ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 15.Oca.2009 Per 13:44:30 |
| fiogf49gjkf0d
Aşktan ayrılığı çıkardım,
yarına düşlerim kaldı.........
Düştüm cümlelerimden..Susuyorum..Susuzluğuma can ver nefesinle...
Katransı bir geceden sonra " gül " doğumlarına şahit yüreğimle akıyorum satırlara. Ağustos ayazlarına maruz kalmış kalemimi kıyılarında umut dalgalarına vuruyorum..Susuzum biliyorsun. Ve bir o kadar uykusuzum.Giydir gözlerini Harami karanlığı gözlerime.Dudaklarım çölleşmiş. Vur bulutların nemini senli cümlelerimin benli boylarına.. Durma öyle..Kaldır başını (son) baharlardan. Topla gülüşlerini vadesi dolmamış zamandan. Sancıları bağladım yüreğimin yamalarına. Karanlıklarda kaldım. Susuzluktan çatlıyor yüreğim.. Çölleşmiş topraklarıma " susmalarınla " düş...Yağ üzerime bulut bulut..Sal üzerine ıslak kirpiklerini. Savur gölgelerini delice bağrı yanık göğsüme. Eğ başını göğsümün kanayan yanına..Sesini aç yüreğimin..Duy yüreğimin kuruyan çığlıklarını..Hadi sevgili..Susuzluğuma yürek susuşlarınla can ver ..Geleceğime bin kurşun sıkan kuraklığa inat sözlerim ol nadasa bırakılmış dudaklarımda... Dua dua savrul yalnızlıktan kavrulmuş denizlerime. Varlığınla düş susuzluğuma.
Mülteciyim zamansızlığın "Adressizim" Kıyılarında yaşamama izin ver
Sınır dışı hallerimi bilirsin sen. Kovulmalarımı, imla bozukluklarımı.. Mülteciyim zamansızlığın. Adımlarımı çektim adreslerimden..Bir bavulu bile doldurmayan ömür sahifemi düştüm satırlardan..Adressizim. Hayat yekun yetersiz. Bakiyelerim hep karanlığa bölünüyor. Menzilim hiçlik iken sen tut beni.. Ve öyle bir sev ki beni; ölüm bile hayran kalsın sevdana. Züleyha nın Yusuf u sevdiği gibi sev gibi.Gözünü karat..Kapat perdelerini.Benden başka göz bilme ..Adımdan başka hiçbir cümleyi alma dudaklarına.Avuçlarına yasla uykusuz gözlerimi.Öyle bir sev ki; Leyla gibi savur dudaklarından beni mim``siz çöllerine..Susuz bırak beni...Kurusun geçmişim..Yeter ki senin yanında olsun son nefesim..Sırtlan beni geleceğimi / kız düşlerimi..Kimliğimden soyunmuş bu adamı hüviyetine al..Sahiplen adressiz ellerimi..Yalnızlık etiketini, fişlenmiş geçmişimi, Filistin askısı gören kimliksizliğimi savur tozlu raflara. İçimdeki kekeme çocuğu sev. Şefkatine al öznesiz cümlelerimi.. İki dudağından gayri bir yer bilmeyeyim.. Devrildim bir kez karanlığın ayak dibine..Yaralarım Eyyub gibi kanar. Sancılarım İsa gibi sabrımı yoklar.Hadi ölümle yamamadan hüviyetsizliğimi al beni cümlelerine.Ben susayım. Kapat üzerimi sesli kelimelerinle..Dizlerim kan revan. Köklerim ise ağıt figan..Kapındayım..Kıyılarındayım...Dağınıklığımı , yarımlığımı sen TAMAMLA.. Ve sonra her şeye göğsünü gerip benim sende YAŞAMAMA izin ver..
Sürgüle Kapılarını..Ört üzerine Umutlarını..Sen ve Ben..Biz iz artık...
Beni ve seni biz yaptığın için diline kepenk vurmak isteyecek rüzgarlar.Beni hayatına aldığın için karanlıklar üşüşen saçlarına.. Ayazlar kıyılarına dolacak..Küfür kokan yangınlar zorlayacak kapılarını..Sana kast edecek zaman. Beni yüreğine aldın diye bıçağın keskin yüzü beklese de seni, sakın boynunu bükme kekeme gecelere.Rest çekecek ölüm..Sen beni yaşat sonu ölüm ile müjdelense de susma sen..Eteğine uzanırsa militan yüzlü karanlıkların eli sakın çekinme elini tetiğini götürmeye.Vur alnı ortasından bize uzanan ayrılıkları.
Korkma sakın. Tek bir adım atma geriye..Bu doğum sancılı olsa da vakit tamam. Gün; güle, karanlık, fecre gebedir.Dilin vurgun yese de toprağa susmak yakışmaz sevgili...Tek toprağa vurulmaz kelepçe. Hadi durma öyle..Bağır bağırabildiğin kadar.. Yaşa beni gücün yettiği kadar..
