ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
26 Nisan 2024, Cuma 15:16   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  HoKKaBaZ> Forum Başlıkları
    HoKKaBaZtarafından açılmış Toplam 901 Forum Başlığı var
<<123 45678910111213...91>>


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >21 Dilde İngilizce Aksanı
  3.Haz.2011 Cum 01:56:52

Bilgilendirme: Videoyu izlemek için resmin üzerine tıklayınız.



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Spor >Genel Spor Muhabbeti >Türk Futbolunda Yeni Dönem
  23.Ağu.2011 Sal 21:00:30

Demirören: Play-Off sistemi bu sene başlayacak

TFF ve Kulüpler Birliği`nin toplantısından play-off uygulamasının bu sezon başlaması kararı çıktı.

DHA

Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, Süper Lig’de play-off sisteminin bu sezondan itibaren başlayacağını söyledi.

Türkiye Futbol Federasyonu yönetim kurulunun, Süper Lig kulüplerinin başkanlarıyla yaptığı toplantının ardından kulüpler adına açıklamada bulunan Yıldırım Demirören, toplantıda play-off statüsüyle ilgili fazla bir şey görüşmediklerini kaydederek, "Zaten federasyonun almış olduğu bir karardı ve kulüpler tarafından kabul edildi. Kulüpler olarak bu uygulamanın bu sezon deneme olarak yapılmasını rica ettik. Eğer aksilik olursa, önümüzdeki sezondan itibaren kalkmasını rica ettik. Yeni statü bu sene başlayacak" diye konuştu.

Toplantıda birkaç kulübün play-off sistemiyle ilgili olumsuz görüşlerinin olduğunu belirten Demirören, "Olumsuz tarafları yaşanacaktır ama futbol ailesinin tek amacı vardır; yere düşmüş futbolumuzu ayağa kaldırmak. Bu her futbolseverin birinci vazifesidir. Maç fazlalığı, derbi maçların fazla oynanması, bu canlılığı tekrar geri getirecektir. Kişiler geçicidir, kulüpler kalıcıdır, herkesin decoder alarak kulüplerine sahip çıkması gerektiğine inanıyoruz" ifadelerini kullandı.

Demirören, tartışılması gerekenin mantıktan daha çok, yere düşmüş futbolu ayağa kaldırmak ve futbola heyecan getirmek olduğunu vurgulayarak, "Bütün kulüplerin ortak görüşü, play-off sistemi bu canlılıkta önemli bir adım sağlayacaktır. Tüm kulüp taraftarlarının formasını, decoderini alarak hem yayıncı kuruluşa hem de kulüplerine destek olması gerekiyor" dedi.

Sisteme getirilen eleştirilerle ilgili bir soruya Demirören, "3 puan sistemi önce İngiltere ve İsveç’te vardı. Sonra kademe kademe diğer ülkelerde oldu. Denemekten zarar gelmez. Artıları olacaktır, muhakkak eksisi de olacaktır.

Bunu sezon sonunda göreceğiz. Federasyon ve kulüplerin hepsi bu sistemi kabul etmiştir" şeklinde konuştu.

Demirören, Galatasaray Kulübü’nün konuyla ilgili çekincelerinin olduğunun hatırlatılması üzerine, sarı-kırmızılı kulübün play-off ile ilgili eksi yönleri anlatan ifadeleri olduğunu kaydetti.

DİGİTÜRK’ÜN SÖZLEŞMESİ 3 YIL UZATILIYOR

Yıldırım Demirören, futbolda son dönemde yaşanan sürecin hem kulüpleri hem de yayıncı kuruluşu ekonomik olarak etkilediğini kaydederek, toplantıda Digitürk’ün teklifleri olduğunu ve bu konuları da görüştüklerini anlattı.

Kulüpler olarak ekonomik yapılarının kuvvetlenmesi için görüşmeler yaptıklarını anlatan Demirören, "Digitürk’ün mukavelesinin, Rekabet Kurumu tarafından kabul edilmek kaydıyla prensip olarak 3 sene uzatılması için kulüpler olarak hep beraber imza attık. İnşallah Rekabet Kurumu tarafından kabul edilir.

Hukuki açıdan da ekonomik açıdan da kulüplerin lehine olarak sonuçlanır" ifadelerini kullandı.

KOÇ VE ÖZDEMİR GEÇ ÇIKTI

Toplantı sonrası kulüp temsilcileri federasyon binasından ayrılırken, Fenerbahçe Kulübü Başkanvekili Nihat Özdemir ve Asbaşkan Ali Koç’un diğer kulüp temsilcilerinden yaklaşık yarım saat sonra binadan çıkmaları dikkat çekti.

Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, Galatasaray ve Trabzonspor’a yönelik eleştirilerinin ve daha sonra kendisine yönelik tepkilerin hatırlatılması üzerine, "Bu zorlu dönemde kulüplerin birlik içinde hareket etmesi gerekir. Ben Kulüpler Birliği’nin kurucularındanım. Orada bazı yanlış anlaşılmalar da oldu.

Biz kulüpler olarak her zaman federasyon başkanlarımıza destek olduk" ifadesini kullandı.

Bu arada, toplantı sonrasında bir kişinin elinde oynanamayan Süper Kupa finali için hazırlanan TFF Süper Kupası ve bir poşette madalyalarla birlikte çıkması basın mensuplarını hareketlendirdi. Kupanın nereye götürüldüğüyle ilgili bilgi verilmezken, görevli bir araca binerek bina önünden ayrıldı.

Toplantıya Galatasaray’ın başkan yardımcısı, Fenerbahçe’nin başkanvekili ve asbaşkan düzeyinde, diğer kulüplerin ise başkan düzeyinde katıldıkları açıklandı.

Kaynak: https://spor.milliyet.com.tr/demiroren-play-off-sistemi-bu-sene-baslayacak/spor/spordetay/23.08.2011/1430406/default.htm



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >-ACİL KAN ARANIYOR!-
  24.Ağu.2011 Çar 00:42:18
-ACİL KAN ARANIYOR!-
İstanbul, Çapa Tıp Merkezi`de yatmakta olan 22 Yaşında LÖSEMİLİ bir hasta için B RH (-) kana ihtiyaç vardır. Kan verebileceklerin 0532 566 19 57 nolu telefondan GALİP BEŞLİ`yle iletişim kurmaları rica olunur. TÜM DOSTLARA İLETİNİZ!..
--------------------------------
Bu mesaj elime az önce geçti. Umarım geç kalınmamıştır.
İlginize teşekkürler.


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Terk edilme acısı
  9.Eyl.2011 Cum 11:16:16

Terk edilme acısı

Belki de onu hiç tanımasa daha iyiydi. Ondan önce alışkındı yalnızlığa; kendi başının çaresine bakabiliyordu.
Sokaklar it kopuk doluydu; onlara alabildiğine güvensiz, kendine aşırı güvenliydi; hepsine kafa tutuyordu. 
Evet, belalıydı hayat, zordu ayakta kalmak, ama uğraşıp alıyordu ekmeği aslanın ağzından, karnını doyuruyordu.
Birbaşınalık güç, ama tanıdıktı; böylesine acı vermiyordu.
* * *
Onu gördüğünde herkese yaptığı gibi uzak durmuş, kuyruğu dik tutmuştu başta...
Mademki diğer yabancılardan farkı yoktu; gardı düşürmenin âlemi de yoktu.
Ama gözünün ta bebeğine bakıyordu bizimki...
Belli ki ona ilk görüşte vurulmuştu. İlk dokunuştan ebediyen bir arada yaşayacaklarmış gibi bir his oluşmuştu.
Bir sıcak gülüş, bir tatlı sarılışla düştü gardı; kalbini açtı, kedi gibi uysallaştı.
Evet, sevebilirdi bunu...
Hürriyetinden onun için cayabilir, yalnızlığını noktalayabilirdi.
* * *
Yemeklerini paylaştılar önce... Sonra evlerini, yataklarını...
Her yere birlikte gidiyorlar, hep birlikte geziyorlardı. Tatlı sözler, cilveleşmeler, hediyelerle başı dönüyordu.
Günden güne ona daha da alışıyor, şüphelerinden arındıkça gevşiyor, güven hissiyle tanışıyordu.
Belki de yıllarca boş yere direnmişti böyle bir ilişkiye...
Kendine boş yere ıssız kaleler inşa etmiş, onca acıyı boşa çekmişti belki de...
Kendini tanıyamıyordu:
Aşk, tırnaklarını, dişlerini sökmüştü adeta; uysallaşmış, evcilleşmişti.
* * *
Bir sabah yalnız uyandı; yanı boştu.
Bahçeyi aradı; yoktu.
Sokağa koştu; uzaklaşan arabanın egzozunu gördü.
Ufukta kaybolana dek süzdü arabayı...
“Nasılsa dönecek” diye düşündü o an... o gün... o hafta...
“Galiba gelmeyecek” diye kaygılandı o ay sonu...
“Gitmeseydi keşke” deyip durdu o mevsim...
Ve yılsonu, “Keşke hiç gelmeseydi”ye döndü hissiyatı...
Öylesine çökmüştü.
* * *
Oysa kimseye güvenmediğinde güçlüydü; aşk, direncini kırmıştı.
Cömertçe açtığı kalp, iltihaplı bir yara olup çıkmıştı.
Sevgisizken aldanmazdı hiç olmazsa; şimdi hem sevgisiz kalmış, hem kandırılmıştı.  
Tutkuyu bir kez tattığı için hep onu arar olmuş, tokluğa alışınca açlığı unutmuştu.
“Bir gün mutlaka gelecek”le “Onsuzluğa alışmalıyım” arasında gidip gelmekten bitap düşmüştü.
Yeniden it kopuk dolu sokaklara döndüğünde aşka düşmeden önceki halinden eser yoktu. Hastalanmıştı.
Nefretten korkarken, aşkla zehirlenmiş, ihanetle yaralanmıştı.
Sessizce ağladığı gecelerde “Belki de onu hiç tanımasam daha iyiydi” diye sayıkladı.
Yalnızlık belası, ayrılık acısından âlâydı.
* * *
Kıssadan Hisse: Her yıl, okullar kapandığında karne hediyesi olarak hevesle alınan yüz binlerce hayvan, tatil yörelerine götürülüp sezon sonunda, oralarda açlığa ve ölüme terk ediliyor. Yapmayın! Çocuklara da hayvanlara da bunu yaşatmayın. Hayvan Hakları Federasyonu’nun (HAYTAP) “Terk edilmek tüm canlılara aynı acıyı verir” filmini izleyin, kampanyasını destekleyin. (https://www.haytap.org/index.php/201103183252/haytap-film/haytap-film-terkedilmek-tum-canlilara-ayni-aciyi-verir)

