ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
14 Mayıs 2024, Salı 18:58   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  keremcem46> Forum Mesajları
    keremcem46'e ait Toplam 14529 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...588589590591592593594595596597598 599600601602603604605606607608...700...800...900...1000...1100...1200...1300...1400...1453>>


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >uzak mutluluk>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:35:48
fiogf49gjkf0d
 


Gecenin infazındayım..
Gözlerimde uykusuzluk,
Çöllerimde susuzluk varken,
Dudaklarında soluyor geleceğim...
Oysa ben sana geliyorum sevgili..
Adımlarım ürkek olsa da
Yollarım sana,
Sabrım sana..
Biliyorum bu firar girişimi..
Sana gelen vagonlara kaçak bindim ben..
Farkındayım...Biletsizim..
Bir o kadar da öznesiz..
Urbamda fakir yüreğim,
Avuçlarımda hüznüm sana gelmekteyim...
Senden ne bir ömür istiyorum
Fakir yüreğime feda edilecek,
Ne de bir ten diliyorum
Acılarımda heba edilecek...
Sadece benle başlayıp senle biten cümle..
Sana geliyorken,
Yüreğinde “ bir cümlelik yerin “ var mı ?


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >uzak mutluluk>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:34:43
fiogf49gjkf0d
 



HAYAT NEDİR ANNE ?

Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne de kimsenin camını kırdım...
Çok uslu bir çocuk değildim ama,
Seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum! ..

Suskun görünsem de,
fIrtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne! ..
Ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum...
Ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ...

Benim hiç sevgilim olmadı anne,
Ne bir yuva kurdum,
Ne bir gün şansım güldü...
Öpemeden bir bebeğin gidişini,
Tükendi gitti çağım...
Kimi yürekten sevdiysem,
Yüreğini başkasına böldü...
Bir muhabbet kuşum vardı,
O da yalnızlıktan öldü...

Sen beni göğsünde
Hep acılarla mı soğurdun anne?
Yoksa evlat diye,
Koca bir taş mı doğurdun anne?
Eziyet degilim, zahmet değilim,
Musibet hiç değilim;
Bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
Doğurdun da beni,
Ne ile yoğurdun anne?

Benim hiç hayalim olmadı anne...
Ne seni rahat ettirdim,
Ne kendim ettim rahat...
Bir mutluluk fotografı bile çektirmedi bu hayat
Kaybolmuş bir anahtar kadar
Sahipsizim anne...
Ne omuzumda bir dost eli,
Ne saçımda bir şefkat...

Say ki yollardan akan,
şu faydasız çamurdum anne...
Say ki ıslanmaktım, üşümektim,
Say ki yağmurdum anne!
Bunca yıldır gözyaşlarını,
Hangi denizlere sakladın?
Oy ben öleyim,
Sen beni ne diye doğurdun anne ?


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >uzak mutluluk>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:32:53
fiogf49gjkf0d
 


ADINI KOYAMADIM YALNIZLIĞIMIN....


Islak ve dar sokaklarda yaşardım yalnızlığı
Ve o zaman aklıma gelmezdi ağaracağı saçlarımın.
Babamı kaybettiğimde yaşamıştım ilk acımı
Daha sonra ise seni sevdiğimde.
Bilmezdim ki ayrılığının
Ölümün yansıması olacağını yüreğimde.
Ben umutlarıma ip bağlayıp salmıştım gökyüzüne
Küçük bir uçurtmanın kanatlarında sana gelmiştim.
Rüzgarsız havalara alışıktım ben
Fırtınana yenildim...

Sen deli bir kısrak, ben isimsiz kahraman
Nasıl da sevmişim seni anlayamadım.
Bir bir kaybettim güzelliklerini
Gözlerime yaşlar doldu ağlayamadım.

Sevdalarımı isimsiz bir limana boşalttım
Ve uğruna döktüğüm göz yaşlarımdan
Küçük küçük denizler yaptım...
Kulak asmadım yalnızlığıma
Kulak asmadım acılarıma
Ben hep seni gözyaşımda yaşattım...

Adını koyamadım yalnızlığımın
Sevda dedim ben bu karamsarlığa

Hiç bestelenmeyecek şiirler yazdım sana
Hiç söylenmeyecek şarkılar yaptım.
Bir tarafını aldırdım kalbimin
Bir tarafını sana bıraktım...

