ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Şub.2009 Çar 15:20:27 |
| fiogf49gjkf0d
Çok zor geliyor artık yalnız olmak, çevrendekilere içindeki fırtınaları anlatamamak, onların basit düz mantıklarına katlanmak, geçici dünyanın sahte renkleri ve yapay zevkleri karşısında sarhoş olmalarını anlayamamak… istediğin anda sarılacağın bir dost bulamamak, sarılamamak, omuzuna yaslanıp ağlıyamamak… derin gözlerinde kaybolupta huzur bulamamak… çok zor, çok ağır geliyor artık…
Öyle zor ki, seni seviyorum diyen yüreklerin, sahteliğini ve yüzeyselliğini görmek, hiçbir zaman karşılığını göremiyeceğini bildiğin derinlikte karşılık vermek ve sevmek… beni anladıklarını sandıkları anlarda tebessüm edip, yalnızlığımı hissettirmemek…
Öyle zor ki, görmek, susmak, tek başına düşünüp, tek başıma yaşamak zorunda olmak… her gün bencil kalabalıklar içerisinde, kazanma ve sahip olma hırsının telaşında, aslından uzaklaşmış bedenler ortasında kalmak, huzurlu yaşamanın savaşında olmak… yara almak, bağırmak, acı duymak ama sesini duyuramamak…
Kanserli bir hastanın sekarat anı gibi geliyor şu dünyanın yaşadığımız andaki tabiat ve zamanı…. Ve nefret ediyorum, dünyanın sonu geldi ile başlayan cümlelerden, böyle söyleyipte hiçbir şey yapmayan beyinlerden…
O kadar sıkıldım ki; Toplumun iki yüzlülüğünden, sahte duyarlılıklarından…… her telden çalan, ve her telden oynayan, fikir dansözlerinden ve kendi acziyetlarini gizleyebildiklerini sandıkları maskelerinden…
Evet biliyorum, herkesin kendine göre büyük acıları, bitip tükenmek bilmeyen hayat kavgaları, unutamadıkları aşkları, vazgeçemedikleri sevdaları, bir türlü aşamadıkları korkuları var…. uğruna kimliklerinden, kişiliklerinden, değerlerinden tavizler verdikleri, hiç yorulmadan peşinden koşturdukları tutkuları var…
İşte belkide sadece bu yüzden, en içten tebessümlerimizi, güvensizlik ve samimiyetsizlikten doğan kaygılarımızın altında saklıyoruz… ne kaygısızca sevebiliyor, nede, taaa yüreğimizin derinliklerinden gelen sevgi yüklü cümleler kurabiliyoruz… çünki korkuyoruz… riya, kibir, günah kokan nefeslerin, ben merkezciliğin, düşüncesizliğin, bencilliğe teslim olmuş hayellerin, tam ortasında yaşıyoruz ve korkuyoruz….
Hayır, hayır bu gün karamsar değilimmmm, sadece birazdaha gerçekçiyim…. Size yalanmı söyliyeyim, bir güneş kadar ortada olan, ve en az çöldeki sıcaklığı kadar can yakan, tüm güzellikleri kasıp kavuran, bu gerçekleri nasıl gizleyeyim?
Yok yok, ben sevmedim bu düşünceleri, bir türlü benimseyip kabul edemedim tüm bu gerçekleri… Hemen yatıp uyumalıyım…..Uykumda, bir yürek dokunmalı yüreğime, ara sıra gelip sadece rüyalarımda yaptığı gibi, dokunmalı yüreğime, yüreğiyle…
Yakınlardayım, farkında değilsin ama ben senin hep yanındayım ve bir gün elimi uzatacağım eline ve gerçek anlamlar yükleyeceğim hayellerine demeli, beni öyle sınısız, öyle kaygısız sevmeli, bunu yüzüne her bakışımda hissettirmeli, gözlerinde kaybolmalıyım, ve bu rüyanın huzuru yüreğimde uyanmalıyım…. her şeyi unutmalıyım, uyanınca, yeniden hayellere sarılmalıyım, sarılmalıyım ki, kalbim yeniden huzura kavuşsun, bu huzurla tüm istek ve arzularım ilahi rıza yolunda buluşsun, yüreğim yeniden, yaşayacak olduğum güzelliklerle coşsun, coştukça tüm bu çirkinliklere karşı koyacak gücü yeniden bulsun, bu güçle, sahte tebessümler, yalancı samimiyetler, bir kene gibi kalpteki huzuru emen, dost yüzlü riyakar maskeler sağ sola savruşsun… aklım ve kalbim kaybettiği ahenge yeniden kavuşsun…
Gitmek istiyorum !!Gitmek istiyorum usulca kaçarcasına
Bu gaflet diyarlarından göçmek istiyorum Sigaram hayallerim ve çıkarsız sevgim yeter bana diyorum Usulca gitmek istiyorum.
Ne annem ağıt yaksın arkamdan ne de sahte dostlarım timsah gözyaşları döksün Ay kadar yalnız ölüm kadar sessiz Usulca gitmek istiyorum.
İnsanların sahte kahkahalara boğulmadığı, birbiri ile yarışırcasına kuyularını kazmadığı yerler bulmak istiyorum Ne kadar bulamayacağımı bilsem de! Usulca gitmek istiyorum.
Sevginin ve değerin anlamını bile bilmeyen insanların, sahte sevgi sözcüklerini duymak istemiyorum İsyan edercesine, usulca gitmek istiyorum
Gözünü yükseklere dikip hırsları için şerefini ayaklar altına alan, eşya niyetine onurunu satan insanlar görmek istemiyorum Tiksinircesine, usulca gitmek istiyorum.
