ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
6 Mayıs 2024, Pazartesi 18:15   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  wooy> Forum Mesajları
    wooy'e ait Toplam 353 Forum Mesajı var
<<1234567891011 12131415161718192021...36>>


wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Osmanlının Çöküşü and Günümüz Kürt Sorunu>
  23.Kas.2007 Cum 16:25:26
fiogf49gjkf0d
 

Bir avuç Arap entelektüelin nasıl olup da yerel kimliklerin son derece güçlü olduğu ve seçkinlerin Osmanlı düzenini savunduğu Suriye, Lübnan ve Bağdat ta rüşeym halindeki bir proto-milliyetçi hareketi, Şerif Hüseyin ve oğullarının bile kullanmak zorunda kaldıkları ciddî bir pan milliyetçiliğine dönüştürdüklerinin arkasında dün değinmeye çalıştığımız Balkanlar daki benzer siyasetlerin olduğunu belirtmek yanlış olmaz.

Burada önemli olan, marjinal grupların toplum içi siyasete hakim olmalarıdır. Yoksa aşırı milliyetçi gruplar her toplumda vardır ve var olacaktır. Mesele bunların ortadan kaldırılmaları değil, toplumun aslî sözcüleri haline gelmelerinin önlenmesidir. Bu ise ancak uzun vâdeli, içinde yaşanılan gerçekliğin farkında olan, mevcut sorunların varlığını kabul ederek onlara çözüm üreten bir siyaset anlayışıyla mümkün olabilir. Her türlü talebin ayrılıkçılık olarak mahkûm edildiği, siyasetin kimlik tartışması üzerine yoğunlaştığı, sorunların adının, hattâ coğrafî terimlerin kullanımının dahi çatışmaya dönüştüğü bir ortamda (meselâ 1909 yılında Meb usan da "Makedonya" terimini kullanan Serez Meb usu Hristo Delçef Efendi ye, Halil Bey ve diğer İttihadcı meb uslar "Makedonya ta biri yokdur. Yâni bizim meclisimizde Makedonya ta biri olamaz" sözleriyle müdahale ederek bu ifadenin "Vilâyât-ı Selâse" terkibiyle tashih edilmesini talep ediyorlar, söze karışarak ironik bir söylemle "Bundan böyle Arnavudluk, Arabistan, Kürdistan ta biratının isti mâl olunmamasını taleb eden" Zöhrab Efendi ye ise Re is Ahmed Rıza Bey "Size aid birşey değildir. O mesele başkadır" cevabını veriyordu.) siyaset üretemeyen merkez, kimlik siyasetçisi etnik milliyetçilerle çatışıyor ve onların eylemlerine cevap vermeyi ve yasakçılığı siyaset yapmak zannediyordu.

Ayrılıkçılık ve dış destek

Bu milliyetçilerin Düvel-i Muazzama nın kapılarını sıklıkla çaldıkları, onlardan ve bölge ülkelerinden yardım ve himâye gördükleri gerçektir. Bâzı devletlerin, stratejik sâiklerle, Osmanlı ülkesindeki değişik anâsıra destek verdikleri de bilinen bir durumdur. Ama bu nedenle söz konusu milliyetçilikleri ve onların neden olduğu çatışmaları "yabancı komploları"na indirgemek hatalı olur. Siyaset üretemeyen ve taleplere ancak ciddî çatışmalar sonrasında gecikmeli cevap veren merkez de bu alanda ciddî sorumluluk taşımaktadır. Yukarıda kullandığımız misâllerden birine geri dönecek olursak Avusturya-Macaristan, İtalya ve Balkan ülkelerinin Arnavutluk milliyetçiliğini yakından izledikleri, bu hareketin liderlerine maddî destek verdikleri, Karadağ ın Osmanlı sınırını geçerek ülkesinde kamplar kuran Malisör isyancılara kucak açtığı doğrudur. Ama bu bir Arnavut Sorunu nun varlığını (ilginçtir ki vaktinde üretilen siyasetler bunun hiç ortaya çıkmamasını dahi temin edebilirdi) önce kabul etmeyen, sonra da milliyetçilerin eylemlerine misliyle cevap vermekten başka bir siyaset üretemeyen merkezin olup bitenden sorumlu olmadığı anlamına gelmez.

