ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
10 Mayıs 2024, Cuma 23:41   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  lCIAl> Forum Başlıkları
    lCIAltarafından açılmış Toplam 283 Forum Başlığı var
<<1234 567891011121314...29>>


lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Mühim Mevzular >Politika, Tarih >MALKOÇOĞULLARI..
  30.Eyl.2007 Pzr 19:44:13
fiogf49gjkf0d

Osmanlilar zamaninda hizmetleri ve kahramanliklariyla meshur akinci ailesi. Malkoçogullarinin merkezi Silistre dir. Yildirim Bâyezîd, Fâtih Sultan Mehmed, sultan ikinci Bâyezîd ve Yavuz Sultan Selîm Han zamanlarinda önemli hizmet ve kahramanliklari görülen bu ailenin atasi Malkoç Mustafa Bey dir. Turhan Beyogullari, Mihalogullari ve Evrenosogullari gibi, Rumeli ye sefer yapan ve akinlar düzenleyen Malkoçogullari, kisa zamanda ün kazandilar. Yildirim Bâyezîd Han, sehzadesi Çelebi Süleyman in yerine Malkoçoglu Mustafa Bey i Sivas valiligine tâyin etti. 1402 de Tîmûr Han in Anadolu ya düzenledigi sefer sirasinda Sivas i on sekiz gün savunan Malkoç Mustafa Bey sonunda kaleyi teslim etti. Fakat Tîmûr Han ni askerleri tarafindan sehîd edildi. Malkoç Mustafa Bey in oglu Bâli Bey sayesinde, ailenin ünü Fâtih Sultan Mehmed Han ve sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda da devam etti.
Fâtih Sultan Mehmed Han tarafindan 1456 da Eflak prensligine tâyin edilen ve Kazikli Voyvoda olarak bilinen Vlad, Pâdisâha bagli kalacagina dâir söz vermesine ragmen, sözünde durmayarak Osmanlilar aleyhine Macarlarla anlasti. Fâtih Sultan Mehmed Han in Trabzon seferini firsat bilerek, Tuna yi geçti ve Bulgaristan topraklarini yagmaladi. Daha sonraki bir zamanda da Tuna kenarinda bulunan Osmanli kuvvetleri üzerine baskin düzenleyerek, kumandanlarindan Yûnus Bey i sehîd, Hamza Bey i de esir aldi. Daha sonra da Hamza Bey i sehîd ederek basini Macar kralina gönderdi. Aldigi esirlerin hepsini kaziklattiktan sonra, Osmanlilara âid bir takim sehir ve kasabalari tahrîb etti. 25.000 esir alarak memleketine döndü. Hamza Bey in ve bir çok Türk ün pek vahsice sehîd edildigini haber alan Fâtih Sultan Mehmed Han, Vlad in üzerine yürümeye karar verdi. 1462 baharinda Widin e kadar nehir yolu ile geldi. Fakat Kazikli Voyvoda ya tesadüf edemedi. Bunun üzerine Evrenosoglu Ali Bey in oglu Ali Bey i Eflak içlerine akina me mur etti. Kazikli Voyvoda Osmanli akincilarini vurmak üzere kuvvetler gönderdi. Mahmûd Pasa tarafindan muharebe düzenine sokulan ve sag kanatta Malkoçoglu Bâli Bey e bagli birliklerin de yer aldigi akinci kuvvetleri, agaçliklar altindan birdenbire ortaya çikarak Eflaklilari bozguna ugratti. Yapilan muharebede, yedi bin kisi oldugu tahmin edilen bu kuvvetlerin pek azi kurtulabildi. Daha sonra yapilan muharebelerde Eflak tamamen Osmanli hâkimiyetine girdi.
Fâtih Sultan Mehmed Han 1475 de Malkoçoglu Bâli Bey i Macaristan üzerine akina gönderdi. Semendire ve civarinin muhafizi Malkoçoglu nun emrine kapu halkindan iki bölük garip yigit ile Rumeli beylerinden Hasan Beyoglu îsâ Bey de gönderildi. Malkoçoglu Semendire civarindan Tuna yi geçerek, Szerem ovasina yâni Tuna ile Sava arasindaki zengin bölgeye girerek akinlar düzenledi. Geri dönecekleri sirada yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini duydu. On bin kisi kadar olan Macar kuvvetleri, Türk akinci kuvvetlerinin yorulmasini bekliyorlardi. Kendi yollari üzerinde Macar kuvvetlerinin toplandigini anlayan Malkoçoglu harbe girmekte tereddüd etmedi. Akincilarin bir kismi Malkoçoglu Bâli Bey in idaresi altinda pusuya girerken diger kismi Hasan Beyoglu îsâ Bey in idaresinde harbe atildilar. Fakat savas Türklerin aleyhine bir hâl aldi. Hattâ savasa kumanda eden Hasan Beyoglu îsâ Bey atindan düsürüldü. Isa Bey tam bu anda; "Hay Bâli! Hay Bâli!" diye haykirdi. Bu sesi duyan Malkoçoglu Bâli Bey kuvvetleri pusudan firlayarak Macarlan beklemedikleri anda bozguna ugrattilar. Fâtih Sultan Mehmed Han in 1478 deki iskodra seferine katilan ve Venedik dolaylarina akinlarda bulunan Malkoçoglu Bâli Bey, 1479 daki Macaristan seferinde kahramanliklar gösterdi ve önemli hizmetlerde bulundu.
