ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
14 Mayıs 2024, Salı 12:00   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  prensess344> Forum Mesajları
    prensess344'e ait Toplam 237 Forum Mesajı var
<<1234 567891011121314...24>>


prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 19:06:41
fiogf49gjkf0d

BİR OSMANLI BEYEFENDİSİ ATATÜRK

 

 

"Ben zoraki ve insafsız davranmayı

bilmem. Ben kalpleri kırarak değil,

kazanarak hükmetmek isterim."

-Mustafa Kemal Atatürk-

 

Şık giyimi ve sofra adabı

Atatürk, aydın, düşünceye saygılı, nezih bir aile ortamında yetişmiş tam bir Osmanlı beyefendisidir. Atatürk’ü seçkin bir Osmanlı beyefendisi yapan özelliklerinden birisi de giyimine gösterdiği özen ve bu konuda sahip olduğu derin zevkti. Atatürk, gayet temiz giyinen, giydiğini kendine yakıştıran, şık, kuvvetli, zinde bir insandı.

Yaz günleri daima ince gri pantalon üzerine kolları kısa ipekli veya keten gömlek giyerek gezerdi. Bu kıyafetle çıktığı zaman da ayaklarına çorapsız sandal giyerdi. (Atatürk ün Hususiyetleri, s.100)  

Atatürk’ün sahip olduğu giyim zevki günümüz modacılarının da dikkatini çekmiştir. Nitekim ünlü Türk modacı Faruk Saraç, Atatürk’ün ölümünden 60 yıl sonra, Atatürk’ün kostümlerini arşiv fotoğraflarından incelemiş ve iki yıllık bir çalışma sonucunda O’nun giyim zevkini ortaya koyan bir defile düzenlemiştir. Ünlü modacı bu olayı meslek hayatının en önemli olayı olarak nitelendirmiş ve Atatürk’ün giyim zevkine ve giyimindeki detaylara olan hayranlığını açık bir şekilde ifade etmiştir.

Büyük devlet adamı Atatürk’ün gerçek bir beyefendi olduğunu gösteren özelliklerinden biri de sofra adabına verdiği önemdi. Sofrası Atatürk’ün en büyük zevklerinden biriydi. Çok muntazam, çok dikkatli olduğu için, sofranın da çok muntazam olmasını isterdi. Onun için sofraya otururken herşeyin yerli yerinde, düzgün halde bulunmasına özellikle dikkat ederdi. Sofranın tanziminde, sofra örtüsünde, tabaklarla çatal bıçaklarda bir çarpıklık, bir yanlış görürse, bunları bizzat düzeltir, ondan sonra sofraya otururdu.

Bu düzene sadece kendi evinde değil, davetli bulunduğu başka yerlerde de dikkat ederdi.  Sofra, Atatürk’ün karar ve düşüncelerinin bir nevi mihrak noktası, müdavimlerinin ise adeta feyz kaynağı idi.

Atatürk’ün sofrası bir yemek sofrası, bir içki sofrası, bir eğlence sofrası değil, bir nevi akademi, adeta bir nevi dershane idi. Sabiha Gökçen Ata nın bu özelliğini şu sözleriyle anlatmıştır:

"Şu bilinmelidir ki, Gazi Paşa’nın sofrası asla bir işret alemi yeri, bir vakit geçirme, bir zaman öldürme yeri değildi.. O bu sofrayı adeta bir okul haline sokmuştu. Dünya sorunlarının, yurt sorunlarının, ilmin, felsefenin, sanatın, insanlık idealinin ve uygar Türk Ulusu nun geleceğinin sabahlara kadar tartışıldığı bir okuldu bu sofra... Aydınlıklarla, iyi niyetlerle dolu bir sofra." (Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s.55)

Bununla beraber sofra, bazılarının sandığı ve telkin ettirmek istedikleri gibi, bütün devlet işlerinin müzakere yeri değildi. Atatürk, sofrasında dedikodu mevzularının konuşulmasına da asla müsaade etmezdi. (Atatürk ün Hususiyetleri, s.100)

Akşam sofrasında iltifat etmek istediği beş-on arkadaşını etrafına toplamak, onlarla konuşmak, sohbet etmek ve böylece tatlı bir gece geçirmek biricik eğlencesiydi. Onlarla geçmiş şeylerden bahseder, olaylar nakleder, sırasına getirerek hoş öyküler söyler, maceralar anlatırdı. Bu, onun için bir zevkti.

Atatürk sofra adabının yanı sıra ince bir musiki zevkine de sahipti. Atatürk alaturka sazdan hoşlanır, çoğu zamanlar kendisi de şarkılara iştirak ederdi.

Ancak en keyifli eğlence anında sofrada bile karşısında görevlilerden birini gördü mü sohbeti, konuşmayı hemen yarıda keser, "Beni mi istiyordun?" diye kalkıp giderdi. Ülke işlerini herşeyin üstünde tutardı. (Devrim Tarihi ve Toplum Bilim Açısından Atatürk, s.138)


prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 19:03:44
fiogf49gjkf0d

Evet başlığımın bu bölümünde ise sizlere gerçek bir ATATÜRKÇÜLÜK nasıl olmalı onu sizle paylaşmak istiyorum.....Ha unutmadan..... bu paylaşımlarımında bir miktar kaynağı var....Desteksiz atanlara cevaben...

GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK

Atatürk ün kurduğu Cumhuriyet in yılmaz bekçileri olarak, O nun mirasını gereği gibi taşıyabilmek için, "Gerçek Atatürkçülük"ün nasıl olması gerektiğini doğru kavramak gerekir. Bu önemli gerçeğin kavranması bilinçli her Türk ferdi için büyük bir vazife ve sorumluluktur.

Bir kısım ideolojik çevreler ve karanlık çıkar odakları Atatürk ü ve Atatürkçülüğü gerçek kimliğinden uzaklaştırmak arzusundadırlar. Bu suretle, Ulu Önder in Türk halkı üzerindeki derin sevgi ve saygısını, yol gösterici ve örnek teşkil edici özelliğini istismar ederek, kendi çıkar ve beklentileri doğrultusunda kasıtlı olarak çarpıtılmış bir Atatürk imajı çizmeye çalışmaktadırlar. Bu büyük zatın manevi şahsiyetini kendi karanlık emelleri yönünde kullanmak istemektedirler.

Söz konusu  çevrelerin bu konudaki ısrarlı çabaları o kadar ileri boyutlara varmıştır ki Atatürk güya dine karşı, komünist ve materyalist biri olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Dahası, Atatürk ün materyalist olduğu savunulurken, dindar olmakla Atatürkçü olmak adeta bütünüyle birbirine zıt kavramlar olarak öne sürülmüştür.

Sinsi odakların bu gibi oyunlarına gelmemek için, tutulması gereken en doğru ve gerçeklere ulaşmadaki en kestirme yol, Atatürk ü ve onun gösterdiği yolu güvenilir kaynaklardan tanımaktır. Atatürk ün Yüce Türk Milleti ne yol gösteren ilke ve düşünceleri, gerek kendi sözlerinden gerekse kendisini yakından tanıyan ve sağlığına yetişmiş olan kimseler tarafından bizlere ulaşmıştır.

Herşeyden önce şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki, koyu bir Türk milliyetçisi ve samimi bir Müslüman olan Atatürk, milli mücadelenin her safhasında komünizm ve materyalizm gibi safsataların karşısında yer almıştır.

Güvenilir kaynaklardan da açıkça anlaşıldığı üzere Atatürk, çağdaş ve medeni bir kişiliğe sahip, aynı zamanda da milli kültürüne sıkı sıkıya bağlı, sade ve samimi bir dindar, özünden hiçbir zaman taviz vermeyen, gerçek bir Osmanlı beyefendisiydi.

 

 



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 19:01:32
fiogf49gjkf0d
·pLutOnn· :
·prensess344· :
prangaxxx :
·OzmmQ· :
  

ATATÜRK TEN;

"Bugün bilimin,tekniğin,bütün kapsamıyla uygarlığın ışık saçan varlığı önünde filan ya da falan şeyhin yol göstericiliğiyle maddesel ve tinsel mutluluk arayacak denli ilkel insanların Türkiye uygar toplumu içinde yeri yoktur.O gibilerin varlığını hiç mi hiç kabul edemiyorum.Efendiler ve ey ulus,iyi biliniz ki,Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,tarikat öğrencileri ve kapılanmışları ülkesi olamaz.En doğru,en gerçek tarikat,uygarlık tarikatıdır.Uygarlığın buyurduğunu ve istediğini yapmak insan olmak için yeter.Tarikat başkanları bu söylediğim gerçeği ve benim ne demek istediğimi bütün açıklığıyla elbette algılayacak ve kendiliklerinden tekkelerini kapatacak,öğrencilerinin de artık olgunlaştıklarını elbette kabul edeceklerdir."

 
 
Ben bu başlığı bu mesajı okuduğumda bazı bilgi eksiklikleri bazı çarpıtmalar olduğu ve ATAMIZın bir taraflara çekiliyor olduğunu görmek için yazdım.....Bakın ATAmızı ve düşüncelerini lastik gibi çekiştirip kendi işinize geldiği gibi yorumlamak KİMSENİN HADDİNE DEĞİL.....Bunu UNUTMAYIN.....Bu bilgiler nette heryerde dolanıyor farkındayım...Bir de ATA mızın elyazısı felan filan safsataları çıkarmıslar nerden biliyim ben ATAMIZ ın el yazısı olduğunu..Günümüzde herbirşeyin sahtesi taklidi var....Bunun da onlardan biri olmadığını nerden biliyim ben.....(((((Bana kesin bir İSPAT yapabilirmisiniz...))))))))
 



 çocukca bir yaklasım bu yazıda ATAmızın birtaraflara cekildigi yok, ütopya cı bi yaklasım yapıyorsun

Kayda değer bir mesaj olarak göremiyorum ve esgeçiyorum...Önemli olan bunu bana GERÇEKTEN İSPAT ETMENİZ....



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 18:53:32
fiogf49gjkf0d

NOT:

Bu başlıktaki tüm bilgilerin kaynağını soracak olanlara cevaben bu notu yazıyorum......İşte kaynaklarım.... 