Can Dündar



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Adalet yok ama demokrasi var! mı?
  7.Eki.2011 Cum 12:48:33

Adalet yok ama demokrasi var!.. mı?..

Hasan Cemal, hayatının en güzel yazılarından birini yazdı, "Böyle demokrasi olur mu" başlığıyla.. (4 Ekim, Milliyet)
Şili`deki olayları ekranlarda izliyorsunuz.. Başkentte terör havası görüntüleri.. Polisle öğrenciler çatışıyor.. Molotof kokteylleri, yanan arabalar, falan filan..
Çatışmanın sebebi.. Öğrenciler parasız eğitim istiyorlar ve durmadan gösteri yapıyorlar. Polis güç kullanınca, öğrenciler de boş durmuyorlar..
O hareketin lideri Camila Vallejo adlı bir öğrenci. Şili Milli Eğitim Bakanı Camila`yı davet ediyor. Oturup konuşuyorlar. Camila açıklama yapıyor..
"Umutluyuz.."
Hasan Cemal Şili`den, Camila`dan, bize getiriyor lafı..
Berna Yılmaz.. Ankara Üniversitesi öğrencisi.. Başbakanın katıldığı bir toplantıda pankart açıyor, bir arkadaşıyla.. "Parasız eğitim istiyoruz.."
Sadece o.. Ne nümayiş.. Ne sokakları, okulları işgal.. Ne polisle savaş.. Ne molotof atmalar, ne araba yakmalar.. Sadece bir pankart açma..
Anında göz altı. Anında tutuklama kararı.. 15 yıl hapis istemi ile dava.. Ve Berna 17 aydır, yani, bir buçuk yıldır hapiste.. Mahkûmiyeti yok, ama mahkûm gibi..
Savcı tahliyesini talep ediyor. Buna rağmen mahkeme "Tutukluluk halinin devamına" kararı veriyor.
Berna ve arkadaşı okullarından kovuluyorlar. Beraat isteyen savcının tayini çıkıyor. (Ya da çıkartılıyor. Bilemem..)
Siz bu satırları okurken, bugün Berna, Beşiktaş Ağır Ceza`da dördüncü kez hakim önüne çıkacak..
Yahu, sanırsınız, Kafka`nın bir başka "Dava"sını yaşıyoruz, hem de "Demokrat" Türkiye`de..
Hasan Cemal baş kaldırıyor.. 
"Gelin hep birlikte haykıralım..
Parasız eğitim istemek suç değil haktır!
Evet, birinin adı Camila.
Ötekinin adı Berna.
Biri Şili`de öğrenci.
Öteki Türkiye`de.

İkisi de parasız eğitim istiyor.

Biri, eylem koyabiliyor, sonunda Eğitim Bakanı`yla görüşebiliyor.

Öteki hapsi boyluyor.
Şili mi demokrasi, Türkiye mi?"

Şimdi ben Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin`e soruyorum..
Demokrasi`nin en temel unsuru "İfade özgürlüğü" değil mi?.
Bir pankart açmak, ifade özgürlüğünün en masum kullanılışı değil mi?.
Pankart açmak suç olur mu?.
Oldu diyelim, Ağır Cezalık suç olur mu?.
Oldu diyelim.. 15 yılla mı yargılanır?. (Siz ki `Şiir okudu" diye mahkûm olan ama halkın yüzde 50 oyu ile iktidara gelen bir liderin Adalet Bakanısınız..)
Yargılandı diyelim, hem de bir öğrenci, 17 ay tutuklu kalır mı?. Hem de savcı, yani "Kamu iddia makamı" bile tahliye isterken..
Parasız eğitim isteyen öğrenci okulundan kovulur mu, geleceği karartılır mı?.
17 ayda, dört kez hâkim önüne çıkılabilen ülkede yargı kaç yıl sürer?.
Berna daha kaç yıl "Yargısız infaz"la yatar, Sayın Bakan, fikrinizi söyler misiniz?.. Sadece fikrinizi söyleyin..
O zaman ben de size "Daha ne bekliyorsunuz" diye sorayım?..
Ne stratejisi?.. Ne planı?.. İnsanlar niye yattıklarını, ne kadar yatacaklarını bilmeden yatıyorlar bu ülkede, aylarca, yıllarca.. Hayatları, itibarları, işleri, okulları, aileleri mahvoluyor?..
Bunca insan, ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen "Yargı Reformu Stratejisi ve Eylem Planı"nı bekler mi?. Siz olsanız, sizin kızınız olsa, bekler miydiniz?

Hıncal Uluç



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Tartışma: Cumhurbaşkanı yarı başkan gibi olacak!
  29.Ara.2012 Cmt 03:45:36

Türkiye için hangi yönetim şekli daha uygundur?

-Cumhuriyet

-Başkanlık

-Diğer

||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||

Erdoğan “2014’te seçilecek Cumhurbaşkanı yarı başkanlık sisteminin Cumhurbaşkanı gibi olacak. Yürütmenin başı zaten Cumhurbaşkanı’dır” dedi
“2014’te seçilecek Cumhurbaşkanı ile yetki çatışması çıkar mı?” sorusuna Başbakan Erdoğan “Çıkmaz diyemem” yanıtını verdi

