ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
BohemianRhapsody> Forum Mesajları | | BohemianRhapsody'e ait Toplam 1505 Forum Mesajı var
|
|
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Ben Sana Yanarken> 9.Eyl.2008 Sal 20:38:59 | | fiogf49gjkf0d
KAVUŞURSAK BİTERİZ BİZ |
|
|
Kavuşursak biteriz biz, Biz mutlu sonlar katiliyiz. Kavuşursak biteriz biz. Sevgiyle bakan gözleri kör ederiz. Herkesin bildiği bir aşk, Herkesin attığı bir imza Herkes gibi değiliz biz. Belki biraz serseri, Belki biraz deliyiz, Ama kavuşursak biteriz biz. Pervane böceğinin mum alevine sevdası Ateş böceğinin susuzluğuyuz biz Yanar ama su içmeyiz Etrafında döner, alevle dansederiz. Bize kimseden zarar gelmez, Biz zararı ancak kendi kendimize veririz. Severiz, özleriz, aşktan ölsek kimseye söylemeyiz. Biz artık biz değiliz. Ruhlar kavuşur ve konuşur gökyüzünde bir yerde Ama bedenen kavuşursak biteriz biz. Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz. Onu bilir, onu söyleriz, Kavuşursak biteriz biz. İki sınır ülkenin dikenli telleriyiz, Dokunursak kanar ellerimiz. Kimselere söylemez gizli gizli severiz Ama kavuşursak biteriz biz. Bir kor var içimizde yanan, Onu küllendiremeyiz. Görüşemeyiz, konuşamayız ve sevişemeyiz. Bir aşk var bizi biz yapan, Kavuşursak biteriz biz. Biz herkes gibi değiliz. İstediğimiz zaman gelip, İstediğimizde gidemeyiz. Kahve içip, gülüp, konuşup, başbaşa yemek yiyemeyiz. Ne bir filmdeki mutlu son, Ne de göz yumulacak bir kaçamak değiliz biz. Sadece özlemle severiz, Ve kavuşursak biteriz biz. Sevda iki kişinin birbirine aşkı değil artık. Artık her aşk her ağızda sakız. Biz birbirimize aslında her aşıktan daha yakınız. Belki ayrı şehirlerdeyiz, Ama her gece aynı mehtapta buluşur, Yağmur yağarsa, çıkar, Aynı yağmurun altında ıslanırız. Bu aşkı ancak biz biliriz. Şiirleri güvercinlerin kulağına fısıldar, Mektupları suya yazarız. Biz belki ayrıyız, Ama her gün aynı geceyi sabahlarız. Melekler bize ağlar, biz halimize güleriz. Onu bilir onu söyleriz. Kavuşursak biteriz biz.
Uğur Aslan |
|
|
|
|
|
|
|
| | |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Şiir Köşesi...> 9.Eyl.2008 Sal 20:34:51 | | fiogf49gjkf0d
|
|
YÜZÜNÜ ARADIN HEP |
|
|
Yüzünü aradın sen hep en çok sevmek isterken bile... Bir bulsan yüzünü bir bulsan insanlara dağıtılmış hasretini İstediğin gibi sevecektin
Oysa utandın, utandın kendin oldukça en çok severken bile Sevdiğinin kişiliğine girdin bu yüzden Ne söylesen hep eksik kaldı Sahaipsiz utancın gibi eksik kaldı
Delice sevmeyi istedin aslında sen hep ama ne zaman böyle sevsen deli sevgini senden çaldılar Ne zaman söylesen sevgini, seni seninle böyle yüzünü araken bıraktılar...
Kıstın ateşini, küçülttün kanatlarını çekildin en arka odana Gölgelerini bıraktın pencerelere Ah bu hayattan sana kalan sadece deli sevgini özlemekti... Sana kalan, bu hayatta kendini delice özlemekti...
