ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
ccbLuEwAyscc
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 5.Nis.2007 Per 23:52:14 |
| fiogf49gjkf0d o son bakışın
Çöl sıcağından bunanlmış biri için Serinletici bir meltemdin,suya ihtiyaç duymadan bir kaç adım daha atabilmemi sağlayacak. Aç olduğumda beni doyurandın anlatığın o emsalsiz yaşanmamış geleceğimizle.ekmeğime katıktın. Sararmış sonbahar yaprakları hüzne boğarken herkesi,beni neşeye boğandın ta içime kadar işleyen gülüşünle. Yağmurumdun bazen mis gibi toprak kokusuyla gelen,ateşimdin ısıtan ama yakmayan. Seni hak etmenin sevinciyle duğalar ederken tanrıma avucun içine alınmış koskoca bir deryadan bir damla su gibi kayı verdin elimden. Şimdi ardında bıraktığın bir anlık nem için şükredeceğim tanrıma ya yaşayamasaydım bunlarıda. Hiç değilse bir anlıkta olsa sevildim ya sevdimya sonsuza kadar sürecek sandığım zamanlar boyunca. Ne çıkar sensizsem şimdi,öldüremediki içimdeki hayaline olan sevgimi ne o son bakışın ,nede benden gizlemeye çalıştığın herbiri elmaslar kadar kıymetli iki damla göz yaşın. Sen nekadar uzak olsanda benden hayalin hep içimde. Sölesene bülbülün aşkı bitermi hiç güle, gül solup gitse bile | |
ccbLuEwAyscc
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 5.Nis.2007 Per 23:54:14 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d hiç sordun mu yüreğine
HİÇ SORDUN MU YÜREGİNE BU AYRILIK SUÇU KIMDE DİYE HİÇ KAVGA ETTİNMİ KENDİNLE BU AŞK NEDEN BİTTİ DİYE O KADAR MUTLU OLACAK ŞEY VARKEN SEVDİGİN ŞARKIDA BİLE AĞLARKEN HİÇ DÜŞÜNMEDİN Mİ BİR GÜN GELECEK ZAMAN BİLE AŞKA YENİK DÜŞECEK DİYE KALBİN YÜREĞİN BUNLARI DÜŞÜNÜRKEN BİR GÜLÜN BİR YAPRAĞIN SOLDUĞU GİBİ NİÇİN GEÇİRDİN BUNCA ZAMANI BENSİZ YOKSA SENİ UNUTTUĞUMU ZANNETTİN DİYEMİ BAZEN MUTLU BAZEN HÜZÜNLÜ BOŞA GEÇİRDİK KOSKOCA BİR ÖMRÜ BAK YİNE ELLERİN ELLERİMDE SIMSICAK PİŞMAN OLDUNMU DAHA ÖNCE ARAMADIM DİYE
| |
ccbLuEwAyscc
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 5.Nis.2007 Per 23:54:39 |
| fiogf49gjkf0d ates ve su
ATES BIRGUN SUYU GORMUS YUCE DAGLARIN ARDINDA SEVDALANMIS ONUN DELI DALGALARINA HIRCIN HIRCIN KAYALARA VURUSUNA YUREGINDEKI DURULUGA DEMIS KI SUYA GEL SEVDALIM OL! HAYATIMA ANLAM VEREN MUCIZEM OL SU DAYANAMAMIS ATESIN GOZLERINDEKI SICAKLIGA AL DEMIS; YUREGIM SANA ARMAGAN... SARILMIS ATESLE SU BIRBIRLERINE SIKICA,KOPMAMACASINA ZAMANLA SU , BUHAR OLMAYA ATES,kÜL OLMAYA BASLAMIS YA KENDISI YOK OLACAKMIS,YA ASKI.. BASTAN ALINLARINA YAZILAN KADERIDE YÜREGINDEKI KADERIDE ALIP GITMIS UZAK DIYARLARA SU... ATES KIZMIS,ATES YAKMIS ORMANLARI ARAMIS SUYU DIYARLAR BOYU GUNLER BOYU,GECELER BOYU BIRGUN GELMIS SUYA VARMIS YOLU BAKMIS O DURU GOZLERINE SUYUN BIRAZ KIRGIN BIRAZ HIRCIN VE O ZAMAN ANLAMIS KI ; ASKIN BAZEN GITMEK OLDUGUNU AMA GITMENIN YITIRMEK OLMADIGINI... ATES DURMUS ,SUSMUS,SONMÜS ASKIYLA ISTE O ZAMANDAN BERIDIRKI ; ATES SUDAN SU ATESTEN KACAR OLMUS... ATESIN YUREGINI SADECE SU SUYUN YUREGINI SADECE ATES ALIR OLMUS
| |
artemisssss
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Nis.2007 Cum 01:55:35 |
| fiogf49gjkf0d BAĞIŞLA BENİ ŞİİR
Bağışla beni şiir,
Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım...