Sultan ikinci Bâyezîd Han zamaninda Kili ve Akkerman alinmis, Osmanlilar Bogdan prensligiyle Karadeniz arasina girerek, Bogdan in deniz yolunu kapamislar, bu sebeple prensligin ekonomik varligi tehlikeye düsmüstü. Bogdanlilar ou iki kalenin geri alinmasini düsündüler. Kalenin zabtindan sonra, Akkerman da kalmis olan bâzi Bogdanlilar, Bogdan prensine haber gönderip, onu kalenin alinmasi için davet ettiler. Bogdanlilar, kale muhafizlarinin gafletinden istifâde ile ipler takarak bir kismi kaleye çikti. Bir kismi da iplerin üzerinde iken muhafizlar haber alarak kaleye girenleri yakalayip, digerlerinin de iplerini kestiler. Bogdan beyinin bu hareketi üzerine Rumeli beylerbeyi Hadim Ali Pasa ya Bogdan seferine çikmasi emredildi. Hadim Ali Pasa 1485 Eylül ünde Bogdan a girdi. Bogdan prensi ise mukavemet edemeyecegini anlayarak hem yardim istemek hem de hayâtini kurtarmak için Lehistan krali Kazimir in yanina gitti. Hadim Ali Pasa kuvvetleri döndükten sonra memleketine varan Bogdan prensi, 1486 da Kili ve Akkerman taraflarina tekrar taarruz etti.
Bunun üzerine akinci kumandani ve Silistre sancakbeyi Malkoçoglu Bâli Bey, Bogdan harekâtina me mur edildi. Malkoçoglu Bâli Bey in Bogdan a girmesi üzerine Bogdan prensi Stefan Çel Mare, Leh ve Macar krallarindan yardim istedi. Onlar da bir takim yardimci kuvvet gönderdiler. Prut nehri üzerine köprü kuran Malkoçoglu Bâli Bey, kendi akincilariyle orada durup timarli sipâhî kuvvetlerini ileri gönderdi. Bu sirada düsman gözcü kuvvetleri, Malkoçoglu üzerine baskin yaptiysa da hiç telas göstermeyen bu tecrübeli kumandan, bir taraftan hücumlara karsilik verdi, diger taraftan da bir kisim kuvvetlerini bayraklari ve mizraklariyle beraber pusuya yatirarak yanindaki az askerle bir müddet çarpisti. Sonunda, pusudaki askerlerini birdenbire çikararak, yeni kuvvet geldi zanniyla düsmanin maneviyâtini sarsip, onlari bozguna ugratti ve bir hayli ganîmet topladi. Bogdan prensi Stefan Çel Mare, Osmanlilarla basa çikamiyacagmi anlayinca; dört bin altin vergi vermek suretiyle Osmanli hâkimiyetine girdi.
Lehistan krali Jan Albert, Osmanli himayesinde bulunan Bogdan üzerine 1497 senesinde taarruz etti. Osmanli hükümeti daha önce Lehlilerle imzalanmis andlasmanin hükmü kalmadigini ileri sürerek Silistre sancakbeyi ve akincibeyi Malkoçoglu Bâli Bey i 1498 senesi ilkbaharinda kirk bin kisilik bir kuvvetle Lehistan a yolladi. Malkoçoglu nun idaresindeki Osmanli kuvvetleri, Turla yâni Dinyester suyunu nehir gemileri üzerine kurduklari köprüden geçerek Lehistan a girdiler. Bâli Bey büyük oglu Ali Bey i askerine ardçi ve küçük oglu Tur Ali Bey i de öncü yaparak Leh topraklarinda ilerledi. Dinyester üzerindeki Karkova veya Sorukhisari daha içeride Dresni. Glagori, Cinanca, Gelebanya ile Leh kralinin sayfiyesi olan Braklav kalelerini fethetti. Muhkum bir kale olan Radimin hisari alinamadi. Bâli Bey burada kalarak, oglu Tur Ali Bey ile Yahyâpasazâde bâzi yerleri ele geçirdikten sonra geri döndüler. Hasan Voyvoda ismindeki bir akinci beyi de, bir günlük yere akin yaptiktan sonra, bir çok ganimetle geri döndü.
Bu sirada düsman, Dinyester nehri üzerindeki köprüyü yikmis, köprüden sonra geçilecek olan dar derbendi (vadiyi) tahkim etmis ve Bâli Bey in dönüs yolunu kapatmisti. Mevsimin ilerlemesi sebebiyle geri dönmeye hazirlanan ve köprünün yikildigini haber alan Bâli Bey, Hasan Voyvoda yi gönderip Dinyester nehri üzerine yeni bir köprü kurdurdu. Köprü geçildikten sonra iki gün içinde cereyan eden çarpismalar neticesinde derbend zapt olunarak, asker orayi selâmetle geçti. Daha sonra, bâzi zor durumlari da tecrübesi ve cesaretiyle asan Bâli Bey, Akkerman yoluyla huduttan içeri girdi. Bu sefer de pek çok ganimet elde edilmis, sefer esnasinda hizmet ve sadâkat gösteren Bogdan voyvodasi Stefan Çel Mare, samur kürklü hil at, beylerbeyligi rütbesi ile iki tugla sancak ve bir de basina giymek üzere yeniçeri orta kumandanlarinin serpusu olan ve kuka denilen tüylü serpus ile taltif olundu.
Yavuz Sultan Selîm Hanin Çaldiran (Iran) seferine katilan Malkoçoglu Bâli Bey in iki oglu Ali ve Tur Ali beyler önemli kahramanliklar gösterdiler. Bâli Bey in küçük oglu Silistre beyi Tur Ali Bey, muharebe esnasinda bizzat Sah Ismail tarafindan sehîd edildi. Sofya sancak beyi olan Ali Bey de bu muharebede sehîd düstü.
Malkoçogullari sülâlesinin son nesillerinden en önemlisi Yavuz unvaniyla taninan Malkoçoglu Ali Pasa dir. 1603 de Yemisçi Hasan Pasa nin yerine sadrazamliga getirildi. Misir da bulunan Malkoçoglu Ali Pasa, kirk günde istanbul a gelip vazifesine basladi, ilk is olarak iran meselesini ele aldi. O sirada kaptan pasa olan Cagalzâde Sinan Pasa yi kaptanpasaligi üzerinde kalmak üzere serdârliga tâyin ederek, iran üzerine yolladi. Ertesi sene de kendisi, ordunun basinda serdâr olarak Macaristan seferine çikti. Sofya ya ulasildigi sirada sagligi bozulmaya basladi. Belgrad a vardiktan dörtbes gün sonra vefat etti. Böylece Malkoçoglu sülâlesinin söhreti de son buldu.