Cezmi Ersöz |
|
|
|
|
|
|
|
| | | |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Haber >Güncel haberler >LaserSail in Söndürdüğü Yangının Külleri> 7.Eyl.2008 Pzr 01:28:55 | | fiogf49gjkf0d LaserSail,çok geçmiş olsun. | |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Yalnızlık / ...> 7.Eyl.2008 Pzr 01:21:07 | | fiogf49gjkf0d SEN ve O
Gözleri o kadar iriydi ki aynı anda birçok mevsimi gözbebeklerinde taşıyabilirdi ama o gün, durgun ve sade bir sesle bana hiç unutamayacağım cümleleri söylerken ben onun gözlerinde mevsimini yitirmiş bir alacakaranlıkla, o alacakaranlıkta koşan siyah ceylanlar gördüm.
- Bir kadın çok sevdiği birini içinde öldürmek istediğinde iki şey yapabilir, demişti, ya intihar eder ya da başka bir erkeğe gider... İkisinde de kadın ölür, hangisini seçerse seçsin o erkeği öldürebilmek için kendisine zarar vermek zorundadır. O erkek onun o kadar derinine yerleşmiştir ki, kendisine zarar vermeden ona ulaşıp, onu öldüremez.
Cümleler bittiğinde gece ve ceylanlar kayboldu, mevsimler belirdi yeniden ve bir gülümseme.
Niye bir kadın çok sevdiği bir erkeği içinde öldürmek isterdi acaba?
Bulduğum her cevap bir başka soru sordurdu bana.
Bir kadın sevdiği erkeği öldürmek isterdi bazen çünkü bir kadına dayanamayacağı kadar ağır bir acıyı ancak sevdiği erkek yaşatabilirdi.
Ama niye sevgi böyle bir yokoluşa ya da yokedişe yol açacak bir acı yaratıyordu.
Sevgi insanı acıdan koruyamıyor muydu?
Bazı sevgiler koruyordu belki ama bazen o sevgi bir kuşkuyla, bir güvensizlikle, öfkelendirici bir aldırmazlıkla yaralandığında, bu yara ne kadar küçük olursa olsun, oradan acı sızmaya başlıyor, içeri sızan her damla acıyla o yara büyüyor ve yeni acıların girebilmesi için sevginin kırılgan kabuğunda daha büyük çatlaklar yaratıyordu.
Sanki sevgi sonsuz bir acıyla kuşatılmış gibiydi.
İlk yara oluşana kadar inanılmaz güçlüydü, her türlü acıya karşı dayanıklıydı, hayatın bütün kederini ve zorluklarını dışarıda tutabiliyordu.
Ama o ilk yara açıldıktan sonra, o sevgi ne kadar büyükse o kadar dayanıksız oluyordu.
Büyük kırılganlığı sevginin büyüklüğü yaratıyordu.
Sevginin içi acıyla doluyordu.
Onları birbirinden ayırmak neredeyse imkansızlaşıyordu.
Bir zaman, belki o eski günlere, bütün acılara karşı dayanıklı olan o sevginin yaşandığı günlere yeniden dönebilirim diye bekliyordu.
Sonunda dönemeyeceğine karar veriyordu.
Bundan kurtulabilmek için sevgiyi, erkeği ve kendisini öldürmek zorundaydı.
Ve bu zor işti.
Öldürmek bile yeterli değildi.
Bir sevgi acı vermeye başladığında, dokuz başlı masal ejderhalarına dönüyor, her yanından zehir ve ateş püskürüyordu.
Bir vuruşta onu öldürmek mümkün olmuyordu.
Önce onu parçalamak, kurtulma isteğiyle bilenmiş öfkenin keskin kılıcıyla, ateş fışkırtan ejderhayı budamak gerekiyordu.
Ve parçalamaya başlıyordu insan.
Sevgi parçalanıyordu, acı parçalanıyordu, erkek parçalanıyordu, kadın parçalanıyordu.
Kılıcın her vuruşunda ümit veren bir ferahlama yaşanıyor ama ilerde bir aşkı parçalamanın hesabını soracak gizli bir keder de derinlere pençelerini geçiriyordu.
