ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
23 Mayıs 2024, Perşembe 14:58   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Jelin> Forum Mesajları
    Jelin'e ait Toplam 3709 Forum Mesajı var
<<1...100...200...296297298299300301302303304305306 307308309310311312313314315316...371>>


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ>
  8.Oca.2007 Pzt 13:29:26
fiogf49gjkf0d

Öncelikle Cumhurbaşkanlığı konusunda bilgi sahibi olalım.

Cumhurbaskani nin görev ve yetkileri Türkiye Cumhuriyeti Anayasasi nin 101, 102, 103, 104, 105, ve 106. maddelerinde belirtilmistir.

A. Nitelikleri ve Tarafsızlığı (Madde 101)

Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış kendi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk Vatandaşları arasından yedi yıllık bir süre için seçilir.

Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri dışından aday gösterilebilmesi, Meclis üye tamsayısının en az beşte birinin yazılı önerisiyle mümkündür.

Bir kimse, iki defa Cumhurbaşkanı seçilemez. Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer
.

B. Seçimi (Madde 102)

Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde değilse hemen toplantıya çağrılır. Cumhurbaşkanı nın görev süresinin dolmasından otuz gün önce ya da Cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra Cumhurbaşkanlığı seçimine başlanır ve seçime başlama gününden başlayarak otuz gün içinde sonuçlandırılır. Bu sürenin ilk on günü içinde adayların Meclis Başkanlık Divanı na bildirilmesi ve kalan yirmi gün içinde de seçimin tamamlanması gerekir. En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir. Üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır. Bu oylamada da üye tam sayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir. Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanı nın görevi devam eder.

C. Andiçmesi (Madde 103)

Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde andiçer :

"Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğünü, Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, Milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim."

D. Görev ve Yetkileri (Madde 104)

Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti ni ve Türk Milleti nin birliğini temsil eder; Anayasa nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.

Bu amaçlarla Anayasa nın ilgili maddelerinde gösterilen koşullara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:


a) Yasama ile ilgili olanlar :

* Gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet Meclisi nde açılış konuşmasını yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi ni gerektiğinde toplantıya çağırmak,
* Yasaları yayımlamak,
* Yasaları yeniden görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi ne geri göndermek,
* Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak,
* Yasaların, kanun hükmündeki kararnamelerin,Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü nün, tümünün ya da belirli kurallarının Anayasa ya biçim ya da esas yönünden aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi nde iptal davası açmak,
* Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek,


b) Yürütme alanına ilişkin olanlar :

* Başbakanı atamak ve istifasını kabul etmek,
* Başbakanın önerisi üzerine Bakanları atamak ve görevlerine son vermek,
* Gerekli gördüğünde Bakanlar Kurulu na Başkanlık etmek ya da Bakanlar Kurulu nu Başkanlığı altında toplantıya çağırmak,
* Yabancı devletlere Türk Devleti nin temsilcilerini göndermek, Türkiye Cumhuriyeti ne gönderilecek yabancı devlet temsilcilerini kabul etmek,
* Uluslararası andlaşmaları onaylamak ve yayımlamak,
* Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetleri nin Başkomutanlığını temsil etmek,
* Türk Silahlı Kuvvetleri nin kullanılmasına karar vermek,
* Genelkurmay Başkanı nı atamak,
* Milli Güvenlik Kurulu nu toplantıya çağırmak,
* Milli Güvenlik Kurulu na Başkanlık etmek,
* Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim ya da olağanüstü hal ilan etmek ve kanun hükmünde kararname çıkarmak,
* Kararnameleri imzalamak,
* Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ya da kaldırmak,
* Devlet Denetleme Kurulu nun üyelerini ve Başkanını atamak,
* Devlet Denetleme Kurulu na inceleme, araştırma ve denetleme yaptırmak,
* Yükseköğretim Kurulu üyelerini seçmek,
* Üniversite rektörlerini seçmek,


c) Yargı ile ilgili olanlar:

Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek.

Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.

E. Sorumluluk ve sorumsuzluk hali (Madde 105)

Cumhurbaşkanı nın, Anayasa ve diğer yasalarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır. Bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur. Cumhurbaşkanı nın resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz.

Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte birinin önerisi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği
kararla suçlandırılır.

F. Cumhurbaşkanına Vekillik Etme (Madde 106)

Cumhurbaşkanı nın hastalık ve yurt dışına çıkma gibi nedenlerle geçici olarak görevinden ayrılması durumlarında, görevine dönmesine kadar; ölüm, çekilme ya da başka bir nedenle Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması durumunda da yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cumhurbaşkanlığı na vekillik eder ve Cumhurbaşkanı na ilişkin yetkileri kullanır.
 

 

Image - turn on images!!!

 

Kimler Cumhurbaşkanı olmamalı dersek

Bu konuda Emekli Korgeneral Nevzat Bölügiray, Çölaşan a meseleyi çok iyi özetleyen bir mektup yazmış. Kısaltılmış halini aktarıyorum:

"1- Eğer AKP salt kendi çoğunluğuna dayanarak cumhurbaşkanı seçerse, bu kişi sadece AKP?nin son seçimde aldığı kayıtlı seçmenin dörtte bir oyuna dayanır. O takdirde aynen 1987 yılında yüzde 21 ANAP oyu ile cumhurbaşkanı seçilen Turgut Özal?ın durumuna düşer. Türkiye?nin değil, sadece AKP?nin cumhurbaşkanı olarak kalır. Böyle bir seçimin sayısız sorunlar yaratacağı kuşkusuzdur. Altından kalkamazlar.

2- Şimdi kimlerin, hangi nitelikte birilerinin cumhurbaşkanı seçilip seçilmeyeceğini tartışıyoruz.

Oysa esas sorun, hangi niteliklerden yoksun olanların cumhurbaşkanı SEÇİLMEMESİ gerektiğidir. Kim veya kimler SEÇİLMEMELİDİR? Çok özetle bu konudaki ölçütlere değinelim:

- Eleştiriye dayanamayan, kendisini eleştirenlere sokak ve argo ağzıyla bağırıp çağıran, hakaretler yağdıran,

- Üstün bir takıyye yeteneğine sahip, doğruları çarpıtıp saptıran, laf oyunu ebesi ve demagoji ustası olan,

- Devletin uyumlu çalışmasını bir yana bırakan, yanlış dinci uygulamalarına karşı çıkanlarla, devletin bütün temel kurumları ve toplumun çoğu kesimiyle kavgalı olan,

- Partisindeki hırsızları, dincileri ve lekeli kişileri koruyup kollayan, kendisi de şaibeli olan,

- Laik cumhuriyetin ana sigortası olan cumhurbaşkanlığı makamının sigortasını attıracak bir karakter taşıyan,

- Devlet kadrolarını yağmalamak, yeteneksiz dinci bürokratları göreve getirmek, eğitimi imamlaştırmak, eğitim kurumlarını medreseye dönüştürmek, kamusal alanı dinsel sembollere açmak için cumhurbaşkanlığını bir uygulama ve fırsat makamı gibi gören,

- Ülkenin binbir sorununu çözmek için çalışmak yerine ıvır zıvır açılışlar, toplantılar peşinde koşan, zamanını iç ve dış gezilerde geçiren, bilir bilmez her konuda ahkam kesen, her konuda konuşup ona buna laf yetiştirmeye çalışan,

- Kavgaları, dinci söylem ve eylemleriyle toplumu sürekli geren ve tedirginlik yaratan, milletimizi inananlar-inanmayanlar diye ayırıp dinsel bölücülük yapan,

- Kendi işine gelmeyince hukuka ve yargı kararlarına saygısızca karşı çıkan, yargı kararlarını hiçe sayıp uygulamayan, demokratik ve laik düzeni yıkma konusunda tehlikeli eğilimlere sahip, Türkiye?yi bir iç çatışmaya sürükleyecek kadar gözü dönmüş, hırslı, hırçın ve dediğim dedikçi olan,

- Yüce Atatürk?ün makamını, O?nun devrim ve ilkelerini yıkmak, yok etmek için kullanacak ve o makamı bir molla dergahına çevirecek olan herhangi bir kimse, kesinlikle cumhurbaşkanı olmamalıdır ve olamaz.