Değer verdiğim ve güvendiğim insanları sahtelikleri ile baş başa bırakıp Yazıklar olsun dercesine! Usulca gitmek istiyorum.
Ey Ölüm ey gerçeğin ta kendisi Beklide ben seni arıyor seni tarif ediyor seni istiyorum Çünkü sen de ne sahtelikler var ne de nankörlükler var.
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 12.Şub.2009 Per 17:28:13 |
| fiogf49gjkf0d
Gidiyormusun diye sorma bana, Gönderen sensin. Ne terk etmeyi istedim seni, Nede daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi. Senin kadar öfkeliyim bende, Senin kadar endişeli...
"Dilime dolanmış Adınla başlıyorum sonu gelmez satırların en başına.."
Sana dair harflerim, kalemimden akan mürekkebe bulaştı yine .. Silinmez bir daha ak sayfanın silüetinden..
Yazdığım her bir satır, keşkelerin dudağıma hapsolduğu buruk bir tebessüm suratıma çarpıyor senden yansıyanlarla.. Acıtıyor canımı, sızısı yakıyor genzimi, ağlamaklı oluyor gözlerim,yaşlar inat ediyor yanaklarımdan süzülmek için..
İlk defa pişmanlık duyuyorum oysaki.. Ve ilk defa kelimelerimin peşinden kalemimi isteyerek koşturuyorum.. -"Belki bir anda, bir virgülde veya ucu açık kalmış cümlemin sonundaki üç noktada seni yakalar umuduyla.."
İkimiz için yazılmış senaryoda iki acemi aşığın üstlendiği rolün altında ezildik.. Yanlış zamanlarda, yanlış yerlerde repliklerimiz ezberimizi bozdu..
Rolümüzü yanlış oynadık.. Perde acımasızca kapandı yüzümüze, bir daha açılmamak üzere.. Üzerimize yıkılan dekorun altında kaldık.. Harap oldu duygular,ezildi umutlar, kırıldı can.. Ve can kırıkları batmaya başladı en can alıcı yerlere..
Kanıyor.. Kanatıyor.. Kan ağlıyor...
"Bir zamanlar Canımın attığı "sen",canımı yakıyor artık.."
Ya yakmalı senin için biriktirdiğim tüm harflerimi.. Ya da yazmalı... Kalemimle beraber bitene kadar "seni"..
Az önce son kez öptüm seni Son kez tuttum ellerini Sanki içimden bir şeyler kopup gitti... Ayırırken gözlerimden gözlerini Zaten olmayacak bir duaya amindi bizimki Mutlu edemezdik birbirimizi.... Çok şey istememiştim halbuki Yüreğinin en kuytu köşesinde ufacık bir yer yeterdi... Şimdi daha iyi anlıyorum o sebepsiz suskun terk edişini Sen hiç benim olmamışsın ki Ben hep kandırmışım kendi kendimi.....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 13.Şub.2009 Cum 00:06:42 |
| fiogf49gjkf0d
Ne gülsündür nede bir kır çiçeği... Ne olduğunu arar durursun.. Herkesin hayatından bir parça alırsın hayatına...
Bır yasam kurmak istersin kendince... kendi istediğince...Özgürce... Sorgusuzca... Hesapsızca... Kaçak... Kaçamak... Yalan Bir dünya... Bir gün yerledesindir, bir gün göklerde... Sorgular durursun kendini.. Hep bir iç hesaplaşma yer beynini.. Kimim Ben.. Neyim... Nerdeyim... Ne yapıyorum... Mutlumuyum... Hepsinin cevabı olumsuzlukla sonuçlanır... Sen sen değilsindir. Özendiğin, olmasını düşlediğin hayatların toplamısındır sadece... Oysa için yer bitirir seni... kemirir tüm hücrelerini.. ne sevdiğini bilirsin.. ne sevildiğinin değerini...
Hayat bir oyundur senin için ve sen o hayatın en güzel Çalıntı Hayatlar Oyuncusu...
İki renk vardır benim dünyamda... Siyah ve Beyaz... Diğer renklerse Siyah ve Beyazın yansımasıdır... Hersey nettir... Hersey göründüğü gibi... Oysa Onlar öylemi... Renkleri gri... Silik bir gölge gibi... Ne istediğini bilirler... nede elindekinin değerini... Hep bir başkasına özenir ondan bır parça eklerler hayatlarına... Kimi zaman bir cümle... kimi zaman bir nesne.. kimi zaman bir olay... Hep bi başkası... hep bir başkası gibi...
(Hayat ne garip... Nice insanlar tanıdım ya vardılar, yada yoktular... Yinede bir hayatları vardı kendilerince... En kötüsü ise bu hayatın içinde en zorunu seçtiler.. Çalıntı Hayatlarda Başrole girdiler... )
Oysa Tek Bir Gün Kendileri Gibi Olmayı Deneyebilseler.. Dürüstçe ve Mertçe.. Herşeyden ve Herkesden Önce Kendilerine...
Kalırmı Sizce Sorgular... Sorgulamalar... Hesaplaşmalar...
Hadi ne duruyorsun?
Bu gün dene...
Yapabilir misin?...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 13.Şub.2009 Cum 22:57:57 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini Kim bilebilir ikimizden başka?
Ellerime baktım… Hala yumuşak ve kar beyazı… Ne değişmişti… Annem ellerime dokunup derdi; —ellerine dokununca yüreğini görüyorum yumuşacık bir kalp her sabah kendini yenileyen beyaz yağmurlarda yıkanan bir masumluk… Söylesene annem ne değişti… Sen diyordun yüreği güzel olanlar mutlu yaşarlar diye… Ne değişti hayatımda.