O lekesiz günlerin, neşeli sabahların, ortak ve mahrem şakaların her an biraz daha uzaklaştığı hissediyordun, uzaklaşmanın getirdiği rahatlamayla birlikte bir daha dönüşü olamayacağını bildiğin unutuşa yaklaşmanın sarsıcı hüznü insanı kuşatıyordu.
En çok yaşamak istediğinden en hızlı adımlarla kaçıyordun.
Ejderha yavaş yavaş ölüyor, aşk ve acı küçük parçalara bölünerek azalıyordu.
İçinde bir boşluk doğuyor, oraya bir başka sevgiyi yerleştirmeye hazırlanıyordun.
Terk edilmeye hazırlanılan bildik bir evi andırıyordu ruhun.
Tanıdık bütün eşyalar beyaz örtülere sarılıyor, perdeler indiriliyor, sesler mahzun bir uğultuyla boşlukta yankılanıyordu.
Biraz sonra bu evden çıkıp gideceğini biliyordun.
Sana acı çektirmiş ama seni çok da sevindirmiş bir evi terk ediyordun.
Son anları belki de en hüzünlü olanlarıydı.
Üstleri örtülmüş ama altlarında ne olduğu hala bilinen parçalar darmadağınık duruyordu.
Kurtuluyordun.
Kurtulmanın bütün kederini hissederek...
Ve gözbebeklerinden, ne zaman bunlardan söz etsen bir alacakaranlıkta koşan siyah ceylanlar geçeceğini biliyordun.
Siyah ceylanlar koşuyordu.
Ahmet Altan
| |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >***HİÇ KİMSE YALANI SÜREKLİ SÜRDÜRECEK KADAR ZEKİ DEĞİLDİR***> 6.Eyl.2008 Cmt 18:56:54 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d Öncelikle faydalı paylaşım için teşekkür ederim.
Konunun biraz da dışına çıkarak faydalı olacağını düşündüğüm bir yazıyı eklemek istiyorum.
__________________________________________________________________________
Dürüstlük Meziyet Oldu
İnsanlık tarihinde doğruluk düz bir çizgi gibi seyretmemiş, sinüzoidal bir eğri çizmiştir. Doğruluğun yükseldiği dönemlerin arkasından eğrinin yükseldiği dönemler gelmiştir. Günümüzde modernizmin ahlâkın güncelliğini kaldırması sonucu yalan prim yapan bir konuma oturdu. Üçkağıtçılığa açıkgözlülük denildiği, rüşvet yemeyen memura enayi gözüyle bakıldığı toplumsal kabul toplum bilimcilerini düşündürmelidir.
Eski Yunan medeniyetinde Ispartalılar “Yakalanmadıkça hırsızlık yapabilirsin” kuralını benimsemişlerdi. Günümüzde böyle düşünen insanların gittikçe çoğalması toplumsal onay görmesi ilginçtir. “Sözünde durmak, yalan söylememek, başkasının hakkına saygı göstermek” gibi semavî değerler bütün kutsal kitapların öngörüleridir. Fareli Köyün Kavalcısı, Kırmızı Şapkalı Kız, Pamuk Prenses gibi çocuk hikayeleri bu değerleri topluma benimsetme çabasındadır. Batı dünyası bu değerlere doğu dünyasından daha çok sahip çıkmaktadır. İş hayatında, ticarî ahlâkta, aile içi yaşantıda kabul ve onay görmektedir. Ancak bu değerlerden uzaklaşma bizim toplumumuzda olduğu gibi batı toplumunda da göze çarpar nitelik kazandı. Ahlâkî yozlaşmanın durdurulmaması gelecek nesilleri tehdit etmektedir.
