fiogf49gjkf0d "Yüreğe ilişkin bir şey de yazsana!"
Kamen Zidorov un mektubundan
Yaşarken ve severken
katı olmadım ben,
ama topun ağzındaydık sürekli, delik deşik, lanetli...
Ne kaleme aldıysam, içimden geldiği gibi yazdım,
az mı yazmış oluyorum yüreğe ilişkin?
Nasıl bir şey herkese açık bu yürek,
içini duygularımın doldurduğu?
Ben
birinci kişide yaşadım,
tekilde, zaman olarak... kanlı mı kanlı.
Benim artık şansım yok
yumuşak bir değişim için.
Gökyüzüyle benim aramda
piyano çalıyor biri.
Arka arkaya gelen tonlamalarla yükseliyorum sanki
daha aydınlık bir bilince, uyumlu bir yasaya doğru.
Bir göz atayım diyorum,
ama dünyanın bütün aynaları
yüzlerini çevirmişler duvara.
Ey sevda,
öyleyse bana bir gözyaşı damlası ver de
onunla bakayım kendime.
Ve kuşlar gibi başlasınlar şakımaya...
...Buluşmaları yüreklerimizde yapıyordu tarih.
Sevdamız alanlarda açığa vuruluyordu.
Bizler –
dağlanmış olanlar siyasal acılarla,
sevecen yaratıklardık aslında.
Sevda döllemişti bizi,
adanmıştık sevdaya,
uçuyorduk kanatlarımız kırpılmış olsa bile.
Ey sevda,
görüyorsun
yapıyorum elimden ne gelirse
bütün dünyanın ağulara saldığı bir yürek için.
Hayır, birtakım cümleler değil bunlar!
Bu sanat değil!
Dağlamıştır dudaklarımı bile
yapay maddelerin
yapay duyguların
yapay sözcüklerin elektriği.
Bundan dolayı, bunu anladığımdan...
İşten dönüyorum, delirttiği yerlerden
yüksek gerilimin
ve aşırı hızın.
Açıyorum yavaşça,
parlıyor bir elektrik kıvılcımı
anahtarla kilit arasında.
Yaşamdır kıvılcım. Yoldur kıvılcım... Yeterli değil bu!
Ama buyum ben. Akıyoruz kendi dışımıza böylece...
İçerde, eşyaların ve kitapların kargaşasında
beni bekliyorsun iskemlede uyumuş olarak.
Hışırdıyor açık unutulmuş televizyon karşında,
beyaz bir kar ve yalnızlık yağdırarak.
Ve sen gülümsüyorsun – ışınlanmış, hoşnut,
bir arabanın altına sığınmış kedi gibi.
Örtüsü altında
bu tekniğe boğulmuş
yabanıl çağın,
neler görüyorsun, canım?
Seni öpmeye kalksam dünya uyanacak,
öğrenilmiş olacak bütün gizemler,
bütün büyüler kalkacak,
çökecek mucize...
En iyisi, önce köpeği dolaştırmak!...
Bir zamanlar parkta hayaletler buluşuyordu –
bedeninden daha uzun yaşayan ruhlar.
Günümüzde, ilke olarak, ruh önce ölüyor
ve yaşıyor ruhsuz bedenler bal gibi.
Karşıt-ruhlar dolaşıyor ortalıkta.
Duyumsuyorum ne kadar susamış olduklarını.
Köpeğim onların karşısında dehşetle irkiliyor.
Onun için dua ediyor ağaçlar ve acı çekiyorlar,
yalvarıyorlar benim ve sizin için, suçumuz olmadan
bize verdikleri ölüm cezası için.
Yeter!
Müzik aç biraz, orada, yürek için!
Komşular için de. Duymasınlar başlarsak bağırmaya.
Ne uğruna olursa izin veriyorum sana.
Alıp dosdoğru göğe çıkar beni.
Sevdiğim hayvan gibi koktuğunu söyle terimin.
Unutulması gereken sözler söylüyorum.
Ama inanıyorum ki,
anlaşacağız gelecekle.
Dünya karar vermiş yaşlılıktan ölmeye,
haydi biz de seninle gençlikten ölelim. |