ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
DuBLeGo> Forum Mesajları | | DuBLeGo'e ait Toplam 512 Forum Mesajı var
|
|
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >Efsane Geri Dönsün Artık:(DELÜ BAR)> 24.Oca.2007 Çar 13:00:19 | | Şimdiki arkadaşlıklar zamanında delü barda pekişti seviyeli muhabbet ordaydı artık herkes delü barı geri istiyor.Onur abiDuy şu garibanların sesini | |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >TEOMAN VE ŞEBOYU BU HALE GETİRENLERİ ŞİDDETLE KINIYORUM> 24.Oca.2007 Çar 00:14:03 | | Değişen tek şey Teoaman birayı bırakır rakıcı olur değişen bişe olmaz yine ayyaş yine ayyaş | |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >ÖSS hazırlığında önemle dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?> 19.Oca.2007 Cum 22:26:54 | | Hadi kazandık zamanında okuduk daha bugün bitti gitti üniverste.Bundan sonra napcaz | |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Eski Yıldız Ajanlar >OZKOOOO nickli arkadaşımızın tekrar ajan olmasını isteyenler lütfen buraya yazmalarını rica ediyorum> 15.Oca.2007 Pzt 21:57:14 | |
·DjCorsiva· :
ozko bey sen yıldız falan alamazsın. su hakkında yazılanlara bakarak diyorum bunu. bu kadar masum, temiz, iyi niyetlii olmayacaksın arkadaş. önce küfür edeceksin, sonra küfürsüz bir chatcity propagandası yapıp, plajlarda sövmeye devam edeceksinn. sonra abilik sıfatı kazanacaksın. takdir alacaksın ama hala iyilik melegi görünümlü bir şeytan olacaksın. soru sorduğunda iki cevabı çok görüp, silik bişeyler olmaya çalışan insanları, pohpohlayıp onlara olmadıkları sıfatlara büründüreceksin. sonra bir gece aniden 1440 dakika özel ajan buluvereceksin kendini. Ama sen yapamayacağın için bunları unut bu yıldızı
|
|
|
Duygularıma tercüman oldun sağol:)Sözlerin Altına imzamı atarım.Söylencek çok söz var ama kaale alcak yada ciiddiye alcak biri yok parmaklarıma yazık.Değmez..... | |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >****ChatCtiy e HanGi ŞehRimizDen KatıLıyoRsunuz..!****> 11.Oca.2007 Per 11:09:00 | | TAM 35 iZMİR
From BORNOVA
| |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >A KADINIM!!> 8.Oca.2007 Pzt 16:52:09 | | TIKLAYINIZ..
KADINIM
Köhne bir yük katarı gibi ayak parmaklarımızı ezerek önümüz sıra geçen bu yorgun asır, bizim asrımız değildi.
Korkarım, tozu dumana katarak pürtelâş gelen yenisi de, o imanla beklediğimiz ahengin asrı olmayacak.
Raylar üstünde alelade bir tımarhane bu...
... Tıklım tıkış vagonlarında vahşi bir itiş kakış; dumanında genzi yakan bir ihtiras kokusu...
Şüphesiz zamanla bu cinnet de ufukta yitip gidecek; lakin bizim için başka katar yok ömrümüzün içinden geçecek.
Görünen o ki kadınım, seninle biz, hayat denen bu metruk peronda, üzerinde adres yazmayan mektuplar gibi bekleşip, aşkımızı acılardan damıtarak yaşlanacağız. * * * Öyle bir çağdayız ki, insanoğlu geçen asır düşünü gördüğe denizler altında 20 bin fersah yolu kat edip, arzın merkezine yaklaştıkça, uzaklaştı insanlığından...
Kalabalıklaştıkça arttı kayıtsızlığın ıssızlığı...
Her bineni ise bulayan sefil bir trenle onun borsadan başka tapınak, paradan başka tanrı tanımayan son yolcuları, kâinatın raylarındaki şiiri, ilhamı, aşkı ezip geçti.
Ah o gönü1 şarkıları sustu önce...
Sonra, sevdaların ömrü kısaldı; tadı kaçtı hasretin, şehvetin harı söndü.
Sanal posta kutusu, mektubu öldürdü; bak, bir tek satır yok kalemimden sana kalacak.
Silinip gidiyor telefondaki aşk mesajları; seni seviyorum , -ki amentüsüdür itiraf gecelerinin- parfüm sıkılmış plastik bir gül dalının teybinde tutsak...
Korkuyorum gülüm; Seni seviyorum desem sana, plastik kokacak. * * * A kadınım,
A hüznümün bahçesi! ..