Mühürlenmiş gözlerimin dermanı sendin.
Her nereye baksam seni görürüm.
Gözlerin idam sehpası olmuş
Hasretin çöreklenmiş bağrımın ortasında
Çek git sevdiğim ne olacak sonunda
Ya beni öldürürsün, yada ölürüm

Issız sokaklarda sabaha karşı
Ezanlar yükseliyor minarelerden.
Yüzüm kabeye dönük, dilimde dualarım
Rabbimden seni istiyorum ben
Öksüz bıraktığın yüreğime dön
Gel ey gönlümün mihrabı yeniden...


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >___DÖRT MEVSİM SABIR____>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:25:53
fiogf49gjkf0d

Sen yaralı serçemdin benim. Yüreğime kondun, bense söz eyleyip dilimden uçuramadım seni ya Resûlallah!

Kalbim seninle tanıdı sevdayı, bense kırmızı bir gül verip canana, tanıtamadım seni ya Resûlallah!

Ruhum sensiz kördü, karanlıktı. Sen, gören gözü idin ruhumun. Bense nefs gözlüğümü çıkarıp, gözümün ta içine bakanlara gösteremedim seni ya Resûlallah!

Sen ıslah ettin yüreğimi, huzuru oldun kalbimin. Bense nice sıkıntılı dostlarıma, yüreğimdeki senden bir buket sunup, huzur veremedim ya Resûlallah!

Sen solmasını istemediğim çiçeğiydin ruhumun, bense sünnetullah deryasından bir bardak su dökemedim sana ya Resûlallah!

Sen ziyafet verdin gönlüme, bense hadis sofrasına oturup lezzetini tadamadım ya Resûlallah!

Sen dertlerime ilâçtın, dermandın yaralarıma. Bense gözyaşlarımı su eyleyip içemedim seni ya Resûlallah!

Sen ki ahlâk merdiveninin zirvesindeydin. Bense terbiye çarığını giyip, huzuruna çıkamadım ya Resûlallah!

Sen bir hoşgörü pınarıydın, usulca aktın kalbimin derinliklerine. Bense içerine girip, günah kirlerimi yumamadım ya Resûlallah!

Sen ki yanık sevdamdın benim. Seni göremeyişin, göremeyecek oluşun ümitsizliği ateş olup yaktı beni. Bense Rahman dan bir damla rahmet dilenip, bu ateşi söndüremedim ya Resûlallah!

Sen olmasan yoktu yüreğim, sen ki her şeydin benim için. Bense hiçbir şeyliğimi bilip, her daim boynumu bükemedim ya Resûlallah!

Yaşanılmaya en lâyık aşk sende idi, görülesi göz, duyulası söz sende. Bense Asr ı Saadet e benzemeyen şu ömrümde, seni bulamadım ya Resûlallah! ...


keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >___DÖRT MEVSİM SABIR____>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:24:23
fiogf49gjkf0d

 

HAYAT SABRA DENKTİR

Olmaz gönlüm, olmaz öyle! Keskin sirkenin akıbeti malûm. Dört mevsimi yaşayan bir cennetin bağrında büyüdün de sen, onun için böyle bir baharı ve yazı özlersin. İstersin ki çabuk geçsin fırtınalı sonbahar, ayaza durmasın kışlar. Dedim ya, sen dört mevsim hesabını yaparsın yaşarken duygularını. Ama bilmelisin herkes buralı değil. Bilmelisin, güneş görmeyen yurtlar var.

Olmaz gönül, olmaz öyle. Yükün ağır bilmekteyim, baharı yaşamayanlarla kış nasıl geçer; onu da bilmekteyim. Ama şunu da bilmekteyim ki, sabredebildiğin ölçüde yaşarsın. Eminim ki, hayat sabra denktir. Ve sabır, tahammülün bittiği yerde filizlenir, maneviyat çeperlerini genişlettikçe boy atar, sırf Yaradan ı düşünerek fiiliyatta bulunduğun zaman neşv ü nema bulur.