Batı nın Osmanlı ayrılıkçı hareketlerindeki rolüne dönecek olursak, bu konuya yalnız "Öteki ne gösterilen ezelî ve ebedî düşmanlık" ve "stratejik çıkarlar nedeniyle Osmanlı devletini bölme" parametreleri çerçevesinde yaklaşmanın yeterli olmadığını ifade etmek gerekir. Bu alanda ihmal edilmemesi gereken bir diğer belirleyici de dünya düzenindeki değişimin geç kavranılmasıdır. Bunun temel neticesi ise dahilî ile uluslararası arasında gittikçe belirsizleşen sınırlar nedeniyle artan bir dış baskı ile karşılaşılmasıdır. Osmanlı yönetiminin yeni dünya düzeninde kendisiyle bilhassa Hıristiyan teb ası arasındaki çatışmaların eskisi gibi sultan ile re ayası beynindeki dahilî meseleler olarak mütalâa edilemeyeceğini anlaması ancak 1812 Bükreş Anlaşması ve daha sonra Yunan Krallığı nın kurulmasına yol açan gelişmeler sonrasında mümkün olabilmişti. Başka bir ifade ile Osmanlı Devleti yeni düzende her meselesinin uluslararası boyutu olan bir yapı hususiyetini kazandığının farkına oldukça geç varabilmişti.

Bu yeni değerler ve ilişkiler sisteminde Osmanlı merkezileşmesinin te sisini hayâl ettiği örgütlenme ile Avrupa dengesinin farklı Osmanlı anâsırının temsil biçimi taslakları arasındaki farklılık o denli açılmıştı ki "temâmî-i mülkiyet" benzeri kavramlar neredeyse tamamen anlamsız hale gelmişti. Bu devletlerin 1856 sonrasında denge üyelerinin kolektif garantisi altına alınan Osmanlı toprak bütünlüğü çerçevesinde talep ettiği ıslâhat, Osmanlı ricâli tarafından, Keçecizâde Mehmed Fu ad Paşa nın epigramatik ifadesiyle, bir Türkiye Birleşmemiş Devletleri (Etats Désunis de Turquie) yaratma çabası olarak mütalâa olunuyordu. Benzer şekilde Lord Salisbury, 1876 Tersane Konferansı nda Midhat Paşa ya "Sultan II. Mahmud un zamanında vereceği tavizler Yunanistan ı, Türkiye nin ayrılmaz bir parçası olarak muhafaza edebilirdi." dediğinde bu tür tavizlere dayalı bir egemenlik anlayışının fazla anlamlı olmadığı cevabını almıştı. Bu zâviyeden bakıldığında 1856 Paris Anlaşması ile Osmanlı Devleti ne verilen garantilerin hiçbir değeri yoktu.

Osmanlı Devleti ne yönelik bu taleplerin ciddî çifte standartlarla ma lul olduğu doğrudur. Bu talepleri dile getiren devletlerin müstemlekelerinde mahallî ahaliye ya da ülkelerindeki Yahudiler benzeri dinî ya da Ermeni, Fin, Polonyalı gibi millî azınlıklara yönelik baskıcı siyasetlerden geri kalmadıkları da gerçektir. Ancak, son dönem Osmanlı Devleti gibi, bölgesinde ciddî bir güç olmakla birlikte, dünya düzenini belirleyici rol oynayacak kuvvetten yoksun bir yapının, yeni değerler sistemiyle topyekûn bir çatışma içine girmesi mümkün değildi. Realpolitik in Osmanlı ricâline dayattığı bu gerçekle yaşayabilmek ise ancak yeni değerleri, iç ve dış dengeleri ve stratejik ittifakları bağdaştıracak siyasetlerle mümkün olabilirdi, ki bu yapılamamıştı. Bunu gerçekleştiremeyen Osmanlı yönetimi çâreyi tehditlere karşı stratejik ehemmiyet temelli, iç dinamikleri göz ardı eden, tek boyutlu siyaseti benimsemede bulmuştu; ancak bu da sadece geçici rahatlamalar yaratabilmişti.

