvede çay içerek de yapsa yine böyledir. Sigara da -eğer bir başka delille haramlığı ya da mahzuru ispatlanmazsa- bu helâl telezzüz araçlarından biri sayılabilir. Kaldı ki tiryakiler için sigara ekmekten ve sudan daha öncelikli bir ihtiyaç halini alabilir. Yine bu durumda abesle iştigal olmaktan da çıkar.

Sigaranın bid at olduğunu söylemek ise hiç mümkün değildir. Çünkü terim olarak "Bid at"; sünnet karşıtı olarak, din koyucunun açıkça ya da dolayısı ile sözlü ya da fiili izni olmaksızın sahabeden sonra dinde görülerek ortaya çıkan eksiltme ya da fazlalaştırmalardır. (SBA Risale I/50 "Bid at" md) Sigaranın hiç kimse tarafından dinden bir hareket olarak uygulanmadığı açıktır. Gayrı müslimlere benzeme konusunda yasak olan, onlara has şeylerde onlara benzemeye çalışmaktır. Mübah olan şeyleri tenavülde benzeme sözkonusu değildir. Sigaranın insanlar için zararlı olması iddiasi eğer ispatlanırsa ki bugün ispatlandığı söyleniyor bunu ciddiye almamak mümkün değildir. Ancak zararlar arasında da bir meratib (hiyerarşi) vardır ve haram olan zararlıların yanında mekruh olan zararlılar da bulunmaktadır. Helalın ve haramın belli olduğunu, aralarında ise şüpheli şeyler bulunduğunu söyleyen hadis zaten haramların belli olduğunu söylemekle sigarayı haramlar cümlesinden bizzat çıkarmıştır. Çünkü naslarla belirlenen haramlar arasında sigara bulunmamaktadır. İslam Halifesinin yasaklamış olduğu birşey, eğer naslarla sabit bir husus değilse tabii olarak "raiyyenin maslahatına menuftur" ve bu yüzden de sırf kendi zamanını ilgilendirir. Bir başkası bir başka hüküm israr edebilir. Bu defa da ona uymak zorunlu olur. Sigara Allah a zikri ve kulluğu bazı konularda zorlaştırsa dahi insanların mükellef oldukları ibadetler öncelikle farzlar ve vaciplerdir. Pekçok sigara içen kimseler ibadetlerinde tamıtamına yapmaktadırlar. Binaenaleyh, bu da bir haram sebebi olamaz.

 

MEKRUH OLDUĞUNU SÖYLEYENLERİN DELİLLERİ

Haram ve mübah diyenlerin yanında. sigaranın mekruh olduğunu söyleyen âlimler de vardır. Onlar da şu delillere tutunurlar :

1. Sigaranın kokusu kerihdir. binaenaleyh, pırasa, soğan ve sarımsağa kıyasla mekruh olması gerekir.

2. Kesin haram olduğunu bildiren deliller bulunmamaktadır. Binaenaleyh, sigaranın hükmü şüpheli bir konudur, şüpheli olan şeyleri yapmak ise en azından mekruha götürür. Öyleyse sigaranın da mekruh olması gerekir.

 

GÖRÜŞLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE SONUÇ

a. Genel Değerlendirme

Vakıaların hükmünü belirlemede ehli sünnet çizgisindeki mezheplerin ittifakla kabul ettikleri deliller kitap, sünnet, icma ve kıyastır. "Masalih-i mürsele" ve "İstihsan" ise tartışmalı olmakla beraber yine bu mezheplerin öyle ya da böyle başvurdukları delillerdendir. Akıl ise olayların hükmünü belirlemede tek başına bir delil değildir. Ehl-i Sünnet çizgisinin görüşü budur. Aklın şer i bir delil olması sadece Mutezile ve şia görüşüdür. Buna göre :

Hicri 11. Asrın başlarında ortaya çıkan sigara hakkında kitap; sünnet ve icma delilinin bulunmaması tabiidir. Diğer bir ifade ile filan ayetin veya hadisin herhangi bir dalalet yoluyla delâletine, ya da müctehidlerin icmaına binaen sigara haram veya mübahtır, denemez.

Kıyasa gelince, şüphesiz bu, üç asıl delilden sonra ahkâm belirlemede en önemli delildir ve şartlarına uygun kıyasın işletilmesi de bir ictihattır, dolayısı ile kıyas yapmak ehlinin, yani müctehidlerin işidir. Hükmü nasların delâletlerinin delaleti ile anlaşılacak kadar açık olan konular ise bundan müstesnadır. Bu durumda sigaranın kıyas edilebileceği - edildiği - en yakın asıl pırasa, soğan ve sarımsaktır. Yukarıda da kaydettiğimiz gibi, Hz. Peygamber (s.a.s) bu bitkilerden yiyenlerin, ağız kokularıyla meleklere ve insanlara eziyet edecekleri için mescide gelmemelerini emretmiş, hatta bu durumda gelenler olmuşsa onları mescitten çıkartarak Bakî Mezarlığı istikametine göndermiştir. Çoğu insanlarca sigaranın ihdas edeceği ağız kokusu da bundan daha az rahatsız edici değildir. Öyleyse sigara da aynı hükmü almalıdır. Ama bu hüküm nedir ? Soğan-sarımsak konusunda (asıl) baktığımızda onların yenmelerinin yasak edilmediğini, hatta bir hadisle teşvik edildiğini, dolayısı ile mekruh dahi görülmediğini müşahede ederiz. Yasak edilenin onları yiyenin henüz ağız kokusu çıkmamışken camiye gelmeleridir ve bu hükmün (haram ya da mekruh) illeti de eza vermek"tir. İmdi sigarayı buna uygularsak; önce sözkonusu illetin onda da aynı ölçüde bulunup bulunmadığı tartışma konusu olabilir. Çünkü sigara içen herkesin nefesi rahatsız edici ölçüde kokmamaktadır, bu açıdan kıyasın "aslı" ile "fer i" arasında küçük de olsa bir fark vardır. İkinci olarak "illetin bulunmayacağı yerde hülanün de bulunmayacağı" esasına göre, ister soğan-sarımsak’ta, ister sigarada herhangi bir yolla ağız kokusunun izalesi mümkün olursa bu, hükmün de kalkmasını gerektirir. Kaldı ki, "asıl" daki hüküm, soğan-sarımsak yemenin haramlığı ya da mekruhluğu değildir. Binaenaleyh, sigaranın onlara kıyaslanmasının uygun olması halinde bile bu, tek başına sigaranın içiminin haram ya da mekruh olmasını gerektirmez. Ne var ki, sigara içenin ağız kokusu, diğerleri kadar çabuk çıkmayacağı dolayısı ile mescidlere sürekli gidemeyeceği ve seairden olan bir sünnetin -cemaate gitmek gibi- sürekli terki de mekruh ya da haram olacağı için, (Bk. Zeydan, el-Vecîz 36.) bu sebeple sigara içmek de aynı hükmü alır. Ancak bu esasa göre de yine kokusunun izale yöntemi bulunursa hüküm de ortadan kalkar.

Sonuç olarak sigaraya hüküm vermede en güçlü delil görülebilecek kıyas da nihâi hükmü belirlemede yeterli olmamaktadır.

