fiogf49gjkf0d Babası öldü.
Yetim büyüdü.
Üvey evlat oldu. Tutuklandı. Hapse atıldı. Sürüldü. İşsiz kaldı. Şöyle yazıyordu o sıkıntılı günlerde kaleme aldığı günlüğüne;
Harcamalarım fazla değil, zira gelirim hep az. Hastalandı, böbreklerinden. Vuruldu, göğsünden. Mesleğinden atıldı. İdama çarptırıldı. Kardeşleri öldü. Çocuğu olmadı. Boşandı. Karaciğeri iflas etti.
Evet...
Mustafa Kemal Atatürk bu...
Evladı olmayan bir yetimin, duygularını anlatın...
Anlatın ki, o yetimin, evlatlarımıza bıraktığı hediyenin kıymetini anlasın evlatlarımız.
Cumhuriyet, çocuklara anlatıldığı gibi, folklorik bir müsamere coşkusundan ibaret değil çünkü...
Anlatın ki, kökeninde barınan derin hüznü kavrasınlar.
İşte liste yukarıda.
Kısacık ömründe bir insanın başına ne felaket gelebilirse gelmiş...
Bunu anlatın...
Direnen, teslim olmayan ruhu anlatın .. Korkmasınlar engellerden. Korkmasınlar yalnız kalmaktan.
Korkmasınlar işsizlikten... Korkmasınlar parasızlıktan. Korkmasınlar alçaklardan. Korkmasınlar doğrulardan.
Yürek dediğin... Sadece organ değil Bunu anlayın !!! AB Uyum yasaları gereğince devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldirilmasini protesto ediyoruz!!!
|
fiogf49gjkf0d Oyunun Adı: Müfettiş
Yazan: Nikolay V. Gogol
Çevirenler: Melih Cevdet Anday - Erol Güney
OSIP - Allah belasını versin. Açlıktan geberiyorum. Midem bomboş... karnım gur gur ötüp duruyor. Ah bir eve dönsek! Ne yapsam bilmem ki! Piter den* çıkalı iki ay oluyor. Çapkın, yolda elindekini, avucundakini yedi, bitirdi. Şimdi de süt dökmüş kedi gibi düşünüyor. Bol bol yol paramız vardı. Ama kendisini nasıl gösterecek? (Taklit ederek) "Hey! Osip, git, bir oda tut, en güzel odayı tut. En iyi tarafından yemek ısmarla. Ben, öyle olur olmaz yemekleri yemem. Bana yemeğin en iyisi gerek." Önemli bir adam olsa ne ise, küçük bir kayıt memuru! Önüne gelenle dost olur, sonra da başlar kumar oynamaya. İşte sonu böyle oluyor. Off... bıktım bu yaşamdan. Vallahi, köy daha rahattı. Orada kent yaşamı yoktur ama üzüntüsü de azdır... Bir kadın alırsın, ondan sonra ömrün boyunca keka, ye böreği, yat aşağı. Elbet doğrusunu söylemek gerekirse, Piter de yaşamak çok güzel. Yalnız, iş parada... para olduktan sonra, günler daha ince, daha politikalı geçer. Tilaturalar, dans eden köpekler, hepsi önünde... ne istersen var. Herkes ince, nazik konuşur. Daha nazik konuşanlar var, ama onlar soylular. Bir pazara gidersin. Satıcılar bağırır: "Buyurun, bayım!" Diyelim salda giderken bir memurun yanında bile oturursun. Kibarlık görmek istiyorsan bir mağazaya git. Orada emeklinin biri sana askerlikten açar. Gökyüzündeki yıldızların neye yaradığını, ne olduklarını anlatır. Onları sanki avucunun içi gibi öğrenirsin. Bazen yaşlı bir subay karısı düşer... bazen de bir hizmetçi girer, ama bir içim su... öf... öf... öf! (Güler, başını sallar.) Hey canına yandığımın... ne muameledir o! Hiç kaba bir sözcük işitilmez. Herkes sana, siz der. Yürümekten mi bıktın, atla bir arabaya, bey gibi kurul. Parasını vermek istemiyorsan, onun da kolayı