ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
11 Mayıs 2024, Cumartesi 15:39   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  cctugaycc> Forum Mesajları
    cctugaycc'e ait Toplam 96 Forum Mesajı var
<<12345678 910>>


cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Verme İradeyi Nefsin Eline>
  22.Nis.2010 Per 12:04:37
Bir ikindi vakti, gurup ufukta usulca tezahür ediyor…
Mevsimlerden bahar, nisan en güzel feracesini giyinip gelmiş… Vadiler lalelerin, sümbüllerin işgali altında… Oysa benim yüreğim Kerbela misali bir yangının içinde, derin bir hüznün işgalinde… Batan bir gemide unutulmuş çaresiz bir yolcunun canhıraş feryadı var kalbimde, yenilgi yenilgi büyüyen…

Bir ara yanık bir türkü yakalıyor gönlümü…
Sanatçı Nida Ateş, ta yürekten seslendirdiği bu soylu türküyü, benim için söylüyor sanki... Sözler beni söylüyor, beni anlatıyor, beni yeriyor, beni kınıyor.


“Gel ey gönül mülk edinme bu dehri”
Eli göçmüş hüsnü insana dönersin”
Bal diye sunarlar akıbet zehri
Pençe yemiş aşiyana dönersin” diyor.


Ben ağlıyorum. Nisan yağmuruyla yağıyorum, sağnak sağnak. Teselli kâr etmiyor yüreğime. Bir türkünün sözleri bağlıyor yüreğimin ağını… Sus diyor, sus, dinle diyor. Anla beni, duy…

Değişmeye başladın sen de, nefsinden bir şeyler umarak... Nefsinin dizginleri boşaldı, aldı seni terkisine soluklanmadan yürüyorsun adresini bilmediğin müphem diyarlara, diyor.

Ürperiyorum, bu ben miyim diyorum ve düşünüyorum…

Bin türlü vesvesenin insanlığın kalbine yağdığı, sadakatin hicap ettiği, şetaretin hüzne dönüştüğü karanlık günlerin bedbinliği içindeyiz, diyorum içimden. Bahçeler daralmış, dallar baharları giyinmiyor. Sürgün çiçekleri düşüyor gönlümüze. Fesadın kolları, uzanıp girmiş hanelerin en mahremine. Perdeler çekilmiyor huzurun üzerine.

Sofralara Halil İbrahim bereketi düşmüyor. Yalanlar saçılıyor pergulelerden. Irmaklar akmıyor, bedir nehrince. Sözü senet sayan deniz yürekli ulular vurmuyor kıyılarımıza. Bad-ı hazan sürüklüyor firkati üstümüze. Yakup yürekli ehl-i dil, çekilmiş huzurun dergâhına. Susmuş erenlerin müşfik dili. Bir kapı açılmadan, bin kapı kapanıyor yüzümüze.

İradeyi nefsin eline verdiğimizden midir bunca yanılgı Allahım diyor, ağlıyorum.

“Verme iradeyi nefsin eline” diyen bir büyülü ses yakalıyor gönlümü…

Nefis bir yanılgı, bir ızdırap kadehi…
İçilince can yanar, canan/sızlanır…
İnsan akıl/sızlanır…


Verme iradeyi nefsin eline
Salmaz seni Hakk’ın doğru yoluna
Ecel yeli değer ömrün bağına
Tacı tahtı bî-mekâna dönersin…”


Dünya geçici, dünya aldatıcı…
Dünya bir misafirhane, yolcularını oyalayan, kandıran, nefsinin elinde zulümlere uğratan, dağıtan…

İradeyi nefsin dizginlerine verdiğimizdendir bunca hüznümüz, melalimiz…

Hakk’ın doğru yolunu kaybedeli hayli zaman oluyor… Çatallı yol ağızlarında şaşakaldık tükenesi… Önce yüreklerimiz değişti, unuttuk kendimizi, berimizi, ötemizi, hatırlamayası… Soyunduk geçmişi hatırlatan her ne varsa üzerimizden, utanası, arlanası...
Sonra düşüncelerimiz değişti. İbrahim sadakatinin saran, durulayan ışıltısı devrile devrile akan zamana yenik düştü. Sağır sultan duydu merhametin, şefkatin, sevginin yittiğini, bittiğini, gittiğini. Gafil yürekler duymadı. Uykusu ağır insanların zehirli bakışları gezindi zamanın üzerinden. Zaman eskidi alabildiğine... Eskicinin bile alıp satamayacağı kadar biz eskidik, yüreklerimiz eskidi metanın avuçlarında.