Eğer AKP böyle birini cumhurbaşkanı seçecek olursa, bu işin sonu iyi gelmez. Şimdiden düşünsünler, adımlarını ona göre atsınlar."


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >KORKU HiKAYELERİ :P ALACA KARANLIK ŞEYSİ>
  8.Oca.2007 Pzt 12:55:50
fiogf49gjkf0d
Adam yorgun argın koltuğa oturur; "-Tamam pes, sen kazandın, öldüm yorgunluktan. Saat kaç ?"
Kadın sakin sakin cevap verir; "-Saat 10. "
Adam "-10 mu iyi. "dedikten sonra birden bir şey hatırlayıp telaşlanır ; "-Ne !. . Olamaz. Paketleri bu gece yarısındaki uçağa yetiştiremezsem mahfoldum demektir, kesin kovulurum. "
-Ama sen karanlıktan korkarsın, fobin var.
-Bunu düşünmeye şimdi vaktim yok, kovulduğum zaman bol bol düşünürüm. Çabuk çabuk içeri odaya koyduğum paketleri getir.
Adam paketleri alıp, koşarak dışarı çıktı. Dışarı çıkar çıkmaz bir an tereddüt etti, karanlık fobisi onu geriye dönmesi için zorladı ama çaresizdi, devam etti yoluna.
* * * *
Adam elinde bir kaç paketle sakin sakin yürüyordu. Birden bulutlar çoğalıp ayı kapatmaya, karanlığı artırmaya başladı. Adam karanlıktan korktuğunu belli eder şekilde adımlarını sıklaştırdı, yürürken sürekli çevresine bakınmaya başladı.
Adam ürpertiyle, kararan göğe bakarken bir merdivenin altından geçti. bunu uğursuzluk sayardı, korktu uzaklaşırken tekrar tekrar altından geçtiği merdivene baktı.
Korkusunu yenmek için ıslık çalmaya başladı ama ölüm marşını çaldığını farkedince sustu. Neşeli bir melodi hatırlamaya çalışırken önünden bir karakedi geçti. Hemen durdu, endişeyle
çevreye baktı, sonra tekrar yürümeye başladıBu kez ürkek adımlarla yürüyor ve sürekli sağa sola bakıp bir tehlike olup olmadığını kontrol ediyordu.
Bir köşeden iki adam çıkıp onun peşi sıra yürümeye başladı. Gece serindi ama adam yanaklarına doğru soğuk terlerin boşaldığını hissetti. Bir sonraki köşede peşindeki iki adama bir
adamın daha katıldı. Diğer iki adama boğuk bir sesle sordu ; "-saat kaç ?. "En iri yarı olanı ; "-10. 30. " dedi. Yeni gelen "-Vakit kaybetmeyelim, çabuk olalım. " dedi.
Adam arkadan gelen üç kişinin konuştuklarını duyunca hızlandı. Ayak seslerinden arkadakilerin de hızlandığını anladı, korkuyla titredi. Yeni gelen adamın sesini tekrar duydu ; "-haydi biraz hızlanın. "
Adam yorgundu ama peşindekiler hızlanınca o da hızlandı, korkusuiyice arttı, peşindeydiler, yetişmek üzereydiler telaşlandı elindeki paketlerden biri düştü. Can derdine düşmüştü, paketi almak için duraklamadı bile.
Arkadan tekrar bir ses duydu ; "-Yetişemeyeceğiz koşalım. "
Adam da koştu koştu, paketlerden biri daha düştü, kan ter içinde kalmıştı. Mesafeyi biraz açmıştı ama yorgunluktan bitmişti. Paketlerden biri eksik olunca diğerlerinin önemi olmadığını düşündü, artık işten kovulmak filan önemsizdi, daha hızlı koşmak için elinde kalan paketleri de fırlatıp attı ve koşmaya devam etti. Fakat birden ayağı bir taşa takılıp düştü, dehşete kapıldı. Üç adam koşarak geliyordu. Kalkmaya çalıştı ama telaştan tekrar düştü. Üç adam yetişmişti, kaçamayacağını anlamıştı. Korkuyla gelenlerin yüzlerine baktı, yüzlerinde insaftan eser göremeyince, ümitsizce acı bir çığlık attı.
Adamlar garipseyerek ona baktılar sonra aynı boğuk sesi duydu ; -"Sarhoş galiba. " diğeri devam etti; "-Boş ver onunla oyalanacak vaktimiz yok, nerdeyse başlayacak Galatasaray-Monako maçı. " "-Ne dersin deplasmanda yenebilir mi ? Rakip nede olsa Avrupa takımı. "
Üç adam maçı tartışarak koşup gittiler. Onlar gidince yerdeki adam yarı şaşkın yarı sevinçli ayağa kalktı. Bir süre hızlı nefes alışlarla adamların peşisıra baktı, heyacanını yatıştırmaya
çalıştı, alnındaki terleri sildi.
Sendeleyerek ara sokaklardan birine daldı. Ana caddelerde yine birileriyle karşılaşmaktan korkmuştu.
* * * *
Ay hafifçe bulutların arasından sıyrıldı. Adam loş sokaklarda evlerin gölgesine sığınarak yürümeye başladı. Bir evin duvarına nerdeyse sürünerek giderken kararlı, sert bir sesle olduğu yerde kaldı ;
-Dur!. .
Sesin nereden geldiğini anlayamamıştı, aynı ses bu kez öfkeli bir tonla haykırdı ;
-Kaldır ellerini
Titreyerek kaldırdı ellerini
-Ya paranı ya canını.
Telaşla ceplerini aramaya başladı, bir türlü cüzdanını bulamıyordu.
Demek paranı vermeyeceksin
Korkuyla araştırırken iç cebinde buldu cüzdanı, çıkarmaya çalışırken aynı sesi duydu
-Öyleyse geber
Cüzdanı çıkardı ama geç kalmıştı, iki el silah sesi duydu, ayaklarının bağının çözüldüğünü hissetti, yere yığıldı.
Aynı ses bir kahkaha attı ama kahkahası bir çıt sesiyle kesildi. Yere yığılan adamın bulunduğu evin penceresinden bir ses geldi ;
-Hanım yine gangster filmi varmış, kapattım televizyonu.
Adam yığıldığı yerden bir yarası olup olmadığını kontrol ederek kalktı, sapasağlamdı, bir"-ohh!. . "çekti, üstünü başını çırpıp yeniden yürümeye başladı.
* * * *