Bu ayazda, sokakta evsiz barksız insanları düşündüm...
Daha dün güneşe aldanıp da sürgün veren filizi;
Kursağı boş sığınağına varamayan kuşu,
Bir şiirde okyanusu üç yılda geçen serçeyi düşündüm...
Dünyanın dört bir yanında ölüm gibi büyüyen açlığı;
Bitmek bilmeyen savaşları,
Acılı anaların daha da artacağını,
Ölüm oruçlarını, acıyı, zulmü ve kan emicileri;
İşbirlikçileri, itirafçıları,
Yağlı urganlarıyla iftiracıları düşündüm...
Yeni Hiroşimalara gebe dünyayı;
İşkenceyi, kayıpları, katliamları,
Zevki sefa içinde tepinen
Kapitalizmin insan kanlarıyla besili hayvanlarını düşündüm...
Üzüldüm, ağladım, tiksindim...
Ve sıktım yumruğumu dağ gibi bir öfkeyle
Kavgayı güzel eyleyen emeğin önünde saygıyla eğildim...
Bağışla beni şiir,
Bu yıl da yeni yılın umut veren ilk şiirini yazamadım...
| |
artemisssss
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Nis.2007 Cum 01:56:05 |
| fiogf49gjkf0d BAYRAMLIK
Koyunlar keçiler ve koçlar için Ne kadar bayramsa Kurban Bayramı Bu barış var ya, bu barış Cephedekiler için o kadar barış
Can YÜCEL
| |
artemisssss
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Nis.2007 Cum 01:57:21 |
| fiogf49gjkf0d RÜZGARLARIM KONUŞUYOR VII
Ben bir harp esiriydim Bulutları seviyordum, hürriyeti seviyordum İnsanları seviyordum, yaşamayı seviyordum Bulutları gözlerimden boşalttılar bir gece.
Yalan söylemeyen bir dünyada. Ben de yalan söyleyemem. Ve ben şeffaf, tertemiz Pırıl pırıl bağırıyorum: Yetişir oltaya yem Dile küfür olduğumuz, Yetişir bozuk para gibi savrulduğumuz.
Gözlerim var, görüyorum: Yarı çıplak, çırılçıplak Ölülerle dolu toprak Ölüler sarmaş dolaş Ölüler sivil, asker, ihtiyar Ölüler buram buram Nefret kokuyor
Ve dilim var, söylüyorum: Benim de altçenemi Gözlerimi alacaklar belki de Yaşamak ve hürriyet istedim diye Ve belki de bir sabah Gün doğmadan az önce Heykelim dikilecek Bir darağacına.