Bakışlar değişti. Yüreklerimize dikizlendiğinde kendimizden geçtiğimiz şefkat, merhamet desenli bakışlarımız eskidi. Zaman eskidi. Eskicilerin bile alıp satamadığı kadar eskidi zaman. Leylak kokulu sandukalara saklandı vefa. Fitili biten çıralar gibi söndü yürek yangınları. Sevdalar soldu, savruldu yangın yeri... Ne kül kaldı ne duman. Yanmak temizlenmekti oysa. Bilmedik ah bilemedik. Nefislerimizin kör kuyularına indikçe kaybolduk, boğulduk, ziyasını kaybetti yüreklerimiz. Gönlümüzün sırçası kırıldı bin bir yerinden…
Riya doğruldu yattığı yerden ve sıkıca tuttu ellerimizden, kalbimizi yamaladı kırk yerden… Ve ırak düştük kendimizden… Med cezirlere yenildik, savrulduk.

Şimdi anlıyorum ki bütün tükenişlerimiz nefsimizdendir…

“Verme iradeyi nefsin eline” diyen bir büyülü ses yakalıyor gönlümü…

Nefis bir yanılgı, bir ızdırap kadehi…
İçilince tükenir gönlün fitili, akıl nazlanır
Mantık bitap düşer, gözler bakış/sızlanır
İnsan hayâ/sızlanır…



“Bu felek oncasın eyledi berbat
Hiç gelip geçenden olmadım irşat
Neyidi cihana gelmekte murat
Esiri der, lâmekâna dönersin…”


Türkü sıkıca yakalıyor gönlümü…
Hekimhanlı Âşık Esiri, unuttuğum her ne varsa yeni baştan derinden hatırlatıyor bir anda. “Neyidi cihana gelmekte murat” diye soruyor yüreğimizin tenhasına. Oysa yüreklerimizin fayları kırılmış bin bir yerinden. Şiddetli depremler yaşamışız her birimiz. Gönül evi pencerelerini aydınlığa, ilahi nura kapayalı uzak düşmüşüz birbirimizden, dostlarımızdan, sevdiklerimizden... Ve kendimizden.
Sahi cihana ne için gelmiştik? Diye düşünüyorum ve içim burkuluyor, yanıyorum, ağlıyorum, paralanıp, yaralanıyorum.

Şan-şöhret sahibi insanlar olmak için mi, para için mi, insanları kırıp dökmek için mi, oldu desinler diye miydi bunca telaş, bu kadar kavga, bunca zulüm, ihanet, ne içindi? Böylesine bir yorgunluk neyin nesiydi?

Hepimiz değiştik bir şeyler umarak…

Belki on, belki otuz, belki de elli sene sonra hiçbirimizi taşıyamayacak bu dar-ı dünyaya bunca aşk beslemek de neyin nesiydi? Bu sahte sadakatin nefsimizin elleriyle can bulduğunu biliyorum artık. Biliyorum hangi taşa çarptığımı.

Hicret ve niyetimin kimin için olduğunu biliyorum artık… Sebebim, çarem kim biliyorum.

Belki bir ikindi serinliğinde, belki bir öğlen sıcağında, belki tipinin karın savurduğu bir kış günü O’na yürüyeceğiz… Bitecek günün gecenin telaşı… Ama mutlaka bitecek, bitmez sandığımız, tükenmez sandığımız her şey…

Âşık Esiri’nin dediği gibi “lâmekâna” döneceğiz.
Türkü beni yakaladı…
Sımsıkı tuttu yüreğimden.


Meryem Aybike Sinan


cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >İnsanın Değer Arayışı>
  22.Nis.2010 Per 12:03:32
İnsanoğlunun dünya üzerinde var oluşundan bu yana daimi bir varlık savaşı da süregelmiştir. Bu varlık savaşı maddi ve nesnel bir varlık savaşı değildir. Bu savaş insanın var oluş ve değer savaşıdır. Bu savaş sırasında nesil nesil insanlar dünyaya geliyor ve nesil dünyadan göçüyor.

İnsan kendi değerini kendi biçmeye çalışsa da bir insanın değeri, içinde yaşadığı toplum tarafından belirleniyor. Toplumun bu değer biçme baskısından kurtulmayı başaran insan kendi değerini yine kendi bilinçlenme basamağında fark etmeye ve bu değeri belirlemeye başlıyor.

Hayyam`ın da dediği gibi:

İnciyi isteyen dalgıç olacak,
Varı yoğu dosta verip dalacak
Canı avcunda, nefesi göğsünde
Ayağı baş olacak, başı ayak olacak.


Bu dizelerde ifade edildiği gibi insan, değer arayışında dünya malına boş vermelidir. Çünkü bir kaba ne koyarsan, kap onunla doyar. Mal koyan insan malı kadar değerli, insanlık koyan ise insanlığı kadar erdemli olur. Erdemlilik ise insanın değer arayışının hazinesidir. İnsan değer arayışında ilerledikçe yaşama sanatını da yavaş yavaş icra etmeye, acemilik ve çıraklık sürecinde kör topal bu sanatta ilerlemeye başlar. Ustalaştıkça da hem değer arayışında hem de hayatta aydınlanmaya başlar. Hayatı ezbere yaşamak yerine öğrenerek yaşar. Öğrendiği bilgidir. Bilgi ise bu süreçte tecrübe ile yoğrulur. Bilgi yalın ve ham haldeyken insanın değerini ve bilgeliğini artırmaz. Bilgi ancak kullanıldığı, özümsendiği ve tecrübelerle yoğrulduğu zaman insanın bilgeliğini arttırır, kişiyi aydınlatır. Bilgi, aklın besinidir. Akıl bilgiyi sindirerek kullanılır hale getirmelidir. Bilgi ile beslenmeyen akıl ve ruh güdük, çelimsiz kalmaya ve açlıktan ölmeye mahkûmdur.