HAYIRLI FORUMLAR

CİA



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >VARACAĞIN YERE İNANABİLMEKTE MARİFET !!..
  1.Eki.2007 Pzt 17:23:19
fiogf49gjkf0d

Dünyanın en iyi yüzücülerinden Florance Chatvvik 4 Temmuz 1952 de Pasifik Okyanusu na dalarak Kaliforniya ya doğru yüzmeye başlar. Eğer bu denemesini başarıyla tamamlarsa bunu yapan ilk bayan yüzücü olacaktır. Ancak o gün yoğun sisten dolayı göz gözü görmüyordu, su aşırı derecede soğuktu. Bu zor deneme birçok insan tarafından televizyonlardan dakika dakika seyrediliyordu. Saatler ilerliyor, bir taraftan yorgunluk, bir taraftan soğuk... Chatvvik için dayanılmaz bir durumdu. Bu zorlu yüzüşe 15 saat dayandıktan sonra artık devam edemeyeceğini düşündü ve kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Yakındaki teknede bulunan annesi ve antrenörü karaya yaklaştığını belirterek yüzmeye devam etmesini söylediler. Ama Chatvvik başım kaldırıp Kaliforniya sahillerine baktığında tek görebildiği, yoğun bir sis tabakasıydı. Annesi ve antrenörünün "yakın" dedikleri yer gözükmüyordu bile. Herhalde kendisini cesaretlendirmek için böyle konuştuklarını düşündü. Daha fazla dayanamayacağını belirterek sudan çıktı. Dinlenip kendisine geldikten sonra gazetecilerin "Kıyıya çok az bir mesafe kalmıştı, niçin biraz daha dayanmadınız?" sorusuna "Bakın, mazeret bulmak için söylemiyorum ama karayı görebilseydim başarabilirdim!" cevabını verdi. Su yüzeyine çıkmak için yüzdüğü mesafenin karaya varmak için yüzmesi gerektiği mesafeden pek de az olmadığını farkettiğinde geç olmuştu. Chatvvik in pes etmesi ne yorgunluktan ne de soğuktandı. Sis yüzünden karayı göremediği için hedefine ulaşamayacağım düşündü ve yüzmekten vazgeçti. Kendisi iki ay sonra aynı mesafeyi yüzerek geçmiş ve rekor kırmıştır. Evet, gerçekçi bir bakış açısıyla, akıl mantık çerçevesinde, imkânlarımız ölçüsünde seçtiğimiz hiçbir hedef ulaşılmaz değildir. Yeter ki biz varacağımıza inanalım.

 

Hayırlı forumlar

CiA



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >ALBERT EINSTEIN..
  1.Eki.2007 Pzt 17:28:33
fiogf49gjkf0d

BANA ÇÖZMEM İÇİN BİR SORU BIRAKILSA

VE BİR SAATLİK SÜRE TANINSA;

45 DAKİKASINI SORUYU TANIYIP OKUYUP ANLAMAYA

10 DAKİKASINI ÇÖZÜM YOLU ÜRETMEYE

GERİYE KALAN 5 DAKİKASINI DA ÇÖZÜME AYIRIRIM.

KISSADAN HİSSE :BURDAN NE ANLIYORUZ ARKADAŞLAR ÇÖZÜMDE EN ÖNEMLİ ADIM SORUYU GÜZELCE ANLAMAK

ALBERT EINSTEIN

Dr. H.E. Fosdick ülkenin önde gelen bilim adamlarına mektuplar yazarak, bilim tarihinin en büyük ondört ismini bildirmelerini istedi. Gelen listeler değişikti. Çoğunda; Arşimed, Öklit, Galileo ve Nevvton vardı. Fakat her listede Albert Einstein in ismi mutlaka vardı.

1879 yılında Almanya nın Ulm Kentinde doğdu. Harika bir çocuk değildi, tam tersine üç yaşında konuşmaya başladı. Dokuz yaşında bile daha tam istediği her şeyi söyleyemiyordu. Anne ve babası onun normal olmadığından korkuyorlardı, ilkokul yıllarında o kadar ağırdı ki, kendisinin geri zekâlı olabileceğini düşünenler bile olmuştu. Hatta öğretmenlerinden biri anne babasına; "Oğlunuz ileride ne olursa olsun, hiçbir zaman başarılı bir insan olamayacak" demişti.

1890-1894 yılları arasında Münih teki lisede okudu. Lisede de durgunluğu ve çekingenliği devam ediyordu. Bir hocası açıkça, "öteki öğrencilere kötü örnek oluyorsun" diyerek okuldan ayrılmasını istedi.
Babasının işleri kötüye gidince her şeye sıfırdan başlamak üzere ailece kuzey İtalya ya göç ettiler. Einstein burada hem okulu bıraktı, hem de Alman vatandaşlığından çıktı. Bir yıl boyunca müzeleri gezerek sağda solda dolaştı. Bern deki İsviçre Federal Politeknik Enstitüsüne girmeye karar verdi. Botanik, Zooloji ve Yabancı dil derslerinin zayıf olması nedeniyle giriş sınavında başarılı olamadı. O bir fizikçi olmak istiyordu. Zürihteki Politeknik okulunun fizik profesörü Jean Parnet ona, "Neden Fizik gibi güç bir şey seçiyorsunuz? Tıp, Hukuk, Filoloji ye heves etseniz daha iyi olmaz mı?" demişti. 17 yaşında o zamana kadar pek ilgi duymadığı Matematik konularına eğildi.

1896-1901 yılları arasında Zürih Politeknik okulunda yüksek öğrenim gördü. Einstein burada da tipik isyankâr halini sürdürdü. Derslere girmiyor, canı ne isterse onu okuyor, labarotuvarda onu bunu kurcalıyor ve tabi bunun doğal sonucu olarak hocaların öfkesini üzerine çekiyordu. O, okulun derslerinin zihnini tıkadığını anlamıştı. Ayrıntılarda boğulmak istemiyordu. Yeni fiziğin temellerini atan Maxwell Kirchoff, Boltzman ve Hertz in eserlerini okuyordu. Sonradan Einstein in yeni fiziği üzerinde çok değerli çalışmalar yapacak olan Matematik hocası Prof. Hermann Minkovvsky, ona "Tembel Köpek" adını takmıştı. Sınıf arkadaşlarından Marcel Grossman ın tutmuş olduğu temiz notlar sayesinde iki önemli sınavını güç bela vererek, Matematik öğretmenliği diploması ile okulunu bitirmişti. Ne var ki Profesörlerinin düşmanlığını kazanmış olduğundan onu üniversitenin öğretim kadrosuna almadılar.
Babasının iş takibi sonucunda Bern deki Patent bürosunda ölçme ve deney elemanı olarak üçüncü dereceden bir memur statüsünde işe girdi. Burada düşünmeye ayırabileceği bol vakti oluyordu. 1903 yılında Sırbistanlı Nileva Mariç adındaki bir fizik öğrencisiyle evlendi. Fakat bu evlilikten umduğunu bulamadı. Bir dostu bir gün onu ziyarete gitmişti. Durumu şöyle anlatır: "Evin kapısı açık durumda. Çünkü biraz önce silinmiş olan koridorla, koridora asılmış, yıkanmış çamaşırlar kurumak zorundaydılar. Bir eliyle çocuk arabasını sallıyordu. Ağzında çok kötü bir puro vardı. Öteki elinde de açık bir kitap tutuyordu. Soba da feci surette tütüyordu. Einstein buna nasıl tahammül edebiliyordu?
Buna rağmen belki de Einstein i hiçbir üniversite profesörünün asistan olarak yanına almaması bir şanstı. Zira o zaman O başkalarının düşünceleriyle ilgilenmek zorunda kalacak ve bütün zamanını kendine hoş gelen düşüncelere ay ıra maya çaktı. O ancak yalnız bırakıldığı zaman büyük şeyler yapabilirdi. Bu yüzden çalıştığı patent dairesi tam ona göre bir yer olmalıydı. İki arkadaşı ile sık sık bir araya gelip her konuda tartıştıkları bir okul kurmuşlardı. Okulun adı "Olimpia Akademisi"ydi. Manch, Poincare gibi bilim filozoflarını, Mili, Hume, ibn-i Rüşd ve Cervantes i okuyorlardı.

