ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul


16 Mayıs 2024, Perşembe 21:05   

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

En İyiler  Son Eklenenler       
sohbet forum basliklari  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler > Aşk ve Sevgi üstüne
forum sohbet oyun basliklari
   Yüreğimin Götürdüğü Yerdeyim....
 <<1...100...200...300...400...500...600...700...800...900...984985986987988989990991992993994 9959969979989991000>>
Mesaj Ekle, sohbet ve oyun icin cagir
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  8.Oca.2009 Per 14:23:16sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

[henrik_moses_31.jpg] 

 

 

Hayatın ta kendisidir o..

Bazen insanın istekleri düşünceleri öyle farklılık gösterir ve çoğalırki, artarak bir tren vagonunda üzerine gelen bir yoğunluk doğurur. O anda belkide neyi en çok istediğimize yada önceliğe karar bile veremeyiz.. bazen bir cümle hayatımızı anlatmaya yeterken, bazen satırlarca yazılan şiirler bile anlamsız kalır bu kararsızlığımıza..

bazen öyle anlar vardır ki aslında oldukça da masum zamanlar, sevdiğinin bir tebessümünü yada yüzünü görebilmek için onun varlığını hissedebilmen için sadece başını kaldırman yeterlidir, çünkü o senin hayat akışında en taze heyecanın ortasında durmaktadır.. ve gökteki yıldızlar arasında gülümserken görülmektedir. Bulut perdesinin arkasında saklanan aydınlık bir güneştir o.. sabahın buğulu rengine başlarken sis tomurcukları ardından sevinçle koşan çılgınlıktır o.. boğazın serin sularında akan bir denizdir o..  ağaçların dallarında savrulan yemyeşil taze yaprak kokusudur o.. kalbinin içinde savrulan rengarenk ışıktır o.. özgürlük misali uçan bir kuştur o.. kanat çırparken her çapışındaki ritmik seste adını sayıklayandır o.. canla başla seni sarmalayan, sıkıca saran bir sıcaklıktır o..başına konan bir kelebektir o.. papatya tarlasında çıplak ayakla koşmanın verdiği romantikliktir o.. ellerinden dokunup yüreğine işleyen bir damla serinlik verdiğinde adına huzurda denir onun..

yakandan başlayan bir düzendir o, görmediğinde kendini kuytu köşelerinde en büyük boşluklarda bulduğun, göreceğini hissettiğinde kalbinin içinde patlarcasına atmasıdır o..bazen içinde güçlü bir sessizliktir o, sessizliğinde onu bulduğun, yaşadıklarınızı anımsadığın ve hafifçe tebessüme sebebiyet verendir o.

Bir kumsalda ayak izidir o, takip edebildiğin sürece ayaklarını yerden kesendir.. her gece peşinden kovalayan bir ay ışığıdır o, gecede rahat etmenizi isteyen, sizi birlikte gözleyen bir aydınlıktır o..

Tüketmek istemediğin bir coşkudur o, dolu dolu akan bir şelale altında birleştiğiniz zamanların ikinizi saran ıslaklığı gibidir.. yağmur yağarken, saçlarından akan her damlayı, avuçlarıyla yakalayandır o, seni arkandan sarıp bir deniz gölgesine saklanandır o..

Bekleme kimseden onu anlayabilmelerini, kimse bilemez bir şarkının melodisi bittiğinde onun sende başladığını, gece karanlıklar içinde bir resimle uyuduğunu, rüyalarından onu görünce uyanmak istemediğini,  anlam veremez kimse onun kokusunu bir ağaç altındaki rüzgarda beklediğini, bilemez kimse onsuz olunca duyduğun derin acı ile yaşamda mücadele ettiğini..

Ve elbette bilmez kimse onu ne denli sevdiğini, ne kadar ihtiyaç duyduğunu..

Tıpkı benim sana duyduğum gibi..

 

 

Yaşam dolu gözlerin
Işığın yağmurda
Islandığını gördü mü

Ya da;
Etli dudaklarında
Tadı kaldı mı sızan yağmurun

Teninin
Rengini sardı mı gökkuşağı

Peki;
Hiç o yağmur yüklü bulutların
gölgesinde
Yürümeyi hayal ettin mi

Ya da;
Yürümeyi isterken
Gök gürültüsü olup
Umuda çığlık attın mı

Alacakaranlığa
Tökezledi mi
Yarım bırakılan bedenin

Küskün hayatın
Semah olup
Döndün mü hiç yüreğine

Şu kısa ömründe
Sen hiç mavi kelebek olup
Özgürlüğüne
Uçmayı denedin mi!      

  


 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  9.Oca.2009 Cum 02:54:12sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

Belli etmesekte çoğu zaman tutku dolu baktık birbirimize.Sen derin okyanuslarda bense asla okuyamayacağım alice harikalar diyarında... Tartıştığımız esnalarda bile tek istediğimiz şey birbirimize sıkıca sarılmaktı ve asla ayrılmamaktı...Yağmurun altında bütün dünyaya,bütün insanlara,bütün engellere meydan okuyarak elele ıslanmaktı!..Aşk değil miydi bu...Aşk tı!..Hemde en derini,en hazini,en imkansızıydı değil mi?Söylenmemiş bir türküydü...Ama sen yada ben söylemek için ilk kelimeyi birbirimizden beklemedik mi?..Söyleyemedik mi?..Söyleyemedik sevdiğim ``Seni Seviyorum`` derken bile gerçek hislerimizi söyleyemedik...Kalıplaşmış aşk muhabbetleri yaptık diğerleri gibi.Ama öyle değildi...Değil di bizim sevdamız.Hangi söz,hangi cümle,hangi hayat,hangi aşk masalı benziyorduki bizimkine...Benim gönlümde sen, senin gönlünde ben kaç kez yabancı kaldık birbirimize...Kaç kez saklı kaldık yüreklerimizde...Öyle gözlerden akamayan bir damla yaş gibi.Hep suskun kaldık en masumca işlenen bir suç için...O suç aşk değil miydi?Suçların en güzeli değil miydi?Sen yada ben ne farkeder,bu suçu ikimiz de işlemedik mi?...

 
yüreğimde kopan fırtınayı gönderiyorum sana sevgili,
çocuksu bakışlarımın ardından…
ellerimi kesen ayazlarımı gönderiyorum sana;
aşkın akıp gidişini seyret diye iç ülkemden iç ülkene…
her şeyi koca bir yokluk gören gözlerimi gönderiyorum sana,
yeşile çalan yanından umut bul diye…
koca şehri bomboş gören kalbimi gönderiyorum sana,
içindeki ateşle ısıt diye…

bütün mektuplarım geri dönüyor sevgili şehrime…
yoksun…
bu koca yoksunluğun içinde kaybolmuşsun.
hayat bizi terk edeli çok olmuş,
ben aynalarda kaybolmuşum,
sen hayallerime bile uğramaz olmuşsun.
bir masalmış her şey bir bakmışım uyumuşsun.
ne masalın sonunu dinleyecek kadar uyanık kalmayı başarabilmişsin,
ne de bana yeni masallar anlatacak kadar âşık olmayı.

hasret yüklü gemilerim yollarını bulamadı.
ben leyla nın cisminde taşıdığım mecnun kalbi ile bir başına kalıverdim aşk diyarında…
ne gemilerimi indireceğim sahillerim oldu,
ne de karadan yüzdürebilecek cesaretim.
aşk bitti.
toprak oldu bakışlarımda ki umut.