Değer arayışında olan insan bilginin bu besleyici özelliğinin farkında olarak saygı içerisinde iştahla bu sofradan beslenir. Bu değer arayışında yaşama sanatındaki ustalık derecesine göre bir hayat yorumu gelişir. Bu gelişme insanı yine değerlilik ve yaşam sanatında ilerletir, yükseltir. Bu yükselme ve ilerleme sırasında insan olgunlaşmaya, olmaya, pişmeye başlar.

Hz. Mevlâna`nın "Hamdım, piştim, yandım (oldum)" sözü insanın değer arayışındaki bilgeliğe giden yoldaki adımları özetler nitelikte karşımıza çıkıyor. Bu özeti açtığımızda ise derinliğin ilham basamakları insanın zihin gözünde aydınlanır.

Hamdım: Kur`an`daki "İnsan zayıf yaratılmıştır" ayetinden de anlaşıldığı gibi insan başlangıçta aciz ve zayıftır. Fakat bu zayıf ateş beslendiğinde benzersiz bir alem olur, dünyayı yakar; o küçük ateş büyük ve muazzam bir şey olur (Fihi Mafih).

Piştim: Bütün bu zevkler ve meşguliyetlerin hepsi merdiven gibidir. Çünkü insan merdivenin basamaklarına yerleşip yaşamaya kalkışmaz, geçicidir oraları; ne mutlu ki ona bu gerçeğin farkına varmak için yeterince erken uyanır. Böyle biri için uzun yol kısalır ve hayatını merdiven basamaklarında boşuna harcamaz (Fihi Mafih).

Yandım (oldum): Sen bir gölgesin, Güneş`e aşıksın
Şems geldi, elbette gölge derhal yok olur (Mesnevi)

İnsandan Daha Büyük Bir Gerçek Yoktur

İnsan değer arayışında gölgelerden ne kadar kurtulursa o kadar aydınlanır. İnsan yükseldikçe, doğruluk, yalınlık, nefsanî arzuları yenebilmek, akılla hareket etmek, çevresinde etki meydana getirmek, güzele hayranlık duymak, tutkulardan arınmak, yaratılışının ve Yaratan`ın farkına varmak gibi erdemler edinir. Bu erdemleri edinen ve aydınlanan insan, ruha bahşedilen yüceliği anlar. Değer arayışına çıkmadan önce hissettiği ıstıraplı ruh düğümlerinden, bütün gerilmiş vaziyetlerinden kurtulur, hayat yolunda esnek ve dingin olarak ilerler.

Esneklik; saldırı ve savunma durumunu terk etmiş, kesin bir emniyet içinde olduğu hissi uyandıran ruhun teslimiyetidir. Bu teslimiyet insanın değer basamağını yükseltir. Değer arayışında olan insan bu arayışta bulduklarıyla sıradanlığının farkına varırken aynı zamanda yaratıcının kendine bahşettiği lütuflarında farkına varır.
Hayatı okuma yeteneği, insanın değer yolculuğunda geliştirmesi gereken önemli bir meziyettir. Hayatı okuma, artan erdemlerle nefsanî arzuların körlüğünden kurtularak, aklı besleyerek gerçekleşir. Hayatı okumanın zevkini hissedebilmek, insanın değer arayışını tetikler. Bu motivasyonla insan güç ve zindelik kazanır. Hayatı okumanın zevkini duyabilmek sadece tecrübeye bağlı değildir, aynı zamanda edinilen yeteneklerle de alakalıdır. Çünkü insanı değer arayışı sırasında mevcut yetenekleri ortaya çıkar ve gelişir. Hayatı okumak için anlama ve kavrama yeteneği gerekir.
Bu yetenek ortaya çıkar ve gelişirse insanın değer arayışına ancak katkı sağlar. İnsanı sınırlayan en önemli kavram olan zaman, insanı adeta cendereymiş gibi hissettirerek üzerine kapanır. Çünkü bu cenderenin bir tarafı insanın ilk alışı iken, diğer tarafı ise son nefesidir. Bu tarafın nerede olduğu ve ne zaman kapanacağı bilinmez. İşte bu bilinmezlik içerisinde olan insan, değer arayışını son nefesine kadar sürdürmelidir. İnsanın artan değeri, erdemleri, hayat kalitesi, manevi huzuru, kendini tanıması, yaratılışı ile ölüm arasında ilerleyip ölüm kapısından geçtiğinde dünyada edindiği değerin bu dünyadaki edindikleri ile arttığını ya da azaldığını görecektir.