Cahit IRGAT
| |
artemisssss
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Nis.2007 Cum 01:57:53 |
| fiogf49gjkf0d SAVAŞA HAYIR
Halk, dört duvar cenderede, Düşünür mü özgürlüğü, karın zil Gözlerinde güvercin kanadı, Uzatır düşsü duyargalarını; Kendi kendilerini görürler. Işıklanıverir yollar bir gün: Birden, yıkılır kara duvarlar. Her varlık yerini alır, Çalışan bilekler isteyince: Hele de sevi dolu yürekler, Barış yazılır gökyüzüne; Barış içinde olmalı evren. Doğmak da, ölmek de, dostlukla. Var olmanın soylu yasası: Barış, Sevi. Barış, Sevi. Barış...
Oğuz TANSEL
| |
artemisssss
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Nis.2007 Cum 01:58:42 |
| fiogf49gjkf0d SÜNGÜ
Kardeş payı yapmak için mi uzattın süngünü elimdeki elmaya
Sunay AKIN
| |
artemisssss
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Nis.2007 Cum 01:59:19 |
| fiogf49gjkf0d SONRA YAPILACAK TEK ŞEY VAR
Sen. Makine başındaki adam ve atölyedeki. Sana yarın su boruları ve vanalar yerine çelik miğferler ve makineli tüfekler yapmanı emrederlerse, yapılacak bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Tezgahı ardındaki kız ve bürodaki kız. Sana yarın bomba doldurmanı ve keskin nişancı tüfekler için hedef dürbünleri monte etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Fabrika sahibi. Sana yarın pudra ve kakao yerine barut satmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Laboratuardaki araştırmacı. Sana yarın eski yaşama karşı yeni bir ölüm icat etmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Odasındaki ozan. Sana yarın aşk şarkıları yerine nefret şarkıları söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Hastası başındaki doktor. Sana yarın savaşa adam yazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Kürsüdeki din adamı. Sana yarın savaşa dair kutsal sözler söylemeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Vapurdaki kaptan. Sana yarın buğday yerine top ve tank taşımanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Havaalanındaki pilot. Sana yarın kentler üzerine bomba ve fosfor yağdırmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Dikiş masası başındaki terzi. Sana yarın üniformalar dikmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Cübbesi içindeki yargıç. Sana yarın savaş mahkemesine gitmeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. İstasyondaki adam. Sana yarın cephane treni ve kıt a nakli için kalkış sinyali vermeni emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Kentin varoşlarındaki adam. Sana yarın gelir de siper kazmanı emrederlerse, yapacağın bir tek şey var: HAYIR de!...
Sen. Normandiya daki ana ve Ukranya daki, sen Frisko ve Londra daki ana. Sen Hoangho ve Missisippi deki ve Hamburg ve Kore ve Oslo daki ana., bütün toprak parçaları üzerindeki analar, dünyadaki analar, sizden yarın yeni kırgınlar için hemşireler ve çocuklar doğurmanızı isterlerse, dünyadaki analar, yapacağınız bir tek şey var: HAYIR deyin!... Analar, HAYIR deyin!...
Çünkü eğer hayır demezseniz, eğer hayır demezseniz analar, sonra, sonra:
Gürültülü vapur dumanlarıyla yüklü liman kentlerinde büyük gemiler inildiye inildiye sessizleşecek, dev mamut kadavraları gibi su üstünde ölgün ve hantal, su yosunu, deniz bitkileri ve midye kabuklarıyla kaplı, önceleri öyle ipildeyip çınlayan gövdesi mezarlık ve çürümüş balık kokusuyla yüklü, yıpranmış, hasta ve ölü gövdesi rıhtım duvarlarına karşı, ölü ve yalnız rıhtım duvarlarına karşı yalpalanacak.
Tramvaylar beyinsiz, ışıltısız, cam gözlü kafesler gibi yamru yumru olacak. Çürümüş hangarların arkasında, büyük çukurlar açılmış yitik caddelerde raylar öylece duracak.
