ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
27 Nisan 2024, Cumartesi 06:50   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  HoKKaBaZ> Forum Başlıkları
    HoKKaBaZtarafından açılmış Toplam 901 Forum Başlığı var
<<123456 78910111213141516...91>>


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Dijital Yaşam >Bilgisayar Donanım - Yazılım >Nero 9 Essentials (Türkçe)
  1.Ağu.2009 Cmt 12:54:13
Nero´dan dev hamle : İlk indiren siz olun.

Click the image to open in full size.
Nero 9 Essentials: Artık Nero nun da ücretsiz bir sürümü var.

Sadece CD ve DVD yazmak mı istiyor ve Blu-ray desteği, video dönüştürücü ve diğer multimedya ıvır zıvırlarına ihtiyacınız yok mu? O zaman Nero Essentials ın en yeni sürümüne göz atmalısınız; zira bu sürüm ilk kez ücretsiz olarak sunuluyor.

Öyle görünüyor ki Nero, CDBurnerXP gibi ücretsiz programların oluşturduğu rekabetin farkına vardı ve ürün politikasında ufak bir değişiklik yaptı: Ücrete tabi ve kapsamlı Nero 9 Suite in yanında artık ücretsiz bir Nero da sunuluyor. Nero Essentials temelde bir "Nero Light" ve CD-DVD yazım/kopyalama görevleri üzerinde odaklanmış bir sürüm oluyor.

Bu sebeple indireceğiniz dosyanın boyutu 55 MB ve Windows XP, Vista ve doğal olarak Windows 7 altında da çalışıyor. Kullanıcı arabirimi acemi kullanıcılara da hitap etmesi için son derece basit hazırlanmış.
 
Not: Nero yükleme sırasında sisteminize bir araç çubuğu (ask.com) kurmaya çalışıyor. Gerekli aşamada bu seçenek üzerindeki tiki kaldırıp araç çubuğunu kurmamanızı tavsiye ediyoruz. Kurulumdan sonra Nero, sizi ücretsiz bir kayıt işlemine yönlendirecek. Kayıt olup olmamakta serbestsiniz.

Programı indirmek için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.

Nero 9 Essentials - Indir - Download.CHIP.eu
 
Chip Online


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Hüzünde hazzı hissetmek...
  2.Ağu.2009 Pzr 14:30:06

Hüzünde hazzı hissetmek...

Hüzünden haz duymak...
Bu düşüncemi mazoşist bulanlar var... Değil...
Eğer hayatınızda hüzün yoksa, boş yaşamışsınız demektir.. Onu anlatıyorum..
Konumuz, aşktı, sevgiydi, sevmek, sevilmekti..
Terk edilmişsiniz..
Çok ama çok sevip, çok ama çok şeyler verip terk edilmişseniz, hele de sizi terk eden ciğeri beş para etmez birilerine gitmişse, kızmaz mısınız?.. Öfkelenmez misiniz?..
Doğal duygular bunlar.. Kim itiraz edebilir ki..
Hüzünlenirsiniz yani..
Peki haz!..
O öfkeniz geçtikten, sular biraz durulduktan sonra, oturup soğukkanlı düşünebilirseniz, o sizi çok kızdıran, öfkelendiren, hüzünlendiren kişiye teşekkür etmeniz gerektiğini hissedersiniz..
Size yaşattığı mutlu anlar için..
Hayatınıza hiç girmeseydi, bugün hüzünlenmeyecektiniz.. Ama o mutlu anları, anıları da yaşamamış olacaktınız..
İnsan, çok ama çok değerli, çok anlamlı, çok güzel bir şeyi kaybettiği zaman üzülür.. Hele yerine yenisini koyması mümkün değilse.. Kaybı zerre umursamıyorsanız, bu zaten ona sahip olmanın size hiçbir şey katmadığını gösterir..
Ne kadar çok kızmış, ne kadar çok öfkelenmiş, ne kadar çok hüzünlenmişseniz terkedildiğinizde, aşkta, sevgide, sevilmede o kadar doruğa ulaşmışsınız demektir, o üzün yıllarda.. Ulaştıran kim?..
O!..
O zaman kızın tamam.. Ama içten içten teşekkür de edin, size yaşattıkları için..
Hep derim ya.. Ben hayatımda kimseyi terk etmedim..
Beni terk ettiler..
Terk edip giden sevgililerimi, dostlarımı düşünüyorum bazen.. Anılar çok güzelse hele, öyle zorluyor, öyle sık çıkıyor ki insanın karşısına..
Şairin dediği gibi bazen bir kelimeye bin anlam yükleniyor..
Düşünüyorum..
Artık öfkeyle değil, "Teşekkürle" düşünüyorum.. "Bana yaşattıkları için teşekkürle.."
Hüzünleniyorum düşünürken tabii.. Keşke sürseydi.. Keşke şimdi yan yana, el ele olsaydık..
Ama olamadık bugün.. O gün olduk ya.. O günü, o anı yaşadık ya.. Ne mutlu bana.. Onu düşünmenin hüznü, için için hazza dönüşüyor işte.. "Ne mutlu bana" diyorum..
"Ne mutlu bana, dolu dolu yaşamışım.. Dolu dolu sevmiş, sevilmişim en ölmeziyle sevgilerin ki, hala içimde hissetmek, bana hüzün dolu bir haz veriyor!.."
Bana bu hazları ve hüzünleri yaşatan tüm sevgililerime teşekkürler..
Sezen in dediği gibi..
"Gece bitmez, gündüz bitmez
Bu yalnızlık hiç bitmez
Ne kavgam bitti, ne sevdam
Ömür geçer, gönül geçmez
Her ayrılık bir vurgun, değmeyin yaşlarıma
Benden selam söyleyin bütün aşklarıma.."
 
Hıncal Uluç


HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Haber >Güncel haberler >Afganistan`da kadın olmak
  5.Ağu.2009 Çar 12:29:30
Adı Ruşen Kasım ve sadece 11 yaşında. Başına neler geldiğini anlamadan, her çocuk gibi ilgi odağı olmak onu utandırdı. İki eliyle yüzünü kapattı. İşte Afganistan ın çocuk gelinlerinden birinin "nikah fotoğrafı"...

Çocuk gelin çok utandı

ÜÇ ÇOCUK GELİN VE KOCALARI

Kezzap vahşeti

Kendini yakan kadınların dramı

Afganistan`da kadın olmak

The New York Times gazetesinin fotomuhabiri Stephanie Sinclair in objektifi, Afganlı kız çocuklarının korkunç dramını yakaladı.

