ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
KarakterinKaderindir> Forum Mesajları | | KarakterinKaderindir'e ait Toplam 220 Forum Mesajı var
|
|
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >00000- Hani Çanakkale Geçilmezdi -00000> 28.Mar.2008 Cum 21:20:57 | | fiogf49gjkf0d
Jelin :
Yaptığınız açıklama yazısı için teşekkür ederim...Aynı dili konuştuğumuzu bazı cümlelerinizde yakalasamda yinelemek istiyorum
"Çanakkale Geçilmez" yazdırtan ecdadımızın manevi şahsiyetlerine saygısızlık yapmayın
Önemli olan yanlış yoldayız demeninde doğru yolunu bulmaktır...
JELİNUS ...
İMZA : Çoğu var ama anlayana, azına bakıpta gördüm sanma ....
|
|
|
"Hamfikir" değil "hemfikir" olduğumuzu yakalamanız güzell =)
Ayrıca bu uyarıyı ecdadımız şimdi bizi bu halde görse ne derdi şeklinde bir düşünceyle hareket etmeyenlere yapmalıyız şeklindeki fikrim ilede hemfikiriz sanırım =) | |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >;;;;;Alman Profesörün İtirafı;;;;;;> 27.Mar.2008 Per 20:16:04 | | fiogf49gjkf0d Alman Profesörün İtirafı
İstanbul Üniversitesi nde öğretim üyesi Alman asilli Prof. Naumark ile bir kısım talebesi Boğaziçinde geziye çıkarlar. Talebelerden biri prof. Naumark a su soruyu sorar:
- Avrupa bizi neden sevmez hocam ? prof. Naumark su cevabi verir:
- Çok samimi olarak itiraf edeyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez ve sevmesi de mümkün değildir, Asırlardır kilisenin Türk ve İslam düşmanlığı Hıristiyanların hücrelerine sinmiştir. Sebeplerine gelince:
1. Müslüman olduğunuz için sevmez. Ama faraza laik söyle dursun, Hıristiyan olsanız da size düşman olarak bakmaya devam eder.
2.Sizler farkında değilsiniz ama, onlar su gerçeğin farkındadırlar: Tarihten Türk çıkarılırsa tarih kalmaz. Osmanlı arşivi tam olarak ortaya çıkarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazılması gerekir.
3. Avrupa’nın pazarı idiniz. Simdi Avrupayı pazar yapmaya başladınız.
4. En az 400 yıl Avrupa da sırtımızda ve ensemizde at koşturdunuz.
5. Selçuklular Anadolu yu, Osmanlılar ise orta Avrupa ve Balkanları Haçlı ordusuna mezar ettiler.
6. Sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine
benzeterek hakimiyet sağladılar.önce ahlaki değerlerinizi yıpratmaya başladılar giyiminizden yaşantınıza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye başladılar A-B-C-D gibi
7. Selçuklu ve bilhassa Osmanlı, İslamiyet uğruna her şeyini feda etmeseydiler, İslamiyet bugün belki sadece Hicaz da varlığını devam ettirirdi, Kaldı ki Vahhabiliği kuranlar da, İngiliz Dominyon Bakanlığı nın adamlarıdır. Bati her yerde İslamiyet i, sapık inançlara kanalize etti.Ama Osmanlı, Asr-i Saadet i devam ettirdi.
8. Kilise size kin kusmaktadır. Ve sebepleri yukarıdadır.
9. Ben Türkiye ye geldiğimde 2 üniversiteniz vardı, simdi 19 üniversite var. (O tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) Osmanlı zamanında ise her yerde bir medrese vardı tarihinize bakin her medresede bilim eğitimi vardı ilk denizaltını Osmanlının yaptığını çoğunuz bilmiyorsunuzdur belki de ama Avrupa bunu biliyor
10. Sizler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an Avrupanın refahı ve medeniyeti yıkılır.Ama sizde bunun olması bu şartlarda çok zor.
11. Yine sizler, Avrupa nın tarihi düşmanısınız ve daima düşman olarak kalacaksınız."
Evet, almasını bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname.
| |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >..... Noel Bayramının Kökeni Türkler MİŞ......> 27.Mar.2008 Per 20:13:02 | | fiogf49gjkf0d "Noel Bayramının Kökeni Türkler" desem şaşırırsınız değil mi ?
O halde okuyalım bakalım bu sözün aslı ne?