Henüz iki sokak geçmiştiki birden yerde dev bir köpek gölgesi gördü, sallana sallana yaklaşıyordu. Her an köşeyi dönüp karşısına çıkabilirdi. Sağına soluna baktı, kaçabileceği yer yoktu. Kaçmayı denese bile başaramayacağını düşündü, korkusu arttı ama yine de kaçmaya başladı. O anda da köpeğin köşeyi döndüğünü gördü. Birden şaşkınlıkla durdu; gölgesi kocaman olan köpek küçük bir yavruydu.
Adam kendisine ecel terleri döktüren bu yavru köpeğe öfkeyle bir tekme savurdu, tekmesi isabet etmedi. Yavru köpek havlayarak kaçtı. Yavru köpeğin kaçtığı taraftan onun annesi olduğu anlaşılan iri yarı bir köpek çıkarak adamı kovalamaya başladı. Bir süre kovaladıktan sonra adamın peşini bırakıp yavrusunun yanına döndü.
Köpeğin döndüğünü görmeyen adam kaçmaya devam ediyordu.
Adam yorulana kadar koştu. Köpeğin, peşini bıraktığını anlayınca oturup nefeslendi.
* * * *
Adam bu kez de ara sokakların karanlığından korkmuştu. Hemen ana caddeye yöneldi, yürümeye başladı. Tam bir polisin yanından geçiyordu ki, ilerdeki sokak lambasının altında dikilen bir kıza iri yarı bir adamın saldırdığını gördü. Polis o taraftan geliyordu. Fakat polisin hareketlerinde bir telaş yoktu. Adam şaşkınlık içinde olaya bakarken, kız adamın elinden kurtulup çantasından bir silah çıkarmayı başardı. Saldırgan tekrar atıldı kızın silah tutan elini
bileğinden yakaladı. Kuvvetli bir iki silkeleyişle kızın elindeki silahı fırlattı. Silah polisle adamın yanına kadar savrulmuştu.
Adam korkudan kısılmış bir sesle polise seslendi ;
-Yardım etsenize.
Polis alaylı bir şekilde güldü ;
-Yardıma gerek yok, o tek başına da kızı öldürebilir.
Polis daha sonra adamın şaşkın bakışları arasında yürüyüp gitti.
Adamın şaşkınlığı sürerken, kız saldırganın bir tokatıyla yere yuvarlandı. Saldırgan yerdeki kızın üstüne giderken belinden bir bıçak çıkardı. Onları seyreden adam kızın korku içinde attığı
çığlıkla kendine geldi, ayaklarının dibine düşmüş olan aldı ve kızı öldürmek üzere olan saldırgana çevirdi, tetiğe bastı. . .
Saldırgan, hiç bir şey olmamış gibi ayakta duruyor, şaşkın ona bakıyordu. Adam bir daha ateş etti, bir daha bir daha. Kurşunu bitmişti ama saldırgana bir şey olmamıştı. Üstelik elindeki
bıçakla öfkeli bir şekilde üzerine geliyordu. Yerdeki kız ise oturmuş rahat bir vaziyette onları seyrediyordu. Eli bıçaklı adam karşısına gelince kanlı dişlerini göstererek bağırmaya başladı.
Ne söylediği anlaşılmıyordu ama öfkesi gözlerinden okunuyordu. Adam vampirlere inanmıyordu ama karşısındaki adamın kanlı, koca koca dişlerini görünce dizleri tutmadı olduğu yere yığıldı.
Saldırgan uzandı elindeki silahı aldı, ağzından kanlı dişleri çıkardıktan sonra bu kez anlaşılır bir sesle bağırdı ;
-Ne yaptığını sanıyorsun sen, şurda rahatça bir film çeviremeyecek miyiz ? Üstelik tabancadaki tüm kurusıkıları harcamışsın!. .
Filmi çeken diğer adamlarda köşeyi dönüp gelmiş adama bağırmaya başlamışlardı, adam ayağa kalktı, topuğunun üstünde geriye döndü, silah sesini duyup gelen az önceki polisin bıyık
altından gülerek kendisine baktığını görünce başıyla selam verdi, yanından geçip sakince yürümeye başladı, filmciler hala arkasından bağrışıyordu.
Adam başka bir caddeye dönünce, ağzıyla rüzgar uğultusunu andıran korkunç bir ses çıkarmaya başladı, duvara dayalı bir merdivenin altından geçti, önünden geçen kara kediye tekme attı,
karşısına çıkan bir köpeği korkuttu. Yanından geçtiği çocuk parkına girdi, kaydıraçtan kaydı, parktan çıkarken gördüğü sarhoşun yanından sallanarak geçerken seslendi ; "-İyi geceler hık. . .
birader hık. . . " diye, sarhoş taklidi yaptıktan sonra caddeye çıktı, bir şarkıyı ıslıkla çalarak, neşeli adımlarla, kah zıplayıp, kah oynayarak evine doğru yürümeye başladı.




yazar : AHMET ÜNAL ÇAM



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Hikayelerle Tarihimiz>
  8.Oca.2007 Pzt 12:49:06
fiogf49gjkf0d

MİHRALİ BEY İN HAYAT HİKÂYESİ

Karapapak-Terekeme Türklerinden olan Mihrali, Tiflis vilâyetinin Borçalı sancağına bağlı Darvas Köyü nde büyümüştür. Babası Memili, dedesi ise Allahverdi dir. Asil bir aileden olan Memili, Acem kızı ile evlenir. Ondan Mehmet Ali, ikinci hanımından da Mihrali Bey, İsa Bey, Memmedalı ve Ali Bey doğmuştur. İki de kızı vardır: Huri ve Kezban.
Daha, küçük yaşlarda ata binmeye, silah kullanmaya başlayan Mihrali, kısa boylu, etine dolgun, kara yağız ve sevimli biridir. Genç yaşlardaki gözü pekliği, cesareti, mertliği ve çevikliği dillerde söylenir olmuştur.

Mihrali, on yedi yaşındayken babasını kaybeder. Ruslar, Mihrali ve kardeşlerinin uğraşmaların rağmen, Abdullah Ağa nın Müslüman mezarlığına gömülmesine izin vermez ve Karapapakların inançlarına, adetlerine ters düşen bir usulle kendi mezarlıklarına gömerler.

Civar köylerde bulunan Karapapaklar, Çerkezler, Çeçenler, Lezgiler Darvas Köyü ne gelip başsağlığı dilerler.
Mihrali, o gece rüyasında babasını görür. Babası hiddetlidir. "Utanmıyor musun? Beni o mezarlığa nasıl gömdürdün? Yazıklar olsun sana! Eğer benim na şımı bu kafirlerin içinde korsan, hakkım haram olsun." der.

Rüyanın etkisiyle aniden uyanan Mihrali, yatağından fırlar. Babasının hayali gözünün önünden hiç gitmez. Kılıcını beline bağlar, hançerlerini kuşağının arasına sokar, yanına kazma kürek alır, dışarı çıkar. Vakit gece yarası olduğu için köy halkı derin uykudadır. Mihrali, doğruca mezarlığa gider.

Kısa boylu olmakla beraber, çevikliği sayesinde bir hamlede yüksek duvardan atlar. Nöbetçilere görünmeden babasının mezarına gelir. Mezarı kazar ve babasını çıkarır. Bir an önce oradan uzaklaşmak düşüncesiyle babasını omuzlar, koşar adımlarla mezarlıktan ayrılır. "Dur! Eller yukarı!" sözüyle hareketsiz kalır. Nöbetçiler, na şı yere bırakmasını söyler. Mihrali bırakır ama, bırakmasıyla beraber, onların üzerine sıçrar. Dövüşmedeki mahareti sayesinde, nöbetçileri öldürür.
Mihrali, babasını tekrar omuzlayıp Müslüman mezarlığına getirir, defneder. Sabaha doğru evine gelir. Olup biteni ağabeyi İsa ya ve annesine anlatır. Kaçıp dağa çıkmaya karar verir.

Mihrali, Keçeli Köyü ne gider. Orada baba dostu Ahmet Ağa nın evine misafir olur. Yaptıklarını Ahmet Ağa ya ve karısına anlatır. Bu arada gönül verdiği Bahar ı da orada görür.