Mutlu değilim be annem! … Her gece yıldızları yorgan gibi üstüme örtüp gecenin soğuk sularında boğuluyorum… Haberin var mı senin? Alfabemi değiştirdim ben bütün tapularımı yıkarak. Artık sesli harflerim yok benim. Anlamsız nedensiz, öksüz, kendi kendine küsmüş harflerim var. Birde hastalıklı noktalama işaretlerim…
Duydun mu annem beni?
Notasız, umutsuz müzikler dinliyorum. Ruhum rahatsız olmuş dünyanın satılık müziklerinden; … Yasakladı notalı, umutlu, anlamlı müzikleri… Birde ağıtları dinler oldum…
Annem yüreğim yanıyor be! Mevsimlerimi yakıyorum her gece ruhumun ağlayışına. Ne kış var hayatımda nede yaz… Öyle soğuk, öyle boğuk… Gülüşlerimi anlamlı cümlelerimle yolcu ettim. Sevinçlerim arkalarından ağıt yaktılar…
Ağlama ne olur annem yakma canımı Gözyaşlarımı yalnızlığıma bağışladım, … Ağlayamam da seninle.
Annem bir avuç sevgiye ihtiyacım var. Yarım kalmış öykülerden geldim. Kapısı kapalı masallarda yaşadım Bu gece ellerini saçlarımda gezdirir misin? Bu gece, bu gece kollarında uyuyabilir miyim? Annem bu gece yüreğine sığına bilir miyim? Çok yara aldım…
Kelebeğin öldü! …
Sakin kıyısında uçuşan gönlümün Cıvıldaşan uçmalara hazırken en uzak çiçeklere
Bulutları kapladılar karayla
Okları batırırken yüreğime
Acıdı hep bir yerleri kanadımın
Esir tutup birer birer
Kelebekleri öldürdüler anne!
Gönlümün sayfaları açıp herhangi bir yerinden
Kurtarırken kendimi sevinçlere bakıp
Sonsuzluğa ellerimi bağlayıp
Mutlu olayım bırakmadılar
İçimdeki buzdan atları salmışken özgür
Buzlar yüreğime değdi de üşüdüm anne
Gemim fazla dayanmaz fırtınalara
Gücüm senden gelirse dayanırım hayata
Hani incitmezdi kötülükler
Değmeyecekti kanadıma rüzgar
Üşütür sevgisizlik, ayrılıklar benden yana
Kolla beni ışığınla, yol göster bana
Dua eder gibi son kez dokun yüreğime
Rüzgarda uçuşan kartallara verme
Bekle beni yine okuldan gelirken kapıda
Nerde kaldın kelebeğim de
Orkideler diz gemimize
Kimse yakalamasın bizi
Son kalan gemi bu
Kelebeklerin gemisi
Hayallerimize yetişmesinler
Sen bana yeşili anlat
Kırmızıya aşkını
Pembe gülleri yelken yapıp kaçalım kıyıdan
Gel al beni kurtar buralardan Sızım sızım sızlatır ayrılıklar
Gecelere bakamaz oldum
Ateş böcekleri mi yok, yoksa gözlerim mi kör
Bir yavru şahin uçtu yüreğimden
Kac yıldır büyüttüğüm
Onsuz üşüdüm dondum
Işığım bile sessiz, yalnızlıklar bekler köşe başında
Hadi gel desen gecenin bir yerinde
Gönlümün kırık çiçekleri açsa pembe pembe
İçimdeki kelebekleri öldürdüler anne!
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 14.Şub.2009 Cmt 01:05:32 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Kar yağsa bugün tüm aşklara.. El ele tutuşsa tüm sevdalılar kar tanelerinin iç içe geçmesi gibi...
Sevişse ruhlar bütünleşse birbirleriyle; ağaçların üzerinde elele tutuşan buz damlaları gibi... Bunalan tüm aşklar uçussa gökyüzünde sonsuzluğa yelken açar gibi. Kaçışsa uzaklaşsa tüm düşmanları aşkın kardan korkan korkaklar gibi. Özgür kılsa kar tüm aşkları tıpkı kendi gibi...
Kar yağsa bugün tüm aşklara.. O minik yıldız taneciklerine yüklense tüm aşkların günahları. Temiz, tertemiz olsa tüm aşıklar. Tıpkı kar tanelerinin masumiyeti gibi...
Kar yağsa bugün tüm aşklara... Silip süpürse tüm ümitsizlikleri, yoklukları, yoksunlukları tıpkı yerlerdeki tüm pislikleri süpürdüğü gibi. Kaplasa üzerini kalın beyaz bir örtüyle tüm acıların; tıpkı evreni kapladığı gibi... Beyaza boyasa tüm siyahları yüreklerdeki, tıpkı evlerin damlarını apak yaptığı gibi...
Kar yağsa bugün tüm aşklara... Yok etse bütün mesafeleri lapa lapa yağan kar tanecikleri. Nasıl öpüyorsa sevdalı bir dudağı ücra bir köşede öyle öpse dünyanın öbür ucundaki sevgiliyi. Silse zamanı yeryüzünden tıpkı ona kapılan yüreklerdeki fırtınayı dindirdiği gibi. Camları buğulandırırken nazlı endamıyla, silse gözlerdeki buğuyu tüm saflığıyla...
Kar yağsa bugün tüm aşklara.. İlk defa güneşin sarı kolları kucaklamasın sevgilerini diye dua etse sevgililer. Erimese karlar hiç aşkın üzerinden, kalsa bembeyaz bir düş gibi. Işık değil aşk ısıtsa sevgilerini. Teslim olsalar doğanın kara teslim olması gibi aşka tüm aşıklar...
