ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
6 Mayıs 2024, Pazartesi 16:30   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  bellerophontess> Forum Mesajları
    bellerophontess'e ait Toplam 351 Forum Mesajı var
<<123 45678910111213...36>>


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Yol ve Yolculuk Şiirleri>
  25.Eki.2008 Cmt 14:44:41
fiogf49gjkf0d

Soluk Soluğa - II

Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
Ölümle alay ederler sanki

Nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Neydi onları ordan oraya
savurup duran şey

Onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

Ne altın arayıcısıydılar
ne de aylak bir gezgin

Vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
Bulurlar heder olmanın bir yolunu

Onlar ki bu dünyada
kahraman olmaya mahkumdurlar

Sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozlulup duran solgun anılar

Nasıl yazmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan

O serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri

Parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)

Fışkırır yüreklerinden
başarısız ihtilallerin yangınları

Kaynak: Su Çürüdü

Ahmet TELLİ



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Vatan yahut insan>
  25.Eki.2008 Cmt 14:40:17
fiogf49gjkf0d

Bir Alman cumhurbaşkanına gazeteciler “vatanınızı seviyor musunuz” diye sormuşlardı.


Devlet başkanı, “ben karımı severim” diye cevap vermişti.


Bu düzeyde entelektüel cesarete sahip olan bir siyasetçinin bizim ülkemizden çıkması pek mümkün değil.


Çünkü böyle bir espriyi gülümsemeyle karşılayacak bir toplum yok burada.


Zaten bu toplum dediğimiz şey biraz tuhaf bir şey.


Bizlerden oluşan ama bizden daha başka bir şeye dönüşen, buyurgan, klişelere alışkın, bireylerden sürekli olarak “rüşveti kelam” talep eden baskıcı bir şey bu toplum.


Kalabalıkların önüne çıkan herkesin sürekli olarak belli klişeleri tekrarlaması gerekiyor.


Kendi özel hayatlarında çok daha şakacı, çok daha rahat, çok daha geniş bakışlı olan birçok insan, kalabalıkların önüne çıkınca şaşırtıcı bir ikiyüzlülükle toplumun kendisinden talep ettiği klişeleri tekrarlıyor.


Üstelik bir de bu toplum denilen kalabalık, kendi içinde küçük “toplumcuklara” ayrılıyor.


İnançlarına, fikirlerine, ırklarına göre kümeleniyor insanlar.


Toplumun talepleri olduğu gibi, bu toplumcukların da talepleri var, onlar da kendi üyelerinden kendi özel klişelerini tekrarlamasını istiyor.


Böylece bir de toplumcuklara göre klişeler çıkıyor karşımıza.


Onları tekrarlamazsanız cezalandırılıyorsunuz.


Hem kendi kalabalığınızdan hem de büyük toplumdan dışlanma tehlikesi doğuyor.


Tam o eski Engizisyon günleri gibi aforoz ediyorlar sizi, yalnızlığa mahkûm oluyorsunuz.


Ve, yalnızlık insanları korkutuyor.


Şolohov’un Don Kıyısında Hasat kitabında, bir köy anlatılır.


Zor zamanlardır, savaş sürmektedir, köyün erkeklerinin çoğu savaşa gitmiştir, köyde gizli bir hayat başlamıştır, yalnız kalmış kadınlarla erkekler geceleri buluşmaya, yeni ilişkiler yaşamaya başlamıştır.


Bütün köy bunu bilir.


Sadece bir çifte çok kızarlar.


Onlara neden kızıldığını anlatırken Şolohov, “çünkü” der, “onlar saklamıyordu”.


Köylüler, bir şeyin yapılmasına değil, onun açıkça yapılmasına sinirlenmişlerdir.


Bu açıklık onlara “saygısızlık” gibi gözükmüştür.


Aslında bizim gibi ülkeler Şolohov’un köyüne çok benzer, aile arasında, arkadaş çevresinde istediğin gibi konuş ama kalabalığa çıkınca mutlaka klişeleri tekrar et.