" Yüreğinin sesini biraz daha aç ; Çünkü hiçbir " gül " topraksız.... Hiçbir hayat " umutsuz " yeşermemiştir...
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asılolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter ki koru
yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek günese hasret günler
Yüregin ve sevgin her zeman seninle olacak eger hayat aci kaderini sana yansitsa güzel ve mutlu olan günlerini hatirla
icindeki sevgiyi düsün Neden deme asla sorunlari cözmekle basla ise icine düstügün durumlari hatirla kendine gel Ne oliyor deme mucadeleyi ögren seni seven zaten seni unutmaz EGER HATIRLIYAN YOKSA BURADA BIR DOSTUN VAR UNUTMA... Seni her zeman dost bildim ve üzüntüleri paylastik senle
icindeki üzüntüleri döktün ama mutlulugu kayip etme icinde Ne olurdu dedigin zeman neler olacagini düsün önce Dogrulari söylemek güzeldir insanlar cift yaratilmis olanlari cift tarafli düsün Niye deme cünkü herkes kendi tarafinda hakli Lazim olan tek sey dürüst olmak her zeman Elbet sonunda mutlulugu bulursun sen üzülme
İyilikle kötülük kardeştir AMA SENIN YÜREGIN HER ZEMAN IYILIKTEN YANA CARPTI Biri geceden gece, biri güneşten güneştir AMA SEN HER ZEMAN GÜNESTEN YANA OL Hangisi galibe çalarsa o hükmeder deme sakin Sen sen ol sabırla yüreğinin sesini dinle...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 16.Oca.2009 Cum 15:20:55 |
| fiogf49gjkf0d
“Sevgililer sevgiye aç değil, muhtaç…
Sevgiye aç olanlara,
en iyi kullanabildikleri silah olduğu için. biline!!!”
Yetinmeli.....
Aza kanaat etmeli insan; ekmeğin, aşın, havanın, suyun, sevginin de azına… Tamah etmemeli çoğuna hiçbir şeyin. Az ve öz kullanmalı kelimeleri, söylediğin dinlensin diye. Az olmalı dostu insanın, bir elin parmağı ile sayabilmeli ya da tek haneli rakamları aşmamalı. Az vermeli sırlarından, nasıl olsa birbirine ulanıp çoğalacağını hesap edebilmeli. Kıymetini bilmeli gözyaşlarının, az dökmeli gidenlerin ardından… Gidenin zaten vefasız olacağını ve boşa akıttığını düşünebilmeli.
Boş ve kuru kalabalıklarda yalnız olmaktansa, az zamanların dar vakitlerine sığdırmalı yalnızlığını… Adam gibi adam ve kadim olmalı yalnızlığına ortak ettiklerin. İki kişilik yalnızlıklardan kaçınmalı, paylaşacakların sayısını artıramıyorsan, azaltmalı paylaşılan zamanları. Tükettiysen de bitirmeli, paylaşımsız boş zamanları, Giden sensen eğer dönüp bakmamalı ardına. Çünkü “Kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atarsanız, ipin en sağlam yeri artık bu düğümdür. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan tek nokta yine o düğümdür...”
“Atların insanlara göre 18 tane daha fazla kemiği vardır.” Hiçbir zaman gerekli olmayacak bilgileri öğrenmektense, az ve kalıcı öğrenmeli, öğrendiğin ders vermeli hayat adına. Yarına bırakmamalı yaşanacak ne varsa, şimdi, hemen yaşanmalı, acı olsa da yüzleşmeli bir an önce, beklemenin kazanç olmadığını bilmeli.
Azar azar vermeli sevgiyi, hor kullanıp tüketmemek için… Bir de hep içinde olmamalı hayatın insan, biraz da dışına çıkıp, usta bir yönetmenin filmini seyreder gibi seyredebilmeli…
Sevincedir....
Özlemi kimsesizin Şefkate sevincedir.
İnsanın insanlığı, İnsanı sevincedir.
Sev garibi, yetimi Kırmadan sev incedir....
| | |
ErolMuharrem
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 16.Oca.2009 Cum 15:37:48 |
| fiogf49gjkf0d yazdıkların cok değerli ilgiyle
okudum gercekten güzel
tebrik edrim
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 17.Oca.2009 Cmt 13:48:34 |
| fiogf49gjkf0d
Hayallerim Sana Emanet
Gidip de gelmeyenler arasına yaz beni…
Şimdi gidiyorum ya senden; bir daha hiç dönmemecesine alış artık terk edişlere bana yapılanı yapıyorum sana darılma sakın...
Varlığımda yokluğumu hissedeceksin artık buralarda… Başıboş dolaşırken sokakta gözlerin, başka gözlerde beni arayacaksın… Hadi durma sevgili, yüreğine sor beni, hasretine sar, yokluğuna kaz ismimi… Kılıçlarını kuşan, kavgalar edelim güzel barışmaların şerefine...