“kalmak, gitmekten vazgeçmektir” derdi atam.
ben ne gitmeyi becerebiliyorum topraklarından
ne de yaşamayı senin kurallarına göre…
isyanlarım var, eylemsiz, sessiz isyanlarım.
bir gök düşlüyorum, mavisi adam gibi mavi,
siyahı adam gibi siyah..
ama gündüzleri gri bulutlar kaplıyor göğümü,
geceleri şehrin isi.
mavisi griye çalıyor hüzünle gökyüzümün,
yıldızları gam yansıtıyor puslu bakışlarla.

her şey bir tebessümünde gizli kalıyor bazen.
züleyha nın gülümsemesi kadar sıcak,
yusuf un duruşu kadar soğuk.
aşk sana da bana da ne uzak sevgili…
şimdi sukut limanlarına demirledim gemilerimi.
sadece bekliyorum…
güneşin doğuşunu nasıl beklerse yüce dağlar,
yağmurun yağışını nasıl beklerse çiçekler,
öylece hasret gemilerimi aşk denizine indireceğin anı bekliyorum.

"beklemek sabretmektir". dedi ustam,
"kalbim üstüne " dedim,
büküldü boynum…
 
 
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  9.Oca.2009 Cum 15:15:17sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

Karakalem Resimleri,Karakalem, Resimleri, en, güzel, enyeni, güzel, kız, portre, karakalem, resim,


Korunaklı Yalnızlığım

Şimdi düşünme makamındayım, kaybettiklerim kazandıklarım, geçmişim geleceğim, umduğum bulduğum, düşlerim düşüşlerim, sevinçlerim erinçlerim, umutlarım unuttuklarım, yeislerim yenilgilerim, yanılgılarım yansızlıklarım, yalnızlıklarım şimdi ben yine düşünme makamındayım.

Düşünmenin saçları ağırtmaktan başka sonuçları da olmalı, düşündüklerini hayata aktarmanın bambaşka yolları da olmalı, kendisine sunulan yollara tali yollar ekleyebilmeli insan. Çıkmaz sokaklara girmekten korkmamalı insan, yola girmeye niyetlenmek yolun sonun çıkmaz olmasından daha önemlidir. Yola koyulmak adam yerine koyulmanın başlangıcıdır çoğu zaman...

Her seçiş bir vazgeçiştir düsturunu bilmeden yaptığımız seçimler; seçimsiz sonuçlara vardırıyorsa bizi; kırmızı çizgilerimiz yoksa, birilerinin üstümüzü kırmızıyla çizmelerine şaşmamalı....

ZAMAN yalnızlığı haklı çıkardı; insan bir tek kendisine yalan söyleyemiyor, insalık inzivaya çekilmeyeli kalabalıklar yalnızlıkları dışlar oldu, düşünemeyenler düşünenleri tersler oldu.

Ortada yaşamak ortalık malı olmaktır gibi geliyor bana, korunaklı yalnızlıkları olmalı insanların, ağlamaklı geceleri olmalı, platonik aşkları olmalı, ulaşılmaz amaçları olmalı, ütopik davaları, yasaklı sevdaları olmalı insanın, acısı olmalı iliklerine kadar işleyen, yokuşları yokoluşları olmalı insanın varoluşu çözebilmek için....

Korunaklı yalnızlığım bana acı gerçekleri söyleyen, adatmayan, satmayan, kaldırıp atmayan ah yalınlık essah yalnızlık, eyvahlar olsun yapmacıklıklara, yarınsızlara, yarasızlara, yarınsızlara, yarsızlara, yorgunlara, durgunlara eyvahlar olsun....

Diri bir fidandır yalnızlık, damızlık duygudur tüm kırgınlıkların anası, insanı olgunlaştıranların en hası. ölümdür yalnızlık asıl hayatın başı...

Korunaklı yalnızlığım, iççekişlerim, ahlarım, vahlarım, tüm hesaplarımın sağlaması, ürkütücü ülkülerimin gerçekle yüzleştirilmiş hali...

Savunmasız çocuklardan, boyacılardan, mendilci kızlardan, yoksullardan, sefillerden, serflerden, evsizlerden, işsizlerden, kasvetlilerden, kasketlilerden, ninelerden dedelerden öğrendiğim yalnızlığın sihirli bir korunaklığı vardır; yalnızlığını pazarlamayan insanların kalabalığı karıştığında yüzündeki anlam, hayatımızın ne kadar anlamsızlaştırıldığının ne güzel kanıtıdır....

Yalnızlığa itilen ile yalnız kalmayı tercih eden kişi arasındaki dağlar kadar farkı, hangi daha sığınan bilge kişi açıklayabilir? Bir sığınaktır yalnızlık; kurşun gibi sözlerden, bomba etkisi yapan sun i gündemlerden, uçuk insaların uçak sesine karışan gürültülerinden kaçıştır yalnızlık....

Yalnızlık korunaklıdır, rabbiyle ve kendiyle kalmak isteyen her kulun hakkıdır.

Yalnızlık korunaklıdır, loş ışığa teslim edilmiş gecelerde, kalbin sözlerini yazdığı, ruhun bestediği, vicdanın yorumladığı, korosuz söylenen, kor gibi yüreği yakan, acı ama bağımlılık yapan bir şarkıdır yalnızlık....

Yalnızlık korunaklıdır; yalnızlık ruhun aklıdır.

Aylardan sonra bu gece telefonu, radyoyu kapatıp, televizyonun fişini çekip, penceleri örtüp, ışığı söndürüp, odanın ortasına bağdaş kurup, nicedir ihmal ettiğim içsesimi dinleyeceğim, dinleneceğim, dilleneceğim;

Şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.....

 

 

 

Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan...
Dışından anlaşılmaz....

Ya da kocaman bir yalan,
Kaçtıkça kovalayan...
Paylaşılmaz....

Bir düşün de seni bana ayıran
Yalnızlık
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.....

                                                      Özdemir Asaf

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  10.Oca.2009 Cmt 14:29:01sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

"Çocuk olmak istiyorum" diyorum kimseler duymadan, içten içe...

Ne tuhaf! Küçükken, hep büyümek isterdim...

Büyümek ve her istediğimi yapabilmek...

Şimdilerde ne çok gülüyorum, o zamanlar içten gelen isteğime...

Bir zamanlar 18 yaşında olmak, ne kadar büyük bir şeydi benim için!

Sanki hayat değişecekmiş gibi bekledim doğduğum günü...