Sabır gönlüm, sabır! İçine çekerken, zehir gibi gelir tadı, boğulacağını zannedersin. Kanın çekilir yüzünden, bembeyaz olur sîman; yutkunursun, geri döner içinde düğümlenenler. Başını eğmek istemezsin; ama kaldıramazsın da öyle göklere doğru. Ağlarsın, gözyaşın akmaz. Haykırmak gelir içinden, zangır zangır gürültüler habercisi olur titreyen ellerin. Konuşursun yalnızca kendinle, dökersin içini; senden başkası duymaz bilirsin bunu.



Sitemlerin dillenir haklı olduğunca, bağırırsın rahatlarcasına, ama sadece kendi içinde, ama sadece Yaradan la baş başa. Sonra gözlerin... Gözlerin nihai nokta olmak ister en sonunda. Durur öylece, bakar, bakar... Ve kimseler fark etmez neden donuklaştığını, kimseler anlamaz anlatmak istediği çifte derin mânâyı... Sonra çekip alıverirsin anlamlı bakışlarını ruhunu bir kenara bırakmışlardan. Yüzünü çekersin, yalan dünyanın yalancılarından. Alnındaki kırışıklıkları alıverirsin haberi olmayanların önünden. Doğruca bırakırsın asıl dergâha. Bağrına cennetler sığan seccadenin secdeliğine. Ve başlar böylece sabır maratonun. Korkma gönül, sen hele azmet sabır için, yüreğini koy ortaya, gör ne mânevî hediyeler paketliyor Yaradan...


En masumane tavırlarına gaddarca yaklaşanlar olacak belki. İçindeki çocuk hafife alınacak... Anlatmak istediklerin değil, anlaşılamamış yanların konuşulacak. "Olsun!" diyeceksin, yüzündeki gülümsemeyi kaybetmeden. Yine de hüsn-ü zan edeceksin. Allah için söylediğini yine Allan için olduğu yerde bırakacaksın. Yaradanı alıp yüreğine, sırtını dayayıp tevhidin çınarına, akıbeti ukbâda düşüneceksin. Ve kalbin şöyle bir hafifleyecek, damarlarına giden iyimserlik yolunu tıkamadığından...



Üzülüp acı çektiğin anlarda çileni hafife alanlar olacak belki... Öyle bir yanacak ki için, kimseye anlatamayacaksın. Günlerce ağlayacaksın gözyaşının lâhutî ikliminde. Sonra en yakınındaki, en yüreğindeki vuracak hislerini... Canım dediğin dönecek sırtını. Bir "ah!" çekeceksin derinden ve anlamaya çabalarken empatinin gücüyle, arkanı döndüğünde kimse kalmamış olacak. "Sabır" diyeceksin, yine sabır... Eyyüplerin torunluğuna yakışır sabır...



"Bugün Allah için ne yaptın?" sorusu geldiği an kulağına, vereceği cevabı bulamayanların tedirginliği değil, en zor imtihanını başarıyla vermiş öğrencilerin rahatlığı olacak ruhunda. Başını yastığa koymadan "elhamdülillah" diyecek, rüyanda cennetten kesitler izleyeceksin belki... Ve sabaha erdiğinde, avucunda tuttuğun tesbih tanesi yine "yâ sâbır"la şakırdayacak...




Faltaşı gibi açılıp kalacak gözlerin bazen de... Çok şaşıracaksın, çoook! Ya gönül... Kalb kırmak çok kolay oldu, kalbin değeri pazarlara bile çıkartılmaz oldu. Tatlı sözü unutanlar çok, şu hengâmesinden sallanıp duran asırda! Aldırma diyemem, aldıracaksın elbet, hislenip içerleyeceksin belki. Zannediyor musun ki, yüreğine aldıklarına söylediğin nazenin kelimeler, boşta kalır! İnanıyor musun ki, sevdiklerin için kurduğun lâtif cümleler, öksüz bırakılır!



Yok gönül, yok! Sahibi var hepsinin. Bırak duymasın insanlar, bırak sertliği onlara! Bırak, tabularına kale yapsınlar! Yeter ki sabret gönül, asıl sahibini düşünüp sabret, başını sonunu kestiremediğin olaylarda bile...