Ey gözü yaşlı, gönlü yaslı adam… Yakıştırma yaşları gözlerine… Son kırıntısına kadar süpür benden kalan ne varsa haykır atma içine her şeyi söndür o sigarayı artık... Sevinçleri giydiremesem de üzerine, soyun hüzünlerini… Anlayamadığın küskün endişeleri at içinden…
Yine de sevdiğim de bana… Ağlat beni yüreğinle… Öldür gözlerinde her neysem… Zindanlara at… Bırak hastalıklı sevdaları rüzgarıma, hummalı gecelerin kabuslarında adımı unut… Çılgınca bir öfkeye tutul… Yıldırım hızı ile koşarken senden uzak yollara, hasreti öğren… Bitkinliğini unut… Gecenin karanlığında yüzümü geçir her yıldızdan… Acılarımı içtikçe sarhoş ol… Bambaşka biri ol o vakit… Kendinden geç… Emin olunca gittiğimden, hayatından vazgeç gözlerim için… Bu senden istediğim son şey olacak, unutma!
Hayır… Hayır… Her şeye inat, hiç aralıksız sev beni asırlarca…
Kıyamam sana iki gözüm… Yüzünü çevir bana, güneşin ben olayım… Yüreğinin sesini dinle… Hayallerim sana emanet… İnkar et yokluğumu… Çare yok, kaçış yolu yok gönlünün deli eşkıyasıyım ben… Kirpiklerini arala firarıma, kahve gözlerinin sislerinde hayallerimi yaşat… Yok oluş zehrime, panzehir olsun büyülü sözlerin… Yoktan var et beni, kendine bağışla günahlarımı, sevaplarımı, yarınlarımı… Hiçliğin sancısında gecelerine doğmalıyım… Ertelenmiş düşlerini yaz özlemlerime…
Sevmek suçuyla tutuklu kalayım cümlelerinde… Tükenişlerim damarlarında dolaşma sebebim olsun… Kör olası kalbim dursa da zamansız, gözlerinin değdiği her yerde yaşat beni… Her gece üzerine yıkılsa da yıldızlar, karanlıkların beşiğinde uyut yokluğumun sancılarını, akıt yıldızları hüzün gözlerinden… Dökülen düş yapraklarına varlığımı ekle inadına…
Karanlıkları delen bir ıslık olsun şarkımız dudaklarında… Uzayan yaralı gecelerin sabahında güneşsiz kalsan da kapatma gözlerini, umutla ufka bak… Adressiz mektuplar yaz, yüreğinle mühürle, savur zamana… Kimsesiz kız çocuklarının ilk gülümseyişi olsun dudaklarında, kucakla onları, yüreğine sar ben gibi… Uçuşan saçlarını parmaklarınla tara…O masum kız çocuğu gülüşlerine değdir dudaklarını… Değdir de gönlümü sevindir…
Şimdi susmak yok bitimsiz özlemlere… Karanlıklara boyun eğmek yok kesinlikle… Yokluğumla vurulup yere düşsen de, yaşam sürüyor sevgili… Hayallerim emanetindir, çıplak ayaklarımla yüreğinin sahillerinde yaşat beni… şiirlerinle hayat bulayım yeniden ey sevgili sana sesleniyorum! Nerdesin? Sana bir şiir yazmak isterim, dinler misin beni, sesime kulak verir misin? Tamam o zaman dinle... Seni yazmak istiyorum bu şiire ey sevgili Kahve rengi gözlerini,sevgini, Seni anlatmak istiyorum beceremiyorum Bu sefer aşkımdan bahsedeyim sana ey sevgili Olmuyor olmuyor anlatamıyorum Cümleler bile yanaşmıyor seni anlatmaya Bir ses ver yardım et seninle başlayan Bu şiiri seninle bitireyim ey sevgili…
HAYALLERİNİ YAK EVİ ISIT
Sevgim seni yurduna getirdi: tuzak ev,dilsiz baba,yenik anne... İşte hepsi bu... Hayallerini yak,evi ısıt. Gideceğin en büyük oda arka odan. İçerden sesleri geliyor annenle babanın, yanlış ilişkiler ayaklarını yerden kesiyor. Artık biliyorsun çarpınca duvara ne kadar acıyacağını kalbinin. Sevgim seni yurduna getirdi...
Arkadaşların çok uzaklara gitti. Sevmeden seviştiler özgürlük adına Kaptırmadan kendilerini hiçbir şeye, bütün hazları tattılar. Sense evinde kaldın, acıları gömme töreninde. Katı kuralların vardı, tutucuydun onlara göre.
Döndüler sonra birer birer sana sordular yine de kaderlerini. neydi yaşamak, neydi hayatın anlamı...
Bütün yanlış ilişkiler seni yurduna getirdi. Artık biliyorsun yere düşünce ne kadar acıyacağını kalbinin. Sevgim seni yurduna getirdi.