Başbakan Erdoğan, yürütmenin başının Başbakan değil Cumhurbaşkanı olduğunu belirtti, 2014’te halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı ile yetki karmaşası yaşanacağına ilişkin yorumlara ise “Ben yetki karmaşası noktasında ona çok katılmıyorum. Ama çıkmaz da demiyorum” dedi.
Başbakan Erdoğan dün akşam TRT’nin sorularını yanıtladı.
 BELİRLİ ARALIKLARLA ARAMA YAPILIR: “Dinleme ile ilgili taramaya neden ihtiyaç duyulduğu ve bunu kimin yapmış olabileceği?” sorusu üzerine Erdoğan, bu tür aramaların belirli aralıklarlaBaşbakanlık ofislerinde, Resmi Konut’ta, kendi ofisinde ve evinde yapıldığını söyledi. Bununmedya grupları tarafından da bilindiğini ifade eden Erdoğan, “Bu tür böcekler denilen olayları yapanlar, bunu bir çok yollarla yapıyorlar, yaparlar. En yakınınızdakilerle yaparlar. Bu arada da tabii ister istemez ben Başbakanlık Teftiş Kurulu olarak da bu konuyla ilgili bir incelemeyi yine ilgili istihbarat birimleriyle görüşmek suretiyle tabii başlatmak durumunda kaldım. Bundan ötesi artık yargıyla ilgili bir süreç” dedi.
 BAŞKANLIK SİSTEMİ HİLAFETİ GETİRMEZ: Başkanlık sisteminin bilinmediğini belirten Erdoğan, “Kalkıp derseniz ki ‘başkanlık sistemi hilafeti getirir’, kusura bakmayın. Böyle bir şey yok, bununla yakından uzaktan alakası yok. Bu hakkaten cehaletin ta kendisidir. Şu anda demek kiAmerika’da, Rusya’da, Fransa’da hilafet var. Böyle bir anlayış olabilir mi? Yanlış bir şey” diye konuştu.
 “YETKİ KARMAŞASI ÇIKABİLİR” MESAJI: “Anayasadan bağımsız olarak sadece siyasal sisteme yönelik bir öneri sunma ihtimali var mı Ak Parti’nin? Yani Anayasa çıkmıyor ama 2014’tecumhurbaşkanlığı seçimi olacak ve yetki karmaşası çıkma ihtimali var buna ilişkin?” sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi: “Ben yetki karmaşası noktasında ona çok katılmıyorum. Ama çıkmaz da demiyorum.”
“2014’teki cumhurbaşkanı halk oyuyla seçilecek. O zaman cumhurbaşkanının sahip olduğu yetkilerin yorumu ile hükümetin sahip olduğu yetkilerin yorumu konusunda nasıl bir manzara oluşur?” sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi: “Burada şöyle bir noktaya doğru gelmiş bulunuyoruz; O cumhurbaşkanı adeta bir yarı başkanlık sisteminin cumhurbaşkanı gibi olacaktır. Mevcut anayasamızın içinde şu anda yürütmenin başı başbakan değildir, cumhurbaşkanıdır. Bakanlar kurulunu isterse toplar, isterse başkanlık eder. Bu, mevcut anayasamızda var zaten. Ama bugüne kadar kullanılmamış. Kullanılmadığı için de cumhurbaşkanlığımız böyle bir adımı atmamışlar, ama isterlerse bu hakları var, gelir bunu yaparlar.”
 ADAYLIK YANITI: “Cumhurbaşkanlığına aday olacak mısınız?” sorusu üzerine Erdoğan, “Olacağım veya olmayacağım şeyini söylersek, o ayrı bir tartışmayı getirir. Bugün tarih olarak 28 Aralık. Önümüzde 19 ay var. 19 ay benim görevim var. Nedir? Ak Parti genel başkanı olarak ülkeme hizmet etmek. Ondan sonra bir süreç başlayacaktır, o süreçte cumhurbaşkanlığı adayları ortaya çıkacaktır” dedi.
 CEMAAT MÜCADELESİNE “GÜLERİM” YANITI: Erdoğan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın savcı tarafından ifadeye çağrılmasıyla bir cemaat ile Ak Parti’nin mücadele içerisinde olduğunun iddialarının anımsatılması üzerine, “Buna gülerim. Tabii bizde bunları doğrusu özellikle yazılı ve görsel medyadan öğreniyoruz, buna da üzülüyoruz. Zaman zaman da tabii ciddi manada yaralıyor, hatta zaman zaman bazı arkadaşlarım inanmaya da başlıyor. Diyoruz; ‘Aman ha. Çünkü böyle bir şeye inanmaya başladığınız anda biz kaybederiz. Böyle bir şey olamaz.’ Olayımız bizim bu ülkede hizmettir” diye konuştu.
 ÖCALAN İLE HALEN GÖRÜŞÜLÜYOR: Erdoğan, “Terörle mücadelede mesafe alma noktasında adayla görüşmede biz asla bir görüşme yapmayız, ama görüşme yaptırırız. Kimlerle? İşte bu işlerle görevli olan elemanlarımız vasıtasıyla” dedi.
Erdoğan, “Şu sıralarda halen görüşme var mı? Devam ediyor mu görüşme” sorusu üzerine de “Halen var. Tabii çünkü netice almamız lazım. Biz, bu ışığı görebiliyorsak, o adımı atmaya devam ederiz, baktık ki artık ışık yok, orada keseriz” dedi.
 KAÇMAYACAKLAR TUTUKSUZ YARGILANSIN: Balyoz ve Ergenekon davalarının hatırlatılması üzerine Erdoğan, “Yargı artık bu tür konularda cesur ve rahat hareket ediyor. Bazı tutuklularla ilgili konuda bir rezervim vardı. Belki doğru değil ama. Kaçması sözkonusu edilemeyecek olan insanlarla alakalı tutuksuz yargılanma mekanizmasını çalıştırılmasında fayda vardır” dedi.

 

‘Kaçmayacak olan tutuksuz yargılansın’
TRT’nin sorularını yanıtlayan Başbakan Erdoğan, Balyoz ve Ergenekon davalarının hatırlatılması üzerine “Yargı artık bu tür konularda cesur ve rahat hareket ediyor. Kaçması sözkonusu edilemeyecek olan insanlarla alakalı tutuksuz yargılanma mekanizmasının çalıştırılmasında fayda vardır” dedi.

‘ODTÜ yönetimi acziyet içinde’
Erdoğan, ODTÜ yönetimini eylemcilere ceza vermemesi nedeniyle sert dille eleştirdi. ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar ile görüşmesi sonrası olayın vuzuha kavuşmadığını belirten Erdoğan, başörtülü kızların okullardan uzaklaştırılmasını örnek göstererek ODTÜ yönetimini, “Problem buradaki yönetimin sakat zihniyetiyledir. Burada yönetimde bir acziyet var. Acziyetini kabul edeceksin. Eğer öğrencilerinin içerisinde orada faşizan baskı uygulayan öğrenciler varsa okulu terörize eden gruplar varsa bu gruplara karşı bir defa okul yönetiminin elinde olan disiplin kuralları var.  Önce kalkar 1 hafta uzaklaştırır tekrar mı yaptı 15 gün uzaklaştırır. Tamamen uzaklaştır. Başkalarına yaptılar. Başörtülü kızlarımıza yaptılar bunları. Okullardan uzaklaştılar başörtüsü taktıkları için. Şimdi bunlar terör estiriyor” diyerek eleştirdi.

Uluderelilere çağrı: OYUNA GELMEYİN
Başbakan Erdoğan, Uluderelilere çağrı yaparak, “Hatayen böyle bir şey de olmuş olabilir. Onun için burada temenni şart. Benim Uludereli vatandaşlarıma söyleyeceğim şey; lütfen bazı öyle ucu bucağı belli olmayan örgütlerin oyununa gelmeyin. Yani bu örgütlerin oyununa gelir de böyle bunlar alıyorlar, parlamentoda gezdiriyorlar, buralara getiriyorlar, başka yerlere götürüyorlar. Yani bunlar bence onların oyuncağı olmaması lazım. Onların malzemesi olmaması lazım. Şu anda yargı mekanizması çalışıyor ve bu yargı mekanizmasının kararının beklenmesi lazım” dedi. Konuyla ilgili TBMM’de araştırma komisyonu kurulduğunu, komisyon üyelerinin olaya ilişkin olarak görüşmeler yaptığını anımsatan Erdoğan, Meclis araştırma komisyonunun bir rapor hazırladığını ve bu raporun 1-2 hafta içerisinde açıklanacağını bildirdi.


Muhalefete anayasa resti
Erdoğan, yeni anayasa çalışmasıyla ilgili olarak muhalefete resti çekti. TBMM Başkanı Cemil Çiçek ile görüşmesini de anlatan Erdoğan, “Burada bizim yapacağımız tek şey var, biz nitekim, bu akşam (dün) Meclis Başkanıma da bunu özellikle istirham ettim, burada bir makul süre verelim, bunun takdirini siz yapın, bu makul sürede bu iş bitirilmeli. Bitti bitti, bitmediği takdirde artık biz ne Meclisin gündemini bununla işgal edebiliriz, ne de bu komisyon bu kadar sulandırılmış bir şekilde devam etmemeli. Arkadaşlarıma söyledim, yeni anayasa çalışmasını yine yapalım, hazır hale getirelim, gerekirse öyle bir zamanlama yaparız ki biz bunu Meclise de sunarız Meclisin gündeminde de böyle bir anayasa olur. Bu AK Parti’nin bir anayasa teklifi olarak orada olur” diye konuştu.

Kaynak: https://siyaset.milliyet.com.tr/cumhurbaskani-yari-baskan-gibi-olacak/siyaset/siyasetdetay/29.12.2012/1648590/default.htm

Yılmaz Özdil`in 13 Eylül 2007 tarihli yazısı :
Görülmemiş bi şey oldu!


4 yıl 10 aydır... 

1.774 gündür yani.


Görülmemiş bi şey oldu!

*

Tek tek baktım gazetelere...

Hürriyet’te yok. Milliyet’te yok.

Sabah’ta yok. Zaman’da yok.

Cumhuriyet’te yok. Vatan’da yok.

Yeni Şafak’ta yok. Star’da yok.

Radikal’de yok. Bugün’de yok.

Vakit’te yok. Milli Gazete’de yok.

Posta’da yok. Takvim’de yok.

Referans’ta yok. Birgün’de yok.

Tercüman’da yok. Türkiye’de yok.

Ortadoğu’da yok. Dünya’da yok.

Turkish Daily News’te yok.

*

Ne yok?

Başbakan Erdoğan.

Görülmemiş şey bu!

4 yıl 10 aydır, birinde olmasa, öbüründe mutlaka olurdu... İlk kez dün, hiçbirinin birinci sayfasında yok Erdoğan... Çoğunun, iç sayfalarında bile yok... Hem de, ülkeyi sarsan bomba olayının olduğu gün!