Kar yağsa bugün tüm aşklara.. Zamansız bir zamanda... Ertelememeyi öğretse sevdalılara. Nasıl ki karı izlemek için beklenmez; siz beklerken o lapa lapa yağan tanecikler bir anda diner ; öyledir aşk da , bekletmeye gelmez küser gider...
Kar yağsa bugün tüm aşklara... Uçsuz bucaksızlığın sihirli alemine kapılan tüm aşıkların dilindeki kilitler çözülse. İçinde buz olmasa aşıkların hüzünleri kar olup yağsa sevdalılarının üzerine. Kapatsa gözlerini tüm sevenler kar yağarken ve kar ile özdeşleşse bembeyaz bir masumiyetle... Kar yağsa bugün tüm aşklara, lapa lapa, yıldız yıldız, bembeyaz düşlerle... Kar yağsa tek bir kez olsun tüm aşıkların yüreğine aynı anda; aynı kardan aşkı yaratsalar tipiye dönen beyaz tanelerle..
Kar gibi beyaz ve saf bir ömür dileğiyle....!
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 15.Şub.2009 Pzr 13:58:12 |
| fiogf49gjkf0d
Aklımla kalbimin, hâlimle sözümün,
teslimiyetimle vehmimin arasında kaldım ben.
Aklımı gösteren ismimle, aşkımı gösteren ateş arasına düştüm,
o uçurumda yittim ben.
Aynı anda iki şey olunamadığı için aşkın saltanatında,
o uçurumda yittim ben.
Hüzün, bir hazin kelime. Ayrılık gibi, hicran gibi; ama mutluluk gibi de. Bazan bir gözde görürüz onu, bazan bir yüzde. Bazan bulutlarla gelir, bazan lodoslarla.
Hüzün tarih olur, Bağdat ufuklarını Osmanlı tuğları misali bekleyen hurma fidanlarıyla; Tuna boylarını hatem yakutları gibi süsleyen kaleler ve burçlarla gelir yedi yüz yıllık hafızamıza. Elhamra avlusunda derin uykulara dalmış mağrib güneşi olur kah; kah Kudüs gecelerinde savrulan Selahaddin rüyaları. Aziz-i vakt idik ada zelil kıldı bizi.
Hüzün gözyaşı olur, bazan bir eylül bulutundan dökülüp dilemmalarımıza karışır; bazan bir Kanuni mersiyesinden akıp güneşlerimizi buharlaştırır. Paramparça olmuş kutsal kitapların mürekkeplerini dağıtır bazan, bazan kandil gecelerinin pişmanlıklarına dökülür yüreklerimizden. Kimi zaman bir bayram sevincinin ardına gizlenen yetimin gözünde acı; kimi vakit fersudeleşmeye yüz tutmuş gülün yaprağında kırağı sıfatında belli eder kendini. Hurşide baksa gözleri halkın dola gelir
Hüzün söz olur, yarı yollarda bırakılmış yeminlerin ve vaadlerin peçesinden yüz gösterir kimi, kimi bir elyazmasının derkenarına yazılır bir ayrılık türküsü niyetine. Bir mücelled güldeste olur yazılsa tüm hüzün sözleri ve binbir geceyi dolduran tutilerin dilinde şeker niyetine çiğnene çiğnene tutar şöhreti alemleri. Sabahların kokusuna karışan bir pişmanlığın terennümüdür bazan ve bazan da gecelerin korkusunu damıtan bir şarkının dizesi. Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkıt ne bilir
Hüzün mevsim olur, böler bir uykuyu bazan; bazan bir paranteze alır acıları. Güz mü, eylül mü bilinmez; ortası mı sonu mu anlaşılmaz anın. Şakaklarına düşen benek benek karlar mı densin yılların gölgesini taşıyan, başında gül rengi bulutlardan Lahuri tüller mi olsun Hicaz şarkılarında bestelenen?!.. Hüzün karanlıktır, yalnızlıktır, korkudur. Ve hüzün bazan en büyük umutlara gebedir. Bir mevsim-i hazanına geldik ki alemin
Hüzün renk olur, son dalın son yaprağında sararırken yakar içimizi; son fırtınanın son dalgasında köpürürken kanatır yüreğimizi. Mavi gecelerin ve kurşuni bulutların örtüsüdür hüzün. Hatırlamanın mestliğinde eflatuni bir ırmağın hasret yarasıdır, gül gül olup açan ateşin kederlerin masum çiçeğidir. Sahilde bir gurubdur o, ufukta bir şafak. Perde perde solan hayatımız
Gül ateş, gülbün ateş, gülşen ateş, caybar ateş Hüzün sevda olur, hayalini getirir annelerin, yavruların ve süveydaya durup melankolisini yaşatır sevenlerin, sevgilerin. Fuzulilerin Galiblerin kinayeleri ve tevriyeleri onun üstüne yazılır, bülbüllerin kumruların şeyda tenasüpleri ve mecazları ona dillendirilir. Umman gemicilerinin ufuklarında deniz feneridir hüzün, semavat müneccimlerinin kadrlerinde Ayyuk.
Mahabbet bir bela şeydir giriftar olmayan bilmez Hüzün alışkanlık olur, acıların yol dönemecinde azığını kuzgunlara kaptıran gönüllerin ömre süren Selva sıyla tartılır. Yüzbin yıl sonra yeşerecek tohumlar için saklayıp suyu, vahalardan kurumuş dudaklarla geçer delikanlıca. Mermer beyazında ayetlere teslim olmuş bir buhur-ı Meryem in nazenin tebessümüne Namus-ı ekber vasıtasıyla gelen nefestir o.
