ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
FrankfurtYakisiklisi> Forum Mesajları | | FrankfurtYakisiklisi'e ait Toplam 146 Forum Mesajı var
|
|
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Görebildiklerim Vardı> 7.Eyl.2008 Pzr 00:14:59 | | fiogf49gjkf0d
Görebildiklerim vardı... Baktığımda, sanki "en mahrem" duyguları görebilirdim. Ağladığında insanlar, "aslında içlerinin güldüğünü" görebilirdim. Saman alevi gibi parlayan öfkelerinin ardında sakladıkları sevgiyi, "sevmiyorum" dediklerinde "aşk aşk" diye inlediklerini. Zifiri karanlıklarda "özlem" nöbetleri geçirdiklerini görebilirdim. Sustuklarında kalpleriyle konuştuklarını, kelimeleri yedeklerine aldıklarında, gelecek için sakladıklarını görebilirdim.
Görebildiklerim vardı... Sevdiğini "önce" söyletme yarışında olanları görebilirdim. Önce "O söylesin" diye için için kıvrananları görebilirdim bir zamanlar. "Geri adım atmamak" adına inadına teslim olanları, Mehtap şiirleri okuyup yazanların Ay ı bahane ederek ağladıklarını da görebilirdim. Duyabildiklerim vardı benim... Sessizliğin aslında en anlamlı ses olduğunu bilirdim. Suskunlukta ne anlamlar "saklı" olduğunu da bilirdim.
Ey hüküm verenler! Sitem benim "azığım" değil mi zaten!? Bana yükleyin dünyanın suçunu, bana yükleyin "hasret faturaları"nı, bana yükleyin "arabesk sevda" ayrılıklarını, bana yükleyin siyahın negatifliğini. Olur mu?
Görebildiklerim bir sabah ansızın gittiler. Haber bile vermediler. Seslerini duyurmadan en sessiz adımlarını atarak gittiler. Bu nedenle duyamadım gittiklerini. Ben suçluyum zaten... Hadi, hadi beni İDAM edin!
Alıntıdır. | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Dur Hayat / Ardından Esen Siyah Rüzgar..> 6.Eyl.2008 Cmt 23:33:51 | | fiogf49gjkf0d
Dur hayat Yetişemiyorum yolların çamurlu Ellerimi kanatıyor tutamıyorum çitlerini Hüzün sarıyor bedenimi
Dur hayat Geçip gitme bir beni dinle Sürükleyip durma beni içinde Ya tut elimden seninle gideyim Ya gitme dur bir kendime geleyim
Çocuktum ilk ilerlemeye başladığında Ne gerek vardı hızlanmaya Dur dedim sana defalarca Savurdun beni içinde acımasızca
Oldumu bu yaptığın hayat Şimdi nerede sirktin üzerinden beni Neredeyim... Hangi sebepsiz hesaplaşmanın içindeyim Aynalar neden tozlu Ellerimdeki çamurlar nerede İnsanların yüzlerindeki deri niye maske
Gözlerim neden ıslak, hayat Nerelere savurdun yanımdakiler nerede
Dinle beni.. Ey Hayat Atma tüm suçunu masum kadere Gizledin bizi gecelere Karanlıklar içindeki cennetim nerede Koşma yoruluyorum senin içinde
Büyütme beni n’olur Korkuyorum senin ellerinde
Dur hayat yalvartma kendine Ne hasretim yanımda ne de geçmişim Ne yaptın ki bana niye teslim ettin beni Yanlızlıkların tanrıcasına..
Yıldızları sürgün ettin gözlerime Güneş isyankar oldu kızıllığına Gelip gidenler yol oldu baharımda
Çiçeklerin kokmaz oldu rüzgarlarında Sen gittikçe biz biter olduk kırık gülüşler arasında
Dur bir düşün hayat Şimdi gitme İsyan edince tek suçlu benmiyim bu şehirde...
Kırgınım sana hayat.. Yalansın.. Bizde yalanız senin içinde Buruk yüreğim sana hayat.. Çıplak ayaklarımla yürüttün beni içinde Ne gerek vardı koşmalara dur bekle beni hayat Üşüyorum ardından esen siyah rüzgarında....