Ama ne yazık ki, 2001 de Afganistan ı Taliban dan kurtarmak iddiasıyla bu ülkeye giren Amerikan güçleri, bu konuda da diğer konularda olduğu gibi hiçbir şeyi değiştiremedi.

Çocuk yaşta, dedeleri olabilecek yaştaki erkeklerle evlendirilen bu küçük kızların dramı aynen devam ediyor.

Evliliğin ne olduğunu bile bilemeyecek yaştaki küçük kızları koca evinde bekleyen hayat ise insanlıktan uzak. Genellikle başlık parası, borç karşılığı resmen satılan bu küçük kızlar, kumaları ve onların çocuklarıyla birlikte yaşıyor, tarlada ve ev işlerinde çalıştırılıyor ve biyolojik olarak çok erken yaşta anne oluyor. Birçoğu doğum sırasında ölüyor.  Gördükleri şiddet ise cabası. Birçok çocuk gelin, bir süre sonra kendini yakarak intiharı seçiyor.

Ancak Afganistan ve benzeri ülkelerde çocuk yaşta evlendirilen kızların durumuna aldıran yok. Bu hem sıradan, hem de ahlaki açıdan, dahası hukuki olarak da "uygun ve yaygın" bir gelenek olmaya devam ediyor.

Hürriyet



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Spor >Genel Spor Muhabbeti >Dünyanın en iyi 4. stadı: Beşiktaş İnönü Stadyumu
  12.Ağu.2009 Çar 16:00:24

The Times`ın yaptığı Dünya`nın en iyi 10 stadı sıralamasında, Beşiktaş İnönü Stadyumu, dördüncü sırada kendisine yer buldu.

Özellikle Avrupa Kupaları maçlarında, Beşiktaş taraftarının ateşli tezahuratlarıyla rakipleri şaşkına çeviren Beşiktaş`ın mabedi İnönü Stadyumu, dünyanın en iyi dördüncü stadı seçildi.

THE TIMES`ın yaptığı sıralamada, ilk 3 sırada Westfalenstadion, San Siro ve Anfield yer aldı.

Beşiktaş`ın maçlarını oynadığı İnönü Stadyumu`nun dördüncü sırada kendisine yer bulmasında, taraftarların ateşli olmasının yanı sıra, stadın bulunduğu yerin inanılmaz bir manzaraya sahip olmasından da bahsedildi.

İşte Dünya`nın en iyi 10 stadı:

1- Westfalenstadion
2- San Siro
3- Anfield
4- İnönü Stadyumu
5- Allianz Arena
6- Bernabeu
7- La Bombonera
8-Stadionul Dinamo
9- Nou Camp
10- Craven Cottage

Haber3



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >Hayatınız seçtiğiniz kadındır
  14.Ağu.2009 Cum 19:53:20

HAYATINIZ SEÇTİĞİNİZ KADINDIR

Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :

- Hayatını bağışlarım ama bir şartım var, der.
“Kadınlar hayatta en çok ne ister?” budur bilmek istediğim. Bu
sorunun yanıtını getir; kurtar kelleni der.

General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve
Kafdağı’ndaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir. Günlerce gecelerce
at koşturur, cadıyı bulur ve sorar:

- Kadınlar hayatta en çok ne ister?

Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki yenilir yutulur
cinsten değil.

- Evlen benimle!
O zaman öğrenirsin ancak istediğini...


Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz koşar
Harun Reşit’e ve :

- Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!

Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar ancak cadıya da evlenmek için
söz vermiştir.
Neyse evlenirler. İlk gece General bir bakar ki, o korkunç cadı
dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada. Konuşur cadı :

- Benim kaderim böyle. Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer
yarısı çirkinim der. Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım ,
yoksa gündüzleri dışarıdayken mi?

General düşünür ve :

- Sen bilirsin kararı kendin ver der. İşte o an korkunç cadı sonsuza
dek güzel bir kadın olarak kalır.

Peki, bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir?

1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır.

Hayatınız seçtiğiniz kadındır. Zevkli bir kadına rastlarsanız
zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına
rastlarsanız zekânız gelişir. Hayat kat kattır. Babil’in Asma Bahçeleri
gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi
kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara,
gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve
hayatıdır. Hayatınız seçtiğiniz kadındır.

 

Alıntıdır



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >Eğer;
  21.Ağu.2009 Cum 22:59:43
 Eğer;

 O`nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...

 sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

 ve O, her durduğunuz yerde duruyor,

 her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,

 hüzünlendikçe ağlıyorsa...

 dünyanın en güzel yeri O nun yaşadığı yer, en güzel kokusu

 bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

 hayat O nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,

 O nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

 her şiirde anlatılan O ysa... her filmin kahramanı O...

 her roman O ndan söz ediyor, her çiçek O nu açıyorsa...

 bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez

 özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

 iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

 iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

 eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın

 O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

 kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

 özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

 hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

 O nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,

 vuslat sehere denkse...

 gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

 bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O nun yüzü suyu hürmetine...

 uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

 dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,

 bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

 Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,

 sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

 ...o halde bugün sizin gününüz!..

 "Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

 Can Dündar

https://www.izlesene.com/video/muzik-eger---can-dundar/929007



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Spor >Genel Spor Muhabbeti >Kızılay|Arda`nın yanına 10 Aurelio lazım!|Elalem atlet... Biz don-atlet!|Puan orucu!
  26.Ağu.2009 Çar 22:23:43

Şampiyonluk fani.
Gelip geçici.
Kalıcı işler yapmak lazım.
Beşiktaş gibi.

Beşiktaşlı değilim.
Ama, Beşiktaş forması aldım... Göztepe formalarımın yanına koydum.

“Niye?” derseniz...
“Kızılay” yazdığı için.

Bugüne kadar görülmemiş bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirip, formasına ‘Kızılay’ yazan bir kulübe sadece teşekkür etmek yetmez; o forma satın alınarak desteklenmesi lazım.

Şimdi bu satırları okuyup, “Beşiktaş, formasına Kızılay yazdı ama, forma satışlarından Kızılay’a pay ödemiyor” diyebilirsiniz... Ve, ilk bakışta haklı görünebilirsiniz... Ancak, Kızılay’ın en büyük bağışçılarından biridir, Demirören Ailesi... Hayırseverlik işini davul zurnayla yapmadıkları için pek bilen yoktur... Yani, bir anlamda, bizzat Beşiktaş Başkanı’nın ailesi tarafından ödeniyor o para Kızılay’a.