Hazan ki durmadan evrakı su-be-su dökülür Hüzün, Kureyşte Süheyb-i Rumi; Yemen de rahip Bahira, Konstantinepol de Ulubatlı Hasan olmaktır. Hüzün, mazlumlar adına bir saman çöpüyle devleri yere sermektir. Hüzün, Şeyh Şamil toprağında alnından vurulan bir çocuktur. Hüzün, harflere sığmayan bir nimet-i İlahi dir. Hüzün, her hale şükretmenin diğer adıdır. Hüzün, seyerandır maverada. Hüzün, özleyiştir. Hüzün ki en ziyade yakışandır bize...
Adı hüzün olsun bu gerçeğin. Ayrılığın tekil sızısını hissetmenin Ve senden sonraki yaşantımın, Adı hüzün olsun!
Öteki renklerini aldığın, Tek mevsimlik dünyamın, Ve senden bana kalanların, Rotasız başlayan yolculuğumun, Her limanda yüzleştiğim sensizliğin, Adı hüzün olsun!
Bir türlü gelmeyen geleceklerin, Bir yarısı sende kalan geçmişin, Ve her gün biraz daha kaybolan iyimserliğimin, Adı hüzün olsun!
Gittikçe tuhaflaşan tavırlarımın, Azalan ideallerimin, Alışkanlık haline gelen sıradanlıkların Birbirine benzeyen her günün Adı hüzün olsun!
Aklımda kalan şarkı sözlerinin, Anılarını sakladığım kirli odamın, Yağan yağmurun, Cama dayanmış soluk yüzümün, İçimde ağlayan çocuğun, Adı hüzün olsun!
Artık gelmeyeceğine olan inancımın, Eksik yüreğimin, göremediğim renklerin, Sensizliğin, yarım kalmışlığın, Adı hüzün olsun!
Değişmeyen şeylerin, Aynı filmin tekrarına benzeyen rüyaların, Sadakatini elden bırakmayan gönlümün, İçimdeki yalnız şairin, bu yaşantının, Ve bu şiirin adı hüzün olsun!..
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 16.Şub.2009 Pzt 13:00:33 |
| fiogf49gjkf0d
Belki en büyük savaşları kendi içimizde yaşıyoruz, arzularımız korkularımızla çarpışıyor, özlemlerimiz kuşkularımızla vuruşuyor, hayallerimiz acı tecrübelerimizin bize kurduğu pusulara düşüyor, mutluluğa doğru coşkulu bir koşu tutturma isteği en olmadık anda kaçıp gidecek huzurun ihanetinden endişeleniyor. Özgürlüğe kendimizi bir boşluğa bırakır gibi bırakma dürtüsü, bizim özgürlüğümüzün bir başkasının esaretine yol açacağının tedirginliğiyle kuşatılmışken biz özgür olabilir miyiz sorusu büyüyor içimizde. Geçmişe olan borcumuz geleceği yaratma gücümüzü zayıflatıyor. Alışkanlıklarımız heyecanlarımızla boğuşuyor. Kendi kendimizle savaşıp, cevaplarını bilmediğimiz sorularla allak bullak oluyoruz. Bizim isteklerimiz başkasına acı verecekse, isteklerimizden vaz mı geçmeliyiz, vazgeçmenin bize çektireceği acı, sevdiğimiz birinin çekeceği acıdan daha mı az yaralar bizi? Sevdiklerimize olan borcumuz ne, peki kendimize olan borcumuz? Bu hayatı nasıl yaşamalıyız? Huzuru mu aramalıyız heyecanı mı? Yaptıklarımızdan pişman mı oluyoruz yoksa yapmadıklarımızdan mı, gelecekte hangisi takılır aklımıza? Bizim mutluluğumuzun yolu bir başkasının mutsuzluğundan geçiyorsa, değiştirmeli miyiz yolumuzu?
İnsan en büyüksavaşı kendi içinde veriyor. Birbiriyle çelişen duygularımızla hırpalanıyoruz, kimsenin görmediği bir savaş alanı gibi içimiz, kendi ölülerimizle doluyor, duygularımızdanhangisi galip gelirse gelsin, patlayan duygularımızla birilerinin vurulacağını biliyoruz artık. İsteklerimizi, coşkularımızı, özlemlerimizi evcilleştirmeli miyiz, kendi kendimizin avcısı olup kafeslere mı kapatmalıyız ruhumuzu? Bilinmeyenin bizde yarattığı o çıldırtıcı merakın peşinden mi koşmalıyız yoksa bilinmeyenden saklı olana duyduğumuz korkuyla geri mi durmalıyız. Ne yapmalıyız, bu hayatı nasıl yaşamalıyız?
Kendimizden başka bir dostumuzun, kendimizden başka bir ordumuzun olmadığı bir savaşta bölünen ruhumuzun hangi tarafının zaferi için uğraşmalıyız. Hangi tarafı tutarsak tutalım neticede yine de bir tarafımıza ihanet etmiş olmayacak mıyız, ihanetsiz yaratılamayacak bir geleceğin yükünü taşıyabilecek kadar güçlü müyüz?