*

Ne var?

Cumhurbaşkanı Gül.

Hepsinde.

"Halk seçti" denilen Abdullah Gül’ün popülaritesi, yüzde 47 oy alan Tayyip Erdoğan’ın popülaritesini ezdi, geçti...

Kanıtı, dünkü gazeteler.

*

"Yarı başkanlık ya da başkanlık sistemine geçmeden, yetkilerini değiştirmeden Cumhurbaşkanı’nı halk seçerse, Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın önüne geçer"
 dedik...

Anlatamadık.

İşte geçti.

*

Evet... Gül, Erdoğan’a sorun çıkarmaz. Engellemez... Ama karışır! Üstelik, ilelebet böyle gitmeyecek... Belki yarın, Cumhurbaşkanı Gül’ken, Başbakan başka partiden olacak... Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan başka partiden olacak.

O zaman ne olacak?

*

Eskiyle kıyaslayamayız...

Eski cumhurbaşkanlarını halk seçmedi. Ama bundan sonrakini halk seçecek, öyle görünüyor... Ve Cumhurbaşkanı, iki turla seçileceği için, en az yüzde 51 oy alacak.

Belki yüzde 70, yüzde 80 alacak...

Başbakan’ın oyu, illaki az kalacak!

Ne olacak o durumda?

*

Davul başkasında, tokmak başkasında devlet yönetilir mi?

"Fren" yetkilerine sahip Cumhurbaşkanı, "direksiyon" sahibi Başbakan’a müdahale etmeyecek mi? "Seni halk seçtiyse, beni de halkın yüzde 70’i seçti" demeyecek mi?

Yetkisini kıssan...

"Halkın yüzde 70’i bana yetki vermiş, sen hálá hangi yetkiden bahsediyorsun birader" demeyecek mi?

*

Özetle...

AKP, sırf bu seçimi kazanabilmek için, icraat sistemini dinamitledi... Apar topar yaptırdığıreferandumla, 10 yıl sonra, 20 yıl sonra, 30 yıl sonra hálá tartışıyor olacağımız bir iş açtı ülkenin başına.

Kanıtı dünkü gazeteler.

BAŞKANLIK SİSTEMİ’NİN TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ :

Her hükümet sisteminin avantajlı yönleri olduğu gibi dezavantajlı yönleri de vardır. Yine her hükümet sisteminin başarılı şekilde uygulandığı ve o hükümet sistemleri için örnek gösterilen ülkeler vardır. Bunun yanı sıra hükümet sisteminde herhangi bir değişiklik yapılmadığı halde, iktidarda bulunan siyasi ideolojinin farklılık göstermesinden dolayı sistemin uygulamasındaki başarının da değişkenlik gösterdiği rahatlıkla söylenebilir. Nitekim bu konuda en bariz örnek Türkiye’dir.

Başkanlık hükümeti sisteminden olumlu sonuç alan tek ülkenin Amerika Birleşik Devletleri olduğu, bu ülke dışında bu sistemin demokratik bir netice vermediği söylenmektedir. Elbette ki bu aşamada ilk önce Amerika’da neden olumlu sonuç verdiğini anlamamız gerekiyor. İlk olarak, siyasi parti yapısının disiplinsiz olması ve Amerika’daki iki parti arasında ideolojik farklılık olmaması tıkanıklıkların aşılması noktasında önemli role sahiptir. Ayrıca lobilerin ülke içindeki gücü de denge-fren mekanizmasının işlemesine yardımcı olmaktadır. Ancak en önemli nokta şudur: ABD’de demokrasi geleneği çok güçlüdür. Amerikan halkı anayasaya çok saygı duymaktadır bu nedenle en ufak müdahale de çok şiddetli tepkiler göstermektedir.

Peki Türkiye’de durum nedir? Türkiye’de ABD’nin aksine siyasi partiler disiplinli parti yapısına sahiptir. Ayrıca demokrasi ve uzlaşma kültürü de ABD’de olduğu gibi gelişmemiştir. İktidardaki partinin yasama organında azınlıkta kalması durumunda iktidarın çok zor durumda kalacağı aşikardır. İncelediğimizde Türkiye’nin sorununun istikrar olduğu ortadadır. 82 Anayasası’nın 17 kez değiştirilmesin rağmen sorunu çözemediği gün gibi ortadadır. Yeni sivil bir anayasa ile birlikte hükümet sistemiyle ilgili ideolojik olmayan analizler yapılmalı. Özellikle ‘cumhurbaşkanını halkın seçmesi’ ile birlikte ileride başbakan ile cumhurbaşkanı arasında sürtüşmeler yaşanacağı düşünülebilir. Parlamenter sistem, başkanlık sistemi bunların hepsi demokratik sistemlerdir ancak bu noktada önemli olan hangi sistem ile daha da ilerleyebileceğimizdir. Yaklaşık 100 yıldır parlamenter sistemi kullanıyoruz sonuç ortada… Vesayetçi zihniyeti sonlandıran, egemenliğin tamamen millete ait olduğu ve güçler ayrılığın kesin olarak dengelendiği Başkanlık sistemi Türkiye için bir çıkış yolu olabilir.

Son olarak; Başkanlık hükümeti sisteminin diktatörlüğe yol açacağı ve akabinde darbe olacağı ileri sürülmektedir. Gerçekçi olalım lütfen! Sanki 89 yıllık tarihimizde hiç darbe olmadı da Başkanlık sisteminin darbe getirmesinden korkuyoruz. Bu noktada antidemokratik uygulamaların sebebini hükümet sisteminde değil, hem siyasetçi hem de bürokrat kesimin demokrasi kültüründeki zafiyette aramak doğru olacaktır.

Başkanlık Sistemi ve Türkiye’ye Yansımaları :

Bu makalede ülkemizin gündemini uzun zamandır meşgul eden yönetim biçimlerinden biri olanBaşkanlık Sisteminin teorik tanımının yanı sıra Türkiye üzerinde uygulanabilirliği üzerinde durulacaktır. Öncelikle nedir bu Başkanlık sistemi, avantajları, dezavantajları ve en sağlıklı uygulandığı ülke olan Amerika Birleşik Devletlerinde sistem nasıl çalışmaktadır onu incelemeliyiz.

Başkanlık sistemi, yasama ve yürütme kuvvetlerinin birbirinden “sert” bir şekilde ayrıldığı bir hükümet sistemidir.

Bu sistemde, yürütme organı tek bir kişiden oluşur. Bu kişi de başkandır. Başkan belli bir süre için doğrudan doğruya halk tarafından seçilir ve süresi dolmadan da görevden alınamaz.

Dünyada 76 açık rejimden 33’ü başkanlık sistemiyle yönetilmektedir.

Yukarıdaki kısa bilgiden sonra halk tarafından bir başkan seçilmekte ve check and balance dediğimiz mekanizma ile bütün anayasal kurumlar birbirinden sert bir şekilde ayrı görev yapmaktadır.

Başkanlık sisteminin temel özelliklerine baktığımız zaman;

Başkan halk tarafından doğrudan ve dolaylı olarak belirli bir süre için seçilir. Bu süre hiçbir şekilde parlamento tarafından kısaltılamaz ve feshedilemez.

Kuvvetler ayrılığı kesin biçimde uygulanır. Devlet organlarının eş güdümü içinde aksamadan çalışması için fren ve denge sistemiyle organların yetki ve güç suistimali engellenir.

Hükümet üyeleri başkan tarafından seçilir ve azledilir. Başkan hükümet üyelerinin düşüncelerine uymak zorunda değildir. Hükümet üyeleri, yasama organı içinden başkan tarafından seçilebilir. Ancak seçildikten sonra yasama organı üyeliklerini sürdüremezler.

Devlet Başkanı Hükümet Başkanı ayrımı yoktur.

Yürütme, yasamanın güvenine dayanmaz.

Sabit başkanlık süresi vardır. Seçimler, planlanmış tarihlerde yapılır. Güvensizlik oyu ile hükümet düşürülüp, erken seçim düzenlenemez.

Başkan görevi ile ilgili işlerden dolayı sorumlu değildir.

Bazı ülkelerde devlet başkanının kanunları ihlal ettiğinde “impeachment” denilen meclis soruşturmasıyla erken seçime gitme istinası vardır.

Yürütme organında görev alan kişi aynı zamanda yasamada görev alamaz.

Başkan, yasama organının çalışmasına katılamaz, feshedemez.

Başkanlık sisteminde Başkanın yetkilerinin çok olması bir o kadar da farklı alanlarla sınırlandırılması gelişmiş ve anayasal sistemin oturmuş olduğu, demokrasinin aşama gösterdiği ülkelerde görülmektedir. Bu ilkeleri Türkiye üzerine uygularsak karşımıza neler çıkabilir?