İnanabilir misiniz, yüzyıllardır Hıristiyanların İsa nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramının, çok eski Türklerin yeniden doğuş bayramı olduğuna? Nereden nereye, inanılacak gibi değil, değil mi? Ben de ne yazık ki, yeni öğrendim.
Bu senenin galiba ilk başlarında idi Adnan Atabek imzalı bir e-mail aldım. Çok ilginç gelmişti, Hıristiyanların Noel bayramını tamamıyla Türklerden almış olduğunu gösteriyordu. Fakat üzerinde durmaya vaktim olmadı, hem de Noel zamanına doğru ele almayı düşünmüştüm. Bu arada Türk devletlerinden başka birilerine aynı konuyu bilip bilmediklerini sordum. Bana İran ın Azerbaycan bölgesinden İsmail Bey den yanıt geldi, verdiği yanıt birebir aynı olmasa da çok uyduğunu gördüm. Olay şöyle:
Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor. Bunun tepesi, gökyüzünde oturan Tanrı Ülgen in sarayına kadar uzanıyor, buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz. Ülgen, insanların koruyucusu, o sakallı ve kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor Türklerde. Bayramın adı Nargudan, nar=güneş, tugan, dugan=doğan. Doğan güneş. Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi diye Ülgen e dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan. İnanca göre bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor.
Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Yazılana göre akçam ağacı yalnız Orta Asya da yetişiyormuş. Filistin de bu ağacı bilmezlermiş. O yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. İsa nın doğumu ile hiç ilgisi yok. Doğum, güneşin yeniden doğuşu.
Meydan Larousse da, İsa evrenin nuru olarak algılanıyor ve bu olayın Pagan halklardan alınıp İsa ya yakıştırıldığı yazılıyor. İnternette yazılanlara göre, İmparator Konstantin (324–337) zamanında İznik te toplanan konsülde,
22 Aralık ta güneşin doğumu için yapılan bu Pagan Bayramı nı İsa nın doğumu olarak 24 Aralık a alınıyor ve Noel Bayramı deniliyor. Batı kilisesi ise, yani Katolikler 25 Aralık ta kutluyorlarmış bunu. Çam süsleme ise ilk 1605 te Almanya da görülüyor, oradan Fransa ya geçiyor.
Ne kadar ilginç değil mi? Batı, en büyük bayramını göçebe, ilkel olarak tanımladığı Türklerden yürütmüş. Yeni yapılmakta olan çalışmalarla Batı ya Türklerden kim bilir daha nelerin geçtiği ortaya çıkacak? Belki de yazının ve dillerin anası Türkler olduğu kanıtlanacak.
| |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >::::::::::İşte Vücudumuzun 24 Saati (Kronobiyoloji)::::::::::> 27.Mar.2008 Per 20:01:55 | | fiogf49gjkf0d İnsanoğlu 24 saatte tam 24 kez değişiyor. Ruh hali, vücut ısısı, tansiyon, kalp atışı, hormonlar sürekli uğraş halinde oluyor. Biyologlar, doktorlar ve farmakologlar bu olağanüstü duruma "Kronobiyoloji" adını veriyorlar. /
İşte bedenin 24 saatlik faaliyet raporu:
06.00
Kortizon salgılamasıyla organizma uyanıyor. Bu uyanma vücut için kendini yavaşca kalkmaya hazırlama işareti. Metabolizma hareketleniyor, günün işleri için enerji ve protein hizmete hazır oluyor.
07.00
Vücut hâlâ zayıf. Spor yapmaktan kaçının. Kalbe ve dolaşıma gereksiz yüklenirsiniz. Spor yerine kahvaltı edin, sindirim bu saatte mükemmel çalışıyor.
08.00
Libidonun en yüksek olduğu saat. Fazla miktarda hormon salgılanıyor. Sigara tiryakileri için de durum aynı. Kahvaltı sigarası damarları her zamankinden daha fazla çok daraltıyor.
09.00
Vücudun dinç, kuvvetli olduğu saat. Herhangi bir hastalık için iğne olacaksanız bu en doğru zaman. İğnenin ateş ve şişme gibi yan etkileri ender olarak görülüyor, vücut röntgen ışınlarına karşı daha dirençli oluyor.
10.00
Organizmanın kendine gelme, ben burdayım deme saati. Fazla enerjik, vücut en yükes ısı seviyesinde. Verimliliğimiz de öyle. Kısa süre belleği iyi durumda. Bir önemli ayrıntı: 10.00 ile 12.00 arası enfarktüs olaylarına sık rastlanıyor.
