Bir şarkı olmalı seni anlatan, yüreğin olmalı yüreğimde bulduğum...
Ne çok denedim seni bulmayı, ne çok aradım seni bir bilsen... Sanma ki çabuk pes ettim, seni
bulabilmek için ben bir ömrü tükettim...
Sesim mi çıkmıyordu, çok mu sessiz harf vardı gözlerimin içinde.
Yazılmamış bir şarkı mı beklediğin, adı konmamış bir şiir mi seni bana getirecek olan...
Ah sevdiğim... Kendimce yazabildiğim tüm cümleleri, dizebileceğim en özenli şekliyle dizdim de kaç
kere, yine bulamadım seni...
Eksik bir şeyler var diye düşünüyorum bazen. Kendi bildiğimce bulamıyorum ki seni ...
Çizdiğim noktalar azaldıkça, sana daha çok yakınlaşacağımı düşünürken, tüm noktaları mı sildim
yoksa diye korkuyorum...
Bir özlem ki içimden bir parça olmuş, öyle bir sen ki orada duran, hüzün olmuş, dalga olmuş, akın
olmuş, sel olmuş, yüreğimi tutuşturan ateş olmuş, kor olmuş...
Sen ki, belki çok uzak diyarlarda olan Ey Sevgili! İnancım olmuş, ışığım olmuş, yolum olmuş,
yıldızım, güneşim, ay ışığında hayalim olmuş...
Bir yazı yok ki seni düşünmeden yazdığım, sen ki can sevdiğim, sırdaşım olmuş, omzum olmuş,
kahkaham olmuş, gözümden akan damla damla yaş olmuş...
Bir hayal yok ki sensiz kurduğum, denizim olmuş, kumsalım olmuş, en güzel dansım, başıma taç
yaptığım yıldızım olmuş...
Sen sanıp sanıp yanıldığımı anladığım anlarda, yüzümdeki çizgim olmuş, çatık kaşlarım olmuş,
öfkem, korkaklığım, içime akan gözyaşım olmuş...
Öyle çok yorulmuşum ki seni bir başkası sanmaktan, dünyamı kapattığım kabuğum olmuş, sesim
sessizliğim olmuş, şiirim, yazım olmuş...
Hani öyle zordur ki içindeki tohumlar yeşerdikçe, ümitlere, hayallere dönüştükçe hiç olmadığını
anlamak, bir hüzünse o an içimi saran, belki en yakınımda, belki de senden çok uzaklarda seni
yaşamaktır hüznümle adını aynı satıra yazdıran.
Oysa bir yerlerde olmadığını anlayalı çok oldu. Şu deli yüreğim ne uslandı, ne vazgeçti
coşkusundan, kanat takıp seni aradı da, aşkın oldu semalara adını yazdıran...
SEN GÖKYÜZÜSÜN BEN KELEBEK
Şimdi masmavisin, pırıl pırıl
Tam benim mevsimim şimdi
Uçarak gelirim her gün sana
Küçük kanatlarım çok yorulur oysa
Farkına bile varmadan ulaşırım yanına
Sonsuzluğunun içinde kaybolurum
Tutunmak isterim gözlerine
Sonra karanlık oluverirsin
Korkarım ben karanlıktan
Uçarım yine gerisin geriye
Dönerken daha fazla ağırlaşır kanatlarım
Hep geriye gitmekten
Ömrümün kısalığı bile böyle üzmez beni
Ben kelebeğim özgür uçmak isterim
Bırakmıyorlar ki uçup sana geleyim
Neden sonra dank eder kafama
Yalnızlığımdaki hiçliğim
Sen Gökyüzüm!
Maviliğince de karanlığınca da
Benim için hep birsin
Sen Gökyüzüm!
Adını kanadımda taşıdığım
En büyük özlemimsin!
Yazarım adını sabah, yazarım hüznünü akşam, bir yakamoz dansı mıdır buluşmamız, denizin kokusu
mudur kokun, kalın mıdır sesin, kaşların gür mü, yeşil midir gözlerin, simsiyah bir zeytin mi?
Alfabenin başında mıdır adının ilk harfi, "Gökyüzü" müdür adın bir sabah usulca yazdığım. Bir hayal
midir sıcaklığın, gece kadar soğuk mudur yokluğun?
Nedir seni bana getirecek diye sormayı bırakıp, seni sensiz yaşamaya başlayalı çok oldu ama, kimin
elidir bensiz diyarlarda tuttuğun...
Bir hüzünse seni bana getirecek olan, işte bu yüzdendir hüznüm. Kanadıma yazılmışsan, bir
rüzgardır kokunu getirecek olan...Çıkmayan rüzgar, esmeyen eller ki döndürmüştür beni
hüzünlerime, kokun hiç olmadı ki üzerimde...
Hani öyle alışmışım ki yokluğuna;
Bir sabah, öyle bir sabah gel ki
Rüyalarım devamı ol bir tanem
Alışmam zor olmasın varlığına
Tam yokluğuna alışmış, hayalinle avunurken
Bir sabah, öyle bir sabah gel ki
Rüyalarımın devamı ol bir tanem...