Mihrali nin yaptığı işi ertesi gün herkes duyar. Tiflis Valisi nin emri üzerine köyü ararlar. O nun Keçeli ye gittiğini öğrenirler. Keçeli de Ahmet Ağa nın evini kuşatırlar. Mihrali, içeride atına biner; mahmuz vurmasıyla şaha kaldırır. İkinci mahmuzla yel gibi ahırdan çıkar. Kapı önündeki iki askeri tepeleyip ve kendini atın karnına saklayıp süratle oradan uzaklaşır. (Mihrali, atıcılıkta olduğu kadar, binicilikte de çok ustadır. At, son sürat koşarken karnından dolaştığı, atın sırtında ayakta durduğu yahut amuda kalktığı, bu haldeyken istediği hedefi vurduğu söylenir.)

Mihrali, gece yarısından sonra evlerine gelir. Annesiyle gizlice konuşup ona veda eder; Darvas tan uzaklaşır. O geceyi dağda geçirir. Ertesi gün, bir çobana rastlar; yanında karnını doyurur. Emin yer olarak düşündüğü İran a geçer.
Tiflis valisi, Mihrali yi ellerinden kaçırdıklarını öğrenince, ileri gelenleri toplar, onlara hakaret eder. kumandanlar, askerleriyle etrafa yayılır, uğradıkları köylerde, Türklere zulmeder. Bu sırada Tavşankuloğlu Hüseyin le Dalaverli Mansur da dağlarda eşkıyalık yapmaktadırlar. Bütün bunlar Çar II. Aleksandr (1855-1881) ın kulağına gitmiştir. Türk eşkıyalarının yakalanması için emir verir. Bunun üzerine aramalara hız verilir.

İzini kaybettirmiş bulunan Mihrali nin nerede olduğunu, Keçeli Köyü nden Hacı Veli, Ruslara ihbar eder. Vali de bunu bir mektupla Çar a bildirir. Mihrali nin İran da olduğunu haber alan Çar, Şah a bir nâme yazarak Mihrali nin yakalanıp gönderilmesini ister.

İran zaptiyeleri, Mihrali nin bir handa kaldığını öğrenir ve oraya gider. Durmadan şüphelenen Mihrali, üst kattan askerlerden birinin atına atlayarak oradan uzaklaşır. Tekrar, Rusya topraklarına geçer. Evlerine gider, annesi ve kardeşleriyle görüşür. Ağabeyi İsa, Mihrali ye, kendilerine baskı yaptıklarını, yalnız başına bir şey yapamayacağını, Dalaverli Mansur ve Tavşankuloğlu Hüseyin le birlikte olmasının lâzım geldiğini söyler. (Dalaverli Mansur, çobanına kızıp onu bıçağı ile öldürmesi üzerine; Tavşankuloğlu Hüseyin de zengin bir Türk ü yaralayıp Ruslara teslim olmamasından dolayı dağa çıkmıştır. Fakir olan Hüseyin, gençliğinde aç kaldığı vakitler, mal yayan çocukların ekmeklerini alıp; "Siz tavşan kulağı yapayım." diyerek, sağından solundan yiyip karnını doyururmuş. Hüseyin e bu yüzden Tavşankuloğlu lakabı verilmiştir.)

Mihrali, ertesi gün bir çobanla Mansur a ve Hüseyin e haber gönderir. Bilahare onlarla buluşur. Birlikte gezmeye başlarlar. Bir Rus öldüren Keleninoğlu Hüseyin de bunlara katılır. Rusların Türklere yaptıkları zulüm karşısında, Mihrali ve arkadaşları da Rus köylerine dehşet saçarlar. Dördünün şöhreti de günden güne yayılır.

Her gün valiye şikâyetler yağmaya başlar. Durumdan haberdar olan Çar II. Aleksandr, devlet erkânı ile toplantı yapar. Sonuçta, suçları az olan Mansur ve Tavşankuloğlu Hüseyin in suçlarını bağışlarlar. Mihrali yi yakalayanı, rütbe ve para ile taltif edeceklerini halka bildirirler.

Haberi alan Mansur ile Tavşankuloğlu Hüseyin gizlice anlaşır; Vali ye giderek teslim olurlar. Teslim olmakla kalmaz, Darvas a gidip Mihrali nin ailesine eza-cefa yaparlar. Hatta Mansur, Mihrali nin ağabeyi Mehmet Ali yi öldürür. (Bir söylentiye göre de karısını dağa kaldırır.) Bu duyan Mihrali de Mansur un karısını dağa kaldırıp kurduğu çadıra hapseder. Kardeşi Ali yi de nöbetçi koyar.

Durumu öğrenen Mansur, Mihrali ile teke tek karşılaşmaya cesaret edemez. Tiflis Valisi nin yanına çıkıp ondan yardım ister. Vali, Mansur un emrine beş yüz atlı verir. Aynı zamanda, T. Hüseyin de Mansur un kuvvetine yakın bir kuvvet tedarik eder.

Dalaverli Mansur, etraftaki Türk köylerini Mihrali nin aleyhine kışkırtır. Ailesinin dağa kaldırıldığını da hatırlatarak, başına gelenlerin, ileride kendilerine de yapılabileceğini söyler. Bütün bu gayret sonunda işe yarar. Mihrali nin baba dostu Garip Ağa, Maraşlı Köyü nden yedi kardeşin en büyüğü Musa Çavuş da Çerkezlerden çok sayıda gönüllü toplayarak her koldan Mihrali yi aramaya başlarlar.

Mihrali, aradan bir ay geçtikten sonra, Mansur un karısını evine bırakır. Bu müddet içinde ona hiç dokunmamıştır. Arkadaşlarını toplar, bir müddet dağılmalarını söyler. Kendisinin de Osmanlı topraklarına geçeceğini belirtir. Keleninoğlu Hüseyin in ısrarları karşısında, kendisiyle beraber gelmesini kabul eder.

Keleninoğlu Hüseyin in, babasıyla vedalaşmak için köyüne gider. Hüseyin in köye geldiğini gören bir Türk, Ruslara yaranmak gayesiyle, köydeki Rus askerlerine O nu ihbar eder. askerler babasını çağırıp Hüseyin in teslim olması için O nu ikna etmesini isterler. Aksi takdirde evi ateşe vereceklerini söylerler. Hüseyin, teslim olmaz. Evin üstündeki otluğu ateşe verirler. Hüseyin boğulacak hale gelir. Babası; "Teslim ol!" diye üstüne üstüne gelirken, onu bacağından hafifçe yaralar. Aksi takdirde, onlar babasını öldüreceklerdir. Derhal dışarı çıkar ve iki Rus askerini öldürür. Fakat, başına yediği kurşunla cansız yere düşer.

Keleninoğlu Hüseyin gibi bir yiğitin ölümü, Mihrali ye çok dokunur. Hayatı boyunca, Onun mertliğinden sitayişle bahsetmiştir. "Hüseyin, üç-beş yüz atlıma bedeldi." demiştir. Daha fazla Rusya da kalamayacağını anlayan Mihrali, Osmanlı topraklarına girer, Çıldır a gelir.

Mihrali nin Osmanlı toprağında olduğunu öğrenen Çar, yakalanıp iade edilmesi için Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz (1861-1876) e nâme yazar. O sırada sadarette Mahmut Nedim Paşa vardır. padişah durumu sadrazamla görüşür; Mihrali nin yakalanması için Erzurum valisine haber gönderir.