1          Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926

2          Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, c. III, 2. Baskı, s. 20

3          Atatürk SD; II, s. 66-67

4          Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 36-37 (Rönesans, Aralık 1991, s. 61)

5          İzmir, 3 Şubat 1923, Atatürk Diyor ki, Varlık Yayınları, s. 46

6          Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 (A. Gürtaş, s. 41)

7          Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, İstanbul 1977 (A. Gürtaş, s. 41)

8          Prof. Enver Ziya Karal, Atatürk ten Düşünceler, İş Bankası Yayınları,1969 (A. Gürtaş, s. 39)

9          Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, 1959, c. 2, s. 86 (Atatürk ün Düşünce Yapısı, G.Tüfekçi, s. 117)"

10        Atatürk ün S.D. II, 1923, s. 127

11        Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk ün Fikir ve Düşünceleri (Atatürk ve Din Eğitimi, A. Gürtaş, s. 26)

12        Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, 1945, s. 3

13        Hakikati Tasvir, "Ş. Günaltay ın Anıları"( A. Gürtaş, s. 26)

14        Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, sayı 100, s. 4

15        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93

16        Ali Mithat İnan, Atatürk ün Not Defterleri, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1996, s. 122-127, Ek 10, 11, 12, 13

17        İsmet Görgülü, Sesli Belgelerden M. Kemal Atatürk; Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 11, 1988 ( https://www.mkataturk.gen.tr/ozel/ozel4.html#9)

18        Atatürk ten Seçme Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kitabevi, 1989, s. 136)

19        Atatürk ten Seçme Sözler, Derleyen: Cihat İmer, Remzi Kitabevi, 1989, s. 138)

20        Sadi Borak, Atatürk ve Din, 1962 (A. Gürtaş, s. 34)

21        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 44

22        Atatürk ün Hususiyetleri, s. 71

23        Atatürk ün Hususiyetleri, s. 72

24        Atatürk ün Hususiyetleri, s. 80

25        Atatürk ün Hususiyetleri, s.100

26        Atatürk ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s. 55

27        Atatürk ün Hususiyetleri, s. 73

28        Atatürk Bir Çağ ın Açılışı, Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak, s. 33

29        Nutuk, 1927, Son Bölüm

30        Türk Tarihi, Silahlı Kuvvetleri ve Atatürkçülük, Genelkurmay Başkanlığı 50. Yıl Yayını, 1973, s. 252

31        Sadi Borak, Atatürk ve Din, 1962 (A. Gürtaş, s. 50)

32        Atatürk ve Din Eğitimi - Ahmet Gürtaş - Diyanet İşleri Bakanları Yayınları s. 12

33        Atatürk ün S.D. II, 1923, s. 128

34        Atatürk ün S.D. II, 1923, s. 92

35        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 67

36        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 378

37        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I, s. 387

38        Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk Hakkındaki Hatıralar ve Belgeler, s. 285

39        Ercüment Demirer, Din, Toplum ve Kemal Atatürk, s.10

40        Ahmet Nazım, Kamil Miras, 1932, (https://www.mkataturk.gen.tr/ozel/ozel4.html)

41        Fethi Naci, Atatürk ün Temel Görüşleri, s. 55

42        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93

43        Atatürk ün SD, I, 1935, s. 361 (Fethi Naci, s. 93)

44        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, c. II, s. 144

45        Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, s. 196

46        Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, 5/1957 (A. Gürtaş, s. 41)

47        Maurice Perno ile yaptığı ropörtaj 11 Şubat 1924 (Atatürk le Konuşmalar, Cumhuriyet Gazetesi eki, s. 111

48        Atatürk ün S. D. II, 1923, s. 127

49        Atatürk ün S.D. II, 1923, s. 127

50        Atatürk ün SD, c. II, s. 90 (Türk Tarihi TSK ve Atatürkçülük, s. 318)

51        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 111

52        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 43

53        Atatürk ün Söylev ve Demeçleri, Cilt II, s. 93

54        S. Arif Terzioğlu, Yazılmayan Yönleriyle Atatürk, s. 88, 89

55        CHPXV. Yıl Kitabı, sh. 12-13, zikreden; Ş.S. Aydemir, a.g.e., s. 454

56        Gerçek Yönüyle Atatürkçülük, Türk Devriminin Temel Prensipleri ve Cumhuriyet Rejimi, Ankara, 1965

57        Dr. Utkan Kocatürk, Atatürk ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara,1971 (Ahmet Gürtaş, s. 34)

58        Afet İnan, Medeni Bilgiler, s. 470 (Rönesans, Kasım 1990, s. 23)

59        Osman Pazarlı, Sosyoloji, Lise III, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979

60        Maurice Perno yla ropörtaj, Akşam, 11 Şubat 1924 (Cumhuriyet Gazetesi eki, Atatürk le Konuşmalar, s. 111, Nisan 2000)

61        Amiral (e) Çetinkaya APATAY, Atatürk Türkiye sinin Türk Kadını na, Kazancı Kitap Ticaret A.Ş., 1996

62        Amiral (e) Çetinkaya APATAY, Atatürk Türkiye sinin Türk Kadını na, Kazancı Kitap Ticaret A.Ş., 1996

63        Amiral (e) Çetinkaya APATAY, Atatürk Türkiye sinin Türk Kadını na, Kazancı Kitap Ticaret A.Ş., 1996

64        Amiral (e) Çetinkaya APATAY, Atatürk Türkiye sinin Türk Kadını na, Kazancı Kitap Ticaret A.Ş., 1996

65        John C. Leffingwell, "Olfaction-Page 5: Recent Events in Olfactory Understanding", 2001, https://www.leffingwell.com/olfact5.htm.

66        R. Axel, "The Molecular Logic of Smell", Scientific American, Ekim 1995, s. 154-159.

67        "A database of human olfactory receptor genes", The Human Olfactory Receptor Data Exploratorium, 2001, https://bioinformatics.weizmann.ac.il/HORDE/humanGenes/.