Üstelik...
Kızılay’ın kan bağışlama kampanyalarının en büyük destekçilerinden biri de, Çarşı’dır.

Ve, bir not.
Sadece ‘Kızılay’la sınırlı kalmayacak Beşiktaş... Bir süre Kızılay yazılacak, sonra aynı formaya, ‘Mehmetçik Vakfı’ ve ardından ‘Yüzde Yüz Dumansız Hava Sahası’ yazılacak... Formaya yazmayı düşündükleri başka yardım vakıfları da var.

Küçük bir pürüz var bu girişimde... Futbol Federasyonu, sırta yazılan ‘Kızılay’ kelimesini reklam mevzuatı kapsamında değerlendiriyor ve “Sezona nasıl başladıysan, öyle bitirmelisin” diyor... Halbuki, Kızılay veya Mehmetçik Vakfı reklam için yazılmıyor formaya... Topluma yararlı mesajlar verebilmek için yazılıyor... Dolayısıyla, Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener’in de bu bürokratik engeli bir şekilde halledip, katkı sağlayacağını düşünüyorum.

                                                                     ****************

Arda’nın yanına 10 Aurelio lazım!
Galatasaray şahane.
Fenerbahçe muhteşem.
Anlata anlata bitiremiyoruz da...
Milli takımı nasıl kuracağız?

Sadece 9 gün sonra Türk futbol tarihi için çok kritik iki maç var... Önce içeride Estonya, sonra deplasmanda Bosna... Bosna’ya bırak puan vermeyi, yenemezsek Dünya Kupası hayal.

Forvete Keita’yla Baros’u, defansa Lugano’yla Roberto Carlos’u mu koyacağız?

Servet-Gökhan üç haftada dört yemeyi başardı bile, Ayhan orta şekerli, Mehmet Topal sakatlıktan yeni çıktı... ‘Banko’ kazanmak zorundaysak, ki öyleyiz, Galatasaray’da Arda’dan başka içinize ‘banko’ sinen futbolcu var mı?

Volkan’ı kaleye koyduk diyelim... Semih yedek, Mehmet Topuz sakat, Emre bile ‘eh işte’ değil mi? Elinizi vicdanınıza koyun, Kazım Kazım hakikaten çok mu lazım?

Ernst’i, Fink’i çıkar...
Rakiplerinden başka memnun olan var mı Beşiktaş’ın oynadığı futboldan?

Trabzon’a baksan; bu formla vazgeçtik yerlilerden, Song bile bizim milli takıma giremez... Sivas tel tel dökülüyor; bi Fatih Terim’in milli takıma almadığı Mehmet Yıldız var, onu da, hadi bu sefer alayım dese, alamaz, sakat... Bursa’dan Sercan’ı ekledik, tamam, var mı başka adayınız Anadolu takımlarından?

Gözü dışarı çevirsek mecburen... Fatih Tekke, Fatih Terim’le gemileri yaktı, onu geç... Bayern tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşıyor, Hamit’in varlığıyla yokluğu bir... Tuncay, ikinci ligde oynuyor... Mevlüt belki diyelim... Nuri Şahin, hikaye... Aurelio sakat.

Bazen acımasızca eleştiriyoruz ama, bu şartlarda n’apsın Fatih Terim? Şapkasından tavşan çıkarıp, onu mu sürsün sahaya?

‘Yerli’ rekabeti ‘yabancı’larla yapmak güzel de... İşin bokunu çıkarırsan, olacağı bu işte.

                                                                     ****************

Elalem atlet... Biz don-atlet!
Şahane bir organizasyon izledik geçen hafta... Berlin’deki Dünya Atletizm Şampiyonası’nı.

Nedir atletizm?
Olimpiyatın omurgası.
Tüm sporların atası.

Kaç disiplin vardı? Maraton, dekatlon, 100 metre, üç adım, yüksek atlama, sırıkla atlama, disk, çekiç, uzatmayayım; erkeklerde 24, bayanlarda 23 disiplin, toplam 47.

Avrupa’ya bakarsak...

10 milyon nüfuslu Belçika, 17 sporcuyla katıldı... Sadece 8 milyon nüfusu olan Bulgaristan, 13 sporcuyla... Bunlara göre daha kalabalık bir ülke olan, 47 milyon nüfuslu İspanya, 54 sporcuyla katıldı... Rusya’yı, Almanya’yı, Fransa’yı, İngiltere’yi, İtalya‘yı yazmıyorum... 10 milyon nüfuslu Portekiz, 30 sporcuyla geldi... 8 milyon nüfusu olan İsviçre, 11 sporcuyla... Alt tarafı 5 milyon nüfusu olan Finlandiya, 20 sporcuyla... İstanbul’dan bile az, sadece 11 milyon nüfusu olan Yunanistan bile, 21 sporcuyla katıldı.

72 milyon nüfuslu biz?
Sadece 9...

Peki, neticemiz?
Sadece 1 bronz.
Kim aldı?
Karin Melis Mey.
Güney Afrikalı millimiz!

2 yıl önce Osaka’da yapılan Dünya Atletizm Şampiyonası’ndaki neticemiz neydi? Sadece 1 gümüş... Elvan Abeylegesse almıştı... Etiyopyalı millimiz!

Demem o ki:
Atletizmde yoksan, devşirmeler dışında atlet yetiştiremiyorsan, olimpiyata talip olmak senin neyine birader?

                                                                     ****************

Puan orucu!
Anderlecth...
Şampiyonlar Ligi gitti.
Shakhtar...
UEFA da gitti.
Trabzon’dan 2 yedi.
Fener’den 3 yedi.

Başarısının sırrını, “İstanbul’da Laila var, Sivas’ta la ilahe illallah” diye açıklamıştı Bülent Uygun.

Şu mübarek Ramazan ayında istifa etmek zorunda kalmazsa iyi!

Yılmaz Özdil



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Onların hikayesi, İETT`nin hikayesi...
  5.Eyl.2009 Cmt 19:49:40

Onların hikayesi, İETT’nin hikayesi...

Hikayemiz bundan 137 yıl önce insanla başlar. Bu kişi bir Fransız mühendis olan Eugene Henry Gavand’dır. Gavand, insanların her gün nefes nefese inip çıkmak zorunda kaldığı Yüksekkaldırım yokuşuna alternatif olarak düşündüğü asansör tipinde bir demiryolu projesi için uzun müzakerelere başlar. Dönemin ticaret ve bankacılık merkezi Galata ile sosyal yaşamın kalbinin attığı Pera’yı birbirine bağlayacak bir proje hazırlar, padişahın huzuruna çıkar ve 1869’da Tünel yapma imtiyazını alır. Altı yıl sonra da Tünel hizmete açılır.