Görmem mi sanırsın; sesi kısık gözlerinin nicedir... dudakların buselere sağır...
Oysa ben, haykırmak için sesine, solumak için nefesine muhtacım.
Bilsen neler verirdim bakışlarından o kederi silebilmek, sana itimadın hazzını yeniden verebilmek için...
Lakin öyle bir tufana yakalandık ki, birbirimize kavuşmak için çekiştirdiğimiz kement boğuyor bizi...
Mübadele garında saadet ülkesine kesilmiş iki biletle mecalsiz bekleşiyoruz.
Kudretim olsa, seni bu harabe istasyondan kapar, koştukça yelelerinden takvim sayfaları uçuşan bir kısrağın terkisine attığım gibi, o çok sevdiğin ihtişam romanlarının mağrur asrına taşırdım.
Soyunurduk bütün o delik deşik kostümlerimizden, boyası akmış maskelerimizden... Mecburi rollerimizden...
Devamsızlık yüzünden tarihten kovulmuş iki muzip çocuk gibi, azad olurduk kendimizden... Benim boynumda alıçtan kolyeler, senin tebessümünde sümbülden gamzeler; çözüp dudaklarımızın mührünü, iç çekişlerimizi toprağa gömer, her akşam ilk sana gülümseyen yıldızına ip dolayıp keyifle ayaklarımızı sallandırırdık dünyaya...
Dilimizde, kavuşmanın tadını/ayrılık feryadını taşıyan bir şarkıyla...
Uşşak makamında...
Can Dündar | |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >Ölümden korkuyor muyuz?> 8.Oca.2007 Pzt 16:18:10 | | Bir gazetecinin ölümle ilgili yazısını okuduktan sonra bu konu hakkında daha çok düşünmeye başladım ve bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.Yazarın yazısından kısaca bahsetmek istiyorum. Böbrek yetmezliğine yakalanan yazar sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yarın için sürekli planlar yaptığı, kendisinden çok uzak olduğunu düşündüğü bir anda nasıl ölümle yüz yüze geldiğini yazmıştı. İnsanın kendisine yakıştıramadığı ölümün aslında ne kadar yakın olduğunu ve her an ölebileceği gerçeğini kavramıştı. Son olarak yazar bize bir nefes kadar yakın olan ölümün hayata bakışını nasıl değiştirdiğini yazmış. Artık biliyordu ki dünyaya bağlanıp kalmak; bitmek tükenmeyen hırslar, istekler ve tutkular ona hiçbir şey kazandırmayacaktı; sadece yıkım olacaktı. Artık onun gözettiği tek bir gerçek vardı: Kendisini Yaratana kulluk etmek…
Yazının tamamını koymak isterdim ama bulamadım. Bu yazıyı okuduktan sonra gerçekten ölümün hiçte sandığım (sandığımız) kadar uzak olmadığını ve ölüm hakkında konuşmadan ya da onu bir şekilde ört pas etmekle bu gerçekten kurtulamayacağımı fark ettim.Ne kadar güzel, sağlıklı, zengin… ve güçlü olsakta Allah’tan gelecek herhangi bir şeyi engellemeye gücümüz yetmez. Artık ölüm benim için korkulacak ya da değiştirilmesi gereken bir konu değil. Böylece hep aklımda olan sorular da su yüzüne çıkmış oldu. Peki ya öldükten sonra..?
Yaşamaktan korkuyorum desem çokmu trajik olur...
| |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Tarih, her zaman imkânsız sözünü anlamsız bırakanları kaydetmiştir> 8.Oca.2007 Pzt 16:13:39 | | Ümitsizliğini hayata karşı önyargı haline getirmiş insan kadar zavallı bir varlık var mıdır? Bu durumda olan insanların sayıca üstün olduğu bir toplum işkenceden zevk alan bir canlıya benzer.
“Bu ülkenin düzelebileceğine inanıyorum.” sözüne verilen tepkileri, özellikle de gençlerin tepkilerini düşündükçe isyanım bir kat daha artıyor. Verilen tepkilerin bazı örneklerini buraya not ediyorum.
1. Bu ülkede insanlar kanunsuz yaşamaya alışmış, ekonominin % 80 i kayıtdışı, sen bunlara kayıt dışılığı kaldıracağım dersen seçilemezsin.
2. Bu ülkede ekonomik yönden büyük güç odakları var. Bir şekilde ekonomik krizlerle sizi indirirler. Halkı ayaklandırırlar.
3. Siyaset kolay iş değil ekonomik yönden güçlü biri arka çıkmazsa iki günde bitersiniz.
4. Bu millete doğruları söyleyerek başa gelemezsiniz. Önce milletin gönlünü eğleyeceksiniz sonra başa gelince belki bir şeyler yaparsınız.