Alıntıdır. | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Şehit eşinden şehidine mektup> 6.Eyl.2008 Cmt 23:27:51 | | fiogf49gjkf0d
Sevgilim…
Ölüm denen o yoğun, kör karanlığın, kederini, kahredici yalnızlığını ancak ben gibi ayrılıklara mahkum edilenler bilir… Sen Khpe kurşunlarıyla son nefesini verdiğin gün ben de dilimi mühürledim… Baban “Vatan sağ olsun, bir evladım daha var, o da feda olsun” diye ağlarken, 7 aylık oğlunu “emanetin” diye kalan son gücümle sıkı sıkı sarmıştım da nedense ayaklarım beni taşımıyordu. İki yanımdan koluma girmişlerdi, o an kalabalık bana çok gelmişti.. Kim bilir kaç kişilerdi.. Kasaba halkının yarısı arkamızdan geliyordu.. En önde giden sen! Üstüne örtülmüş al bayrağımdan gözlerime kızıl miller çekiliyordu… Son kez telefonda duyduğum sesin beynimde yankılanıyordu. “Hepinizi çok özledim…” “Özledim…” “Özledim…” Susmuştum….
Oğlan büyüdü artık, her geçen gün biraz daha sana benziyor… Resimlerden tanıdığı sana özenerek saçlarını sen gibi tarıyor… O güldüğünde sanki sen gelip oturuyorsun karşıma… İçim ılık ılık kanıyor ama ne o gün ne ondan sonra, her sabah uyandığım ıslak yastığımı saymazsak, hiç ağlamadım.. Kavlimiz vardı unutmadım, “neden” diye hiç sormadım, bir Khpe kurşunla yıkılmadım, rabbim verdi sabrını ne boyun büktüm, ne senden vazgeçtim.. Her gelen kara haberde, hangi şehrin şehidiyse oranın valisi, kaymakamı, esnafı, askerler, tanıyanlar, yakınlar…Şimdiye değin ağıtlarla, bayraklarla uğurladıklarımız kadar olmasa bile yine de kalabalıklar… Televizyon ekranından geçiyorum, ben de yürüyorum onlarla… Bir kez daha… Bir kez daha… Bir …
Sevgilim,
Sen de oralardan görebildin mi bilmem, bu günlerde buralarda zamansız bir kırlangıç fırtınası var… Hangi televizyonu açsam, bir kahramandan söz ediliyor… Gazeteciymiş.. Ürkek bir güvercin gibiymiş.. İnsanlar gözyaşları arasında onun ne kadar mert, ne kadar vatansever olduğunu anlatıyor… Gündüz gözü şehrin tam ortasında vuruvermiş zalimler… Gördüm adamcağızın nasıl yattığını o soğuk taştan kaldırımda… Üzerine gazete örtmüşler… Ayakkabısı da yırtıkmış… İçim acıdı…
Sahi sevgilim, sen operasyona gittiğiniz dağda, gecenin ayazında o karların arasında vurulduğunda karnın tok muydu ? Üşümüş müydü ellerin, esen deli rüzgar yaşartmış mıydı gözlerini? Bölücü hainlerle çatışırken, sağınızda solunuzda bombalar patlarken ne geçmişti aklından en son ? Bunları bilememek koyuyor insana, yine de mayınlara verdiğimiz şehitlerimizi düşününce şükrediyorum.. Hiç değilse sen parçalanmadın, vatan toprağında bütünsün, vedalaşırken kaskatı elini tutabilmiş, uzun uzun yüzüne bakabilmiş, mühürlediğim dudaklarımla soğuk alnından öpebilmiştim … Diyorlar ki öldürülen gazetecinin adı Hrant Dink’miş, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde Türklüğe hakaretten yargılanmış.. Kibarlık olsun, Türkleri incitmesin diye Ermeni soykırımı oldu demiyormuş da, Türkiye Ermenilere karşı suç işlemiştir bu suçu kabul etsin, iki devlet aralarında anlaşsın, gereken yapılsın diye yazıyormuş, söylüyormuş… Ermenistan da Türkiye’den toprak istiyormuş… Sen gibi şehit olanların canıyla kazanılan vatanın birazını “bize verin” diyormuş…