Birkaç defa sıkıştırılan Mihrali, hepsinden kurtulmayı başarır. Bu arada iki Türk askerini öldürür. Her yerde arandığından tekrar Rusya topraklarına geçer.

Mihrali nin Rusya da olduğunu öğrenen Mansur, Tavşankuloğlu Hüseyin, Garip Ağa ve Musa Çavuş dört bir taraftan takibe koyulurlar. Her birinin emrinde 400-500 kişilik atlı vardır.

Bu gruplardan Mihrali ye ilk rastlayan Musa Çavuş olur. Mihrali, atı otlamakta, kendisi de dinlenmekte iken gayrı ihtiyari geriye bakar. Musa Çavuş un kendisine doğru geldiğini görünce atına atlar ve kaçar. Fakat, Musa Çavuş yetişir. Mihrali, peşini bırakması için O na yalvarır; aksi halde öldürmek mecburiyetinde kalacağını söyler. Musa Çavuş, ısrarla üstüne üstüne gider. Bunun üzerine aniden dönen Mihrali, Musa Çavuş u kılıcıyla yaralar, oradan uzaklaşır. Atlıların bir kısmı Musa Çavuş un yanında kalır, diğerleri Mihrali yi kovalar. Mihrali, atına son hızı vererek uçuruma doğru sürer. Bir hamlede karşıya geçer. Arkasından gelenlerin bazıları, hızını alamayıp uçuruma yuvarlanır. Bunu gören diğer atlılar durur. Mihrali: "Benim sizlerle işim yok. Peşimi bırakın. Dilerim Musa Çavuş a bir şey olmamıştır." der ve oradan uzaklaşır.
Atlılar, Musa Çavuş u Maraşlı Köyü ne babasının yanına getirirler. Fakat yolda çok kan kaybettiği için bütün müdahalelere rağmen kurtarılamaz ve ölür.

Mihrali, arada sırada köyüne uğrar, yakınlarıyla görüşür. Aynı zamanda Musa Çavuş un ölümü üzerine aramalara daha da hız verilir. Garip Ağa, Mihrali yi bir yerde kıstırır. Düzlükte bir kovalamaca başlar. Bir an gelir ki, ikisinin de atları yan yana koşmaya başlar. Garip Ağa Mihrali nin teslim olmasını isterse de ikna edemez. Kılıcıyla hamle eder. Mihrali hepsini savuşturur. Ekmeğini yediği bu baba dostuna, el kaldırmak istemez. Fakat onun kendisini öldürmek istemesi üzerine kılıcını çeker, kuvvetli bir hamle ile öyle bir savurur ki, Garip Ağa nın sol bacağını dizinden koparır. Atlılar, takip etmek isterlerse de Garip Ağa müsaade etmez. Atlılar, onu alıp köyüne getirirler. (Bir söylentiye göre de Mihrali bu sırada Garip Ağa yı öldürmüştür.)

Mihrali, gizlice annesiyle görüşür. Ona, Bahar ı kaçıracağını söyler. Annesi vazgeçirmeye çalışırsa da başaramaz. Keçeli Köyü ne gider ve Bahar ı kaçırır. Artık, yanında bir de kadın olduğu için işleri de zorlaşır. Bu yüzden, Bahar ı, bazı kereler güvendiği kimselerin yanına bırakır.

Bir ara, takipçilerden Tavşankuloğlu Hüseyin, Mihrali nin yerini öğrenir, derhal oraya gider. Mihrali yanında Bahar olduğu için pek kaçamaz. Tavşankuloğlu Hüseyin, arkalarından yetişir. Kılıcını vuracağı sırada bunu gören Bahar, korunmak için sağ kolunu kaldırır. Tavşankuloğlu Hüseyin, kılıcını indirir, Bahar ın sağ elinden üç parmağını keser, Mihrali yi de başından yaralar. Mihrali can acısıyla geri döner. Tüfeğini ateşlemek isterse de, tüfek ateş almaz. Atını mahmuzlar, Hüseyin e yetişir. Kılıcını sallar, ama vuramaz. Kılıç atın kuyruğunu keser. Hüseyin in kaçtığını gören adamları da irkilir ve geri döner.
Mihrali, bir dere kenarına gider. Bahar, Mihrali nin kanlarını temizler. Tülbendini çıkarıp başını sarar. Yara derin olduğu halde, Mihrali aldırış etmez. Atına biner, Bahar ı emin bir yere bırakır; oradan ayrılır.

Mihrali, Osmanlı topraklarına geçer. Bir ihbar üzerine yaralı olduğu halde yakalanır. Gözlerini açtığında, kendini elleri ve kolları zincire bağlanmış olarak, Kars hapishanesinde bulur. Burada başkaları da vardır; fakat, sadece kendisi bağlıdır.
Mihrali nin kendine geldiğini görence, Âşık Ahmet adındaki bir Türk, Yanına yaklaşır, Mihrali yi konuşturur. onun meşhur Mihrali olduğunu öğrenince şaşırır. Mihrali, Aşık Ahmet ten hapishane hakkında bilgiler alır. Birlikte kaçmaya karar verirler.

Aşık Ahmet, ziyarete gelen karısına her gelişinde bir şey getirmesini söyler. O da, ekmeğin içine eye, vücuduna çekiç ve benzeri eşyalar saklayıp peyderpey kocasına getirip verir.

Yarası cerahat bağlamış ve çok bitkin bir durumda olan Mihrali, hapishane arkadaşlarının, en zayıf bir yerden tünel açmalarını ister. Mahkumlar, geceleri sesiz ve gizlice söylendiği şekilde çalışırlar. Tünelin ağzı, maalesef nöbetçilerin bulunduğu yere denk gelir. Mihrali, son taşı çıkarmamalarını, belki bir gün lâzım olacağını söyler.
Bu arada, Mihrali yi -yaralı olduğundan- sırtta mahkemeye götürürler. Mahkemede idamına karar verirler. Kararla ilgili evrak, önce Erzurum daki Temyiz Divanı na, sonra İstanbul Temyiz Mahkemesi ne tasdike gönderilir; padişahın imzasına sunulur.

Mihrali ise zindana döndüğünde, durumdan arkadaşlarını haberdar eder. kaçacağını, isteyenin de kendisi ile birlikte gelebileceğini söyler. Bir gece yarısı Âşık Ahmet le birlikte mahkumları ayaklandırır. Kan gövdeyi götürürken, Mihrali, bu arada kendisini duvara bağlayan zincirleri keser. Âşık Ahmet le önceden kazılmış tünele girer. Son taşı kaldırırlar. Mihrali, daracık delikten güçlükle çıkarken, nöbetçi görür. Mihrali nin kaçmasına fırsat vermeden, süngüsünü bacağına saplar. Mihrali, süngüyü kavrar. Nöbetçi tüfeği çektiğinde, süngü Mihrali nin bacağında kalır. Mihrali, ani bir hareketle süngüyü çıkarır ve gayet ustalıkla fırlatır. Süngü, nöbetçinin gırtlağından girer; nöbetçi yere cansız düşer. Âşık Ahmet, korkusundan tünelden çıkamaz ve zindana döner.

Mihrali sürüne sürüne zindanın karşısındaki tavlaya girer. Tavlada, atlar için hazırlanmış otluğun içine kendini bırakır. Orada iki gece üç gündüz kalır.

Zindandaki ayaklanma önlendikten sonra, mahkumlar sayılır; Mihrali nin olmadığı görülür. Hemen, dört bir yana atlılar çıkarılır. Bütün aramalara rağmen, atlılar elleri boş dönerler.