5. Amerika bu ülkeyi düzeltmeye çalışan birinin başarabileceği ihtimalini bilse iki günde öldürtür. Türkiye gibi pazarı nerede bulacaklar, onu kaybetmeyi göze alamazlar.
Bu görüşler gibi daha onlarcası var. Bu kadar mı ümitsiziz, bu kadar mı inandırılmışız...
Çok uzağa değil, yakın tarihimize bir bakın. Açlık, sefalet içerisinde Anadolu, ordularının büyük bir kısmı dağıtılmış bir millet ve topraklarının bir kesimi dünyanın en güçlü silahlarına sahip devletleri tarafından işgal edilmiş bir vatan.
Mustafa Kemal, tam bağımsızlığın hedef olduğu mücadeleye inanan ulu önder. Onun yaktığı ateşle bir millet dünyaya meydan okuyor ve bir destan yazıyor. Bu destanın faturasını inceleyen dünyanın gözüyle bakan Hollandalı bir yazar, Handelsblatat dergisinin Kasım 1922 sayısında şaşkınlığını şu satırlarla dile getiriyor.
“ Türkleri en yakından tanıyanlar ve en koyu Türk dostları için bile şaşırtıcı olan bu beklenmedik başarı (Kurtuluş Savaşı y.n.) akla şu soruyu getiriyor. Görünüşe göre son nefesini vermekte olan, ölüme mahkûm Türkiye, dört yıl süren dünya savaşında maddi ve manevi gücünü son damlasına kadar tüketmiş olduğu, üstelik bu savaşta hiç de özel bir yetenek ya da başkaca bir nitelik değişimi ortaya koymadığı halde, nasıl olur da böyle birden bire bütün dünyayı şaşkına çevirir. Sonu gelmiş gibi duran bu ülke, bugün üstelik yapayalnız kaldığı bir anda, en yüksek düzeyde bir örgütlenme ve dolu dizgin bir coşku sergiliyor. Türk paşalarıyla siyasetçileri, Asya halklarının ruh halini, Batı nın bütün büyük devletlerinin, Dawning Street ya da başka yerlerdeki bakanlıklarında kurulu bütün Müslümanlık işleri şubelerinden çok daha iyi kavramışlar. Londra’da yapılan Mustafa Kemal ve milliyetçi hareketlerinin sıfırı tükettiği, Anadolu yaylasının ortasında itildiği yalnızlığın er ya da geç tüm Kemalist hareketi iflasa sürükleyeceği, iki kere iki dört edercesine kanıtlanmıştı. Anadolu’nun daha dünya savaşı sonrasında fazla kan kaybından öldüğü, sözcüğün tam anlamıyla bir dullar ve yetimler ülkesine döndüğü söyleniyordu. Toprakların işlenemediği, tohumluk, tarım makinası ve iş gücü sıkıntısı çekildiği ileri sürülmekte idi. Eninde sonunda ülkenin sabrı taşacak, milliyetçi önderlere karşı ayaklanmalar patlak verecekti. İşte Londra’da söylenenler bunlardı. Gerçi Anadolu’nun bir yetimler ve dullar ülkesi olduğu doğruydu. Tam dört yıl boyunca, milyonlarca insanın fedakârlığıyla durmaksızın savaşabilmesi, demirden yumruğuyla İngiltere’nin maşasını (Yunan Ordusu’nu y.n.) denize dökebilecek ölçüde güçlü darbeler indirebilmesi ise, ulusal davaya duyduğu inanç sayesinde olabilmiştir. Bekleyelim görelim tutumu yetmez. Kendimizi Avrupalı olma zirvesinden ya da kibirliliğinden kurtarıp, İslam düşüncesinin içine girebilmeliyiz. Bunun gerekçesi Müslümanlık konusundaki bilgimizi arttırmak falan değildir. En basitinden kendi bencil çıkarlarımız ve gelecekteki çıkarlarımız bizi buna zorluyor. Yoksa günün birinde gözlerimizi açtığımızda, Asya’nın muazzam kapılarının şaşkın bakışlarımız önünde ebediyen kapandığını görürüz." (1)
Burada konumuzun dışında bir noktaya da değinmek istiyorum. Bu satırlardan bugün ülkemiz üzerinde oynanan oyunların neler olduğunun ipucu verilmektedir: “Müslümanlık bilgimizi arttırmak için değil, Müslüman ülkelerin geniş topraklarında var olabilmek için dini kullanmalıyız.” (2)
Tarihi böyle destanlarla dolu olan bir milletin gençliği, örneği kendisinden bir insan ömrü kadar bile uzak olmayan bu destanı nasıl unutur da içinde bulunduğu milletin Mustafa Kemal’i olmaya çalışmak yerine en büyük önyargısı olan ümitsizliğini bu millete fatura eder.