CEZMİ ERSÖZ
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 18.Oca.2009 Pzr 19:18:01 |
| fiogf49gjkf0d
Hayat yasandıgı kadardır....
Ötesi ya hatıralarda bir iz ,
ya da hayallerde bir umuttur....
Bizim gibi küçücüktü mutluluklarımız da.. Sobanın üstünde patlatılmış mısırlar bile gözlerimizin parlamasına sebepti o zamanlar.. Kızarmış ekmeğin kokusuydu bizi uyandıran, çalar saatin sevimsiz sesi değil.. Hala bu mutluluğu yaşabilsem keşke.. Sobada kızarmış ekmeğin ve patlamış mısırın mutluluk veren o kokusunu özlüyorum..
Küçücüktük ama o zamanlar da havanın soğukluğu bile bi başka güzeldi.. pencereden yağan karı izlerdik hep.. Sizin var mıydı bilmem ama bizim bozacı amcamız vardı.. Bizim sokaktan geçerken hep pencereden el sallardım amcaya, o da beni görünce daha bi güzel bağırırdı sanki, sokak ışığından tatlı gülümseyişini görürdüm amcanın.. Babam da inip boza alırdı hemen bize.. Annem boza yapmasını biliyor olmasına rağmen hep o gülümseyen amcadan aldırırdım.. Hala alabilseydim keşke.. Bozacı amcamı özlüyorum..
Karı bile bi başka güzeldi o zamanların.. Çocukluk arkadaşım Çağatay gelirdi bize beni çağırmaya.. Mahallede kız çocuğu yoktu ki, tüm arkadaşlarım erkekti.. çıkardık onla dışarı, babamın askeri üs te bize tahtadan yaptığı 2 küçük kızakla.. Belki çok güzel ve biçimli değillerdi ama kayıyordukya eğleniyordukya dünyalar bizimdi sanki.. Hiç taşınmasaydık keşke.. Arkadaşımı özlüyorum..
Küçücüktüm dertlerim de benim gibi küçücüktü.. Bugün varsa yarın unuturdum, çocuktum yaa.. Ben büyüdükçe dertlerim de acılarımda büyüdü, aynı ben gibi.. Sığmaz oldular bir geceme.. Ertesi gün de hep hatırlar oldum.. Günlerimi, ardından haftalarımı, yetmedi ardından yıllarımı aldılar.. En büyük acım düşünce kanayan dizimdi.. Şimdiyse, büyüklerin dünyasında gördüm ki en büyük acı kalp acısıymış.. Dizim gibi kabuk bağlamıyormuş yarası ertesi güne.. Dinmiyormuş kanaması bir peçeteyle.. Geçmiyor acısı senin narin narin dokunup üflemenle anne.. Hatırlar mısın geceleri uyumaya korktuğum tek şey öcüydü bir zamanlar.. Rüyamda öcü de görsem, sonu pembe rüyalarla biterdi hep.. Ama şimdi kabuslarla tanıştım ben anne.. Eskisi gibi çığlık çığlığa kalkıp da sarılamıyorum sana en masumundan.. "geçti bitanem"le geçmiyor kabuslarım, gitmiyor rüyalarımı kabusa çevirmeden.. Şimdiyse küçüklüğümün o küçücük masumane dertlerini özlüyorum..
Ne olurdu ki büyümeseydim?!.. Bebeklerimle arabalarımla yarattığım küçücük bi dünyam vardı.. Toz pembeydi her yeri, pembe pembe pamuk şekerler gibi sadece pembe mutlulukla kaplı duvarları vardı.. Şimdiyse o duvarların arkasına saklanamayacak kadar büyüdüm ben anne.. ve ben artık büyükleri dünyasında koca koca duvarların arkasında o cılız ağlamalarımla kayboluyorum.. O küçükcük halimle kucağına oturup ağladığım gibi ağlayamıyorum en avazından.. Kucağına sığacak kadar ufak değilim artık anne.. Pembe dünyamın o küçük mutluluklarını özlüyorum..
Yoruldum anne.. yoruldum.. Ve anladım ki!!..
Çocuklukta saklı kalmış mutluluk.. En son ne zaman öylesine içten güldü gözlerim hatırla[ya]mıyorum.. Ne zaman büyüdük, ne zaman gözlerim mutluluk parıltısını yaşlara tercih etti bil[e]miyorum.. Hiç büyümeseydik keşke.. Çocukluğumu özlüyorum..
Birgün sende anlayacaksın.. Kalabalıklardan kaçıp, Dizlerini karnına kadar çekip ağlayacaksın! İşte o an özleyeceksin.. Eski sevgilini değil, Pili bitmiş oyuncak ayını..
