derdlerine dayanabilsin.
Dinlesin dertleri de taş çatlamasın,
ağaç kurumasın, insan sararmasın.
Sense sabırla dinleyip, katarsın bilgeliğine herşeyi.
Belki konuşursun da, derde dertlenirsin, su dersin,
su dilini, şu dilini ögrenmeyi istemez mi insan.
"Sızıyı gideren su / suyun sızladığını kimseler bilmez...*".
Ey su, can/su.
Gözlerimi aldı su Düşlerime daldı su Beni aşka saldı su Yakan tadın kaldı su.
Elinden tutsam suyun Canından tutsam suyun Sıcağını duysam suyun Cana vuslat olsun su.
Ne cenkler efsanedir sesinde, nice firakler yansıdı yüzüne,
nice vuslatlara şahitsin.
Bak şurda Aliş ile Züleyha destanı bir keder
gibi acıtıyor çağlayışını..
Fakir ümitler, çocuk ağlamaları,
şahların dünya düşleri, aşıkların sırları maviye
boyadı seni ağırlığında...
Onun için bu hüzünlü yürüyüşün, onun için aynı
düşler aynı sırlar her yudumunda insanların.
Şimdi ılgaz dağlarının ıssız göllerinde yüzüne
hilal düşmüştür, için için kıpırdamaktasındır...
Rüzgar yüzünde üfül üfül çocuk öpücükleri...
Zerreler bedenımde kıpır kıpır dalgalanır hilalle.
Yıldızlar göz kırpar...
Görkemli yalnızlıklar büyütür kendini uzak diyarlarda...
Sesindeki musiki tanınmaz, kimse bilmez gizli kalmışı.
Ne aradığını bilmeyenlerin sessiz ruhlarında
bir canhıraş çığlıktır hep: su... su... su...
Bense en şehirli halimi takınıp seni seyrederim...
Adımlarımı kendi haline bırakırım sokaklara.
Bir sen kalırsın bende, bir de susuzluğum...
Cana hasret kaldı can / Suya hasret kaldı su Cana hasret kaldı su / Suya hasret kaldı can.
|