Günlerdir televizyonlarda bu gazeteci var sevgilim… Günlerdir kırlangıç fırtınası dinmiyor… Hükümetten birileri önermiş, Hrant Dink Türk bayrağına sarılsın demişler… Köşe yazarları da “Şehide ağıt” yazmışlar… Bize vatan uğruna ölenlerin şehit olduğu öğretilmişti.. Bayrak vatan uğruna, vatana hizmet ederken can verene sarılır bilirdik… Cenaze törenini de canlı yayınla verdiler… Hem de Dünyanın her köşesinde… Ben de senin ve sen gibilerin cenazesini kalabalık sanırdım… Bütün yurt bizle ağlıyor, terörü lanetliyor bilirdim… Yurdun dört bir yanından çoluk çocuk, yaşlı, genç demeden koşturup gelenleri görmeliydin…Mahşer yeri gibiydi ortalık.. Hepsinin ellerindeki pankartlarda “Hepimiz Ermeniyiz” yazıyordu… Ne çok Ermeni varmış, şaşırdım! Sadece onlar mı ? Türkiye’yi düşman belleyenler de davetle gelmiş… Geliş paralarını da devlet ödemiş… Bu defa geçemedim ekrandan.. Yürüyemedim onlarla.. Burada cenaze böyle törenle defnedilirken, Ermenistanda da "Soykırım Anıtı" önünde tören yapmışlar... Acaba orada da "Hepimiz Türküz" diyenler oldu mu ? Hani son konuşmamızda susmuştum.. İçimdeki korkuları göstermemek için boğazım düğümlenmiş, sesim çıkmamıştı… Şimdi söylüyorum… “Ben de seni ben de seni… BİLEMEZSİN NE ÇOK ÖZLEDİM SEVGİLİM”
Artık dilimdeki mührü çözüyorum, içimde biriktirdiğim feryadı salıyorum, gittiği yere gitsin kırlangıç fırtınasıyla… Böldürmemek için her biriniz siper ederek bedenlerinizi feda olmuştunuz vatana. Sen kara toprağa bizlerse diri diri boşluğa gömülürken arkanızda yurdun dört bir yanından gelen “Ermeniler” yürümemişti.. Hiçbir yabancı televizyon acılarımızı dünyaya göstermemişti.. Karalara bürünen hayatıma, babasız büyüttüğüm evladıma karşın, yurdun dört bir yanında “hepimiz Ermeniyiz” diye haykıranlara da helal ettim hakkımı …
Bütün şehit ailelerimize saygılarımla Teröre verilmiş şehidi olmadan bütün şehitlerimizin sahibi
Melike FK 24.Ocak.2007 | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Bulut Ve Yıldız> 6.Eyl.2008 Cmt 23:18:20 | | fiogf49gjkf0d
Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven bir bulutla yıldız varmış...Bulut bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu, yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıymış...
Gökyüzündeki her varlık onların sevgisi kıskanırmış. Tatlı bir kıskançlıkmış tabii ki onların ki... Ama biri varmış ki, bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyormuş. Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen...
Bulut biraz safmış, kimseyi kıramazmış... Yıldızsa bulut için elinden gelen herşeyi yapabilir, herkese meydan okuyabilirmiş... Zaten onun için bir bulutu bir de çok sevdiği dostu peri varmış... Nereden bilebilirdi ki, perinin bir gün bunların hepsini yıldızla bulutun ayrılmaları için kullanacağını?...
Bir gün nazar değmiş, bulutla yıldıza... Hiç yoktan bir sebepten tartışmışlar. Bulut, çekip gitmiş, hatalı olmasına rağmen...Yıldızsa "Nasılsa bulutum beni seviyor, dönecektir." diye düşünmüş. Fakat hiç bir şey beklediği gibi gitmemiş. Ve bulut dönmemiş...Kim bilir, belki de cesaret edememiştir dönmeye bilinmez. Ama tek bir gerçek vardı ki : O da ikisinin de çok üzgün olduklarıydı...
Gökyüzündeki iyilik mekekleri bile ağlamışlar onların durumlarına ama ne fayda...