İşte o yıllarda insan`la başlayan İETT’nin hikayesi birçok aşamadan geçerek günümüze ulaşır. Bu asırlık kurumda yıllarla değişmeyen tek şey vardır: İnsan odaklı hizmet anlayışı. Yollar değişir, araçlar değişir, İstanbul değişir, bir şey hep aynı kalır: İnsana insanla hizmet.

İETT’nin hikayesi İnsanla başladı İnsanla devam ediyor. Bu hikayede kendi kişisel tarihini yaşarken kurumun tarihine zenginlik katan birçok isim var. Ve bu isimler politikadan sanata açılan geniş bir yelpazeyi oluşturuyor. İETT onların ilk durağı. Yaşam serüvenleri boyunca pek çok durak var uğradıkları, fakat ilk durakları olan İETT, en müstesna yerini koruyor.

İETT onların ekmek kapısı oldu. Kimi sayaç okudu, kimi tahsilat yaptı, kimi kantinde çalıştı, kimi futbol takımında ter döktü. Kurumdan aldıkları maaş onlar için güvence oldu. Kazançları belki azdı ama bereketliydi. Bu maaş sayesinde okuluna devam eden, evlenen, ailesinin nafakasını sağlayan gençlerdi onlar. Önlerinde yaşanacak koca bir ömür vardı. Hayat, herkes gibi onlara da sürprizler hazırlıyordu.

Gün geldi, her biri değişik sebeplerle İETT’den ayrıldı. Onlar İETT’den ayrıldı ama ne İETT onları ne de onlar İETT’yi unuttu. Takvimler 2003 yılını gösterdiğinde `insana dair bir belgesel` projesi için İETT arşivinin kapıları açıldı ve tozlu dosyalar bir bir tarandı. Bu gençlerin işe başlama tarihleri, sınav kağıtları, dilekçeleri, fotoğrafları gün ışığına çıktı. Belgeler Türkiye’nin iki belgesel ustası Can Dündar ve Nebil Özgentürk`ün elinde şekillendi, "İLK DURAK" adını aldı. İstanbul`un Entellektüel Tarihinden Tanıklar`ın yer aldığı belgesele Atilla Özdemiroğlu müzikleriyle katıldı. İETT ünlülerine tek tek ulaşıldı, anılar canlandı, dile geldi. Cemal Reşit Rey Konser Salonu`nda organize edilen belgeselin galası muhteşem bir geceye dönüştü. İşte bu hikayenin kahramanları :

Recep Tayyip Erdoğan (Başbakan), Ferruh Bozbeyli (Eski TBMM Başkanı), Yaşar Kemal (Yazar), Mustafa Sarıgül (Şişli Belediye Başkanı) Orhan Hançerlioğlu (Yazar), Sadi Hoşses (Müzisyen), Memduh Ün (Yönetmen), Tuncel Kurtiz (Sinema Oyuncusu), Hıfzı Topuz (Yazar), Necdet Mahfi Ayral (Tiyatrocu), Arif Özgülüş (Devlet Sanatçısı- Klasik Türk Müziği), Recep Bilginer (Yazar-Gazeteci),   Rasih Nuri İleri (Araştırmacı- Yazar), Münip Hayri Ürgüplü, Peride Celal (Yazar), Münevver Andaç (Çevirmen- Nazım Hikmet’in eşi), Hüseyin Pala (Sendikacı), Dr. Hasan Ferit Cansever (Türk Ocakları’nın Kurucusu), Emin Bülent Serdaroğlu (Şair-Futbolcu), Cezmi Or (Milli Atlet- Türkiye Rekortmeni), Hüsnü Özarı (Milli Boksör), Güner Frik (Üç Adım Atlama Türkiye Rekortmeni), Enver Göçener (Voleybol Antrenörü), Nedim Özbey (Voleybol Milli Takım Teknik Direktörü), Müslüm Bağcılar (Fenerbahçe Külübü ikinci başkanı), Raşit Anaral, Tahsin Aybar, Prof.Dr. Ethem Arif Battalgazi, Orhan Koraltan, Prof. Dr. Abbas Erdoğan Noyan, Prof.Dr. Ahmet Faruk Özerengin, Dr. Muammer Kantarcı (İETT tarihinde ikinci kez Genel Müdür oldu) Nevzat Pakdil (TBMM Başkan Vekili), İlhami Safa, Dr. Şükrü Sekban.

İLK DURAK belgeseli, 18 ve 20 Nisan 2005 akşamı iki bölüm halinde özel bir televizyon kanalında yayınlandı. İstanbulluları`ın günlük hayatında yeri yadsınamaz olan, ilk`lerin mimarı İETT bu sayede tüm Türkiye’ye ulaştı.

Dünyada yüz yaşını aşmış ender kuruluşlardan biri olan İETT’nin gizli kahramanları dün olduğu gibi bugün de; İstanbul’u bir uçtan bir uca arşınlayarak insan`a hizmeti sürdürüyorlar.


Yazar Mahmut Çetin`in başında olduğu bir ekip binlerce personel dosyasını taradı, kitapta yer alacak 300 ünlü isim buldu. Genel Müdür Aslan`la birlikte İETT`nin arşivlerine girdik ve yıllardır açılmayan personel dosyalarını araladık. Eski vesikalık fotoğraflar, sicil notları, performans tutanakları, Psikoteknik Laboratuvarı`ndan çıkan sonuçlar, ‘‘Gizli’’ kaydı iliştirilmiş dosyalar arasında gezindik. Yakınçağ tarihimize akan bir ırmakta yolculuğa çıkmış gibi hissettik kendimizi. Nazım Hikmet`in eşi Münevver Hanım`ın hüzünlü fotoğrafı, tozlu dosyaların arasından çıkıp gözlerimize baktığında yüreğimiz burkuldu, Başbakan Tayyip Erdoğan`ın zayıf, kemikli delikanlı yüzünü tanımakta güçlük çektik. Kimlere rastlamadık ki... Yaşar Kemal, Rasih Nuri İleri, Memduh Ün, Peride Celal, Hıfzı Topuz, Necdet Mahfi Ayral, ilk komünistlerden İştirakçi Hilmi, Türk Ocakları`nın kurucusu ülkücü Hasan Ferit Cansever, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, TBMM eski başkanlarından Ferruh Bozbeyli. Hepsi hayatlarının bir bölümünü ya da tüm çalışma hayatlarını İETT`nin masalarında geçirmişti. Dosyalardan çıkıp kitaplara ve diğer belgelere baktık. Henüz tam derlenmemiş notları okuduk. Bu zevkli yolculuğumuzdan aklımızda kalanları sizin için not ettik. İşte 132 yıllık İETT`den insan manzaraları.