Tarih, bir çok mücadelenin öncüsünü kaydetmiştir. Bunlar içerisinde nadirdir ki halkı arkasına alarak hedeflediği mücadeleyi zafere ulaştırsın. Atatürk’ ün en büyük özelliği her yolun mübah olduğu düşüncesi ile yürüme yolunu seçmemesi ve fikriyatının temelini oluşturan şu sözleri ile ifade ettiği, mücadelesinde omuz omuza vereceği milletle olan ilişkisinin niteliğidir:
“Milleti; yapmak kudreti ve kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında kandırarak geçici teveccühler elde etmeyi tenezzül etmeyiz. Millete; âdi politikacılar gibi yalan vaadlerde bulunmaktan nefret ederiz.” (3) Giriş bölümünde yazdığım tepkilere cevap vermek gerekirse;
Bu ülkenin kurtuluşu Mustafa Kemal’in yoludur. O, halkını hiç aldatmamış ve yalan söylememiştir. Halkın yalana alışkın olması sözü, Anadolu’ya gelişi öncesindeki en büyük çekincesinin halkın artık savaştan bıktığı yönünde görüşler olduğun söyleyen Atatürk’ün Anadolu’ya gelişi ile halkta gördüğü inanç sayesinde, yalan olduğuna kanâat getirdiği görüşler gibidir.
Halkı kandırarak başa gelenlerin sonları 1938 sonrası hükûmetlerinin sonlarında olduğu gibi açıkça ortadadır. Seçildikleri dönemin akabinindeki seçimde kaybolmuşlardır.
Halkın güvenini kazanan bir hareket asırlık bir çınar gibidir. Kolay dağılmaz ve yıkılmaz.
Gayemiz, bu ülkede siyaset, tarihi tertemiz olan Türk milletinin çocuklarının gelecekleri için onların tertemiz yürekleri ve zihinleriyle işlemesidir.
Ekonomik yönden temiz olmak da böyle bir hareketin ancak halkın gönüllü olarak verdiği paralarla sağlanmasıdır. Bu yüzden büyük miktarları tek kalemde veren ekonomi devlerini değil, gönlüyle bu mücadeleye ortak olanları kabul ediyoruz. Biliyoruz ki ekonomik devler, günü geldiğinde verdikleri para boyutunda bir yama isteyecekler kendi açıklarına.
Dış odakların müdahalesine gelince, bu ülke bir kurtuluş mücadelesi vermiştir. Binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Bunların bir çoğu çocuk yaştadır. Onlar, o gencecik yaşlarında cephede hayatlarıyla kazandılar bu vatanı, bize düşen fikrimizle onların mirasını korumaktır. Her insanın mutlak varacağı son noktaya, bu vatanın vasiyeti yolunda iken ulaşmak en büyük şereftir.
Atam cephede söz vermiş kardeşlerime, onların verdikleri mücadele ile kurtarılacak vatanın yeni nesillerinin, yani bizlerin, fikrî ve ilmî yönden onların mirasına yaraşır bir şekilde yükseleceğine, nasıl olur da dururum, nasıl olur da yorulurum. Çalışmaktan sıkıldığım, ümitsizliğe düştüğüm her an benim için bir utanç kaynağıdır. Her saniye bir adım daha yaklaşan hesap gününde kardeşlerimin yüzüne nasıl bakarım...
Her şeyden önce zihniyet devrimi gereklidir. Ümitsizlik prangalarını kırmak için. Atamın sözlerini düşünün:
“Bir an için başarısız olduğumuzu varsayın, içinde bulunduğumuz durum çok mu şereflidir.”
(1) Metin Aydoğan; Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye sf.152 (2) Metin Aydoğan; Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye sf. 153
| |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Kısa Bir Yazı> 8.Oca.2007 Pzt 16:09:10 | | İnsanları hayata bağlayan beklentileri vardır. Kimileri bunu bir hedef haline getirir ve onun için çalışır, mücadele eder. Kimileri ise çalışmak yerine beklentisinin ikram edilmesini bekler. Kimileri de vardır ki hedeflerine bencilliklerinin gözlerine çektiği perdeyle başkalarının üzerinden geçerek ulaşmaya çalışır.
İkramı bekleyenler, köleliği kabul edenlerdir. Emeğin olmadığı bir zafere, ancak ipleri başkalarının elinde olan kuklalar ulaşabilir. İnsanımıza gün geçtikçe sindirilen bu düşünce yapısı, bizi üretkenlikten uzaklaştırmakta ve günden güne sadece tüketen bir toplum olmaya sürüklemektedir.