Ertesi gün yıldız olanları en yakın dostu periye anlatmış. Periyse göstermelik bir hüzne bürünmüş... Çünkü eline büyük bir fırsat geçmişti. Artık hayatı boyunca kıskandığı kişiye karşı kozları vardı elinde... O kişi, en yakın dostu yıldız olmasına rağmen kullanacaktı kozlarını... Hem de büyük bir zevkle...
Bulutun yanına gitti ve yıldızın artık onu sevmediğini söyledi. Bulutsa üzüldü, boynunu bıraktı, ama elinden hiç bir şey gelmeyeceğini düşündü... Çünkü yıldız inatçıydı...Bir kere olmaz dediyse, bir daha olur demezdi. Peri de bulutun bu üzgün durumundan yararlanıp, ona olan sevgisini itiraf etti... Bulut da kimseyi kıramadığı için perinin, yıldızın yerine geçmesine izin verdi...
Yıldız, günlerce bulutun dönmesini, ondan af dilemesini bekledi. Ama bulut gelmedi. Bir gün yıldız, bulutun yanına gidip, konuşmaya karar verdi. Gece yola çıktı...
Bulut, dostu, sandığı periyle birlikte ayda eleleydi... Melekler dayanamayıp, tüm olan biteni anlattılar yıldıza... Yıldız, çok üzüldü ve çaresiz döndü arkasına ve gitti... Ve yavaş yavaş sönmeye başladı.
O günden sonra yıldız söndü, ışık veremez oldu... Bulutsa artık ne o kadar pembe, ne de o kadar kadifeydi...
Yıldız, ilk zamanlar her şeyden vazgeçti, hayata küstü... Ama kolay pes etmedi...Kısa bir süre sonra hayatıyla ilgili o önemli kararı verdi...
O güne kadar hiç görmediği güneşin yanına gidecekti ve biraz daha ışık isteyecekti ondan... Çok geçmeden daha önce hiç görmediği güneşin yanına gitti... Ondan yansıtması için biraz daha ışık istedi... Güneş ışık yerine sevgisini verdi yıldıza...
O gün bu gündür yıldız, dünyaya güneşin sevgisini yansıtır... Bulutsa; hep gözyaşlarını akıtır dünyaya... Bir de yüreğinde kopan fırtınaları...
Alıntıdır. | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Sevgilin Değil , Sevdiğin Olmak İsterdim> 6.Eyl.2008 Cmt 23:08:59 | | fiogf49gjkf0d
Anlamalıydım ben üzüldüğümde kılını kıpırdatmamandan, sadece işin düştüğünde aramandan.
"N aber, nasılsın" lâfının arkasına "Bir görüşelim mi?" ekleyememenden, anlamalıydım sevgisizliğini...
Ben, seni görmek için sınırlarımı zorlarken, senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından, ya da senden vazgeçerim diye korkup önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım...
Ben, hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı bu kadar mülayim davranmamıştım oysaki. Severdim özgürlüğümü, asi olmayı, bir bardak suda fırtınalar koparmayı, kimseye hesap vermemeyi...
Bir bunları severdim bir de seni sevdim...
Sevgilin değil, Sevdiğin olmayı istedim....
İlk defa biri benden hesap sorsun istedim, bir açıklama beklesin. Bu biraz açık değil mi ya da "Hayır bir yere gitmiyorsun, evde oturuyorsun" dan başka bir şeydi bu... Beni sorgula, duygularımı sorgula istedim. Olmadı...
Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz...
Tabiiki, bocalardın, emindin düzgün insan olduğumdan hayatında hiç karşına çıkmamış kadar düzgün, emindin seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden;
Öyle olmasaydı her probleminde ilk beni arar mıydın? Nedenleri, niyeleri merak etmedim hiç, inan etmedim...
Bu kadar sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim, onu merak ettim.
Benim için ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü, sendeki beni merak ettim...
Artık hayal kurmuyorum, geçmişe bu kadar bağlı olmamın sebebi; o zaman çok mutlu olmam bunu biliyorum...
Şimdi tekrar başlasak da, yalnızlığı paylaşsak da sana gönlümü açabilir, gözüm kapalı güvenebilir miyim sanıyorsun ?
Şimdi artık tek başınayım... Hiç değilse hakkını veriyorum yalnızlığın. iki kişilik kocaman bir boşluktansa sensizliği ve yalnızlığı yeğlerim...