Ve bir gün o gün geldi, artık 18 yaşındaydım...

Ne değişti?

Hiçbir şey... Koca bir hiçbir şey...

Hoş neyin değişmesini bekliyordum ki?

Cevap isteme, cevabım yok!

Masumdu tüm duygular o zaman...

Ne çok ağlardım...
Kimseler görmezdi gözyaşlarımı...
Daha çocukken, hayallerimi cebime koyup, unutmuştum rüyalarımı...
Olgun, sorumluluk sahibi, ne yapması gerektiğini bilmesi gereken küçük bir kız...

Her şeyi taa o zamanlarda bile içime atardım...
Kendi içimde çözmeye çalışmak, yapmaya çalıştığım en zor davranıştı belki de...
Sevgimi belli edemez, hep kaçardım sevgi gösterisinde bulunanlardan...
Bu özellik hala benimle !

"Kelebek" derlerdi bana arkadaşlarım...
O zaman sebebini anlayamazdım...
Şimdilerde anlıyorum...
Kelebekler çok narindir, en ufak bir şeyde kırılırlar ya işte sebep bu!
Hiç kırılamazdım ki oysa...
Ne o zaman ne de şimdi!
Hep anlayış ve sabırlı olmak bana yapışan hem en iyi hem en kötü özellik olsa gerek...

Şimdi 22 yaşındayım...

Ve yine ne tuhaftır ki, büyüme isteğim tersi bir hal aldı...
Artık küçülmek istiyorum...
Kapris yapmak, şımarmak istiyorum...!
Her şeye gülmek, durup dururken ağlamak...
Sokaklarda koşuşturmak...
İçimde, kaygılara yer vermeden yaşamak...
O an ne düşünüyorsam yapmak istiyorum belki de...

O zamanlar ne yapsan çocuk olduğundan hoş görülür ya, işte ben o hoşgörüyü özlüyorum...

Bayramlarda sabahın erken saatlerinde herkesten önce kalkıp, bayramlıklarımı giymek, doyasıya şeker yemek istiyorum...Ta ki babam "dur kızım, dişlerin çürüyecek" diyene kadar...

Geceleri karanlıktan korkup, ışığı söndürmeden uyumak istiyorum... Yaramazlık yapıp, kaçmak istiyorum annemden... Bir de annemin yanında uyumak istiyorum, sıcacık...

Sözün özü; çocuk olmak istiyorum...

Büyümek; kötüleri tanımakmış...
Büyümek; susmakmış...
Büyümek; çaresizliğe boyun eğmekmiş...
Büyümek; acıyı en derinlerde yaşamak,
Sonra o acı ile gülebilmekmiş...

Her şeyi anlamakmış büyümek...
Evet anlıyorum artık her şeyi...
Ve anladığıma, ağlıyorum çaresizce...

Şimdilerde küçükken sebepsiz yere akıttığım gözyaşlarımı özlüyorum...
Herkese küçük, bana büyük gelen mutluluklarımı istiyorum...

Ben dileğimi geri aldım!

Çocuk olmak istiyorum...

Doyasıya çocuk olmak...

Sevimli, mutlu, küçük bir kız çocuğu…!

Bu mümkün mü?

 

 

Bizim düşlerimiz vardı
Çocukluğumuzun evcilik oyunlarında kalan.
Çiçekli basmadan perdeli evlerimiz,
Taze kavrulmuş leblebilerden, nohut yemeğimiz,
Sokak çeşmesinin tatlı suyundan çorbalarımız,
Elma şekerlerimiz, leblebi tozlarımız...
Bir de, küçük kadın yüreklerimizi,
Telli plastik arabalarıyla çiğneyen
Afacan kocalarımız...
Mahsuscuktan komşular,
Mahsuscuktan kocalar,
Mahsuscuktan çocuklar,
Mahsuscuktan bir dünya...

Tek endişemiz, tek derdimiz,
Türk malı , ucuz plastik bebelerimizin
üşütüp hasta olmalarıydı.
Binbir yamalı kilimler üzerine sererdik yarınlarımızı.
Ve yarınlarımızı dilediğimizce yaşardık
akşam saatlerinde, kapı önlerinde...
Hep aynı sonlara çıkan yollardan
ibaret sandığımız hayatı,
oyuncaklarımızın arasına katar oynardık
O çağlarda.
Minik kadın yüreklerimizde,
Yedek bir umudumuz hep vardı,
Şimdilerde olmayan, şimdilerde yitirdiğimiz...
Çocukluğumuzu akasya ağaçlarının
Gölgesinde unutup,
Ve çocukluğumuzu öğle uykusunun bittiği,
İkindi saatlerinde bırakıp,
Büyüdük, büyütüldük !...

O yaşlarda oyun zannettiğimiz hayat,
Şimdi sadece zaman zaman
Gülümsüyor olsa da,
Çocukluğumuzun o rengarenk,
Umut yüklü balonlarının
İnce ve eskimiş ipleri
Hala parmaklarımızın arasında.
Ve yüreklerimizin çocuk kalan bir yanı,
Hala gizli, gizli ip atlamakta,
Eski sokağımızın toprak yollarında.....

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Oca.2009 Pzr 15:43:09sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

Hiç bir kelebeğin uçuşunu gözlerinle takip ettinmi? Ya da bir tırtılın olağanca zayıflığına karşın yaşabilmek için verdiği çabayı izledinmi? Milyonlarca karıncanın muhteşem bir uyum içinde yuvaları için çalışmasını görüp hayrete düştünmü?
Yağmur damlalarının yere düştüğü an çıkardığı sesi dinleyip kendini eşsiz bir bestenin notaları arasında dolaşırken buldunmu? Sonbaharda herhengi bir parkta,yere düşen kızıl yapraklara basıp yürürken,o yaprakların çıtırdısını duyup,ilk aşkını düşündünmü? Hiç geceye doğru kaybolan güneşi izledinmi? Ya da yepyeni bir günün doğuşunu?
Tanımadığın bir çocukla bir dakikada olsa saklambaç,körebe,misket oynadınmı?
Sokakta daha önce hiç görmediğin birine, günaydın,iyi günler,iyi akşamlar dedin mi bir kez olsun? Yolda gördüğün bir çocuğa,bir yaşlıya cebindeki son paranın yarısıyla çorba ısmarladınmı?
Yarın ne olcak diye düşünmeden akşam küp gibi sarhoş olana kadar içtin mi? Y orgunluktan dizlerin kırılıp yere düşene kadar dans ettinmi? Çok beğendiğin bir filmi izledikten sonra gözyaşlarını ya da kahkahalarını gizlemeden çıkabildinmi sinemadan? Bir konsere gidip boğazın yırtılıncaya,sesin kısılıncaya kadar bağıra çağıra eşlik ettinmi şarkıcıya? Bir kitabın en sevdiğin bölümünü defalarca okuyup,sadece ama sadece o sayfaların yıprandığını gördüğünde güldünmü kendine?
Bir bayram sabahı erken kalkııp annenin babanın elini öpmenin huzurunu yaşadınmı? Ya da çocuklara harçlık vermenin dayanılmaz keyfini? Gecenin saat 3 ünde aradığında seni dinleyen ve duymak istediklerini söyleyen bir dost edindinmi kendine? Bir çiçeğin kokusunu içine çekerken,bir ormanda yürürken,bir ceylanın koşuşunu,bir balığın yüzüşünü izlerkendoğada milyonlarca yıldan beri süren o müthiş değişimin heyecanını hissettinmi?
En yalnız,en çaresiz kaldığın anda bile Bir sonraki gün bugünkünden iyi olacak deyip besleyebildinmi umudunu? Delicesine aşık oldun mu birine? Erişemeyeceğini bildiğin halde tutkuyla sevmeye devam edebildin mi onu?
Sevgilinle ilk göz göze geldiğinde,ilk el ele tutuştuğun anda yaşadığın heyecanı aradan yıllar geçmesine rağmen hala taşıdığını söyleyebildin mi kendine? Sana ihtiyacım var dediği zaman herşeyi bir kenara bırakıp binlerce kilometre yol gitmeyi göze aldınmı hiç? Seni seviyorum dediğin anda sevgilinin gözündeki parıltıyı,yüzünden geçen o küçük alevi yakalayabildin mi?
Senin için herşeyi yapabilirim dedin mi birine? Ve bunu derken kendinihuzurlu hissedebildin mi?
Bunları yaptım diye düşündüğünde mutluluğun aslında ayrıntılarda gizli olduğunu farkettin mi peki?
Yapmadım diyorsan gerçekten yaşadın mı sen???