Einstein öğretim hayatında ne kadar güç ve yavaş ilerlemişse sonraları, bilimde her biri büyük bir devrim olan düşünceler de aklına o kadar çabuk gelmeye başlamıştı. "Beynim benim labaratuvarımdır" derdi. Gerçekten de ta işin başından beri o hiç deney yapmadı. Sadece başka araştırmacılara ne gibi deneylerle kendi teorilerini teste tabi tutubaliecekleri-ni gösterdi.
1905 yılında Zürih Üniversitesinde Fizik doktorasına başladı. Aynı yıl yirmialtı yaşında olan Einstein her biri ayrı bir doktora tezi olabilecek üç teoriyi "Annalen der Physik-Fizik Dergisi"nin 17. cildinde "Hareket Eden Cisimlerin Elektrodinamiği Üzerine" başlığı altında ortaya atıvermişti. Bunlar; Fotoelektrik Etki, Brovvn Hareket Teorisi ve Özel Relativite Teorisi dir. Brown Hareketini açıklayan teorisiyle atomların var olduğunu, hatta atom ve moleküllerin büyüklüğünü hesap etmeye yarayan formülleri buldu. Bugün her öğrencinin bildiği bu gerçekten, o zaman dünyanın en büyük bilginleri bile şüpheleniyordu. Böylece atomun varlığından şüphlenen en inatçı kimseleri bile ikna edebildi.
Fotoejektriksel etkinin açıklamasında, ışığın niteliğini ele aldı. Bütün fizikçiler ışığın dalgalar halinde yayıldığına inandıkları bir sırada, ışığın maddeyi etkilediğini gösteren bulgular ortaya çıkınca ışığın dalgasal hareketinden şüphe etmeye başladılar. O özetle, ışığın Quant veya Foton denen çok küçük parçacıklar-paketçikler halinde yayıldığını gösterdi.Einstein in tipik özelliği, yasak olan şeyleri düşünmekten cekinmemesiydi. Işık ışınlarının dalga mı, parçacık mı olduğu uzun bir zamandır fizikçileri uğraştırmış hatta tartışmalara yol açmıştı. Tam dalga teorisini savunanlar davayı kazanmışlardı ki, birden bire Einstein diye birisi ortaya çıkıyor "Işığın hem dalga hem parçacık" olduğunu söylüyordu. On yıl kadar kimse böyle yeni bir teoriden bahsetmek bile istemedi. Fakat Einstein sonunda haklı çıktı ve bu çalışması için 1921 Nobel Fizik Ödülü verildi.
Onun hayatını yazan W. Clark ın dediği gibi, O genel rölativite teorisini geliştirmemiş olsaydı bile yine de yüzyılımızın en büyük fizikçisi unvanını alacaktı. Gerekten, fizik dergisinde "Hareket eden cisimlerin elektrodinamiği üzerine" gibi sade bir başlıkla yazdığı bu üç yazı bilim dünyasında bir bomba etkisi yaptı. Öyle ki bütün fizikçilerin eski düşüncelerini kökten sarstı. Klasik fiziğin zaman, uzay, madde, enerji gibi temel kavramları birden bire altüst oldu. Fakat 1921 yılında aldığı Nobel Fizik Ödülü rölativite teorisi için değil, Fotoelektrik olayına getirdiği açıklamadan dolayı kendisine verilmiştir.
1907 yılında ünlü formülünü geliştirdi. E=m.c2. Fizikten fazla anlamayan biri bile bu formülden, küçük bir kütlenin çok büyük olan ışık hızıyla çarpıldığı takdirde muazzam bir enerjiye dönüşeceğini anlar.
Diğer Fizikçilerin çoğu gibi O da bu formülün atom bombasını gerçekleştirebileceğine aklı kesmemişti. 1921 yılında genç bir adam onun yanına gelip de atom bombası yapmak istediğini söylediği zaman, "sizin çalışmalarınızı inceden inceye gözden geçirmediğim için bana kırılmayınız, zira bunun imkansız olduğu daha ilk bakışta anlaşılıyor." demişti. Fakat 1939 da ise büsbütün farklı düşünüyordu. Çok geçmeden bir uçağın taşıyabileceği büyüklükte, onbinlerce klasik silahın gücüne eşdeğer bir atom bombasının yapılabileceği" korkusu birçok fizikçiyi sardı. İşte o zaman bu konuları çok iyi bilen dört uzmanın önerisi üzerine 2 Ağustos 1939 da Einstein in ABD Başkanı Roosevelt e o ünlü mektubunu yazdı.
1909 da Zürih Ün de Yardımcı Profesör olarak ilk akademik hayata
adım attı. Üniversiteden kendisine profesörlük önerisini atdujmı çalıştığı
bürodaki şefine söylediğinde, şefinin cevabı şuydu: "Benimle"alay mı edi
yorsun Einstein? Seni kim profesör yapar?"
1913 te Prusya Krallık Bilim Akademisine üye seçildi ve. Berlin e yerleşti. Ünlü Kaiser Wilhelm Enstitüsü Müdürlüğüne getirildi. 20 yıl Berlin de kaldı.
1916 yılında Genel Rölativite Teorisi üzerindeki çalışmalarını tamamlayarak "Annalen Der Physik" adlı Alman bilim dergisinin 49. cildinde yayınladı ve ikinci defa evlendi.
1919-1932 yılları arasında ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Japonya,Filistin, ispanya gibi ülkeleri ziyaret etti.
Birinci Dünya Savaşı onu çok derinden etkiledi ve dış dünya ile ve de toplumsal adaletsizliklerle ilgilenmeye şevketti. 1922 de Milletler Cemiyeti nin "Ortak Düşünsel Çalışmalar Bölümü"ne seçilmiştir.
1932-1933 kışında California Teknoloji Enstitsü nü ziyaret etmek için ABD nde bulunduğu sırada Hitler in Avrupa da güçlenmesi üzerine orada kalmaya karar verdi. Prusya Bilim Akademisinden istifa ederek Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü nde profesör olarak görev aldı. 1945 yılında emekliye ayrıldı. 1949 yılında "Birleşik Alan Teorisi"ni yayınladı. 1952 de İsrail Başbakanı, İsrail Cumhurbaşkanlığı görevini teklif etmişse de, Einstein bu teklifi geri çevirmiştir.