68        Heinz Breer, "Olfaction", Encyclopedia of Life Sciences, Ağustos 1999, https://www.els.net.

69        Stuart Firestein, "Olfactory Receptor Neurons", Encyclopedia of Life Sciences, Aralık 2000, https://www.els.net.

70        W. Wu, K. Wong, J.H. Chen, Z.H. Jiang, S. Dupuis, J.Y. Wu, Y. Rao, "Directional guidance of neuronal migration in the olfactory system by the protein Slit", Nature 400, 22 Temmuz 1999, s. 331-336.

71        G. Ohloff, "Scent and Fragrances", Springer-Verlag, Berlin Heidelberg, 1994, s. 6.

72        A.I. Spielman, J.G. Brand, W. Yan, "Chemosensory Systems", Encyclopedia of Life Sciences, Haziran 2000.

73        Michael Meredith, "The Vomeronasal Organ", Florida State University, 2001, https://www.neuro.fsu.edu/research/vomer.htm.

74        "The Olfactory System: Anatomy and Physiology", Macalester College, 2001, https://www.macalester.edu/~psych/whathap/UBNRP/Smell/nasal.html.

75        Frank Zufall, Trese Leinders-Zufall, "The Cellular and Molecular Basis of Odor Adaptation", Chemical Senses 25, Oxford University Press, 2000, s. 473-481.

76        R.S. Herz, T. Engen, "Odor memory: review and analysis", Psychonomic Bulletin and Review 3, 1996, no. 3, s. 300-313.

77        Tim Jacob, "Olfaction", 2001, https://www.cf.ac.uk/biosi/staff/jacob/teaching/sensory/olfact1.html.

78        R.S. Herz, T. Engen, "Odor memory: review and analysis", Psychonomic Bulletin and Review 3, 1996, no. 3, s. 300-313.

79        Tim Jacob, "Olfaction", 2001, https://www.cf.ac.uk/biosi/staff/jacob/teaching/sensory/olfact1.html

80        Selçuk Alsan, "Yemeklerin Tadı, Kokusu", Bilim ve Teknik, şubat 1999, s. 98-99.

81        "Disorders of Smell", Macalester College, 2001, https://www.macalester.edu/~psych/whathap/UBNRP/Smell/disorders.html.

82        Tim Jacob, "Olfaction", 2001, https://www.cf.ac.uk/biosi/staff/jacob/teaching/sensory/olfact1.html.

83        "Nutrition and Appetite", Monell Chemical Senses Center, 1998, https://www.monell.org/researchoverview_h.htm

84        Tim Jacob, "Olfaction", 2001, https://www.cf.ac.uk/biosi/staff/jacob/teaching/sensory/olfact1.html.

 

SAYGILARIMLA......



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 18:49:19
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Sonuç

 

 

Elbette ki din, Büyük Önder in de dikkat çektiği gibi, demokrasinin ve milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir parçasıdır. Bir milletin fertlerini bir arada tutan en güçlü bağ olan din; aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur.

Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme, ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin oluşmasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir. Bu gerçekleri çok iyi bilen Atatürk, toplumumuzun daha dindar olmasının ve dinini gereği gibi bilmesinin önemini sürekli vurgulamıştır. Kitap boyunca aktardığımız konuşmalarına, hayatı boyunca sergilediği tutum ve davranışlarına, karakter özelliklerine ve yakınlarının onun hakkında söylediklerine baktığımızda Atamızın, dinine gönülden bağlı samimi bir Müslüman olduğunu görürüz.

Gerçekte Atatürk hiçbir zaman dine karşı olmamıştır. Büyük Önder’in karakteri, yaşantısı, sözleri ve tavırları İslamiyet ile içiçedir. Bu kitapta çok önemli gerçekler gözler önüne serilmiştir. Atatürk ün sahip olduğu dindarlık, milli ve manevi değerlere olan derin bağlılık ortaya konmuştur. Bu derece dindar, mukaddesata bu kadar yürekten bağlı olan, vatanı ve bayrağı uğruna tüm hayatını ortaya koyan, yaşamı boyunca milletinin mutluluğu için çalışan bir kişinin ahlak üstünlüğü aşikardır.

Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini geliştirmiştir. Büyük Önderimiz, müslüman ahlakının güzel bir örneği ve başarılı bir uygulayıcısıdır. İlk Türkçe Kuran meali de onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının ihtiyaçlarını ve özelliklerini çok iyi bilen Atatürk, Türk Milletini dinin özüne yöneltmeyi amaçlamıştır.

Atatürk ün bize bıraktığı bu miras, her konuda olduğu gibi, din ve laiklik konusunda da modern Türkiye için önemli bir yol göstericidir.

Atatürk, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir. Bize düşen görev, Atatürk ün de yaptığı gibi, İslam ı savunmak ve Allah ın dinini insanlara öğretmektir.



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 18:48:43
fiogf49gjkf0d

Atatürk ve Türk Kadını nın Hakları

 

 

Kadın hakları ve kadınların erkeklerle eşitliği konusunda Batı ülkelerinde ve toplumlarında yoğun mücadeleler verilmiştir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere de bu mücadelelerin en şiddetlileri yaşanmıştır.