En sevilen klişelerden biri “vatan sevgisidir”.


Bu ülkede vatanını sevmeyen kimse yoktur.


Peki, neden seviyorsunuz vatanınızı?


Vatan, bir toprak parçasıdır.


Bu toprak parçasını, o toprağın üstünde doğduğunuz için mi seviyorsunuz?


Eğer öyleyse, başka bir toprakta doğsaydınız, o toprağı sevecektiniz.


Bu “büyük” sevgi sadece bir tesadüfle ilgili demek ki...


Bir iradeyle, bir düşünceyle, bir inançla, bir duyguyla ilgili değil.


Üstelik “vatan” dediğiniz toprak parçasının sınırları ve tarifi değişir, sizin dedeniz “vatan” dediğinde onun vatanı Yemen’i de kapsıyordu ve o “vatanı severken” Yemen’i de sevmek zorundaydı.


Siz şimdi Yemen’i seviyor musunuz?


Yooo...


Askerler dağa taşa “önce vatan” diye yazıyorlar.


Onlar için vatan önemli gerçekten de, çünkü onların işi o “vatanın sınırlarını” korumak.


Ama sizin işiniz sınır korumak değil.


Siz de askerler gibi “önce vatanı” severseniz, önce “toprağı ve sınırları” severseniz, o “vatanın”, o “toprağın” üstünde yaşayan insanları kim sevecek, kim koruyacak?


Niye “önce insan” değil sizin sloganınız?


Neden askerî bir sloganı tekrarlayıp duruyorsunuz?


Niye “önce insanları”, “önce ailenizi”, “önce işinizi” değil de “önce toprağı” seviyorsunuz?


Çünkü, bu toplum sizden bu askerî klişeyi tekrarlamanızı istiyor.


“Önce vatan” yerine “önce insan” derseniz ezberi bozar, cezalandırılır, dışlanırsınız.


Ben, o toprağın üstünde yaşayan insanı, vatandan çok severim.


Yüz yıl önce “vatan” başka sınırlarla belirlenmişti, bugün başka sınırlarla belirlenmiş, yüz yıl sonra da başka sınırlarla ya da sınırsızlıklarla belirlenecek.


Elli yıl önce bir Alman’ın vatanı sadece Alman topraklarıydı, bugün sınırlar kalktı Avrupa’da, henüz bu fikre tam alışamasalar da, onların vatanı “bütün Avrupa” oldu.


Umuyorum ki elli yıl sonra “dünya”, onun üstünde yaşayanların tek “vatanı” haline gelecek.


Sınırlar ortadan kalkacak.


Zaten şimdiden birçok yerde kalkıyor.


Bugün bu ülkede “vatan için”, “devlet için” insanların hayatları feda ediliyor.


“Önce insanı” sevmek yasak olduğundan, insanların mutluluğunu, özgürlüğünü, zenginliğini ön plana aldığınızda ortak bir suçlamanın hedefi oluyorsunuz.


Ve, burada klişelerin yarattığı o kalın perdenin ardında insanlara zulmediliyor.


Anayasa Mahkemesi, Genelkurmay gibi kuruluşlar “önce vatan” diyerek kendi ölçülerini “tek ölçü” haline getirip insanların yaşama biçimlerine, düşüncelerine müdahale ediyorlar.


Ben, “önce insan” denmesinden yanayım.


Üstündeki insanların mutsuz olduğu, baskı altında yaşadığı vatandan kimseye hayır gelmez çünkü.


İnsanı ölçü aldığınızda ise ne Anayasa Mahkemesi böyle zorbalıklar yapabilir ne de askeriye muhtıralar verebilir.


Yeter ki şu toplumun yarattığı korkudan ve kafanızdaki klişelerin baskısından kurtulun.


O klişeler sizi birer köle haline getiriyor çünkü.


Düşünmenizi ve “yeter” demenizi engelliyor.