İnsan değerlendiğini anladıkça gerçekliğinin de farkına varmaya başlar. 15. yy`da yaşamış olan Şandidaş adlı Hint düşünürü "İnsandan daha büyük bir gerçek yoktur" diyerek insanın yaratıcının yarattığı ve diğer canlılardan üstün olduğunu söylemiştir. İslam düşüncesinde de yaratılanların en şereflisi ve en üstünü olarak kabul edilen insanın basit bir varlık olmadığı dile getirilmiştir. İnsanoğlunun değeri diğer kutsal kitaplarda da açıkça ifade edilmiştir.

İnsana düşen yaratışıyla var olan değerini bulmaktır.



Niyazi F.Eres


cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Düşünce Aklın Duyulmayan Sesidir>
  22.Nis.2010 Per 12:02:41

Biliyoruz ki, evrende herşey düşünceden doğmuştur. Yani her şeyin temelinde Yaradanın düşüncesi vardır. İnsanların hayrına birçok kainatlar varetmiş olan Yüce Yaradan, yine insana, onu diğer canlılardan üstün kılan ve her şeyi düşünüp bulmasını sağlayan aklı vermiştir. Ve aklımız O’ndandır şüphesiz.

Konumuz düşünce. Fakat düşüncenin ne olduğunu anlayabilmek için, ilkönce aklın ne olduğunu anlamak gerecektir. Çünkü “düşünce, aklımızın duyulmayan sesidir.“ Aklı şöyle tarif edebiliriz: Bir insanın günlük yaşantısında yaptığı tecrübelerden elde ettiği bilgiler, onun aklını meydana getirir. Akıl bizim idare merkezimizdir ve devamlı tecrübelerle gelişir. Ve gelişen bu akıl sayesinde ruhumuzu terbiye ederiz. Bunu şöylede ifade edebiliriz; ruh tecrübeyi doğurur, tecrübeler aklımızı meydana getirir, akıl da ruhu terbiye eder.
Düşünce ise; akıl ve mantıkla olur. Yani düşünce, aklımızın ve mantığımızın bir parçasıdır. Ve tarif olarak, “düşünmek, aklımızı çalıştırmaktır” diyebiliriz. İnsanın aklı devamlı geliştikçe, düşüncede, akıl ve bilgi doğrultusunda gelişir.

İki türlü düşünce şekli vardır. Bunlardan biri “ussal düşünme“, diğeri ise “duygusal düşünme“dir.

Önce ussal düşünmeyi inceleyelim. Bu düşünce şekli tamamen olmasa da, kısmen mantığa dayalı ve akıl gücünün hitap ettiği bir düşünce biçimidir. Olayları mantık açısından ele alır ve mantık yönünün fazla kullanılması gereken durumlarda kullanılır. Olayları çözümlemede mantık tarafı, duygusal taraftan daha baskındır.

Duygusal düşünme ise bizim ikinci yarımızdır. Tamamiyle bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kendini duygusal yapıya adapte etmiş insanlarda görülür. Mantık yönü bu insanlarda ya eksiktir yada kullanılmamaktadır. Bu durum yaşamda çok büyük zorluklara, çelişkilere yol açar. İnsanların olayları objektif bir biçimde değerlendirmesi zorlaşır. İnsan için önemli olan hem akılla, hem duyguyla, dengede olarak düşünmeyi öğrenmektir.

İnsan düşünce sahasında, hem pozitif hemde negatif birçok düşünce barındırmaktadır. Bunları yaratan insanın kendisidir. Önemli olan bu düşünceleri farkına varmak ve bütün negatif düşünceleri, pozitife çevirmektir.

Biliyoruz ki, iyilik iyiliği, kötülük kötülüğü çeker. Bu bir çekim kanunudur. İyi yada kötü durumların meydana gelmesi bizim düşüncelerimizle ilgilidir. Biz düşüncelerimizle iyi yada kötüyü kendimize çekeriz. Bunun için her zaman düşünce kontrolü şarttır.
İnsanın olumlu düşünceler içinde olması da çok önemlidir. Çünkü olumlu düşünce, hem kendimizde, hemde dışarıdan gelecek yüksek enerjilerle birleşerek, oldukça büyük bir enerji meydana getirir. Mutluluk ve sağlık da olumlu düşüncelerin yaratabileceği bir ruh halidir.

Düşünmek öyle bir olaydır ki, bizi yeni gerçeklere ulaştırır. Ve her şeyin doğrusu düşünerek bulunur. İnsan devamlı düşünüp bulmalıdır. Çünkü bugüne kadar insanlık için faydalı olan şeyleri, sadece düşünen insanlar buldular. Düşünerek onlara ulaştılar. (Arşimed, Newton, Edison) gibi. Düşünmek insanı, bilgilerin saklı olduğu yere götürür. Düşünce ise burada bir anahtartır. Ve herşeye düşünerek ulaşılır.
İnsanın temel hedeflerinden biri de bilginin, düşüncenin zirvesine çıkmak olmalıdır. Çünkü insan zirveden herşeyi çok daha iyi görebilir. Zirveye çıkan insanlar, bilginin ve düşüncenin sonsuzluğu karşısında, kendilerinin bir hiç olduğunun farkındalığını yaşamaya başlarlar. Biz insanlar ve bizim üzerimizdeki bütün yaratılmışlar da sonsuzlukta bir noktadır, tıpkı bilgi gibi, düşünce gibi.