Ülkemizde ise bu hak, Türk kadınlarına birçok Batı ülkesinden daha önce Atatürk tarafından verilmiş ve hatta adeta sunulmuştur. Türk kadınına III. TBMM tarafından 3 Nisan 1930 da kabul edilen bir yasa ile Belediye seçimlerine katılma hakkı tanınmıştır. 1931 yılında da Türk kadını ilk kez tıp dünyasında varlığını göstermiş ve ilk kadın cerrahımız çalışmaya başlamıştır. 4 Mayıs 1931 de ilk toplantısını yapan IV. TBMM tarafından 26 Ekim 1932 de kabul edilen bir yasa ile Türk kadınına muhtar, köy ihtiyar kurulu üyeliğine seçilme ve seçme hakkı tanınmıştır. Bir sonraki yıl da, 8 Ekim 1934 de kabul edilen ve 5 Aralık 1934 de yürürlüğe giren bir başka yasa ile kadın-erkek eşitliği alanında bütün haklar, "Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı"nın tanınmasıyla verilmiştir.

 

Atatürk ün Kadın Hakları Konusundaki

Görüşleri ve Gerçekleştirdikleri

Bugün, dünya aydınlarının ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı nın yaymaya çalıştığı kadın hakları ile ilgili görüşler, Atatürk tarafından çok önceleri dile getirilmiş ve çoğunlukla da uygulama alanına sokulmuştur. Atatürk, Cumhuriyet in ilanından dokuz ay önce, Şubat 1923 de şöyle demiştir:

Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek, faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir.61

Bu sözleriyle Atatürk, çağdaş bir düşünce ile kadının toplumdaki yerini belirlemiştir. Atatürk, Türk kadınına duyduğu sevgi ve saygıyı, 1923 yılında Konya da yaptığı bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir:

Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.62

Atatürk, 30 Mart 1923 de Vakit gazetesinde yayınlanan bir beyanatında da şunları söylemiştir:

İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?

Türkler tarih boyunca, babaerkil denilen aile yapısını gönüllerine yerleştirememişler ve benimseyememişlerdir. İşte Atatürk, milletin geçmişindeki ve özünde var olan fakat özlem haline getirilmiş bir hakkı, bir duyguyu devlet varlığına geçirmiştir. "Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" diyerek, yaptıklarının gerekçesini az, öz ve en güzel biçimde ifade etmiştir..

Atatürk, 18 Nisan 1935 de kendisinin himayesinde İstanbul da toplanan ve aralarında ünlü nükleer fizikçi Madam Eve Curie nin de bulunduğu, dünyanın dört bir yanından gelen kadınların katıldığı "Milletlerarası İlk Kadın Kongresi" delegelerine şöyle seslenmiştir:

"Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz."63

Türk toplumunun gelişip yükselmesinde aile yapısının önemine inanan Atatürk, bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirmiştir:

"Bu millet esas terbiyesini aileden almaktadır. Türk milleti öyle analara sahiptir ki her bir devrin büyük adamlarını bu analar yetiştirmiştir. Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir."64

Türk kadınları, yüzyıllardır özlemini çektiği haklarına sahip olmada; en azimli, inançlı ve güçlü desteği Atatürk ten almış ve çağdaş ülke kadınlarının önüne geçmiştir. Örneğin; İtalya da kadınlar ancak 1948 yılında seçimlere girebilmişler, Japon kadınları ise seçim haklarını ancak 1950 yılında alabilmiştir. Medeni Kanunlarını aldığımız İsviçre de ise kadınlar, haklarını 1971 yılına kadar alamazken, Türk kadınına 1935 yılında seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.

Atatürk hayatta iken yapılan son seçim olan, 1935 yılı seçimlerinde ilk kez seçilme hakkını da kullanan Türk kadını, TBMM ne onsekiz kadın milletvekili ile girmiştir.

"BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi", "İnsan Hakları Sözleşmesi" gibi konular daha insanlık tarihinin ufkunda bile görünmemişken Atatürk, Türk Kadınına haklarını vermiştir. Bu konuda da Atatürk, çağı ve değişeni değil, değişecek zamanı milletine göstermiştir.

İnsanlık tarihi boyunca, tarihin hiçbir döneminde, hiçbir lider kadın hakları konusunda Atatürk kadar önsezili ve öngörüşlü olmamış, onun kadar uğraş ve savaş vermemiştir.



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 18:47:57
fiogf49gjkf0d

Laiklik İlkesi ve İslam

 

 

Atatürk ün Laiklik İlkesi

Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamız da belirtildiği üzere "laik"bir devlettir. Laiklik tarihte ve günümüzde zaman zaman yanlış anlaşılmış ve yanlış uygulanmış bir ilkedir. Bu nedenle bu ilkeyi ve sonuçlarını detaylı olarak incelemekte yarar vardır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, laiklik ilkesinin temel amacı, toplumda inanç ve ibadet özgürlüğünü tesis etmektir. Laiklik, devletimizin vatandaşlarını bir dini benimseme, bu dinin gereklerini yerine getirme ya da getirmeme konusunda kendi vicdanları ile başbaşa bırakmak ve onlara özgür bir seçim yapma şansı vermektedir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti nin her vatandaşı, sahip olduğu inanca göre özgürce yaşama ve ibadet etme imkan ve güvencesini bulacaktır.