Artık kendimi görmemek için aynalara bakmıyorum, üşürüm diye kazağını giymiyorum, ağlarım diye türkü söylemiyorum. Belki de sen haklısın!
Artık ben bile kendimi SEVMİYORUM...
Alıntıdır. | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Aşk..> 6.Eyl.2008 Cmt 22:51:18 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
< =text/>setImgWidth();
|
Aşk Hep Resimlerde Kalıyor : | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Ramazan Fıkrası :)> 3.Eyl.2008 Çar 22:15:09 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Tilki ormanda gezmekdedir. bir agacın dalında asılı bir geyik budu görür. Açtır ama süphelenir kontrol etmeye baslar ve görür ki bu bir tuzak. Geyik budu bir iple bombaya baglıdır. Epeyce uzaga gider ve basını kollarinin üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu görür ve yatan tilkiyi de tabi... Tilkiye sorar - "napıyorsun dostum" Tilki cevap verir - "hiçç... yatıyorum" - "Burda bir but var" - "Evet var" - "Neden yemedin?" Tilki sakince cevap verir; - "BU GÜN ORUCUM" Kurt kendinden emin; - "Ben yiyeyim o zaman" Tilki - "Buyur afiyet olsun" der. Kurt but a uzanır uzanmaz bir patlama ortalık toz duman kurt yaralı hareketsiz 10 metre uzakta perişan halde yatarken tilki sakince budu yemeye başlar. Bunu gören kurt; - "LAN ÇEREPSİZ :) HANİ ORUCTUN" Tilki piskin piskin ; - "Biraz önce top patladı duymadın mı ? | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Kitapkurtları >Ankakuşu Efsanesi> 3.Eyl.2008 Çar 19:16:04 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
| |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Şiir sevenler >Özgürlüğüm Tutsak> 3.Eyl.2008 Çar 18:54:01 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Dört duvar arası mekân Mesafesiz adımlar Koşmak ne mümkün Bakışlar güne hasret Gün ışığı bana Perdelerim açık Açık olmasına açıkta Pencerem yok ki Kuş misali hislerim Küçücük bir delik bulsa Sıvışacak oracıktan Yüreğimin sayfası yırtılmış Üstelik kalemim de kırık Duvarlara yazıyorum Tırnağımla kazıyıp Soğuk bir esinti Nereden geldiği belirsiz İçim üşüyor Buzdan sarkıtlar Kirpiklerimden Dudağıma batıyor Oysa öpmek isterdim Sevdamı doyasıya Duygularım çakılı Hücremin tahta kapısına Sökemiyorum Hür irademle bağırmak Bağırmak istiyorum Ey benden uzakta yaşayan Sevda sığınağım Özgür değilim artık Özgürlüğüm sende Özgürlüğüm tutsak
Alıntıdır. | |
FrankfurtYakisiklisi
Mesaj
Gönder Forum
Başlıkları
| | CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Beni bi kerecik sevsene> 3.Eyl.2008 Çar 18:39:57 | | fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Beni bi kerecik sevsene....
- bi kerecik sevsene dedi - hep severim seni dedi adam.
"beni bir kerecik sevsene" diye sayıklıyordu sevginin hiç olmadığı yerde. Yurt odasının o soğuk ranzasında daha sekiz yaşının yeni yetme düşlerinde. Sevmek nasıl özlenir yada özlenen bir sevme neden uzak olur ? Küçük aklına gelmezdi bu sorular ama "beni bir kere sevsene " dedi usulca uyanırken. Gece olmuş gün tebessümünü yitirmiş koridorlardaki o güçlü kadının sesi çoktan kaybolmuştu kırksekiz çocuk battaniyeye sarılmış şefakati özlüyordu...
Kim çocukluğunu unutmak için gün sayar yada kim onsekiz yaşına gelmeyi bu kadar arzu eder. Unutmalıydı bu soğuk yurt odasını çekip gitmeliydi özlediklerine ulaşmalı ve biri onu bi kerecik sevmeliydi. Çocukluğundan artırdığı tüm sözcüklerini avucunda saklamış yetiştirme yurdunun kapı aralığından gelen gün ışığına umudunu bağlamıştı istediği sadece sade bir hayat kırksekiz kardeşten uzak yalnızca bir kişinin olduğu bir yaşamak düşlemişti onları özleyeceğini bile bile ama özlemler değişilirdi daha baskın olanıyla ve o sevgiyi özlemenin yolundan gitti.