Yanından ayırmadığın saflığını.. Sen de birgün anlayacaksın Dizlerini karnına kadar çekip, Çocukluğuna ağlayacaksın.. O küçük kız çocuğu değilsin artık.. Tel sarar kızıma tel sarar diyen babana
Benzemeyecek bazı erkeklerin gözleri Ve özleyeceksin kendini O küçük kız çocuğu değilsin artık.. Ama birgün sende anlayacaksın
Kenarları dantelli elbisesiyle Saçlarını özene bezene Yanlara ördüğün bez bebeğini Nereye koyduğunu Hatırlaman gerektiğini...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 18.Oca.2009 Pzr 21:38:26 |
| fiogf49gjkf0d
Sular da sızlar mı?
Öyleyse, suyun sızısını dindirecek su var mıdır?
Islanmayı özlediği zamanlar yok mudur yağmurun?
Yağmuru sevindiren bir yağmur var mı?
Taşlar da kalpleşir mi?
Kalplerin taşlaşması gibi, taşların da taş olmaktan bıkıp yumuşamaya meylettiği zamanlar yok mudur?
Yollar da özler mi? Yolun da alıp başını gidesi gelmez mi?
Ateş de yanmayı arzulamaz mı? Ateşi de yakıp kavuran bir ateş olamaz mı?
Güneş de bekler mi gündoğumunu? Bir akşam üstü güneş de seyretmeyi dilemez mi günbatımını?
Ayrılık bıkmadı mı onca sevgili arasında durup beklemekten?
Ayrılık da ayırmaktan usanmaz mı; yok mudur kavuşmak dilediği?
Aşk da aşık olamaz mı? Bunca zamandır örselenmekten, anlaşılmamaktan şikayetçi değil midir?
Herkesin dilinde olup da, kimseye yâr olmamak aşka da ah ettirmiyor mudur?
Şarkıların da sevdiği bir şarkı yok mudur?
Onlar da ara sıra durup dinlemek istemez mi acıların ve neşelerin nağmelerini?
Toprak da bir gün toprağa uzanmayı arzulamaz mı? Ona da topraktan bir mezar bulunamaz mı?
Gündelik hayatta her şey pürüzsüzce akıyor gibi gelir bize. Taş katıdır. Ateş yakar. Sular serindir. Yol yolcuyu bekler.
Böyle bildik, çünkü, böyle bulduk. Şaşırmaya gerek yok. Mecnun olmaya mahal yok. Her şey olduğu yerde kalsın. Yeni sorularla yeni kaygılar doğurmanın lüzumu yok. Aklına de ki, "Otur oturduğun yerde!" Kalbine tembihle ki, "Dur durduğun yerde!"
İnsan olduğundan fazlasıdır her zaman. İnsan, her an olabileceğinden daha azıyla vardır.
İnsan böyle iken, sular böyle değildir meselâ.
Sular sızılara deva olurken, kendi sızılarından habersiz olabilir.
Suların da sızlayıp sızlamadığını dert edinmek insana düşer.
Yağmur her şeyi nezaketle ıslatırken, bir yağmurda ıslanmanın hasretine körkalmış olabilir?
Yağmurun da ıslanmaya aç olabileceği bir tek insanın hatırına gelir.
Taşlar hep katı dururken, kalplerin katılaşmasından habersiz kalabilir.
Taşların da katılıktan usanabileceği ancak insanın aklına düşebilir.
Aşk nicelerini ah ettirirken, ah etmemiş olabilir.
Aşkın ah edebileceği ihtimali sadece insanın kalbinde yer bulabilir.
Öyleyse, bir kez daha bakmalı değil miyiz kendimize?
Şu andaki varlığımız bizi biz etmeye yetiyor mu sence?
Olduğumuzdan fazlası olmaya niyetli değil miyiz?
Yetiyor muyuz kendimizi kendimiz eylemeye?
Ayaklarımız varıyor mu fıtratımızın zirvelerine?
Elimiz yetişebilir mi kalbimizin derinliklerine?
Ne kadar âşinayız varlığımızın gizli köşelerine?
Uzanabiliyor muyuz ruhumuzun labirentlerine?
Dokunabiliyor muyuz hatıralarımızın kuytu köşelerine?
Koparabiliyor muyuz duygularımızın acı tatlı meyvelerini?
Ne kadar sarkabiliyoruz lâtifelerimizin derin kuyularına?
Kimiz biz? Neyiz? Neredeyiz?
Kim bilir; belki de kendimizi kendimizden ayıran bir dağız. Ferhad olup Şirin olan yanımızı arıyoruz. Dağın öbür tarafında bırakıyoruz kendimizi; hep bu yamaçta kalıp kazıyoruz kazıyoruz
Kim bilir, belki de kendi kendimizi kesen bir bıçağız. İsmail olup kendimizi kurban ediyoruz; hep eksiltiyoruz kendimizi, hep kesiyoruz kendimizden.
Kim bilir kendimizi kendimize haram eyleyen bir günahız. Züleyha olup Yusuf olan yanımızı kandırıyoruz, Yusuf olan kalbimizi zindana sürüyoruz.