İnsan herşey için geniş düşünmesini öğrenmelidir. Olayları tek yönlü düşünmek büyük kayıptır. Mutlaka olayı çeşitli açılardan ele almalıdır. Çünkü düşünceler çeşitlilik arzeder. Bir olayı çeşitli açılardan ele aldığımızda kendimizi daha ilerlemiş görür ve olaya daha net bir gözle bakmış oluruz.

Ayrıca insan derinliklere ve yüksekliklere ulaşmayı da denemelidir. İnsanlar genelde bunlardan korkarlar, derinliklerden ve yüksekliklerden. Onlardan korkmak değil, onlara ulaşmak gereklidir. Çağımız teknolojinin çağıdır. Bir uçakla gökyüzüne çıkabilir, bir denizaltıyla denizin derinliğine inebiliriz. Düşüncenin gücüde böyledir. Bir kıvılcım bize semayı gösterebilir. Diğer bir kıvılcım ise, bizi toprağa indirebilir. Toprağa dönmek neden? Bizim yapmamız gereken şey, ruhumuzu mümkün olduğu kadar yukarılara çıkarmaktır. Bu da sevgi ve bilgiyle olur.

Gördüğünüz gibi, bütün bilgilenmelerin ve bilginin başı düşüncedir. Ve “doğru düşünmek gerçek bir ibadettir.” Fakat bizim düşüncemiz, başka düşüncelerin yanında bir kıvılcımdır. Unutmamalıyız ki, kainatı düşünenler vardır.


Erol Yurderi


cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >Cin Olmadan Adam Çarpmayacaksın>
  22.Nis.2010 Per 11:59:36

Dört üniversite öğrencisi..Yurt odasında gece geç vakitlere kadar eğlenirler, ertesi günkü sınavı gençliklerine karşı planlanmış bir saldırı olarak düşünürler. Ertesi gün de yüzlerini ve giysilerini olabildiğince kirletirler ve dekana çıkıp bir önceki gece bir düğüne gittiklerini, dönüş yolunda arabanın lastiğinin patladığını, bütün yol boyunca arabayı itmek zorunda kaldıklarından sınava yetişemediklerini söylerler.. Dekan da üç gün sonra sınavı alabileceklerini bildirir. Kafadarlar teşekkür edip üç gün sonra sınava gireceklerini söyleyip ayrılırlar. Sınav günü geldiğinde kendilerine bu sınavın özel bir sınav olduğu, her birinin ayrı ayrı odalarda sınava girecekleri açıklanır. Son üç günde iyi hazırlanmış olduklarından bunu önemsemezler.
>
>Sınav başlar; 100 puanlık iki sorudan oluşmaktadır:
>Soru 1: Adınız ve soyadınız (2 puan)
>Soru 2: Hangi lastik patladı? (98 puan)
>
>a) Ön sol
>b) Ön sağ
>c) Arka sol
>d) Arka sağ



İnsanda güzel olan yüzdür, yüzde güzel olan gözdür ama insanı insan yapan ağızdan çıkan sözdür.....
Cin olmadan adam çarpmayacaksın



cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >Matematiksel Espriler>
  22.Nis.2010 Per 11:57:04

DOĞAL SAYILAR

Doğal sayılar sağlığınız için daha yararlıdır.

DESCARTES

Rene Descartes bir gün bir lokantada yemek yerken garson gelir ve başka birşey yemeyi düşünüp düşünmediğini sorar. Descartes bunun üzerine - Düşünmüyorum. yanıtını verir ve birden ortadan kaybolmaya başlar.

SON GÜNÜNÜZDE NE YAPARDINIZ?

Ömrümün son gününü bir matematik sınıfında geçirmek isterdim. Böylece çok daha uzun bir son gün yaşamış olurdum. 83 - 7

Soru: 83`ten 7`yi kaç kez çıkarabilirsiniz ve sonuçta kaç kalır?
Cevap:İstediğim kadar çıkarabilirim. Sonuçta hep 76 kalır.

SABİT KARELER

Soru:Kareleri hareket etmekten koruyan nedir? Cevap:Karekökleri

BARİZ Mİ?

Öğrenci sınav kağıdında bir adımı bariz diyerek geçmiştir. Değerlendirme sonrası sınav kağıtları kontrol edilirken o kısımda bir not görür. Asistan yazmıştır ki: - İlk bakışta pekte bariz gelmemişti fakat üzerinde bir saat düşündükten sonra bariz olduğunu anladım.

İNSAN TÜRLERİ

I İki çeşit insan vardır; insanların ikiye ayrılabileceğine inananlar ve buna inanmayanlar.