 

 

MEGER SEVMEK SENI SEVIYORUM DEMEK DEGIL,SENIN YOKLUGUNDA BILE SENINLE OLABILMEKMIS.
MEGER SEVMEK GECELERI SABAHLARA EKLEMEKMIS.
MEGER SEVMEK BIR HAYALI KURARKENDE,MUTLU OLMASINI BILMAKMIS.
MEGER SEVMEK MUTLUYKEN GÜLMEK DEGIL;SENIN ADINI ANDIGIM DA BIR KUS GIBI UCMAKMIS DALDAN DALA.
MEGER SEVMEK YASAMASINI ÖGRENMEK,SABRETMESINI BILMEKMIS.
MEGER SEVMEK HASRETI SEVMEYI,HER AYRILIKTA YENI UMUTLAR YETISTIRMEKMIS.
MEGER SEVMEK DEDIM YA,SADECE SENI SEVIYORUM DEMEK DEGIL,SON NEFESIMI VERIRKEN BILE SENIN ADINI SÖYLEYEBILMEKMIS VE SENSIZKEN BILE SENI SEVEBILMEKMIS...

 


 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

rastgeIe

rastgeIe resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  11.Oca.2009 Pzr 15:45:16sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d
anladık duygusalsın
sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Oca.2009 Pzt 01:59:23sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

sonsuz beş dakika

Hepimiz en çok "hayatın gerçeklerinden" korkmuyor muyuz?

Gerçeklerle yüzleşmemek
için her şeye razı değil miyiz?

Sizi gerçeklerden azat ediyorum, düzeninizden kurtarıyorum.

Bu yazının
içinde hepimiz mevsimini kaybetmiş birer aydınlık sabahız.

Bilmediğim yollara sapmayı severim. Tam da yazdığım bu cümle gibi. Çünkü bu cümlenin aslında yazmayı tasarladığım, aklımda kurduğum yazıyla doğrudan bir bağlantısı yok ama aklımdan geçen birçok cümle arasından dikkatimi o çektiğinden birdenbire bilmediğim bir yola sapar gibi yazdım onu.

Kaybolabilirim.

Peşime takılırsanız siz de bu yazının
içinde benimle kaybolabilirsiniz.

Korkar mısınız kaybolmaktan?

Ben korkmam.

Hoşlanırım bile.

Böyle çok macera yaşadım, kimi ürkütücü, kimi eğlendirici birçok olayla karşılaştım.

Bir keresinde, ormanlık bir arazinin kenarında kaybolmuştum, vakit geceyarısını geçiyordu, bir adam görmüştüm, yolu ona sormuştum.

Adam durduğu yerde sallanıyordu.

Uzun uzun bana bakmış sonra, "ebabil bir kuştur, yolu söylemeyen ****tur," demişti.

Bir türlü aklını toplayıp yolu tarif edemiyor, gülüyor, "şimdi söyleyeceğim, hadi gel bir bira içelim" diye kolumu tutuyor, sonra elini dizine vurup "ebabil bir kuştur," diyordu.

Karanlığın içinde o adamla, kahkahalarla gülerek tuhaf, gerçekdışı konulardan konuşmuştuk.

"Ebabil"den ayrıldığımda yolu hálá bilmiyordum, ormanın içine girip çıktım, dolaştım, aynı yerlerden defalarca geçtim ve sonra kayıp yolcular tanrısının her zaman yetişen yardımıyla aniden anayola çıktım.

O birkaç saat hayatımın gerçekliğinin dışında var olan bir başka gerçeklik olarak yazıldı hafızama.

Dağınık, birbirleriyle bağlantısı olmayan yollardan geçip, birbirine nasıl bağlanacağını bilmediğim cümleler arasında dolaşmak istiyorum bazen.

Çıplak ağaç dallarının buz kristalleri gibi kuru seslerle birbirine çarptığı rüzgárlı ayaz bir geceden, pirinç bir şerbetçi güğümü gibi ışıl ışıl yanan aydınlık bir sabaha uyandım ben bugün.

Mevsimini şaşırmış bir gün pencerelere sokulmuştu.

Balkon kapısını açtım.

Serince bir esinti doldu içeri.

İşte o serinlik, o parlak ışık çağıltısı benim gerçeklik duygumu, aklımın ve duygularımın düzenini paramparça ediverdi, bu sabah belli bir düzene sahip hiçbir şeyden hoşlanmamaya karar verdim.

Delirmiş bir hayvan bakıcısı gibi düzensizliklerin, tuhaflıkların içine kapatıldığı kafeslerin kapılarını açmak istiyorum.

Bırakalım, cümleler birbirini tutmasın.

Bırakalım, yazanı da okuyanı da bilinmeyen yollarda bu sabah birkaç dakikalığına kaybolsun.

Hepimiz en çok "hayatın gerçeklerinden" korkmuyor muyuz?

Gerçeklerle yüzleşmemek için her şeye razı değil miyiz?

Sizi gerçeklerden azat ediyorum, düzeninizden kurtarıyorum.

Bu yazının içinde hepimiz mevsimini kaybetmiş birer aydınlık sabahız.

Nedir sizin canınızı sıkan, nedir sizi üzen?

Şu anda, burada, benimle birlikteyken hiçbiri önemli değil.

"Ebabil bir kuştur..."