Bırak vursunlar ayıbını yüzüne, bir kusuruna binler cefâ taksınlar. Yaradan ın "Settar" ismi, beşerin hükmüne mi kalmış. Sen sabret gönül...


Felaket tellalları susmasınlar isterlerse? Olumsuzluğu yaymanın zevkine doyamayanlara inat, bütün güzel düşüncelerini yay sere serpe. Zehrini ağzında taşıyan yılanın başını ezemesen de, bal damlasın dilinden.


İbrahim in (as) ateşleri, gül olurken mi sunmuş Dostların Dostu şu
ayetini: "Güzel söz, güzel bir ağaç gibidir ki onun kökü sabit, dalı ise göktedir."


Sabır gücünün tükenirliğinden korkarsan bir gün, gel gir şu dizelerin sırlı havasına... İnan, kimse üzemez seni orda. Ve uzan o ağacın dallarından ötelere... Uzat ellerini ve bekle. Sabırla bekle gönül! En geç sûrun sesi duyulduğunda tutacak ellerinden Resuller Resulü (Aleyhissalatu Wesselam). Pes etme, sabret gönül, sabret!...






keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >___DÖRT MEVSİM SABIR____>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:20:30
fiogf49gjkf0d
Sabreden derviş, muradına ermiş” gibi harika bir deyim, nasıl oldu da “Sabreden derviş, muradına ermeden gebermiş” gibi soysuz ve hayasız bir lafa dönüştü?


Kuran da sabretmenin, insanları karanlıklardan nura çıkaracak yollardan olduğu bildirilir. Ancak Kuran da bildirilen sabır, günlük hayatta pek çok insanın şahit olduğu tavırlardan çok farklı, çok üstün ve kapsamlı bir ahlak özelliğidir. Kuran da öğretilen gerçek sabır, sadece zorluklar karşısında değil, aksine hayatın her anında yaşanan bir ahlak özelliğidir. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar güzel olan herşeyde kararlılık ve istikrar göstermeyi, bir an olsun bunlardan taviz vermeyerek bir ömür süresince devam etmeyi gerektirir.

Allah ın Kuran da bildirdiği sabrın en çarpıcı örneklerini ise peygamberlerin yaşamlarında görmek mümkündür. Çünkü peygamberler Allah ın dinini anlatmakta, güzel ahlakı yaşamakta sabır göstermiş ve Allah a sadakatlerinden asla ayrılmamış, sadece Allah ın rızasını kazanabilmek amacıyla sabretmiş insanlardır.




keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >___DÖRT MEVSİM SABIR____>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:19:13
fiogf49gjkf0d

Dört Mevsim Böyledir Huyum

İyi huylu olanlara imrenirim. İyi hâlleri olanlara… Yine de dört mevsim değişmez huyum. Ondandır; ayazda ter kana belenir, ateşte donarım. Dört mevsimlik değişmez hikâyemdir bu:

Ekim ayı yarı ömrünü tamamlamıştı. Oldukça güzel geçmesini dilediğim bir gün. Sabahın ilk saatleri... Yağmur birden bire bastırıyor. Uzun süredir damlasına şahit olmadığım yağmur, en önemli işlerimden birini görmeye gideceğim gün, tam da o gün, alabildiğine yağıyor. Dışarı adım atmaya imkân yok. Birden ben de öfke yağmuruna tutuluyorum. “Bu günü mü buldu bu yağmur? Böyle önemli bir iş için dışarı çıkacağım bir zamanı… Nefret ediyorum şu yağmurdan, damlasına tahammülüm yok!” Öfkem sele dönüşmüş köpürüyordum. Seslendiremediğim hislerimin nicesi içimi kazımaya başlamıştı. Musluğu olsa gökte, uzanıp keseceğim yağmuru. Uzanacağım da o anda çakan şimşek her yanı tutuşturmuş gibi parıl parıl parlattı. Arkasından gelen gürültü yeri yerinden kazıyormuş gibi sarsmaya başladı. Binamız zangır zangır sallanıyordu. Hele bir patlama sesi oldu ki, gök en şiddetli bir şekilde şamarını indirmişti. Hedefte ben vardım sandım. O korkuyla büzüştüm. Ne sel, ne yağmur; kızgın saca düşmüş bir damla gibi cızırdamaya başladım. “Allah’ım!” dedim. “Sen izin vermezsen, hiçbir yere yönelemeyiz, varamayız. Yağmuru hakkımızda hayırlı kıl. İşim de hayırlı ise varmayı, sonucunu almayı nasip eyle.”