Einstein bütün keşiflerini 40 yaşına kadar gerçekleştirmiştir. Yaşamının geri kalan bütün kısmını genel çekim ve elektromağnetizma yı sentez eden büyük birleşik alan teorisini bulma çalışmalarına ayırmıştı. Maalesef çok çırpınmasına rağmen bu amacına ulaşamamıştır (ve halen de hiçbir bilim adamı ulaşmış değildir). Hatta son sözleri dahi kimsece bilinmemektedir. Zira kendisine bakan hemşire Almanca bilmiyordu.
18 Nisan 1955 yılında Princeton-New Jersey de öldü.
Einstein, kendisinin de gelişmesinde çok önemli katkısının bulunmasına rağmen bir türlü Kuantum fiziğine inanamadı. Atom yapısının incelenmesi için ortaya atılan her kavrama karşıydı. O bir türlü atomun ihtimaller, istatistiki sayılarla ifade edilmesini kabullenemiyordu. Ona göre evrenin işleyişinde şans, ihtimal, istatik gibi belirsizliklere yer verilemezdi. O atomun çekirdek etrafındaki yörüngesinin tam olarak bilinebileceğine inanıyor, "Tanrı evrenle kumar oynamaz" diyordu. Sonunda sabrı tükenen Niels Bohr "Tanrı ne yapması gerektiğini bilir" demekten kendini alamadı. Einstein kendisi hakkında arkadaşlarının Princeton da şöyle düşündüklerini nakletmektedir: "Bilimsel konularda inatçı bir kişiliğe sahip olduğumdan dolayı arkadaşlarımın gözünde inatçı ve dik kafalı biri olarak tanındığımdan, bana yaşlı kaçık demeye bile başlamışlardı."
Şu kadarı var ki, ömrünün son otuz yılında bir mecnun gibi aradığı, bulmağa çalıştığı "Birleşik Büyük Alan Teorisi" gerçeğinin altında onun kainatta çok büyük bir nizamın olduğuna kesinkes inanması yatıyordu.
Einstein in hayatı kendisinin de itiraf ettiği gibi politika ve denklemler arasında geçmişti. İlk politik eylemleri Birinci Dünya Savaşı yıllarında Berlin de Profesör iken başlar. Savaş aleyhtarı gösterilere katıldı. Halkı konulan yasaklara uymamaya çağırdı. Zorunlu askere yazılmaya karşı halkı cesaretlendirmesi, meslektaşları tarafından hoş karşılanmadı. Savaştan sonra Uluslararası barış çabalarının geliştirilmesi için uğraş verdi. Bu da onu arkadaşları arasında sevimsiz yapıyordu. ABD ne ders vermek için gitmesi bile politik tavrı yüzünden gittikçe güçleşiyordu.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, sonrasında artan antisemitizm (Yahudi aleyhtarlığı), onyedi yaşında Yahudi toplumundan ayrılan Einstein a yahudiliğini hatırlattı. Tevrattaki tanrı düşüncesini bile reddeden Einstein i Mitler, Siyonizm ülküsüne hizmet etmeye yöneltti. Bütün gücüyle o zamanki Filistin de bir Yahudi devleti kurmak için uğraşan İsrail i destekliyordu. Düşmanları haklı olarak daha da çoğaldı. Teorileri saldırıya uğradı. Kişiliğine karşı bir örgüt bile kuruldu. Adamın biri başkalarını Einstein i öldürmeye kışkırtmaktan hüküm bile giydi. Sadece 6 dolar para cezası verildi. "Einstein a Karşı 100 Yazar" adlı kitap yayınlandığında görüşü sorulan Einstein, Haksız olsaydım yahnızca bir tanesi yeterdi" dedi.
1933 yılında Hitler iktidara geldi. Einstein o esnada Amerika daydı. Almanya ya dönmeyeceğini ilan etti. Bunun üzerine Nazi milisleri evini basıp banka hesabına el koyarken, bir Berlin gazetesi de, "Einstein dan iyi haber, Geri gelmiyor" şeklinde başlık attı.
1939 yılında Atom bombasının yapılması için en büyük adımı atmaktan çekinmedi. Roosevelt e yazdığı o meşhur mektubunda Amerikalıların Almanlardan önce Atom silahını geliştirmelerini teklif etti. O zamanlarda O nun biricik hedefi Almanya ydı. Almanlara karşı olan kini biyoğraf Roland W. Clark ın tespitine göre delice bir hal arzediyordu.
Bundan sonraki yıllarında nükleer savaşın tehlikelerine karşı kamuoyunu uyarırken ve nükleer silahların uluslararası denetim altına alınmasını tavsiye ederken görülmekdedir. Hayatı boyunca barışa yönelik çabalan bir sonuç getirmedi ve arkadaş da kazandırmadı. Ama siyonizme verdiği açık destek 1952 yılında kendisine israil Cumhurbaşkanlığının teklif edilmesine neden oldu. Politika için toy olduğunu söyleyerek bunu reddetti. "Denklemler benim için çok daha önemlidir, çünkü politika bugün içindir. Oysa ki bir denklem sonsuzluk içindir" demekteydi.
Uzun süre birlikte çalıştığı Leopold infeld e sık sık "bir fizikçiden çok bir filozofum ben" derdi. Einstein in filozof olduğunu söylemek yetmez, iki tür felsefe vardır. 19. yüzyıla kadar hakim olan Kant, Hegel ve Bergson gibilerinin temsil ettiği spekülatif düşünce akla gelir. Dış dünyanın varlığı ve keyfiyeti bilgimizin kaynağı ve mahiyeti gibi meseleler bunların tartışma konularıdır. İkinci tür felsefe ise mantıksal empirizm diye bilinen, "Felsefenin amacı bize bilgi sağlamak değil, bilimlerin sağladığı bilgi ve kavramları açıklamaktır" diyen filozofların felsefesidir. Einstein işte bu tür bir filozoftur ve de büyüklerindendir. Filozofların uzun süre spekülasyomlarına konu oluşturan uzay-zaman ve geometriye ilişkin problemler Einstein ile birlikte fiziğe mal olmuş ve ilmi birer nitelik kazanmışlardır. Gerçi bugün fizik ve felsefeyi birbirinden ayırmanın neredeyse imkansız olduğunu da burada belirtmeliyiz. Filozofların ciltler dolusu tartıştıkları evrenin başlangıcı, sonu, maddenin ezeli ve ebedi olup olmadıkları gibi meselelere, bugün fizikçiler de el atmış durumdadırlar.