"AHMET ALTAN"



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Yol ve Yolculuk Şiirleri>
  22.Eki.2008 Çar 11:20:43
fiogf49gjkf0d
İthaka

İthaka ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
Ne lestrigonlardan kork,
ne kikloplardan, ne de öfkeli Poseidon dan.
Bunların hiçbiri çıkmaz karşına,
düşlerin yüceyse, gövdeni ve ruhunu
ince bir heyecan sarmışsa eğer.
Ne Lestrigonlara rastlarsın,
ne Kikloplara, ne azgın Poseidon a,
onları sen kendi ruhunda taşımadıkça,
kendi ruhun onları dikmedikçe karşına.

Dile ki uzun sürsün yolun.
Nice yaz sabahları olsun,
eşsiz bir sevinç ve mutluluk içinde
önceden hiç görmediğin limanlara girdiğin!
Durup Fenike nin çarşılarında
eşi benzeri olmayan mallar al,
sedefle mercan, abanozla kehribar,
ve her türlü başdöndürücü kokular;
bu başdöndürücü kokulardan al alabildiğin kadar;
nice Mısır şehirlerine uğra,
ne öğrenebilirsen öğrenmeye bak bilgelerinden.

Hiç aklından çıkarma İthaka yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonundakocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.

Onu yoksul buluyorsan, aldanmış sanma kendini.
Geçtiğin bunca deneyden sonra öyle bilgeleştin ki,
Artık elbet biliyorsundur ne anlama geldiğini
İthakaların.

Constantino KAVAFİS 

En sevdiğim yol şiiri olarak bir daha ekliyim istedim



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Yol ve Yolculuk Şiirleri>
  22.Eki.2008 Çar 11:15:59
fiogf49gjkf0d

     Bu baslıkta Yolu, yolcuyu ve yolculuğu anlatan şiirleri paylaşalım istedim.

      Her şairin şiirleriyle kendi yolunu oluşturduğunu ve her yolculuğun aslında kendine yapılan bir içsel yolculuk oldugunu dusunursek, paylaşımlarınızla şairden ziyade birazda kendi yolunuza dair çıkarsamalarıda edinmiş oluruz diye dusunuyorum.



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Acaba bir sonraki seri katil siz misiniz?>
  20.Eki.2008 Pzt 14:23:52
fiogf49gjkf0d
seri katil psikolojisinden anlıyormusum. Dexter ı çok izliyorum herhalde ondan


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Ebediyet>
  20.Eki.2008 Pzt 00:37:49
fiogf49gjkf0d

Bellek dedigimizde karanlık bir orman degilmidir? ve o karanlık ormandan cıkardıgımız her anı her hatıra yolumuzu aydınlatan birer isık demetidir corak bir yalnızlıgın ortasında

 



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Dogru Taraf Neresi?>
  19.Eki.2008 Pzr 02:35:45
fiogf49gjkf0d

Genelkurmay başkanına...

Ahmet Altan - 16.10.2008
 
 


Siz, böyle saygısız, nezaketsiz, tehditkâr bir konuşma üslubunu benimseme cüretini nereden buluyorsunuz?


Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu sizin?


Siz kimi korkutmaya çalışıyorsunuz?


Korkutabileceğinize inanıyor musunuz gerçekten?


Bakın ben size dostça bir şey söyleyeyim general, vazgeçin bu kaba tehditlerden, öfkeli jestlerden, asabi mimiklerden.


Bunlar bizi korkutmaya yetmez.


Ha, sanmayın ki bu ülkede “derin devlet” dendiğinde kimin kastedildiğini bilmiyoruz, sanmayın ki patlayan arabalardan, ensesinden vurulan adamlardan haberimiz yok.


Sadece umurumuzda değil.


Bunu anlayabiliyor musunuz?


Bazı insanların, ülkeleri özgür ve mutlu olsun diye her şeyi göze alabileceğini kavrayabiliyor musunuz?


Bunu kavramaya çalışın.


Bırakın bu korkutma çabalarını.


Bunlar yakışıksız işler.


Üstelik gerçeği ortaya çıkarma çabasından bizi vazgeçirmeye de yetmez.


Siz bir şeyler söylediniz dün.


“Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya” davet ettiniz galiba.


Siz, “doğru yerin” neresi olduğunu biliyor musunuz?


“Doğru yer” neresidir biliyor musunuz?


Doğru yer, insanın mesleğini dürüstçe ve gereklerini yerine getirerek yaptığı yerdir.


Biz, “doğru yerde” duruyoruz.


Mesleğimizin gereğini dürüstçe yerine getiriyor ve gerçekleri, yıllardır yalanlarla kandırılan bu halka açıklıyoruz.


Siz doğru yerde durmuyorsunuz.


Kendi mesleğinizin gereklerini yerine getirmiyorsunuz.


Sizin mesleğinizin gereği, size emanet edilen o genç askerleri korumaktır.


Karakol baskınını an be an gösteren kamera kayıtlarına rağmen gerekli tedbirleri almamak, istihbarat raporlarına aldırmamak, çatışma başladıktan sonra yeterince yardım göndermemek ve o çocukları ölüme terk etmek sizin suçunuzdur.


Görevinizi yerine getirmediniz.


Neden?


Niye o çocukları korumadınız?


Bunun için yargılanmanız gerektiğini biliyorsunuz değil mi?


Tabii savcıların sizi mahkemeye çağıramayacağına, sizi yargılayacak bir merci olmadığına güveniyorsunuz.


Ama bu, yargılanmanız gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.


Tabii, bir de istifa müessesesi denilen bir şey var.


Sanırım sizin o müesseseden pek haberiniz bulunmuyor.


Başbakanın, hükümetin, parlamentonun sizden hesap sormaması da sizi cesaretlendiriyor.


Ama bir de halk var bu ülkede.


Gerçekleri duymak isteyen bir halk.


Ve, o sizin peşinizi bırakmaz.


Biz de bırakmayız.


Arkanıza kuvvet komutanlarını alıp kameraların önüne geçerek asabi bir şekilde medyaya verdiğiniz “muhtıra” bu gerçeği değiştirmez.


Siz bize Aktütün’ü anlatın.


O çocuklar niye öldü?


Niye baskını önlemediniz?


Bir de pek anlayamadığımız bir sözünüz var.


“Bu tip saldırılar karşısında her ordunun vereceği cevap ve tepki bellidir.”


Ne demek bu?


Birincisi bir saldırı yok, saldırmıyoruz, gerçekleri açıklıyoruz.


İkincisi, “her ordu” böyle eleştiriler karşısında nasıl tepki veriyor?


Siz nasıl tepki verdiklerini bilmiyorsunuz.


Gelişmiş ülkelerde böyle bir facianın sorumlusu olanlar derhal görevlerinden alınıp yargılanırlar.


Ama sizin aklınızdaki bu değil, açıkça anlaşılıyor.


O zaman, nedir o “ordunun vereceği tepki”?


Ordular, kendilerine saldıran “düşmanı” yok etmek için eğitilirler.


Bizim gerçekleri açıklamamızı bir “saldırı” olarak nitelediğinize göre bizi de “düşman” olarak görüyorsunuz.


Eee, ne yapacaksınız?


Saldıracak mısınız, gazeteyi mi bombalayacaksınız, F-16’ları mı göndereceksiniz?


Siz ne dediğinizin farkında mısınız?


Baskını daha önceden bildiğiniz halde o çocukları korumayacaksınız, bunu açıklayan gazeteleri de, “ordu tepkisiyle” korkutmaya çalışacaksınız.


General, “doğru yerde” durun.


Haddinizi aşmayın.


Bizim ülkemizde, yetmiş milyon insanın boğazından kesip verdiği paralarla ayakta duran bizim ordumuzla, bizi tehdit edemezsiniz.


Ordu, sizin hatalarınızı kapatmak için kullanacağınız bir tehdit aracı değildir.


Haa, bir de “bölücü terör örgütünün eylemlerini başarılı gibi gösterenler, akan ve akacak olan her damla kanın sorumlusu olurlar” sözünüz var.


Bakın bunu doğru söylüyorsunuz.


