ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
12 Mayıs 2024, Pazar 01:59   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  FrankfurtYakisiklisi> Forum Mesajları
    FrankfurtYakisiklisi'e ait Toplam 146 Forum Mesajı var
<<1234567891011 12131415>>


FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Beynimizin Gücü>
  7.Ağu.2008 Per 21:16:35
fiogf49gjkf0d

 

BEYNİMİZİN GÜCÜ

 Hepimiz dünyayı beş duyumuz vasıtasıyla algılıyoruz.Gelen bütün veriler zihnimizde kaydediliyor. Herkes aynı beş duyuya sahipken bunların kaydettiği verilerin farklı olması acaba neden, hiç düşündünüz mü? Çünkü bakış açılarımız, dünyayı ve kendimizi değerlendirme kriterlerimiz de farklı. Başınıza gelen bir olaya üzülüp hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.Bunu bir deneyim olarak görüp yeni öğrenim ve farkındalıklarınıza da odaklanabilirsiniz.Seçim sizin… Çok gelişmiş bir bilgisayar saniyede 100 milyonun üzerinde işlem yapabiliyor.Bu bilgisayarın 100 sene boyunca yapabileceğini bizim beynimiz 1 dakikada yapabilecek kapasiteye sahip. Peki bu muazzam gücümüzün ne kadar farkındayız? Eğer farkındaysak ne yönde kullanıyoruz? Evimize, kendimize yeni bir eşya alırken onu; kalitesi, fiatı, işlevselliği gibi belirli kriterler bakımından imtihana tabi tutuyoruz. Duygularımızın, düşüncelerimizin, davranışlarımızın kaynağı; bizi oluşturan her şeyi kontrol eden beynimiz hakkında neler biliyoruz? Zihnimizi temel olarak bilinç ve bilinçaltı olarak iki kısımda inceleyebiliriz. Bilinçli zihnimiz zihnimizin rasyonel düşünen kısmı.Yani farkında olduğumuz düşüncelerimiz. Siz bu yazıyı okumaya karar verdiniz.İşte bilinçli zihniniz şu anda çalışıyor. Biraz sonra belki karnınız acıkacak.Tarhana çorbası içmeye karar vereceksiniz.bu da bilinçli zihninizin bir tercihi.. Yapılan araştırmalara göre zihnimizin bu kısmı 5 ila 9 arası veri alabiliyor. Bilinçaltımızı bir depoya benzetebiliriz.Zihnimizin % 88lik bir kısmını oluşturuyor.Beş duyumuz vasıtasıyla alınan her bilgi, yani bütün yaşamımız, bir kameraya çekilmiş gibi orada kayıtlı. O uyku da uyumuyor.24 saat çalışıyor.Nefes alışımızı, kalbimizin atışını, kan dolaşımımızı, sindirim sistemimizi; kısaca size ait olan her şeyi siz düşünmeden sizin için kontrol ediyor. Bilinçaltı bu kadar gücüne karşın o kadar aptal ki, gerçekle gerçek olmayanı ayırt edemiyor.Yani kör ve sağır.Çünkü ona söylediğiniz her şeyi gerçek gibi algılıyor. İşte biz bunu avantaj olarak kullanabiliriz.Bilinçaltımızı kullanarak hayatımızı değiştirebilir,istediğimiz her şeye kavuşabiliriz. Nereye gittiği belli olmayan bir arabanın kontrolünü elimize alabiliriz.Hadi arka koltuktan direksiyona geçelim. Arabayı istediğimiz yöne doğru sürelim. 90’lı yılların başında bir bilim dergisi olan Research Qarterly’de yayınlanan çok ilginç bir araştırma var.Bu araştırmada basketbol oynayan öğrenciler üç guruba ayrılıyorlar. İlk gurup basketbol topunu fileye sokabilmek için 20 gün boyunca fiziksel antreman yapıyor.Ter döküyor. İkinci gurup hiçbir şey yapmıyor,yan gelip yatıyor. Üçüncü gurupsa 20 gün boyunca her gün zihinse antreman yapıyor. Yani zihinlerinde hayali olarak topu tutuyorlar, paslaşıyorlar, çok güzel atışlar yapıyorlar, terlediklerini hissediyorlar, inanılmaz güzellikte bir maç çıkararak seyircinin alkış seslerini duyuyorlar, maç bitiminde gelen tebrikleri kabul ediyorlar.* 20 günün sonunda her gün antreman yapan ilk gurubun performansında % 24‘lük bir artış oluyor.yan gelip yatan ikinci gurupta, beklenilebileceği gibi, hiçbir değişiklik yok.Zihinsel antreman yapan üçüncü gurubun performansında da % 23’lük bir artış oluyor. Dikkat edin! Topu ellerine bile değdirmeden hemen hemen ilk gurup kadar başarı sağlıyorlar. Yani bilinçaltı beş duyunun etkili bir şekilde kullanıldığı ve canlı hayallerin kullanıldığı bir senaryonun sürekli tekrarlanmasıyla, aslında henüz gerçekleşmemiş şeyleri gerçekmiş gibi kabul etmeye başlıyor ve beyne bu sinyali gönderiyor. Ne müthiş bir güç öyle değil mi? Maalesef korkularımız da bu yolla oluşuyor.İnsanoğlunun doğuştan sahip olduğu iki temel korku var.Düşme ve ses korkusu. Kalan bütün korkularımızı süreç içerisinde öğreniyoruz… Nasıl mı? Hepimizin korktuğumuz şeylerle alakalı senaryolarımız var.Bunlar olumsuz görüntüler, sesler ve hisler içeriyorlar. Düşüncelerimiz kendilerini gerçekleştirme kehanetine sahiptirler… Çevremizdekilerin iyi yönlerini görürsek hep iyi insanlar, kötü yönlerini görürsek hep kötü insanlar çıkar karşımıza… Odaklandığınız şeyler yaşamınızın kalitesini belirler… Kendimiz ve başkaları adına iyi şeyler dileyelim Hep birlikte güzelliklere odaklanalım ki; güzel bir yıl geçirelim…