PERİDE CELAL (Yazar)

İETT`de çalışırken kötü yazıyordum


İETT`de çalışmaya 1940`ta başladı. O günleri şöyle anlatıyor: ‘‘Elektrik Şirketi’nde yakın arkadaşlarım Münevver Andaç ve İlhami Safa ile beraber çalışıyorduk. Şu an şükran duyduğum güzel günlerdi onlar. Hem orada çalışıyor, hem yazılarımı sürdürüyordum. Sonra teyzelerimden ayrıldım, anneannemle Bomonti`de küçük bir apartman tuttuk. Fakat iki iş birden olunca, yazmaya yeterli zaman ayıramıyordum, yazdığım şeyler kötüydü. Bu eleştiriler karşısında, evlendikten sonra `Allah kahretsin` deyip bırakabilirdim. Fakat bunun aksi oldu, gayet aydın biriyle evlendim. Kocam avukattı. Bana, `Onları bırak, istediğin gibi yaz, çünkü ekonomikman bir düşüncen olmayacak, ben senin arkandayım` dedi. Öyle biriyle evlenmem benim için şanstı. Ondan sonra birtakım olumlu kitaplar yazmaya başladım.’’ Peride Celal, 1944`te İETT`den ayrılarak İsviçre`ye gitti. Türkiye`nin Bern Basın Ataşeliği`nde, sekreter kadrosunda görev yaptı. Üç yıl sonra Türkiye`ye döndü, İETT`de çalışan Tahakkuk ve Vesaik Şube Müdürü Atıf Yonsel`le evlendi. Peride Celal yazı hayatında eşi Atıf Yonsel`den büyük destek gördü.

RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Başbakan)

Kaptanlık yaptığı İETT takımı şampiyon oldu

Recep Tayyip Erdoğan, 24 Temmuz 1974’te geçici olarak işe alınan 16 kişiden biriydi. Altıntepe binasının temizlik ve aksayan hizmetlerini yürüteceklerdi. 15 Ekim 1975`te 9 kadro için açılan ve Türkiye`nin komşuları, yönler, aritmetikten oluşan üç soruluk imtihanı kazanarak daimi işçi oldu. İETT`deki kayıtlara göre Kaptanpaşa Mahallesi Birlik Sokak Numara 13/A adresinde oturuyordu. 1 Ekim 1976 tarihinde ise Altıntepe Daire Müdürlüğü`ndeki görevinden Spor ve Tesisler Müdürlüğü`ne nakledildi. Artık hem çalışıyor hem de top koşturuyordu. Sorumluluğunu yürüttüğü İETT`nin Şişli Garajı`ndaki kantinde takım arkadaşları Serdar Şahin ve Dursun Kara ile birlikte çalışıyordu. Fırtına gibi esen Erdoğan`ın, kaptanı olduğu İETT futbol takımı 1978 yılında İstanbul 1. Amatör Ligi Şampiyonu oldu. İETT`de yedi yıl futbol oynayan Erdoğan 18 Haziran 1981`de istifa etti. Gerekçesi ‘‘Özel sektörden almış olduğu uygun iş’’ti. 13 Ağustos 1981`de kurumla ilişiği kesildi.

FERRUH BOZBEYLİ (Politikacı)

TBMM başkanlığından önce sokak lambalarını kontrol ederdi

Bozbeyli, 1957`de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi`nden mezun oldu. 1961’de Adalet Partisi’nden İstanbul milletvekili seçildi. Üç dönem TBMM Başkanı oldu. 40 arkadaşıyla birlikte AP`den istifa etti. 18 Aralık 1970`te bir grup arkadaşıyla Demokratik Parti`yi kurdu. 1978`de siyasetten çekildi. Hukuk Fakültesi`nde okurken İETT`de çalışmaya başlayan Bozbeyli anılarında o dönemi şöyle anlattı: ‘‘Öğrencilik yıllarımda İETT`de işçi olarak çalıştım. Sokak lambalarının kontrolünü yapardım. İşim, akşam lambalar yandığı zaman başlar, gece yarılarına kadar devam ederdi.
İETT`yi minnet ve şükranla anarım. İETT`de çalışmasaydım, tahsilimi tamamlamam belki de mümkün olmazdı.’’

MEMDUH ÜN (Film yönetmeni)

Müstakbel eşiyle İETT`de tanıştı

Yönetmen Arif Memduh Ün, 1920 yılında İstanbul`da doğdu. 10 Nisan 1946`da İETT Umum Müdürlüğü`ne iş başvurusunda bulundu. Ün, 27 Nisan 1946`da Tahsil Müdürlüğü`nde tahsil memuru olarak görevine başladı. Bir ay sonra Beylerbeyi Tahsil Şube Müdürlüğü’ne tayin edildi. İETT`de birçok dairede çalıştı. 1953 yılında Memduh Ün`ün verdiği ‘‘Aile Durumu Sual Varakası’’nda artık bekar değil evli olduğu görülür. İETT`de daktilograf kadrosunda çalışan Cahide Ün, artık onun eşidir. Memduh Ün, aynı zamanda Ziya Erkök`ün başkanlığını yaptığı İETT Gençlik Kulübü futbol takımında oynamaktaydı. 1953, Türk sinemasının gelecekteki ünlü yönetmeni için İETT`ye veda yılı oldu..

MUSTAFA SARIGÜL (Belediye Bşk.)

İşe giriş sınavında 100 puan aldı

Mustafa Sarıgül, 22 yaşında girdiği İETT sınavında soruların hepsine doğru cevap vererek birinci oldu. Böylece yazılıdan 100 aldı. Kayıtlarda sözlü imtihanının da yapıldığı ve bu sınavda, notunun 73 olduğu kayıtlı. Sarıgül 87 not ortalamasıyla İETT`de çalışmaya hak kazandığında takvimler 7 Şubat 1979`u göstermekteydi. Müşteriler Dairesi Tahsilat Müdürlüğü`nde 9494 numaralı üniformayla göreve başladı. ‘‘İşçiye Mahsus İşten Ayrılma Varakası’’nda Mustafa Sarıgül`e ait kayıt şu şekilde: ‘‘İlgili askere gideceğinden 1475 sayılı iş yasasının 14`üncü maddesi ve makamın 16.9.1982 tarihli onaylarına göre mumaileyhin aşağıda yazılı hesabın tasfiyesi rica olunur. Kıdem Tazminatı verilerek iş akdi feshedilmiştir.’’