Çamur grisi, pelteleşmiş, kurşuni bir sessizlik dönenecek ortalığı, her şeyi unutarak, büyüyecek okullarda ve üniversitelerde ve tiyatro salonlarında büyüyecek, stadyumlarda ve çocuk parklarında, korkunç ve hırslı kesintisiz bir sessizlik büyüyecek.
Güneşli taze bağlar yıkık yamaçlarda çürüyecek, kuraklaşan toprakta kuruyacak, pirinç ve patates ekilmeyen tarlalarda donacak ve sığırlar katılaşmış bacaklarını devrilmiş iskemleler gibi dikecek gökyüzüne.
Enstitülerde büyük doktorların dahi buluşları asitlenecek, çürüyüp, mantarsı küfle kaplanacak.
Mutfaklarda, hücre odalarda ve kilerlerde, soğuk hava depolarında ve ambarlarda son torba un, son kase çilek, kabak ve diğerleri bozulup gidecek, ekmek ters çevrilmiş masaların altında, parça parça olmuş tabakların üstünde yemyeşil kesilecek, ortalığa yayılan yağ arap sabunu gibi kokacak, tarlalarda buğday paslanmış karasabanların yanına düşüp kalacak, yok edilmiş bir ordu gibi ve tüten tuğla bacalar, demirci ocakları ve yıkık fabrika bacaları sonsuz çimle kaplanarak ufalanacak, ufalanacak, ufalanacak.
Sonra son insan dökülüp parçalanmış barsaklarıyla ve kirlenmiş ciğerleriyle zehir gibi kızaran güneşin altında yalnız ve yanıtsız ve yalpalayan yıldızların altında bir yanılgı gibi ordan oraya dolaşacak, o kocaman beton yığınları, tenha kentlerin soğuk putları ve gözden kaçması olanaksız toplu mezarlar arasında yalnız, son insan, kupkuru, delirmiş, allaha küfrederek, yakınarak o korkunç soruyu soracak : NEDEN? Bu ses bozkır derinliğinde yiterek duyulmaz bir hale gelecek, yıkıntılar üzerinde esecek, çatlaklar arasından akacak, bu ses, ibadethane enkazları içinde ve sığınaklara çarparak şaklayacak, kan birikintileri üzerine düşecek, duyulmayacak, yanıtlanmayacak, son insan-hayvanın son hayvanca bağırışı.
Tüm bunlar olacak, yarın, yarın belki, belki hemen bu gece, belki bu gece, eğer-eğer-eğer siz. HAYIR demezseniz!...
Wolfgang BORCHERT
Çeviri : Rahman HAYDAR
| |
artemisssss
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Nis.2007 Cum 02:00:25 |
| fiogf49gjkf0d MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI
Atlantiğin dibinde upuzun yatıyorum, efendim, Atlantiğin dibinde dirseğime dayanmış. Bakıyorum yukarıya: bir denizaltı gemisi görüyorum, yukarıda, çok yukarıda, başımın üzerinde, yüzüyor elli metre derinde, balık gibi, efendim, zırhının ve suyun içinde balık gibi kapalı ve ketum. Orası camgöbeği aydınlık. Orda, efendim, orda yeşil, yeşil, orda ışıl ışıl, orda yıldız yıldız yanıyor milyonlarla mum. Orda, ey demir çarıklı ruhum, orda tepişmeden çiftleşmeler, çığlıksız doğum, orda dünyamızın ilk kımıldanan eti, orda bir hamam tasının mahrem şehveti, mahrem şehveti efendim, gümüş kuşlu bir hamam tasının ve koynuna ilk girdiğim kadının kızıl saçları. Orda rengarenk otları, köksüz ağaçları kıvıl kıvıl mahlukları deniz dünyasının, orda hayat, tuz, iyot, orda başlangıcımız, Hacıbaba, orda başlangıcımız ve orda hain, çelik ve sinsi bir denizaltı gemisi. 