NORVEÇ ÖRNEĞİ
Norveç, nüfusu 4.5 milyon olan refah düzeyi çok yüksek bir ülke. İki kişiye bir otomobil düşüyor. 1996 yılında bütçesi %7 fazlalık vermiş. Yılda kitap satışı 4.5 milyon adet. Günlük toplam gazete tirajı 3 milyon gibi yüksek bir rakam. Yani Türkiye’ye eşit. Fakat insanlar mutlu değil. Her 100 aileden 50’si boşanma yaşamış. Doğan çocukların %52’si evlilik dışı. Adi suçlar artmış; cinayetler, uyuşturucu kullanımı gittikçe artıyor. İnsanlar zengin ama mutlu değil. Çare olarak Norveç Meclisi “Manevî Değerler Komitesi” kuruyor. Papaz kökenli bir başkan seçiyor.
Bu veriler sadece Norveç’te değil bütün Batıda dikkati çekiyor. Batı medeniyetleri bu noktaya nasıl geldi? Batılı insan maddî alanda büyük başarılar kazandı. Madde ve teknoloji imparatorluğu kuruldu. Madde ve teknoloji bir amaç gibi sunuldu. İnsanlar hayatlarında hedef ve menfaat olarak maddî zenginlikleri amaçladılar.
DESCARTES’IN ROLÜ
Batının bu noktaya gelmesinde Descartes’ın düşünceyi dogmalaştırması ve Pozitivizm’i ideoloji yapmasının önemli rolü vardır. Bu filozof, düşünce ile duygunun arasını açtı ve duygusal yaşantıyı akıl dışı ilân ederek reddedilmesini istedi. Düşüncenin ürünü olan maddî başarı ve teknoloji kutsallaştı.
Akıl insanoğluna has çok kıymetli bir âlettir. İnsanın daha az insan, daha çok insan olması daha az akıllı, daha çok akıllı olması ile paralel değildir. Madde ve teknolojinin bizatihi özelliği tarafsızlığıdır. İnsanı yüceltmeye veya canavarlaştırmaya hizmet edebilir. Yumurtasını pişirmek için kasabayı yakan Neron, kendi ırkını yüceltmek için diğer ırkları yutan Hitler, Batı medeniyetinin acı meyveleri değil midir? “Kuvvet istilânın haklı sebebidir” sözü Hitler’in inandığı bir yalandı.
DUYGUSAL ZEKA KAVRAMI
Son yıllarda EQ (Emotional Quation)’nun insan başarısında IQ (Intelligence Quation) kadar önemli olduğu üzerinde durulmaktadır. Daha doğrusu EQ kavramı yeni keşfedildi. Kişinin mantıkî zeka katsayısının yüksek olması, başarısında yeterli olmadığı, o kişinin duygusal zeka katsayısının da yüksek olmasının gerekli olduğu üzerinde durulmaktadır. Böylece o kişi, kişiler arası ilişkilerde insanları daha çok etkileyebilmekte, ikna gücü artmaktadır.
Kısaca, Batı medeniyeti deneme-yanılma metodu ile Amerika’yı yeniden keşfetti. Akıl gücü ve gönül gücünün beraberliğinde yürümeye yöneldi. “Doğruya sadece akılla gidilir” sözü koca bir yalan olarak önümüzde sırıtmaya başladı.
BENCİLLİK YALAN İLİŞKİSİ
Yalanın psikoloji kitaplarında bir tarifi vardır. “Bencil bir takım sonuçlar elde etmek için bilerek ve isteyerek karşısındakini aldatmak”. Günümüz medeniyetinde bencillikle bireysellik karıştırıldı. İnsanlar özgür ve bağımsız olmak isterken sadece kendisi için çalışan bireyler ortaya çıktı. Kendi çıkarını büyük topluluğun çıkarından önde tutan insan kendini dürüst olmak mecburiyetinde hissetmemeye başladı. Çünkü dürüst olmak ona bir şey kazandırmıyor, işini zorlaştırıyordu.