Ulu önderin şu sözlerinde ne büyük bir mesaj gizli:
“Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra istiklal ve istikballerini kaybeder.”
Bu sözlere katılmak sadece dilden dile dolaştırmak ile değil, onu hayata geçirebilmek için bir fiil ortaya koyabilmek ile mümkündür. Sözleri ile övdüğümüz atamızın şu sözüne cevap verebiliyorsak ne mutlu:
“Beni övmeyi bırakın,geleceğe ne düşünüyorsunuz.?”
Kendimize olan güvenimiz nedir?? Ürettiğimiz malların kalitesini yükseltmeye çalışıyor muyuz? Yoksa sadece bir sohbet ortamında veya bir köşe başında önümüze uzatılan mikrofona alaycı bir tebessüm ile mallarımız kalitesiz deme yolunu mu seçiyoruz? Maalesef yüzde 90 bu yolu seçiyoruz. Eğer ki özlü sözleri onaylıyorsak onlara sadece kafa sallamakla değil fiillerimizle sahip çıkmalıyız.
Bunları konuşurken konu derinleştikçe sonuç her zaman ülke yönetimin önümüze koyduğu engel niteliğindeki düzenlemelere gelir. Burada insanlarımızın söylediği tek şey yönetim bozuk! her gelen düzeltirim dedi ama bir öncekinin tekrarıydı tepkisi oluyor.
Bu durum 1938 sonrası dönemde hep böyle olmuştur. Bunun sonuçlarını bugün insanlarımızın siyaset veya politika sözünü duyduğu andaki tepkisinden anlayabiliyoruz. Eğer ki televizyon dizilerinde siyaset, bir iş adamının kâr oranını arttırabileceği bir sektör olarak vurgulanıyorsa bu tablo bize son 69 yıllık yönetimimizden mirastır.
İşte biz bu karamsar yanıtı veren insanlar arasından çıkarak, atamızın sorusuna cevap veriyoruz:
Geleceğe, senin bıraktığın yerden, senin ilkelerine bağlı kalarak, bu ülkenin kanını emenlere yaşama imkanı vermeyen bir toplum olarak, dik durmayı ve ezmemeyi ilke edinerek ve bu ülke ile sorunu olanların nefes alamayacağı bir vatan yaratarak ulaşmayı hedefliyoruz.
Biz, gelenin ne olacağını tahmin ederek değil, seni benimsemiş olanları her an yanımıza katarak gelen kitle olmak için çalışıyoruz.
Atam, ruhuna yemin olsun ki senin mirasına sahip çıkmak için gecemizi gündüzümüze katacağız. Tarihi adalet dağıtmak ve insanı yüceltmek olan bir milletin çocukları olarak ülkemizin geleceğine hizmetten bir an için bile geri durmayacağız. Bu bilinçli bir araya gelmiş insanların ortak ürünü olan teşkilatımızın ayakta kalmasını da önce imanımıza sonra şu özlü sözüne dayandırıyoruz:
"Milletten para istemek, onları en mukaddes gayeler hakkında bile şüphe ve tereddütte bırakıyor. Bundan başka, muhaliflerin en kuvvetli propaganda silahını teşkil ediyor. Bu sebeple, pek elim ihtiyaçlar için bile dua ile iş görmeye çalışıyoruz."
Ulu önder Atatürk, bir ömüre sığdırılabilecek en mükemmel fiilleri hayata taşımıştır. Bunu, ölümünün haberi yayılan bütün ülkelerde insanların yüzünde oluşan hüzünden anlayabiliyoruz.
Bir bayram arifesinde bir lider ölüyor ve bunu kendi insanlarının elinde yaşıyor. İhtiraslarnın kurbanı olan insanların sonları bu kadar üzücüdür. İşte atamızı dünyanın gelmiş geçmiş bütün liderlerinden farklı kılan, bırakın ihtiraslarını takip etmeyi, kendinden vazgeçerek hayatını milletine adamasıdır.
Bir dünyanın kalbini adaleti ve insancıllığı ile fetheden Atatürk ruhun şâd olsun.
Ölüm insanoğlu için ortak sondur ama ne durumda...
Alıntıdır
| |
DuBLeGo
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Merak Edilenler >CC ÖZEL MESAJDA KAÇTANE MESAJINIZ VAR :P> 8.Oca.2007 Pzt 15:46:38 | |
bide silinenler var.Msjların çoğunda ya modlar sitem eder yada bayram msjları | |
| |