400 metroya kadar sızıyor ışık. Sonra alabildiğine derin alabildiğine derin karanlık. Yanlız ara sıra acayip balıklar geçiyor karanlığın içinde ışık saçarak. Sonra onlar da yok. Artık dibe kadar inen kat kat kalın sular kati ve mutlak ve en dipte ben. Ben, upuzun yatıyorum, Hacıbaba, upuzun yatıyorum dibinde Atlantiğin dirseğime dayanmış, bakıyorum yukarlara. Avrupa Amerika dan Atlantiğin yüzünde ayrıdır dibinde değil. Gazgemileri gidiyor yukarda, çok yukarda, birbiri peşi sıra. Omurgalarının altını görüyorum, omurgalarının altını. Dönüyor keyifili keyifli pervaneleri. Dümenleri ne tuhaf suyun içinde İnsanın tutup tutup kıvırası geliyor. Köpekbalıkları geçti gemilerin altından, karınlarını gördüm ağızları da orda. Gemiler şaşırdılar birdenbire, herhalde köpekbalıklarından değil. Denizaltı gemisi bir torpil attı, efendim bir torpil. Gemilerin dümenlerine baktım: telaşlı ve korkaktılar. Gemilerin omurgalarında imdat arar gibi bir hal vardı, gemiler bir bıçak darbesinden en yumuşak yerini karnını saklamak isteyen insanlara benziyorlardı. Denizaltılar birden üç oldular, derken, altı, yedi, sekiz. Gazgemileri düşmana ateş açarak insanlarını ve yüklerini suya döküp saçarak batmaya başladılar. Mazot, gaz, benzin, tutuştu yüzü denizin. Bir alev deryasıdır şimdi yukarda akan, yağlı ve yapışkan bir alev deryası efendim. Kıpkızıl, gömgök, kapkara, arzın ilk teşekkülü hengamesinden bir manzara. Ve denizin yüzüne yakın suyun içi allak bullak. Köpürüp, dağılıp parçalanmalar. Yukardan dibe doğru inen gazgemisine bak. Gece uykuda gezenler gibi bir hali var: lunatik. Geçti kargaşalığı, girdi deniz dünyasının cennetine. Fakat durmadan iniyor. Kayboldu ıslak karanlıkta. Artık baskıya dayanamaz, parçalanır. ve direği, efendim, bacası yahut nerdeyse yanıma düşer. Yukarda insanla dolu denizin içi. Bir tortu gibi dibe çöküyorlar tortu gibi çöküyorlar, Hacıbaba. Baş aşağı, baş yukarı, uzanıp kısalıyor, bir şeyler aranıyor kolları bacakları. Ve hiçbir yere, hiçbir şeye tutunamadan onlarda iniyorlar dibe doğru. Birden bire bir denizaltı düştü yanıbaşıma. Parçalanmış bir tabut gibi açıldı köprüüstü kaportası ve Münihli Hans Müller dışarı çıkıverdi. 39 ilkbaharında denizaltıcı olmadan önce Münihli Hans Müller Hitler hücum kıtası altıncı tabur birinci bölük dördüncü mangada sağdan üçüncü neferdi. Münihli Hans Müller üç şey severdi: 1-Altın köpüklü arpa suyu 2-Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna. 3-Kırmızı lahana. Münihli Hans Müller için vazife üçtü: 1-Çakan bir şimşek gibi mafevke selam vermek. 2-Yemin etmek tabancanın üzerine. 3-Günde asgari üç çıfıt çevirip sövmek silsilelerine. Münihli Hans Müller in kafasında, yüreğinde, dilinde üç korku vardı: 1-Der Führer. 2-Der Führer. 