Aklımın başıma gelmesiyle düşündüm. Uzun süredir yağmur yağmamıştı. Her taraf toz, duman, pislik içindeydi. Sayısını bilmediğimiz kadar varlık faydalanmak için yağmuru bekliyordu. Hatta faydalandırmak için… Hele köylüler “toprak tava gelsin de mahsullerimizi bir an önce ekelim” diye yağmur duasına çıkıyorlardı. Bense iki adım öteye gitmenin zorluğunu düşünerek öfke seline kapılıyordum. Aslında bir seferinde değil hemen hemen her seferinde böyleydim.

“Aman Allah’ım, affet Allah’ım!”

Yağmur dindiğinde, ciğerlerin bayram edeceği güzellikte bir koku sardı her yanı. Hava mis gibi olmuştu. Bir coşku gelmişti içime. Sanki dirilik yağmıştı yeryüzüne. O gün işime daha neşeli gittim. Görüşmelerim ummadığım bir verimlilikte geçti. Yağmurun bereketi her yanı sardı. En nihayet köylülerin sevinç haberleri basına bile yansımıştı. Yağmur başladığı zaman takındığım tavra isyan ettim ve tövbe kapısını araladım, utanarak ama umutla daldım içeri...

Sonbahar ayları bol yağışlı geçti. Her yer yağmura kanmıştı.
Kış aylarına yazdan kalma günlerle başladık. Çok hoş günlerdi. Yağış yoktu, neredeyse gömlekle gezilebilecek kadar sıcak vardı. Piknik yerleri henüz boşalmamıştı. Şehirliler son derece memnundular ama köylü yakınıyordu. O sıcakta filizlenmiş ve toprağın üstünde çıplak kalmış mahsulü soğuk yakar, kavurabilirdi. Hem kış yağışlı geçmezse, dağlar taşlar karla dolup taşmazsa, akarsular azalır hatta kuruyabilirdi. Bu, köylü hayatının felç olması demekti. Tabiî şimdilik farkında değildik ama şehirli hayatına yansıması daha beter olurdu. Rabbim acıdı, merhamet etti. Bulutlara izin çıktı. Seferleri başladı. Geçtikleri yerler beyaza bürünüyordu. Haberler şehrimizin de günlerce kar altında kalabileceğini bildiriyordu. En nihayet öyle de oldu. Kar lapa lapa dökülürken beni yeniden bir öfke bulutu sardı. Şimşekler çakmaya, yıldırımlar fırlatmaya başlamıştım. İşimin karla, soğukla hiç arası yoktu. Kazancım oldukça azalacaktı. Öyle bir soğuk vardı ki, sıkı giyinmem kâr etmiyordu. İşyerimde donuyordum âdeta. Üstelik siftah bile edemiyordum. Ve öfke duyuyordum kara, soğuğa… Ağzımdan çıkanları kulaklarım duymuyordu. Öyle geçti birkaç gün. Bir sabah iş yerime vardığımda çok erkenci olan komşumun dükkânını açmadığını gördüm. Kepenkleri kıpırdanmamıştı bile. Kış giyecekleri satan ve işleri de oldukça iyi olan komşumun dükkânına gelmemesi iyiye alamet değildi ya, bekledim bir süre. Bekledim ama sabretmek mümkün mü? Cep telefonumun düğmelerini yokladım. Az sonra komşumun telefonu açıldı. Açıldı ve ağlama sesleri yankıladı kulaklarımda. İçime dökülen o seslerin verdiği acıyı tarif edemem. Bir gayretle ben de sesimi çıkarmaya başladım. Telefondaki şahsa kendimi tanıttım. Komşumu sordum. “Sizlere ömür” cevabı beni o titremeli hâlden aldı ve sanki bulunduğum yer ekmek pişen fırın odasıymış gibi tenim yanmaya, kızarmaya başladı. Özellikle yüreğimin cayır cayır yandığını hissediyordum. Vücudumu öyle bir ter basmıştı ki, ağustos sıcağında hatırlamıyorum öyle terlediğimi. Derhal iş yerimi terk ettim ve komşumun evine koştum.