Osmanlı dağılması ışığında Kürt Sorunu

Günümüzde karşı karşıya bulunulan sorun için tarihten alınabilecek dersler açıktır. Pek tabiî bu alanda mukayese yapılırken, çokuluslu bir yapı olan Osmanlı Devleti nin ayrılıkçı milliyetçilik alanında siyaset üretiminde gösterebilmesi mümkün olan elâstikiyetin, kendini katı ulus-devlet parametreleriyle tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti nde var olamayacağını belirtmek gereklidir. Osmanlı tarihi bu alanda bize bir laboratuvar hizmeti görebilir; ancak Türkiye nin bu alandaki manevra alanı çok daha dardır ve bu da siyaset üretiminde fazlasıyla yaratıcı olunmasını gerektirmektedir.

Osmanlı Devleti nin çeşitli meseleleri uzun süre kabul etmemesi gibi Türkiye de öncelikle bir Kürt Sorunu nun varlığını görmezlikten gelmiş, bunun dile getirilmesi dahi bir çeşit ayrılıkçılık olarak mütalâa olunmuştur. Dahası, bu alanda Sovyetler Birliği nde biyolojinin diyalektik materyalizme uydurulması yoluyla yaratılan "Marxist Biyoloji" gibi devlet ideolojisiyle uyum gösteren ama gerçekle alâkası olmayan bir kuram yaratılmıştır. Bu tür kuramların yaratılması ve bunların topluma propaganda yoluyla telkini şüphesiz meseleleri kâğıt üzerinde halletme rahatlığı sağlamaktadır. Ama bu tür kuramların en büyük sakıncası bir süre sonra onlara inanılması ve ortada bir sorun olduğunu söyleyenlerin gerçekte kötü niyetli olduklarının düşünülmesine neden olmalarıdır. Sorunun bu şekilde reddi, bu konuda siyaset üretimi yerine onu ortadan kaldıracağı varsayılan kuram yaratılması, Kürdistan dergisinin 1898 yılında Kahire de yayınlanması tarihine kadar geri götürülmesi mümkün Kürt proto-milliyetçiliğinin doğuşundan itibaren genellikle azınlıkta kalan ayrılıkçı yaklaşımın Kürt asıllı vatandaşlarımız arasında kabul görmesine neden olmuştur. Süreç içerisinde gitgide uzlaşmaz bir karakter kazanan bu milliyetçilik, merkezin siyaset yerine yasakçılık ve eylemlerine cevap üretmesiyle Kürtlerin sözcüsü olma alanında diğer toplumsal aktörlerin önüne geçmiştir. Merkezce oldukça gecikmeli olarak sahneye konan yeni siyasetler ise, tıpkı Osmanlı Ermeni ve Arnavut siyasetleri gibi, tatmin edici bulunmamıştır. 1930 larda ya da 1950 de merkezle ilişkilerde büyük rahatlama yaratabilecek Kürtçe radyo programları, dilin kullanımında, kültürün yaşanmasında serbestlik benzeri siyasetler yirmi birinci asır başında istenilen etkiyi yaratmamıştır. Tarih bize bir laboratuvar olarak hizmet edecekse yapılması gereken, yasakçılık ve eylemlere cevap vererek siyaset yapma, daha doğrusu yapmama, yerine bunlardan bağımsız, günün gerçekleri ve değerleriyle uyumlu ve toplumsal hassasiyetleri göz önüne alan siyasetler üretilmesidir. Türkiye bu konuda bağımsız bir siyaset plânlamalı ve süreç içerisinde ne türlü eylemlerle karşılaşırsa karşılaşsın bunu sebat ve cesaretle uygulamalıdır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye de her zaman ayrılıkçılığı savunan Kürt milliyetçileri olacaktır. Türkiye nin Kürt siyasetinin yasakçılık ve bunların eylem ve söylemlerine cevap biçiminde belirlenmesinden büyük bir hata düşünülemez. Daşnaktsutyun eylemlerine endeksli Ermeni, Başkimi Komitesi nin söylemine paralel biçimde gelişen Osmanlı Ermeni ve Arnavut siyasetlerinin nasıl neticeler verdiği ortadadır.