Türkiye Cumhuriyetinin yönetimin biçiminin Parlamenter sistem olduğunu herkes bilmektedir. Ancak ne değişti de parlamenter sistemden başkanlık sistemine doğru bir yönelmeden söz edilmeye başlandı. Başkanlık sisteminin ABD’de uygulandığı biçimde, sağlıklı bir yol ile gerçekleşeceğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Latin Amerika ülkelerine baktığımız zaman oralarda Başkanlık Sistemi diktatörlüğe dönüşmüştür. Bu realiteyi göz önünde bulundurarak ve Türkiye’nin kendi sosyo- kültürel, coğrafik yapısına bakarak yönetim biçimini seçmede karar verilmelidir. Karşılaştırmalı yönetim biçimleri yaparak bir ülkede iyi olan bir sistemin her ülkeye aynı oranda etki edeceğini söylemek imkânsızdır. Onun için Başkanlık Sisteminin Türkiye’ye uyarlanabilmesi için öncelikle yapılması gereken reformlar bulunmaktadır.

Amerika Birleşik Devletlerinde sistem nasıl işlemektedir? Sorusunun cevabını herkes az çok bilmektedir ancak burada kısaca belirtmekte yarar görüyorum. Eğer, bir olguyu karşılaştırmak istiyorsak model aldığımız sistemin hangi ülkelerde sağlıklı bir şekilde yürüdüğünü ve Türkiye’deki mevcut durum ile karşılaştırılarak karar verilmesi sağlanmalıdır.

Amerika Birleşik Devletlerinde sistem aşağıdaki gibi çalışır:

  • Amerika Birleşik Devletlerinde de başkanlık sistemi başarılı bir şekilde çalışmaktadır.
  • Her iki ülkede de istikrarlı ve etkin bir yönetim vardır.
  • Her iki ülkenin de parlâmentosunda çoğunluk vardır.
  • Her iki ülkede de iki-parti sistemi vardır.
  • Her iki ülkede de tek turlu çoğunluk seçim sistemi uygulanmaktadır.

Mevcut Türkiye’nin siyasi sistemini incelediğimiz zaman ve yukarıdaki ek bilgileri okuduğumuzda gerekilen tartışmaları ve yorumları okuyucuya bırakıyorum. Türkiye’nin şu anki konjonktürel durumunda Başkanlık Sisteminin hayal olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Türkiye’de parlamentoda iki partili sistem yoktur. Türkiye’de istikrar ve etkin bir yönetim olduğunu düşünmekle beraber sistemin her an kilitlenmeye ve tıkınmaya müsait olduğu gerçeğini kabul ediyoruz. En önemli husus ise; demokratik pekiştirme dediğimiz demokrasinin gelişip korunması ve yaygınlaşması ne yazık ki Türkiye açısından olumlu sonuçlar vermemektedir. Yaklaşık 60 yıllık demokrasi hayatında birçok darbe, muhtıra ile karşılaşan Türkiye’nin mevcut siyasi yapısında çok önemli eksiklikler görünmektedir. Diğer bir husus ise; her ülkenin kendi şartlarının olgunlaşmasıdır. ABD’deki sisteme baktığımız zaman federal meclislerin bulunduğunu ve federatif bir yapı içerisinde hareket ettiklerini görüyoruz. Dış işlerinde merkeze bağımlı, iç işlerinde ise bağımsız görev yapmaktadır. Türkiye’nin son zamanlardaki yaşanan tartışmalar ışığında durumunu düşünecek olursak Eyalet Tartışmaları, Demokratik Özerklik Tasarıları gibi unsurlar Başkanlık Sistemi ile ilişkilendirilebilir mi?

Makalemizin son bölümünde ise mevcut sistemin sorunlarını dile getirdikten sonra çözüm önerilerini sıralayarak yazımıza son noktayı vermeyi düşünüyoruz.

Türkiye’de ne mevcut sistem ne de başkanlık sistemi tek başına hükümetlere istikrar ve etkinlik kazandırabilir. Çünkü Türkiye’de parlamentoda çoğunluk yoktur. Türkiye’de çok parti sistemi vardır. Türkiye’de nispi temsil seçim sistemi uygulanmaktadır. Türkiye’de gerek mevcut sisteminin gerek başkanlık sisteminin başarılı bir şekilde işleyebilmesi için parlamentoda sağlam bir çoğunluk gerekir. Türkiye’de tek turlu çoğunluk sistemi olmadığı için iki partili sistem uygulanamaz.

Türkiye’de Başkanlık Sistemine taraftar olan ve bunu savunan görüşler olduğu gibi şiddetle karşı çıkan taraflarda bulunmaktadır. Peki, yukarıda detaylarıyla gördüğümüz Başkanlık Sistemi sizce ülkemiz açısından ne ifade etmektedir? Bazılarının dediği gibi Türkiye bölünebilir mi(!) veya hatırlanacağı üzerine Başbakanımızın 23 Nisan’da koltuğunu devrettiği küçük çocuğa söylediği gibi “Sen Başkansın; ister asarsın ister kesersin” sözleri hala zihinlerimizde bulunmaktadır.

Sonuç olarak; Başkanlık sisteminin bir ülkede güçlü yanları ortaya çıkarken, bir başka ülkede zayıf yanları ortaya çıkabilir. Diğer yandan, bu güçlü ve zayıf yanlar, her ülkenin kendi siyasal ve sosyal koşullarına bağlıdır. Yani başkanlık sistemi, bir ülkede başarılı olurken, bir başka ülkede başarısız olabilir.

Süleyman Gök

Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >¨Turkey-hindi¨ ismi ne zaman değişecek?
  30.Ara.2012 Pzr 22:08:49

‘Turkey-hindi’ ismi ne zaman değişecek?

‘Republic of Turkey’in Türkçe karşılığı olan ‘Hindi Cumhuriyeti’ adını şimdiye değin değiştirmeyecek kadar benimsemek, onur kırıcı değil mi? Tek bir milletvekili bile kendi soyadının hindi olmasını kabul etmeyi düşünmezken, devlete takılan aynı ismi reddetmek doğrultusunda bir girişimde neden bulunulmuyor? 75 milyon Türk vatandaşı hindi sözcüğüyle anılmak istiyor mu?

Türkiye’nin adının hâlâ ‘Turkey’ yani ‘Hindi’ olarak kalması ve anılması, akılla mantıkla bağdaşıyor mu? Türkiye’yi, tüm Türk ulusunu ilgilendiren kolektif bir vurdumduymazlıkla, Türk devletinin dünyada ‘Turkey’ adını kullanmasıyla, adı ve anlamı tam da üstünde, milletçe ‘Hindi’liği kabullenişin psiko-dinamiklerini tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
‘Republic of Turkey’in Türkçe karşılığı olan ‘Hindi Cumhuriyeti’ adını şimdiye değin değiştirmeyecek kadar benimsemek, onur kırıcı değil mi? Sorun, sadece bir grubu ilgilendiren duygusal, münferit bir rahatsızlık değil, dünyadaki tüm insanların bilinç altında 75 milyon Türk vatandaşını, hindi sözcüğüyle resmetmesi sorunudur.

Kim hindi olur!
Tam da, bir televizyon dizisinin, tarihi olayları ve şahsiyetleri aşağıladığı gerekçesiyle, bir milletvekili tarafından, ecdadımızı koruma amacıyla bu gibi filmlerin yasaklanması için kanun teklifi verilirken, ülkemizin adının böyle bir kümes hayvanın adıyla anılmasına ve algılanmasına nasıl tahammül edilmektedir? Esas bu rencide edici isimden kurtulmak için kanun teklifi verilmesinin tam zamanıdır. Tek bir milletvekili bile kendi soyadının hindi olmasını kabul etmeyi düşünmezken, devlete takılan aynı ismi reddetmek doğrultusunda bir girişimde neden bulunulmuyor?

Yabancılar çok cahil
Ülkemizin evrensel adının ‘Türkiye’ olarak kullanılması akıllıca ve onurlu bir karar olacaktır, belki de bu girişim, bu televizyon filmi krizi vesilesiyle bu hükümete nasip olacaktır. Şu anda milyarlarca insan, Christmas hindisi hazırlarken, en küçük çocuk bile turkey sözcüğünü, bir kümes hayvanın adı olarak öğrenmektedir. Biz de, “Kimse dünyada Türkiye’nin yerini bilmiyor, yabancılar çok cahil” yorumlarıyla kendimizi rahatlatırken, bir türlü kendimizi tanıtamamanın düş kırıklıklarıyla yakınıp dururuz.
Oysa evrensel dünya haritalarında, Türkiye haritasının üzerinde ‘Türkiye’ yerine ‘Hindi’ sözcüğü bulunmaktadır. Türkiye ile her ürünün ve faaliyetin ‘turkey’ ile isimlendirilmesi sanki bir hindi markasının reklamı gibidir.