HAZIR CEVAPLIK SAAT
11.00
Vücudun tam formunda olduğu, verimli olmaya programlı bir saat. Kalp ve dolaşım o kadar zinde ki yapılan muayenelerde kalpteki bir bozukluk gözden kaçabilir. Hazır cevaplık tavan yapar, özellikle hesap işleri, matematik ödevleri rahat ve iyi bir şekilde, zorlanmadan çözülür.
12.00
Dinlenme saati. Dikkat azalıyor ve insanı uyku basıyor. Midedeki asit miktarı fazlalaşıp, beyindeki kan akımı azalıyor. Zira kan sindirim organlarını desteklemesi için mide tarafından kullanılıyor. Öğle uykusu uyuyabilen kişilerde istatistiklere göre enfarktüse %30 oranında az rastlanyor.
13.00
Vücut formdan düşüyor. Verimlilik gün ortalamasının %20 aşağısına iniyor. Bütün organlar en alt düzeyde çalışıyor, sadece safra öğle yemeğini hazmetme faaliyeti gösteriyor. 14.00 Bitkin oluruz. Çünkü tansiyon ve hormon düzeyi düşüyor. Diş doktorundan korkanlar için en uygun randevu saati. Çünkü bu saatte acı az hissediliyor. Lokal anestezi uzun süre devam ediyor (30 dk.).
HOŞ GEDİN ENERJİ
15.00
Enerji geri geliyor, bellek tam formunda. İkinci verimlilik dönemi başlıyor ama sabahkinden az.
16.00
Spor için en iyi saat. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumda.
17.00
Organların faaliyeti üst düzeye çıkıyor.Kuvvet artıyor, oksijen harcanıyor, böbrekler ve mesane çok çalışıyor. Tırnaklar ve saçın en çabuk uzadığı zaman. Midedeki asit miktarı fazlalaşıyor. 17.00 ye doğru mide kanaması geçirme riski artıyor.
18.00
Akşam yemeği için ideal saat. Pankreas bu saatte özellikle aktif.
19.00
Kan basıncı ve nabız tembelleşiyor. Bu nedenle kan basıncı düşüren ilaçlara dikkat, tehlikeli olabiliyorlar. antidepresanların tesiri de bu saatte daha fazla.
20.00
Karaciğerdeki yağ düzeyi düşüyor ve kirli kan kalbe her zamankinden daha fazla akıyor. Alerjisi olanlar ve astımlılar ilaçlarını bu saatte almalı. Etkisi hemen görülüyorr. Antibiyotikler de az dozda alınsa bile etkileri en üst düzeyde oluyor.
YEMEĞİ KESİYORUZ
21.00
Sindirim organlarının günlük görevi sona eriyor. Gelen herşey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalıyor ve bu çok tehlikeli. Kalan yemekler bağırsak sahasındaki mukozaya hücum ediyor.
22.00
Vücudun polisi akyuvarlar aktif hale geliyor. Sigara içenler dikkat! Bu saatten sonra vücut nikotin gibi zehirleri çok zor atıyor.
23.00
Organizma gün boyunca aktif faaliyet gösteren stres hormonunun salgılamasını durduruyor. Sakinleşip, rahatlıyoruz.
TATLI RÜYALAR
24.00
Uyurken deri hücreleri durmadan çalışıyor, gündüz olduğundan daha sık bölünüyor. İlk rüya safhası, yarım saat içinde rüya görmeye başlıyoruz.
01.00
Verim en alt düzeyde. Bu saatte çalışanlar hata yapabiliyor, dikkat azalıyor, çünkü vücut kendini uyumaya programlıyor.
02.00
Araba kullananlar dikkat: görme zayıflıyor, tepkiler yavaşlıyor, kazalar bu saatte çok oluyor.
03.00
Bedenin de ruhun da en karanlık safhası. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapıyor. İntihar edenlerin sayısı fazlalaşıyor.
04.00
Stres hormonundan enerji kazanıyoruz. Enfarktüs krizleri saat 04.00 ile 06.00 arasında çok oluyor; çünkü kan basıncı oldukça yükselip, damarlar geriliyor. Doğum yapma olasılığının en yüksek saati.