DÜRÜSTLÜK YARATILIŞTAN DEĞİLDİR
İnsanoğlu doğduğunda sonsuz iyi, sonsuz kötü olmaya açık olarak doğar. Ergenlik dönemi kadar ailesinin ve toplumun daha sonrada kendi tercihlerine göre doğrular ve eğriler arasında yolunu çizer. Dürüst bireyler için dürüstlüğün öğretilmesi gerekmektedir. Yaratılıştan melek gibi masum insan hayat karşısında kendi haline bırakılırsa, bilinç altındaki saldırganlık, bencillik, cinsellik gibi dürtülerin etkisi ile canavarlaşır. Bu nedenle anne ve babaya büyük sorumluluklar düşmektedir.
DÜRÜSTLÜĞÜN ÇEŞİTLERİ
Maddede dürüstlük: Başkasının hakkına saygı duymak. Duyguda Dürüstlük: Açık, samimi ve doğru olmak. Sözelde dürüstlük: Doğruyu söylemeyi başarmak. Davranışda dürüstlük: Başkalarını aldatmamak.
ÇOCUK NEDEN YALAN SÖYLER
7 yaşına kadar çocukta gerçeklik duygusu gelişmemiştir. Anne çocuğa “Bu senin değil, alma” dediğinde çocuk anlamaz, boş boş bakar. Çünkü mülkiyet duygusu gelişmemiştir. Her şeyin kendisine ait olacağını düşünür, doğuştan ben merkezcidir. Hatta hırsızlık her çocuğun geçtiği bir süreçtir. Kalem, silgi, para gibi herşeyi daha çok sahip olma duygusu ile toplar.
Anne ve babanın rolü burada önemlidir. Yalanın, hırsızlığın yanlış olduğu çocuğa öğretilmelidir. Vazoyu kıran çocuk elinde vazo parçaları varken ben kırmadım diyebilir. Annenin aşırı tepkisi veya ilgisizliği çocuğun bu konudaki değerlerini oluşturacaktır.
Çocuk taktir edilmek, ilgi ve şefkat beklentisi için yalan söyleyebilir. Cezadan kurtulmak veya suçu saklamak için, eleştiriden kaçmak için, olduğu gibi değil büyüklerin istediği gibi görünmek için yalan söyleyebilir. Bazı çocuklarda çocuksu düşmanlık, kıskançlık duygusu da yalan söyletebilir. Çocuğun yanlış ana-baba tutumlarına karşı tek silahı genelde yalan söyleme olmakta; yalan davranış kalıbı huy haline gelmektedir.
Bir gün büyük suç işleyen gencin idamına karar verilir. İdam sehpasında gence son isteği sorulur. O da annesinin dilini öpmek istediğini söyler. Anne çağırılır. Genç annesinin dilini öperken ısırır. Sonra şöyle der: “ Bana küçükken yalan söylemeyi öğrettin, ben de böyle oldum”.
Çocuğuna işine yarayacağı zaman yalan söyleyebileceği düşüncesini öğreten ve gösteren anne-baba çocuğun geleceğini şekillendirmiş olmaktadır. Yalanı teşvik eden aile durumuna düşmemek amaç olmalıdır.
ÇOCUK TAKLİT-TEKRAR YÖNTEMİ İLE ÖĞRENİR:
Sinemaya giden ana-baba diş hekimine gidiyorum derse, kapı çaldığında evvela çocuğuna yok dedirtirse o çocuk doğru bir genç olamaz.
Ahmet Bey 6 ve 7 yaşlarında iki oğlu ile bir gişeden geçiyorlar. 6 yaşındaki çocuklar ücretsiz. Baba gişe memuruna çocuğunun birinin yedi yaşında olduğunu söyleyip ödemesini yapıyor. Gişe memuru “Siz söylemeseydiniz ben yaşlarını bilemezdim” diyor. Baba “Ama onlar zaten biliyorlar” cevabını veriyor.
Yukarıdaki örnek doğruluğun vaaz veya konferans şeklinde anlatılması değil, yaşayarak, örnek olma dili ile anlatılması gerektiği mesajını vermektedir.
Ayşe evde oynarken tabağı kırdı. Annesine karşı savunma olarak ben kırmadım diyordu. Ama kırdığı her halinden belliydi. Anne “Bak kızım bu tabağı sen kırmışsın, belli oluyor, ama şunu bil; doğru olmak, gerçekleri söylemek tabaktan daha önemlidir” der. Böylece çocuğa doğruluğun erdemi örnek dili ile anlatılmış olur.