Neden düzelmiyor?
‘Made in Turkey’ hindide yapılmıştır. Türkiye güzeli yerine ‘Miss Turkey-Bayan hindi’ veya hindi güzeli olarak algılanmaktadır. Amerikan filmlerinde çokça işittiğimiz gibi yabancı argoda, “aptal, salak” anlamında kullanılan turkey sözcüğünü, tıpkı bizim “kaz kafa” aşağılamasının karşılığında olduğu gibi. Dünyada bu abuk isimle anılarak, hakkımızdaki psikolojik bilinçlendirilmeleri kabul etmemiz, eğer acizlik değilse, kendi içimizdeki yıkıcı bir içgüdü olmalı.
Zeki insanları bile sürekli yanıltan toplumsal yapının alışkanlıkları, ne yazık ki bulaşıcı hastalıklar gibi zekâyı tutup, akılcı girişimlerini engelliyor. Mevcut zekâyı işletebilecek sağduyuyu, cesareti kullanamadan aklın üretkenliğine bilinçsizce ket vuruyor.

Başka devlet yok!
Bu küntleştirme mekanizması, sosyal debiliteyi çoğaltıyor. Gelmiş geçmiş yönetimler ve onlarındışişleri ve turizm bakanlıkları bu onursuz adı ‘turkey’i, ‘Türkiye’ olarak düzeltme işlemiyle uğraşmamışlardır. Hatta yurtdışı ilişkileri bulunan bazı iş adamları sadece para kazanmanınuyuşturucu etkisi altında; ‘Ne yapalım yani hindiysek, yabancıların dilinde Türkiye karşılığı hindiymiş, yabancıların dilini mi değiştireceğiz?’ demek rahatlığı gösterebilmişlerdir.
Sorunla yüzleşmekten kaçmayı yeğleyen sözde bilgiç aydınlar ise, “Komplekse kapılmayalım, kendimizi hindi kompleksinden kurtaralım” derken bile bu isim çarpıklığını itiraf etmektedirler. Esas kompleks, yetmiş beş milyon insana hindi denilmesine boyun eğmek olmuyor mu?

Kaçış Mekanizması
“İsim değişince ne olacak yani, kendimiz özümüzde değişmedikten sonra?” diyenlere ayrıca hak veriyorum ama bir millete konan saçma bir ismi bile devlet olarak değiştiremedikten sonra kendimizle ilgili hangi olumsuzluğumuzu değiştirebileceğiz? Psikolojide bu yan çizmelere ‘Kaçış mekanizması’ deniliyor. Eğer bir algı eksikliği veya farkında olmama hali değilse. “Yabancılar bize bu ismi koymuş, artık zor, değiştiremeyiz”...
Acizliği kabul etmeye bakar mısınız? Sovyetler birliğinden ayrılan Türk devletlerinin milletlerarası isimleri Türkçe olarak; Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan iken, bizim gibi ‘kaz, tavuk, koyun’ isimlerinin İngilizcesini taşıyan tek bir devlet yoktur.

İşte gerçek bir olay
Amerika’da, görev dönemini bitirmiş olan farklı ülkelerden askeri ataşelerin veda toplantısı yapılıyor. Ayrılmadan önce ülkelerine ait tanıtım kasetleri, devletlerin isimlerinin alfabetik sıralamalarına göre, milli kütüphaneden bir görevli tarafından alınıp getiriliyor. Diğer ataşeler ülkelerinin kendine has özelliklerini, tarihi yapılarını, doğal güzelliklerini, sanatsal ve kültürel gelişimlerini, şehirlerini birbirlerine izlettiriyor.
Keyifli ve güzel saatler geçiriyorlar. Sonunda sıra bize gelince üzerinde ‘Turkey’ yazan bir video kasetinden ise, sadece hindi çiftlikleriyle ilgili belgesel bir film çıkıyor. Önce bir suskunluk oluyor, yine de herkes bizim ülkemizin çekimlerini, Anadolu medeniyetlerinin antik eserlerini izlemek için beklemeyi sürdürüyor. Ne tarihi ören yerlerimiz ne antik tiyatrolarımız, ne cami siluetleriyle görüntülenen İstanbulumuz, ne de güneşli sahillerimiz bu kasette ortaya çıkabiliyor. Ne yazık ki, birbiri ardına gösterilen dünyadaki hindi çiftliklerinin görüntüleri ile Türkiye’nin tanıtımı yapılamıyor. Türk ateşe hayal kırıklığıyla korkunç üzülüyor. Diğer ülkelerin temsilcileri onu teselliediyorlar ama herkes çok bozuluyor. Türkiye hakkında pek bilgisi olmayanlar da iyice şaşırıyor.

Yer etmiş bir deyiş
Aslında Türkiye adına kargaşa ve olumsuzluk yaratan bu tuhaf olaylar, halk psikolojisinin süzgecinden geçmiş ve yer etmiş bir deyişi akla getiriyor. “Bir sözü kırk defa söylersen, olur.” Kanısı, “Koşullanma ve koşullandırma etkisini meydana getiren yöntemin yarattığı tepkiyi açıklıyor. Buna yüzlerce kez tecrübe edilmiş olayların, toplum içinde yüzlerce yıl yaşanarak ulaşıldığı bir sonuç bulgusu deniyor.
Hindi gibi bir yakıştırmayı kendine veya bir başkasına milyonlarca kez söylersen ne olur? Aynı özellikleri benimseyip, öyle düşünmekten ve tepkisizce söylenmekten başka.

Kolektif zekâmız
Ne yazık ki, hâlâ dünyanın en cahil kalmış ülkelerinden biri durumunda, başından belaların, (terörün, trafiğin, suç örgütlerinin...) hiç eksik olmadığı dertli bir halk olarak bu gerçeğin kanıtıyız. İngilizcesi ‘Turkey’ olan ‘Hindi’likten kurtulmak için, biraz cesaretle ‘Kolektif zekâmızı’ yükseltmek ve ‘kolektif akla’ dönüştürmek çabasına girmekten başka çaremiz kalmadı.

Kaynak: https://gundem.milliyet.com.tr/-turkey-hindi-ismi-ne-zaman-degisecek-/gundem/gundemyazardetay/30.12.2012/1648825/default.htm

---------------------------------------------------------------------------

İlgilenenler için; "turkey" kelimesi ile ilgili değişik bir köken araştırması hikayesi için buradan.



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >ChatCity nedir ne değildir? >Reform Sonrası ChatCity
  6.Oca.2013 Pzr 00:35:12

 

Değişim rüzgarlarının estiği ChatCity`den karikatür uyarlamaları. İyi eğlenceler...

 



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Spor >Genel Spor Muhabbeti >Spor: Alex`in yerini dolduracak biri aranıyorsa...
  9.Oca.2013 Çar 12:23:04

Futbolun gündemini bu hafta Fenerbahçe`nin Alex`in yerini dolduracak birini araması oluşturuyor. Akıllara da şu soru gelmiyor değil: Fenerbahçe, Alex`in yerini dolduracak bir adam arıyorsa Alex`i apar topar niye gönderdiler?

Hıncal Uluç ile haftanın gündemi :
Sabah Gazetesi`nin usta kalemlerinden Hıncal Uluç, geçtiğimiz haftaya damgasını vuran spor olaylarını Sabahspor.com okuyucularına değerlendirdi.

Uluç;

Kadıköy Cumhuriyet Savcısı ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı`nı göreve çağırıyorum. "Hakem yalan rapor yazdı" çok önemli bir itham.
Hakemin raporu resmi devlet kâğıdıdır. Resmi devlet evrakında sahtekârlık yapmak çok ağır suçtur. Para cezası falan değil, hapis cezası gerektirir.
Kadıköy Savcısı, Türk Ceza Kanunu`nu biliyordur. Kadıköy Savcısı, Futbolda Şiddet Yasasını da biliyordur. Hakemler yalan rapor yazıyorlarsa bu yalan raporu kendi kendine yazmıyor! `Ben yalan rapor yazıyım da iki Fener futbolcusunu bitireyim` diye hakem rapor yazmaz, ondan bir menfaati yok. * `Menfaat sağlıyor` demektir. Bu da futboldaki fanatizmi düşünürsen sokaklara kan getirir, statlara değil. Kadıköy Cumhuriyet Savcısı bunun da farkındadır herhalde!..

Alex`i gönderen Fenerbahçe onun yerini doldurmak için çalışmalarını sürdürürken, Belhanda ismi öne çıktı. Bonservisi konusunda bir takım problemler var sanırım. Belhanda`nın alınması orta sahadaki sorunu çözebilir mi?
Belhanda kim? Fenerbahçe, Alex`in yerini dolduracak bir adam arıyorsa Alex`i apar topar niye gönderdiler?
İnsanın aklının alacağı şeyler değil ama Fenerbahçe`de her şey mümkün, her şey olabilir! Artık komediyi saklamıyorlar da...
Aziz Yıldırım, Antalya`da takımla beraber kampa giriyor. Takımın gerçek teknik direktörü o... Çünkü Aykut Kocaman`ın artık itibar olarak da kredisinin kalmadığını herkes biliyor.
Bir açıklamasını okudum, gülesim geldi! Sezon sonunda ciddi değerlendirme yapacakmış, o zaman karar verecekmiş! Versen ne olacak, vermesen ne olacak! Senin ciddi kararını kim ciddiye alır artık... Böyle bir şey olur mu? Koskoca Fenerbahçe`nin `teknik direktörü` diye orada bulundurduğu adama bak, tepesinde kulüp başkanı, kendisi değerlendirmesini sezon sonunda ciddi olarak yapacak! Hadi canım...