Einstein in çıkış noktası, evrende muazzam bir düzenin olduğuna olan kuvvetli inancıydı. Bazı bilim adamları matematiksel hiyeroglifler kullanan yalnız bir adamın, evreni yeniden tanımlamasına inanmayı kabul edemediler. Fakat, zaman Einstein i haklı çıkardı. Evrenin kökenini, tarihini ve biçimini araştıran bugünkü modern kozmolojinin temellerini attı. İspanya da yetişmiş Yahudi filozofu Spinoza dan etkilenmiştir.
1929 da yayınlanan "Dünya yı Nasıl Görüyorum" adlı eserinde: "Yaşantımıza giren en güzel şey gizemlidir. Bu tüm gerçek sanat ve bilimin kaynağıdır. Böyle bir duyguya yabancı kalan, bir an bile durup hayret edemeyen, ya da evrenin karşısında saygı duruşuna geçemeyen bir kimse gözleri kapanmış ölüden farksızdır. Hayatın sırrını sezinleme, korku ile karışmış da olsa, dini duygunun da kaynağıdır.
Erişemeyeceğimiz bir şeyin gerçekten var olabileceğini bilmek, öyle bir şey ki, sönük melekelerimizin ancak en ilkel biçimlerinde kavrayabileceği ama gerçekte en yüce bilgelik ve en ışıklı güzellik olarak kendini açığa vuran Bu Varlık ın bilgisi ve O nun verdiği bu duygu gerçek dindarlığın özünü oluşturur. İşte bu anlamda, yalnızca bu anlamda dine vermiş kişilerin safında görüyorum kendimi." Yine O "Kainat ın Yaratıcısına olan inanç ilmi araştırmanın en kuvvetli, en asil itici gücüdür."
Einstein kendini şöyle tanıtıyor: "Ben tek koşulmak için yaratılmış bir atım. İşbirliğine ve ekip çalışmasına giremem. Hiçbir ülkeye, devlete, kişiye, arkadaş çevresine hatta kendi aileme tam bağlanamadım. Bu ilişkilerde daima bir mesafe kalmıştır. Kendime dönme, içime kapanma eğilimi giderek güçlendi. Bu tür bir soyutlama kişiye acı çektirir. Ama, başkalarının anlayış ve sempatisinden uzak kaldığıma pişman değilim. Kuşkusuz bunda kaybım olmuştur. Ama buna karşılık başkalarının ön yargılarından ve değerlendirmelerinden bağımsız kalabilme gibi bir kazancım var."
Kimsenin aklına gelmeyen soruları düşünmekten olsa gerek, kendine ve kıyafetine pek dikkat etmezdi. Sık sık hastalanır, bazı günler ayakkabılarını çorapsız giyer ve okula da öyle giderdi. İlerleyen yıllarda da bu hırpaniliği devam edecektir. Karmakarışık beyaz saçları, dudaklarını örten pos bıyıkları ve hırpani giyimiyle çok tipik bir profesördü.
Einstein in utangaç ve içine kapalı bir çocukluğu vardır. Hiçbir zaman başarılı bir öğrenci olamadı. Einstein in özelliği çok şey bilme değil,
üşünme ve anlama farkıdır. Onun gözünde ideal yaşam dışardan en az (Karışılan yaşamdır. Otuz yaşına gelinceye kadar gerçek bir fizikçiyle de karşılaşmamıştır. Bu onun açısından büyük bir talihtir. Böylece çevresinde onun atılımını köstekleyen kimse olmamıştır. Milyonları etkileyen bu bilim adamı bir bakıma kimsenin etkileyemediği bir adamdır. Çalışma arkadaşı L. infeld i dinleyelim: "1921 de Berlin e öğrenim için gittiğimde henüz Hitler in iktidara gelmesine on iki yıl vardı. Basın ona yükleniyordu. Teorisine güveniyorsa sorularımızı cevaplasın diye başlık atıyorlardı. Rölativite Teorisine karşı düzenlenen konferansın ilanları her yerde görülebiliyordu. Merakımı yenemedim. Bir bilet alarak Solup bitenleri görmek için gittim. İki profesör hınca hınç dolu salonda ;atıp tutuyorlardı. Rölativite teorisinin, Germen Ruhu na aykırı olduğunu vs. belirtiyorlardı. Bir de baktım Einstein da dinleyici localarında oturuyor, selam verenlere el sallıyor, arasıra kahkaha atmadan da duramıyordu. Çeşitli gruplar işi ticarete dökmüş, rölativite teorisini üçbin kelimede .En iyi anlatana bin dolar vermeyi vadediyorlardı. İşte Einstein in bu kadar popüler olmasının iki nedeni buydu; birincisi ona yüklenen profesörlerin çokluğu, ikincisi de onun renkli kişiliğiydi. Boston Kardinali O Connel, Rölativite teorisini dine karşı bir saldırı(!) olarak niteliyordu. Kilise New-ton un mekanik evren modelini kilisenin resmi görüşü olarak kabullendiğinden olsa gerek, Newton un fiziğini darmaduman eden rölativite teorisini dine bir saldırı olarak gören bu papaz: "İzafiyet teorisinin, tanrısızlığın korkunç bir hayaletine benzetmekteydi" Ama Kardinal hazretleri maalesef tanrısızlık inancının, Newton un mekanik dünya görüşünden kaynaklandığını, Rölativite Teorisinin ise yaradılan, genişleyen, kendi üzerine çöken bir evren modeline yol açtığını bilememişti.