Hep bildiğiniz yollardan geçmeyin.

Hep bildiğiniz yerlere çıkarsınız.

En çok kararsızlıklarınızı seviyorum, kendi duygularınızın arasında kaybolduğunuz anları, onlar en gerçek, en samimi anlarınız, yolunuzu bulduğunuzda, "doğru" tercihleri yaptığınızda biraz sahtekarlaşıp sıkıcılaştığınızı düşünüyorum.

Hayatınızı nasıl yaşıyorsunuz?

Nasıl yaşıyorsunuz şu allahın belası hayatınızı?

Tadını çıkartıyor musunuz?

İsteklerinizi gerçekleştiriyor musunuz?

Siz beş dakikanın ne kadar kıymetli olduğunu biliyor musunuz?

Size bunu, beş dakikanın nasıl bir değeri olduğunu anlatacak birini tanıyorum.

Kendisi bir Rus.

Büyük bir yazar.

Adı Dostoyevski.

Gençliğinde gizli bir siyasi toplantıda yakalandığında idama mahkum olmuştu, idam mangasının önüne gruplar halinde çıkartılan mahkumlar arasında sırasını beklerken, bir haberci gelip "imparatorun kendilerini affettiğini" bildirmişti.

Daha sonra bir romanında bir kahramanının ağzından o beş dakikayı anlatmıştı.

"Nerden baksanız, beş dakikadan daha fazla değildi önlerinde kalan zaman mahkumların. Bu beş dakika arkadaşımın gözüne bitmez tükenmez bir süre, bitmez tükenmez bir zenginlik olarak görünüyordu, bu beş dakika içinde akla hayale gelmez bir hayat yaşayabileceğini düşünüyor, bu nedenle de, o son anı düşünmeye bile gerek duymayıp, önündeki zamanın planlamasını yapıyordu: Arkadaşlarıyla vedalaşmaya iki dakika ayırıyordu örneğin, kendi kendine son bir kez düşünmek için ayırdığı süre iki dakikaydı; kalan süreyi de son bir kez çevresine bakmak için ayırmıştı...

Vedalaşma faslı bitince, kendi kendine düşünmek için ayırdığı iki dakikalık süre başlamıştı. Bu süre içinde ne düşüneceğini önceden belirlemişti: Şu anda varım ve yaşıyorum, üç dakika sonra bir şey olacağım ama ne olacağım, nerde olacağım, üç dakika sonraki ben kim olacak? İki dakika içinde yanıt bulmayı istediği sorular işte bunlardı...

Az sonra başlayacak yeni yaşamın bilinmezlikleri ve bu yaşama karşı duyduğu tiksinti korkunçtu, ama durmamacasına zihnini yoklayan şu düşünce daha korkunçtu,: "Ölmüyormuşum! Yeniden yaşama dönüyormuşum! Bitip tükenmez bir yaşam! Ve hepsi, olduğu gibi hepsi benim! Ah, bir yüzyıl bile yaşayacak olsam, her anın değerini bilir, tek bir dakikayı bile boşa harcamazdım."

İdam kuyruğunda beklediğiniz bir beş dakikayı düşünün, biraz sonra öleceğinizi bilerek geçirdiğiniz bir beş dakika.

O anda hayatınız bağışlanacak olsa, nasıl bir hayat yaşacağınızı hayal ederdiniz?

"Tek bir dakikayı bile boşa harcamayacağınız bir hayat" değil mi?

Yaşamanın değerini anlardınız.

Daha da önemlisi dakikaların değerini anlardınız, "beş dakikanın" bir hayat anlamına gelebileceğini anlardınız.

Bir daha tek bir dakikayı bile boşa harcamak istemezdiniz.

Hayatınız bağışlanınca bir başka soruyla karşılaşırdınız elbet, "dakikaları nasıl doldurmak gerek" ki hayat değerli olsun.

Nasıl yaşamalısınız?

Nasıl yaşamak, hayatı değerli kılar?

Bilmediğiniz yollara sapmak mı?

Bildiğiniz, ezberlenmiş yollardan gitmek mi?

Dışarıda başka mevsimlerden gelmiş aydınlık bir gün var, güneşli, parlak, epeyce yabancı ve şaşırtıcı.

İncecik ışıklar parlak bir bisturi gibi hayatı dakikalara ayırıyor.

Hepsinin kıymetini biliyorum şu anda.

Ve o dakikaların hiçbiri diğerine değmiyor.

Başka başka yerlere gidiyorlar.

Bilmediğim yollar gibi.

Ben çok kayboldum, bir gece Budapeşte de, bir gece Palermo da, bir gece Gine ormanlarında, bir gece Mississippi kıyılarında...

Bir defasında Karadeniz sahillerinde.

Orada bir sarhoşa rastladım.

Gülüyor ve yolu hatırlamıyordu, onunla uzun uzun ahbaplık ettim, hiçbir dediğimizi hatırlamıyorum, güldüğümü, çok güldüğümü hatırlıyorum sadece.

Ben kaybolmaktan korkmam.

Belki de en çok kaybolduğum zamanlarda eğlendim.

Bir gece, şişman yaşlı kadınların küçük masalarda oturup müşteri beklediği izbe bir batakhaneye gitmiştim, orada bir votka içmiştim, dişleri dökülmüş, şaşı bir kız tek başına dans etmişti, yaşlı kadınlarla birlikte onu seyretmiştim.

Tuhaf yerlerde kaybolduğum da oldu benim.

Kaybolmadan yaşamak dakikalara ihanet gibi geliyor bazen bana.

Yeraltı şelaleleri gibi siyah uçurumlara dökülen karanlık duygular içinde kaybolduğum da oldu.

Nefessiz kaldığım.

Sırılsıklam kesildiğim.

Bütün duyguları ezberlenmiş yollar gibi bildiğimiz halde, bütün bildiklerimizin bize yabancı ve bilinmez geldiği zamanlar vardır.

Özlemek öyle bir duygudur.

Bildiğimiz bir yoldur ve her seferinde o yolda kayboluruz.

Geçmişimizle geleceğimizi "beş dakikalık" bir idam sahnesi, kesin bir ölüm kararı birbirinden ayırdığında, artık çok değerli gözüken geleceğe, geçmişten neleri ya da kimleri alırız?

Kimleri alacağımızı düşünürsek, sanırım onlar geçmişimizin en değerlileridir.

Bazen geçmişte, bazen gelecekte kaybolmak istiyorum.

Hayatı, son bir beş dakika gibi, her bir dakikanın kıymetini bilerek yaşamak istediğimizde, saklamaya çalıştığımız, bastırdığımız bütün duygular ortaya çıkar, "geniş zamanlarda" gizli yerlere kapatılmaya razı olsalar da, bu kadar "dar ve kıymetli" bir zamanda yaşanmak, hissedilmek isterler; hayatı o son beş dakika gibi yaşadığımızda, hayatın "son beş dakika" olduğuna karar verdiğimizde anlarız aslında kiminle olmak istediğimizi, gerçek duygularımız, gerçek isteklerimiz, gerçek özlemlerimiz, gerçek ihtiraslarımız ortaya çıkar.