Dış güçlere gelince, bu alanda yapılması gereken, tüm dünyayı bu konuda düşmanımız ve bizi parçalama amacını güden bir blok olarak görmek yerine, bilhassa Doğu Avrupa da sosyalist rejimlerin çöküşü ve Avrupa Birliği nin genişlemesi sonrasında ortaya çıkan yeni dünya düzenini, bunun değerlerini anlamak ve bunları içselleştirerek kendi siyasetlerimizle uyumlu hale getirmektir. Türkiye bölgesel bir güç olmakla birlikte, bâzı grupların, meselâ ulusalcı hareketin, iddia ettiğinin tersine yeni dünya düzenini, onun değerlerini bütünüyle reddedebilecek bir ülke değildir; ayrıca Türkiye nin kendisine seçtiği hedefler açısından bu tür bir siyaset son derece anlamsızdır. Bu alanda sadece stratejik kartları kullanarak siyaset yapmanın geçici rahatlık sağlamaktan başka bir netice sağlamayacağı da göz ardı edilmemelidir. Unutulmamalıdır ki, Hersek isyânı ile başlayan ve Bulgaristan olaylarıyla tırmanan 1875-76 Balkan buhranında, stratejik nedenlerle Osmanlı toprak bütünlüğünün muhafazasını temel dış siyaset yapım ilkelerinden birisi haline getirmiş olan, 1853 te bu alanda savaşı göze alan Britanya İmparatorluğu da, Osmanlı Devleti ni "ya ıslâhat ya Rusya ile harp" seçenekleriyle karşı karşıya bırakmıştı.

Profesör İnalcık ın meselenin tarihî boyutunun göz önüne alınması konusundaki ikazları yerindedir. Nâçiz kanaatimce bu boyuta bakılarak saygıdeğer tarihçinin dile getirdiği "hain ayrılıkçılar-dış teşvik, destek-parçalanma" sistematiğinden farklı bir çerçeve üretmek mümkündür. Bu tür edilgen, mağduriyet temelli, ihanet ve sonu gelmeyecek düşmanlık parametreleriyle belirlenen bir sistematiğin oluşmasını önlemek, bu yapılamamış ise bu sarmalı kırmak için, geç de olsa, siyaset üretimi gerekmektedir. Yazımızda değindiğimiz gibi karşı karşıya olduğumuz mesele Türkiye nin en ciddî sorunudur ve bu alanda zaman inanılmaz derecede önemlidir. Siyaset üretmeden, yasakçılık ve eylemlere cevap verilerek geçirilen her günün sorunun hallini daha zor ve çetrefil hale getirdiğini belirtmek ise herhalde gereksizdir.

Kaynak: Zaman

 

 

wooy  ®



wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Dijital Yaşam >Bilgisayar Donanım - Yazılım >Window XP SP3 ne zaman?>
  23.Kas.2007 Cum 09:28:57
fiogf49gjkf0d

2008 yaklaşırken Microsoft Windows Vista kullanıcılarının en merak  ettiği güncelleştirme SP1; XP kullanıcılarının ise SP3. Kasım ayında Windows Vista için 2008 in ilk yarısında beklediğimiz " 1.  servis paketinin (SP1) Release Candidate ("final sürüme aday" ) versiyonu  beta testçi arkadaşlara yollanmıştı. Microsoft, bu sefer de Windows XP SP3 ün test versiyonunu 15.000 beta testçisine yollamış. Windows XP SP1  de aynı şekilde yaklaşık 12bin kullanıcıya gönderilmişti.