Geriye ihtilâflı deliller kalır ki, bunlar da Hanefilerin "istihsan"ı ile Malikilerin "istislahı" (masalih-i mürsele) dir. Sigara için istihsanın işletilebilecek yönleri zaruret, umumi helva ya da kıyas-i hafidir. Sigara içmekte bir zaruret olmadığı herkesin kabulüdür. Umumi helvanın olup olmadığı tartışılabilir. Çünkü sigaranın bir "fısk" sayılması halinde günümüzde o ölçüdeki fısklardan sakınan dini bütün insanlar çok yüksek oranda sigara da içmemektedirler. Bu kesimde içenler azınlıktadır. Bunun dışındaki müslümanlar ise fısk olduğu sabit olan benzeri konularda dahi tesahül göstermektedirler. Binaenaleyh; onların sigara içmeleri de umumi helvadan değil, tesahül ve laubalilikten kaynaklanıyor denebilir. Böylece zaruret ve umumi helva tarzındaki bir istihsanla da sigaranın hükmüne ulaşmak mümkün görülmemektedir.

Kıyas-ı Hafi tarzındaki bir istihsan istislahla aynı şey olur ki. bu da sigaranın zararının kesinkes sabit olmasına bina edilebilir ve açık naslarla haram kılınan nesnelerdeki ortak özellik, insan için hayati zarar taşımalarıdır. Aynı şey sigarada da mevcuttur, ya da böyle bir "asıl" bulunamazsa dahi sigaradaki mefsedet yönü daha ağırlıklıdır. Binaenaleyh mahzurludur ve ‚memnu olması gerekir denebilir. Ancak yukarıda da değindiğimiz gibi bu delillerde de ittifak yoktur ve bu yolla sigara kesin haramdır. hükmünü vermek zordur.

b. Sonuç

Buraya kadar serdettiğimiz delillere ve tartışmalarına bakarak diyebiliriz ki

1. Sigaranın mahzurlu olduğuna işaret eden deliller, mübah sayılması gerektiği istinbat edilen delillerden hem çok daha fazla, hem de delalet yönleri daha açıktır. Mübahlığı istinbat edilen deliller çok umumi delillerdir ve pek çok yönden tahsis edilmişlerdir. Binaenaleyh, sigaranın mahzuruna işaret eden delillerle ayrıca tahsis edilebilirler. Buna göre sigaranın mutlak mübah olduğunu söyleme imkanı kalmaz. Zaten mübah olduğunu söyleyenlerde, ondaki zararın mevhum olduğunu, muhakkak olmadığını, muhakkak olması yani zararının ispat edilmesi halinde haram olacağını, çünkü "zararlılarda asıl olanının" haram olmak olduğunu söylerler. Mesela İbn Abidin bunlardan birisidir.

Her hangi birşeyi "mübah kılan bir delille haram kılan bir delil çatışırsa haram kılan diğerine tercih edilir" ve "haram ile helal çatışırsa haram galip gelir" gibi fıkıh kaideleri de sigaranın yerinin mübah yönünde olmadığına işaret eder. Böylece sigaranın şer an mahzurlu olduğu ortaya çıkmış olur. Ancak bu mahzurun hiyerarşideki yeri neresidir. İşte bunu tayin etmek zor gözükmektedir.

2. Bazılarına göre zarar "kerahati", bazılarına göre de haramlığı gerektirir. Ama herhalde bunu da tafsil etmek ve kerahat ve haramlığını zararına göre tesbit etmek gerekir. Konuyla ilgili olarak Mustafa Zerkâ nin ölçüsü şudur: "Zararı kesine yakın (zanni galip) olan haram, zararı şüpheli ve hafif olan ise mekruhtur" (Mahmud Nazım, adı geçen eser I/369) Ancak sigara hakkında, makbul delâlet yollarından biriyle onun haram olduğunu gösteren bir nassın bulunmadığını da hesaba katarsak onun için haramdır dememiz de tehlikeli olabilir.

3. Netice itibariyle en az yanılma ihtimali olan hüküm olarak sigaraya "mekruh" denmesi gereği ortaya çıkıyor. Ama bu durumda da tenzihen bir mekruh olabileceği gibi tahrimen bir mekruh da olabilir. Doğrusu; insanın sağlığına pek çok yönden zararı, tiksindirici kokusu, (habisliği) israf oluşu vb. yönleri hesaba katıldığında iki mekruh arasındaki yerinin "tahrimen mekruh" olana daha yakın olduğunu söylemek bize daha isabetli gelmektedir. Konu hakkında yazılan risalelerin en derli-toplu olanın yazarı İmam Lüknevi de sigaranın mekruh olduğu sonucuna vardıktan sonra bu kerahatin tahrimen mi yoksa tenzihen mi olduğu konusunda mütereddid olduğunu anlatır. (Lüknevi, adı geçen eser 22)

4. Bunlara bağlı olarak sigara ile ilgili başka hükümler de sözkonusu olur. şöyle ki :

a. Sigaranın mübah olduğunu söyleyenlere göre tütün ziraati ve sigara alım satımı yapmak da mübah ve helal olmuş olur. Tabiatiyle sigaranın mekruh ya da haram olduğu söylendiğinde de, ziraati ile ticareti de aynı hükmü olacaktır. Ne var ki tütünün bitkisinden yaş ya da kuru olarak tıp, kozmetik ve hayvan yemi gibi başka maksatlarla da yararlanılıyorsa o takdirde onun ziraatinin mahzurlu olmadığı anlaşılır. Fakat her halükarda tütün ziraati ve sigara alım satımı yapmaktaki mahzur içilmesinden daha azdır. Çünkü sigaranın maddesi bizzat (li-aynıhi) pis değildir.

b. Oruçlu olarak sigara içmek ittifakla orucu bozar ve keffareti gerektirir. Çünkü cefine duman kaçmakla, dumanı bizzat yudumlamak ayrı ayrı şeylerdir.

c. Sigaranın mübah olduğunu söyleyenler, kadının sigara içmesi halinde, kocanın vereceği nafakaya onun sigara harcamalarını de eklemesi gerektiğini kabul etmek zorundadırlar. Mekruh ve haram olduğunu söyleyenlere göre ise böyle bir zorunluluk yoktur.

d. Sigaranın hükmü ne olursa olsun kocanın bundan rahatsız olması durumunda karısını sigara içmekten men etme hakkı vardır. Bu bir insanlık hakkı olduğundan ötürü kadının da aynı hakkı bulunmalıdır.

e. Sigara içmenin haram ya da mekruh olduğu kabul edilmesi halinde bu küçük ya da büyük bir günah olacak ve ısrarı ile daha da büyüyecektir.

 

 

SİGARA VEYA TÜTÜN DENİLEN ŞEY İÇİLMEKTEDİR. HELALDİR DİYEN OLDUĞU GİBİ HARAMDIR DİYEN DE VARDIR. BU HUSUSTA SİZ NE DERSİNİZ?

 

Sigara veya tütün denilen şey asr-ı saadette ve müctehid ler asrında olmadığı için hakkında ne ayet, ne hadis ve ne de müctehidlerin sözü vardır. Çünkü tütün 1070 milad yılında ilk önce bir Fransız tarafından yetiştirilip ortaya çıkmıştır. Böyle olmakla beraber mutlaka cihanşümul olan İslam dininde hükmü vardır. Onu Kur an ve sünnetin ışığı altında beyan etmek için çaba göstermek lazımdır. Asr-ı saadette afyon denilen uyuşturucu madde de yoktu ve tanımıyordu. Hakkında ne ayet ve ne de hadis vardır. Ama aklı izale edip sarhoş eden şarabı yasaklayan İslam dini mutlaka aklı izale etmekle beraber vücudu da uyuşturan afyonu da yasaklayacaktır. Bunun için ulema, afyonu yasaklayarak haram olduğunu beyan etmişlerdir. Sigara da çıktığı ve halk arasında yayıldığı zaman fukaha onun hükmünü ortaya çıkarmak için araştırmaya başladılar. Bu hususta birlik sağlanmadı ise de çoğu: Hakkında nass varid olmadığı için mübahtır demişlerdir. Hatta Şafii ulemasının bir kısmı: Zevce sigara tiryakisi ise nafakası kocasına vacib olduğu gibi sigara parası da ona vaciptir, dediler. (Büceyremi ala Fethi l-Vehhab). Meşhur ve Müceddid olarak bilenen Mevlana Halım zu l-Cenahey de sigara içiyordu. Haram olsaydı böyle salih bir kimse içmesine devam etmezdi. Ancak bir kimse için kesin olarak zararlı ise veya onu içen kimse fakir olup çocuklarını ve aile efradını fakr ve zaruret içerisinde bırakırsa, onların nafakalarını tütün ve sigaraya verirse haram olmasında şüphe yoktur.