“Doğrulardan aç, eğrilerden tok görmedim” gibi değerli sözler, yalancıya insanların güvenmemesi gibi kötü sonuçlar çocuğun bilinç altına işlenmelidir.
Görüldüğü gibi doğruluk, dürüstlük herkeste olması gereken özellikler ama öyle azaldı ki “Ne dürüst insan” diye parmakla göstermeye başladık.
Nevzat TARHAN
| |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Yaşamı Kafese Koymayanlara / ...> 6.Eyl.2008 Cmt 18:37:48 | | fiogf49gjkf0d Yaşamı Kafese Koymayanlara
Zamanların birinde, parlak tüyleri, rengarenk kanatları olan bir kuş varmış. Bakanları büyüleyen, yaşam sevinci veren göklerde özgürce uçmak için yaratılmış bir hayvanmış. Günün birinde kadının biri bu kuşu görüp ona aşık olmuş, Kalbi yerinden fırlarcasına, gözleri heyecandan parlayarak kuşun uçuşunu seyretmiş.
Kuş onu yanına çağırmış ve ikisi birlikte, anlatılamaz bir uyumla uçmuşlar. Kadın kuşa tapıyor, onu kutsal sayıyor, yüceltiyormuş. Ama günün birinde düşünmüş kadın: -Belki de uzak dağları keşfetmek ister" diye korkuya kapılmış. Aynı duyguyu başka bir kuşla yaşamayacağından korkmuş. Ve kıskanmış -kuşun uçabilme yeteneğini kıskanmış. Kendini yalnız hissetmiş. "Ona bir tuzak kurayım", diye geçirmiş içinden. "Bir dahaki sefer, kuş tekrar gelirse, artık gidemesin" demiş.
Kadın kadar aşık olan kuş, ertesi gün tekrar sevgilisini görmeye gelmiş. Ne var ki, tuzağa düşmüş ve bir kafese hapsedilmiş. Kadın her gün gelip, kuşu seyrediyormuş. Vurgunmuş ona ve onu gösterdiği arkadaşları, "Ne şanslı bir insansın!" diye haykırıyorlarmış. Ne var ki, duygularında alışılmadık bir değişim baş göstermiş. Artık sahibi olduğundan, kalbini çalmasına ihtiyaç kalmadığından, kadının kuşa olan ilgisi azaldıkça azalmış. Uçamayan, hayatının anlamını dile getiremeyen hayvancık da sararıp soluyor, parlaklığını yitiriyor, çirkinleşiyormuş. Kadın da artık karnını doyurup kafesini temizlemekle yetiniyormuş.
Günlerden bir gün kuş ölmüş. Kadın son derece üzülmüş. O andan itibaren sevgili kuşunu bir an bile aklından çıkaramamış. Ama kafesi hatırlamıyormuş bile. Aklında hep onu ilk kez, mutluluk içinde bulutlarla yarışırken gördüğü an varmış sadece.
Kendinle başbaşa kaldığı yalnızlıkları artmış. Kuşun onu dış görünüşü ile değil, özgürlüğü, enerjisi ve sürükleyici tavrı olduğunu fark edermiş. Sevgilisinin yokluğunda kadının yaşamı da anlamını yitirdikçe, yitirmiş ve sonunda ecel gelmiş kapıyı çalmış.
"Niye geldin?" diye sormuş kadın, ölüme. "Tekrar onunla birlikte göklere uçabilesin diye", yanıtlamış ölüm. "Neden ama ölüm?" diyebilmiş kadın.
"Yaşamı özgür bırakabilseydin eğer, ona olan sevgin, bağlılığın ve hayranlığın artardı; ona kavuşabilmek onunla yeniden uçabilmek için artık bana muhtaçsın".