 

Hayırlı Forumlar

CİA



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >ÖRÜMCEK SAÇLARIN ARASINDA YUMURTLAYINCA BİRİNCİLİK YETMEDİ..
  3.Eki.2007 Çar 00:13:03
fiogf49gjkf0d

1970 lerde saçları dimdik, yukarıya doğru kalıp gibi yaptırmak moda olmuş.Buna uymak için insanlar saçlarını yaptırıyor, haftalarca da yıkamıyorlarmış. Bir liseli kız, okulundaki en yüksek saç yarışmasını kazanmak için saçlarını bu şekilde yaptırmış. Eve dönerken saçları örümcek ağına takılmış ama farketmemiş. Okuldaki yarışmayı kazandıktan sonra saçlarını birkaç hafta daha yıkamamış ve bundan sonra olanlar olmuş.Kız önce bayılmış.Hastaneye kaldırmışlar, fakat maalesef kurtarılamamışlar. Doktorlar ölüm sebebini anlamak için otopsi yaparlarken kızın saçlarını aralayınca morgu binlerce örümcek basmış. Meğerse kızın takıldığı ağdaki örümcek, kafasının içine yumurtlamış ve o örümcekler sonraki birkaç haftada kızın kafa derisini kemirip beynine girmişler. Bu olaydan sonra Amerika da saçlarını öyle havaya doğru yapmak yasaklanmış.

 

Hayırlı Forumlar

CİA



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >YÖNETİM DANIŞMANI VE ÇOBAN :)))
  3.Eki.2007 Çar 00:17:49
fiogf49gjkf0d

Çoban yol kenarında koyunlarını otlatıyormuş. Yanına bir jeep yanaşmış. Brioni gömlek, Cerruti ayakkabılar giyen, Ray-Ban gözlüklü ve YSL kravatlı bir sürücü aşağı inip çobana sormuş: "Kaç tane koyunun olduğunu bîlirsem bana onlardan bir tanesini verir misin?" Çoban bir adama, bir koyunlara bakmış, "Tamam!" diye cevap vermiş. Genç adam arabasını parketmiş, telefonunu bilgisayanna bağlamış, bir NASA sitesine girmiş, GPS ini kullanarak yeri taramış, bir data base ve logaritmayla doldurulmuş 60 excel tablosu açmış ve 150 sayfalık bir rapor basmış. Çobana dönmüş ve "Tam olarak 1586 adet koyunun var!" demiş. Çoban "Doğru!" diye cevap vermiş, "Koyununu alabilirsin!" Genç adam hayvanı almış ve jeep inin arkasına koymuş. Bu sefer çoban genç adama dönmüş ve "Ben de senin İşinin ne olduğunu bilirsem koyunumu geri verir misin?" diye sormuş. Adam "Evet, neden olmasın?" diye cevaplamış. Çoban "Sen bir yönetim danışmanısın!" demiş. Genç adam "Nasıl oldu da bildin?" diye sormuş. Çoban "Çok basit!" diye cevap vermiş, "Buraya çağrılmadan geldin, bu bir... ikincisi, benim zaten bildiğim birşeyi bana söylemek için benden bir hayvan aldın. Üçüncüsü, yaptığın hiçbirşeyden anlamıyorsun, çünkü köpeğimi aldın!"


lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >ŞAHİDİN BÖYLESİNDEN HAKİM BİLE KORKAR.. :))
  3.Eki.2007 Çar 00:20:23
fiogf49gjkf0d

Mahkeme salonu... Dâvada şahitlik etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar. Kadın yerine oturur ve davalının avukatı kadına yaklaşır "Bayan Jones. Beni tanıyor musunuz?" Yaşlı teyze cevap verir: "Âh evet, Bay Williams! Sizi çocukluğunuzdan beri tanıyorum. Siz ta o zamanlar bile aileniz için tam bir baş belâsıydınız. Devamlı yalan söylüyorsunuz, eşinizi aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konuşuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız..." Dâvâlının avukatı başta olmak üzere bütün salon şok olar. Adam ne yapacağını bilemez haide kadına tekrar sorar: "Peki Bayan Willİams ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?" Kadın yine cevaplar: "Ebette tanıyorum! Çocukluğunda ona dadılık yapmıştım. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir. Etrafında bir tek dostu yoktur ve herkes onun hâlâ geceleri altına kaçırdığını söylüyor!" Yine herkes şokta... Bütün salonu bir uğultu kaplar. Hakim kürsüye tak tak vurup herkesi susturur, İki tarafın avukatını da kürsüye çağtnr ve ikisine de eğilmelerini söyleyerek kulaklarına şunu fısıldar: "Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım!"



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >GÖZLERİME ÇİZDİM SENİ..(KESİN DİNLEYİN)
  3.Eki.2007 Çar 11:48:03
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

Selamlar

Beğendiğim bir parçayı sizlere sunuyorum.Ben çok beğendim buyrun sizde dinleyin

                                    Gözlerime Çizdim Seni



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >AHHH ŞU VÜCUDUMUZ BULUNMAZ CEVHER :)
  20.Eki.2007 Cmt 12:19:52
fiogf49gjkf0d

* Vücudumuzda bulunan yağla 7 iri sabun kalıbı yapabiliriz.
*O kadar çok karbon taşırız ki bunları bîr araya toplayıp kullanmak mümkün olsa; 9000 adet kurşun kalem yapabiliriz.2200 kibrite yetecek kadar fosforumuz, 250 gramdan fazla sürfürümüz, bir kaşık dolusu muz mağnezyummuş, 5 cm boyunda bir çivi yapacak kadar demirimiz vardır.


*Vücudumuzda 25 milyar oksijen alıcı kırmızı kan yuvarlakları bulunmaktadır. Bunları bir yüzey üzerine yayacak olursak 2570 metre karelik bir alanı kaplar.


*Bebekken 270 den fazla kemiğimiz varken, büyüdükçe bunların bazısı birbiriyle kaynaşarak sonunda sadece 206 kemikle kalırız.


*Kalbimiz normal olarak dakikada 70-72 kere atar. Bu atışa göre, 70 yaşındaki insanın kalbi 2500 milyon kere atmış ve bu süre içindede 167561600000 kilo kan, damarlarımıza pompalamıştır


*Normal bir vücut ısısı ile, insanın dayanabileceği en sıcak suyun ısısı 110°Cdir.


*Normal bir insan vücudunda bulunan elektrik, 25 Wattlık bir lambayı dakikalarca yakabilir.
*Esmerlerde 120 bin, sarışınlarda ise 140 bin adet saç teli vardır. Her geçen gün başımızdan 25.000 arasında saç teli kopar ve yerine yine aynı sayıda yenileri çıkar.


*Tek bir dakika içerisinde 1025 cm küplük havayı içimize çeker, 4 kilograma yakın kanı vücudumuz içinde devrederiz.