Son gelişmelere bakılırsa, Vista SP1, XP SP3 de daha erken çıkacak. Zira Zdnet te yer alan Microsft yetkililerinin XP SP3 ile ilgili açıklamaları biraz yuvarlak. Sanırız Microsoft, ilk olarak Vista SP1 i çıkartıp kullanıcıların Vista ya bir şans daha vermesini isteyecek. Zira Vista SP1, performans, güvenlik ve özellik anlamında yenilikler taşıyacak. Kullanıcıların Vista ya geçmesini engelleyen en büyük etmenlerden birisi Vista nun hantal yapısıydı. Bu yüzden editörünüz de dahil Windows XP SP3 ü bekleyen kullanıcıların sayısı çok fazla. Eski dostun tekrar tazelenecek olması sevindirici. Dizüstü kullanıcıları da Vista nın pil ömrü vs. konusunda memnun değillerdi. Vista SP1 inbu konuda  da iyileştirme yapacağı söyleniyor.

Bu arada bazı beta testçileri, Vista SP1 ile ilgili olarak bazı testleri sitelerinde yayınlamaya başlamışlar.  Bu testlere göre Vista SP1 in performans anlamında bir getirisi bulunmuyor ancak pek detaylı testler olduğu söylenemez.

WindowsXP SP3 ile neler geliyor?

  • Güncel yamalar
  • Internet Explorer 7.0 ve Media Player 11
  • Kurulum sırasında artık CD-KEY girmek gerekmiyor. Vista dakine benzer bir aktivasyon süreci geliyor
  • Yine Vista da benzer bir şekilde gördüğümüz Ağ Erişim Denetiminde değişiklikler var.

Kısacası bir çok güncelleme aslında tekil download lar ile Windows XP sistemlere sağlanabiliyor. Tek sıkıntımız XP SP3 ün 2008 in hangi ayında çıkacağını tam olarak kestirememiz.

 

wooy ®



wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Kopulası Şeyler >...:::Soruya Soru İle Cevap Verme Oyunu:::...>
  22.Kas.2007 Per 16:41:23
fiogf49gjkf0d
Olabiliteleri Sanamı Soracaz


wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Çift Kişilik Yatakta Tek Kişi Yatmak..>
  22.Kas.2007 Per 16:29:54
fiogf49gjkf0d
"İki kişilik yatakta yanlış uyumaktır." Diyenleri duyar gibiyim


wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Çift Kişilik Yatakta Tek Kişi Yatmak..>
  22.Kas.2007 Per 15:46:45
fiogf49gjkf0d

Eğer uyumadan önce suratınızda kocaman bir gülümseme varsa, gününüz ve geceniz güzel geçmişse, yatağınız sizin krallığınız gibidir. İki kişilik kocaman yatak sadece size aittir. İstediğiniz  şekilde uyuyabilirsiniz demektir. İsterseniz deniz yıldızı gibi yatağa yayılırsınız, isterseniz çapraz uyursunuz, isterseniz geceleri hayali düşmanlarla doyasıya kavga edersiniz. Ve bütün bunları (eğer sakar bir bünyeye sahipseniz) yataktan düşme korkunuz olmadan yaparsanız. Ama eğer uyumadan önce yalnızlığınızı en kökünden hissettiyseniz, kafanızda taşıyamadığınız kadar çok düşünce varsa, tek yapmak istediğiniz yatağa girer girmez uykuya dalabilmeyi başarabilmekse, işte o zaman o kocaman yatak size hücrenizmiş gibi gelir. Bir kenara kıvrılırsınız, o zamanlarda yatağın büyüklüğünü daha da dehşetle fark edersiniz. siz kenara kıvrıldıkça, yatak sizi yutar, yalnızlığınızı yüzünüze vurur.

Size Göre Nedir Peki?



wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >Feysbuk :)))>
  22.Kas.2007 Per 08:58:18
fiogf49gjkf0d
Paylaşımın İçin Tşkler Nehircim..


wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Kadınlar Gerçekte Ne İster?>
  22.Kas.2007 Per 08:54:47
fiogf49gjkf0d

Emeğine Sağlık Nefercim Elmalı Tartım 

Sunulmuş Olan Bu Hikaye Bizleri Güldürdüğü Gibi Düşündürüdü, Paylaşımın İçin Çok Tşk Ederim

 

Gelelim kıssadan hisselere:

Bir; Güzel de olsa, çirkin de olsa cadı her durumda cadıdır. Aslolan güzelliği değil, cadılığıdır. Güzellik sizi kandırmasın.