Kim.bilir; kendimizi kendimizden ayıran bir çölüz. Mecnun olup Leylâ olan yanımızı yalnız yapayalnız bırakıyoruz. Kim bilir kendi kendimizi ağlatan kocaman bir yarayız. Kerem olup aslımızı arıyoruz; bulamıyoruz.
Suların sızısından habersiz yaşıyoruz. Suların sızılarını bile fark edebilecekken, kendi sızılarımıza körleşiyoruz. Kendimizi de fark etmez hale geliyoruz. Kendimizi kendimizde yitiriyoruz. Kendi ellerimizi kendi ellerimizden çekiyoruz.
Göz göze gelemiyoruz kendimizle. Yüzleşemiyoruz. Kendi kendimizi sokağa atıyoruz. Kendimizi kendimizden sürgün ediyoruz. Kendimize kendimizi çok görüyoruz. Oysa insan olduğundan fazlasıdır her zaman. Ama bilmiyoruz. Ama bilmediğimizi de bilmiyoruz. Sızısız yaşıyoruz. Issız yaşıyoruz.
kelimelere haber saldım....
heceleri yağmur ile rüzgarlar getirdi....
şimşekleri gizledim sabrımda...
Ve şimdi
gözlerimden oku sessizliğimi....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 18.Oca.2009 Pzr 22:14:10 |
| fiogf49gjkf0d
Gülün dikeni battı dün parmağıma, ve hala gülümseyerek bakıyorum parmağımdaki küçük sıyrığa...
kızamadım... çünkü gülün dikeni batmadan önce şükretmiştim; " Ya Rabbi, ne kadar güzel yaratmışşın " demiştim. Kızamadım, çünkü bir dakika önce güzel kokusunu sineme çekmiştim , bakmaya kıyamamış dokusuna hayran kalmıştım, çünkü batmadan önce yüreğime koymuş onu sevmiştim... dikenini unutmuşmuydum? unutmuştum dikenini... unutmuştum işte....
acıtmayayım diye dokunmaya çekindiğim gül, ince ve derin bir yara açmıştı parmağıma... gülümsedim yarayada... süzülen iki damla kanada... çünkü o yarayı açan bakmaya kıyamadığım o güldü...
sevdiklerimizin yüreğimizde açtıkları yaralarda aslında o gülün açtığı yara gibi değilmiydi... ince ve derin bir yara... aslında çok önemsiz gibi görünsede her kımıldadığınızda yüreğinizi inceden sızlatan bir yara... ama dostlarınız o yarayı açmadan önce siz muhabbet dolu kokularını sineye çekmiştiniz, zamanı, mekanı ve kalbinizi paylaşmıştınız... yarayı açmadan önce siz onları kalbinize koymuştunuz... kızabilirmiydiniz... kızamazdınız elbet...
sevdiklerimizin açtıkları yaralarda o gülün açtığı yara gibi ince ve derin... ama yarımız o yarayı açmadan önce biz şükretmiştik, kokusunu sinemize çekmiş, bakmaya kıyamamıştık...dikenini unutmuşmuyduk... unutmuştuk tabi... ama biz gülümsemeliyiz yaraya... belki süzülen iki damla kanada... gülümsemeliyiz işte.... çünkü o yarayı açmadan önce biz onu kalbimize koymuştuk ve sevmiştik...
Aslında acıtan;
Yara değildir çoğu zaman Yaşanmışlığın yarım yüzüdür.
Yarım ne varsa hep kanatır
Şimdi ki zamanı....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 19.Oca.2009 Pzt 23:54:15 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
"Cesaret asırlık çınar ağacının fırtınalara kafa tutarak dimdik durması değil, Cesaret çok kolay incinebilecek çiçeğin karlar arasında açmasıdır...
YALNIZLIK...
Sensizlik bir kadeh kırmızı şaraptır geceleri, içtikçe dilimdeki masallar kana bulanır. Ve yalnızlık sensizlik sandığım bir ölüm türü de değildir böyle zamanlarda, bilakis içi senle dolu bir yok oluş zamanadır. Yok oldukça kendime döndüğüm bir var oluş hali de olabilir tabii. Ah ki sensizlik, ne olursa olsun yalnızlığım kadardır. Ve öyle sanıldığı gibi yalnızlığa düşmez insan, yalnızlığa yükselir sensizken…
Yalnızlık biraz da vazgeçmektir. Vazgeçilip gidilen evlerin duvarlarına sinmiş eski kiracıların hayatlarında saklıdır. O evlerin pencereleri dışardan çok içeriye kırıktır ve üzerlerinde çiçek işlemeleri olan kapılarında yanık sesli türkücüler çalar ısıtmak için kimsesizliğin soğukluğunu. İşte bu yüzden tarih resmi evrakların yalancılığında değil, terk edilmiş evlerin buram buram vazgeçilmişlik kokan yalnızlığında yazılıdır.