05.00
Erkeklik hormonu salgılanması artıyor. Stres hormonu bizi faaliyete geçiriyor ve gündüz değerinin tam 6 katına çıkıyor. Vücudumuz harekete geçiyor kaybolan enerji yeniden geri geliyor. Gelsin, yeni bir gün başlıyor.
| |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >00000- Hani Çanakkale Geçilmezdi -00000> 27.Mar.2008 Per 19:39:55 | | fiogf49gjkf0d
Jelin :
Şimdi bir başlık açıp heleki Türkiye Cumhuriyetinin atardamarı Çanakkale Zaferi ile ilgili olsun, copy+past sunumu olsun, insanlar olumlu yada olumsuz düşüncelerini dile getirsin, siz ordan diyinki ÖYLESİNE BİR MUHABBET...Arkadaşım açılan başlıkları copy+paste yapıyorsunuzda konuyla ilgili yorum yazılınca cevabı copy-paste edemediğinizden mi bu uyumlu kaplumbağa halleriniz.İşime gelmezse sözümü söyler kabuğuma çekilirim halleriniz...Açılan başlık yanlış...
Türkiye Cumhuriyeti bilinen somut düşmanları dışında 1980 lerin başından beri gençliğe uygulanan dejenere uygulamaları ile de sinsi bir düşmanla savaşmaktadır...Bilinçsiz gençlik bu tuzaklara düşmektedir...
Aile yapısındaki Ahlak öğretileri bilinçsiz üreme ve geçimsıkıntısı yüzünden çocuklara verilememektedir zaten değil bilinçlendirmek maalesef olan aklıda şırıngayla çeken eğitim sisteminden genç neslin yozlaşmış halleri yüzünden koskocaman bir zaferi ortaya koymadan önce bu tablolara sebep olan dejenere saldırılarını ortaya koymak lazım...
Savaşlar herzaman silahla olmaz...Çanakkale Zaferi ağıza alınırken bile destur gerektirir öyle işinize geldiği yerde atalarınızın yazdığı destanları kullanamazsınız onlar bu zaferleri ucuz anlatım sunumları olsun diyede kazanmadı...
"Çanakkale Geçilmez" yazdırtan ecdadımızın manevi şahsiyetlerine saygısızlık yapmayın
Önemli olan yanlış yoldayız demeninde doğru yolunu bulmaktır...
Not:Konu budur bazı yazılanlar haricinde bu başlık altında yazılan çoğu yazıyı doğru bulmuyorum...
JELİNUS
|
|
|
Jelin hanım öncelikle konuya olan ilginizden dolayı çok teşekkür ediyorum. Fakat konu hakkındaki yorumlara uyumlu kaplumbağa duruşu benzetmenize üzülmedim diyemem. Benim duruşum o şekilde algılandı ise, çok üzüldüm bu işe.
Eğer yapılan yorumları okumuş iseniz bir sözü çok kez tekrarlayıp baş ağrıtmaktansa doğru bildiğimi söyleyip ANLAYANA hesabı çekilmeyi yeğlerim. Öncelikle şunu belirteyim, ÖYLESİNE MUHABBET ten kastım, öylesine tartışılacak, her kişiyi muhattap alınacak önemsiz düzeyde bir konu olmadığından uzatmanın bir anlamının olmadığını vurgulamaktı.
Sizin de dile getirdiğiniz gibi Jelin hanım, "ÇANAKKALE GEÇİLMEZ". Bu laf kanla yazıldı tarihe. Ama yurdun içine topla tüfekle SALDIRIN nidalarıyla giremeyen küstahlar, ne yazıkki devrimizde sinsice emellerini sinsice planlarıyla gerçekleştiriyorlar. Anlayacağınız topla tüfekle değil, artık psikolojik ve kültürel savaşla bizi alt etme amacı içerisinde adım adım ilerliyorlar.
Maalesef sizinde dediğiniz gibi gençlik bu konularda vurdumduymaz. Yani adımlarının gelecek hesabını yapmadan rastgele ve sonuçlarını hesaba katmadan düşünme nimetinden yararlanmadan hareket ederek hep kendi geleceklerini hem de kendilerinden olacak koskoca bir nesili tehlikeye atıyorlar.
Bu başlığı KOPY-PASTE (KOPYALA-YAPISTIR) yaptım. Ama bu kopyala-yapıştır işini kendi fikirlerimi ifade edecek kabiliyete sahip olmadığımdan değil, burada kastedilenlere AYNEN KATILIYORUM, sizin fikirleriniz neler acaba niyetiyle yaptım...
Yapılan yorumlar eğer yapıcı, ayrıca elle tutulur kıymetteyse yorumumu hak eder. Yoksa ÖYLESİNE MUHABBET lafını hak eder.
Anlayacağınız ÖYLESİNE MUHABBET lafım konuya değil yorumlaradır.
SAYGILARIMLA.....