 

Alıntıdır.



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Yaşam Dersi Veren Tuğla>
  7.Ağu.2008 Per 20:55:47
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

 

 YAŞAM DERSİ VEREN TUGLA

 

 Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguarı ile bir mahalleden hızlı bir biçimde geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat etmesi gerektiğini düşünerek ve biraz daha ileride, yolun kenarında bir şey gördüğünü sanarak yavaşlamaya çalıştı. Ama yine de sağını solunu tam göremeyecek denli hızlıydı. Birden arabasının kapısına bir şeyin çarptığını fark etti. Aniden arabasını durdurarak, arabadan indi. Kapıdaki göçüğü ve az ötede göçüğe neden olan koca tuğlayı görünce oraya doğru koşmaya başladı. Yanına gelir gelmez ona doğru bakan küçük çocuğun kolunu yakaladı ve onu park etmiş arabasına doğru iterek bağırmaya başladı: "Bunu neden yaptın? Sende kimsin, ne yaptığının farkında mısın?" İyice sinirlenerek devam etti: "Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya malolacak. Bunu neden yaptın?" Çocuk yalvararak yanıt verdi: "Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyorum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı." Park etmiş bir arabanın arkasına işaret ederken çocuğun göz yaşları çenesine süzülüyordu. Ağabeyim kaldırımın kenarından yuvandılandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü, ben onu kaldıramıyorum, lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardım edermisin? Benim için çok ağır." Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici, boğazında büyüyen yumruya karşın zorda olsa yutkundu. Yerdeki genç adamı kaldırarak, tekerlekli sandalyeye oturttu. Mendiliyle, çizikleri, yaralan sildi ve engelli gencin ciddi bir yarası olup olmadığına baktı. Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek "Teşekkür ederim efendim. Tanrı sizden razı olsun" dedi. Genç yönetici, küçük çocuğun ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü. Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü, yaşamını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek denli hızlı yaşamaması gerektiğini anımsatması için öylece bıraktı.

Alıntıdır.



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Ressam>
  7.Ağu.2008 Per 20:46:41
fiogf49gjkf0d

 

Ressam

 