SİGARA

Tütünün ince kağıda sarılı çubuk şekli. Fransızca ve İngilizce "cigarette" sözcüğü, Türkçeye "sigara" telaffuzu ile geçmiştir. Arapça "duhân" sigara, "tedhîn" ise sigara içmek anlamında kullanılır.

Sigaranın yapıldığı tütün bitkisi; yaprakları yakılarak içilen kokulu, keyif verici ve bağımlılık yapan bir bitkidir. Sigara veya tütün Hz. Peygamber veya müctehid imamlar döneminde bulunmadığı için, hakkında ne âyet, ne hadis ve ne de müctehidlerin sözü yoktur. Çünkü tütün ilk olarak Amerika daki Antil takım adalarından birinde bulunmuştur. 1496 M. yılında Kristof Kolomb (1451-1506) Antil adalarını gezisi sırasında yerlilerin bu bitkiyi yakarak içtiklerini gördü. Gemicilerden biri; Tobago adalarından bir örnek alıp Avrupa da Petros Marden adında bir tüccara gönderdi. İspanyol gemicileri 1511 M. yıllarında, bu keyif verici maddeyi İspanya ve Portekiz limanlarında iyice tanıttılar. Fransızların Lizbon elçisi olan Jean Nicot, tütünden elde edilen ve kendi adıyla anılan nikotin zehirini ilaç olarak kullanmak üzere, tütünü Fransa ya soktu. 1560 M. den sonra artık tütün Almanya, İtalya, İngiltere ve sırasıyla diğer dünya ülkelerine yayıldı.

Yapılan incelemeler tütünün insan sağlığı için zararlı olduğunu ortaya koymuştur. Sigara içerken içeri çekilen duman, akciğerin çeperindeki hücreleri zedeleyerek kalınlaştırır. Hücrelerin esnekliği kaybolduğundan, kuvvetli bir öksürük, aksırık sonucunda bu cidarlar harap olabilir. Öte yandan içeri çekilen sigara dumanı damar cidarlarının kalınlaşmasına yol açar ve damar sertliği gelişimini hızlandırır. Sigaranın en önemli bir özelliği de alışkanlık yapması ve içenlerin bunu bırakamamasıdır.

Sigaranın akciğer kanserine yakalanma ihtimalini 20 arttırdığı, kalp enfarktüsü riskini iki katına çıkardığı, kronik bronşit ve amfizem e yol açtığı, tıp tarafından belirlenmiştir. Tütündeki nikotin son derece zehirli bir maddedir. Az alınınca insanda uyarıcı, canlandırıcı etkiler yapar, çeşitli bezlerin salgılarını arttırır, kan basıncını yükseltir. Sigara dumanından zehirlenme olmayışının sebebi, sigaranın yanması sırasında tütünde bulunan nikotinin 1/3 - 1/7 sinin ısı etkisiyle buharlaşarak dumanla gitmesi, geri kalanın da ancak küçük bir bölümünün ciğerlere ve kana ulaşmasıdır.

Tıpta, haşerata karşı nikotinden yapılmış toz veya sıvı ilaçlar vardır.

İnsan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri bilinen sigarayı kullanmanın hükmü ile ilgili olarak İslam ın bir çözüm getirmesi gerekir. Asr-ı saadette afyon da bilinmiyordu. Sonraki İslâm fakihleri afyonun uyuşturucu niteliğine bakarak onu şaraba kıyas ettiler ve caiz olmadığım söylediler (bk. "Afyon" maddesi).

Sigara hem içene ve hem de yakınında bulunanlara zarar vermektedir. Kur an-ı Kerîm de şöyle buyurulur: "Kendinizi elinizle tehlikeye atmayınız" (el-Bakara, 2/195); "Kendinizi öldürmeyiniz..." (en-Nisâ, 4/29). Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: "Ne doğrudan ve ne de karşılık olarak zarar yoktur" (İbn Mâce, Ahkâm,17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 327; Mâlik, Muvatta, Akdiye, 31).

Bedene bir yararı olmadığı gibi, zararı da açık olan sigara aynı zamanda kişi ve aile bütçesi için bir israftır. Bir âyette "Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz" (el-A râf, 7/31) buyurulmuştur. Hz. Peygamber de malın boşa harcanmasını yasaklamıştır (bk. Buhârî, Zekât, 18; Husûmât, 3; I tisâm, 3; Müslim, Akdiye, 14).

Önceki asırlarda yaşayan bazı fakihler, hakkında âyet ve hadis bulunmaması nedeniyle "eşyada asıl olan mübahlıktır" kaidesince sigarayı mübah saydılar. Hatta bazı Şâfiî bilginleri; "Evli kadın sigara tiryakısı ise, sigara masrafı da nafaka kapsamına girer" demişlerdir.

Ancak bu gün sigaranın insan bedenine ve çevreye verdiği zarar dikkate alındığında bunun kerâheti açıkça görülür. Sigara içmesinin sağlığına zararlı olacağı doktor tarafından bildirilen kimselerle, yoksul olup, aile fertlerinin nafakasından keserek sigara içenler hakkında ise haramlık kesinleşir.

 

Son Asırdan Şahsi Görüşler:

EBUL-FARUK SÜLEYMAN HİLMİ SİLİSTREVİ (K.S.) HAZRETLERİNİN BU MEVZUDAKİ BEYANLARI

Malum olsun ki; şeriatte izaai mal, kesreti sual haramdır. Bu makamda izaai den murad, emvalin dünya ve ahirete faidesi olmayarak sarf ve istihlakıdır. Bu kabil sarfiyat ve istihlakatı umumiye muharremdir.

Sigara istimalinde hürmeti mezküre tamami ile sabit ve mütehakkaktır. Çünkü sigara istimalinde menfaati dünyeviyye yoktur. Bilakis mazarrat hakimdir. Öyle mazarrat ki ondan bedene cismaniyyete hasıl olan ilel ve emrazının ref ve izalesi bir zaman sonra daha elde edilmemesini muciptir.

Manevi mazarratı ise bağdat etmekle bitmez. Manii terakkidir. Rayihasından ervahı tayyibe muazzeb olurç Vesaiti rahmet olan ervahı mezkurenin temasını yani alakai ruhaniyyelerini men eder. Bu büyük bir musibettir.

Şu halde sigara içmek manen ve madden muzırdir, haramdır. Haram Allah (C.C.) ın nehyettiği emirdir. Ona musır olanlar, emrine isyan ve muhalefet edenlerdir. İş bu neticeye müncer olur. Yevmiye 25-30 sigara içenler günde bu sebeble Allahu Tealaya 25-30 defa muhalefet ediyor haram irtigab eyliyor demektir.

EBU L HASAN EL-MISRİ, EL-HANEFİ :

Sahih nakli hükümler, açık nakli deliller tütünün haramlığını ilan etmektedir. Tütünün ortaya çıkışı 1000 yıllarındadır. İlk çıktığı yer ise yahudi, mecusi ve hrıstiyan cemaatlerin yaşadığı yerlerdir. Tütünü ilk defa kendisinin hekim olduğunu iddia eden bir yahudi batıya getirmiş, insanlara tütünü kullanmalarını söylemiştir. Anadoluya tütünü getiren "Etkelin" adında bir hrıstiyandır. Sudan şehirlerinde ise tütünü ilk defa ortaya çıkaran bir macusidir.