Biraz sonradır yalnızlık. Sen gidip geldiğin zaman aradaki sensizlik görünümlü sendir. Bu yüzden en çok aşkta geçer yalnızlık. Âşıklar en çok yalnızlıkla öldürürler kendilerini, öldürüp bir bize doğarlar. Bu yüzden her aşkın ardında bir ölüm vardır. Ah ki aşk, yalnızlık kadardır…
Göçün şiiridir yalnızlığımız
Kristal yağmurlar damlıyor
Masallarımızın sararmış yapraklarına
Her yağmur damlası teni yakan ateş
Mevsim katıksız yalnızlık
Hangi kasabanın bitişine terk ettik
Çocuk şarkılarımızın dargın melodilerini
Mavi rüzgarı arıyor şimdi
İçimizdeki kar beyazı
düş martısı
Tutkularımızdan köprüler kurduk
Arayışlarımızın derin uçurum ağızlarına
Soluğumuzda belirginleşirdi zaman
Hayallerimizde tutuşurdu mekan
Hangi zaman
Hangi mekan
Saklı tuttu
aşklarımızın yürek sancısını
Dalgalar saflığı
ipeksi tül gözlerimiz
Yürek yağmur yarışı
Islak toprak
Ve halen kirletilmemiş sevinç
Ufkumuzun sınır hatlarında
Göz yelkenlerimizi indiriyoruz
O yeşil deryanın gizemine
Ardımızda
Bir tek zamanı bırakıyoruz
Zaman ki
Ağır ağır silecekti
Geçmişin ayak izlerini
Dudağımızda
Hala o kentin hüzünlü melodisi
Eski bir harabeyi anlatır
Şimdiki zamanın terk edilen mekanlarına
Hangi sürgünün hüsranı
Hangi kuşatmanın kara lekesi
Ve hangi kentin yalnızlığını sindirdik
Yüreğimizin işgalsiz yerinde
Sazlık dumanları arasında yürüyoruz
Bilinmeyen uzaklığa doğru
Kulağımızda
Yıkıntılardan kalma çocuk ninnileri
Avuçlarımızda
Kar beyaz martı çığlığı
Sahipsiz masalların
Balıkçıl kuşlarıyla göçüyoruz
Dilimizde sızılı bir anlatımın
anlaşılmayan dilsizliği
Düşlerimizde
Liman çocuklarının
mızıka sesleriyle göçüyoruz
Kımıltısızlığımızı duyan var mı?
Gören var mı?
Çöldeki kayıp benliğimizi
Ve şimdi
Şair imgelerken
İçimizdeki saklı acıları
Göçün şairidir yalnızlığımız
Kalbin aynasıdır sancılarımız
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Oca.2009 Çar 19:25:52 |
| fiogf49gjkf0d
hayat... beş harf ama sonsuz belkı ansız hüzün sanıldığı kadar uzak sevınç ıstenıldıgı kadar yakın olmaya bılır hüzün+sevinç=hayat hayat sadece yasanır..
"Hayat, silgi kullanmadan resim çizebilme sanatıdır" yaptığınız her hata silgi kullanmanızı gerektirir. Dolayısıyla hata silinse bile izi kalır kırılan kalplerde, beyinlerde.
Hayatın zorlukları karşında ayakta kalmak; bir rüzgar gelip seni yıkmadan yada bir doluya tutulup sırılsıklam olmadan ayakta kalabilmek.... dimdik ... geleceğe umutla bakabilmek. Önünü görebilmek, gerçekçi olabilmek. Ne kadar zor öyle değil mi?
Her gecenin bir sabahı olduğunu bilmek, sabırla yeni doğacak günü beklemek. Belki de uçsuz bucaksız bir mavide derinlere dalmak, sonra arkana dönüp baktığında keşke diyebileceğin hiçbir şeyin olmaması. Pişmanlıklar ve yıkılmalar ardında sığınılıp yaşanılan bir hayat... oysa en güzeli her zaman bir kıvılcım, bir ışık aramak karanlığın ortasında.
Yaşanılan her şeyi gözden geçirip evet bu hataydı deyip tekrar yinelemek istemez hiç kimse. Yada çoğu insan gibi hatalarını kabullenmez. Oysa hayat çok güzel her şeye rağmen. Yaşılanlardan dersler çıkarmak deriz hep. Ama o içimizdeki masum çocuk tekrar tekrar insanlara güvenir. Aynı hataları yapar. Hep birilerine güvenme, dayanma ihtiyacı duyduğumuz şu dünyada yalnızlık en zoru olsa gerek..
Birine güvenmek mi, yoksa yapayalnız şu koskoca dünyada öylece kalakalmak mı? Bana sorarsanız tabi ki ben hep o çocuğu dinleyip güveni tercih ederim. Her ne kadar üzüleceğimi bilsem de... bir sıcak gülüş, tatlı bir söz yeter benim için. Kırılan kalbim belki tamir olmuyor ama unutuyor insan işte.