İNSAN TÜRLERİ II

İki tür insan vardır: bu iki kategoriden birine sokulabilenler ve sokulamayanlar.

İNSAN TÜRLERİ III

10 çeşit insan vardır. İkilik sayı düzenini anlayanlar ve anlamayanlar.

MATEMATİKÇİ TÜRLERİ

Üç çesit matematikçi vardır: saymasını bilenler ve saymasını bilmeyenler.

ANALİZ

Analizin de bir limiti vardır.

YAŞLI  MATEMATİKÇİLER

Matematikçiler yaşlanınca ölmezler, sadece bir takım fonksiyonlarını kaybederler.

`e` SAYISI NİÇİN `pi` SAYINDAN DAHA ÜSTÜNDÜR?

Telaffuzu daha kolaydır.


`e` sayısı klavyede kolayca bulunabilir, fakat `pi` sayısı öyle değildir.
ln(pi1) acaip bir sayıdır, fakat ln(e1) 1`dir.


`e` sayısı analizde kullanılır, fakat `pi` sayısı bebek geometrisinde bile kullanılır.
Çarkıfelek yarışmasında en çok kullanılan ünlü harf `e``dir.


`e` sayısı Euler sayısı demektir, `pi` sayısının böyle bir anlamı yoktur
`e` sayısını kullanabilmek için Yunan alfabesine bulaşmanız gerekmez.

`pi` SAYISI NİÇİN `e` SAYINDAN DAHA ÜSTÜNDÜR?

`e` sayısını telaffuz etmek fazlasıyla kolaydır.
`e` sayısı 2,718281828459045... şeklinde devam ettiğinden ezberlenmesi çok kolaydır, halbuki `pi` sayısını ezberlemek hüner ister.
`e` sayısına kolayca ulaşabilirsiniz, klavyede bile vardır. Fakat `pi` sayısı asil bir sayı olduğundan ona ulaşabilmek için Word programının `Sembol ekle` kısmına girmelisiniz.
`e` sayısının sonsuz seriler olarak ifade etmek kolaydır, `pi` sayısını ifade edebilmekse oldukça zordur.
`e` sayısını Analiz derslerine başladığınızda görür ve anlarsınız, fakat `pi` sayısını görmenizin üzerinden yıllar geçer ve hala anlamamışsınızdır.
İnsanlar Euler sayısı (e) ile Euler sabiti (gama) sayılarını kolayca karıştırabilirler, fakat tek bir `pi` sayısı olduğundan `pi` sayısı için böyle bir durum yoktur.
`e` sayısı bir kişinin ismini temsil eder, fakat `pi` sayısı kendini temsil eder.
`pi` demek `Euler sayısı` demekten çok daha kolaydır. `pi` diyebilmek için `Euler` isminin `Öyler` olarak okunduğunu bilmenize gerek yoktur.

KOMPLEKS HAYAT

Hayat komplekstir. Gerçek ve sanal bileşenleri vardır.

BÜYÜK BEYİN

Küçük beyinler kişileri konuşur, orta beyinler olayları, büyük beyinlerse fikirleri tartışır. Daha büyük beyinlerse matematikle uğraşır.

YARDIM HATTI

Matematik problemleriniz mi var? 0-800-[(10x)(13i)^2]-[sin(xy)/2.362x] numaralı telefonu arayın yeter.



TÜM SAYILAR SIKICIDIR

Teorem: Tüm sayılar sıkıcıdır. İspat: Tersini düşünelim. x sayısı sıkıcı olmayan bir sayı olsun. Amaan, boşver...

TÜM POZİTİF TAMSAYILAR İLGİNÇTİR

Teorem: Tüm pozitif tamsayılar ilginçtir. İspat: Tersini varsayalım.O halde ilginç olmayan tamsayıların içinde biri bulunabilir ki en küçükleridir. Hey, bu çok ilginç! Çelişki...

TÜM ATLAR AYNI RENKTEDİR

Teorem: Tüm atlar aynı renktedir. İspat: Tümevarım kullanalım. n = 1 için ifadenin doğruluğu açıktır (bir at aynı renktedir). n = k için iddianın doğru olduğunu kabul edelim, yani k tane at aynı renktedir. n = k + 1 için ispatlamalıyız. k + 1 tane at gözönüne alalım ve bunlara 1`den k+1`e kadar numaralar verelim. `1` numaralı atı dışarıya alırsak az önceki kabulümüzden dolayı kalan k tane at aynı renkte olacaktır. Aynı işlemi `2[/swf2][swf3]3`, ... , `k+1` numaralı atlar için tekrarladığımızda da aynı durum olacaktır. Dolayısıyla tüm atlar aynı renktedir.

HERŞEY AYNI RENKTEDİR

Teorem: Herşey aynı renktedir. İspat: Bir önceki teorem kullanılarak denebilir ki: "Her x için, eğer x bir atsa, x aynı renktedir". Burada kullanılan "x bir atsa" ifadesi herşey için kullanılabileceğinden herşey aynı renktedir.