bulunur: Her evin iki kapısı vardır. Birinden girer, ötekinden çıkarsın. Şeytan bile bulamaz seni. Yalnız, bu yaşamın kötü bir yanı var: Kimi zaman karnını güzelce doyurursun, kimi zaman da, işte bugünkü gibi açlıktan geberirsin. Ama bütün suç onda. Halimiz duman, başımız dertte yahu! Babası para gönderiyor. İnsan biraz tutumlu olur, değil mi? Nerede... başlar hovardalığa. Arabadan aşağı inmez, her gün tilatura için bilet al, bir hafta sonra ne görürsün? Yeni frağını bitpazarına satmaya yolluyor! Gömleğine varıncaya kadar sattığı oldu. Üstünde bir ceketi, bir de kaputu kaldı. Vallahi böyle. Kumaşı da ne güzeldi ama! İngiliz. Bir frak 150 rubleye mal olur, ama bitpazarına götürdün mü, vere vere 20 ruble verirler. Hele pantolon, yok pahasına gider. Bu duruma düşmesinin nedeni de ne? Aklı havada, ondan! İşine gücüne gideceğine piyasaya çıkıyor, kumar oynuyor. Ah, beyefendi bunu bir öğrenirse, vallahi, memurmuş, falanmış dinlemez, pantolonunu indirir, basar sopayı, bizimki de dört gün rahat oturamaz. İnsan memursa, memurluğunu bilmeli. İşte, şimdi de, otelci: "Birikmiş borçlarınızı ödemezseniz, artık yemek vermem." dedi. Peki, parayı veremezsek ne olacak? (İç çeker.) Ah Yarabbi, bir kaşık çorba olsa. Vallahi bana öyle geliyor ki, şimdi bütün dünyayı yiyebilirim. Kapıyı vuruyorlar... O olmalı. (Yataktan fırlar.)
Jan Dark Bernard Shaw Türkçesi :Sevgi Sanlı
Verin o yazıyı bana (Masaya koşup, kağıdı kaparak parça parça eder) Varın yakın ateşinizi. Fare gibi deliğe tıkılmam ben.Seslerim haklıymış. Sizin ahmak olduğunuzu söylemişlerdi. Bunların güzel sözlerine, merhametlerine güvenilmez demişlerdi. Hayatımı bağışlayacağınıza söz verdiniz. Yalanmış. Yaşamak nedir sizce? Donup taş kesilmemek mi sadece? Ne kuru ekmek bulunca gam, yerim, ne de duru su içmek derttir benim için.Ama gök kubbenin şavkından, o güzelim kırların çayırlarından, çimeninden yoksun bırakmak beni... Dağda bayırda askerlerle at koşturmamayım diye ayağıma pranga vurmak... Bana havasız , nemli karanlığı koklatmak... Sizin bu kötülüğünüz, sizin bu sersemliğiniz beni Tanrı dan bile soğuturken, gönlümü gene O nun sevgisiyle dolduracak her şeyi almak elimden, cehennem ateşinden de beterdir. Savaş atımdan vazgeçebilirim. Etekle dolaşmasam da olur. Sancaklar, borazanlar, askerler yanı başımdan geçip gitse de öbür kadınlar gibi geride bırakmayı nefsime yedirebilirim. Yeter ki rüzgârda ağaçların hışırtısını, güneşte öten çayır kuşunu, köyümün sağlıklı ayazında meleyen kuzuları işitebileyim. Akşam çanları bana melek seslerini getirsin gene. Bunlar olmadan yaşayamam ben. Bunları benden ya da başka bir kuldan almaya kalktığınız için siz, biliyorum şeytanın emrindesiniz. Oysa bana yol gösteren Tanrı dır. Tanrı nın hikmetine aklınız ermez sizin.Beni ateşlerden geçirip bağrına basacak odur. Çünkü öz evladıyım O nun. Benimle birlikte yaşamaya layık değilsiniz sizler. Şu güzelim dünyayı yaratan Tanrım. Senin ermişlerine dünya ne zaman kucak açmayı öğrenecek? Ne zaman ulu Tanrım, ne zaman... Son sözüm bu işte.