O kış mevsiminin sonunda tabiat alabildiğine gayrete gelmişti. Su kaynakları fokur fokur kaynıyordu. Dereler dolup taşmıştı. Çeşmeler gürül gürül akıyordu. Her yan yeşile boyanmış gibiydi. Kırlar çimenlerini, çiçeklerini salmıştı. Tarlalar, bağlar, bahçeler coşmuştu. Bahar da yağışlı giderse verimde ulaşılmaz bir rekor kırılabilirdi. Sevinçli haberleri takip ediyorduk basından.
Nisan ayı sıcak bir günle başlamıştı. İlk haftası öyle geçti. Hafta sonu da havanın önceki günler kadar güzel olacağı belliydi. Nisanın o ikinci Pazar günü güneş masmavi gökyüzünün bir yanına asılmış kocaman bir kandil gibi parlıyordu. Uzun süredir kırlara varmamıştık. Karar verdik ve şöyle ailece koyulduk yola. Şehrin birkaç kilometre dışına çıktık. Bir müddet arazi yolunda ilerledikten sonra gür bir ormanlık alana doğru sokulmuş açıklıkta durduk. Her taraf yemyeşildi. Kır çiçekleri sayılmayacak kadar çoktu. Çoğunun ismini bilmiyordum ama neredeyse her renkten her cinsten çiçek vardı çevremizde. Mis gibi kokan tabiatın kucağına serildim. Yorgunluğumu, sıkıntılarımı, içimde birikmiş olan olumsuzlukların tümünü yerlere serpmek istiyordum. Bir anda öyle olduğunu da hissettim. Huzur ve mutluluk sarmıştı her yanımı. İyi ki gelmiştik. İşte insan böyle anları da yaşamalıydı. Böyle anların tadıyla hayat bulmalıydı. Bulmalıydı ama o an çok sürmedi. Birden fırtına derecesinde rüzgâr esmeye başladı. Ortalık toz dumana karıştı. Az sonra dışarıda duramaz olduk. Arabaya çekilmek zorunda kaldık. Benim içimi öfke bulutları sararken çevremizi de kurşun renkli bulutlar sarmaya başlamıştı. “Zamanı mıydı, hiç olmazsa akşama kadar sabredemezler miydi şu bulutlar?” O öfkeyle bastım marşa. Henüz şehre ulaşmaya fırsatım olmadı. İlerlediğim dere yolunda arabamı bir kenara çekmek zorunda kaldım. Yağmur, silecekleri hiçe sayıyor, oluk gibi su boşaltıyordu ön camın üzerine. Yarım saat sürmedi arabada beklemem. Çakan şimşekler, çevremize düşen yıldırımlar yine aklımı başıma getirmiş, isyanıma isyan etmeye başlamıştım. O yarım saatte ettiğim dualar, okuduğum kısa sureler… Yağmur kesilince arabadan indim. İşte o anda toprağın kokusunun çiçeklerin kokusu kadar güzel olduğunu hissettim. Hava tertemiz olmuş, tabiat sanki daha canlanmış, rengi daha güzelleşmişti. Bulunduğum dereden az aşağıdaki baraja gürül gürül sular akıyordu. Bencillik ettiğime bir daha utandım. Hem de ne utandım. Seyrine doyum olmaz o güzelim tabiatın üstünde bulunma hakkımın olmadığını düşündüm bir an. Düşündüm; o isyankâr hâlimle altında yerim var mı sanki?

“Aman Allah’ım, affet Allah’ım!”