1938 yılında Cumhuriyet Halk Partisi nin Onbeşinci Yılı kitabında da, Atatürk ün sağlığında benimsenen Laiklik Prensibi , şu şekilde izah edilmiştir:

Milli ve içtimai hayata ferdin dinsiz, şu veya bu itikat sistemine mensup oluşu, milli ve içtimai vazifesi bakımından ne bir kusur, ne de bir fazilet sayılamaz. Türkiye de dinin dünya işlerinden ayrı tutulduğu, Laikliğin ilan olduğu andan itibaren, hiç kimse, hiçbir ibadete icbar edilemez. Hiç kimse vicdanının ilhamı ile kabul ettiği ibadetten men olunamaz. 55

Dikkat edilirse aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin sahip olduğu bu laiklik modeli, İslam Dininin özüne de son derece uygundur. Çünkü İslam, inanç için özgür iradeyi ve vicdani bir kabulü şart koşar. Bir insanın İslam ı din olarak benimsemesi tamamen kendi özgür iradesi ile olmalıdır. İslam ı kabul ettikten sonra da, Kuran da emredilen ibadetleri uygulaması ya da men edilen yasaklardan (hırsızlık, cinayet gibi toplumsal bir suç oluşturmuyorsa) sakınması tamamen şahsın kendi vicdanıyla olmalıdır. Elbette Müslümanlar birbirlerini Kuran da anlatılan ahlaki vasıfların uygulanması için uyarabilir, teşvik edebilirler. Ama asla bu konuda bir zorlama yapılamaz, kişi baskı yoluyla dini uygulamaya yönlendirilemez.

Kısacası laiklik, bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyetini güvence altına almaktır. Atatürk ün laiklik fikrini açıklayan Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil de konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir:

En canlı cephesi ve en kısa ifadesiyle laiklik, din hürriyetini ve bundan doğan vatandaşlık haklarını düşmanlarına karşı korumaktır. Devlet hayatında laikliğin gayesi budur. Laik devlet, din hürriyetini ve dindarı her çeşit saldırıya karşı koruyan devlettir.

Prof. Dr. Hamza Eroğlu da laikliği, din hürriyetinin ve bundan doğan hakların korunması ve teminatı için zorunlu bir şart olarak göstermektedir.56

Bunun aksi bir devlet modeli varsayalım. Örneğin insanların zorunlu olarak Müslüman ya da Hıristiyan yapıldığı bir ülkeyi düşünelim. Dahası bu dinlere inanan kişilerin, dinlerin kurallarına göre yaşamaları için de zorlandıklarını farz edelim. Diyelim ki söz konusu devlet modeli, toplumdaki insanları namaz kılmaları ya da kiliseye gitmeleri için devletin kolluk kuvvetleriyle zorlasın. Ya da biraz daha ılımlı bir yöntem benimseyip, namaz kılanlara ya da kiliseye gidenlere ödül versin. Böyle bir devlet laikliğe tamamen aykırı bir devlet olacaktır. Dahası, bir o kadar da İslam a ve Kuran ahlakına aykırı olacaktır.

Bunun nedeni, zorla ya da menfaat karşılığı elde edilen bir dini inancın ya da ibadetin, İslam a göre hiçbir değerinin olmayışıdır. Çünkü inanç ve ibadet, Allah a yönelik ve Allah rızası için olduğunda bir değer taşır. Eğer devlet, insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar devletten korktukları için dindar olurlar. Bu ise Allah katında makbul olmayan bir dindarlıktır. Din açısından makbul olan, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda dinin yaşanmasıdır.

Bu nedenledir ki, devletimizin sahip olduğu laiklik ilkesi, hem vicdan özgürlüğü gibi temel bir insani değere hizmet ettiği, hem de bu değere büyük önem veren İslam Diniyle uyum içinde olduğu için, her Türk vatandaşının benimsemesi ve savunması gereken bir ilkedir.

Atatürk, laiklik ilkesini şöyle açıklamıştır:

Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz de dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, devlet ve millet işleri ile karıştırmamaya çalışıyoruz. Kaste ve eyleme dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. 57

Türkiye Cumhuriyeti nde her ergin kişi dinini seçmekte hür olduğu gibi, bir dinin töreni de serbesttir. Yani, ayin (ibadet) hürriyetine dokunulamaz. Tabiatıyla ayinler (ibadetler), asayiş ve genel ahlak kurallarına karşıt olamaz; politik nümayiş şeklinde yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti nde herkes Allah a istediği gibi ibadet eder. Hiç kimseye dini fikirlerinden dolayı bir şey yapılamaz. Türkiye Cumhuriyeti nin resmi dini yoktur.58

Atatürk ün de bu açıklamalarından da anlaşıldığı gibi laiklik; kelime manasıyla, dinsizlik veya din düşmanlığı değildir. Laikliği dinsizlik veya dine sırt çevirme olarak algılayan art niyetli kişilere en güzel cevabı yine Atatürk vermiştir:

Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz. 59

Bir Fransız gazeteciyle yaptığı ropörtajda, kendisine sorulan, inkilapların dine karşı nasıl bir tutum içerisinde olduğu sorusuna da şu cevabı vermiştir:

Siyasetimizi, dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. 60

 



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 18:46:24
fiogf49gjkf0d

Yakınlarının Dilinden

 

 

Yakınlarının, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk hakkında anlattıkları onun dine olan samimi bağlılığını bizlere gösteren en güzel örneklerdendir.