*Yapılan araştırmalara göre 6 dakika su altında kalabilir, 20 dakika nefesimizi tutabilir, sıfırın altında 103 derecelik bir soğuğa karşı koyabiliriz. 30 gün aç 110 saat da uykusuzluğa dayanabiliriz.
*Tırnaklarımız bir yılda 3,75 metre kadar uzar.


*İnsan doğduktan bir kaç gün sonraya kadar, hiç birşey duymayacak kadar sağırdır.
* * *

 

 

HAYIRLI FORUMLAR

CİA



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >BURÇLARIN YAKA SİLKTİREN HUYLARI..
  20.Eki.2007 Cmt 12:32:55
fiogf49gjkf0d

KOÇ: Sana kalsa dünyada herkes aptal, bir sen akıllı! Millete öğütler verip ukalâlık taslar, önüne yemek koysan beğenmez. Allah düşmanların başına vermesin...

BOĞA: Sen ayrı bir panel konususun. Kafayı iş yapmakla bozmuşsun, sanki dünyayı sen kurtaracaksın! inatçı mı inatçı, dik kafalı... Komünizm bitti kardeşim!

iKiZLER: Sen hızlı ve pratik düşünebiliyorsun ama kendinden çok şey verip karşın-dakinden az şey bekliyorsun, yani akıllı geçinme! Ayrıca çoğu şizofrenin de ikizler burcundan çıktığı söyleniyor, bilgine...

YENGEÇ: Sen sempatik ve başkalarının problemleriyle ilgilenir görünmeye çalışan son derece yapmacık birisin. Ama biz bu sahte şirinlik numaralarını yemeyiz. Bu arada akıl hastanelerindekilerin %90 ınm yengeç burcu olduğu söyleniyor. Haberin olsun!

ASLAN: Sen kendini dünyanın zirvesindeki kusursuz insan sanmaya devam et Millet senle ne dalga geçiyor, haberin yok. Tenkide hiç gelemeyen, kendini beğenmiş zavallı aslan parçası... Sen kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını duvarı seyrederek geçir bakalım.

BAŞAK: Sen pek aklı başında otoriter biri olduğun için dağınıklığı sevmezsin değil mi? Ama senin her tarafı didik didik kontrol etme huyundan millete fenalık geldi! Gayet soğuk, ruhsuz tipsin maalesef. Zaten telefon görüşmesi yaparken uyuyakalabilen birinden başka ne beklenir ki?

TERAZi: Sen sanatçı ruhlu olduğun için apayrı saçma bir boyutta yaşıyorsun. Böyle aklı bir karış havada gezen adamın iş bulması pek muhtemel değil, ömrünün sonuna kadar aylak aylak gezersin, sonunda da her büyük sanatçı gibi "Kimse beni anlamadı!" diye çıldırırsın, yarım aklın da gider.

AKREP: Sen hele sen! Tuhafların içinde en tuhaf olan! içten pazarlıklı, kıskanç, ahlâk anlayışı sıfırın altında! Çoğu Akrep in eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiğini duymuş muydun?

YAY: Sen herşeyin iyi tarafını gören şen şakrak bir tipsin, kendini buna alıştırmışsın ne de olsa; yeteneksizliğini ve talihsizliğini başka türlü örtemezsin değil mi? Seni adam yerine koyup bu kadar yazanda kabahat..

OĞLAK: Sen tutucu ve risk almaktan kaçan birisin. Böyle biri dünyada ne diye yer işgal eder ki! Şöyle bir etrafına bak bakalım, hangi kayda değer insanın Oğlak burcundan çıktığı görülmüş?

KOVA: Sen güya çok atak birisin ya, birşeyi elde etmek için her türlü yalanı söylüyorsun. Ama yalanı bile beceremiyorsun. Aynı hataları döne döne yapıyorsun, çünkü kafan almıyor. Ne sinirleniyorsun? Doğruları söyleyince kabahat oluyor değil mi?

BALIK: Maşallah, senin hayal gücün pek gelişmiştir. Devamlı FBI dan, ClA den birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne sonunda kafayı yiyeceksin. Ama sen en iyisi hayallerinle baş başa kal, nasılsa arkadaşlarının arasında en ufak bir dikkat çeken tarafın yok. Kendine güveni olmayan öyle sessiz sedasız bir tipsin işte..

CIA



lCIAl

lCIAl resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Önemli Bilgiler >BEYİN GÜCÜNÜN İNANILMAZLIĞI.. (İLGİNÇ)
  20.Eki.2007 Cmt 12:39:10
fiogf49gjkf0d

Nick, manevra sahasında çalışan güçlü, sağlıklı bir işçidir. Arkadaşlarıyla ilişkisi iyi ve işini tam yapan güvenilir bir adamdır. Ne var ki, acayip derecede motivasyonsuz ve kötümser biridir. Herşeyin kötüsünü bekler ve başına kötü şeyler geleceğinden korkar. Bir yaz günü tren işçileri ustabaşının doğum günü sebebiyle bir saat önce serbest bırakılırlar. Tamir için gelmiş olan ve manevra alanında bulunan bir soğutucu vagonun içine giren Nick, yanlışlıkla içeriden kapıyı kapatır. Kendini soğutucu vagona kilitler. Diğer işçiler Nick in kendirinden önce çıktığını düşünürler. Nick kapıyı tekmeler, bağırır ama kimse duymaz. Duyanlar da bu tür seslerin devamlı geldiği bir ortamda oldukları için pek kulak asmazlar. Nick vagonda donarak öleceğinden korkmaya başlar. "Eğer buradan çıkamazsam, donacağım!" diye düşünür, içeride bulduğu yarısı yırtılmış bir kanon kutunun içine girer, titremeye başlar. Eline geçirdiği bir kâğıda da karısına ve ailesine son düşündüklerini yazar: "Çok soğuk, bedenim hissizleşmeye başladı. Bir uyuyabilsem! Bunlar benim son sözlerim olabilir." Ertesi gün soğutucu vagonun kapısını açan işçiler Nick in donmuş bedenini bulurlar. Üzerinde yapılan otopsi onun donarak öldüğünü göstermektedir. Fakat bu olayı olağanüstü yapan, soğutucu vagonun soğutma motorunun çalışmıyor olmasıdır. Vagonun içindeki ısı 18 derecedir ve vagonda bol hava vardır. Nick n korkusu ve kötümserliği, böyle bir sonuca yol açmıştır.

 

CIA

<<1234 567891011121314...29>>