O son beş dakikada kendinize ihanet edemezsiniz çünkü.

Kendinize yalan söyleyemezsiniz orada.

Ama hayatı son beş dakika gibi yaşayamazsınız.

Bunu biliyorum.

Ama ya öyle yaşasaydınız?

Bilmediğiniz bir yola sapmak gibi bu soru...

Bu soruyu sorunca insan kendi içinde o kadar çok bilinmedik yer, o kadar gizli sokak, o kadar şaşırtıcı macera bulur ki...

Bilmediğim yollara sapmayı severim ben.

Bir sarhoşa rastlamıştım, çok gülüyordu, "ebabil bir kuştur," diyordu.

Dostoyevski nin romanında, "Ölmüyormuşum! Yeniden yaşama dönüyormuşum! Bitip tükenmez bir yaşam! Ve hepsi, olduğu gibi hepsi benim! Ah, bir yüzyıl bile yaşayacak olsam, her anın değerini bilir, tek bir dakikayı bile boşa harcamazdım," diyen adamın kurtulduktan sonra ne yaptığını, hayatını nasıl yaşadığını soruyordu birisi.

İdam mahkumunun hikayesini anlatan prens şöyle cevap veriyordu:

"Bunu ben de sordum kendisine; hiç öyle yaşamamış, yok yere pek çok dakikalar kaybetmiş."

Son beş dakika gibi yaşanmaz hayat, zaman uzadığında kendimize söylediğimiz yalanlara geniş yer ayrılır, alışkanlıkların ve aklın sıkıcı saltanatına sığınılır.

Bildik yollardan gidilir.

Ama gene de sormalı arada bir, "hayatı o son beş dakika gibi yaşasaydım, o beş dakikaya kimleri, neleri alırdım" diye.

Sanırım kendi gerçeklerimizi buluruz bu soruda.

Gerçekleri bulmak için ne garip bir yol.

Ne garip bir sual.

İnsan böyle soruların içinde kaybolur.

Bugün Münir Nurettin dinledim, bilmem neden canım onu dinlemek istedi, sokaklarda gömlekle gezdim, taze, sıcak simit yedim.

Size anlatmış mıydım, bir keresinde Karadeniz sahillerindeki ormanların kenarında bir geceyarısı kaybolduğumda bir sarhoşa rastlamıştım, "ebabil bir kuştur," diyordu.

Dostoyevski, kurtulduktan sonra hayatın değerini bilemedi.

Siz de bilemezsiniz.

Bilebilmek için bir ölüm kararının, bir özlemin, mevsimini kaybetmiş bir sabahın, ışıklı bir sonbahar gününün, beklenmedik seslerin içinde kaybolmak gerekir.

Ben kaybolmayı severim.

Bir keresinde bir yazının içinde kaybolmuştum.

Aklımda o yazıdan bir soru kalmıştı.

"Hayatınızı son beş dakika gibi yaşasanız, neler yapardınız?"

                                                                                      Ahmet Altan

 

Dipsiz bir kuyuya bırakmaksa kendini ÖLÜM

 

Ben hazırım...

 

Uzun bir merdivenden inmekse hayatın sonu

 

En son basamağındayım...

 

Hangi güzelliği özlesem

 

düş kırıklığı oldu ...

 

Tutunamadım kayıp gitti ellerimden ...

 

Yüreğim boşlukta yumuyorum gözlerimi sonsuzluğa...

 

Gitmelerin gelmelerin tükendiği an şimdi...

 

Şimdi , bir şeyleri değiştirmenin vakti

 

Hani kurşun sıksan geçmez ya geceden !...

 

Nasıl anlatsam

 

soğuk , ıssız ve karanlık ...

 

 

 

"Bir ümitsiz tablo ki yer demir,gökler bakır,

Çevremdeki kasvetten ruh sağır,gönül sağır."

 

 

 

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  12.Oca.2009 Pzt 15:18:53sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

 

MASAL

 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ diye başlar bütün masallar. Evet, zamanın birinde eski zamanlarda belkide bu kadar kirlenmeden dünya ya da bize öyle gelmediği zamanlarda her şeyin, insanların, dostlukların, aşkların…

 

Benim yetişemediğim zamanlardan bahsetmek isterim önce, hep özlem duyduğum o gerçek aşk ve sevgilerin yaşandığı şarkıların bile gerçek anlamlar taşıdığı o güzel yıllardan…

İstanbul bunca göç almamış, filmlerin siyah beyaz olduğu, izlerken “aaa burası Fenerbahçe burnumuymuş” diye tanıyamadığımız yıllardan…

Zengin kızın gariban gence Âşık olabildiği, şoför Nebahatların İstanbul’da dolmuş şoförlüğü yapabildiği yıllardan…

Yazlık sinemaların, kirlenmemiş plajların, Ayhan Işık’ın Küçük Hanım’ın Şoförü olduğu yıllardan…

Ne kadar güzelmiş her şey, Aşklarda sevgilerde daha bir gerçekmiş, bir erkek ya da kadın âşık oldumu bunu karşısındakine açabilmek için belki de çok uzun zaman geçermiş. Ama en azından birden bulup hemen tüketilmezmiş sevdalar. Aşklarını anlatabilmek için bir birlerine şarkılar hediye ederlermiş, bir kuytuda denk gelirde baş başa kalabilirlerse utançtan yüzlerine bakamaz birbirlerinden aldıkları mendil ya da ufacık siyah beyaz bir resimle avunurlarmış geceler boyu…

 

Radyolarda Türk Sanat Müziği sesleri duyulurmuş, köylüsü köylü gibiymiş efendisi memleketimin, şehirlisi edepli namuslu yardımsevermiş. Kabadayısı külhanbeyi gerçek delikanlıymış, belindeki silahta değil bileğindeki güçteymiş adamlığı. Ne düğünlerde silah atılır çocuklar ölürmüş, ne de şehit cenazesi gidermiş al bayrağıma sarılı yurdun dört bir tarafına.  Trafik canavarına verilmezmiş o zaman kurbanlar, telefon sadece santralden bağlatılırmış, insanlar bir yerde buluşmak için söz verdiler mi? O saatte orda olurlarmış her zaman…

 

Yüzyıllar öncesi değil şurada sadece 50 sene öncesiydi tüm bu güzellikler, ne olduda bunca bozulduk biz…

Daha dün gibi hatırlıyorum 50’nin yarısı kadar bir süre önceyi benim yetiştiğim zamanları ne güzeldi hep beraber yaz akşamlarında mahallece toplanıp yazlık sinema günleri, muhakkak çamlıca gazozu ve siyah ay çekirdeği alınırdı. Paslı tellerle birbirine bağlı tahta sandalyelerin üzerinde oturup çitlerken çekirdekleri, Kemal Sunal’a kahkahalar yükselir çoğumuzun burnundan çıkardı çamlıca gazozun o unutulmaz tadındaki yakışı. Alaska ve Frigo 10 dakika arada kaçınılmaz tutkuydu.