KADER | |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity Dedikoduları >Editörümüz Hokkabaz ın Doğum Günü> 24.Mar.2008 Pzt 23:27:45 | | fiogf49gjkf0d İnsan doğduğunda neden ağlıyor dersiniz =))))
Bence her ağlamanın sonunda bir gülücük açıyo da ondan =)))
İyiki doğdun arkadaşım =) | |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >100 Yıl Önce Ve Bugün> 24.Mar.2008 Pzt 22:44:09 | | fiogf49gjkf0d Cidden güzel bir paylaşım ve süper bir nostaljik hava...Teşekkür ederim.... | |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >BU ELBİSELER ÇİKOLATADAN> 24.Mar.2008 Pzt 00:25:14 | | fiogf49gjkf0d
Bunu giydiğimde yanıma yedek bir elbise almalıyım, yoksa yer bitirirsem elbisesiz kalırım mazallah..... | |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Modern Yatak Tasarımları> 24.Mar.2008 Pzt 00:22:55 | | fiogf49gjkf0d
Bu ikisi HARİKAA......=)))) | |
KarakterinKaderindir
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >Dünyadaki ilginç evlilik gelenekleri !!!!!!!!!!!!> 23.Mar.2008 Pzr 19:09:50 | | fiogf49gjkf0d
Her ülkenin toplumsal ve kültürel yapısı ile inançlarına göre evlilik gelenekleri, ilginç özellikler taşıyor. Bosna-Hersek’te sade kahve, damat adayının reddedildiği anlamını taşırken, Pakistan’da damat adayı küfür ve hakaretlerle dolu zorlu bir sınavdan geçmek zorunda kalıyor. AA muhabirinin, bir internet sitesinden yaptığı derlemeye göre, Bosna-Hersek’te evlenme çağına gelmiş gelin adayını isteyen damat adayı, kız evine yemeğe davet ediliyor ve ailenin büyükleri ile söz konusu evlilik hakkında tartışıyorlar. Kızın aile büyükleri damat adayı hakkında bir karara vardıktan sonra kahve ikramına geçiliyor. Şekerli kahve damat adayının evlilik için uygun görüldüğü, sade olması ise damat adayının reddedildiği anlamını taşıyor.
Pakistan’da damat adayı kızın aile büyükleri tarafından zorlu bir sınavdan geçiriliyor. Bu sınav, aile büyüklerinin damat adayına akla gelebilecek tüm hakaret ve küfürleri etmeleri, damat adayının ise tüm bunlara katlanabilecek kadar soğukkanlı olmasına dayanıyor. Sınavdan başarıyla geçen genç evlilik iznini almış oluyor. İskoçya’da ise gelin, düğünden bir gece önce aile büyüklerinin ortasına oturarak, onlara ayaklarını yıkatıyor. Bu gelenek, çiftin mutluluk yolunda yürümelerini sembolize ediyor. Düğünde ise gelin iki ayakkabısına da bozuk para koyuyor.
Çin’de de damadın ailesi astroloji uzmanına başvurarak evlenmeyi düşünen çift hakkında yorum istiyor. Eğer astroloji uzmanının hazırladığı horoskopu damadın ailesi uygun bulursa, çocuklarının doğum saatini ve tarihini kızın ailesine göndererek aynı işlemi onların da yapmasını istiyor. Çin’deki evlilik geleneklerine göre, düğünden önce damat evlilik yatağını hazırlayarak üzerine çeşitli meyve ve kuruyemişlerden koyuyor. Ailenin küçük çocukları yatağın üzerine oturtuluyor ve meyvelerle oynamalarına izin veriliyor. Yatağın üzerinde ne kadar çok çocuk olursa o kadar çok doğurganlığı sembolize edeceğine inanılıyor. Nedimelik yapacak bayanlar ise gelinin horoskopuyla uyumlu doğum yılına sahip kişilerden seçiliyor. Ayrıca Ay takviminin 7. ayının son 15 gününde evlenmenin uğursuz olduğuna, çünkü o dönemde cehennemin kapısının açılıp kayıp ruhların serbest kaldığına inanılıyor.
İsrail’de ise Musevi inancına göre, düğünlerde Kudüs’teki kutsal tapınağın yok oluşunu sembolize eden içi cam parçalarıyla dolu bir beze basma geleneği bulunuyor. Törende cam kırmak ise hayattaki mutluluğu ve üzüntüyü sembolize ediyor. Hindistan’da da damat gelinin kıyafetinden sorumlu oluyor. Gelin, beyaz gelinlik yerine, "sari" denilen özel bir giysi giyiyor. Törene gündelik kıyafetlerle gelen gelin, daha sonra kocasının kendisine sunduğu kıyafeti giyiyor.