İki; siz siz olun, kendinizi de kimseyi de cadılardan medet umacak duruma düşürmeyin.

Üç; şayet seçme şansınız varsa, şövalye falan olmayın. Cadı olun, daha iyi.

( Alıntıya Eklenti ) Four; Bazı Gerçekleri Görebilmemiz İçin Mizah İçerikli Hikayeler Türetip Tüm İnsanlığa Msj Vermeye Çalışan İnsanlar Var Olduğu Sürece Sırtımız Yere Gelmez

 



wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >Fİnduk :D>
  21.Kas.2007 Çar 13:43:36
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Temel nisanlisi fadime ile findik tarlalarini geziyormus. Bak Fadime
demis, butun bu tarlalar benim. ama bir tanecik findik koparirsan, seni
oraya yatiririm ona gore. Bunu duyan Fadime nin gozleri parlamis, hemen
kosup bir tane findik kopartmis. Temel sozunun eri ya, fadimeyi findik
agacinin altina yatirmis. Bu cezadan memnun kalan Fadime, ustunu basini
toparlayip, ayaga kalkar kalkmaz bir findik daha kopartmis. Temel bir kez
daha .... Bir findik daha..... Temel 5.
Findiktan sonra perisan ayaga kalkmis. bitkin bir halde Fadimeye
donup; bak Fadime demis eliyle tarlalari gostererek, burdan
sonrasi Fiskobirligin

 

wooy  ®


 

 



wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >CEZA>
  21.Kas.2007 Çar 13:41:55
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Temel Dursun a üniversite çagindaki kizini matematik dersi çalistirmasi için
emanet eder. Aradan 9 ay geçer. Kizi karni burnunda eve döner. Temel sinirle
Dursun un evine gider. Ve Dursun a bagirir:
Ne yaptun kizuma?!
Dursun cevap verir: Ne yapayum daa?! Ders çalismiyordu. Koskoca kiz, dövsen
dövülmez......

 

wooy ®




wooy

wooy resimleri


Mesaj Gönder
Forum Başlıkları

 
  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Fıkralar >TEMEL İLE FADİME>
  21.Kas.2007 Çar 13:39:57
fiogf49gjkf0d


Temel ve Fadime hayvanat bahçesinde dolasiyorlarmis. Aslan kafesinin önüne
geldiklerinde kafesin bos oldugunu ve aslan bakicisinin içeriyi
temizledigini görmüsler. Aslanlarin nerede oldugunu sorunca bakici:
Simdi onlarin sex saatleri 5 saatten önce çikmazlar bunun üzerine Fadime
Temel i dürtmüs ve sitemle Tuytun mu Temel? Temel yüzünü burusturmus
tuytum Fadime demis. Biraz daha ilerlemisler Ceylanlarin kafesinin önüne
gelmisler ama orada da bakicidan baska bir sey yokmus, sorduklarinda bakici
simdi onlarin sex saati, 4 saatten önce çikmazlar demis. Fadime yine
dönmüs daha sitemkar Tuytun mu Temel Temel iyice bozularak tuytum
tuytum! Ayni sey gorillerin kafesinin önünde daha siddetli bir sekilde
tekrarlandiktan sonra geyiklerin kafesinin önüne gelmisler, bakiciya
sorduklarinda, bakici Simdi onlarin sex saati ama bekleyin bir -iki
dakikaya kadar çikarlar demis ve öyle olmus. Bunun üzerine Temel gururla
dönmüs Fadime ye TUYTUN MU FADIME? demis. Fadime aninda cevabi
yapistirmis: Tuytum tuytum ama sen de su geyigin kafasindaki boynuzlari
gördün mü?!!

 

wooy ®


 

 
<<1234567891011 12131415161718192021...36>>