Mahallemizdeki herkesi tanırdık hatta bazen çevre mahallelerdekileri de. Mahalle maçları olurdu elbet, birde mahalle kavgaları. “Abi Mert’i tartaklamış aşağı mahalledekiler” diye gelirdi Okan, sen misin bunu duyan koş bakalım. Sapan, tüftüf elde o ağaç senin bu ağaç benim düşen kalkan sanki mahalle kavgası değil de üçüncü dünya savaşı. Ertesi gün her şey unutulur maça gidilirdi hep beraber tren yolunun oradaki boş arsaya.

Fatma Hanım teyze fırından yeni aldığı ekmeği böler arasına sana yağ sürerdi öyle güzelini hiç yemedim bir daha, altı üstü yağlı ekmek. Hayır, sadece yağlı ekmek değildi sevgi vardı paylaşmak vardı her ısırıkta. Bahçelerde elma, şeftali, dut, kiraz ve ceviz ağacı vardı. Elmalar olmadan dalar, Hasan amcadan kaçardık sonrada. Şeftali tüyleri kola silinir daha acı iken dişlenirdi koca koca… Okulumuzun önünde adını bilmediğim yaşlı bir satıcı vardı leblebi tozu alırdık mutlaka ve ağzımızda leblebi tozu varken ıslık çalma yarışması yapılırdı :) aaa tabi ya yarışmalar, onlarsız olmazdı ki. İlla bir yarışma olacak, ya erkekler arabalarını yokuş aşağı yarıştırır, ya bilyeli tornetlerle yarış yapılırdı. Sokakları şerit belirler koşu uzun atlama gibi mahalle olimpiyatları bile olurdu :) Kızları da unutmamak lazım tabi mahallemizin kızlarının güzellik yarışmalarında jüri olmak ne büyük şanstı. Giyinir giyinir gelirlerdi sonra sanki podyumda defile yapar gibi önümüzden geçerlerdi. Daha CD falan olmayan yıllardı onlar, plakların hala kaldığı, FM radyonun yeni yeni yaygınlaştığı yıllardı. Alphaville, Modern Talking, Duran Duran, George Michael’ın meşhur olduğu zamanlardı. Kızların saçlarının önünü kabarttığı her kıyafette vatka olduğu, kot pantolonda Lee Cooper’ın ayakkabıda Convers’in moda olduğu yıllardı. Evlere telefonların yeni bağlanmaya başladığı, Murat 124’ler yerine şahinlerin moda olmaya başladığı, flört kelimesinin yerinin çıkmak olduğu yıllar… Kızlarında erkeklerinde birbirlerine art niyetle yaklaşmadığı kızların ve erkeklerin birlikte oynayabildiği, birlikte gülebildiği, “mahallemizin kızı bakanı yakarız ha” düşüncesinin son demleriydi.

Evet ya günümüz…? Ne oldu da bunca yozlaştık, her değerimizi yitirdik? Ne Aşk, ne sevgi, ne de saygı neden eskisi gibi değil artık? Neden insanlar, Anadolu yakasındayken gelen telefona “abi işler uzadı Avrupa yakasındayım daha, sana bugün gelemeyeceğim” yalanını söylemeye itildi. Ne oldu da artık bayramlarda tebrik kartı atmak yerine topluca sms gönderir olduk. Tüm mahallemizi tanırken neden şimdi yan komşumuzu tanımaz olduk. Misafirlikler heyecan verirken neden şimdi “üf ya dizimizde vardı tam akşamını buldular” der oldu ev halkı.

Masal mıydı tüm o yaşananlar yoksa şimdiki mi bir kâbus?

Eğer şimdi yaşananlar gerçekse ben

MASALLARDA KALMAYI İSTİYORUM

 

 

 

 

 

Evett efendim bayagi bir  uzun arayla huzurlarinizda 80 li yillar....:)) FULDAA iftiharla sunar......:))

 

Nedense 80 li yillar deyince ilk aklima gelen rüküşlük oluyor...:))) o  zamanlar daha cocuktumm ( eeehh bu cumleyide yazdim artik olsem gam yemem.....:)) annemlerden ve teyzelerimden  hatirliyorum cogu seyi....

--Klipsli kupeler...:))) yine teyzemlerden....ki bence uzunca bir dönem o küpelerden  dolayi kadinlarin kulak memeleri yassi vaziyette gezildi .....:)) kadinlarda bir takip takistirma hevesi....

--Herseyin uzerine  kalin kemer takma modasi....kazaklarin bile...:))))ve nedense herkes kendisini cok güzel görürdü..:))

--Ailecek sabahladigimiz yurdum icin cok onemli olan milli olay..:)) France 12 point...Turkey  2 point..:))) ewettt Eurovision sarki yarismasi...

--Cenk Koray we yarismalari....nur icinde yatsin...lutfen kutumu acin..:)))

 Ajda Pekkan ın alo, Michael Jackson ın pepsi reklamlarını hatırlayacak kadar şanslı olmak demek ..

Voltran Voltran Voltran demek...

Okula siyah önlükle gitmek demek.

Edi mörfiiiiiii huuuuuuuuuuuuuu şörli makleeyynn yeeeeeee diye bağırmak...

Mahalle ceşmelerinden su icmek, bayramlari iple  cekmek...

Ne sorusuna zonk cevabı vermekten zevk duymak, , büyüteç ile kağıt yakmak ve siyah kağıtların beyaza oranla daha kolay yandığını keşfetmek..

  23 nisan çocuk şenliğinde gelen yabancı çocuklara 5 dakikada aşık olmak demek... .

Sesi açıp kısmak için televizyonun dibine kadar gidip üstündeki düğmelere basmak zorunda olmak demek...

 Anket ve hatıra defterlerinin olması bunlara seviyorum ama kimi diye başlayan maniler yazmak...

 İçinde biri sabunlu iki ıslak bez olan mustili beslenme çantası,dantel yaka,yenen kokulu silgi, leblebi tozu çekerken atlatılan ölüm tehlikeleri,hulahop,ayak bileğine takılarak çevrilen top,sek sek oynamak, Ben yapınca alışverişi,zaten alıyorum satış fişi replikleri barındıran Ali-Ayşegül Atik reklamı  demek...

Bir de hatırlar mısınız bay yanlışla doğru mehmet vardı. Trafik kurallarını öğretirlerdi. Bir de pazar günleri işitme engelliler haber bülteninin ardından ucan kaz nills vardı da sırf bu çizgi filmi kacırmamak için önce işitme engelliler haber bültenini izlemek zorunda kalırdım...

Hatırlamak çok güzel..bazı zamanlarda çok komik gelsede...Yazarken o kadar çok eğlendim ki,ifade edemem yaşadıklarımı...

Şeker tadında güzel mis kokulu günlere...