3.Der Führer. Münihli Hans Müller sevgisi, vazifesi ve korkusuyla 39 ilkbaharına kadar bahtiyar yaşıyordu. Ve Vagneryen bir operada do sesi gibi heybetli Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna nın tereyağı ve yumurta krizinden şikayet etmesine şaşıyordu. Diyordu ki ona: -Bir düşün Anna, yepyeni bir manevra kayışı takacağım, pırıl pırıl çizmeler giyeceğim ben. Sen beyaz ve uzun entari giyeceksin, balmumundan çiçekler takacaksın başına. Tepemizde çatılmış kılıçların altından geçeceğiz. Ve mutlak hepsi erkek 12 çocuğumuz olacak. Bir düşün Anna, tereyağı, yumurta yiyeceğiz diye top, tüfek yapmazsak eğer yarın 12 oğlumuz nasıl muharebe eder? Münihlinin 12 oğlu muharebe edemediler çünkü doğamadılar, çünkü henüz, efendim, Anna yla zifaf vaki olmadan önce bizzat harbe girdi Hans Müller. Ve şimdi 41 sonbaharı sonlarında dibinde Atlantiğin benim karşımda durmaktadır. Seyrek sarı saçları ıslak, kırmızı sivri burnunda esef, ve ince dudaklarının kıyılarında keder. Yanı başımda durduğu halde yüzüme çok uzaklardan bakıyor, İnsanın yüzüne nasıl bakarsa ölüler. Ben biliyoum ki, o bir daha görmeyecek Anna yı, ve artık bir daha arpa suyu içip yiyemeyecek kırmızı lahanayı. Ben bütün bunları biliyorum, efendim, ama o bütün bunları bilmiyor. Gözü bir parça yaşlı, silmiyor. Cebinde parası var, çoğalıp eksilmiyor. Ve işin tuhafı artık ne kimseyi öldürebilir ne de kendisi ölebilir bir daha. Şimdi şişecek birazdan, yükselecek yukarıya, sular sallayacak onu ve balıklar yiyecek sivri burnunu. Ben Hans Müller e bakıp, Hacıbaba, bunları düşünürken yanımızda peyda oluverdi Liverpul Limanından Harri Tomson. Gazgemilerinden birinde serdümendi. Kaşları ve kirpikleri yanmıştı. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Şişman ve matruştu. Bir karısı vardı Tomson un: tavan süpürgesi gibi bir kadın, tavan süpürgesi gibi, efendim, zayıf, uzun, titiz, temiz ve tavan süpürgesi gibi münasebetsiz. Bir oğlu vardı Tomson un: altı yaşında bir oğlan, Hacıbaba, tombul mu tombul, pembe beyaz, sarı papa mı sarı papa. Tuttum Tomson un elinden. Açmadı gözlerini. "-Vefat ettiniz" dedim. "-Evet " dedi, "İngiliz imparatorluğu ve hürriyeti için: Canım isterse, harp içinde bile Çörçil e sövmek hürriyeti ve canım istemese de aç kalmak hürriyeti uğruna. Fakat değişecek hürriyette bu son bahis, harpten sonra artık işsiz ve aç kalacak değiliz. Planı hazırlıyor Lordlarımızdan biri. Adalet: ihtilalsiz. Ben İngiliz İmparatorluğu nu dağıtmaya gelmedim, dedi Çörçil. Ben de ihtilal çıkarmaya gelmedim: buna Kenterburi başpiskoposu bizim tredünyonun reisi ve karım razı değil. Ay bek yur pardın. İşte bu kadar, nokta, son." Sustu Tomson. Ve ağzını açmadı bir daha. İngilizler fazla konuşmayı sevmezler, hele hümoru seven ölü İngilizler. Tomson la Müller i yanyana yatırdım. Şiştiler yan yana, yan yana yükseldiler yukarı doğru. Balıklar Tomson u afiyetle yediler, fakat dokunmadılar ötekisine, Hans ın etiyle zehirlenmekten korktular anlaşılan. Hayvan deyip geçme, Hacıbaba, sen de hayvansın ama akıllı bir hayvan...
Nazım HİKMET (1902 - 1963) | |
| |