Rönesans dergisinin Şubat 1991 sayısında, Ata nın yakınlarıyla yapılan ropörtajlara yer verilmiştir. Yakınları Atatürk ün dindar kişiliğini şöyle anlatmışlardır:

 

Ülkü Adatepe (Manevi Kızı)

Annemi Zübeyde Hanım büyütmüştür. Onun anneme anlattığı bir anıyı aktarayım; Atatürk, 25 Ağustos ta Kocatepe ye çıktığı zaman orada şöyle dua ediyor: "Allah ım, senin bana verdiğin fikir ve zekayla ben bütün planlarımı gerçekleştirdim. Bundan sonrası artık senin mukadderatın…"

O, Allah ına inanan bir insandı. Paşa, Ramazan da Dolmabahçe de veya Çankaya da olduğunda anneme, Vasfiye, oruç tutuyor musun? diye sorar, annem "tutuyorum"dediğinde de çok memnun kalırmış. Bana hastalandığımda dua ettirirdi, kendisi de ederdi. Çok iyi hatırlıyorum; paratifo geçiriyordum, çok üzülmüş ve beni kurtarması için Allah a dua etmiş.

Annesi Zübeyde Hanım da çok dindarmış. Anneme daha yedi yaşındayken Kuran dersleri aldırmaya başlamış. Kız kardeşi Makbule Hanım ın da namazını devamlı kıldığını biliyorum.

 

Safiye Ayla

Annesi Zübeyde Hanım da, ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı, namaz kılarlardı. Atatürk, tam dindar, Müslüman bir aile ortamında yetişti.

Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardır. O Kuran okurken gözlerinden yaşlar boşanırdı. Hatta bütün hocaları toplayıp, ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana Allah ın sana verdiği bu lütfu unutma ve bununla şımarma, mütevazı ol, daima Allah a şükret. derdi. Kendisine "Paşam sen şunu yaptın, sen bunu yaptın diyenlere de Bana Allah yardım etti, ben talihli bir insanım. derdi.

 

Vasfi Rıza Zobu

Peygamber (sav) e çok hürmet ederdi. Peygamber (sav) in çok sağlıklı bir muhakemeye vakıf olduğuna kaniydi. Bir gece Hz. Peygamber (sav) in askeri dehasından bahsediyordu...

Onun dine, fikre karşı saygılı bir kişiliği vardı. Kuran a çok hürmeti vardı. Yanında üç hafız vardı; Hafız Yaşar, Hafız Hüseyin ve Hafız Mehmet. Ben o hafızları onun yanında, Çankaya da tanıdım. Saygıyla dinlerdi. Onun karşı olduğu, yobazlardı.

 

Cemal Kutay

Dünyada Atatürk kadar İslam Dinini mana ve mefhumuyla kavramış ve onu aslına iade etmek için büyük kavga yapmış başka bir insan yoktur.

Mustafa Kemal, 1300 sene sonra Hz. Muhammed (sav) in ruhunu şadedecek esasları getirmiştir. Mustafa Kemal e dinsiz diyenler Allah tan utansınlar. Bugün secdeyi Rahman a alın koyabiliyorlarsa bu, onun sayesindedir. Bugün en geçerli olan meallerden ikisi Ömer Rıza Doğrul ve Ahmet Hamdi Akseki mealleridir. İkisini de Mustafa Kemal yaptırmıştır. O nun ismini kullananları affetmezdi; O büyük adama layık olamazsa ne olacak? derdi.

Cemal Kutay şöyle bir olayı da aktarıyor;

Bir gün Ertuğrul Yatı nda ressam İbrahim Çallı Ata nın yanındadır. Şu renkleri tuale almak mümkün müdür? der. Çallı; Tabii, Gazi Hazretleri diye cevap verir. Demek ki siz bu renkleri alabiliyorsunuz diye tekrarlar Gazi. Çallı; Deneyelim ve görelim der. Ayrılacağı zaman Atatürk, Cevat Abbas a şunları söyler: Söyleyin bu adama bir daha gelmesin. Ne zaman ki haddini bilir, Allah la boy ölçüşmeye kalkışmaz. Sıraya girer kul olarak, bunu da ispat eden bir eserle gelir, ben o zaman onun affedilmesine şahitlik ederim.

 

Füreyya Koral (Kılıç Ali nin İlk Eşi)

Laikti. Laiklik, dinsizlik değildir. O inançlıydı. Namazını bilmiyorum, ama ilk meclis zamanı kıldığını duymuştum. Kuran ın Türkçeye çevrilmesi, dinin anlaşılmasına vesile olan büyük bir hizmettir. O, dinin politika aracı olarak kullanılmasına ve istismarına karşıydı. Ve buna hiçbir zaman izin vermedi.

 

Sabiha Gökçen (Manevi Kızı)

Bir sabah, Ata nın elini öpmek üzere yanına girdim. İşleri ile meşguldu. Bir süre ayakta bekledim, birden derin bir iç geçirdi ve Allah dedi. (O bunu sık sık tekrarlardı.)

Atatürk hakkında evvelce çok şeyler duymuştum, bu tesirle olacak, bir hayli şaşırdım. O nun ağzından Allah kelimesini duymak beni şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı.