Ama “başarılı gösteren” kim?


Baskının önlenmediğini açılayan gazeteler mi yoksa baskını bile bile önlemeyenler mi?


O kandan kimin sorumlu olduğunu şimdi anladınız mı?


Sorumluluğu hissediyor musunuz?


Hissetmelisiniz.


Ve tehditleri bırakıp gerçekleri açıklamalısınız.


Tehditlerinizden ve üslubunuzdan hoşlanmadık.


Gerçekleri söyleyin bize.


Gerçekleri.


Biraz cesaret yeter buna.


Cesaretiniz de öfkeniz kadar büyük olduğunda bize gerçekleri söyleyeceğinize eminiz.


O günü bekliyoruz.



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Dogru Taraf Neresi?>
  19.Eki.2008 Pzr 02:31:50
fiogf49gjkf0d

Başbakan ve general

Ahmet Altan - 18.10.2008
 
 
Aktütün karakolunu basmaya gelenleri, “insansız uçaklar” daha 120 kilometre öteden saptayıp kaydediyor.

Sonra adım adım izliyor.


Karakola yaklaşıyorlar... Yirmi kilometre kala, çevreden gelecek yardımı önlemek için tepelere mayın döşüyorlar... Sonra karakola doğru yola devam ediyorlar.


İstihbarat raporları bir baskının olacağını bildiriyor.


Hiçbir tedbir alınmıyor.


Karakol basılıyor.


17 genç asker ölüyor orada.


Biz “insansız uçağın” çektiği görüntüleri ve istihbarat raporlarını yayınlıyoruz.


Genelkurmay Başkanı, gerçeklerin açıklanmasını önlemek için tehditkâr bir konuşma yapıyor.


Arkasından Askerî Mahkeme, Aktütün yayınlarını yasaklayan bir karar alıyor ve bu karara “sadece Genelkurmay’ın bu konuda konuşabileceğini” ekliyor.


Askerî hukuk bu işte.


Herkes susacak, sadece Genelkurmay konuşacak” diyen bir karar herhalde hukuk tarihine geçecek.


Genelkurmay, bu “ayrıcalıktan” yararlanarak bizi “yalanlamaya” çalışan açıklamalar yapıyor.


“Paşasının gazetecileri” bu açıklamaları ekranlarına ve sayfalarına taşıyor.


Ama her zaman olduğu gibi gene bir sorun var.


Genelkurmay bizi yalanlamıyor, “yalanlıyorum” diyerek doğruluyor.


Bugün bizim sayfalarımızda okuyacaksınız.


“Görüntülerden biri Aktütün’den 120 kilometre uzakta çekilmiş,” diyor.


Biz de zaten öyle demişiz.


Görüntünün altına mesafeyi yazmışız.


Yayınladığımız diğer görüntülerin altında da mesafeleri yazıyor.


Bizim söylediklerimizi aynen tekrarlamak nasıl bir “yalanlama” Allah aşkına?


Bu, adam kandırmaktan başka nedir?


Uzun bir takibin görüntülerini verdik.


Genelkurmay, o görüntülerin mesafelerini değil, o kadar uzaktan gelen bir gücün, üstelik çok da önceden saptanmasına rağmen o karakolu nasıl bastığını açıklamak zorunda.


O çocuklar niye öldü, bunu açıklamak zorunda.


“Bu görüntü bir kilometre değil, yirmi kilometre uzak” deyince, karakolun nasıl bu kadar rahat basıldığını açıklamış mı oluyor?


Hayır... Hiçbir şey açıklamış olmuyor.


Hiçbir şeyi de yalanlamış olmuyor.


Aksine hepsini doğruluyor.


Niye yapıyor bunu?


Çünkü gerçekleri açıklamak istemiyor, tartışmayı başka bir mecraya çekmek ve yandaş medyasıyla konuyu saptırmak istiyor.


Bunu yapamaz.


O görüntüler gerçek, altlarında yazan mesafeler gerçek, istihbarat raporu gerçek.