Kocaman`ın, `Koşan bir takım yaratmak istediği` sıkça dillendiriliyor ve Belhanda`nın da bu koşan takımın bir parçası olacağı yönünde yorumlar var.
Geçen senenin başında `Koşan bir takım yaratmak istiyorum. Bu takımda Alex`in yeri yok" dedi. Arkasına da Hürriyet gazetesinin manşetlerini alarak, Altan Tanrıkulu, "Evet, Aykut Kocaman`ı destekliyorum. Alex`e ihtiyaç yok" diye yazdı.
Sonra Fenerbahçe futbolun F`sini oynamadı. Alex de yok. Aziz Yıldırım, Azizsilin enjeksiyonu ile devreye girdi, onun emriyle Alex oynamaya başladı. Alex oynamaya başlayınca, attığı ve attırdığı gollerle Fenerbahçe arayı kapattı. Peki evvelki sene Alex, Fenerbahçe`yi şampiyon yapmadı mı? Fener top mu oynadı? Yine Aziz Yıldırım`ın emriyle Alex devreye girdi. Daha o zamandan Alex`i yok etmek istiyordu. Neyse!..
Bu sene; sezon başında başlama... `Ben Alex`i istemiyorum arkadaş. Ya Alex ya ben` dersin Alex devam ediyorsa alır şapkanı gidersin. Ama adam emir kulu... Bu sezon da Alex ile başladı ve olmadık zamanda ilk devrenin ortasında, ara transferi dahi beklemeden apar topar gönderdi.
Alex krizinin olduğu haftalarda Allah`tan Fenerbahçe`nin çok kolay maçları vardı. Yoksa sokağa çıkamaz hale gelirdi. Belki de o dönemi bilerek seçtiler. `Nasıl olsa Avrupa`da bu palavra takımları yeneriz, tur atlarız, Türkiye`de de zor maçımız yok; sıyırırız` diye... Ondan yararlanarak devre arasını görebilirdi. Şimdi bundan sonra ne olur bilemiyorum.
Ama şampiyon bile olsa Fenerbahçe`yi şampiyon yapan adamın adı şimdiden belli: Aziz Yıldırım... `Aykut kaçmış gitmişti, onu geri getirdim. Takımla konuştum.
Takımı toparladım. `Aykut`a arkandayım` dedim, moral verdim. SMS ile sahaya çıkacak 11`leri söyledim. Devre arasında soyunma odasına inip Aykut`a ikinci devre oynayacağı taktiği söyledim. Fenerbahçe böylece şampiyon oldu!` Şimdiden bunu yazın. Fenerbahçe şampiyon olursa budur...
Fener şampiyon olamazsa bu sene, `Biz Aykut`a bir şans daha verdik ama bu şansı kullanamadı. Artık yapacak bir şey yok. Seneye bakıyoruz. Aykut`un arkasında daha fazla duramayız. Hadi bakalım sana güle güle..." Şamaroğlanı, günah keçisi...
`Günah keçisi` vardır ya... Eski devirde köyün başına gelen felaketlerden kurtulmak için bir keçi seçerler onu dağa salarlarmış. Keçi kurda kuşa yem olur ve köyden gittiği için onunla beraber bütün günahlar da yok olurmuş. `Günah keçisi` lafı oradan geliyor.
Fenerbahçe bu sene kazanırsa Aziz Yıldırım; kaybederse günah keçisi hazır!.. Böyle bir durumu kabul ediyor Aykut Kocaman... Etsin, ne yapalım.

Kocaman istifasını ve istifasını geri almasının nedenlerini anlatırken, "Bir kişinin sorumluluğu üzerine alması gerekiyordu" dedi.
Hangi sorumluluk? Sorumluluğu üstüne alan adam geri dönmez. Şair "Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın" demiş. Beni geri zekalı mı zannediyorlar acaba! Bütün kamuoyunu geri zekalı mı zannediyor!
İstifasından bir gün sonra konuşmadı mı, "Bu istifa tamamen gündemi değiştirmek için uydurulmuş bir tezgahtır. Bu tezgahı kuran da Aziz Yıldırım`dır. Bu istifa geri alınacaktır" demedik mi!
Bağdat Caddesi`nde kıyamet kopuyordu, millet sokaklarda yürüyordu. "Yönetim istifa, Aykut istifa" diye... "Aykut istifa ettim" der demez gündem değişti, protestolar bitti. Şimdi Fenerbahçe bal badem Antalya`da kamp yapıyor. Tezgah o kadar açık ki!..
"Birinin sorumluluğu üzerine alması gerekiyordu" lafında da şu ima var; `Ben sorumlu değilim ama ben kahraman olarak sorumluluğu üstüme aldım.` Alkış bekliyor bunun üstüne de!.. `Sorumlu aslında başkalarıydı ama ben kahramanca sorumluluğu üstüne alan komutanım.`
Sorumluluğu üstüne alan komutanları kurşuna dizerler arkadaş! Tarih böyledir.

Kocaman`ın "İki hakem hakkımızda yalan rapor yazdı" açıklaması da dikkat çekiciydi. Fenerbahçe`ye karşı bir komplo mu var?
Kadıköy Cumhuriyet Savcısı ve Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı`nı göreve çağırıyorum. "Hakem yalan rapor yazdı" çok önemli bir itham.
Hakemin raporu resmi devlet kâğıdıdır. Resmi devlet evrakında sahtekârlık yapmak çok ağır suçtur. Para cezası falan değil, hapis cezası gerektirir.
Kadıköy Savcısı, Türk Ceza Kanunu`nu biliyordur. Kadıköy Savcısı, Futbolda Şiddet Yasasını da biliyordur. Hakemler yalan rapor yazıyorlarsa bu yalan raporu kendi kendine yazmıyor! `Ben yalan rapor yazıyım da iki Fener futbolcusunu bitireyim` diye hakem rapor yazmaz, ondan bir menfaati yok. * `Menfaat sağlıyor` demektir. Bu da futboldaki fanatizmi düşünürsen sokaklara kan getirir, statlara değil. Kadıköy Cumhuriyet Savcısı bunun da farkındadır herhalde!..
O zaman ortada bir suçlu var. Ya yalan rapor yazan hakemler ya da hakemleri yalan yazmakla itham eden kişi...
Kadıköy Cumhuriyet Savcısı Aykut`u derhal çağırıp ifadesini almalı ve bu ifadeden edindiği vicdanı ve hukuki kanaate göre de ya Aykut`u ya hakemleri mahkemeye vermeli... Bu laf havada kalmaz. Kalırsa Türkiye`de adalet sisteminin, Türkiye`de yargı sisteminin olmadığı ortaya çıkar. O zaman ben Kadıköy Cumhuriyet Savcısı`na güvenimi yitiririm. Bu olaya ses çıkartmıyorsa eğer...
Yarın da Fatih Terim diyecek ki `Hakem yalan rapor yazdı`, öbür gün Samet Aybaba diyecek ki `Profesyonel Ceza Kurulu yalan raporlarla bize ceza verdi`, öbür gün Şenol Güneş diyecek ki `Tahkim Kurulu yalan raporlarla bizi...` Bunun sonu yok! O kapıyı açık tutarsan o kapıdan herkes geçer. Ama filler çatışırken olan çimenlere olur.
Kadıköy sokakları, sahil yolları kan gölüne döner. Türkiye gerileme çok açık, çok yakın bir ülke... Kimsenin herhangi bir konuda insanları germe hakkı yok! Bunu sağlayacak kişiler de yasaları uygulamakla görevli Cumhuriyet Savcılıları...

Meireles`in cezasının 4 maça inmesinin ardından ikinci dalga geldi ve bu defa yaptıkları açıklamalar nedeniyle başkanlara fatura kesildi. Şener`e 30 gün, Aysal ve Yıldırım 21 gün hak mahrumiyeti cezası aldı. Aysal "Herhalde Meireles`in cezasını bize pay ettiler" diye tepki gösterdi.
Bence o lafa da ceza verilmeli! Şimdi bir şeye itiraz etmek başka bir şey, itiraz ederken o itirazın suç içermesi başka bir şey...
Ben senin sorduğun soruya itiraz edebilirim; `Bu ne biçim soru kardeşim` diyebilirim ya da `Ben bu soruya cevap vermeyebilirim` diyebilirim. Ama hakaret içeren bir söyleyip `Böyle soru mu olur!` dersem sen beni mahkemeye verirsin. Senin sorduğun soru çok akıl almaz, yanlış bir soru olsa bile beni mahkemeye verebilirsin; `Bana hakaret etti Hakim Bey!`
Üç başkana verilen ceza doğrudur. Çünkü üçü de Futbolda Şiddet Yasasını ve kuralları ihlal etmiştir. Federasyona ve federasyon kurullarına hakaret etmişlerdir. Eleştiri başka bir şey... Biraz evvel ne dedim "Kapıyı açık tutarsan o kapıdan herkes geçer."