EŞ-ŞEYH ABDULLAH BİN MUHAMMED BİN ABDULVEHHAB :

Hanbeli hukukçularındandır. Nargile üzerine kendisine tevcih edilen bir suale şöyle cevap vermiştir:
"Rasülullah ın hadislerinden, ilim ehlinin eserlerinden öğrendimize göre, bu zamanda çok kullanılan tütünün haram olduğu açıktır. Bize göre anlatılanlarla ve müşahede ile, tütünün vücut üzerinde diğer uyuşturuculara benzer etkişleri vardır. Özellikle çok içildiğinde meydana gelen baş dönmesi ve baş ağrısı, mide bulantısı, halsizlik gibi durumlar sarhoşluğa yakın şeylerdir. Serhoşluk veren şeylerin haramlığı ise kesindir."

NECMUL L-GUZZİ EŞ-ŞAFİ İ:

Tütün sonradan ortaya çıktı. Onun ortaya çıkışı, Hicri 1015 senesidir. Tütün içen onun sarhoşluk vermediğini iddia etse bile o uyuşturucudur.

"Rasülullah (S.A.V.) her serhoşluk vereni ve uyuşturucu olanı kullanmayı yasakladı." Hadisi Şerifine göre tütün haramdır. Tütünü bir defa kullanmak büyük günah olmasa bile devamlı kullanmak büyük günahlardan sayılır.

Bazı alimler, küçük günahlar aşağıda sayacağımız beş şeyden biri ile büyük günah haline gelir, demektedirler.

1 - Küçük günahlar üzerinde ısrar edilirse onu büyük günah haline getirir.

2 - Küçük günahlara lakayd kalmak, ehemmiyet vermemek, hafife almak.

3 - Küçük günahı, büyük günaha kıyas ederek ferahlanmak sevinmek.

4 - İşlemiş olduğu küçük günahla insanlar arasında iftihar etmek.

5 - Küçük günahın bir alimden, kendisine uyulan bir rehber kimse tarafından işlenmesi de büyük günah olması gerektiren bir durumdur.

OSMAN PAZARİ

Pazari, sigara hakında "habis" tabirini kullanarak şu izahati yapmaktadır: Amma zamanımızda talebelerin çoğu tütün habisini içiyorlar. O tütün ki " (O peygamber) onlara pis şeyleri haram kılar." ayet-i celilesine dahildir.

 

ABDÜLAZİZ AD-DERBAĞ

Abdulaziz Debbağ tütünün zararlarını anlatarak haram olduğuna hükmeder. Allah (C.C.) zikirden insanları alıkoyduğunu, meşgul ettiğini ve kötü kokusuyla meleklere eziyet verdiğini ifade eder.

Kendisine soğan ve sarmısağın kerih görülen kokusundan sorulunca, cevaben: her şeyin insanoğlu için yaratıldığını söyleyerek, faydalı şeylerden istifade edilmesi gerektiğini, zararlı maddelerden de kaçınılması gerektiğini ifade etmiştir. Soğan ve sarmısağın bir çok faydaları olduğu fakat sigaranın vücuda çok zararlı olduğu, dolaysıyla ikisinin aynı kefeye konulmayacağın ifade etmiştir. Çok kimsenin ise "bırakmıyorum" demesi gibi basit mazeretlerle ölüme kucak açtığını teessüfle anlatmaktadır.

Daha sonra velilerin başından geçen şöyle bir hadise nakleder. Velilerden bir grup, çeşitli pisliklerden dolayı kötü kokan bir şehre girerler. Çok az bir zaman sonra ise adeta kaçar gibi o beldeyi terkederler. Zira kötü koku yüzünden melekler onlardan ayrılmış, o şehre girmemişlerdi. Bunu basiretleriyle sezen veliler ise kurtuluşu o meleksiz beldeden ayrılmakta görmüşlerdir.

Meleklerin bir mü minden ayrılmasının ne kadar büyük bir tehlike olduğunu ancak akl-ı selim ve basiret sahipleri anlar diyen debbağ, böyle bir kimseyi silahsız silahsız olduğu bir anda ansızın düşmanıyla karşılaşan bir acize benzetir. Melaike-i Kiramın bir mü minden ayrılmasının tehlikesini anlatırken haşyet verici ürpertici şu hakikatı da şöyle dile getirir.

Bir toplulukta herhangi bir günah işlenince melekler oradan uzaklaşır, ayrılır. Melekler gidince gidincede şeytan ordusuyla birlikte oraya gelir, konaklar. Günah işleyenlerin imanları o anda, rüzgarlı bir havada yanan her an sönmeye mahkum bir kandil gibidir. Binaenaleyh, her an iman nurunu söndürme ihtimali bulunan hak katında Mü mini mes ul duruma düşüren bütün kötülüklerden uzak durmamız gerekir. Çünkü her günah küfrün adeta bir postacısıdır. Her günahta insanı küfre götürecek bir yol, bir menfez vardır.

Hulasa; bir mes ele hakkında helal ve haramlık hükümleri toplanacak olursa haramlık hükmünün galip olacağına dair kaide-i külliye dikkate alındığı zaman sigara içmekle alakalı değişik hükümler arasında haramlılığı tercih etmek ihtiyata muvafık bir davranış olacaktır. Muhtelif görüşlerin ortaya durum vardır; şüphe Hadisi Şerifte "Kim şüpheye düşecek olursa harama da düşer." buyrulmuştur. bunun gibi haramlık ve mübahlık hükmü bir mes elede içtima ederse haramlık yönü tercih edilmelidir.

Sigara maddi ve manevi zararlarını açıkladıktan sonra risalemize zahiri ve batıni günahlardan bizi nehyeden ayeti Kerime ile nihayet veriyoruz. Cenabı Hakk buyuruyor ki: "Günahın zahiri de batınını da terk ediniz. Günah işleyen, işledikleri günahın karşılığını görecektir."

 

 

 

Sigaranın Zararları

Sigaranın sağlığa zararlı olduğu, paketi her elinize aldığınızda gözünüze çarpar. Peki ya güzelliğe zararı? Bunu hiç düşündünüz mü? Cevabınız hayır ise sizi, güzelliğinizin baş düşmanını tanımaya davet ediyoruz. Sigara, cildinize, gözlerinize, dudaklarınıza zarar veriyor, kırışıklıklara, selülite neden oluyor ve çabuk yaşlandırıyor.

Dünya Sağlık Örgütü istatistiklerine göre dünya ülkelerinin bir çoğunda en çok rastlanan ve en çok ölüme yol açan nedenler arasında ilk sırayı akciğer kanseri alıyor. Son 40 yılda % 250 oranıinda artış gösteren akciğer kanserine sadece ABD de her yıl 160 bin kişi yakalanıyor. Türkiye de ise her yıl 30-40 bin kişide akciğer kanseri görülüyor.

Bir başka araştırmaya göre akciğer kanserinin yüzde 85 i, kronik bronşit in yüzde 75 i, kalp hastalıklarının yüzde 25 i sigaradan kaynaklanıyor. Uzmanlar, 100 bin kişilik nüfusta hiç sigara içmeyenlerin kansere yakalanma oranının % 3-4, günde bir paket içenlerde yüzde 61, 1-2 paket içenlerde 143, günde 2 paket ya da daha fazla içenlerde 217 olduğuna dikkat çekiyor.