Bir kasabada yaşayan bir mimarının portresini yapmak üzere tutulan genç bir ressam vardır. Ressam çok heyecanlıdır; kendini çok iyi hissetmektedir, çünkü bu aldığı ilk büyük iştir. Aldığı işi kutlamak ve bir kadeh şarabın tadını çıkarmak için en sevdiği lokantaya gider. Orada oturup içkisini yudumlarken, yan masanın sandalyelerinden birinin üstünde duran gazeteyi görür. İlk sayfanın üst tarafında kalın harflerle şu sözler yazılıdır: “Zor Günler Geliyor”. Gazete başlığına baktıkça telaşlanır, kaygılanır. O sırada lokanta sahibi gelir : “Size bir kadeh daha şarap veya yiyecek bir şeyler getireyim mi?” diye sorar. “Hayır bana sadece hesabı getirin, hemen gitmeliyim” der ressam. Lokanta sahibi: “Bir sorun mu var” diye sorar. Ressam “zor günler geliyor, şimdi zamanımı ve paramı boşa harcamanın sırası değil, işimin başına gitmeliyim” diyerek yanıt verir. Ressam gidince lokanta sahibi “Zor günler mi geliyor?” diye düşünmeye başlar. Düşündükçe telaşlanır, kaygılanır. Karısına telefon eder ve ona şunları söyler “Sevgilim, bu seneki şölen için ısmarladığın elbise sadece bir kez giymek için çok pahalı. Sanırım zor günler geliyor, belki mağazayı aramalı ve şimdilik siparişini iptal etmelisin.” Lokanta sahibinin karısı isteksizce “Peki tamam” diyerek mağazayı arar: “Yeni güzel elbisemin kumaşını ısmarladınız biliyorum ama kocam zor günlerin geldiğini söyle o yüzden kemerlerimizi sıkmalı ve tutumlu olmalıyız. Elbise siparişimi iptal etmek zorundayım” der. Dükkan sahibi: “Bunu duymaktan kesinlikle hoşlanmadım ama sizi anlıyorum” diyerek kadını yanıtlar. Duyduklarını düşünmeye başlar ve düşündükçe telaşlanır, kaygılanır. Mimarını arar ve: “Anladığım kadarıyla zor günler kapıda. Mağazamı iki kat büyütmek için kötü bir zaman. Şu anda bu tür yükümlülük altına giremem” der. Mimar kadının söylediklerini düşünür. Genç ressamı arar: “Zor günler geliyor ve bir portreye para harcamak için doğru zaman değil. Portre siparişimi iptal etmeliyim.” Genç ressam durumu anlar her şey tam da beklediği gibi olmuştur. Kendisini reddedilmiş ve üzgün hissederek üzüntüsünü bir şişe şarapla boğmak için lokantaya gider. Orada oturmuş içerken yaklaşık üç metre uzağındaki sandalyeye bakar. “Zor Günler Geliyor” başlığı atmış bir gazetenin durduğu sandalyedir bu. Kalkıp gazeteyi alır ve haberi yakından inceler. Gazete on yıl öncesinin tarihini taşımaktadır. Biri onu lokanta için sarılmış tabak çanakları boşaltırken orada bırakmıştır... Başlığın taşıdığı ifade toplumun önde gelen pek çok bireyini etkilemiştir. Hayatınıza bakın. Çevrenizde birçok insan olumsuz olaylar ile uğraşmakta... ressamın yaşadıkları gibi olumsuzluklara odaklanırsanız aynı ressam gibi tekrar size dönecektir. Hayatınızdan şikayet etmektense sorunları nasıl çözmelisiniz onlara odaklanın. Başarılı, mutlu insanlar sadece çözümlere odaklanıyor. Sizin tercihiniz başarı mı? Ve mutluluk mu yoksa başarısız insanlar gibi sorunlar ile uğraşıp kendinizi aciz ve zavallı duruma mı sokmak mı? Unutmadan, başarı sizin de hakkınız…

Alıntıdır.



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk diyor ki !>
  7.Ağu.2008 Per 20:37:27
fiogf49gjkf0d

Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

 

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

 

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

 

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

 

Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

 

____________________________________________________________________



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Benimle Bir Fincan Kahve İçer misiniz ?>
  6.Ağu.2008 Çar 23:08:53
fiogf49gjkf0d
 
BENİMLE BİR FİNCAN KAHVE İÇERMİSİN?..

 

Mayonez Kavanozu ve 2 Fincan Kahve: Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman mayonez kavanozu ve 2 Fincan Kahveyi hatırlayınız! Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar; Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler, Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurur ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sorar, onlar da evet doldu derler, profesör bu defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii Ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur.
Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar,Öğrenciler de koro halinde evet derler.
Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek eveet Diyerek;
Ben
Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım Der.
Şöyle ki;
Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan şeylerdir.

Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz,
eviniz, arabanız vs.
Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız... diye, anlatmaya devam eder, çakıl taşlarına Ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır.. Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz Eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin . Gerisi hep kumdur.

Bu Ara Bir öğrenci sorar; Peki, O iki fincan kahve nedir?
Profesör gülerek: Bu soruyu bekliyordum,
Hayatınız ne Kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan Kahve içecek kadar yer vardır !!!