Kaçsak, gidecek yerimiz yok, kendi kendimize tutsağız, savaşsak vuracağımız başkalarıyla birlikte yine kendimiz olacağız. Ayaklanmış duygularımızın birbiriyle vuruştuğu bir savaş yaşıyoruz. Geçmişten geleceğe ancak savaşla geçebiliyor ruhumuz, geçmişi olanın geleceği savaşsız yaratılmıyor. Hem mutlu hem huzurlu, hem coşkulu hem korkusuz, hem arzulu hem kuşkusuz olamaz mıyız,geleceği başkalarının hayatlarına dokunmadan, onlarda acınacak yaralarla yaralanmadan yaratamaz mıyız? Nedir bu savaşın ardındaki sır, hangi buyu bizi bizimle vuruşturuyor, hangi korkunç kader geçmişimizi geleceğimizle çarpıştırıyor? Huzur bütün duygularımızı barış içinde tutmaksa eğer, hiç mi huzurlu olamayacağız, bir huzursuzluğa mı mahkumuz? En korkunç savaşı kendi içimizde yaşarken, ne yapmalıyız? Kim akıl verebilir bize? Kim bize yol gösterebilir? Savaşa savaşa, her savaşta bir parçamızı öldürerek mi yürüyeceğiz hayatın içinde? Her mutluluk bir acıdan mı süzülecek? Pusularla, ihanetlerle, saldırılarla, geri çekilmelerle, mütarekelerle, kaçışlarla, esaretlerle dolu bir savaşı yalnız başımıza yaşıyoruz, kim galip gelirse gelsin bir tarafımız hep yeniliyor. Yenilmeden galip gelemiyoruz. Her zafer bir yenilginin izini bırakıyor derinimizde. Zaferlerimiz kadar da yenilgilerimiz oluyor. Kendi kendimizle savaşarak yürüyoruz. Ve savaş, biz bittiğimizde bitiyor ancak...
Hatırlıyor musun kim olduğunu Hala hissedebiliyor musun Ne zamandır farkında mısın yokluğunun Arasan bulur musun kaybolduğun yerleri
Gündüzün geçtiğini farketmedin bile Anılar sinemasından bir bilet almışsın bu gece Ömrün küsmek ve pişmanlıkla geçip gidiyor Bak hala aynı soruyu soruyorsun kendine
Bazen kendi gölgene basar sendelersin ıssız sokaklarda Bir karayel eser üşütür yalnızlığını yüzüne vurur Çıkar gelir pişmanlıklar en zayıf anında Boğazında yıllanır bir düğüm Umrunda mı zamanın senin küskünlüğün
İçin öyle sıkılır kimse bilmez neyin var sen bile Olup bitenleri seyredersin öylece Yalnızsındır kalabalıklar içinde kim daha iyi bilir ki Bir ses vardır çözer herşeyi yasaktır duyamazsın
Bazen kendi gölgene basar sendelersin ıssız sokaklarda Bir karayel eser üşütür yalnızlığını yüzüne vurur Çıkar gelir pişmanlıklar en zayıf anında Boğazında yıllanır bir düğün Bazen
Gündüzün geçtiğini farketmedin bile Anılar sinemasından bir bilet almışsın bu gece Ömrün küsmek ve pişmanlıkla geçip gidiyor Hala aynı soruyu soruyorsun kendine
Bazen kendi gölgene basar sendelersin ıssız sokaklarda Bir karayel eser üşütür yalnızlığını yüzüne vurur Çıkar gelir pişmanlıklar en zayıf anında Bazen ..
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 16.Şub.2009 Pzt 23:48:39 |
| fiogf49gjkf0d
Mutluluk, bizi zorlayan kadere karşı
kazanılan zaferlerin en büyüğüdür...
Doğduğum günden beri bıkmadan, usanmadan bana nasıl davranmam, nasıl bir insan olmam, neye inanıp, neye inanmamam, neyi yapıp, neyi yapmamam, neleri düşünüp, neleri düşünmemem, neleri hissedip, neleri hissetmemem gerektiğini, neyin kabul edilebilir, neyin kabul edilemez, neyin iyi, neyin kötü, neyin güzel, neyin çirkin, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğrettiniz. Üstelik bütün bunları daha ben doğmadan önce, benim yerime düşünüp, hazırlamışsınız. Bunun için hepinize teşekkür ediyorum.
Düşünüyorum da, bugüne kadar sizleri ne kadar yanlış tanıyıp, sizlere karşı ne kadar haksızlık etmişim. Bunca zaman boşu boşuna, sizlerle inatlaşıp, kendi gerçeklerimi, kendi inanç sistemimi yaratmaya çalışmışım! Kendi deneyimlerimden yola çıkarak, bireysel beynimin yarattığı özgün düşüncelere kendimi kaptırmış, doğru olanın, bu düşüncelere, bireysel kimliğime sahip çıkmak olduğunu sanmışım!
Belki biraz geç oldu ama; sizlerin sürekli tekrarlarınız, bana uyguladığınız ödülleriniz ve cezalarınız sayesinde, nasıl yaşayacağımı, nasıl bir insan olacağımı artık biliyorum. Bundan sonra bana doğru diye aktardığınız tüm bilgileri, kendi düşüncem, kendi inancım olarak koşulsuzca kabul ediyorum. Bana gösterdiğiniz tüm gerçekleri, kendi gerçeklerim olarak özenle beynime kaydediyorum. Yargılarım artık sizin yargılarınızla birebir uyumlu. Artık tamamen sizin bir kopyanız gibiyim. Yani, tam benden beklediğiniz, olmam gereken kişiyim.
Bunun içinde artık, sizler tarafından kabul gördüğümü, onaylandığımı hissedebiliyorum. Sizleri memnun edebiliyorum. Hele zaman, zaman bana iyi bir insan olduğumu söylüyorsunuz ya, bilseniz bu sözlerinizi duyduğumda kendimle ne kadar gurur duyuyorum. Sizin sevginize, saygınıza layık olabildiğime hala inanamıyorum.