YAŞAR KEMAL (Romancı)

Havagazı saatlerini okuyor, eğleniyordu

Yaşar Kemal 1947 yılında askerden geldikten sonra İETT`de çalışmaya başlamıştı. Hıfzı Topuz`un, ‘‘Eski Dostlar’’ kitabında Yaşar Kemal`in İETT`ye girişi ve işten ayrılması şöyle anlatılıyor: ‘‘Yaşar askerden terhis edilince İstanbul`a gelmiş iş arıyordu. Dolmabahçe Havagazı Şirketi`nin müdürlerinden Hüsnü Baki aracılığıyla kendine şirkette bir endeksörlük işi bulundu. Yani kapı kapı dolaşarak gaz saatlerindeki ölçüleri yazacaktı. Bu, Yaşar için çok eğlenceli bir işti, akla gelmedik evlere girip çıkıyor ve ünlü kişilerle tanışıyordu. Sonra bize bunları anlatınca çok gülüyorduk. Bir süre sonra Göğceli`nin (Yaşar Kemal`in) şirketteki işine son verildi, o da ‘Acımdan ölecek değilim ya` diyerek Adana`ya gitti, arzuhalciliğe başladı.’’

HIFZI TOPUZ (Yazar)

Rasih Nuri İleri raporlarımı yırtıp attığı için kovuldum

1923 İstanbul doğumlu Hıfzı Topuz, anılarını derlediği ‘‘Eski Dostlar’’ adlı kitapta İETT`den ayrılışını şöyle anlatıyor: ‘‘Rasih`le (Rasih Nuri İleri) Havagazı Fabrikası`nda bir hikayemiz daha oldu, onu da anlatayım. Fabrikada görevimiz her yarım saatte bir gazın kalorisini ölçerek bir rapor hazırlamaktı. Ben sabahları bu raporu hazırlayıp Rasih`e bırakıyordum, onun da işi, öğleden sonraki ölçüleri de alarak, raporu fabrikanın müdürü Mösyö Bussac`a sunmaktı. Günün birinde benim işime son verildi. Kalkıp müdüre çıktım, işten atılmamın nedenini sordum. `Aylardan beri sizden hiç kalori ölçüm raporu alamıyoruz. Bir şey yaptığınız yok,` dedi. `Aman!` dedim; `nasıl olur, ben hiç aksatmadım.` Ne dedimse inandıramadım. O akşam Rasih`e gittim. `Gördün mü?` dedim; `başımıza geleni! Kalori raporlarını vermediğim için işten atıldım. Sen o raporları müdüre iletmiyor muydun?` Rasih, gayet soğukkanlı; `Hayır,` diye yanıtladı, `bu kapitalist takıma yüz vermeye gelmez. Senin raporlarını yırtıp atıyordum.` İşte o yırtılıp atılan raporlar yüzünden ben işten atıldım, Rasih ise fabrikanın teknik müdürlerinden Hüsnü Baki`nin arkadaşı olduğu için başka göreve atandı ve daha uzun bir süre orada çalıştı. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki o işten atılmışım, ondan sonra gazeteci oldum, Rasih`in sayesinde...’’

RASİH NURİ İLERİ (Araştırmacı, yazar)

Şehrin gaz sisteminde sabotaj yaptı mı yapmadı mı?

Rasih Nuri İleri, üniversitedeyken Beyoğlu Havagazı Şirketi`ne girdi. Şair Cemal Süreya, "Naif komplocu" olarak nitelediği Rasih Nuri`nin sabotaj yaptığı gerekçesiyle İETT`den kovulduğunu öne sürmüştü: ‘‘Rasih Nuri Havagazı Şirketi`nde çalışırken kentin gaz dolaşım sistemini devrim adına felce uğratmak için bir aygıt kolunu aşağı çekmiştir; şanssızlık sonucu yakalanmış ve ağır biçimde cezalandırılmış (İşten kovulmuş).’’ Rasih Nuri`nin yanıtı ise şöyle: ‘‘Ben sabotaj yapsa idim, Sansaryan Han`a götürülürdüm ve dava açılırdı. Olayın sabotajla hiç alakası yoktur.’’ Olayın aslı başkadır. Kontrol odasında çalışan İleri, bir gece yarısı nöbetinde esrar çekmiş bir zenci işçinin yanlış vanayı çevirmesi ile gazın söndüğünü fark eder ve vanayı açar. Gazın böyle kesilmesi, patlamalara yol açabilecek bir tehlike demektir: ‘‘Cemal Süreya da, kimden duymuşsa sabotaj gibi anlatmış. Birçok kişi ondan sonra `Aa kahraman Rasih Abi, sen gençliğinde parlak şeyler yapmışsın` demeye başladı.’’ İleri, bu arada Hıfzı Topuz`un iddialarını da yanıtladı: ‘‘Topuz ile vardiya usulü çalışıyorduk. Güya orada ben raporları müdüre vermemişim ve bu yüzden de Hıfzı`yı işten atmışlar. Raporları ben vermemişsem niye onu attılar da beni atmadılar? İşin doğrusu, babam ölünce aldığım maaş yetmiyordu; benim istifa etmek zorunda kalmışlığımdır.’’