Soğuk bir kış gecesi o güçlü kadının sesiyle fırladı yeniden gözlerine baktı içindeki nefreti savurmak istedi sustu yeniden ama kadın o kadar aciz kalmıştı ki büyüdükçe kadın küçülüyordu. - Hazırlan sabah çıkış işlemlerin var.
Çıkış? Nereden? Nereye?
Yurttan çıkmanın zamanı gelmiş onsekiz yaşına ilişmişti dışarda onu bekleyen yağmurdan haberdardı sadece gerisi koca bir merak ve bekleyiş.
Elindeki çantayla uzun süre yürüdü kalabalıkta irkildi , sokaklar geçti , akşam nerde nasıl uyunur onu düşündü "en kötü ihtimalle bir bank bulurum" diye geçirdi aklından sonra korkuları peşinden geldi parmaklarını kemirdi insanları izledi , sustu , yürüdü sadece yürüdü donmuş bir zihnin endişeli bakışıyla.
Geceye gündüzden kalma yağmurları biriktirdi üşümüştü ve kalabalık içinde cılız bir çocuktu oysa daha dün ne kadar büyüdüğünü görmüş ve sevgiyi özlediği yerden uzak olacağına gülümsemişti şimdi hiçbir gerçek bu soğuğu yoketmiyordu. En iyisi bir park kuytusunda uyanmaktı sabaha ve çalıların arasında kendince sağlam bir yer edindi hiç ses çıkarmadı kalp atışı çalıları ürkütsede o sustu.
Sabahın ilk ışıklarıyla uyandı kuş sesi açlığın uğultusuyla yarışıyordu hiçbir şarkıya benzemiyordu bu sesler belkide o yüzden dansından vazgeçti saçlarının dokunmadı onlara taramadı öylece kalsın istedi belkide çirkin kalmalıydı insan bu yokluğun ortasında. Çocukluğu geçti aklından bi kerecik sevsin istedi yeniden her güne uyanırken söylediği gibi yineledi. Upuzun saçlarını topladı çalı parçasının kuvvetine teslim etti kirpikleri , gözleri iyice belirgin oldu ne güzelde bakıyordu dünyaya gökkuşağını içmiş gibi.
uzun zaman mücadele etti yaşamakla aç kaldığı günleri geçti , üşüdüğü yolları ardında bıraktı ufak bir odada -ki odanın sıcak oluşu yeter sanırdı- özlediği anı beklemeye koyulmuştu. Ta ki o eşsiz mucizelere benzeyen sesiyle ve gözlerindeki o sıcaklıkla tanıdığı adamı tanıyana kadar içten içe dansediyor ve şarkılar söylüyordu kimsesiz değildi hele sürgün hiç değil gülümsemek düşüyordu artık payına. Bir gün yanına yaklaştı yüreğinin kıvrımlarından can akmıyacak sandı tüm şehir hatta dünya sus olmuştu sanki. Dokundu içi eridi, konuştu gün doğdu sözlerinde,
- bi kerecik sevsene dedi - hep severim seni dedi adam.
Dünyalar onun olmuştu bu sözü duymak için geçtiği nehirlerde hep yüreğini yıkamış su gibi duru kalmıştı, artık onu bi kereden fazla sevecek biri vardı ne isterdi başka gülümsedi , gülümsedikçe adama yaklaştı , yaklaştıkça şefkat isteğini dillendirdi ve hiç karşılıksız kalmadı.
Birgün evliliği konuştu adam , gözlerini kapadı tanrıya gülümsedi ve tanrı onun başını okşadı usulca tanrı yalan söylemezdi "evet" dedi sevmişti...
Yola koyuldular ufak bir çanta içine neşe doluşmuş , elinden tuttu adamın sımsıkı tuttu hemde parmak aralarından hayat akmasın zaman geçmesin diye bilirdiki yaşamak insanın avucundadır ve bir el tutunca zaman akmaz olur , çok sıkarsa o el acısını sunar yaşam parmak uçlarına ama o inanmıştı acımayacağına ve hiç bir dokunuşun onu yok etmeyeceğine.