Ata nın yüzüne şaşkın bir şekilde bakmış olacağım ki; Sen dindar mısın? diye sordu. Ben de ailemden aldığım din terbiyesiyle Evet, dindarım dedim ve bu cevabımı nasıl karşılayacağını anlamak için ürkek ürkek yüzüne baktım. Cevabım hoşuna gitmişti. Çok iyi… Allah büyük bir kuvvettir. O na daima inanmak lazımdır. dedi ve bu konuda uzun uzun izahat verdi. Ben de o zaman anladım ki, Atatürk hakkında söylenenlerin aslı yoktur ve Ata bütün söylenenlerin hilafına dindar bir insandır. 54



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 18:44:35
fiogf49gjkf0d

Atatürk Dini Eğitime Büyük Önem Vermiştir

Atatürk bir konuşmasında şunları söylemiştir:

Bizde ruhbanlık sistemi yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin buyruklarını eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert; dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur... Nasıl ki, her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahiplerini yetiştirmek lazım ise, dinimizin gerçek felsefesini tetkik ve bilimsel ve fenni telkin kudretine sahip olacak güzide ve gerçek büyük alimler dahi yetiştirecek yüksek kurumlara malik olmalıyız. 50

Dinimizin çok üzerinde durduğu konulardan olan bilim ve eğitim Atatürk ün de en çok önem verdiği kavramlardandır. Peygamberimiz (sav) de bilimle ilgili görüşlerini aşağıdaki hadislerinde açıkça belirtmiştir:

"İlim Çin de de olsa alınız."

"Bilim Müslümanın yitiğidir, nerede bulursa oradan alır."

"Hikmeti al, herhangi bir kaptan çıkmış olmasının sana zararı olmaz."

Bu hadislerin de gösterdiği gibi, bilim ve medeniyet, Allah ın insanla bahşettiği bir nimettir ve Müslümanlar herhangi bir tutuculuk göstermeden bu nimetleri en etkili şekilde öğrenmeli ve kullanmalıdırlar. Bu açık fikirli yaklaşımı benimseyen Atatürk de, bilim Çin de bile olsa onu almayı, diğer bir deyişle Türkiye yi muasır medeniyetler arasına sokmayı en önemli hedef olarak kabul etmiştir:

Evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlara o suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, ticaret, ziraat ve sanat aleminde ve bütün bunların faaliyet sahalarında faydalı olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar. Binaenaleyh maarif programımız, gerek ilk tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek bütün şeyler bu görüşe göre olmalıdır. 51

Atatürk, okulların toplum hayatındaki önemiyle ilgili olarak da şunları dile getirmiştir:

Mektep namını hep beraber hürmetle, tazimle zikredelim. Mektep genç dimağlara, insanlığa saygıyı, millet ve memlekete sevgiyi, istiklalin şerefini öğretir. İstiklal tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takibi uygun olan en salim yolu belletir. Memleket ve milleti kurtarmaya çalışanların aynı zamanda mesleklerinde namuskar mütehassıs ve birer alim olmaları lazımdır. Bunu temin eden mekteptir. 52

Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve halka yol göstermektir 53 diyen Atatürk aydın, hem çağdaş medeniyeti özümsemiş, hem de dinine samimiyetle bağlı bir millet istemiştir. Onun gerçek amacı ve bizlere bıraktığı miras budur.



prensess344

prensess344 resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >BU BAŞLIĞI OKUMALISINIZ>
  2.Haz.2008 Pzt 18:44:02
fiogf49gjkf0d

Nasıl Bir Millet İstemiştir?

 

 

Atatürk ün dindarlığının kanıtlarını hem kişisel yaşamında hem de konuşma ve söylevlerinde bulmak mümkündür. Sık sık Kuran okutması, Kuran okunduğunda kimi defalar duygulanarak gözlerinin yaşarması, din ve mukaddesatın önemi konusunda samimi yorumlarda bulunması, kişisel yaşamından edindiğimiz ve kendisinin inancını ortaya koyan bulgulardır. Atatürk ün Türk Milleti ne kazandırmaya çalıştığı ahlak ve dünya görüşüne baktığımızda da, hurafe ve yanlış geleneklerden arındırılmış, saf ve samimi bir din anlayışı dikkat çeker. Pek çok konuşmasında dinimizi övmüş ve dinin toplum tarafından anlaşılarak yaşanması gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu konudaki bazı sözleri şöyledir:

… Bizim yüce dinimiz, her Müslüman erkek ve kadına araştırmayı farz kılıyor ve her Müslüman, bu dine bağlananları aydınlatmakla vazifelidir. 44

Din insanların gıdasıdır. Dinsiz adam boş bir eve benzer. İnsana hüzün verir... Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmelidir. İslam Dini hepsinden üstündür. 45

Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran Türkçe olmalıdır. 46

Türk Millet i daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime; bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye engel bir şey ihtiva etmiyor. Halbuki Türkiye ye egemenliğini veren bu Asya milletinin içinde; daha karışık, yapmacık, batıl inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar bu aydınlığı göremezlerse kendilerini mahva mahkum etmişlerdir demektir. Onları kurtaracağız. 47

Atatürk ün söylev ve öğütleri incelendiğinde, Türk Milleti nden istediği şeylerin Kuran ahlakına uygun meziyetler olduğu görülür: Bilime ve sanata önem vermek, hurafelerden korunmak, akılcı ve çalışkan olmak, temizlik, estetik ve kaliteye önem vermek, yurdunu ve milletini sevmek gibi… Atatürk ün bu konudaki bakış açısını şu sözleri özetlemektedir:

Hangi şey ki; akla, mantığa, toplum yararına uygundur, biliniz ki dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, halkın yararına uygunsa kimseye sormayın. O şey dine uygundur. 48

Atatürk dini suistimal etmek isteyen kötü niyetli kimselere karşı halkı her zaman uyarmıştır. Buna meydan vermemek için pek çok konuşmasında halkımızı dinimizi öğrenmeye çağırmıştır:

Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 49

<<1234 567891011121314...24>>