RECEP BİLGİNER (Gazeteci ve tiyatro yazarı)

Hapisteki gardiyanı sonra biletçi olarak maiyetinde çalıştı

Recep Bilginer 1950`de İstanbul Belediye Meclis Üyesi ve 1951-1955 yılları arasında Daimi Encümen Üyesi oldu. Daha sonra İETT`nin Belediye Murakıbı olarak görev yaptı. Bu görevine 27 Mayıs 1960 darbesiyle birlikte Şehir Meclisi`nin lağvedilmesiyle son verildi. Recep Bilginer, İETT`de çalıştığı yıllardan ‘‘Hapiste Bir Gazeteci’’ kitabında bahseder. Yazdığı bir yazıdan dolayı Sultanahmet Cezaevi’ne konulan Bilginer, cezaevine adım attığı ilk gece kendisine kötü muamele eden gardiyanla 1958 yılında bir otobüste karşılaşır. Belediye Meclisi’nin bir murakıbı olarak Tünel`deki İETT binasına gitmek üzere Esentepe`den bir otobüse biner. O zamanlar otobüste, şoför dışında bir de biletçi görev yapmaktadır. Biletçinin ‘‘bilet’’ sorusuna, Bilginer, ‘‘basın’’ karşılığını verir. Biletçinin ‘‘Görelim’’ diye seslenmesiyle o sesi ve sahibini hatırlar. Biletçi, Sultanahmet Cezaevi`ndeki gardiyandır. Bilginer, ‘‘soğuk, asık, sinirli yüzün’’ sahibinin yaka kartını alır ve İETT`ye gelir. Sekreterine, aldığı yaka numarasını verip, sahibinin yanına gelmesini söyler. Ertesi gün bürosuna gelen Bilginer, sekreterin yanında süklüm püklüm oturan geçmiş zamanın gardiyanı, şimdinin biletçisini görür. Biletçi ayağa kalkar ve hazırola geçer. Bilginer, rahat olmasını ister ve kendisini tanıyıp tanımadığını sorar. Biletçi tanımadığını söyler. Bilginer, onunla tanıştığı geceyi değil, biletçidir. Ona, otobüse binen insanlara artık bir mahkum gibi değil bir müşteri gibi davranmasını salık verir. Biletçi büyük bir mahcubiyetle ama bir taraftan da işten atılmadığı için sevinçle Bilginer`in yanından ayrılır.

ORHAN HANÇERLİOĞLU (Yazar)

Çeyrek asır çalıştığı İETT`de dergi çıkardı

Orhan Hançerlioğlu, 28 Şubat 1953`te İETT Umum Müdürlüğü Hukuk İşleri Müdür Muavini olarak işe başladı. Birkaç ay sonra aynı bölümün müdürü oldu. Bu görevde 25 yılı aşkın bir süre çalıştı. 1978`de kendi isteği ile emekli oldu. Hançerlioğlu`nun kurumda bulunduğu dönemde İstanbul kent tarihi açısından İETT önemli işlere imza attı. Hançerlioğlu, kurumun hukuki işleri yanında aynı zamanda kültürel aktivitelerini de yönlendirdi. 1952`den itibaren yayınlanmaya başlayan İETT Dergisi`nin müdürlüğünü de üstlendi. İstanbul`un 505. fetih törenlerinde ilk kez düzenlenen ses ve ışık gösterisinin senaryosunu da Hançerlioğlu yazdı. Felsefe Sözlüğü, Ekonomi Sözlüğü gibi önemli eserlerin yanı sıra Kıvılcım adlı bir şiir kitabı ve dört romanı yayınlandı.

TUNCEL KURTİZ (Oyuncu)

Lambalara bakardı bugün de yukarı bakarak yürüyor

Tuncel Kurtiz, 10 Şubat 1960`ta İETT`de Genel Işık Kontrolörü olarak göreve başladı. Sekiz ay sonra da işten ayrıldı. O günleri şöyle anlatıyor: ‘‘Edebiyat Fakültesi`nde okuyordum. Yazı da yazıyordum. Orhan Hançerlioğlu, üniversitelilere part time görevler veriyordu. Gittim iş istedim. O da bana lambalara bakma görevi verdi. Bebek`ten Arnavutköy`e lambalara bakıyordum. Yanmayan lambaları Talimhane`ye bildiriyordum. Ben bu yüzden hep yukarılara bakarak dolaşırım. Benim için de güzel bir dönem olmuştur.’’

MÜNEVVER ANDAÇ ( Nazım Hikmet’in eşi, çevirmen )

Nazım Hikmet uğruna işinden istifa etti

Hukuk Fakültesi mezunu Münevver Andaç, Elektrik İdaresi Genel Müdürlük kaleminde memur olarak çalışmıştı. İşe başladığında bekardı. 12 Kasım 1940’ta 100 lira aylıkla işe başladı. İşe giriş belgesinde Vali ve Belediye Başkanı olarak Lütfi Kırdar`ın imzasını görüyoruz. Aynı evraktan Fransızca ve İngilizce bilmekte olduğunu öğreniyoruz. 11 Kasım 1941’de idare ile ilişkisi kesilir. Ayrılış gerekçesi Göztepe Kız Ortaokulu Fransızca yardımcı öğretmenliğine tayinidir. Nazım Hikmet`in dayısının kızı olan Münevver Andaç, 1950‘de şairin dördüncü eşi oldu. Zaten, Münevver Hanım`ın İETT`den ayrılmasının asıl nedeni, Paşakapısı Cezaevi`nde yatan Nazım`ı daha sık ziyaret etmekti. 1951`de oğulları Memet dünyaya geldi. Nazım`ın ülkeyi terk etmesinden sonra oğlunu da yanına alarak Fransa`ya yerleşti.

EMİN BÜLENT SERDAROĞLU (Şair, futbolcu)

Referansları Tevfik Fikret ve Halit Ziya’ydı

1909`da ilk Fenerbahçe-Galatasaray maçında Galatasaray`ın ilk golünü atarak tarihe geçti Emin Bülent. 1932`de Elektrik Şirketi Tercüme Kalemi Büro şefliğine atanarak İETT`ye katıldı. İETT`ye başvururken kendi hakkında bilgi alınacak isimleri şu şekilde sıralamıştı: Müşir İzzet Paşa Hazretleri, Halit Ziya, Tevfik Fikret, M. Lazcari ve o yıllarda yine İETT`de çalışan diğer bir ünlü İzzet Melih Beyefendiler... 1940`ta kurumdan ayrıldı. Şair olarak Fecriati Topluluğu kurucularından biriydi. Galatasaray, Avrupa sahalarında ilk maçını 11 Eylül 1911’de, Macar Kolojvar takımıyla yaptı. Emin Bülent ise kadronun as elemanlarından biriydi. Galatasaray`da sol açık oynayan Emin Bülent, daha sonraki yıllarda GS’nin kaptanı oldu.