İçimdeki “ben” mi?
“Ben” diye bir şey yok. Bu tamamen bencil ve egoist insanların bir uydurması. Ve acı olan bugüne kadar ben de onların bu yalanına inananlardandım. Tamamen kendime, nasıl düşündüğüme, ne hissettiğime, nelere sahip olup, nelere sahip olmadığıma odaklanmıştım. Ama dünya üzerinde yaratılmış bu mükemmel düzeni ayakta tutan sizlerin sayesinde, sonunda gerçeği gördüm ve bütün bu yanlışlarımdan vazgeçtim. Artık kendimi düşünmüyorum. Bireysel kimliğimi yırtıp attım. Ruhumun adını hafızamdan tamamen kazıdım. Artık mantık da yürütmüyorum. Sadece inanıyorum. Size sonuna kadar katılıyorum.
Meğer hayatta esas önemli olan, herkesin, tüm dünyanın paylaştığı o geniş kimliğin bir parçası olabilmekmiş. Şu anda bunu başarmış biri olmanın keyfini çıkarıyorum.
Mutlu muyum?
Biri bana “Mutlu musun?” diye soruyor. Ona ne diyeyim? Bu şekilde yaşamaktan, mutlu mu olmalıyım?
Günüm gelmiş. İnsan olmuşum. Yeryüzüne inmiş. Doğmuşum. Hayatlara dokunmuş. Mutluluk, sevinç olmuşum. İlişkiler yaşamış. İçimdeki duygularla buluşmuşum. Hep sevilmek istemiş . Bir türlü kendimi sevememişim. Duygulara acıkmış. Onları kendi içimde yaratmayı becerememişim. Değerli olmaya çalışmış. Kendime hiç değer vermemişim. Kendimle karşılaştıkça, Görmezden gelip, hep başka yollara sapmışım. Önüme çıkan çukurlara kızmış. Kendime en çok çukuru da kendim kazmışım. Herkesle bütünleşmek istemiş. Kendimle bir türlü bütünleşememişim. Her zaman mutluluğun peşinde koşmuş. Kendime neyle mutlu olduğumu sormayı hep unutmuşum. Sürekli seçimler yapmış, kararlar almışım. Sonuçları istediğim gibi olmayınca topu hep kadere atmışım. Bu keşif yolculuğunun bir gün bitebileceğini hiç düşünmezken, Yolun sonuna ulaşmış, toprakla sarmalanmışım. Bana “Ne anladın bu yaşadığından?” diye sormuşlar. Verecek bir cevap bulamamışım...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 17.Şub.2009 Sal 12:57:19 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
YAŞADIĞINIZ HİKÂYEDEN MEMNUN MUSUNUZ?
Bu güne kadar sizin adınıza yazılmış hikâyeden memnun musunuz?
Sizi mutlu etti mi?
Beğenmediğiniz yanları ne?
Bu yaşınıza kadar yaşadıklarınızdan ne anladınız?
Hep çile ve sıkıntı mı çektiniz?
Hep yokuş mu çıktınız?
Arada bir mutluluk serpiştirilmiş miydi?
Yaratıcı güç kader defterimize bizim adımıza bir senaryo yazmış ve bizi de bu senaryoda başrol oyuncusu yapmış…
Bugüne kadarki hikâyemizi yaşadığımız ve oynadığımız rolden biliyoruz… Ama senaryonun bugünden sonraki kısmını bilemiyoruz.
Yaratıcı güç senaryoyu bizim yazmamıza imkân tanısaydı, hayatımızın geçen bölümlerinden neleri siler yeniden yazardık? Bu güne kadar yaşadığımız acıları çileleri çıkarır mıydık?
Gelecekte yaşayacaklarımıza dair neler eklerdik
Senaryoda araya serpiştirilmiş çileleri silip onun yerine mutluluk yazsaydık gerçekten mutlu olur muyduk?
Sürekli mutluluk da bir süreden sonra sıkmaz mı insanı? Nereye kadar mutlu olacaksın? Mutluluğun ölçüsü yok ki… Hüzünler olmasa lügatlerde mutluluk kelimesini bulabilir miydik?
Ölüm tarihimizi ne zamana ayarlardık ve nasıl bir ölüm düşünürdük? Mesela ölüm tarihini bilmenin bizlere ne faydası olurdu her gün her dakika o tarih yaklaştı diye bunalımlara girmez miydik?
Sonuz sayıda sıfırlara sahip paranızın olmasını senaryoya ekleseydik… Bu parayla ne yapardık. Her dilediğimize sahip olmak her istediğimizi almak ruhumuzu kanatlandırır mıydı?
Peki, hayat acısıyla tatlısıyla güzel değimlidir…
Kaybetme olmasa kazanmanın tadı nasıl anlayacaktık,
Hastalık olmazsa sağlığı nasıl anlayacağız…
Senaryonun bazı kesitlerinde yokuşlar olmazsa inişlerdeki zevki nasıl tadabilecektik
Kış mevsimini yaşamayan yüreklerimiz, baharın tadını nereden bilebilirdi…
…
Hayatın içinde üzülmek de olacak sevinmekte bizler senaryoyu sadece dünyayı düşünerek planlarız yüce yaratıcı bu dünyada adımıza kurduğu senaryoyu planlarken hem bu dünyayı hem diğer dünyayı planlayarak kuruyor…
…
Bu konuyu bazen düşünmüyor değilim...
Acaba bana böyle bir imkân verilse ne yapardım?