Karanlıkta bir eve girdiler orta yaşlı bir adam karşılamıştı adamın gözlerinde garip bir rahatsız edici bakış vardı umursamadı sevdiği adama baktı gece olmuş uyku zamanı gelmişti. Sevdiğine sarıldı doğacak çocuklarından bahsetti ona en çokta onları ne kadar seveceğini anlattı , adam dokundu sesini çıkarmadı, tenindeki bu uğultu huzurdandı öptü usulca , büyümüştü ve beklediği adamın sevdiğinin olmuştu ne geçmiş sancısı ne kimsesizlik telaşı vardı yinede "bi kerecik sevsene " demişti adamın yılgınlığından korkarak sevmedi adam dokunmadı hiç , uyudu sanki sağır olmuştu duvarlar sessizce ağladı çocukluğunu vermişti bunun için bi kerecik sevse olmazmıydı onun olmuştu oysa hiç ses etmeden bari bi kerecik sevseydi...ama sevmedi...uyudu...duvarlar sağır oldu...son kez denedi şansını
- hadi uyan bi kerecik sev beni sadece saçımı okşa hem öyle avutmak için değil ellerindeki o sessiz merhameti duymam için dedi.
Buz gibi bi anda heryer yüzünde adamın ellerinin en zalim dokunuşu vardı ve sadece bir an önce uyuması için atılmış bir tokatın uğultusu kalktı yataktan kitlenmiş kapıdan çıkmaya çalıştı gidecekti olmadı tüm çocukluğu kapının ardında kalmış ve çoktan yola koyulmuştu , pencerenin pervazına ağladı en çok o acımasız darbelere inat sustu hiç bağırmadı karanlık çökmüştü gözlerine ne pencere vardı neden kapının ardındakiler kollarından akan kan ve dudaklarından dökülen sayıklamalarıyla sabah oldu ve yine aynı söz
"beni bi kerecik sevsene"
Uyandığında ne sevdiği adam nede mutluluğu yoktu bir ekmek parçası ve üç dört zeytin vardı sadece saçlarını kan çanağı gözlerinden sıyırdı usulca yere çöktü canı acıdı ses etmedi zeytinleri kemirdi ekmekle beraber ve kıvrıldı yatağın bir ucuna neler olduğundan habersiz. Önce kapının sesiyle irkildi içeri giren o beyaz saçlı adam yine bakışındaki zehirle yaklaştı ancak "nerde" diyebildi dayak yesede sevdiği adamdı beklediği özlediği ne varsa o vermişti. Beyaz saçlı zehir bakışlı adamın elleri geziniyordu feryat etti , bağırdı , duvarlar dünden daha sağırdı duyulmadı sesi adamın soluğu acı bir rüzgar gibiydi üzerinde inledikçe kıvrandı, kapının ardına baktı o güçlü kadın ne olursa olsun onları korurdu ama yoktu kimse hiç bir ses gelmiyordu , adamın teni değdikçe midesi bulandı içinde lağım kokulu biri ne kadar yüreğini kapasada o leş kokusu tüm bedenine sinmişti kıvrandı , sustu, ağladı, bağırdı gözlerini kapadığında tanrı yoktu yalan söylemişti ve artık sevdiği adamda yoktu hergün yeni bir leş kokusu giriyordu odasına pencerenin pervazında sadece kan izleri vardı. Çırpındıkça hayat onu içine çekti eridi , küçüldü, ufacık kaldı bedeni karanlıkla boğuştu , yüzünü bile görmediği adamların inlemesi çınladı hergece kulağında oysa sadece bir kerecik sevilmek istemişti bedeli ağır olmuştu bu sevilmenin ama bir kerecik ölebilirdi bunu anladı ve pencerenin pervazında bir kerecik öldü...
Ardında geç kalmış özlemi , solgun çocukluğu, sevmenin ve sevilmenin bedelini ödediği bedeni ve elinde ufak bir kağıda "bari sen beni bir kerecik sev tanrım" yazısı kaldı.
Alıntıdır.
________________________________________________________
FrankfurtYakisiklisi | |
| |