Sigarada 4000 i aşkın birbirinden farklı zararlı madde bulunmaktadır. Ayrıca sigaranın ana maddesi olarak bilinen tütünde de bir çok zararlı madde bulunmaktadır. Tütün yetiştirilirken haşere ve böcekten korunması için böcek zehiri kullanılır. Sigarayla birlikte, bir çok zehirli maddenin dışında, böcek zehirini bile içimize çekmiş oluyoruz.

 

 SİGARADAKİ MADDELER :

Polonyum - 210 (kanserojen),
Radon (radyosyon),
Metanol (füzeyakıtı),
Toluen (tiner),
Kadmiyum (akü metali),
Bütan (tüpgaz),
DDT (böcek öldürücü),
Hidrojen Siyanür (gaz odaları zehiri),
Aseton (oje sökücü),
Naftalin (güve kovucu),
Hidrojen Siyanür (gaz odaları zehiri),
Arsenik (fare zehiri),
Amonyak (tuvalet temizleyicisi) ,
Karbon (eksoz Monoksit gazı),
Nikotin
Katran
ve 3.885 toksik madde.

 

 

Sigaranın Neden Olduğu Hastalıklar

 

Bağımlılık - Nikotin maddesinin bağımlılık yapıcı özelliği eroine çok benzer.

Sırt ve Bel Ağrısı -Sigara içmek, belle ilgili hastalıkların tedavisini engelleyen faktörlerden biridir. Bunun yanında normal insanlarda da zaman zaman şiddetli sırt ve bel ağrılarına yol açabilir. Bunun nedeni, sigara içen kişilerde vücudun, omurilikteki disklere çok zayıf miktarda oksijen göndermesidir.

İlaca Karşı Bağışıklık- Sigara içenler belli bir ilacın etkili olması için çok daha büyük dozlarda o ilacı kullanmak zorunda kalır.

Kısırlık - Çiftlerden sadece birinin sigara içmesi çocuk olmaması riskini 3 kat artrır.

Menopoz - Sigara içen kadınlarda beklenenden 5-10 yıl daha erken menopoz görülür. Bu da kemiklerin erkenden incelmesine ve de erimesine neden olur.

Erken Yaşlanma
- Düzenli bir şekilde sigara içilmesi, deri yapısını bozar, kırışıklıklara yol açar. Bunun yanında dişler sararır ve de kararır, tırnaklar sağlıksızlaşır.

İyileşme Zorluğu
- Sigara içenlerin yaraları çok daha zor kapanır. Bunun yanında ameliyat sonrası yaralarının iyileşmeme olasılıkları vardır. Diş Kaybı - Sigara içmek diş kayıplarında önemli bir faktördür.

 

Prostat Kanseri - Sigara içmek prostat kanserinin %40 ından sorumludur.

Göğüs Kanseri
- Sigara içen kadınlar içmeyenlere göre %75 daha fazla göğüs kanserine yakalanma riski taşır.

Rahim Kanseri - Sigara içen kadınlar içmeyenlere göre 4 kat daha fazla rahim kanserine yakalanma riski taşır.

Boğaz Kanseri
- Boğaz kanseri vakalarının %80 ine sigara yol açar.

Mide Kanseri
- Sigara içenlerin mide veya bağırsak kanserine yakalanma riski içmeyenlere göre 2 kat daha fazladır.

Karaciğer Kanseri - Karaciğer kanseri vakalarının % 80 i sigara yüzünden olur.

Gırtlak Kanseri - Günde 25 tane sigara içiyorsanız 30 kat daha fazla gırtlak kanserine yakalanma riski taşırsınız. Bu da ilk başlarda konuşma zorluğu ilerleyen safhalarda tamamen konuşamamaya sebebiyet verir.

Amfizrem - Bu hastalığın yol açtığı ölümlerin %85 i sigara yüzünden olur. (Akciğerlerdeki alveoller zamanla esnekliğini kaybeder. İlerleyen safhalarda, yoğun bir biçimde solunum zorluğu olur ve hasta solunum makinasına bağlanmak zorunda kalır.)

Ağız Kanseri - Ağız kanseri vakalarının tamamına sigara yol açar.

Yemek Borusu Kanseri - Bu kanserden ölenlerin hemen hemen hepsi sigara içtikleri için ölmüşlerdir.

Çocukluk Solunum Problemleri - Annesi ya da babası sigara içen çocuklar 6 kat daha fazla solunum yolu hastalıklarıyla karşılaşma riski taşır. (Soğuk algınlığı, kulak iltihapları, bronşit, bademcik problemleri, astım ve de zatüre ki bazen ölüme bile yol açar)

Kulak Enfeksiyonları -Sigara içenlerin çocuklarının orta kulak enfeksiyonuna yakalanma riskleri vardır.

Erken Doğum ve Bebeğin Hafif Doğması
- Günde sadece 5 tane sigara içen hamile bir kadının erken doğum yapması ya da oldukça küçük ve de sağlıksız bir bebek doğurma riski inanılmaz boyutlardadır.

Şeker Hastalığı
- Sigara içmek, vücudun insülün salgılama yeteneğini zamanla yok eder. Bu da şeker hastalığına yol açar.
Kalp Hastalıkları - Sigara içenlerin kalp krizine yakalanma riski içmeyenlere göre 4 kat daha fazladır.

Gangren
- Akciğerler verimsizleştiği için, vücuda çok az oksijen yayılır. İnsan vücudu, bu çok az miktardaki oksijeni iç organlara dağıtmak zorunda kalır. Bundan dolayı, kalbe en uzak kısımlar olan parmak uçlarından itibaren hücreler süratle zincirleme olarak ölür. Çoğu zaman kollar ya da bacaklar kesilebilir.

  

Son Sigaranızdan...

20 Dakika
Sonra

Kan basıncınız düzelir
Kalp atışlarınız normale döner
El ve ayak ısınız normale döner

8 Saat
Sonra

Kanınızdaki nikotin ve karbonmonoksit düzeyi yarıya düşer
Kanınızdaki oksijen seviyesi normale döner

24 Saat
Sonra

Karbonmonoksit vücudunuzdan tamamen atılır
Akciğerleriniz sigaranın neden olduğu mukusu temizlemeye başlar
Kalp krizi riskiniz azalmaya başlar

48 Saat
Sonra

Vücudunuzdaki nikotin tamamen temizlenir
Koku ve tat duyularınızda artış kaydedilir

72 Saat
Sonra

Nefes almanız kolaylaşır
Enerji seviyeniz yükselir

2-12 Hafta
Sonra

Kan dolaşımınız daha sağlıklı gerçekleşmeye başlar
Akciğer fonksiyonunuz %30 oranında artar
Yürüme ve koşmanız kolaylaşır

3-9 Ay
Sonra

Öksürük ve göğüsteki hırıltılarınız azalır.
Nefes alma sorunlarınız iyileşir
Akciğerlerinizin enfeksiyona karşı direnci artar

1 Yıl
Sonra

Kalp hastalığı riski, sigara içmeye devam eden birinin taşıdığı riskin yaklaşık yarısına iner

5 Yıl
Sonra

Ağız ve gırtlak kanserinden ölme riskiniz azalır

10 Yıl
Sonra

Akciğer kanserine yakalanma riskiniz, sigara içmeye devam eden birinin taşıdığı riskin yarısına iner
Kalp hastalığı riskiniz hiç sigara içmemiş birinin taşıdığı riskle aynı seviyeye iner

15 Yıl
Sonra

Felç geçirme ve kalp krizi riskiniz hiç sigara içmemiş birinin taşıdığı riskle aynı seviyeye iner

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

AYVENLI9

AYVENLI9 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  17.Ara.2006 Pzr 21:48:39sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

İSLÂM DAVETİNİ YÜKLENMENİN ÖNEMİ

   Davet; bir şeye meylettirme bir şeye olan rağbeti artırma işidir. Sizin herhangi birini İslâm’a davet etmeniz, onu İslâm’a eğilimli hale getirmeniz ve onun İslâm’a olan rağbetini artırmanız demektir. İslâm’a davetin söz ile sınırlandırılmaması da bundandır. Davet edilenlerin eğilim ve teşviki için davet sözlü yapıldığı gibi amel ile de yapılır. Demek oluyor ki “davet” hem davranışla hem de sözle yüklenilmelidir. Müslümanın davet ettiği şeyin canlı bir örneğini temsil etmesi, İslâm’ın gerçek sûretini apaçık bir şekilde beyan etmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

   “Salih amelde bulunarak Allah’a davet eden ve ben müslümanım diyenden kim daha güzel sözlü olabilir?”