Bunu Genelkurmay da biliyor... Onun için zaten önce kendisi bir açıklama yapmıyor, akılları karıştırmak için medyadaki tetikçilerini kullanıyor.


Bunlardan bir sonuç alamazlar.


O korkunç sorular ortada duruyor.


“O on yedi çocuk niye öldü?”


“Onları niye korumadınız?”


“Onları niye uyarmadınız?”


“O karakolu niye önceden boşaltmadınız?”


Bunların tartışılmasını istiyoruz çünkü başka çocukların ölmesini istemiyoruz.


Ayrıca bu savaşın uzamasının Türküyle Kürdüyle yüzlerce, binlerce çocuğun gereksiz ölümlerine yol açtığının anlaşılmasını istiyoruz.


Savaşın, kanın, acının bitmesini istiyoruz.


Biz, Genelkurmay’ın tehditleriyle, askerî mahkemelerin yasaklamalarıyla ve “tutuklarız, avukatlarınız da belge bile isteyemez” türündeki uyarılarıyla boğuşarak gerçekleri açıklamaya uğraşırken ne oluyor?


O çocukların ölümünün hesabını sorması, bu savaşı bitirecek adımlar atması gereken Başbakan, tehditkâr generallerin yanına geçip gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye uğraşıyor.


Halkının, o halkın çocuklarının değil, generallerin başbakanı olmaya soyunuyor.


O başbakan için ne acıklı bir durum.


Avrupa Birliği’ne üye olmak için adımlar atmış, uyum yasaları çıkartmış, 27 Nisan muhtırası karşısında dimdik durmuş bir adam şimdi iki büklüm.


Kendi yandaşlarını, kendi seçmenlerini utandırıyor.


Mümkün olsaydı da gelen binlerce maili okuyabilseydi, onun konuşmalarıyla içi acıyan dindarların, hayal kırıklığına uğrayan AKP’lilerin, onu “AB’yi isteyen tek politikacı olduğu için destekleyen” solcuların tepkilerinin farkına varabilseydi.


Dün “general ağzıyla” bizim gazeteye saldıran, “siz kimin medyasısınız” diyebilecek kadar kendini kaybeden başbakan, “hataların” üstüne gidilmesin istiyor.


Manşetimizde de söyledik, “hata” dediği, on yedi insanın hayatını kaybetmesi.


O çocukların hesabını sormayacak, başka çocukların ölmesini engellemeyecek de ne yapacak bir başbakan?


“Halkın başbakanıyım” demek yetmiyor, halkını korumadan, halkını tehdit edenlerin yanına yanaşarak, onların tehditlerine ortak olarak “halkın başbakanı” olamıyor insan.


Bu gerçeği ona hayat anlatacak.


Bırakın başbakanlar, genelkurmay başkanları, askerî mahkemeler tehditler savursunlar... Biz gerçeklerin peşini bırakmayacağız.


Bedeli çok mu ağır?


Hüseyin Cahit’in İstiklal Mahkemesi’nde söylediğini biraz değiştirerek söylersek, “böyle başbakan olmaktansa, bedel ödemek evladır.”


Biz onu da öderiz.



bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >İstanbul Hakkında Hersey>
  13.Eki.2008 Pzt 18:18:40
fiogf49gjkf0d
kimsenin istanbul hikayesi yok anlaşılan


bellerophontess

bellerophontess resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >İçinden Deniz Geçen Cümleler>
  13.Eki.2008 Pzt 17:51:18
fiogf49gjkf0d
En güzel ölümü sunar bize Deniz. daldıkça derinlerine gösterir etkisini sende. sarhoşluğa kapılırsın içinde Mitolojideki gibi ölüceğini bile bile gitmek isersin deniz kızlarının sesinin peşinde. Poseidon olup hukmetmek istersin. Odeysus olup 20 yıl boyunca ulaşmak istersin İthakana. yada hiçbirini yapamayıp kalırsan kıyıda eline alıp bir deniz kabuğu dinlersin ondan binlerce yıllık oykuleri dalga seslerinin arasında
<<123 45678910111213...36>>