Öteki taraftan Beşiktaş`ın ilginç bir tepkisi vardı. İkinci başkan Ahmet Nur Çebi "Meireles konusu bizimle alakalı değil. Galatasaray ve Trabzon`u da ilgilendirmiyor" dedi. Beşiktaş`ın kendini tartışmanın dışında tutmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben onu anlayamadım. Beşiktaş Kulübü`nde bırak ikinci başkanlığı, Beşiktaş`ta üye olmaz böyle bir adam ya!.. Eğer `Beşiktaş Yönetimi` diye bir şey varsa bu arkadaşımızı derhal Beşiktaş üyeliğinden ihraç etmeliler. Fenerbahçe tek başına uzayda mı oynuyor maçlarını?
Meireles hangi takıma karşı oynarsa oynasın, oynadığı her maçtaki Fenerbahçe`nin aldığı ya da almadığı puan senin bulunduğun aynı puan cetvelinin içinde! Yani, adamda mantık yok, adamda Türkçe yok, adamda futbol bilgisi, yok. Adamda hiçbir şey yok! Resmen sallamış.
Bir de başka bir lafı var "Necati gibilerini biz de alacak para var." "Necati gibileri" böyle bir laf olur mu! `Ahmet Çebi gibileri`ni yönetim kuruluna alırsan, ikinci başkan yaparsan o da `Necati gibilerini` alır"

Bütün bunların arasında Trabzonsporlular şampiyonluklarını istemeye devam ediyor. Aradan geçen zamana, soğuk havaya rağmen yürüyüş düzenlediler ve TFF binasına siyah çelek bırakıp taşıdıkları pankartlarla beklentilerini belli ettiler. Taraftarların bu çabası bir karşılık bulur mu?
Ortada bir şike davası var, bu şike davası ile ilgili verilmiş mahkumiyet kararları da var. Ama Türkiye Futbol Federasyonları başından beri bu olayı yok farz ediyor. Mehmet Ali Aydınlar federasyonu, Fenerbahçe`nin Şampiyonlar Ligi`ne katılmasını iptal etti. Fenerbahçe şampiyonsa niye iptal ediyor?
Trabzonlular bu davayı sonuna kadar gütmekte haklılar, güdecekler de... Ta ki Türkiye Futbol Federasyonu `Hayır, Fenerbahçe`nin şampiyonluğu meşrudur, onaylıyorum. Bitti!` diyene kadar...

Belhanda uygun mu? :
Oyuncular takımları değiştirmez. Takımlar oyuncuları değiştirir. Türkiye`deki yaygın futbol zihniyetinin bir türlü ikna olamadığı durum bu.

Fiziken, mental olarak, psikolojik olarak durum budur. Bir dolu dünya yıldızının bizim takımlarımızda sıradanlaşması bunun örneğidir. Çünkü bir ya da birkaç oyuncu takımı dönüştüremez, ama takım onları kendisine benzetir. Bu, sosyolojik bir gerçektir. Takımlar şablondur. En büyük yıldız ve sıradan görev adamının önemi uzun vadede aynıdır. Aykut Kocaman’ın antrenör takımı olarak tanımladığı bu mu bilmiyorum. Eğer öyleyse sonuna kadar haklı. Antrenörlük her şeyden önce mühendisliktir. Kadro mühendisliği...

Fenerbahçe yapısal ve estetik olarak dönüşmek istiyor. Ancak merkezindeki sorun çözülmek bir yana derinleşiyor. Belhanda bu sorunun temel çözümü olamaz. Açık söyleyeyim: Civa gibi bir adamdan bahsediyoruz. Her şeye sahip bir yıldız adayı. Ancak Fenerbahçe halihazırda 1. sınıfa yükselmek isteyen bu müthiş yetenek için doğru yer değil. Zira şablonu oturmuş değil. Yunus’un ihtiyacı olan, tüm şablonları oturmuş iyi işleyen bir makinede tempo oyunu oynamak. Beğeniyle takip ettiğim bu oyuncu bu yumuşak yapı içinde kaybolur. Faslı Fenerbahçe’yi dönüştüremez. Amrabat’ın, Stoch’un, Riera’nın yaşadıklarından daha bütük sıkıntılar yaşayabilir. Üst düzey için hâlâ eğitime ihtiyacı olan bir oyuncudan bahsediyoruz. Fenerbahçe o üniversite değil. Sadece iyi para kazanabileceği bir yer. Önemli bir cevher, ama misal bir Ferguson ya da Wenger veyahut Van Gaal eğitimine ihtiyacı var. Bu oyuncuya bu açıdan bakmak lazım. O, Fenerbahçe için uygun mu diye değil, Fenerbahçe onun için uygun mu diye... Fenerbahçe’nin bu yapısal sorununu çözmeden bu tip oyuncuların mekanı olması güç.

Fenerbahçe ekolü?

Aykut Kocaman’ın bu sene soyunduğu işin önemli eksiği merkezde. Emre ve Alex’in daha güvenilir formlarına ihtiyaç varken daha iyi Selçuk Şahinler’le işe başlanmasında. Bu verkaççı eksiği takımın ön bölümündeki hücum gücüyle kopmaya yol açıyor. Arkada keskin stoper eksiği de bu sorunu derinleştiriyor. Meireles bu takımın en defansif orta sahası olması gerekirken skalada kendisine en hücumcu oyuncu olarak yer buluyor. Şablondaki problem derinleşiyor. Transfer burayı çözerse iş değişir. Belhanda daha manalı olabilir. Kocaman’ın yaratmak istediği yapı bu olmalı. Yoksa merkezdeki sıkıntı herkesi etkileyecek.Bu durum Avrupa’da şu ana kadar sorun yaşatmadı. Zira herkes dengeli oynuyor. Çıkmak, Türkiye’deki kadar zor olamadı. Ancak Bate sonrası durum değişir. Bu yapı, bu şablon yetmez. Kocaman bunu çözebilirse sorun hallolur. Ancak bu psikolojiyle bunu çözmek kolay değil. Bu psikolojiyi yaratanın da ne olduğunu söylemeye gerek yok.

Gelgitler büyük

Fenerbahçe, tarihinin en kötü dönemini yaşamıyor. Yaşı bana yakın olanlar ne olacağının hiç bilinmediği zamanları hatırlar. Kulüpte kimsenin yarınının belli olmadığı zamanları. Bir transfer döneminde 50 transfer yapıldığı, sezonun 3 teknik adamla geçildiği, yönetimlerin ilk ayında istifaya davet edildiği ve 2 dönem çalışabilene kral gibi bakıldığı yıllar. Fenerbahçe’nin çok daha zor zamanlarını hatırlamak zor değil. Bugünle karşılaştırılmaz dahi. Ancak Fenerbahçe’nin bugünlerden daha fazla şoke olduğu bir dönem yok. Türk sporunun en istikrarlı yapısıyken 1.5 senede tüm bunların oluşunun yarattığı sarsıntının benzeri yok. Eskiden zaten dağınıktı her şey... Şimdi gelgitler büyük... Kaptandan başkana, teknik direktöre, yöneticilere, tribünlere, medyaya kadar... Burada spor yapmak yaptırmak zor. Çok zor...

Kişiye özgü rejim; Azizm

Fenerbahçe’nin kendine has bir rejimi vardı eskiden, kaotik bir demokrasi. Azizm’den sonra mevzu farklılaştı. Bu, tam başkanlık sisteminin öncesini Fenerbahçe’nin gençleri hatırlıyor mu, bilmiyorum. Ancak sonrasının ne olacağı konusunda kimsenin bir fikri olduğunu sanmıyorum. Ortaya yeni bir aday çıkmasından bahsetmiyorum. Yeni bir rejimden bahsediyorum. Çünkü halihazırdaki rejim kişiye özgü. Azizm... Ve bu istikrar alışkanlığı sırasında yaşanan gelgitler psikolojiyi çok bozdu. Kocaman’ın gidip dönüşü bile anlatıyor her şeyi aslında. İşte soru aslında bu: Bu tedavi edilebilir mi?

Mehmet Demirkol 



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >Eşcinsellik sorusuna verilen ibretlik cevap
  13.Oca.2013 Pzr 21:34:28

 

Eşcinsellik sorusuna verilen ibretlik cevap:

Videoyu izlemek için burayı tıklayın.

 

 

 

<<123 45678910111213...91>>