Alıntıdır.



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Ömür Dediğin Bir Gündür>
  6.Ağu.2008 Çar 23:06:41
fiogf49gjkf0d
Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar
susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum
iletişim tarzıydı.


Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.


Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme! derdi. Annem de Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla? diye çıkışır, beni odama gönderirdi.


Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım. diye bağırmaya devam ederdi. Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.



Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.


Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; Bak, böyle uslu uslu oyna işte. diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum. diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem Odanı topla! diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum . Annem odama gelip Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. dedi bir gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi.
Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde. dedi.
Ben Hayır o adam değil, bu çocuk sensin. dedim.
O Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın. dedi.
Ben yine Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem. dedim.

Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: Peki neden bizi küçük çizdin? dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.
diyeceğim. Ve bir de bağıracağım Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

Duyduklarına inanamıyorlardı ..
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkında Olmalı İnsan... Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.
Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti
Yarın Meçhuldür,

O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür, O Da Bugündür. .




--
Yasar Levent


FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >AŞK VE SAYILAR...>
  6.Ağu.2008 Çar 23:04:32
fiogf49gjkf0d

OYUNCU SEKİZLER

Çevrenizi büyülüyorsunuz. Sevdiğiniz sizinle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyor ve kendini bu konuda şanslı görüyor. Aşkta kontrolü elinizde tutuyor, oyunlar oynamaktan hoşlanıyorsunuz. Kibirli ve bencil olabiliyorsunuz. Bu yüzden etkileme gücünüzü ve zekanızı kullanın.

 

Sekiz sayısı her yerde karşıma çıkıyo

 

Teşekkürler Barbie30·



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Can Yücel Kimdir ?>
  5.Ağu.2008 Sal 00:07:10
fiogf49gjkf0d

En Uzak mesafe ne Afrika dir
Ne Cin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yildizlar geceleri isildayan...
En uzak mesafe iki kafa arasindaki mesafedir birbirini
anlamayan.....

CAN YÜCEL



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >Gülüş Şekilleri ve Kişilik Analizi>
  4.Ağu.2008 Pzt 22:38:41
fiogf49gjkf0d

 

Gülüş Şekilleri ve Kişilik Analizi 

 

Hahahahaha              : En ilkel gülüş şeklidir Her durum karşısında yapılabilir...

Ehüehüehü                : Espiri yaptı bal kabağı gülüşüdür herkesler yapamıca için yapımı zordur...

innnıhohhaha            : Sinsi olan bu gülüş literatüre bizans kahkası diye geçmiştir bir sonraki replik:"oyna türk kızı" olucaktır...

hohohoho                  : Gülen kişinin şişman olduğunu belirtir samimidir...

keh keh                      : Adilik belirtisidir bir halt yaptığını sanır eskiler " bıyık altı" der...

hahahaay                   : Kadınlara hastır kocanın zengin olduğunu gösterir...

HoBarey                    : Gülüşten öte bir sevinç gösterisidir en kötü yanı sizide ortak etmek isteyecekir...

kikikikikikikiki          : Genelde başın yukarı aşağı sallanmasıyla desteklenen bu gülüşten zarar gelmezz..

haaah-hah-hah-hah   : Kendini yineleyen bu gülüş tarzı daha çok yan masaların duyması için yapılır...

hhıh                           : Ağız kapalıyken burundan tek nefes verilerek yapılır kasan tiplere hastır.nette yazı okurken en çok tercih edilen türdür...

zuahahahaha              : Kahkahanın desibel sınırlarını zorlayan bir çeşididir genelde alt komşu elindeki süpürge sopasıyla tavana vurur biraz dizginlersiniz kendinizi...

euhe                            : Öhü ehe şeklinde ses tellerinden geçer genelde pekte komik olmayan esprilere ayıp olmasın diye verilen yanıt/gülme efektidir

pohuahahaha              : Geberdim patladım manasında

nihohahaha                 : Ben bi pisliğim çok adiyim manasında

ehi ehi                         : Kıllık düzeyinde bi sempatikliğim var manasında

muahhaha
                   : Kabayım danayım bide üstüne kıroyum manasında

 

Alıntıdır.



FrankfurtYakisiklisi

FrankfurtYakisiklisi resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Müzik, Vido Klip, Playlist, Konser >Şebnem Ferah Kimdir ?>
  3.Ağu.2008 Pzr 20:00:43
fiogf49gjkf0d

 

Resimleri

 





















<<1234567891011 12131415>>