   Diğer ayeti celîlede de; “İşte bunun için (Allah a) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol.”

   Bu ifadeler davetçinin davet ettiği şey ile amel etmesinin davetten bir parça olduğunu göstermektedir.

   Allah a davet etmek elbette ki vacibtir. Davetçiyi Rabbına yaklaştıran bir ibadettir. Dünyada ve Ahirette Allah ın davetçiyi yücelttiği ve makamının da yüce olduğu bilinmesi gereken bir hakikattir.

   Allah a davet peygamberlerin görevlerindendir. Zira bu vecîbe sayesinde Rablerinin dinlerini hayata geçirmeye imkân bulmuşlardır. Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:

   “Allah a ibadet etsinler ve tağuttan sakınsınlar diye biz her ümmete bir Rasul (elçi) gönderdik.”

   “Ey peygamber! Şüphesiz Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle aydın bir yol (metod) ile Allah a çağıran...”

   İşte bu ve benzeri ayetlerde de belirtildiği üzere Rasul (s.a.v.) İslâm’ı tebliğ etti ve ümmetine nasihatta bulundu. Onları bu dünyada İslâm a davet etmekle onların üzerine şahit olduğu gibi onları ve Allah’ı da davetine şahit kıldı. Allah Sübhanehu ve Teâla’yı şahit kıldığına Veda Haccında sarf ettiği şu sözleriyle müşahede ediyoruz:

   “Dikkat edin size tebliğ ettim mi? Allah’ım şahit ol.”

   Allah a davet, Nebî (s.a.v.)’den ümmetine kalan mirastır. Eğer İslâm ın muhafazasını ve devamını istiyorsak, davetin devamlılığını muhafaza etmemiz şarttır.

   Çünkü İslâm ın varlığını sağlayan davet olmadan İslâm’ın etkin bir şekilde varlığından bahsetmek mümkün olmaz.

   Müslümanları karanlık ve bozuk fikirlerin etkisinden arındıran İslâm’a davet olmadan İslâm a tabi olanların nefislerinde İslâm’ın arı ve duru olabileceği tasavvur bile edilemez.

   İslâm a davet olmadan İslâm ın hayatta hakim olması düşünülemez.

   İslâm a davet olmadan İslâm ın güçlü bir şekilde âleme yayılması düşünülemez.

   Diğer bir ifadeyle; “davet” olmadan “din” ne kuvvet bulur, ne yayılır, ne kendisini koruyabilir, ne de Allah ın insanlar üzerine inzal buyurduğu hücceti ikame edilmiş olur.

   İslâm a davet ile İslâm, geçmişteki izzetine ve gücüne kavuşur. Bugün bizler buna ne kadar da muhtacız.

   İslâm a davetle İslâm, tüm insanlar arasında yayılır. Din tamamen Allah ın olur. Oysa bugün dünya buna ne kadar da muhtaçtır.

   İslâm a davetle müslümanların dayandıkları delilin ne kadar üstün olduğu ve kâfirlerin delillerinin de ne kadar çürük temellere dayandığı ortaya çıkar. Artık İslâm’ı terk etmesi için hiçbir mazeretleri kalmaz. Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

   “İnsanların Allah a karşı bir hüccetleri olmasın diye bir müjdeleyici ve uyarıcı Rasul (gönderdi). Allah aziz ve hakimdir.”

   İslâm a davet Müslümanlar arasındaki önemini işte buradan almaktadır. Başta Nebi (s.a.v.) olmak üzere ilk Müslümanlar hemen bu görevi yerine getirdiler. İslâm dinine olan hırsları nedeniyle İslâm a davete de aynı hırsı, özeni gösterdiler. Gerçek şu ki; İslâm a davet olmasaydı İslâm bize ulaşmaz, milyonlarca insan bu sahih akideden mahrum kalırdı. Belki de İslâm, yalnızca Rasul (s.a.v.)’le sınırlı kalırdı. Allah ın Rasul’e inzal buyurduğu ilk ayet olan “oku” ifadesi ile hem kendisi hem de diğer insanlar için okuması emredilmiştir. Yine Nebî (s.a.v.)’e inen ilk ayetlerden biri de: “kalk ve uyar” ayetidir.

   Rasul (s.a.v.)’in İslâm a davet etmesiyle hem İslâm hem de Rasulullah (s.a.v.)’den sonra bu hayırlı risaleti taşıyanların en hayırlısını oluşturan ilk Müslümanlar meydanda var olmuştur. Bu ilk müslümanların davetiyle İslâm, diğer insanlara intikal etmiştir. Böylece bu güne kadar dava sürmüş ve Kıyamet gününe kadar da sürecektir.

   İslâm a göre davet tıpkı suyun akması gibidir. Su akınca, her şeyi sular ve insanlara her hayrı verir. Fakat su akıtılmaya ve taşınmaya muhtaçtır. İslâm da böyledir. Hak din ve sahih düşünce olmasına rağmen diğer yerlere akıtılmaya ve insanlara taşınmaya muhtaçtır. Böylece Allah ın rızasına tabi olanları sular ve hidayete erdirir.

   İşte bu açıklamalardan sonra, İslâm ile İslâm a davet etmek arasındaki bağın ne kadar önemli olduğu bariz şekilde görülmektedir.

   Bu nedenle davet, İslâm da önemli bir rükûn ve hayati bir iştir. İslâm’ın gönüllerde yer edebilmesi ve yayılması için gerekli bir unsurdur. Davet, İslâm’ın doğuşu ile başlamıştır, birlikte yürümüştür. Allah ın yeryüzünün tamamını yok edeceği Kıyamet gününe kadar da devam edecektir. Bir bakıma onun süresi İslâm ın ömrü kadardır.

   Bu sebeple İslâm a davet; müslümanların hayatlarında önem kazanmalı, en fazla önem verdikleri bir iş olmalıdır. Bu uğurda vakitlerini harcamalılar ve emek sarf etmelidirler.

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

AYVENLI9

AYVENLI9 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  17.Ara.2006 Pzr 21:53:45sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

İyiliği Emretmek ve Kötülüğü Nehyetmek, İslâm Davetinden Bir Parçadır.

 

   İmam Nevevi (r.a.), Sahih-i Müslim i şerh ederken, emri bi’l ma’ruf ve nehyi ani’l münker konusu altında şöyle der: "Ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmek konusu, uzun zamandan beri büyük bir kısmı tamamen ihmal edilmiş bir konudur. Göstermelik birtakım işlerin dışında günümüzde bundan pek fazla bir şey kalmamıştır.

Halbuki bu konu, çok büyük ve azametlidir. İşlerin düzgünlüğü ve hayrın devamı onunla gerçekleşir. Pislik yayılırsa, Allah ın cezası salih olana ve olmayana da dokunur. Zalimlerin ellerini zulümden uzaklaştırmadıkları takdirde, Allah ın cezası onlara da dokunacaktır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur :

   "O nun emrine muhalefet edenler; bir fitnenin ya da pek acıklı bir azabın kendilerine isabet etmesinden sakınsınlar."

   Ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmek; dünya döndükçe, hayat devam ettikçe, emniyet ve sağlığa muhtaç oldukça çok gerekli ve zarurîdir. Çünkü davet bunların tamamına denk bir iştir. Rasulullah (s.a.v.) de ümmetin buna ne kadar da fazla muhtaç olduklarını bir örnek vererek şu hadiste açıkça ortaya koymaktadır:

   "Allah ın hudutlarını koruyan ile bunları aşan kimseler; kura sonucunda bir kısmı geminin güvertesine bir kısmı da alt kata yerleşen gemi yolcularına benzerler. Su    ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli üst kata uğramak mecburiyetinde olan alt kattakiler: ‘Biz bulunduğumuz yerde bir delik açarsak, ve yukarıdakilere hiç dokunmasak’ derlerse ve yukarıdakiler de bunları arzularına göre bırakırsa hepsi helâk olur. Onları engellerlerse hepsi kurtulur."

   İşte bu Hadis-i Şerif; ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmenin, topluma hayat ve afiyet veren bir husus olduğunu göstermektedir. Bu hususta herhangi bir gevşeklik göstermek, gemiyi ve içinde olanların tümünü denizin dibine götürür.

   Kur an-ı Kerim; davanın önemini ve insanların ona ne kadar çok muhtaç olduklarını bir çok ayette beyan etmiştir. Kur an ın lafızları sadece dava kelimesi ile sınırlı kalmayıp davet konusu etrafında odaklaşan tüm anlamları ve kelimeleri de kapsamaktadır. Rasulullah (s.a.v.)’in hadisleri de aynı şekildedir. Kur an-ı Kerim, İslâm a davet etmenin farziyetini açıklarken, ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmek gibi lafızları da kullanmıştır. Şöyle ki:

   "Muhakkak ki siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. Ma’rufu emredersiniz, münkeri nehyedersiniz ve Allah a inanırsınız."

   "Hayra (İslâm a) davet edecek, ma’rufu emredecek ve münkeri nehyedecek sizden bir grup veya hizb bulunsun. Onlar felaha kavuşanların ta kendileridir."

   Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

   "Canımı elinde tutana yemin ederim ki, ya ma’rufu emredersiniz ve münkeri nehyedersiniz ya da Allah size bir azap indirir."

   "Sizden kim bir münkeri görürse onu eliyle değiştirsin. Yapamazsa diliyle, yine yapamazsa kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir."

Tebliğ Etmek, Davetten Bir Parçadır

   Kur an-ı Kerim, davet kelimesi yerine “tebliğ” kelimesini de kullanmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

   "Ey Rasul, Rabbından indirileni tebliğ et. Yapmazsan O nun risaletini tebliğ etmiş sayılmazsın. Allah seni insanlardan koruyacaktır."

   Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmaktadır:

   "Ben bir ayeti okuduğum zaman onu tebliğ edin."

   Yine Kur an-ı Kerim, davet kelimesi yerine insanlara karşı şahitlik yapma kelimesini kullanmıştır:

   "Bu şekilde sizi vasat (seçkin) bir ümmet haline getirdi ki, insanlara şahit olasınız ve Rasul de size şahit olsun."

   Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

   "Mü minler, yeryüzünde Allah ın şahitleridir."

   "Şahit olan kimse burada bulunmayana tebliğ etsin."

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

AYVENLI9

AYVENLI9 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  17.Ara.2006 Pzr 21:57:36sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Hakkı Tavsiye de Davetten Bir Parçadır

   Kur an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif, İslâm davetinden söz ederken, hakkı tavsiye etmek ifadesini kullanmıştır. Yine davet anlamında; müjdeleme, uyarma, hakkı söylemek, nasihat etmek, insanlara hatırlatmak, ehli kitap ile en güzel şekilde mücadele etmek, Allah uğrunda cihad etmek, dini yükseltmek için çalışmak ve benzeri ifadeleri ve daha birçok ifadeyi de kullanmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur :

   "Asra and olsun. İnsan hüsrandadır. Ancak mü min olup salih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı da tavsiye edenler müstesna."

   "Seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermiştik."

   "Her Rasulü ancak kendi kavminin lisanıyla gönderdik ki, onlara indirileni açıklasın."

   "Şüphesiz bu Kur an bütün alemler için bir hatırlatma (bir düşünce)dir."

   "Muhakkak ki bu Kur an, senin ve kavmin için bir hatırlatma (düşünce)dir. Şu var ki bundan sorulacaksınız."

   "Onlarla en güzel şekilde tartış."

   "Fitne (küfür ve sapıklık) kalmayıncaya ve yalnız Allah ın dini hakim oluncaya kadar onlarla savaşın. "

   "Dinini bütün dinlere hakim kılmak için Rasulünü hidayetle ve Hak dinle gönderen O’dur. Müşrikler sevmeseler bile."

   Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

   "Din nasihattır." Ey Allah ın Rasulü! Din kim için nasihattır? Dedi ki: "Allah a, Kitabına, Rasülüne, müslümanların önderlerine ve her birisine nasihattır."

   Nasihat; samimiyet göstermek, yani doğruyu göstermektir. Süleyman b. Büreyde, babasından şu hadisi rivayet eder:

   "Rasulullah (s.a.v.), bir ordu veya bir fırka üzerine bir emir tayin ederse ona, Allah a takvalı olmasını ve müslümanlara hayır yapmasını tavsiye ederdi. Ve şöyle derdi : "Allah ın adıyla ve yalnız O nun uğrunda saldırın. Allah a isyan eden kâfirlerle savaşın. Müşriklerden olan düşmanlarınızla karşılaştığın zaman onları şu üç hususa davet et. Hangisini kabul ederlerse onlardan onu kabul et ve elini onların üzerinden kaldır; Önce onları İslâm a davet et, eğer bunu kabul ederlerse onu kabul edin ve onların üzerlerinden ellerinizi çekin..."

   Ve yine şöyle buyurmuştur :

"Benim sözümü işitip ezberleyen, kavrayan ve diğerlerine anlatan kulun yüzünü Allah nurlandırsın. Zira fakih olmayan nice fıkıh taşıyıcıları vardır. Yine kendisinden fakih olan kimselere fıkıh taşıyan nice kimseler vardır."

   Bu konu hakkında böyle yığınla ayetler ve hadisler vardır. Hatta her bir ayet ve hadis daveti öven anlamlar taşımaktadır. Davet, bütün insanları kapsamına almaktadır. Tüm Müslümanlar da güçlerine göre daveti yüklenme görevini yerine getirirler.

   Davetle ilgili ayetlerin dışında yalnızca ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmekle ilgili ayetlere gelelim. Bu türden ayetlerin, emri bi’l ma’ruf ve nehyi ani’l münkerin tüm Müslümanlar tarafından yerine getirilmesi gereken İslâm ın en büyük rükûnlarından birisi olduğunu bize haber verdiğini görürüz. Her yönü ile bize örnek olan Rasulullah (s.a.v.)’e bu ayetlerde şöyle hitap edilmektedir:

   "(Peygamber) onlara ma’rufu emreder, onları münkerden nehyeder, onlara temiz olanı helâl, pis olanı da haram kılar."  Bu ifade peygamber (s.a.v.)’in risaletinin kemâle ermesi için yapması gereken işlerden birisini göstermektedir. Zira Allahu Teâlâ, peygamberin dili vasıtasıyla ma’ruf olan her şeyi emretti ve her münkeri nehyetti. Temiz olan her şeyi helâl, pis olan her şeyi de haram kıldı.