Yazar : Haldun Taner
Oyun :Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım tirad (Vicdani nin Final Konuşması)
Vicdani:
"Burası Bakırköy de bir hastane,
Ben 399 no lu hasta Teşhis:Plak kompleksi Marka: Sahibinin sesi Bir iğne görmez miyim Fırıl fırıl dönerim Yolunuz buraya düşerse Bana plak fırçası getirin Kristal iğne getirin Ben insanları çok severdim Çok severim Ne var ki sevdiğim kadar Sevilmedim. Çok saftım bir zamanlar İnandım kandırıldım. Vatanıma, karıma, vazifeme Amirlerime dostlarıma Köpek gibi sadıktım Belki bundan ötürü Köpek yerine sayıldım. Yetmişime bir yaş kala Teşhisimi koydular. Tam uyanacaktım. Bütün saçma şarkıyı Bir baştan sona çizip Kendi şarkıma başlayacaktım. Müsaade etmediler. Bana deli dediler. Ben şimdi geceleri Bütün şehir uyurken Gözümü hiç kırpmıyorum Tıpkı Koza ören ipek böceği gibi Mırıl mırıl Yeni bir plak Dolduruyorum Sır Sizinle benim aramda Aman doktor duymasın Bu seferki plağın adı Sahibinin sesi değil: Vicdani nin öz sesi Bütün dünyaya karşı Yüzyıllarca kandırılmış Ezilmiş Okkanın altına gitmiş Küçük adamların uyanış marşı
Koro :Uyanış marşı
Vicdani :Çok sade melodisi
Yalın, güçlü, imanlı: Ey benim kardeşlerim İbret olsun hayatım Açın ne olur gözünüzü, Sakın siz de benim gibi Safçasına Plak olmayın Gözlerimizi açalım Gerekeni yapalım Gözlerimizi açalım gerekeni yapalım. Sakın plak olmayın Sakın plak olmayın Sakın plak olmayın."
Keşanlı Ali Destanı Oyunun adı:Zilha Yazarı:Haldun Taner
Ne diyordum efendicaÇızıma söyleyim.Beni bu eve evladı manviyatlık aldılar.Bir çocuÇu birde Şamamayı gezdiriyorum.İşim o kadar.Şamama evin köpeÇi.Burda medeniyet varmış be.Eskiden ayaklarımı aydan aya yıkardım .Hem de çorabımı çıkarmadan.Oldu olacak ikisi birden yıkansın diye.Şimdi her gün bano yapıyorum.Allahın günü yıkanan deri ne kadar yumuşak oluyormuş meÇer.Amonyak kokusuna öyle alışmışım ki,burada temiz hava ilkin ciÇerlerime dokandı. (Gider masanın üstünden bir resim alıp gösterir) Filiz in babası Bülent Bey,illetli fakir;karısı evden kaçmış.Adam da böyle sönmüş fenere dönmüş.İhya Bey doktorlara ne paralar yedirmiş,nafile...Melankoli diyorlar düşman başına.Bana bazen tuhaf tuhaf koyun gibi bakar.(taklidini yapar)Çok dokanıyor içime.Hani birinci perdede çişini bile unutan bunak profesör vardı ya,deli doktoruymuş meÇer o.Küçük beye şimdi o bakıyorç İki de bir evde benim kılık kıyafetime bile karışır.Yok saçını şöyle tara,yok gözünü böye boya Deli mi ne? İhya Bey buba adam.TuttuÇu altın olsun,neme lazım.Beni kızı gibi sever.Sen bizim evin maskotusun kız diyor.UÇur getiriyormuşum diye arada bir makas alır.Olacak artık o kadar.Madam olgaya tenbihat geçmiş.Bana oturup kalkma konuşma öÇretsin diye.Kim bilir belkide iyi bir kısmet çıkarsa sevabına everecekler.Dünyada hayır sahabları daha ölmedi... (kapı vurulur) Madam galiba.Sen misin madamcıÇım,buyur...
|