Yaz mevsimini çok severim. İşlerim yoğunluk kazanıyor. Kazancım dört mevsim yetecek kadar bol oluyor. Ama şu sıcakları olmasa… Dayanamıyorum sıcağa, hele sıcakta çalışmaya. Ter basıyor, yapış yapış oluyor her yanım. Nefes almakta zorlanıyorum. Pencereleri açıyorum; cereyandan tutuluyor tenim, ağrılar doluşuyor adalelerime. Biraz fazla açık tutsam pencereleri kemiklerim sızlamaya başlıyor. Kliması olan komşular “sakın taktırma” diye uyarıyorlar. “Tutulmak bir yana, çarpılır felç olursun” diyorlar. Klima da çare değilmiş. Ne yapacağım peki ben bu sıcaklarda. Daha kaç ay var sıcakların geçmesine. Hem geçsin istemiyorum ki, işlerimin en yoğun olduğu mevsim, bu mevsim. Şu devlet de neden bu işe el atmaz sanki, şöyle büyük bir şemsiye açsa şehrin üstüne, dert olmaktan çıkar sıcaklık ama nerde öyle devlet?..
Yine öfkeleniyorum, üstelik alnımdan buz gibi ter damlarlının süzüldüğünü hissediyorum.



keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Aşk ve Sevgiye Dair...>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:15:49
fiogf49gjkf0d
 




İlk Aşk

Felek ne kadar kahretse kalbimize,
Zaman zaman hatirladigimiz olur,
Hangi dilber ilk aski tattirdi bize;
Bir bahtiyarla yasadigimiz olur.

Ah o yaz gecesi, o mehtap, o havuz!
Balkonundan gul atan comert sevgili!
Askinla deli divane oldugumuz,
Sarmasiga tirmandigimizdan belli.

Belki bugun bu yasta tekrar olunmaz,
Ilk ask gecesinin masum yeminleri,

Felek ne kadar kahretse kalbimize,
Zaman zaman hatirladigimiz olur,
Hangi dilber ilk aski tattirdi bize;
Bir bahtiyarla yasadigimiz olur.



keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Aşk ve Sevgiye Dair...>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:15:13
fiogf49gjkf0d
 


Kaybettik Biz !!!


Bitti o sevda kesildi çığlıkları martıların !!!
Su gibi bitti, suya karşıt gibi bitti...
İtti kıyıyı adına deniz dediğimiz şey
Unuttuk ikimiz de her türlü yetinmezliği...
Kaybetti kumarda gözlerim !!!
Kaybetti kumarda gözleri !!!

Bir koru rüzgârlandı göğüs boşluğumuzda sanki
Uzaklaştı ağaçlar birbirlerinden...
Yakınlaştı ağaçlar birbirlerine...
Yani her soluk alıp verişimizde bizim
Bir mekik gibi kalbin...
Bir mekik gibi kalbim...
İşleyip durdu bu yitikliği yeniden...

Ne kaldı
Farkında mısın bilmem
Gündüzler...
Gündüzler biraz azaldı !!!




keremcem46

keremcem46 resimleri
ozel karakter ile sohbete katil

Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Aşk ve Sevgiye Dair...>
  1.Eyl.2007 Cmt 01:14:38
fiogf49gjkf0d
 



Ortada Kaldı Aşk

Hep geç kaldık
Ne zaman erken çıksak yola
Yolculuklar nankördü hiç bilmedik

Hep sustun sorular sorduğumda
Ve hep susturdun nedensizce...
Sen sağdaydın bu aşkta ben solda
Ve aşk,o hep yolun ortasında...

Ne sen ne de ben sahip çıktık ona...

Hep erkendi ne zaman varsak ölüme
En uzun ömür üç günde geldi geçti

Susmaların...
Ah o susmaların
Bir ömür geldi bana susmaların...
Ve sesin
Şaşırtı beni hep kulağım...

Sonra baktım gözlerin ıslak
Ateş önce kendini yakar

Ağlamaların...
Sebesizce ama en içten olanından
Ve gözyaşların
Sahip çıkmadığın aşkın yağmurlarından...

İçim dışım ateş oldu
Sen ne uzak hayat ne uzak

Ve şimdi bitti...
Ateştik birbiri ısıtmayan..
Kül olduk en savrulanlarından...

Hadi gül ne kaldı ağlayacak
Bitirdik hepsini
Ne olur
Hadi gül şimdi ağlama
Hadi konuş şimdi susma
Hadi sevme şimdi istediğin kadar
Nasıl olsa bitti

Ortada kaldı aşk
Yitip gitti...


<<1...100...200...300...400...500...588589590591592593594595596597598 599600601602603604605606607608...700...800...900...1000...1100...1200...1300...1400...1453>>