Bazen diyorum ki beni yoran çileleri, hastalıkları ve imkânsızlıkları siler atar onların yerine acıların, hastalıkların ve maddi imkânsızlıkların olmadığı güzel şeyler yazardım kendime…
Ama sonra düşünüyorum da çekilenlerde
Hayatın Tuzu biberi baharatı değil mi?
Tuzsuz acısız baharatsız bir yemek neye yarar…
Diyet bir hayat istemediğimin farkına varıyorum…
Yaratıcı tarafından bana yazgımı değiştirme hakkı verilse idi;
Hikâyemi değiştirmek istemezdim...
Mutluyum ben hüzünlerimle…
Mutluyum acı ve tatlısı ile hayattan…
Yaşanmışları bir tecrübe ve hayat dersi olarak kabul edip,
Yarınlarda ise güzel günler yaşayacağım ümidi ile
Bir sürprizi bekler gibi,
Gizemli hikâyeme razı bir şekilde yaşamak istiyorum…
BİR YERLERE GİTMEK İSTİYORUM
Bir yerlere gitmek istiyorum
Nereye gideceğimi bilmiyorum
Gideceğim yerin treni
Buradan mı geçiyor?
Onu da bilmiyorum.
Biletim hiç olmadı
Giderken gönderim,
İndiğimde karşılayanım
Olmayacak, biliyorum.
Bu yaşıma kadar
Hayat beni yaşadı
Birazda ben hayatı
Yaşamak istiyorum.
Yaşamın parçalarını
Birbirine bitiştirmek;
Ruhuma, bedenime
Sığınak bulmak istiyorum.
Yerleşik hayatın hüküm sürdüğü,
Düşlerin yollarda yitirilmediği,
Baharların türkü tadında olduğu,
Tadı başka, rengi başka
Bir yerlere gitmek istiyorum.
Anılarımı hatırlamadığım,
Tebessümlerin sahte olmadığı,
Her sabah kapımı açtığımda
Umutlarımın yeşilini solumak,
Tozpembe düşlerle uyandığım
Yarınlar istiyorum.
Kuşların sesleri ile,
Merhaba demek istiyorum güne.
Hesapsız susmaların olmadığı
Sırtımı yaslamak bir ağaca,
Sigaramı yakıp her nefeste
Hayatı çekmek istiyorum dumanında!
Kaderimin üstünde söndürmek ateşini
Bir yerler var biliyorum!
Çok uzağımda değil…
Huzuru bulacağımı bildiğim,
Adresi belli olmayan bir yerler
Hissedebiliyorum…
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 18.Şub.2009 Çar 13:50:43 |
| fiogf49gjkf0d
hüzünlü anlarımız vardı. Mendillerin sallanmak yerine hıçkırıklarımızın arasından süzülen gözyaşlarını silmek için kullanıldığı, yer yer dalıp gitmelerimiz vardı yağmur yağarken çoook uzaklara, boşlukta olduğumuz anlar vardı kalabalıkların içerisindeki yalnızlıklarımızda, unutkanlıklarımız vardı her yaşamış olduğumuz hayal kırıklıklarında her şey vardı da bir şey eksitki ; bir dost aradık yıllarca bir yaren belki belki bize ortak olabilecek başka bir yürek. gözümüz yoktu çook fazla mutlulukta. yetinmeyi öğretmişti yaşam bize . erkin koray şarkılarında farklı hisseder barış manço ile ağlaşırdık. bazen sibel alaş ın dediği gibi düşümüzden ayrı kaldık. ama yılmadık; ağladık , güldük ,dalıp dalıp uzaklara gittik gende sırt çevirmedik birbirimize. şimdi sana zaman ayıramadığım için bana kırılma kalbim. sen benim sahip olduğum en temiz ve en güzel yanımsın....
Seni hayal kırıklığına mı uğrattım? Kendimi suçlu mu hissedeyim yoksa kaşlarını çatmana izin mi vereyim? Çünkü daha biz başlamadan sonunu gördüm Evet gördüm sarhoş olmuştun , biliyordum kazanacaktım Sonsuz hakkımı aldım Ruhunu geceden dışarı çıkardım Bitmiş olabilir ama öyle kalmayacak Umursarsan sadece senin için burdayım Kalbime dokundun , ruhuma dokundun Hayatımı değiştirdin ve bütün hedeflerimi Ve aşk sarhoştu ne zaman olduğunu biliyorum Kalbim seninle sarhoştu Dudaklarından öptüm ve ellerini tuttum Yatağını ve rüyalarını paylaştım Seni iyi biliyorum,kokunu iyi biliyorum Sana düşkün oldum
Güle güle aşığım
Güle güle arkadaşım
Sen tektin
Sen benim için tektin
Ben bi rüyadayım ama uyandığımda Ruhumu alamazsın , aldığın hayallerimdi Ve hareket ettiğinde beni hatırla Bizi hatırla , yaptıklarımızı Seni ağlarken gördüm , seni gülerken gördüm Seni kısa bir süre uyurken gördüm Çocuğunun babası olabilirdim Seninle bi ömür geçirdim Bütün korkularını biliyorum ve sen de benimkileri Şüphelerimiz vardı ama şimdi iyiyiz Ve seni seviyorum ,yemin ederim doğru Sensiz yaşayamam
Güle güle aşığım
Güle güle arkadaşım
Sen tektin
Sen benim için tektin
Ve ellerini hala bende tutuyorum Uyuduğum zaman bende Ve zamanında ruhumu alacağım Ayaklarına kapandığımda
Güle güle aşığım
Güle güle arkadaşım
Sen tektin
Sen benim için tektin
Çok kötüyüm bebeğim,çok kötü....
(dinle) ama ağlama sakın....
| |
| |