Alıntıdır



cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >Ağaç Sevgisi ve Doğal Dengeyi Koruma>
  22.Nis.2010 Per 11:52:35



Yüce Rabbimiz her şeyi yerli yerince yaratmış, kainatta fevkalede bir düzen, ahenk ve denge var etmiştir. Biz insanlara düşen bu eşsiz düzeni ve dengeyi korumaktır. Bu dengeyi koruyacak olanlar da bilinçli, duyarlı ve kainata sevgiyle bakan insanların çoğalmasıyla mümkün olacaktır.

Cenab-ı Hak, Kur’an da şöyle buyurmaktadır:
“ Şüphesiz biz her şeyi bir ölçü ve denge de yarattık.” (1) Yine şu iki ayette:
“Sizin için gökten su indiren Allah tır. O sudan içersiniz, hayvanlarınızı otlattığınız bitkilerde onunla biter. Allah O su ile size, ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir.Şüphesiz ki bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.”(2)

Evet görüldüğü gibi, yeryüzü, gökyüzü, denizler, güneş, ay, biten ekinler, ağaçlar, sebze ve meyveler insanlar için yaratılmıştır.
Ve biz insanların verilen bu nimetlere şükretmesi, verilen bu güzellikleri koruyup, kollaması gerekmez mi?
Hem çevremize karşı sorumluluklarımız pek çoktur. Bunlar arasında ağacın ve yeşilin korunmasının ayrı bir önemi vardır. Zira ağaç ve yeşillikler, dünya hayatının vazgeçilmez nimetlerinden biridir. Ağaç, ciğerlerimize oksijen veren, erozyonu önleyen, kökünden, yaprağından, kerestesinden, ve meyvesinden yararlanılan ilahi bir lütuftur. Onun içindir ki Peygamberimiz ( s.a.v.) “ Kıyamet kopmak üzereyken elinde bir fidan bulunan kimse, imkan bulursa onu diksin.” (3) buyurmuştur.

Çevremizi temiz tutalım. Özellikle ağaç ve yeşillikleri korumak için üzerimize düşeni yerine getirelim. Çünkü bu hem insani, hem de dini görevimizdir. Yüce Allah bu konuda biz kullarını şöyle uyarmaktadır:
“ O ( senin yanından) ayrılınca yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip, nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez.” (4)

Atalarımızda “ Yaş kesen baş keser” sözüyle bir ağacın kesilmesini bir insanın öldürülmesiyle eşit tutmuşlardır.

Dinimiz ağaç dikmeye ve ormanlarımızın korunmasına büyük önem vermiştir. Çünkü ağaç ve ormanların insanlara çok yönlü faydası vardır. Sevgili peygamberimizde bizatihi eliyle hurma ağacı dikmiş (5) ve ümmetini buna teşvik ederek şöyle buyurmuşlardır: “ Herhangi bir Müslüman bir ağaç diker veya ekin eker de ondan insan, kuş, kurt yerse mutlaka onun için sadaka olur.” (6) Yine bir Hadis-i Şeriflerin de ağaç dikmenin sevabından şöyle bahsetmektedir: “ Ağaç diken hiç bir kimse yoktur ki Allah o kimseye diktiği ağaçtan çıkan meyve ve diğer faydaları kadar sevap vermesin” (7)
Kainata güzellik getiren sevgili peygamberimiz, ormanların tahrip edilmesinin, gereksiz ağaç kesilmesinin büyük bir günah olduğuna işaret ederek:
“ Kim yolcuların ve hayvanların gölgelendiği bir ağacı boşuna ve lüzumsuz olarak keserse, Allah onu baş aşağı cehenneme atar.” (8) buyurmuşlardır.
Yüce Allah’ın bizlere havasıyla, suyuyla, yemyeşil ormanları, masmavi denizleriyle bahşettiği cennet vatanımızın kıymetini bilelim.
Ormanlarımızı koruyalım. Bir izmarit’in, bir çöp kibrit’in milyonlarca ağacı yok ettiğini bilerek bu konuda daha dikkatli olalım. Kesilen ve yanan ağaçların yerine hemen ağaç dikelim. Ve bilelim ki ormanlarımız, atalarımızın ve yarın ki çocuklarımızın bizlere emanetidir.

Erdinç TİP
YAZAR-ŞAİR

--------------------------------------------------------------------

1-Kamer Suresi, Ayet ,49
2-Nahl Suresi, ayet 10,11
3- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3, 191
4- Bakara Suresi, Ayet 205
5- Ahmed b. Hanbel, Müsned,5, 354
6- Tecrid-i Sarih Tercemesi, 7,120
7- Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5, 415
8- Ebu Davut, Edeb, 158


cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Felsefe, Din, İçsel meseleler >Hz. Muhammed (SAV) Konferansı>
  22.Nis.2010 Per 11:50:49

Prf.Dr. İbrahim COŞKUN, Diyarbakır Memur-Sen şubesinde "Hz. Muhammed (SAV)" ile ilgili bir konferans verdi.
Kutlu doğum haftası münasebetiyle 10.04.2010 tarihinde Diyarbakır Memur-Sen şubesinde Peygamberin anılmasıyla ilgili bir konferans verildi.

Konuşmacı Prf.Dr. İbrahim COŞKUN şanına yakışır bir tarzda Muhammed Aleyhisselamı anlattı, dinleyicilerden soru da alarak yararlı bir sunum yaptı.

Bazı dikkat çekici ifadelerini not aldım, paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.

-Yer yüzünde insanlar açlıktan ölüyorsa Müslümanların dünyaya hakim olmadığı anlaşılır.

-Peygamber tanındıkça ümmet arasında ihtilaf azalır,öyleyse O’nu okuyalım tanıyalım.

-Peygamberi tanıyan bir kimse Peygamberliğine inanmasa da davasına ve yaşantısına hayran kalır.

-Kilisenin bilimle kavgası,engizisyon mahkemelerinin yanlış kararları insanlığı ateistliğe sevk etmiştir.Halbuki Dinimiz bu tür yanlışlara izin vermez.

- Allah’a rağmen değil, Allah inancıyla birlikte insanlın ihtiyaç duyduğu özgürlüğü rahatlıkla yaşayabiliriz.

-Peygamber kuranı hem açıklamış hem yaşamış,Peygambersiz Kur’an anlaşılamaz.

-Hıristiyanlar Hz.İsa’nın mucizelerini kendinden menkul bildikleri için onu ilahlaştırdılar, sevgide aşırıya kaçtılar.

-Fıtri ve akli sevgi diye iki çeşit sevgi var. Eş, mal, evlat, para binek…vb. sevgi fıtri sevgi olup sevginin dünyaya bakan yönü iken, ilahi sevgi Aklın şemsiyesinde nassın rehberliğinde her iki dünyayı kuşatan sevgidir.

-Sahih nakil ile salim akıl çelişmez. (İbn-i Teymiye)

-Peygamber beşerdir farklı bir beşer,Taşlar arasında taş olan yakuta benzer.

-Hz.Muhammed(a.s)insanlığın zirvesini yaşamıştır,

-İyi de kötü de kısa zamanda dünyaya yayılabiliyor, İngilizce öğrenerek öğreterek dünya ile iletişim sağlamalıyız.

-Bir Mümin,
1-İnanç sistemi sağlam olmalı,
2-Nefis tezkiyesini tedarik etmeli,
3-Yer yüzünün imarı için çalışmalı, arkasında iz bırakmalı.



E.Kaya


cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Yanlış Numara>
  21.Nis.2010 Çar 22:13:38
>>Aloooo
>>Buyrun..?
>>Pardon sanırım yanlış numara çevirdim.
>>Dikkat et sene gerizekalı.!
>>Gerize kalı sensin üstüne üstük bit beyinlisin..
>>Neeee.. Banamı söyledin..?
>>Evet
>>Sen benim kim olduğumu biliyormusun.?
>>Hayır
>>Ben istanbul emniyet müdürlüğü..

(Biraz sessizlikten sonra)

>>Peki sen benim kim olduğumu biliyormusun..?
>>Hayır
>>Ohhhhhhh çok şükürrrrr


cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Uğursuz Kadın>
  21.Nis.2010 Çar 22:11:21

Cafer komadadır. Yanında ise karısı... Cafer`in gözleri nemli, kısık sesiyle karısına doğru bakar ve konuşmaya başlar:

- "İlk işten kovulduğum zaman yanımda idin. İflas ettiğim gün oradaydın. Vurulduğum zaman ilk gözümü açtığımda seni gördüm. Trafik kazası geçirdiğimde hastanede hep başucumdaydın... Karısı takdir edilmenin mutluluğunda tabi.

- "Şimdi komadayım yine başucumdasın. Sonunda anladım ama, çok geç oldu; yahu sen ne uğursuz karısın"



cctugaycc

cctugaycc resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >İçimdeki Ses>
  21.Nis.2010 Çar 22:08:26

Komik Fıkralar - Kısa Fıkralar


Bir adam uçağa binecekmiş o sırada bi ses duymuş:
Sakın bu uçağa binme bu uçak kaza yapacak.Adam bakmış kimse yok. Binmemiş. Gerçekten uçak kaza yapmış. Hiç kimse kurtulamamış herkes ölmüş. Adam şaşkınlık içinde trene bilet almış. Yine aynı ses: Trene binmekaza yapacak. Adam yine bakmış kimse yok. Akşam eve gidince haberleri izlerken binmekten son anda vazgeçtiği trenin kaza yaptığınıtüm yolcuların öldüğünü görmüş ve şükürler etmiş. Otobüse bilet almış. Yine aynı ses: Bu otobüs kaza yapacaksakın binme. Adam dayanamamış sen kimsin demiş şöyle bir ses gelmiş: Ben senin içindeki seni kurtaran sesim demiş. Başın belaya gireceği zaman seni uyarırım demiş. Adam da:
Madem öyle be adam ben evlenirken nerdeydin?

<<12345678 910>>