   Ayetlerde ümmetine ise şöylece hitap edilmektedir:

   "Siz insanlar için çıkartılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma’rufu emredersiniz, münkeri nehyedersiniz ve Allah a inanırsınız."

   Ayette geçen “ümmet” ifadesi; fertlerden cemaatlara, emir sahiplerine varıncaya kadar bütün müslümanları kapsamaktadır. Zira bunların tamamı ma’rufu emretme, münkeri nehyetme farziyetini yerine getirirler.

   Mü minler birer fert halindeyken de bunları yaparlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

   "Mü min erkek ve mü min kadınlar, birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. Ma’rufu emrederler ve münkeri nehyederler."

   İmam Kurtubî, bu ayetleri tefsir ederken şöyle demiştir : "Allahu Teâlâ, ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmek hususunu, mü minler ile münafıklar arasındaki fark olarak göstermiştir. Bu ayırım; başında İslâm a davet etmek olmak üzere ma’rufu emretme ve münkeri nehyetme işinin mü minlerin en önemli özelliklerinden olduğuna delalet etmektedir."

   Cemaatlar ve hizipler açısından da yapmaları gereken işin türü açıklanmakta ve ayette şöyle denilmektedir:

   "İslâm a davet edecek, ma’rufu emredecek ve münkeri nehyedecek sizden bir grup bulunsun. Bunlar felâha kavuşanların ta kendileridir."

   Emir sahipleri açısından ise ayette şöyle denilmektedir:

   "Onlar ki; yeryüzünde kendilerine imkân (yönetim, güç) verdiğimiz zaman, namazı ikâme ederler (din ahkâmını uygularlar), zekatı verirler, ma’rufu emrederler ve münkeri nehyederler. İşlerin sonuçları Allah ın elindedir."

   Kur an da davetin İslâm a olduğuna dair bir takım açıklamalar vardır :

   "Hayra (İslâm a) davet edecek sizden bir grup bulunsun."

   "İslâm’a davet edilirken, Allah a iftira eden kimseden daha zalim kimse yoktur."

   "Şüphesiz sen onları dosdoğru bir yola davet ediyorsun."

   Yine Kur an da davetin Allah a olduğunu beyan eden bir takım ayetler vardır:

   "Allah a davet eden kimsenin sözünden daha güzel söz söyleyen var mıdır?"

   "De ki; Benim yolum budur. Ben ve benimle beraber olanlar (ashabım), Allah a basiretle (tam idrak ve ilimle) davet ediyoruz."

   Kur an da davetin, Allah ın indirdikleri ile yönetmeye yönelik olduğu da açıklanmıştır :

   "Aralarında hüküm verilmesi için Allah’a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman onlardan bir grup bundan yüz çevirirler. "

   “Aralarında hüküm verilmesi için Allah a ve Rasulüne çağrıldıkları zaman mü’minlerin sözü; işittik ve itaat ettik şeklindedir.”

   “Aralarında hüküm verilmesi için Allah ın Kitabına çağrıldıkları zaman onlardan bir grup hemen gerisin geriye dönerler. Onlar (Allah ın hükmünden) yüz çevirenlerdir.”

   Ma’rufu emretmek ve münkeri nehyetmek, farzı kifayedir. Bir grup müslüman onu yerine getirirlerse diğer Müslümanlar bu sorumluluktan kurtulurlar. Kim bunu yerine getirirse sevabı elde eder. Hiç kimse onu gerçekleştirmezse, herkes günahkâr olur. Hepsine de azap dokunur. Onu yerine getirirlerse kendileri için kurtuluş gerçekleşir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur :

   "Kendilerine hatırlatılan şeyleri unuttukları (dinlemedikleri) zaman kötülüğü nehyedenleri kurtardık ve zalim olanlara ağır azap indirdik. Çünkü fasık (günahkâr) insanlar idi."

   Her ma’rufun temeli ve ilki imandır. Zira iman küfrün zıddıdır. Küfür ise her münkerin başı ve temelidir. Allah a itaat, ilk ma’ruftan kaynaklanan ma’ruflardan birisini oluştururken, günah işlemek ise ilk münkerden kaynaklanan münkerlerden birisidir. İmanı ve itaatları koruyan ve itaatların başında yer alan Allah ın indirdikleri ile hükmetmekle davet görevi yerine getirilir ve Allah ın dini yayılır. Buna karşılık Allah ın indirdikleriyle hükmetmemek, masiyetlerin ve günahların başında gelir. Bu ise şehvetlere, heva ve hevese ve sapıklığa uymaktır.

   Bu nedenle ümmetin tümü bu farzı yerine getirmek için birleşmelidir. Dinin emirlerine önem veren her Müslüman, Okuduğu ayet ve hadisin yalnız kendisi için değil bütün müslümanlar için olduğunu bilmelidir. Hatta hitap Rasul e yönelik olsa bile bu hitabı tahsis edecek bir delil olmadıkça bu hitap aynı zamanda ümmetini de ilgilendirmektedir. Allah ın bir müslümana iman etmeyi, ibadeti veya Allah ın indirdikleriyle hükmetmeyi emretmesi, hem kendisini hem de bütün mü minleri kapsadığı anlamına gelir

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

Nicety

Nicety resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  18.Ara.2006 Pzt 13:45:08sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
Kader Adil Kul Zalim Olur..

Mehmet Kırkıncı medresesinde kitap okurken derdest edip hapse atılır. Medrese-i Yusufiye kabul ettiği hapishanede mahkümlara iman hakikatlerini anlatıp, ders yaparken şu satırlar mahkümlardan birinin dikkatini çeker:

"Hakim seni hırsızlıkla suçlar, hapse atar. Halbuki sen hırsız değilsin. Fakat kimse bilmez ki gizli bir katlin var. İşte İlahi kader seni o gizli katlin için mahkum eder, adalet eder. Hakim ise yapmadığın suçtan dolayı hapse atar, zulmeder.Bu şekilde kader adil, kul zalim olur."

Bu orjinal nükteyi dinleyen o mahküm başına gelenleri, hapishaneye niçin düştüğünü şöyle anlatır:

"Gençliğimde bir ara komşumla kavga etmiş, kanlı bıçaklı olmuştum. Daha sonra ben askere gittim. Bir tatil gününde askeri birliğimden kaçıp gizlice köyüme geldim ve kavgalı olduğumuz komşumu öldürüp kaçtım. Kimse farkına varmadan da, yine bölüğüme iltihak ettim. Kimse bu cinayeti benim işlediğimi aklına getirmedi; çünkü askerdeydim.

Aradan yıllar geçti. Erzurum-Pasinler arasındaki bir yolculukta asker ve polis beni çevirdi. Soyulurken öldürülen bir adamın katili olduğum suçuyla beni derdest ettiler.

Ne kadar anlattıysam da izah edemedim. Çünkü benim hemen önümden giden katil kaçmış ve adamın eşkali de bana benziyormuş. O adam kayboldu, ben mahkeme sonunda işte böyle 24 yıla mahküm oldum.

Böylece işlemediğim suçtan hüküm giydim. Ama kader yıllar önce işlediğim suçtan dolayı beni mahküm etti anlaşılan. Siz bu satırları okuyunca anlamış oldum durumu..."

Evet, kader bir kulun intikamını bir başka kul ile alır. Bilmeyen cahil, onu kul kendi yaptı sanır...
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

fulya81

fulya81 resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey
ozel karakter ile sohbete katil
sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  30.Ara.2006 Cmt 17:31:38sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Dua edecek kadar temiz nefsiniz yok ise temiz nefsi olanlardan dua isteyin. Mevlana Celaleddin Rumi

CC sohbet icin buraya
 <<1234 >>
Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir