ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
18 Mayıs 2024, Cumartesi 09:15   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  manolya41> Forum Mesajları
    manolya41'e ait Toplam 9827 Forum Mesajı var
<<1...100...200...300...400...500...600...700...800...805806807808809810811812813814815 816817818819820821822823824825...900...983>>


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:42:10
fiogf49gjkf0d


MARMARİS KALESİ VE ARKEOLOJİ MÜZESİ

Marmaris Arkeoloji Müzesi, tarihi bir mekânda Marmaris Kalesi nde hizmet vermektedir.

Herodotos, Marmaris te ilk surların, M.Ö. III. binde yapıldığını yazmıştır. Bu dönemde bir Karia kenti olan Physkos (Marmaris), bu gün olduğu gibi Ege Denizi ve Akdeniz arasında bir geçiş noktasıdır. Kentin limanı Rodos ve Mısır a açılan ticaret yollarıyla çağlar boyunca önemini korumuştur. 19. yüzyıl araştırmacısı Charles Texier eserinde; kalıntıları Fineks Dağları nda bulunan Physkos Körfezi ne hakim bir kaleden söz etmiştir. M.Ö. 334 yılında, Marmaris i işgal eden Büyük İskender in startejik öneminden ötürü kaleyi onarttığı bilinmektedir.

Yat Limanı arkasında yüksek bir noktada yer alan Marmaris Kalesi nin yapımından söz eden tek yazılı kaynak, Evliya Çelebi nin Seyahatnamesidir. 17. yüzyılda Muğla çevresini gezen Evliya Çelebi, Kanuni Sultan Süleyman ın Rodos Seferi öncesinde, kalenin yaptırılması için emir verdiğinden ve kalenin sefer sırasında askeri üs olarak kullanıldığından söz etmektedir. Kaynakta, kalenin ana kaya üzerine dört tabyalı olarak inşa edildiği, düzgün taşlardan örülmüş 400 ayak duvarı olduğu, giriş kapısı üstünde bir kitabe, içerde dizdar, imam, kayyum ve nöbetçiler için birer oda bulunduğu söylenmektedir. Diğer bir tarih yazarı, Celaloğlu Mustafa nın Kanuni Sultan Süleyman ve ordusunun Marmaris günlerini, Rodos Seferi ni ve İstanbul a dönüşlerini anlattığı eserinde, kaleden hiç söz edilmemektedir.

"Bahriye Kitabı"nı yazan Piri Reis ise, Marmaris Limanı nı ayrıntılarıyla anlattığı eserinde ve çizdiği haritada Marmaris Kalesi ne yer vermemektedir. Piri Reis in Akdeniz deki diğer kaleleri çizdiği ve kitabı için notlar aldığı 1494-1520 yılları arasında, Marmaris te limanda bir kalenin varlığı kaydedilmemiştir.

Bu bilgiler ışığında, Marmaris Kalesi nin yapım tarihine ilişkin bir başka görüş daha vardır. Buna göre, 1520 yılında tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman, Rodos Seferi dönüşünde kalenin yapılmasını istemiştir. Kaleye çıkılan dar ve basamaklı sokağın girişinde Hafıza Sultan Kervansarayı yer almaktadır. Dikdörtgen planlı kervansarayın, yedi küçük ve bir büyük odası vardır ve üzeri kemerlerle örtülmüştür. Kale ile çağdaş bu yapının girişinde bulunan yazıtta, 1545 tarihi okunmaktadır. Bu tarih, kale ve hanın sefer sonrasında, aynı zamanda inşa edildiği görüşünü güçlendirmektedir.

Kalenin önemli bir kısmı, Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1914 yılında bir Fransız savaş gemisinin top atışları ile yıkılmıştır. Cumhuriyet öncesinden başlayarak yakın tarihe kadar, içi Marmarisliler tarafından iskân edilen kalede, 18 konut, bir çeşme ve bir sarnıcın bulunduğu bilinmektedir.

Marmaris Kalesi 1980-1990 yılları arasında, restore edilmiş ve 1991 yılında Marmaris Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Toplam yedi kapalı mekânı bulunmaktadır. Beşik tonozlu giriş mekânı iç bahçeye açılmaktadır. Avluda sağda ve solda yer alan merdivenler surlara çıkışı sağlamaktadır. Beşik tonozla örtülü olan kapalı mekânlardan ikisi; arkeoloji salonu olarak düzenlenmiştir. Bu salonlarda ve bahçede bölgeden toplanan taş eserler, Hellenistik, Roma ve Bizans Çağlarına ait amphoralar ile Knidos, Burgaz, Hisarönü kazılarında açığa çıkarılan pişmiş topraktan yapılmış kandiller, şişeler, figürinler çeşitli kaplar ve cam eserler, ok uçları, sikkeler ve süs eşyaları sergilenmektedir. Etnografya salonunda ise, Osmanlı Dönemi sonuna tarihlenen günlük yaşamla ilgili dokuma, halı, kilim, mobilya, bakır mutfak eşyaları, silahlar ve süs eşyaları sergilenmektedir. Bu salonlar dışında diğer mekânlar sanat galerisi, büro ve depo olarak kullanılmaktadır.

Müze, turizm sezonu süresince, pazartesi günleri dışında her gün 08.30-12.00 ve 13.00-17.30 saatleri arasında ziyarete açıktır.



Batıda deniz, güneyde dağlarla çevrili bir yerleşim olan Marmaris bu stratejik özelliği nedeniyle tarihte de tercih edilen bir yer olmuştur. Antik adının Physkos olduğu, Rodos Devleti nin karşıyaka kentleri içinde de ayrı bir önemi bulunduğu yazılı kaynaklardan öğrenilmektedir.

Marmaris Arkeoloji Müzesinin kontrolü altındaki Marmaris ve Datça ilçeleri tarihi coğrafya içinde bir bütünlük sergilemektedir. M.Ö. 3 bin yıldan itibaren, Osmanlı Dönemi sonuna kadar bölgenin tarihini yansıtan bir çok iz bulunmaktadır. Marmaris İlçesi ve Datça Yarımadası nın prehistorik tarihi günümüzde henüz tam olarak bilinmemektedir. Ancak, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölge yerli ve yabancı gezginler ve bilim adamları tarafından keşfedilmiş ve incelenmiştir.

Marmaris İlçesi sınırları içinde; Physkos, Amos, Erine, Kastabos, Saranda, Bybasslos, Tymnus, Gallipolis, Prynos, Hydas, Cennet Ada, Kedreal, Keçi ve Bedir Adaları, Euthenna, Bayır-Gebekse, Pymos, Gavur Sancağı, Loryma, Kıran Gölü, Çubucak seramik atölyeleri ile Datça İlçesi sınırları içinde yer alan, Knidos, Bybassos, Trioplon, Burgaz yerleşimleri antik coğrafyada Rodos Birliği nin Anadolu daki topraklarının bir parçasıdır. Yani Rodos un karşı yakasıdır. Yarımadada bu örenyerlerinin yanı sıra, bölgede yer alan sarnıç, mezar, kale, kilise, manastır, değirmen, yağhane gibi tek yapılardan oluşan birçok kültür varlığı bulunmaktadır.

Son yıllarda bölge tarihi bilimsel olarak kazı ve yüzey araştırmaları ile ayrıntılı olarak incelenmektedir.

Loryma: Loryma antik kenti Taşlıca, Bozukkale yakınında, Karaburun üzerinde yer almaktadır. Kente ulaşım, Bozukkale limanına kadar deniz yoluyla yapılmaktadır. Daha sonra kalıntılara kadar bir saati aşkın bir süre tırmanmak gerekmektedir.

M.Ö. 4. yüzyılda Rodos un karşı yakası kentleri içinde önemli bir merkezdir. Büyük bir koya sahip olan antik kentte Alman Arkeolog Dr.Winferd Held başkanlığında bilimsel yüzey araştırmaları 1995 yılında başlamıştır.

Küçük bir kent olan Loryma M.Ö. 7. yüzyılda kurulmuştur. Arkaik ve Klasik dönemlere tarihlenen iki evreli bir surla çevrilmiştir. Kentin yukarı kısmında yine iki evreli bir surla çevrili olan akropolis bulunmaktadır. Akropolis üzerinde yer alan üç büyük sarnıç ve sadece bir tek yapıya ait temel kalıntılar bu alanın tehlike anında sığınma amaçlı kullanıldığını göstermektedir. Dar ve uzun liman kalesi koyun girişini kontrol eder konumdadır. Loryma nın konutları, yamaçta özenle örülmüş teraslar üstündedir. Kentin batısındaki ovada "Artemis Soteria" kutsal alanı yer almaktadır. Koyun batısında güneye doğru uzanan nekropol alanı tapınağa bitişiktir. Nekropolün güneyindeki ovada ise Apollon kutsal alanı bulunmaktadır. Ayrıca yazıtlardan Rodos tanrısı Zeus Atabyrios a adanmış bir sunak olduğu bilinmektedir. Bu bilgi Rodos savunması için stratejik bir noktada olan kentin Rodos un hakimiyetinde olduğunu göstermektedir. Bizans Döneminde, bir donanma üssü ve silah deposu olan Loryma akropolisi üzerine antik dönem malzemeleri de kullanılarak üç kilise ve çok sayıda ev yapılmıştır.

Kent M.S. 7.yüzyılda Arap istilasından sonra tamamen terk edilmiştir.

Kıran Gölü: Marmaris in güney batısında, güneyde Loryma liman kentine komşu olan, 30 metre çapındaki kuru göl yakınında yer alan yerleşime deniz yolu ile ulaşım mümkündür. Bozukkale limanında sona eren deniz yolculuğundan sonra kalıntılara iki saatlik bir tırmanış ile ulaşılmaktadır.

1995 yılında, Dr. Zeynep Kuban ve Dr. Turgut Saner tarafından yapılan bilimsel araştırmalarla, sunağı da korunmuş olan tapınak, tiyatro yapıları ile işlevleri henüz kesin olarak bilinmeyen beş yapı kalıntısı daha belirlenmiştir. Ayrıca, bölgeye özgü, basamaklı piramit mezarların yanı sıra yassı büyük dikdörtgen blokların üzerinde de rastlanan oyukların içine bu bölgede bulunan stel benzeri blokların yerleşmiş olabileceği bu araştırmalarla açıklanabilmektedir. Bu alanda rastlanan bir diğer mezar tipi de, üstleri, beşik çatı biçimli kapaklarla örtülmüş büyük blok taşlardan yapılmış oda mezarlardır.

Merkezin, Bozburun Yarımadası nda olduğu düşünülen, Attika Deniz Birliği ne vergi ödeyen kent grupları tarafından toplantı ve kült merkezi olarak kullanılmış olabileceği araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir.

Çubucak: Hisarönü Çubucak mevkiinde yer alan "Rodos ticari amphora üretim atölyeleri" 1990 yılından bu yana, Ege Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ersin Doğer tarafından bilimsel kazılarla araştırılmaktadır. Yaklaşık 250 yıl boyunca, (M.Ö. 3.yüzyıl başı - M.Ö. 1. yüzyıl ortaları) Rodos kent devletine bağlı ticari amphoraların her yıl seçilen ve görev yaptığı yıla adını veren Rodoslu memurların isimleriyle ve kentin adını taşıyan baskılarla mühürlendiği, üretim sonunda standartlara uymayan amphoraların ise çöplüklere atıldığı bilinmektedir. Zaman içinde çöplüklerde tabakalar halinde biriken amphoralarla kulplarının açığa çıkarılmaları, Rodos un Hellenistik Dönem kronolojisi ve genel kronoloji için önemli sonuçlar vermektedir.

Kazılarda 2500 ün üstünde mühürlü amphora kulpu ele geçirilmiştir. Bu mühürlü kulpların incelenmesi sonunda, Hieroteles isimli çömlekçinin 70 yıl boyunca üretim yaptığı, ayrıca 6 çömlekçinin daha çalıştığı belirlenmiştir.

Burgaz: Burgaz örenyeri Datça İlçe merkezinin 2 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır. İlk kez Bean ve Cook tarafından bilim dünyasına tanıtılan Burgaz örenyerinin, "Eski Knidos kenti" olduğu düşünülmektedir. Burgaz kazı çalışmaları 1993 yılından itibaren, Doç. Dr. Numan Tuna nın bilimsel başkanlığında yapılmaktadır.

Yaklaşık 1400 x 400 m. lik bir alanı kapsayan örenyeri, deniz kıyısı boyunca uzanmaktadır ve Hellenistik Çağ öncesi buluntu veren en önemli merkezdir. Kent sur duvarı ile çevrelenmiştir. Bu alanın güney batısında sığ sularda kule ve deniz surları kalıntıları görülmektedir. M.Ö. IV. yüzyıla tarihlenen iki limanın kalıntıları bu günde deniz kenarında izlenebilmektedir.

Kazı çalışmaları ile Burgaz yerleşiminin geometrik dönemden itibaren var olduğu M.Ö. IV. yüzyılda kısmen terk edildiği, ancak deniz kenarında depolama ve liman yükleme; daha iç kısımlarda ise tarıma bağlı bir yaşamın ve nekropol kullanımının sürdüğü anlaşılmıştır.

Knidos: Yukarıda söz ettiğimiz antik kentler içinde, Datça Yarımadası nın en uç kısmında, Ege ve Akdenizin birleştiği noktada Tekir Burnu üzerinde yer alan Knidos antik kenti Batı Anadolu kıyı kentlerinin en önemlilerinden biridir.

Muğla İli, Datça İlçesi, Yazı Köyü sınırları içindedir. Karaolu ile Datça ya 35 km. lik, -son 8 km.si stabilize- bir yol ile bağlanır. Deniz yolu ile ulaşım turizm sezonu boyunca gezi tekneleri ve yatlarla yapılmaktadır.

Bölgenin Pers hakimiyetinde olduğu sıralarda yaklaşık M.Ö. 360ta Knidoslular Datça İlçesi yakınındaki kentlerinden ayrılarak, yarımadanın en uç noktasında Hippadamos planında yeni bir Knidos kenti kurmuşlardır. Rodos devletinin kutsal yeri olan Apollon Tapınağı burada bulunmaktaydı. Strabon (XIV 656, 2, 15) burasının hem kara ve hem de ada yerleşimi ile "çift kent" görünümünde olduğunu yazmıştır. Rodos Birliği nin önemli kentlerinden birisi olan ve gelişmiş ticareti ile şarap ihraç eden Knidos kenti, yuvarlak ve köşeli kulelerle kuvvetlendirilmiş bir surla çevrelenmiştir. Askerî ve ticarî olmak üzere iki limanı bulunmaktadır. Kentteki önemli yapılar ve alanlar; B, C, D ve E Kiliseleri, Dor Tapınağı, Propylon, Apollon Tapınağı ve Sunağı, Yuvarlak Tapınak ve Sunağı, Meclis Binası, Korinth Tapınağı, Güneş Saati, Dor Stoası, Tiyatro, Dionysos Tapınağı ve Stoası, Yamaç Evleri, Odeon, Demeter Kutsal Alanı, Nekropol ve Kap Krio Yarımadası dır.

1856-1857 yıllarında Sir Charles T. Newton, 1967-1997 yıllarında Prof. Dr. Iris Cornelia Love tarafından kazı çalışmaları yapılan kentin tarihi, 1987 yılından itibaren, Prof. Dr. Ramazan Özgan başkanlığında yapılan bilimsel arkeolojik kazılarla yeniden aydınlanmaktadır. Çalışmalar, kentin kurulu olduğu anakarada ve Deve Boynu yani Kap Krio Adası nda sürdürülmektedir.

Kazılarda açığa çıkarılan buluntularla yerleşimin M.Ö. 14. ve 13. yüzyıla kadar uzandığı sonucuna varılmaktadır. Kentin M.Ö. 7., 6. ve 5. yüzyıllardaki durumu oldukça parlaktır. M.Ö. 4. yüzyılda ekonomik, kültürel ve sanatsal alanlarda gelişme gösteren kent bir de tıp okulu açmış ve bilim alanında da kendini göstermiştir.

Diğer Anadolu kıyı kentleri gibi, Knidos da M.S. 7. yüzyılda Arapların istilasına uğramış ve daha sonra meydana gelen büyük depremler nedeniyle tümden yok olmuştur


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:41:23
fiogf49gjkf0d
MİLAS MÜZESİ


Milas Müzesi ilk kez 1983 yılında bakanlık onayı ile Bodrum Müzesi nden devredilen eserler ve ilçe sınırları içerisindeki kazılardan çıkan eserlerin bir araya toplanmasıyla oluşturulmuş ve 1987 de ziyarete açılmıştır. Müze müdürlüğü Milas Kültür Merkezi binası içerisinde yer almaktadır. Kültür Merkezi, toplam yüzölçümü 1556 m² lik bahçe içinde bodrum katı üzerine iki katlı inşa edilmiş yaklaşık 400 m² genişliğinde bir binadır. Binanın giriş katında müze sergi salonu ile idari birimler yer almaktadır.


Bodrum katında malzeme depoları ile Müze Müdürlüğü nün eser deposu, fotoğrafhane ve laboratuvar yer almaktadır. Bahçe ise müzenin açık teşhir alanı olarak kullanılmaktadır. Milas İlçe merkezi ve çevresindeki antik yerleşim alanlarında bulunan taşınabilir kültür varlıkları bahçede sergilenmektedir.

Müze teşhir salonundaki toplam 11 adet vitrinde Stratonikeia kazılarında bulunan altın eserler, İasos kazılarında bulunan pişmiş toprak kandil örnekleri, Milas ve çevresindeki kurtarma kazılarında bulunan eserler, mermer heykeler, mermer heykel başları ile vatandaşlardan satın alınan diğer eserler kronolojik bir sıra içerisinde yer almaktadır. 1998 Haziran ayı itibarıyla Milas Müzesi nde 2615 adet arkeolojik, 75 adet etnografik ve 1047 adet sikke olmak üzere toplam 3737 adet envanterlik eser bulunmaktadır.

1- Gümüşkesen: Milas İlçe merkezinde yer alan Gümüşkesen M.S. II. yüzyılda yapılmış bir anıt mezardır.

2- Beçin: İlçe merkezine 5 km. mesafedeki Beçin Beldesi sınırları içerisinde yer alan Beçin Kalesi, antik dönem kalıntıları üzerine Menteşe Beyliği zamanında inşa edilmiştir.

3- Labranda: İlçe merkezine 13 km. mesafede yer alan Labranda örenyeri Karya Döneminde önemli bir dini merkezdir. İsmini çift yüzlü Kar baltası labyristen alan Labranda da 1948 yılından bu yana aralıklarla İsveçliler tarafından arkeolojik kazılar yapılmaktadır.

4- Euromos: Milas-İzmir karayolunun 12. km. sinde yer alan Euromos örenyerindeki en önemli kalıntı halk arasında ayaklı adıyla bilinen Zeus Tapınağı dır. 1970 li yıllarda Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu tarafından Zeus Tapınağı çevresinde kazı ve restorasyon çalışmalarına başlanmış, ancak daha sonra devam edilmemiştir.

5- Herakleia: İlçe merkezine 40 km. uzaklıktaki Kapıkırı Köyü içerisinde yer alan Herakleia örenyeri çok geniş bir alanı kaplamaktadır. Athena Tapınağı, Tiyatro, Agora, sur duvarları, Endymion gibi Hellenistik Dönem yapılarının yanı sıra Bizans döneminde Piskoposluk merkezi olması nedeniyle Bafa Gölü içerisindeki adalarda birçok kilise kalıntısı bulunmaktadır.

Herakleia örenyerinde Alman Arkeoloji Enstitüsü nden Dr. Annelise Pejchlow halen yüzey araştırmasına devam etmektedir.

6- İasos : İlçe merkezine 26 km. uzaklıktaki Kıyıkışlacık Köyü içerisinde yer alan İasos antik kentinde 1960 yılından bu yana İtalyan arkeoloji heyeti tarafından yapılmakta olan kazı çalışmaları Dr. Fede Berti başkanlığında agora ve çevresinde devam etmektedir. Antik kentin en büyük yapılarından biri olan ve halk arasında Balıkpazarı olarak bilinen Roma anıt mezarı, Kültür Bakanlığı nca restore ettirilmiş ve İtalyan kazı ekibince teşhir ve tanzimi yapılarak 1995 yılında açık hava müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Labranda

Zeus Labraundos un kutsal alanı olan Labranda, eski Karia da (Güneybatı Anadolu), bağlı olduğu Mylasa (Milas) şehrinin 14 km. kuzey doğusunda yer almaktadır.

En eski buluntular yaklaşık İ.Ö. 600 yılına aittir. 6. ve 5. asırlarda kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan alan tek küçük suni bir düzeltiden oluşuyordu. 497 de kutsal alanda bir savaş yapılmış ve Karia ordusu müttefikleri Miletlilerle beraber Pers ordusuna yenilmiştir.





İ.Ö.4. . tapınağın en önemli devridir. Mausolos (İ.Ö.377-352) ve İdrieus (İ.Ö. 351-344) adlı satraplar zamanında burası yeni bir görünüm kazanmıştır. 355 de Labranda daki yıllık kurban şöleninde Mausolos kendisine yönelik bir suikastten son anda kurtulmuştur. Burada yer alan bir dizi suni teras, bir veya iki giriş binası, küçük bir Dor binası (olasılıkla çeşme binasıdır), anıtsal merdiven, iki geniş ziyafet salonu (andronlar), sundurmalı yapı (oikoi diye adlandırılır), Stoa ve etrafı sütunlu Zeus Mabedi gibi yapılar bu olaydan sonra yapılmış olsa gerekir. 344 de İdrieus un ölümüyle bu tür çalışmalara son verilmiştir. İ.S. 4. yüzyılda meydana gelen büyük bir yangın felaketi nedeniyle kutsal alan kült yeri olmaktan çıkmıştır.

Buradaki kazı çalışmaları 1948 yılında Uppsala Üniversitesi nden A.W. Persson tarafından başlatılmıştır ve o zamandan beri aralıklarla devam etmektedir. Şimdiki kazılar P. Hellström tarafından yürütülmektedir.

Mylasa dan kutsal alana 8 m. genişliğinde olan kutsal yol ile ulaşılırdı. Bu yolun üzerindeki döşeme izleri bugün bile görülebilmektedir. Alana iki giriş binasından (propylon) biriyle geçilirdi. Bunlar Milas mermerinden yapılmış, iki sütunlu, her iki cephede İon alınlıkları taşıyan etkileyici geçit kapılarıydı.

"Dor Binası" diye adlandırılan yapı, dikdörtgene yakın düzensiz oluşumuyla güney propylon binasının hemen doğusunda yer almaktadır. Kuzeye dönük, dört sütunlu, ön avlulu mermer cepheli, Dor düzeninde bir yapıdır. Muhakkak ki bir çeşme binası işlevindeydi. Roma Devrinde bu küçük bina hamam külliyesine dahil edilmiştir.

Kutsal alanın 200 m. batısında, arkası istinat duvarıyla sağlamlaştırılmış stadyum bulunmaktadır. Yarışların başlama ve bitiş taşları her iki uçta da hâlâ mevcuttur. Kutsal alanda yapılan 5 günlük şölen sırasında burada da bazı yarışlar düzenlenmiş olsa gerektir.

Menteşeoğulları Beyliği nin Başkenti Beçin

Beçin örenleri, Muğla ya bağlı Milas İlçesi nin 5 km. güneyinde, Milas Ovası na hakim bir plato üzerinde kuruludur. Milas-Bodrum-Muğla yol kavşağından örene ayrılan karayolu üzerindedir.

Kentin adı Ortaçağ İtalyan kaynaklarında "Pezona", Türk-İslâm kaynaklarında ise "Barçın", "Berçin", "Peçin" ve "Beçin" şeklinde geçmektedir. Kentin Türk Dönemi öncesi tarihine ilişkin kesin bilgiler olmamasına karşın, bir takım buluntular, Beçin in M.Ö. 2000 yıllarına dek uzanan bir geçmişi olduğunu düşündürmektedir. Bölgenin, XIII.yüzyılın ikinci yarısında Türk hakimiyetine girdiği bilinmektedir. Bölgeyi ele geçiren Menteşeoğulları, başlangıçta Milas ı başkent yapmışlar, ancak XIV. yüzyılın başlarında, savunması daha kolay olduğu için, hükümet merkezini Beçin e taşımışlardır. Beçin, Tacettin Ahmet Gazi nin hükümdarlığı süresince beyliğin başkenti olarak kalmıştır. Bu kişinin 1391 de ölümünden sonra, yöre Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılınca, hükümet merkezi Balat a (Milet) taşınmıştır.

Kentte günümüze ulaşan yapı kalıntıları:

Roma Mezarı: Beçin in bugünkü yerleşim merkezinde, ören karayolu kenarındadır. Oda mezar şeklindedir.



İç Kale: Kentin kuzeyindedir. Menteşeoğulları Döneminde bugünkü şeklini alan kale, kısmen bir tapınağın üzerine oturmaktadır. Oldukça harap durumdaki surlarla çevrili alanda varlığı saptanabilen yapılar, bir hamam,bir sarnıç ve tonozlu bir yapı kalıntısından ibarettir. Hamamın XIV. yüzyılda, Menteşeoğulları Döneminde inşa edildiği sanılmaktadır.

Büyük Hamam: Ahmet Gazi Medresesi ile İç Kale arasındadır. XIV. yüzyıla tarihlenmektedir. Kentteki hamamların en büyüğüdür. Üç eyvanlı hamamın soyunmalık mekânı yıkıktır.

Ahmet Gazi Medresesi: Kitabesine göre 1375 yılında, Menteşe Beyi Tacettin Ahmet Gazi tarafından inşa ettirilmiştir. Açık avlulu, iki eyvanlı bir yapıdır. Medresenin ana eyvanında, Ahmet Gazi ve yakınlarının mezarları yer almaktadır.

Orhan Bey Camii: Ahmet Gazi Medresesi nin karşısındadır. İbni Batuta nın Beçin i ziyaret ettiği 1330 lu yıllarda, yapının inşa halinde olduğu anlaşılmaktadır. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Girişi ve duvarlarının yaklaşık 1,5 m. yüksekliğe kadar olan kesimi ayaktadır. Kaynaklar ve kazı sonuçlarından, bunun ahşap destekli bir cami olduğu anlaşılmaktadır.

Bey Konağı: Ahmet Gazi Medresesi nin kuzey-batısındadır. XIV. yüzyıla ait olduğu düşünülen yapıda kazı çalışmaları sürdürülmektedir.

Bey Hamamı: Konağın kuzeyindedir. Enine sıcaklı ve çift halvetli hamamın su deposu, külhanı ve soyunmalık mekânı, 1995 yılı kazı çalışmalarında ortaya çıkarılmıştır.

Kızılhan: XIV. yüzyıl sonu veya XV. yüzyıla tarihlenen han, iki katlıdır. Alttaki ahır mekânı, kısmen yıkılmış bir tonoz ile örtülüdür. Üst katta yer alan iki mekânın ise, birer kubbe ile örtülü oldukları anlaşılmaktadır.

Şapel: Orhan Camii nin yaklaşık 200 m. güneyindedir. Orta Bizans Dönemine ait olduğu düşünülmektedir.

Yelli Camii: Kepez mevkiindedir. XIV. yüzyıla tarihlenmektedir. Tek kubbe ile örtülü kare planlı bir yapıdır. Kuzeyinde iki birimli bir son cemaat yeri bulunmaktadır.

Yelli Medrese: XIV. yüzyıla tarihlenmektedir. Kepez mevkiinde, Yelli Camii nin doğusundadır. Harap durumdadır.

Karapaşa Medresesi: Açık avlulu bir medresedir. XIV. yüzyıl sonu veya XV. yüzyılda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Oldukça harap durumdadır.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:40:17
fiogf49gjkf0d
BODRUM SUALTI ARKEOLOJİ MÜZESİ
BODRUM KALESİ


Bodrum Kalesi iki liman arasında, üç tarafı denizlerle çevrili kayalık bir yarımada üzerine kurulmuştur. Kuzey yönünden karaya bağlıdır. Kale kareye yakın bir plan göstermektedir. 180 x 185 metre ölçülerindedir. En yüksek yeri deniz seviyesinden 47,50 metre yükseklikteki Fransız kulesidir. Bu kuleden başka İngiliz, İtalyan, Alman kuleleri ile Yılanlı kule olmak üzere dört kule daha vardır. Kalenin doğu duvarı dışında kalan bölümleri, çift beden duvarı ile takviye edilmiştir. Şövalyeler denizde güçlü bir donanmaları olduğu için, denizden yapılacak bir hücumu savuşturacaklarına inandıklarından, deniz surlarını zayıf bırakmışlar, kara tarafındaki surları kuvvetlendirmişlerdir.




İç kaleye, yedi kapı geçilerek ulaşılır. Kalenin I. kapısı kuzeybatı köşesindedir. Kapıya karakol yanından bir rampa yol ile ulaşılır. Rampa başlangıcında kapı meyilin arkasında kalmaktadır. Böylece kapı direk top atışlarından korunmuş olmaktadır. Mermer kapı lentosu üzerinde Yunanca bir yazıt bulunmaktadır. 1512-1513 yıllarında kalede komutanlık yapan Jacques Gatineau, kalede casusluk edeceklerin cezalandırılacağını ihtar etmektedir. Bu da şövalyelerin çevrede yaşayanlara güvenmediğini göstermektedir.

Kapıdan içeri girildiğinde kuzey hendeği diye adlandırdığımız bölüme ulaşılır. Kapının iç tarafında üçlü bir arma grubu yer almaktadır.

Bodrum kalesinin duvarlarında 249 arma vardır. Ayrıca 16 arma da müze bahçesinde sergilenmektedir. Bu armalar genellikle birbirlerine benzemektedir. Asılları boyalı olan bu armaların boyaları silindiği için bir kısmının kime ait olduğu bilinememektedir. Armaların üzerlerinde haçlar, düz veya yatay bantlar, ejder ve aslan figürleri bulunmaktadır. Kale burçlarında bulunan armaların bazılarında boya izleri hala görülmektedir. Fransız kulesinin kuzeydoğu üst köşesindeki bayrak üzerinde, doğu duvarı, seyirdim yolunun Fransız kulesine bakan tarafında, Sen Katerin kabartmasında renk izlerine rastlanmaktadır.

Kalenin I. kapısının iç tarafında bulunan, üçlü arma grubunun ortasındaki arma, kale komutanı Jacques Gatineau ya aittir. Armaların altındaki Latince yazıda "İnanç, Katolik kilisesi adına burada Gatineau tarafından korunacaktır." denmektedir. Bu arma grubunun solunda, kapı lentosunun üzerindeki aslan Hellenistik Çağa aittir.

Aslı bir arma köprüsü olan tahta köprüden, eğimli taş yola ulaşılır. Hendeğin içi liman yapılmadan önce kısmen deniz suyu ile dolmaktaydı. Sağdaki moloz duvar, kale hapishane olarak kullanıldığı zaman ilave edilmiştir. Kalın duvarlı, çatısı eğimli, büyük yapı top koruganıdır. Hendeğin batıdan gelecek hücumlara karşı korunması için, üzerindeki armalardan anlaşıldığına göre 1513 te yapılmıştır. Top mazgalları, hendek ve liman yönünde görülmektedir. Limana girecek teknelerin su kesimine ateş edebilmek amacıyla deniz seviyesine yakındır.

Günümüzde kuzey hendeği Bodrum Festivali nin yapıldığı, tiyatro oyunlarının oynandığı bir alan olarak değerlendirilmektedir. Oturma kademelerinin gerisinde, hendeğin arkasında görülen mezar Roma Devrine aittir.

II. kapı üzerinde en tepede taçlı bir kartalın bulunduğu üçlü bir arma grubu yer almaktadır. Üçlü arma grubunun solunda tek bir arma yer almaktadır. Bu kapının solunda iptal edilmiş bir kapı bulunmaktadır. Üzerinde iki arma bulunmaktadır. II. kapı geçildikten sonra küçük bir avluya varılır. Avlunun denize bakan yönünde içi dolgu olan liman kulesi bulunmaktadır. Top koruganının girişi de buradadır. Kapı lentosu üzerinde imparator Hadrianus la ilgili Yunanca bir yazıt vardır. Top koruganı halen sanat galerisi olarak kullanılmaktadır.

III. kapı çok iyi korunmuş bir kapıdır. Duvar içerisinde aşağıdan yukarıya doğru hareketli demir levha için kapı boşluğu ve yağ delikleri vardır. III. kapı üzerinde bize göre solda iki arma bulunmaktadır. Tarikatın arması, sağda üstad-ı azam Guy de Blanchfort un (1512-1513) arması vardır. Alttaki haçlı armanın hangi şövalyeye ait olduğu bilinmemektedir.

Bu kapıdan geçilince batı hendeğine ulaşılır. Sağda görülen beden duvarındaki yeşil taşların tümü Mausoleion dan getirilmiştir. IV. kapının karşısındaki liman kulesi nişi içinde bir Romalı komutan heykeli bulunmaktadır. Bu tür heykel gövdelerine çokça rastlanmaktaydı. Bunların başları da ayrı yapıldığından yeni komutan geldiğinde, eski komutanın başı alınarak gövdeye yeni komutanın başı konuyordu.

IV. kapı merdivenli bir tonoza açılır. Kapı üzerinde dört arma bulunmaktadır. IV. kapıdan yukarı çıkmak yerine, batı hendeği içindeki iki taraflı ağaçlıklı yolda ilerlendiğinde, antik Halikarnassos ve çevresinden toplanmış sunaklar, lahitler ve çeşitli eserler izlenir. Solda su deposundan başlayan taş duvar XIV. yüzyıl ortalarında yapılmış Türk Kalesi ne aittir. Şövalyeler sonradan Mausoleion un taşlarıyla burada izlenebileceği gibi, duvarları yükseltmişler ve kaleyi büyültmüşlerdir. Şövalyeler hendekleri ulaşım yolu olarak kullanmamışlar, asma köprülerle iç kaleye ulaşmışlardır. Hendeğin kapatıldığı güney duvarı üzerinde Mausoleion un yeşil taşlarından yapılmış asma köprü ayağı görülebilir. Ayağın iki yanındaki duvar, kale hapishane olarak kullanıldığında yapılmıştır. Hendeğin sonundaki taş merdiven de sonradan ilave edilmiştir.

Merdivenin sağında duvar üzerinde görülen kabartmada Saint George un ejderhayı öldürmesi gösterilmektedir. Bu kabartmanın orijinal yeri burası değildir. İç kaleden, İtalyan kulesinin kuzey duvarından getirilmiştir. Saint George figürünün altında üç arma görülmektedir. Merdiveni çıkınca karşımıza gelen kapı üzerinde, ortada Piere d Aubusson un tarikat haçı ile birleşik arması bulunmaktadır. 1476-1503 yılları arasında Rodos ta üstad-ı azam olarak görev yapmıştır. Bir çok kere de Bodrum Kalesi ni ziyaret etmiştir. Kendisine sığınan Cem Sultan ı tutsak ettiği için papa tarafından kardinal başlığı rütbesiyle ödüllendirilmiştir. Arma üzerinde püsküllü kardinal başlığı görülmektedir. Arma sarı zemin üzerine çatallı kırmızı haçtır. Bundan başka iki arma daha vardır.

Kapıyı geçince sağda görülen küçük kule, asma köprünün kontrol kulesidir. Bu kulenin batıdaki dış duvarı yüzünde II. Mahmut un tuğrası vardır. Üzerinde hicri 1235 tarihi okunmaktadır. Bu tuğra, sol alttaki Malta haçından da anlaşılacağı gibi bir şövalye armasının üzerine yazılmıştır.

İç kaleye girmek için geriye dönülüp, dar yol takip edilmelidir. Solda kale duvarının üzerinde, yüksekçe bir yerde bir arma grubu vardır. Bu arma ile ilgili bir fotoğraf sonradan kapatılmış mazgal deliklerinden birinde sergilenmektedir.

VI. kapının üzerindeki Latince yazıtta "Efendimiz uyurken bizi koru, uyanıkken kurtar. Senin koruman olmadıkça bizi kimse koruyamaz." denmektedir. Yazıtın altında üçlü bir arma grubu bulunmaktadır. Bu kapıdan geçilince kalenin güney bölümüne ulaşılır. Burada çevre duvarı iki tanedir. VII. Kapının karşısında su yalağı olarak kullanılmış iki lahit bulunmaktadır. VII. kapı üzerinde üçlü bir arma grubu vardır.

Kesik tonozlu bir koridorla iç kaleye girilir. Bu koridorun altında bir sarnıç bulunmaktadır. İç kale girişi üzerinde de bir önceki arma grubu işlenmiştir. İç kalede ve şapelin altında ondört sarnıç vardır. Kale muhasara edildiği zaman, gerekli su bu sarnıçlardan sağlanabilmiştir. Bu sarnıçlardan bazıları halen kullanılmaktadır.

İç avluda antik dünyanın ve yörenin tüm ağaç ve çiçeklerini görmek mümkündür. Bunlardan biri defnedir. (Grekçe si daphne, Latincesi laurus). Anadolu da zakkum diye bilinen bu ağaç çiçekleri ve yaz kış dökülmeyen yaprakları ile kaleyi süslemektedir. Kralların ve soyluların gölgesini sağlıklı buldukları çınar ağacı kalenin orta avlusundadır. Antik dünyada çok önemli yeri olan zeytin ağacı ile pek çok törende kullanılan mersin de yetiştirilmektedir. Mersin Afrodit in kutsal ağacı idi. Kuşlardan güvercin, çiçeklerden de gül Afrodit e adanmıştı. Güvercinlerin selamlamalarıyla karşılaşmak ve gül kokularını duymak belki de kaleyi gezenlere Afrodit i anımsatacaktır. Adam otu tükenmekte olan bir bitkidir. Bu yüzden kalede itina ile yetiştirilmektedir. Bu otun tıpta anestezide kullanıldığı bilinmektedir. Yaz boyunca en güzel moru açan ipek karanfilleri, her türlü rengi olan gülfatmaları (sardunya), çeşitli kaktüsleri, begonvilleri ve Kıbrıs akasyasından, çam, gölge ağacı, nar ve duta kadar Akdeniz iklimine uygun her türlü çiçek ve ağacı kalede görmek mümkündür.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:39:33
fiogf49gjkf0d
TARSUS MÜZESİ

Tarihi çağlar içinde Çukurova nın önemli bir kültür merkezi olan Tarsus, M.Ö. 7000 den günümüze kadar kesintisiz yerleşim ve kültür merkezi olmuştur.





Tarsus, 17-18. yüzyıl arasında yabancı seyyahların dikkatlerini çekmiş ve yabancı araştırmacıların uğrak yeri haline gelmiştir. Yapılan araştırmalarda Tarsus un Çukurova tarihinde önemi artmıştır. Bu nedenle, 1937-1948 yılları arasında bugünkü Tarsus yerleşim merkezinde bulunan Gözlükule Höyüğü nde Hetty Goldman tarafından yapılan bilimsel kazılarda ortaya çıkan kültür verileri antik dönem Çukurova tarihine ışık tutmuştur. Bu kazıda çıkan taşınır kültür varlıkları en yakın Adana Müzesi ne nakledilmiştir. Ayrıca 1943-1944 yıllarında Tarsus şehir merkezinde yapılan Adliye binası temel hafriyatında çıkan M.S. 3-4. yüzyıla tarihlenen mozaikler bugün Hatay Müzesi nde sergilenmektedir.

Toprakaltı tarihi dokusu ile modern Tarsus yerleşim merkezi sokakları ve meydanlarında bulunan tarihi mimarî eserlerin yoğunluğu ve kent merkezinde yapılan hafriyatlarda ortaya çıkan eserlerin çokluğu, 1969-1970 yıllarında ilk defa Tarsus ta müze kurulması düşüncesini doğurmuştur.



Kent merkezinde M.S. 1450 yıllarında Çukurova da kurulan Ramazanoğulları Beyliği zamanında, Ramazanoğlu beylerinden Kubad Paşa tarafından yaptırılan Kubad Paşa Medresesi nde, 1969-1970 yıllarında toplanmaya başlayan eserlerle müze oluşmaya başlamış ve 1971 yılında ilçede resmi olarak müze açılmıştır.

Müze binasında Tarsus merkezi ve çevresinde bulunan taşınır mimarî eserler yanında, satın alma, müsadere, kazılar yolu ile müzeye intikal eden toplam 35.000 eser bulunmaktadır. Mevcut müze binasının yetersiz kalması nedeni ile yapımı 1998 de tamamlanan 75.Yıl Tarsus Kültür Merkezi Binası kompleksi içinde yer alan yeni modern müze binasının açılış çalışmaları devam etmektedir. Yine 18-19. yüzyıldan kalan St. Paul Kilisesi nde 2000 yılı inanç turizmine hizmet verecek şekilde restorasyon ve çevre düzenleme çalışması sürdürülmektedir


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:38:48
fiogf49gjkf0d
 
SİLİFKE ATATÜRK EVİ

Silifke büyük Atatürk ün çiftlik olarak kurduğu, köylülerle birlikte ilk tarım kredi kooperatifini oluşturduğu ve değişik zamanlarda dört defa ziyaret ettiği bir beldedir.




27 Ocak 1925 salı günü Atatürk ün Silifke ye ilk gelişlerinde misafir edildikleri ev ise şehrin Saray Mahallesi nde bulunan iki katlı kâgir bir yapıdır ve 329 m² lik bir yerleşme alanına sahiptir. O tarihlerde Silifke Belediye Reisi Hacı Hulusi Efendi ye ait olan ev, daha sonra varislerine intikâl etmiştir.

Söz konusu yapı, tarihi ve mimari değerinden dolayı 1982 yılında, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü nce kamulaştırılmıştır. 1983 yılında başlayan onarım çalışmaları 1984 yılında tamamlanmış, 1985-1986 yıllarında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından teşhir ve tanzim çalışmaları gerçekleştirilerek, alt kat; ilçe halk kütüphanesi ve idare bölümü, üst kat ise, Atatürk Evi (müze-ev) olarak halka açılmıştır.



Ortada artı işareti şeklinde bir plana sahip sofanın bulunduğu bu kat ; sofaya açılan misafir odası, oturma odası ile ona bağlı namaz odası, mutfak ve bu mekâna bağlı iş odası olarak tanzim edilmiştir. Müze o dönemin ve yörenin özelliklerini yansıtacak şekilde düzenlenmiş, sergilemede Silifke bölgesinden temin edilen etnografik malzemelerden ve Silifke Müzesi nin etnografya seksiyonundan yararlanılmıştır. Müzede Atatürk ün 28 Ocak 1925 günü misafir edildiği evin yatak odası ve yemek takımları, Atatürk ün ev sahibi Sadık Taşucu ya hediye etmiş olduğu üzerinde "Gazi M. Kemal" ibaresi taşıyan küçük bir tabanca, kurmuş olduğu çiftlik ve kooperatifle ilgili belge ve fotoğraflar sergilenmektedir.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:38:12
fiogf49gjkf0d
SİLİFKE MÜZESİ

Silifke İlçesi nde ilk müze çalışmaları 1939-1940 yıllarında bölgenin eski eserlerinin Cumhuriyet İlkokulu nda biraraya toplanması ile başlamıştır. 1958 yılında aynı okulun bir kısmı depo müze olarak kullanılmıştır.




1973 yılında bugünkü müze binasının inşasına başlanmış, 2 Ağustos 1973 yılında idari binası ve teşhir salonları ile hizmete açılmıştır.

Silifke Müzesi 2 katlı ve bahçe içinde yer almaktadır. Arkeolojik ve etnoğrafik eserlerin sergilendiği müze toplam 20337 adet esere sahiptir.

Neolitik Dönemden başlayarak M.Ö. 1200 yılları, Arkaik, Grek, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine ait eserler sergilenmektedir.

Müzenin sorumluluk alanında bulunan tescilli kültür ve tabiat varlıklarının içinde başlıcaları Cennet-Cehennem, Uzuncaburç, Olba Holmi, Aphrodisias, Kelenderis, Canbazlı, Kkoriasion, Korykos, Seleukeia, Mylea, Meydancık, Ura dır.

Eser sayısı :20337
Arkeolojik :2975
Etnoğrafik :1410
Sikke :15875
Mühür baskısı :77


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:37:40
fiogf49gjkf0d


MERSİN ÖRENYERLERİ
Yumuktepe Höyüğü




Mersin Belediyesi sınırları içerisinde, Demirtaş Mahallesi ndedir. Anadolu nun en eski yerleşim yerlerinden birisidir. 1936-1947 yıllarında J.Garstang tarafından başlatılıp bir süre ara verilen kazı çalışmalarına 1993 yılında Prof. Veli Sevin başkanlığında yeniden başlanmıştır. Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Hitit, Yunan, Bizans ve İslâmî dönemlere ait kültür tabakalarından ele geçirilen eserler Mersin Arkeoloji Müzesi nde sergilenmektedir.

Tırtar-Akkale
Mersin-Silifke karayolunun 49. km.sinde, Tırtar Köyü nün deniz kıyısı tarafındadır. Geç Roma Döneminde kurulmuştur. Kalıntılar arasında saray olabilecek bir yapı, hamam, sarnıç vs. bulunmaktadır. 15.000 ton zeytinyağı alabilecek kapasitedeki yapı halen ayaktadır.

İmirzeli Örenyeri
Mersin İli, Erdemli İlçesi, Ayaş Kasabası nın 11 km. kuzeybatısındadır. Karaahmetli Köyü ne bağlıdır. Antik kentte Hellenistik, Roma, Geç Roma, Erken Bizans dönemi yerleşim izlerine rastlanmaktadır. Kilise, kule, sarnıç, peristilli ev kalıntılardan birkaçıdır.

Çatıören Örenyeri
Mersin ili, Erdemli İlçesi, Ayaş Kasabası nın 8 km. kuzeybatısındadır. Hellenistik Dönemde tapınak, yerleşim alanı ve nekropol alanı olarak kullanılmıştır. Poligonal duvar tekniğinde yapılmış Hermes tapınağı bulunmaktadır. Roma Döneminde de iskân görmüştür.

Öküzlü Örenyeri
Mersin İli, Erdemli İlçesi, Ayaş Kasabası na olan uzaklığı 12 km. kadardır. Kanlıdivane-Çanakçı Köyü yol ayrımından stabilize bir yolla gidilmektedir. Örenyeri Geç Hellenistik, Roma, Erken Bizans dönemlerinde yerleşim görmüştür. Antik kentin taş döşeli alt yapısı yer yer sağlam durumdadır. Bazilikası, sarnıçları halen ayaktadır. Lahitler kente girişi sağlayan stabilize yolun kenarında bulunmaktadır.



Korykos-Kızkalesi Örenyeri
Mersin-Silifke karayolunun 60. km. sinde, Kızkalesi Beldesi ndedir. Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun olmak üzere İslâmî devirlerde de iskân görmüştür. Nekropol alanından çıkarılan eserlerden burada ilk yerleşimin M.Ö. 4. yüzyıla ait olduğu anlaşılmıştır. M.Ö. 1. yüzyılda kendi adına para bastırmıştır. M.S. 12. yüzyılda kıyıya yakın adacık üzerinde beldenin adını aldığı kale yaptırılmıştır. Zeytinyağı ihraç merkezi olan örenyerinde iç ve dış kale, kiliseler, sarnıçlar, su kemerleri, kaya mezarları, lahitler ve taş döşemeli Roma yolları kısmen ayaktadır.

Elaiussa-Sebaste (Ayaş) Örenyeri
Mersin-Silifke karayolunun 50. km. sindedir. Kumkuyu Belediyesi sınırları içerisinde yer alan Ayaş Elaiussa-Sebaste örenyeri M.Ö. 2. yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde iskân görmüştür. Sit alanı içerisinde nekropol, antik tiyatro, sarnıçlar, su kemerleri vs. yer almaktadır. İtalyan bir heyet tarafından 1995 yılında bilimsel kazı çalışmaları başlatılmıştır.

Soloi-Pompeipolis Örenyeri
Mersin in 10 km. güneybatısında, Mezitli İlçesi ndedir. İlk olarak M.Ö. 11.yüzyılda, daha sonra M.Ö. 7.yüzyılda Rodos kolonileri tarafından kurulmuştur. Bu şehre güneş anlamına gelen Soloi adı verilmiştir. M.Ö. 64 yılında burada faaliyet gösteren korsanlar, Romalı general Pompeius tarafından bozguna uğratılmıştır. Bu nedenle, şehrin adı Pompeipolis olarak değiştirilmiştir. Burası Grek ve Pers Dönemi yaşandıktan sonra, Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından M.Ö. 333 yılında alınmıştır. M.S. 527 yılında meydana gelen depremle şehir tamamen yıkılmış ve geriye sadece sütunlu caddenin bir kısmı, liman, höyük, hamam kalıntısı ve bir su kemeri kalmıştır.



Kanytelleis-Kanlıdivane Örenyeri
Mersin-Silifke karayolunun 50. km. sinde, Ayaş Mevkii nin 3 km. kuzeyinde yer alır. Eski adı Kanytelleis olan örenyerinde ilk iskân M.Ö. 3.yüzyıl sonlarına rastlamaktadır. Hellenistik Döneme ait bir kulenin bulunduğu şehir 11.yüzyıla kadar varlığını korumuştur. Çanakçı kaya mezarları da örenyeri sit alanı içerisindedir. Şehrin içerisindeki obruk da, eskiden suçluların vahşi hayvanlara parçalatıldığı inancından halk arasında "Kanlı Divane" diye anılmaktadır. Obruğun kuzey tarafında zırhlı ve kılıçlı bir asker, güneyinde beş kişilik bir aile kabartması bulunmaktadır. Hellenistik kulenin batı duvarındaki kitabede, kulenin rahip krallardan Olbalı Tarkyaris in oğlu Teukros tarafından Zeus için yaptırıldığı belirtilmektedir. Şehrin kuzeyindeki anıt mezarı Kanytelleis in önde gelenlerinden Aba, kocası ve iki oğlu için yaptırmıştır. Geniş bir obruğun etrafında II. Teodosius (408-450) tarafından kurulan bu şehirde bazilikalar, sarnıçlar, lahitler, anıt mezarlar bulunmaktadır.

Karaduvar Su Kemerleri
Osmanlı Dönemine ait olup halen ayaktadır.

Tömük Höyük
Mersin-Erdemli karayolunun 31. km.sinde yolun sonundadır.

Kocahasanlı
Erdemli İlçesi, Kocahasanlı sınırları içerisinde Yapısıgüzel, Hayrat, Köşkerli, Üçtepeler mevkilerinde Roma ve Bizans Devrinden kalma antik kalıntılar mevcuttur.



manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:37:03
fiogf49gjkf0d
MARDİN MÜZESİ





Mardin Merkez 1. Cadde Cumhuriyet Alanı Atatürk heykeli yanındadır. Binanın doğu tarafına bitişik olan Meryem Ana Kilisesi nin müzeye bakan kapalı portalindeki kitabeye göre bina, 1895 yılında Antakya Patriği İgnatios Behnam Banni tarafından Süryani katolik patrikhanesi olarak yaptırılmıştır.

Daha sonraları askeri garnizon, M.S.P. İl teşkilatı, kooperatif binası, sağlık ocağı ve polis karakolu olarak kullanılmıştır.

Binayı Süryani Katolik Vakfı ndan satın alan Kültür Bakanlığı 1988 yılında bunu restore etmeye karar vermiş ve 1995 yılında da bina müze olarak hizmete açılmıştır. Bu ana kadar eski müze Artuklu sultanlarından Sultan İsa tarafından, 14. yüzyıl başlarında yaptırılan Zinciriye Medresesinde faaliyet gösteriyordu.

Yeni müze binası tamamen kesme kalker taşından yapılmıştır. İç ve dıştaki tonoz, kemer, korkuluk ve sütun başlıklarında eşsiz süslemeler mevcuttur.


Müze üç katlıdır:

Birinci katta; danışma yeri, konferans, sergi ve dinlenme salonları,

İkinci katta; etnografya sergi salonu, kütüphane ve eser depoları;



Üçüncü katta ise Girnevas Höyük kazısında çıkarılan kimi eserlerle, satın alınarak müzeye kazandırılan arkeolojik eserlerin sergilendiği salonlar ve idari bölümler yer almaktadır.

Müzedeki eserler; M.Ö. 4000 den, M.Ö. 7. yüzyıla kadar olan döneme ait eserlerdir. Arkeolojik salonlarda Eski Tunç, Asur, Urartu, Grek, Pers, Hellenistik, Roma, Bizans, Büyük Selçuklu, Artuklular ve Osmanlı devirlerine ait tabletler, silindir ve damga mühürler, kült kapları, figürinler, metalden bızlar, takılar, keramikler, altın, gümüş ve bakır sikkeler, gözyaşı şişeleri ve kandiller sergilenmektedir.




Etnografya salonunda ise Mardin ve çevresine, bilhassa Midyat İlçesi ne özgü gümüş işlemeciliğinin seçkin örnekleri olan kolyeler, küpe, bilezik, halhal, alınlık, saçlığın yanı sıra, eski giysiler, kılıçlar, kahve (mırra) takımları, hamam eşyaları, tespihler, ısınma araçları ve bakır eşyalar da sergilenmektedir


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:36:25
fiogf49gjkf0d
MANİSA MÜZESİ

Antik çağlardan beri Sypylos adıyla bilinen dağın kuzey eteklerinde kurulup gelişen Manisa (Magnesia Ad Sipylus) kenti, yaşamını günümüze dek kesintisiz sürdürebilmiş yerleşim yerlerinden biridir. Homeros a göre Troya Savaşı na katılan Teselya lı Magnetler tarafından kurulan ve özellikle İ.Ö. VII-VI. yüzyıllarda Lydia lılar döneminde bir uygarlık ve kültür beşiği olan Manisa ve yöresi Roma ve Bizans imparatorlukları döneminin de önemli kentlerinden biridir. 1313 yılında Saruhanbey in kurduğu Saruhanoğulları Beyliği nin başkenti, Osmanlılar Döneminin şehzadeler kenti olan Manisa; Cumhuriyet Döneminde dinî, kültürel ve mimarî çehresini değiştirmiş, bugün Cumhuriyet Döneminin modern bir kenti olmuştur.



Yüzyıllar boyunca yöre halkının yaşam biçimlerini, üretim güçlerini, inanç ve zevklerini gösteren belgelerin toplanarak korunması, değerlendirilmesi ve sergilenmesi yoluyla geçmişe vefa borcunu ödemeye çalışan Manisalılar, Manisa il sınırları içinde bulunan taşınabilir kültürel varlıklarını Manisa ya getirerek depolamış ve ilk kez 29 Ekim 1937 günü zamanın valisi Murat Germen nin de katıldığı bir törenle müze olarak düzenlenen Muradiye Külliyesinin medrese bölümünde teşhire sunmuşlardır.

Kareye yakın dikdörtgen planlı bir iç avlunun etrafını çeviren kubbeli revak ve odalardan oluşan Mimar Sinan ın medresesi, günden güne sayıları artan eserleri depolayacak ve sergileyecek mekânlar bakımından yetersiz kalınca medresenin doğusunda farklı açıdaki bir eksen üzerine konulmuş olan daha büyük hacimdeki imarethane, 1972 yılında müzenin arkeoloji seksiyonu olarak düzenlenmiştir.

Müzenin arkeoloji seksiyonunda korunmakta ve teşhir edilmekte olan kültür varlıkları özellikle Lydia bölgesinde yaşayan halkların kültür karakterini ve yaşam biçimlerini yansıtması bakımından önemlidir.

Seksiyondaki eserlerin tamamı Lydia bölgesi höyük yerleşmeleri ile, Sardis "Salihli", Philadelphia "Alaşehir", Thyateira "Akhisar", Julia-Gordos "Gördes", Saittai "Demirci", Apollonis "Mecidiye-Akhisar", Magnesia Ad Sipylus "Manisa", Stratonikeia-Hadrianopolis "Siledik-Kırkağaç", Nakrasa "Bakır-Kırkağaç", Attalia "Selçikli-Akhisar", Daldis "Kemer-Salihli", Tabala "Yurtbaşı-Kula", Aigai "Manisa", Kharakipolis "Çağlayan-Gördes", Maioneia "Menye-Kula" vs. gibi antik şehirlerden gelmiştir.

Bu koleksiyondaki yörenin zengin kültürünü Tunç Çağından başlayarak Bizans Devrinin sonuna kadar kesintisiz izlemek mümkündür.

İmarethanenin revakları altında; Anadolu da ilk çağlardan beri tapılan Bereket Tanrıçası Kybele ve Athena, Dionysos, Hermes gibi tanrıların kült heykelleri ile portre özelliği gösteren Roma Devri heykel ve büstleri sergilenmektedir

Bizans eserleri arasında Meryem-İsa, meleklerden Cebrail ve Mikail in mermer rölyefi, Sardis teki tonozlu mezardan getirilmiş tavus kuşlu mezar freski, gümüş incil muhafazası ve çeşitli Hıristiyanlık sembolleri ile değişik tür kandiller, devrinin özelliklerini en iyi şekilde yansıtır bir düzenleme içinde sergilenmiştir.

Müzedeki sikke kolleksiyonunda; bölgemizde ve özellikle Sardis te en eski devirlerden itibaren basılan ve Osmanlı Devri sonuna kadar uzanan döneme ait sikkeleri kronolojik bir sıra içinde bulabilir; Prehistorik, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinin kültürlerine ait küçük buluntuların birer örneği olan altın diadem, yüzük, küpe, bilezik, gümüş kâse ve kepçeler, bronz figürinler fildişi saç tokalarının her çeşidini görebiliriz (Resim-5-5a-5b).

Türkiye de ve dünya müzeleri arasında ilmi açıdan önemli bir yer tutan ve Sardis Salonu diye isimlendirilen müzenin en büyük salonu, 1957 yılından bu yana yapılagelen Sardis kazılarından edinilen eserlere ayrılmıştır. Bu salonda İ.Ö. VII. yüzyıldan itibaren güçlü bir biçimde devletleşmiş Lydia lıların eserlerini, erken Lydia Sardis inden geç devir Sardis ine kadar geçen süreç içindeki kültür alışverişlerini tamamlamış olarak bulabiliriz. Burada Sardis tanrıları, Sardis içki ve mutfak kapları, ritüel yemeklerinin maddî verileri, çeşitli takıların kalıpları ile ünlü Sardis yöneticilerinin evlerine ait taban mozaikleri ve İ.Ö. VI. yüzyılın ortalarında Sardis te Perslerle yapılan savaşta kullanılmış bronz miğfer ve çeşitli silahlar bulunmaktadır. Aynı zamanda geç devir Sardis inde sinagog ta kullanılmış krater ve çiftli arslanlar orijinaline uygun kompozisyonlar içinde halka sunulmuştur

Müzenin heykel salonunda; sinagog mozaiklerinin yanı sıra Aphrodite, genç kız, genç atlet heykelleri, döneminde yararlılık göstermiş ve şehir meclisleri tarafından onurlandırılmış kadın ve erkeklere ait büyük boy heykeller ve mitolojide önemli yer tutan öykülere ait kompozisyonların yontuları sergilenmektedir.

İ.Ö. 25000 yıl önce bölgede yaşayan homo sapiens türü insana ait fosil ayak izlerinden başlayan belgelerin sergilendiği diğer bir salonda ise, bölgenin prehistorik yerleşmelerinden gelen ve Tunç Çağı ölü gömme kültürünün en güzel örnekleri olarak bilinen gaga ağızlı ve üç ayaklı seramik kaplar ve rytonlar ile bölgenin erken çağlardaki ibadet biçimlerini ve tanrı fikirlerini yansıtan mermerden yapılmış idollerin türlü versiyonlarını, Miken Devrini temsil eden önemli bir grup (psykter, amphora, kyliks, değişik bronzdan silahlar) oluşturan eserler ve Klozomenai kentine ait pişmiş toprak lahitleri ve küçük buluntuları görmek mümkündür.

Manisa Müzesi nin iç ve dış avlularında sergilenen yazıt ve stellerin sayıca bolluğu; bölgenin zengin epigrafik belgelere sahip olması en etkin sebep olmakla beraber müze çalışanlarının yanı sıra, bilim adamlarının ve halkın yazılı belgelere gösterdikleri ilginin ifadesini de taşımaktadır. Manisa ve civarında yapılmış yüzey araştırmalarında ve kazılarda elde edilen yazıtlar incelenerek müzeye taşınmış ve konuları hakkında makaleler yazılmıştır. Bu yazıtlarda Lydia nın antik devirdeki kültürel tarihini ve sosyo-ekonomik yapısını, vatanına hizmetleri geçen bireylerin nasıl onurlandırıldığını, imparator ve kralların genelgelerini, Roma Devrinde şehirler arasındaki mesafeleri gösteren mil taşlarını, Roma ve Bizans dönemlerinin dinsel içerikli ifadelerini bulabiliriz.

Muradiye Külliyesi nin medrese kısmı, günümüzde Anadolu Türk sanatından örneklerin sergilendiği bir seksiyon olarak düzenlenmiştir. Saruhanlılar, Osmanlılar ve Cumhuriyet dönemlerine ait askerî, dinî ve sivil hayatta kullanılan eşyanın sergilendiği seksiyondaki en erken tarihli eser Manisa Ulu Camii nin minberine ait ahşap kapı kanatlarıdır. Kündekarî (geçme) tekniği ile ceviz ağacından yapılmış kapı kanatlarındaki ahşap oyma ve fildişi kakma sanatının mükemmelliği yanında, "Yusufoğlu Fakih"in desenlerine göre Daki Oğlu Mehmet in yaptığına dair bir kitabenin de yer alması esere tarihî bir belge olma niteliğini de kazandırmaktadır. Anadolu Türk sanatında özellikle XVI. yüzyılda zirveye ulaşan çini sanatından örneklerin, sırmalı simli kumaş işlemeciliğinden parçaların, XVII-XVIII. yüzyıllara ait yazma eser ve yazı aletlerinin yer aldığı vitrinler , ziyaretçilerin ilgisini en çok çeken birer sergidir. 1965 yılında Topkapı Sarayı Müzesi nden naklen gelen eserler de XIX. yüzyıl saray yaşamına ilişkin bilgi vermeleri bakımından önem taşır. Bunlar arasında sultanın huzuruna çıkan herkesin el etek öpemeyeceği, fakat tahtın kenarlarından sarkan "taht kuşakları"nın öpülebileceğini gösteren atlas kuşaklar ile Türk dokuma sanatının özgün örneklerinden bir kumaşın dikimi ile bütün vücudu içine alan sultanın tıraş önlüğü; altın sırma işlemeli hamam havluları; her yıl hac mevsimi öncesinde Kabe nin bakım ve onarımında harcanacak paraların toplandığı "surre kesesi" izleyenlerin dikkatini çekmektedir. File örgülü çelik zırh, altın desenli miğfer ve dizlik, gergedan derisinden kalkan, okçuluğa ait yay, yüksük, bileklik ile sedef-kemik kakma süslemeli tüfeklerle savaş edevatının yanı sıra her birinde sahibinin ve ustasının isimleri yazılı çelik kılıçlar müze koleksiyonunun nadir eserlerini teşkil ederler

Saray eşyası, dini eserler ve askeri silahlar dışında Batı Anadolu nun zeybeğini süsleyen gümüş takılar ve başlıkların süsü oyalı yemeniler ile Türk kadınının yetenek ve zevkinin birer simgesi olan el işi örtüler, peşkirler ve giysiler müzece tümü sergilenemeyen değerler hazinesidir.

Thyateira



Manisa İli, Akhisar ilçe merkezi sınırları içinde olan Thyateira antik kenti, bugün modern yerleşmenin altında kalmıştır.

Modern kentin merkezinde bulunan ve Tepe Mezarlığı olarak isimlendirilen alanda, 1968-1971 yılları arasında gerçekleştirilen kazılarda; 2-4.yüzyıl arasına tarihlenen bir portiko ile 5-6.yüzyıla tarihlenen absidal planlı bir yapının kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Portico, Roma İmparatorluk Döneminde, Batı Anadolu nun birçok kentinde inşa edilmiş olan sütunlu caddelerdendir. Apsisli yapının ise dinsel işlevi olmayan bir bazilika olduğu düşünülmektedir.

Kentin en eski dinsel yapısı olan Ulu Camii nin yapılış tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, pagan tapınağı olarak yapılıp Hıristiyanlık döneminde kiliseye çevrilmiş olduğunu gösteren mimarî bulgular taşımaktadır. 15.yüzyılda ise camiye çevrilmiştir.

Kentin akropolisi, Akhisar Devlet Hastanesi nin bulunduğu tepedir.

Philadelphia

Manisa İli, Alaşehir ilçe merkez sınırları içinde bulunan kentin büyük bölümü modern yerleşmenin altında kalmıştır.

Pergamon krallarından II. Attalos Philadelphos tarafından kurulan Philadelphia, Roma Döneminde, tapınaklarının ve kentte yapılan festivallerin çokluğundan dolayı "Küçük Atina" diye anılmıştır. Bizans Döneminde önemini koruyan kent, bu dönemde sağlam bir surla çevrilmiştir.

Philadelphia da yapılmış olan kazılarda, Roma Dönemine tarihlendirilen bir tiyatro ile bir tapınak ortaya çıkarılmıştır. Tiyatrodaki kazı çalışmalarında skenenin (sahne binası) büyük bir bölümü ile, caveanın (oturma bölümü) çok az bir bölümü gün ışığına çıkarılmıştır. 2.yüzyıl da yapılmış olduğu düşünülen tapınaktan ise sadece temel ve bazı mermer architrav blokları günümüze kadar gelebilmiştir.

Kentin en görkemli anıtlarından birisi de, sadece üç payesi korunmuş olan St. Jean kilisesidir. 6.yüzyılda yapılmış olan bazilika, sonraki dönemlerde de onarımlar geçirmiştir.

Kazılarda ortaya çıkarılan bir başka yapı da, Bizans surlarına ait olan ve "Doğu Kapısı" olarak adlandırılan bir giriş kapısıdır. Birisi yarım daire, diğeri dikdörtgen planlı iki kule ile korunmuş olan kapı, Türk akınları sırasında örülerek kapatılmış ve bu tarihten sonra da kullanılmamıştır.



Aigai
Manisa İli nin batısında, Yunt Dağları yöresinde, Köseler Köyü sınırları içinde, dağlık arazide kurulmuş olan Aigai Kenti, Herodotos un bahsettiği 12 Aiol kentinden biridir.

Arkeolojik verilere göre tarihi Arkaik Döneme (6.ve 7.yüzyıl) kadar uzanan kent, Hellenistik Dönemde önemli bir merkez haline gelmiştir. Bu dönemde birçok yeni yapı inşa edilmiş ve kentin yayılım alanı genişlemiştir. 17 yılındaki deprem sırasında oldukça zarar gören kent, İmparator Tiberius Döneminde yeniden inşa edilmiştir.

Aigai kenti nin kalıntılarının bulunduğu alan, yörede Nemrutkale olarak anılmaktadır. Kentin surları, arazinin durumuna göre inşa edilmiştir. Surlar içinde doğuda, önü stoalı, üç katlı agora yapısı ve bu yapıyı taşıyan görkemli istinat duvarları; agoranın kuzeyinde bouleuterion; güneyde teras duvarlı stadion; batıda tiyatro; tiyatronun batısında Demeter tapınağı; kuzeyinde peripteros planlı başka bir tapınağın kalıntıları mevcuttur.

Kentin yaklaşık 6-7 km. doğusunda, Kocadere yatağında da Apollon tapınağı kalıntıları bulunmaktadır.

Kentte henüz kazı yapılmamıştır.

Sardes Antik Kenti

Lydia Krallığı nın başkenti olan Sardes kenti, M.Ö. 6.yüzyılda Perslerin Lydia Krallığı na son vermelerinden sonra bir Pers satraplık merkezi haline gelmiştir. Hellenistik ve Roma Döneminde de önemini koruyan, Bizans Döneminde önemli bir piskoposluk merkezi haline gelen kent, Salihli yakınındaki Sart kasabası ile adını günümüzde de yaşatmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde başlatılan Sardes kazıları, 1958 yılından bu yana Harvard ve Cornell üniversiteleri ile Amerikan Doğu Bilimleri Araştırma Enstitüsü nün ortak kalıtımları ile aralıksız devam etmektedir. Söz konusu kazılarda, kentin değişik dönemlerine ait önemli bilgiler veren buluntular ele geçirilmiştir.

Lydia Krallığı nın zenginliğinin kaynaklarından biri olarak gösterilen altın madeninin, Sart Çayı (Paktolos) kumlarından çıkarılıp arıtılarak işlendiği "Lydia Dönemi altın arıtma ve işleme atölyeleri", 1968 yılında Kuzey Paktolos bölgesinde ortaya çıkarılmıştır.

Lydia kral mezarlarının bulunduğu "Bintepe" bölgesi, büyüklü küçüklü onlarca tümülüsün bulunduğu alanlardır. Herodotos un Mısır piramitleri ile mukayese ettiği bu tümülüsler, antik dönemde de ünlüydü.

Kentin akropolü, yüksek ve dik yamaçlı bir tepe görünümündedir. Burada M.Ö. 6.yüzyıla tarihlenen ve Lydia taş işçiliğinin özelliklerini yansıtan sur duvarlarının yanı sıra, Bizans Dönemine ait bir kale kalıntısına da rastlanmıştır. Bu buluntular, akropolün savunma amacıyla uzun süre kullanılmış olduğunu göstermektedir.

Artemis Tapınağı

Hellenistik Dönemde yapımına başlanan tapınak, muhtemelen eski bir Kybele kültünün kutsal alanında yer almaktaydı. Tapınak İon tarzında olup, pseudodipteros planlıdır. Başlangıçta Artemis adına yapılmıştır. Daha sonraki dönemlerde tapınağın cellası dört bölüme ayrılmış, bu bölümlerde Artemis, Zeus Polieus, Roma İmparatoru Antoninus Pius ve karısı Faustina ya ait heykel başları bulunmuştur. M.S. 17 yılındaki depremde yıkılan tapınak, İmparator Tiberius zamanında eski plana göre tekrar inşa edilmiştir. 4.yüzyılda tapınağın güneydoğu köşesine bir şapel eklenmiştir.



Hamam-Gymnasion Kompleksi

Antik kentin merkezi bir kesiminde bulunan yapının planı, "İmparatorluk tipi" denilen bir gruba girmektedir. Bu tipin özelliği, oda ve salonların düz bir eksen üzerinde simetrik olarak yerleşmiş olması ve merkezde tek bir halvette birleşmesidir.

Hamam-gymnasion kompleksinin doğu yarısını kaplayan sütunlarla çevrili palaestra (kare avlu), spor etkinlikleri için, bu mekânın batısındaki tonozlu salonlar ise hamam olarak kullanılmaktaydı. Palaestradan hamam bölümüne geçişi sağlayan iki katlı ve sütunlu mekân, mermer avlu olarak adlandırılmaktadır.

2. yüzyılın ortalarında tamamlandığı düşünülen yapı, farklı dönemlerde birçok onarım geçirmiştir.

Sinagog

Kentteki hamam-gymnasion kompleksinin palaestrasının güneyinde bulunan bazilika formundaki yapı, Roma İmparatorluk Döneminde (3.yüzyıl) bir sinagog haline getirilmiştir. Sütunlu bir giriş avlusu ile bir ana mekândan oluşmuştur. Yaklaşık bin kişilik bir kapasiteye sahip olduğu düşünülen ana mekanda ve giriş bölümünde zemin mozaiklerle duvarlar ise renkli mermerlerle kaplıydı.


manolya41

manolya41 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >Kastamonu Müzeleri>
  18.May.2008 Pzr 17:35:33
fiogf49gjkf0d
MALATYA MÜZESİ



Malatya, arkeolojik ve etnografik eserler bakımından bol ve zengin kaynaklara sahip olduğundan, bir müze binasına ihtiyaç duyulmuştur. 1969 yılında geçici bir binada hizmete sokulan müze; 1975 yılında yapımına başlanan Kernek Parkı bitişiğindeki yeni yerine 1979 da taşınmıştır.


Müzede Bulunan Eserlerle İlgili Bilgiler

Müzede, yeniden düzenlenerek teşhire açılan eserlerin toplamı 15.518 dir.

Müzede Malatya yöresinde, özellikle kum ocakları veya kum kayalarında bulunmuş fosiller; Neolitik, Kalkolitik, Tunç Çağı buluntuları; Hitit, Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi eserleri sergilenmektedir.

Malatya il sınırları içerisinde, Karakaya Baraj Gölü suları altında kalan alanlarda, Pirot, Caferhöyük, Köşkerbaba, İmamoğlu ve Değirmentepe Höyük te, Arslantepe Höyük te çıkarılan eserlerden bazıları şunlardır:

Neolitik heykelcikler (M.Ö. 8000); obsidiyen bıçak, orak, ok ucu, keski ve delgiler; kılıç ve mızrak uçları (M.Ö. 3200-3000); insan mezarı (M.Ö. 4000); mühür baskılar (M.Ö. 3200-3000); ryton (M.Ö. 1200-1700), heykel ve kaya yazıtları.

<<1...100...200...300...400...500...600...700...800...805806807808809810811812813814815 816817818819820821822823824825...900...983>>