Mihrali, üçüncü gece biraz kendine gelir. Ayakları hala zincirle bağlı olduğu için onları eye ile kesmek ister; zincirin kalınlığı, eyenin küçüklüğü dolayısıyla kesemez. Bu halde, ata binemeyeceği için başka çareler arar. Sonunda topuğunu kesip demir bilezikleri çıkarmaya karar verir. Topuğunu kesmesiyle müthiş bir acı duyar, fakat buna katlanır. Gömleğinden bir parça yırtar, topuğuna sarar. Başından, dizinden ve topuğundan yaralı olan Mihrali, bu yönüyle azim, sabır ve cesaret timsali gibidir. Ellerindeki bilezikleri ise kesmez. Zira, kafi miktarda yarası vardır. biraz otla sarındıktan sonra, bir delikten kendisini aşağıya bırakır. Otların üzerine düştüğünden ses çıkmaz ve canı fazla acımaz. İçeride, sıra sıra atların olduğunu görür. Gözüne iyi bir at kestirir. Sonra başka bir atın sırtından ter keçesini çıkarır, bineceği atın ayaklarına bağlar. Zira, zemin taş olduğu için ses çıkarabileceğini düşünür. Havanın sıcaklığı dolayısıyla çift kapının açık olmasından da istifade ederek, atına atlar ve son sürat oradan uzaklaşır. Gece yarısı Maraşlı ya gelir.

Mihrali, Maraşlı da ilk rastladığı evin kapısını vurur. Bu ev, daha önce öldürdüğü Musa Çavuş un babasının evidir. Mihrali yi içeri alıp yatırırlar. Mihrali olup bitenleri anlatır. Adam Mihrali ye ses çıkarmaz. Üstelik su ısıttırır ve bir tekne içinde onu yıkar, yaralarını temizler, merhem çalar. Süt içirttikten sonra, istirahatını temin eder. çocuklarını başına toplar. Evlerinde Mihrali nin olduğunu, böyle mert birisine ölen kardeşlerinden dolayı kalleşlik etmemelerini söyleyerek onları ikna eder. bu arada Mihrali nin tavladan çaldığı at damgalı olduğu için çocuklarına bu atı çok uzaklara bırakıp dönmelerini söyler. Sabahleyin altı oğlu ile beraber Mihrali nin yanına gider; kendilerini tanıtır. Mihrali irkilir. Adam; "Biz seni Musa Çavuş un yerine koyduk. Sen de bundan böyle bizim oğlumuz sayılırsın." der. Mihrali ye bir ay bakarlar. Gideceği zaman, iyi bir at ile Musa Çavuş un kılıcını verirler. Adam, altı oğlunu Mihrali nin yanına katar ve uğurlar.

Bu sırada 93 Harbi (1877-1878) patlak verir. Osmanlılar hem kuzeybatıda hem de doğuda Ruslarla savaşır. Doğuda Rus ordusunun başında Loris Melikof, Osmanlı ordusunun başında da Ahmet Muhtar Paşa vardır.

Mihrali, atlılarını yanına alır, 120 kişilik çetesiyle Ruslara yapmadıklarını bırakmaz. Ruslar, bu belâlı Karapapak ile baş edemeyeceklerini anlayınca, "Orduya hizmet" şartıyla bağışlar. Mihrali ise, Kars kumandanı Hüseyin Hami Paşa ya gizlice haber göndererek affedilirse, Osmanlılar safında mücadele vereceğini bildirir. Mihrali nun bu teklifi kabul edilir.

Beri taraftan, Dalaverli Mansur (muhtemelen albay) ve Tavşankuloğlu Hüseyin (muhtemelen binbaşı) üst rütbelerdedirler. Maalesef Karapapak olmalarına rağmen Osmanlılara karşı savaşırlar*.

Mihrali, kuvvetleriyle Çıldır a gelir. Yanına kardeşi Ali Bey i de almıştır. Kendisine binbaşılık, Ali ye de mülazımlık rütbesi verilir.

Bir gün, T. Hüseyin den bir mektup alır. Hüseyin, Mansur la arasının açıldığını, isterse emrine girebileceğini yazmaktadır. Mihrali, kabul eder. böylece, T. Hüseyin de Osmanlı ya iltica eder. O na da binbaşılık rütbesi verilir.
93 Harbi nin temmuz-ağustos aylarında, muharebe iyice kızışır. Mihrali, Kars ın Göle cihetinde, kendinden en az on misli fazla bir kuvvetle karşılaşır. Mihrali, tüfek ve kılıçla taarruz emrini verir. Saldırı anında, Mihrali nin atı, göğsünden bir kurşun alır, yere kapaklanır. Mihrali, üç-dört metre ileriye düşerken perende atıp iki ayağı üstüne kalkar. Aynı anda tüfeğini ateşleyerek atını vuran askeri, alnından vurur. Kendisine yaklaşan bir askeri de kılıcıyla bertaraf ettikten sonra onun atına atlar, düşman saflarına dalar. Askerler bir müddet sonra kaçmaya başlar. Çemberi yaran Mihrali, önüne çıkan düşmanı tepeleyip on dört bakkaliye arabasını alır ve Kars Kalesi ne döner. Kaleyi dıştan kuşatan askerlerin de çemberini yararak kaleye girer. Haftalardır, aç, susuz kalan askerler, gelen malzemeleri görünce bayram eder.

Haberi alan Anadolu Harp Ordusu Başkumandanı Ahmet Muhtar Paşa; Mihrali yi tebrik ve taltif eder. Fakat bu kuru erzak, askere kafi gelmez. Aylardır ete hasret olduklarından hepsi de bitkin düşmüştür. Hatta bu yüzden, Ahmet Muhtar Paşa, geri çekilme kararındadır. Bunu duyan Mihrali, Ahmet Muhtar Paşa nın yanına gider, kararından vazgeçmesini söyler.
Güvendiği adamları yanına alarak, düşman sınırından içeri dalar. Haradan, yüz elli kadar kadana at ile ahırlardan binin üstünde koyun çıkarıp çemberi yararak Ahmet Muhtar Paşa ya getirir. Paşa nın sevinçten gözleri yaşarır. Sonuçta, Kars, muhasaradan kurtulur.

Ahmet Muhtar Paşa, bunun üzerine Mihrali yi çekilen Rus ordusunun üstüne gönderir. Mihrali, Göle Nahiyesi nin Demirkapı Köyü nde bir alay düşman süvarisini kaçırır. Karşısına başka bir alay çıkar. Zekası sayesinde bunları da alt eder: Kendisi güya kaçıyormuş gibi yapar. On misli düşman da kovalamaya başlar. Pusudaki seksen askeri, bunlara ateş ederek iki bölüğü dağıtır. Mihrali de aniden dönerek bunlara destek olur. Planın ustalığı sayesinde iki şehit, dört yaralıya karşı yüzden fazla cesedi ile düşmanı bozguna uğratır.

Paşa nın sonsuz güvenini kazanan Mihrali, bu sefer Gümrü-Tiflis yolu üzerinde Ağbulak ve Parmaksızköprü deki askeri mevkilere ait telgraf tellerini kesmeye memur edilir. Mihrali, 130 kadar süvarisiyle sekiz gün boyunca erzak kollarını vurur, telgraf tellerini keser, müfrezeleri tepeler, düşmanı çaresiz ve kımıldamaz bir hale getirir. Düşmanın yetmişe yakın can kaybının yanında, kendisi dört şehit ve sekiz yaralı ile döner.

Ahmet Muhtar Paşa nın Mihrali nin bu kahramanlıklarını payitahta bildirmesi sonucu, Mihrali ye II. Abdülhamit (1876-1909) tarafından ilk Mecidiye Nişanı verilir.

Mihrali, daha sonra Paşa dan izin alarak, Rus sınırından içeri girer. Köyü Darvas a gelir. Akrabasını ve diğer Karapapakları toplayarak Osmanlı ya göç eder. Kafilede kardeşi İsa Bey, karısı Bahar, kardeşi Mehmet Ali nin oğlu Rüstem, kundaktaki oğlu Rüştü de vardır. Mihrali; "Belki ses çıkarır." diye oğlu Rüştü yü, bir çalının dibine bırakır. Bahar Hanım, ağlar. Görümcesi Huri Hanım, kara ve soğuğa aldırış etmeyerek hemen atını geri çevirir, çalının dibinden Rüştü yü alır, kafile sınırı geçmekte iken onlara yetişir.

Mihrali, daha sonra Erzurum Müdafaası nda yer alır. Aziziye baskınından sonra, düşman, dört alayla Erzurum u batıdan çevirmek ister. Muhtar Paşa, bunların üstüne üç-dört yüz süvari gönderir. Mihrali, bu cenkte ağır yara alır. 12 Kanunuevvel 1877 de (12 Aralık 1877) A. Muhtar Paşa İstanbul a çağırılır. O nun gitmesi üzerine Mihrali de artık orada kalamaz. A. Muhtar Paşa, Mihrali ye bir kızak hazırlattırır. Kendisi İstanbul yolunu tutarken Mihrali de kafilesiyle Sivas a doğru yol alır.

Mihrali, Sıvas ta Ulaş Bucağı na bağlı bugünkü Acıyurt Köyü toprağına gelir. Karapapaklar da çevrede kendilerine yer bulurlar. Mihrali Bey, bugünkü Konak (Acıyurt un mezrası) ta mesken tutar. Acıyurt, halk ağzında; "Büyük Köy, Papaklı Köyü, Mihrali Bey in Köyü" gibi adlarla anılır. Tavşankuloğlu Hüseyin, Kuşkayası Köyü ne yerleşir. Bugün Kangal, Uzunyayla civarında 30-40 pare Karapapak köyü vardır. Buralara yerleşmekte, devlet onlara herhangi bir güçlük çıkartmamıştır. Zira, II. Abdülhamit, Mihrali ve ahfadının dilediği yerde yerleşmesini serbest bırakmıştır. Mihrali, Sıvas ta 40. Hamidiye Süvari Alayı nı kurar.

Göçten on iki yıl sonra (1899) Kurt İsmail Paşa*, Mihrali Bey in yanına geldi. Bağdat ta amansız bir eşkıyanın olduğunu, Arapları Osmanlılar aleyhine kışkırttığını söyler. Mihrali Bey, bunun üzerine atlılarını toplar, Kurt İsmail Paşa ile Bağdat a gider. Bağdat Valisi Mehmet Fazıl Paşa (?), bunlara izzet ikramda bulunur. Mihrali, eşkıyaya teslim olması için haber gönderir. O da bir şey yapmayacaklarına dair şeref sözü alarak teslim olur. Mihrali Sultan Abdülhamit e eşkıyanın teslim olduğunu ve bağışlanmasını bildirir ve bağışlanır. Bağdat ta vali ve eşkıya, Mihrali ye iyi cins Arap atları hediye ederler. Mihrali, Kurt İsmail Paşa ile geri döner.

Bu olaydan sonra Mihrali nin ünü daha da yayılır.

Bir gün, beyler ve ağalar Kangal da sohbet ederken, Kangal Kaymakamı içeri girer. Herkes ayağa kalkar, Mihrali kalkmaz. Kaymakam, hiddetlenir. Mihrali de gazaba gelip, kaymakamı döver. "Sen kim oluyorsun da bana ayağa kalk diyorsun? Seni kalaycı çırağı seni!..." der . Kaymakam bu olayı vali Reşit Paşa ya anlatır. "Seni kalaycı, beni de çırağın yaptı." der. Buna fazlasıyla içerleyen vali, durumu Sultan Abdülhamit e bildirir. Sultan da; "Bir adamı bana çok mu gördünüz? O, benim yularsız aslanımdır." diye haber gönderir.

Mihrali ile Vali nin arasının açılmasına, başka bir olay daha sebep olmuştur: Bir at yarışında, Mihrali nin Karakütük adlı atı da vardır.* Yalnız bu atın bir özelliği vardır; silah atılmadan, silah sesi duymadan iyi koşamaz. Vali, bunu bildiği için silah atılmasını istemez. İki taraf da anlaşır. Yarış başlar. Karakütük hep geride kalır. Kuşkayası Köyü nden Karapapak Çopur Ali, buna tahammül edemez. "Mihrali nin atı olsun da geride kalsın bu ne demektir?" diyerek silahını ateşler. Sonuçta Karakütük birinci olur. Vali, bunu Mihrali nin planı olarak telakki eder.

Bu sıralarda, Yemen İsyanı baş gösterir. Bilhassa İngilizlerin teşvikiyle Osmanlılara sık sık isyan bayrağı açan Araplar, gün geçtikçe işi azıtırlar. Mihrali yi çekemeyen Vali Reşit Paşa; "Bu isyanı bastırsa bastırsa, Mihrali bastırır." diye Abdülhamit e haber gönderir. Niyeti, Mihrali belasından (!) kurtulmaktır. Padişahtan gelen haber; "Dilerse gider, dilerse gitmez. Ben, O nu her şeyde serbest bıraktım." şeklindedir. Durum Mihrali ye bildirildiğinde; "Gitmem." demeyi yiğitliğine yediremeyip atlısını toplayarak yola çıkar. Adana da büyük bir kalabalık Mihrali yi karşılar. "Oralar sıcaktır, sıcağına dayanamazsınız." diye vazgeçirmeye çalışırlar. Mihrali, geri dönmeyi gururuna yediremez. Yola çıkar ve bir zaman sonra Yemen e varır. Yanındaki kardeşi bu sırada yüzbaşıdır.

Kimsenin baş edemediği ve bir zamanlar eşkıya iken sonradan büyük bir vatansever olup vatanına hizmetler yapan bu destan kahramanı Mihrali, Yemen in sıcağına dayanamaz, hastalanır ve orada ölür (1906). Atlılarından çoğu da telef olur. Ancak, üç-beş kişi geriye döner. Bunlardan bazıları Acıyurt Köyü nden Yüzbaşı Ahmet, Yetim İsmail, Mahmut Çavuş; Kurdoğlu Köyü nden Gökçe Çavuş, Kuşkayası Köyü nden T. Hüseyin dir. Mihrali nin kardeşi Ali Bey ise Yemen dönüşü gemide öldürülmüştür. Bir söylentiye göre, Sıvas taki Karapapakların lideri olmak için Ali Bey i, Tavşankuloğlu Hüseyin öldürmüştür. Mihrali Bey in oğlu Rüştü Bey ise 1932 de vefat etmiştir.

Not: Bu yazı Yrd. Doç. Dr Doğan KAYA nın araştırmaları sonucu oluşturulmuştur. HAlk arasında Mihrali ye "Mühür Ali" de denmektedir. Bu, halkımızın yakıştırmasıdır.




Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >[yeni oyun]---*sinemaseverler gelin senaryo yazalım...>
  8.Oca.2007 Pzt 12:39:39
fiogf49gjkf0d
En mantıklısıda kaçmaktı.Kasarak konuşmakta nereye kadardı.Nereye kaçmıştık ama öle bi kaçmışızki arkamızada bakmamışız nereye gittiğimizede. Nerdeyiz


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >ONLAR BIZLERIN RAHAT YASAMASI ICIN CAN VERIYOR...>
  8.Oca.2007 Pzt 12:25:47
fiogf49gjkf0d

Şehide Övgü

Gelirken vatanın koynundan ulu bir Türkü
Hangi hainler sevmez ki Türkü
Giderken dağların efendisi ürktü
Dağların üstündeki kurt değil çakalın kürkü
Emanet etmişken kuzum dediği evladını vatana

Şimdi çığlıklarla evladını arıyor bak şu ana
Ettiği duaları kendine değil her gün ona
Resimleri kokluyor doya doya
Her bir haberi karlı dağların
Bağrını sızlatmaz ki hangi ananın
Sahibi analar mı, evlatları her biri önce vatanın
Nasıl emrine girdi havyarcının soğan ekmekleydi anısı evlatlarının
Kapı çaldı mı korkmaz yüreği anası bilir gelen cennetin haberi
Hem ağlayıp diyorken vatan sağ olsun siz sağ olun ebedi
Kefenine değen hangi yüreksizin eli
Parçalanmış her yeri anadan başkası tanımaz bu bedeni
Gözlerini mi kaybetmiş gitmem diyor geri
Ayakları kopmuş bilmeden sürünüyor ileri
Hangi acıyı dinler ki şimdi yüreği
Bilsinler eğilmedi haine son nefeste bileği
Diyor ki: “Şehit derlermiş ölse şimdi
Kurşunun üstüne atlarmış görse şimdi
Vatan sevgisinden başka sevda bilmezmiş şimdi”
Öldüğünden habersizmiş bilmiyormuş şehit şimdi
Dostu cigarası karlı havada, sırtını dayadığı şu kayada
Kaçıncısı dostlarından kaybettiği dünkü çatışmada
Hazır bekliyormuş oda her gün sırada
Şu bayrağın kırmızısında birazda keşke onun kanı olsa
Denizler atarmış ya kendinden olmayanı dışarı
Bu vatanda atar şehit denizinden hainleri birgün kapı dışarı
Şimdi anmayı ayıp saysa da nicesi onları
Cesetleri karışmış toprağa şimdi buğdayda, o da nimet buğdayda
Dolaşırken şehitler her yanda
Basılmaz bu toprağa başın aşağıda secdeden başka
Şimdi şehit üzülme çalsalar bütün bayraklarını vatanın
Damarlarımdaki kanıda çalamazlar ya kıpkırmızı
Alamazlar ya gökteki ay yıldızı
Keserim başımı kurban desinler
İster şehit ister ülkeme kurban desinler
Ne doğunun alçak basıcını ne batının yüksek basıncını dinler
Dünyayı kanımla kırmızı yaparım gökteki ayı yıldızı dünyaya çakar
Söz bilesini, bu dünyayı Türk e bayrak yaparım

 

 

 

Allah mekanlarını cennet eylesin

 

 

 

 

 



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Film, Sinema, Dizi, Belgesel, Program >[yeni oyun]---*sinemaseverler gelin senaryo yazalım...>
  7.Oca.2007 Pzr 22:11:54
fiogf49gjkf0d

Birden kafamda şimşekler çaktı aranan bir kişi için banka işlermleri  GELİN ANACIM BEN BURDAYIM demekten başka bişey değildi.Tekrar düşününce benim için mantıklı olan şeyleri yapmaya karar verdim.Eve döndüm Tanrım kendi evimde hırsız gibi hareket ediyordum.Birikmiş mesajlarımı dinledim.Üstümü değiştirdim çantama ihtiyacım olan şeyleri doldurup babamın üstüne kayıtlı olan arabanın anahtarlarını sakladığım şifonyerin çekmesinden alırken birikmiş paralarımıda vazomun içinden aldım.Şimdi yapmam gereken güvenli olabileceğim bir yere gitmekti ve aklıma sadece aynı kişi gelip duruyordu.Yolda durdum araba için gerekli olan benzini aldım.Tanrım çok  yalnızım gücümü yitirmemeliyim.BEni karşısında görünce ona açıklama yapmam gerekecek umarım beni anlar.....



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >KORKU HiKAYELERİ :P ALACA KARANLIK ŞEYSİ>
  7.Oca.2007 Pzr 22:03:02
fiogf49gjkf0d

misafir cinler - " Size anlatmak istiyorum. Çok güzel bir gündü en sevdiğim arkadaşlarımı evime çağırmıştım. Beraber çay içeriz oturup dertleşiriz diye düşünmüştüm. Beklemeye başladım. Tabi boş durmuyordum müzik dinliyor günün keyfini çıkarıyordum. Olacaklardan habersizdim her zamanki ki gibi fondaki müzik her ne kadar hareketlide olsa içimde birşeyler oluyordu. Gündüzdü ama karanlıklar hissediyordum. Kapı çalındığında korkmadım desem yalan olur. Gelenler onlardı arkadaşlarım en sonunda geldiniz diyip eve konuk ettim onları bir kenara oturdular gülüp eğleniriz diye gelmişlerdi ama suskunlardı. Konuşturmak için çok çalıştım ama çabasızdı. İçeceğimiz bir bardak çayın bizi neşelendirebileceğini düşünüp oradan çay getirmek üzere ayrıldım. Garipti çünkü birbirleriyle bile konuşmuyordu. İçimi tarifsiz duygular kapladı neler oluyordu acaba. Yanlarına çaylarla geldiğimde ikisi birden bana öyle bir baktılar ki gözlerinde nefret vardı. Havayı dağıtmak istedim yine sustular. Tam o esnada arkadaşım çayını upuzun tırnaklarıyla karıştırmaya başladı. Tırnaklar gördüğüm an kaynar sular boşandı. Korkuyordum nasıl uzaklaşabilirdim... (Cinler insan kılığına girdiklerinde ya tırnakları uzun olur yada vücutlarının bir bölümü farklı olur) Son çırpınışlarımdı. Kaçmalıydım tam o esnada bugüne kadar sesine sinir olduğum kapı zili bana en güzel şarkılar gibi gelerek çaldı. Müsadenizle diyip kapıya yöneldim sessiz durmaları beni korkutmuştu ama kapıyı açmak son çaremdi. Kapıya yöneldim kapıda abim vardı. Hızla olayı anlattım hadi gidelim çabuk olmalıyız kaçmalıyız dedim içerde cinler var. Nerden anladın dedi. Kısaca önemsemeyerek uzun tırnakları vardı dedim. Abim hızla yüksek sesle tırnaklarını gösterip böylemi dedi. Ve o anda bayılmışım sonra geciken arkadaşlarım geldiğinde beni ayıltılar.

Alıntıdır.... 



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >*@@*ßişiiiiyyy Diyycemm[sohbet mekanı]>
  7.Oca.2007 Pzr 21:57:38

 

Bişey dicem ,

Hokkabaz olayı abartmış gördüm ben seni



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >EN ÇOKKKKKK AĞLADIĞINIZ>
  7.Oca.2007 Pzr 04:13:36

Evet ya en çok ağladığınız film hangisi.BEn küçüktüm ŞAMPİYON diye bir film vardı bi o bide BABAM VE OĞLUM .Okadar çok ağladığım  başka film yok.

Sizin varmı .......Ağlayasım mı var ne



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >CC ÖZEL MESAJDA KAÇTANE MESAJINIZ VAR :P>
  7.Oca.2007 Pzr 04:10:27
Okadarcık mı
<<1...100...200...296297298299300301302303304305306 307308309310311312313314315316...371>>