Kurumu 132 yıl önce Fransızlar kurdu
İETT 30 Ağustos 1869`da yapılan ‘‘Dersaadet`te Tramvay ve Tesisleri Sözleşmesi’’ sayesinde kuruldu. İlk atlı tramvay işletmeciliğine 1871`de başladı. 12 Ocak 1875`te dünyanın ikinci metrosu olan Tünel işletmeye alındı. İlk elektrikli tramvay 1914`te, ilk belediye otobüsleri 1927`de devreye girdi. Silahtarağa`daki elektrik fabrikasını kuran, İstanbul`u havagazı ile tanıştıran da İETT`ydi. Fransızlar tarafından kuruldu, bir dönem İngilizler`in denetiminde kaldı, 1939`da devletleştirildi ve İETT adıyla bugünkü hüviyetine kavuştu.

Kaynak: https://www.iett.gov.tr/section.php?sid=51



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> ChatCity ile ilgili her şey >Eski Chatcity Editörleri >Yolun Sonu
  15.Eyl.2009 Sal 15:48:57

Merhaba,

Öncelikle uzun bir süredir kahrımı çeken CC-Forum müdavimlerine teşekkür ederim. Sonra da tabii ki yöneticilerime...

İyi kötü bir dönemi geride bıraktık birlikte... Gerek online süremin yetersizliği gerekse bazı  sebeplerden dolayı görevi bıraktığımı siz üyelerin de benim ağzımdan bilmesi gerektiğini düşündüm. Aranızda bu habere üzülenler olacağı gibi sevinenler de olacaktır, hepinize teşekkürler.

Burada olmamızın sebebi vakti güzel geçirmek olsun her daim.

Herkese hoş CC`ler...



HoKKaBaZ

HoKKaBaZ resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >Atatürk`ün Soyağacı
  2.Kas.2009 Pzt 17:50:11

Atatürk’ün hazırladığı kendi soyağacı, 85 yıl sonra ilk kez yayımlandı...

 

Mustafa Kemal’in ailesi hakkında öteden beri, neredeyse tamamı dedikodu niteliğinde olan ve itibarını zedelemeyi amaçlayan söylentiler ortaya atılmıştır. Mustafa Kemal’in, 1924 yılında Bayındırlık Bakanı olan kuzeni Süleyman Sırrı Bey ile birlikte hazırladığı soyağacı, bütün bu iddialara cevap niteliği de taşıyor.

 

Türkiye’de öteden beri Atatürk’le uğraşmanın en ucuz yollarından birisi, ailesi ile ilgili iddialar ortaya atmaktır. Bunlardan en ünlüsü ise Sağlık ve Eğitim Bakanlığı da yapan Dr. Rıza Nur tarafından ‘Hatıratım’da dile getirilmiştir. Cumhuriyet dönemi çalışan tarihçiler doğal olarak gülüp geçmişlerdir bu türden iddialara ama Atatürk’ü yıpratmayı yahut ismini zedelemeyi amaçlayanlar da bundan bir türlü vazgeçmemişlerdir.

 

İşte NTVTarih Dergisi’nin Kasım sayısında ilk kez yayımlanan Atatürk’ün soyağacı, bu türden iddialara da cevap niteliği taşıyor. Derya Tulga ile Ayşegül Parlayan’ın imzasını taşıyan haber, Atatürk’ün soyağacı konusunda yapılan çalışmaların genel bir özetini de veriyor. Ancak, asıl önemli olan, 85 yıl sonra ilk kez yayımlanan bu soyağacının doğrudan Mustafa Kemal tarafından hazırlanması. Dergide yer alan bilgilere göre, Mustafa Kemal, kendisi gibi Hacı Abdullah Ağa’nın torununun torunu olan ve Cumhuriyet’in ilk Bayındırlık Bakanlığı görevini yürüten Süleyman Sırrı Bey ile birlikte oturup soyağacını hazırlamaya başlıyor.

 

Dergiden takip ediyoruz:

 

MUSTAFA KEMAL HAZIRLADI

 

“Zübeyde Hanım dahil aile büyüklerinin peşpeşe hayata veda etmeleri, belki de bu kararın alınmasını etkilemiştir. Çalışmada diğer kağıtlara göre katlamaya biraz daha dayanıklı olan ve tuval olarak da kullanılan beyaz keten resim kağıdı seçilir. İş bittikten sonra Gazi, Süleyman Sırrı’ya kendisinden sonra bu şecereyi muhafaza etmesini tembihler. Fakat o sırada zor şartlarda çalışan Süleyman Sırrı Bey, 51 yaşında vefat eder. Böylece şecere, Süleyman Sırrı’nın ilk evliliğinden olan kızı Gülseren Hanım’la oğlu Fikri Ziya Aral’a miras kalır. Yeni kuşakların eski yazıdan anlamadıkları için şikâyet etmeleri üzerine Aral, 1987’de bunu Latin alfabesine çevirir, yeni kuşakları ekler ve kısa süre sonra vefat eder. Gülseren Hanım’a kalan aile emaneti 2009’da onun da vefatıyla tek çocuğu Ahmet Esmen’in eline geçer.”

 

SOYAĞACI AHMET ESMEN’DE

 

Peki ama bu kadar kıymetli bir belge, nasıl olmuş da bugüne kadar kütüphane raflarında kalmıştır? Ahmet Esmen şöyle diyor:  “Durumu anlayabilecek yaşa geldiğimde annemle babam beni karşılarına alıp, ‘Tesadüfler bu kıymetli insanla aynı soydan gelmene sebep oldu. Senin bunda hiçbir marifetin yok. Ayrıca hepsinden önemlisi, akrabalığın verdiği bir mesuliyet var’ dediler.”

 

SOYAĞACI HANGİ YALANLARI ÇÜRÜTÜYOR

 

Dergideki yazıda, 85 yıl sonra ortaya çıkan soyağacının bugüne kadar ortalıkta dolaşan pek çok iddiayı çürüttüğü de belirtiliyor:

 

“Pek çok yerde ortaya atılan Zübeyde Hanım’ın Hacı Sofiler’den olduğu iddiası bu şecereyle çürüyor. Çünkü bu aile Mustafa Kemal’in değil, şecerede görüldüğü gibi Hacı Sofilere gelin giden Gülsüm Molla yoluyla Süleyman Sırrı’nın sülalesi. Bazı kaynaklar, Zübeyde Hanım’ın babasının tam üç kere evlendiğini kaydetmesine rağmen şecerede bunu göremiyoruz. Israrla Atatürk’ün teyzesinin oğlu iddia edilen eski TKP liderlerinden Reşat Fuad Baraner de şecerede gözükmüyor, zaten şecereye göre Atatürk’ün teyzesi yok, iki dayısı var.”

 

 

Haber3

<<123456 78910111213141516...91>>