Kore’de evlilik geleneklerinde ördek ve kaz önemli bir yer tutuyor. Eski geleneklerde damatlar arkalarında kaz taşıyarak beyaz bir atın üstünde gelinin evine giderlerken günümüzde sembolik olarak tahta kaz kullanılıyor. Bir başka geleneğe göre de düğünden sonra bir çift tahta ördek yeni çiftin evine yerleştiriliyor. Eğer ördekler karşılıklı konursa çiftin iyi geçineceğine, ters konulursa kavga edeceklerine inanılıyor.
Afrika’nın bazı bölgelerinde damat adayı kızı ailesinden istedikten sonra kızın ailesi teklifi kabul ederse kızlarına para ve fıstık veriyor. Gelin adayı, fıstığı damatla bölüşürken, çiftin birleşmesine yardımcı olan aracıya da bir parça veriliyor. Bu, komşulara ve akrabalara düğün daveti anlamına geliyor.
Belçika’da ise en önemli gelenekler arasında mendile isim işlemek geliyor. Gelinin ailesi, kızlarının adının işlenmiş olduğu mendili düğüne götürerek davetlilere gösteriyor. Bu mendil düğünden sonra kızın ailesinin evine geri getiriliyor ve gelinin kız kardeşi varsa onun adı işlenerek yine evde sergileniyor.
İngiliz geleneklerinin en başında kilisede çan çalmak geliyor. Bu şekilde kötü ruhların kovulduğuna inanılıyor. Gelin ve damat kiliseye girerken ve çıkarken çanlar çalınarak yeni evli çifte çiçek atılıyor. Finlandiyalı gelinler ise düğünde el yapımı altın bir taç takıyorlar. Törenden sonra bekar genç kızlar gelinin etrafında toplanıyor ve gelin genç kızlar arasından seçtiği birine altın tacını veriyor. Seçilen kızın, en kısa zamanda evleneceğine inanılıyor. Öte yandan Vikingler zamanında ise evlilikler açık arttırma şeklinde yapılıyordu. Damat adayı, gelin adayı için kızın babasına fiyat teklif ediyor, bu fiyat üzerinden pazarlık yapılıyor ve belirlenen para miktarı çeyiz için kullanılıyordu. Ayrıca çiftin evlilik hayatları boyunca altın ve gümüş sıkıntısı çekmemeleri için babası gelinin sağ ayağına gümüş, annesi ise sol ayağına altın takıyordu.
Fransa’da ise evlenecek çiftlerin törende yer alacak çiçeklerini davetliler getiriyor. Gelin ve damadın, evlilik günlerinde kullanılan ve nesilden nesile aktarılan evlilik kabından şarap içmesi de bu ülkedeki evlilik gelenekleri arasında yer alıyor.
Bulgaristan’da da erkek, sevdiği kızı ailesinden istemek için en yakın arkadaşıyla kızın evine giderken, yanında mutluluk, sağlık ve zenginliği temsil eden "rakia" denilen özel bir ev viskisi ve "zdravet" adı verilen yeşil çiçeklerden küçük bir buket götürüyor. Bunun yanı sıra kıza ve babasına ufak hediyeler veriyor. Baba, evin reisi olduğundan içki ikramında bulunuyor. Damat adayını beğenir ve evliliği onaylarsa kızına dönüp 3 kez evliliğe hazır olup olmadığını soruyor ve kız (evet) derse kızın ailesi de erkeğin ailesine hediyeler yolluyor. Düğünden önceki Perşembe günü hamur ve mayanın karıştırılmasıyla özel bir ekmek yapılıyor ve bu ekmek yeni ailenin oluşumunu sembolize ediyor. Düğünde ise gelin, içinde bozuk para, çiğ yumurta ve buğday bulunan bir tabağı arkasına bakmadan başının üzerinden geriye doğru atıyor. Tabak ne kadar küçük parçalara ayrılırsa o kadar iyi olacağı düşünülüyor. Ayrıca gelin ile damada somun ekmeği veriliyor. Hangisi bu ekmekten daha büyük parça koparırsa evde onun sözünün geçeceğine inanılıyor.
Bence evlilik arefesindeki erkekler Türk kızlarının isteklerini çok görmemeli bunları okuyunca....
| |
| |