Paulo Coelho "On Bir Dakika"
| |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >Mangal : Kadın / Erkeğin Rolü :)> 6.Eyl.2008 Cmt 18:30:02 | | fiogf49gjkf0d Mangal :
Bu aktivite esnasında, bir erkeğin gerçek mutfak hünerine tanıklık ederiz. Bir erkek, mangal başına geçmek için gönüllü olduğunda, aşağıda detaylandırılan bir seri olay yaşanır:
ERKEK
1. Erkek mangalı ve mangal kömürünü çıkartır.
KADIN
2. Kadın ızgarayı temizler. 3. Kadın bakkala gider. 4. Kadın kasaba gider. 5. Kadın fırına gider. 6. Kadın salatayı ve sebzeleri hazırlar. 7. Kadın pişirilecek etleri hazırlar. 8. Kadın, etleri bir tepsi üzerine, gerekli malzemeler, baharatlar, vs ile dizer. 9. Kadın temiz ızgarayı ve hazırladığı tepsiyi, mangalın başında elinde birasıyla dikilen adama getirir.
ERKEK
10. Adam etleri ızgaranın üzerine yerleştirir.
KADIN
11. Kadın içeri geçip, masayı hazırlar. 12. Kadın sebzelerin pişmesini kontrol eder. 13. Kadın tatlıyı hazırlar. 14. Kadın tekrar dışarı çıkar ve kocasına etin yanmakta olduğunu haber verir.
ERKEK
15. Adam çok pişmiş eti ızgaradan alır ve kadına verir.
KADIN
16. Kadın tabakları çıkartır, masaya dizer.
ERKEK
17. Adam içkileri doldurur.
KADIN
18. Kadın masayı toplar, kahve hazırlamaya gider. 19. Kadın kahve ve tatlı ikram eder. 20. Yemekten sonra, kadın masayı toplar. 21. Kadın gider bulaşıkları yıkar, mutfağı toparlar.
ERKEK
22. Adam mangalı olduğu yerde bırakır, çünkü içinde hala yanan kömürler vardır. 23. Adam karısına bugün mutfak işi yapmamaktan dolayı mutlu olup olmadığını sorar. 24. Karısının şaşkın bakışları karşısında, kadınları mutlu etmenin imkansız olduğu kararına varır.
Alıntı
| |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Müzik, Vido Klip, Playlist, Konser >A DAN Z YE, 80 Lİ YILLARIN MÜZİK KLİPLERİ..> 6.Eyl.2008 Cmt 18:22:57 | | fiogf49gjkf0d Faydalı bir çalışma olduğunu ifade etmek isterim.Umarım bu başlık altında müzik kliplerini/şarkıları eklemeye devam edersiniz.
Dünya müziği için 1970-1980 li yılların en önemli yıllar olduğunu düşünüyorum.
Teşekkürler. | |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Sene 2047> 6.Eyl.2008 Cmt 18:16:08 | | fiogf49gjkf0d Yaşamın her alanının ( kültürel,siyasi,teknolojik,futbol vs.) 2047 yılında nasıl olacağına/olabileceğine dair ince nüktelerle desteklenmiş etkileyici ve anlamlı bir çalışma ...
Paylaşım için teşekkür ederim. | |
BohemianRhapsody
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Yalnızlık / ...> 6.Eyl.2008 Cmt 17:49:29 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d SESLER
Gecenin bir zamanı evine gelince Kilitte duyuyorsan anahtarın sesini Anla ki yalnızsın
Elektrik düğmesini çevirince Çıt diye bir ses duyuyorsan Anla ki yalnızsın
Yatağına yatınca Yüreğinin sesinden uyuyamıyorsan Anla ki yalnızsın
Odanda kâğıtlarını kitaplarını Duyuyorsan zamanın kemirdiğini Anla ki yalnızsın
Bir ses geçmişlerden Çağırıyorsa eski günlere Anla ki yalnızsın
Değerini bilmeden yalnızlığının Kurtulmak istiyorsan Kurtulsan da yapayalnızsın
AZİZ NESİN
| |
| |