 

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  13.Oca.2009 Sal 15:22:57sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

ADSIZ BİR ÇİÇEK..

Rengini dünyaya ilk defa sunan..

   Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim..

Sevgilim..Bana..

                       Sen bir şairsin dediği zaman..

Bu gün bir saksı çiçeği aldım...Ve bir dilekte bulundum.Senin için aldım,yapraklarına adını verdim, bende toprağın oldum...
Biliyorum, solarsa çok üzüleceğim, çünkü adını "sen" koydum...
Her gün suyun olacağım ve içine vitamin olsun diye sevgi sözcükleri katacağım...
Biliyorum solarsa çok üzüleceğim adını "ben" koydum ...
Şimdi onu tıpkı bir çocuk gibi büyüteceğim, şımartıp yapraklarını çoğaltsın diye, O çoğaldıkça sen de çoğalacaksın içimde tıpkı bir sarmaşık gibi...
Yamalı yüreğimin, sarmaşığı diye seveceğim, toprağına çok fazla su dökmemem gerekirmiş, fazla güneş istemezmiş, bakın şu kasıntı çiçeğe daha ilk günden talimatlar da verirmiş...
Ama ben konuşurken , yaprakları nasıl da gülümsermiş...Şimdi çiçeğim ve ben bu yalın evde, başbaşayız, sanırım evden dışarıya hiç çıkamayacağım ve hiç misafir ağırlayamayacağım...
Sanki yanından ayrılınca sesleniyor, biliyorum onlar konuşamaz ama yalnızlığı sevmiyor, kim sever ki ? Yalnızlık Allah`a mahsustur ki oda biz deli kullarınla uğraşıyor...
İşte geldim, sarmaşığım, aşk merdivenim, güzel yapraklım, yeşilceğim...Sıkıldın mı ? Seni "güneşe doğru biraz çevireyim"...Yakında güzü birlikte yaşayacağız daha önce hiç yaşamadığım kadar...O yüzden bir de nazar boncuğu koydum tabağına, kötü gözlerden sakınmak adına...
Biliyorum solarsan çok üzüleceğim, adını biz koydum...
Şimdi yanında sıgara içemez oldum, dumanı rahatsız etmesin diye, yemek yemek bile çok zor sen imrenirsin diye...Senin gibi suyla beslenmeliyim, vitamin olarak seni seyretmeliyim...
Biliyorum solarsan çok üzüleceğim, adını umut, aşk, sevgi,koydum...
Şimdi..bir yudum su sana, bir yudum su bana adını nefesim koydum..

Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili..

Biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz,acısını acımız yaptık çünki..

Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı..

Kedilere ağladık,kuşların yasını tuttuk..

Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı..

Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili..

Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak..

Ben bütün hayatımda hep üzüldüm,hep yandım..

                                 Yaşamak ne güzeldir be sevgili..

Sevinerek,severek,sevilerek,düşünerek..

                     Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın..

 

sohbet forum arkadaş cagir

forum arkadaş sohbet linki

IIIPearLIII

IIIPearLIII resimleri ve sohbet sayfasi forum oyun tavla okey

sohbet icin online durumu
Mesaj Gönder
Forum Mesajları
Forum Başlıkları
 

 oyun sohbet linki, arkadaş tavla okey sayfasi  14.Oca.2009 Çar 15:53:58sohbet oyun linki
Bu Mesajdan Alıntı Yaparak Mesaj EkleMesaj Ekle
fiogf49gjkf0d

 

adam, kadın onu severken güzeldi...

çünkü kadın görüyordu adamın gözlerindeki çam ormanlarını. saçlarındaki afacan güneş sarısını...

kadın büyütüyordu adamın kıvrılıp giden yeşil bir patika gibi gülüşünü...

adam, kadın onu severken güzeldi...

kadın, adamın omzuna rütbeler, göğsüne madalyalar takıyordu.

olamaz bir kahraman çıkarıyordu erkeğinden.

karşısına geçip bakıyordu...

ve adam sanki sevildikçe daha da güzelleşiyordu.

kadının gözüyle baktılar diğerleri de adama.

daha önce hiç görmedikleri bir orman var diye düşündüler adamın içinde.

düşündürdü kadın...

çünkü gözlerini ödünç verdi onlara. kadının gözüyle bakıp adama, kadını kıskandılar hatta...

hiçbiri bilemedi...

erkeğe ne kadar büyük bir haksızlık ettiklerini bilemediler.

cılız omuzlarının, zayıf göğsünün gürül gürül akan bir hayatı, alışık olmadığı bir dürüstlüğü kaldıramayacağını bilemediler.

ama tanrı biliyordu. evet, bu yüzden sert rüzgârlar saldı üzerlerine...

kim yürekli kim korkak, kim tenha kim kalabalık, kim sağlam kim çürük, kim güçlü kim zayıf, kim siyah kim beyaz, kim net kim şüpheli, kim olgun kim ham... fırtınalardan sonra hepimiz görelim diye...

gördük...

oysa bilmeliydi kadın. çünkü ihanetlerle örülü bir örümcek ağıyla kaplıydı erkeğin geçmişinin kapısı...

ama yeni bir başlangıç sanıyordu kendini kadın.

ama inanıyordu...

kendisini, kadındaki erkeği, ikisinden oluşanı, sıfır noktası sayıyordu...

artık daha iyi biliyor kadın; adam, kadın onu severken güzeldi...

şimdi aynadaki kendi suretinde görüyor bunu...

erkeğin dönüşünde görüyor.

korkunç bükülüşünde, buruk çöküşünde görüyor bunu...

kendi yazdığı kahramanın beyhudeliğine ağlıyordu belki de önceleri.

üzüntülerden üzüntü seçemiyor, bazen hangisine üzüleceğini bilemiyordu.

aynada büyük gözlerine bakıp gözlerimiz neden bu kadar büyük diye soruyordu bir kürt kadın. çok ağlayalım acılarımız çabuk geçsin diye mi diye boynunu büküyordu...

artık ağlamaz kadın...

ınsan sevdiğini öldürür evet. kadın da öldürdü nihayet...

sevmeye sebep, sevmeye kudret elleriyle yaptı bunu...

yaz geldi artık...

son söz vaktidir şimdi; bütün sevenler için yalın söylüyor:

mutluluk yürekli olana yakışır...

                                                                  İclal Aydın

 

 

Işığı yakalamaya çalıştıkca gözlerinde
Tutmaya çalışdıkca ruhunu avuçlarımda
Kaybolduğumu hissettim birden
Aşkının verdiği sevda boşluğunda
Kimse sormadı, kimse anlamadı
Uçurumun kenarında kökleri eşelediğimi
Ve kimse tutmadı elimi
Gitmek üzereyken sen, sevmek üzereyken ben...


 

CC sohbet icin buraya
 <<1...100...200...300...400...500...600...700...800...900...984985986987988989990991992993994 9959969979989991000>>
Mesaj Ekle, arkadaş oyun sohbet icin cagir