Hayat çok uzun gibi görünse de, bazen bir kelebeğin ömrü kadar kısa... ne zaman ve nerede olursa olsun insanlar ne ile karşılaşacaklarını bilmiyorlar. Bazen hiç bir şey umduğunuz gibi olmuyor. Zaman, bir yıldız misali ellerinizden kayıp gidiyor hiç farkında olmadan...
Çoğumuz inkar da etse, maskeler ile yaşarız biz bu hayatta. Maskeler ile sürüklenir gideriz acımasızca akıp giden zamanın içinde. “Mutlu musun?”diye soran birine ise yapmacık da olsa böyle yaşamaktan mutlu olduğumuzu söyleriz. O da mutlu olmadığımızı iddia etse, inatla yanlış düşündüğünü söyleriz. Bu kişi yüzümüze geçirdiğimiz maskeyi kaldırmaya çalışıyordur. Direniriz ona. “O sıradan bir arkadaştır ve bizim duygularımızı merak eder” diye düşünürüz.
Duygusal acılarımızı bilmesin isteriz. Rahatsız oluruz sorularından ve “Orası benim özelim”deriz. Oysa meraklı sorgucu, sıradan değil de gerçek arkadaşımız olsa, ona maskeyi kaldırırız ne var ne yoksa anlatırız. Duygusal sevinçlerimizi, acılarımızı paylaşırız. Bundan haz da duyarız. Sıradan arkadaşlara ise yalan söyleriz, kandırırız onları. Biraz da kendimizi kandırırız. Oysa güzeldir doğal olarak, gönlünce, maskesiz yaşamak.
Hayatta unuttuğumuz bir şeyler de var. Mesela ufak mutlulukları göz ardı eder, önemsemeyiz. Fakat biliriz ki, küçük derelerdir, büyük nehirleri oluşturan. Küçük dereler küçük mutluluklardır. Onlar olmadan büyük mutluluk olmaz.
Biz ise büyük nehirleri ararken, üzerinden geçtiğimiz, elimize fırsat olarak gelen küçük dereleri görmeyiz. Görsek bile önemsemeyiz. Çok şey kaybederiz, ama bunu da ne yazık ki çok geç anlarız.
Kızıl Bir Güldür Hayat
kaçıncı basamağında olursan ol yaşamın karamsarlığa kapılıp…umutsuzluk hırkasını giyme sakın boyun eğme kadere çekiver ipini umutsuzluğun…ilmek ilmek sökülsün taptaze umut çiçekleri ek gönül bahçene…gerisi gelir elbet bir gün
yenik düşmez karanlığa aydınlık yumma güneşe gözlerini…acıları gizler karanlık bir merdiven daya gökyüzüne gök kuşağı topla yıldız topla saçlarını tara pırıl pırıl güneşin sitem etme düşlerine yağan kara damla damla erir elbet bir gün
susturma yüreğini kalkar her boran her sis…her şey unutulur en umutsuz bir anda yağan yağmur toprakta…capcanlı bir umut olur bir bahar dalının coşkusunu tomur tomur sana da verir elbet bir gün
göz yaşıyla dolup taşmaz deniz meraklanma…! uçurtmasını yitiren çocuğun gözyaşları kurur, üzüntüsü durur ararsan ipinden kurtulmuş serseri bir uçurtmanın özgürlük sevinci seni de bulur…bulur elbet bir gün
yaprak ödünçtür dallarda önemli olan umuttan yoksun kalıp gözlerde ışığı söndürmemek, direnci yitirmemek dikenli de olsa kızıl bir güldür hayat soldurmadan yaşamak yaşatmak gerek yeşile düşman bir bahçıvana...kendini sevdirmez çiçek yaprak yaprak ölür elbet bir gün
yık barikatları erit prangaları halka halka…zaman defterini kapat dört mevsimi var…her daim kış olmaz hayat merhaba deyip yaşama tekrar derin bir soluk al kızıl gülden /acıdan ıstıraptan arıtılmış damla damla sevgiden damıtılmış/ yepyeni bir dünya yarat
insan yere çakılı yalnız bir ağaç değildir…tek başına rüzgârı bekleyen karanlıkta el sallayıp, göz kırpma yeni yol ve yüzler dene her acıya ilâçtır sevgi…asla vazgeçme sevmekten sünger çek maziye yak ne varsa kötü gönlünün ocağında geç karşısına sevgi kahvesini, dostluk kahvesini yudumla umudun şefkatli kucağında
bırak saçlarını okşasın rüzgâr apak karlar düşsün karanlıklarına her şafakta doğan güneşi karşıla batarken kızıllığını şarap şişelerine doldur yıllansın unut sonbaharı…başka baharlar ara çisil çisil yağmur yağsın hayat harmanına…ağaçlar tomurcuklansın aç yüreğinin kapıların…sen uçur bir kuş da özgürce kanat çırpmanın tadına varsın
bahardaki uyanışı gök kuşağındaki gülüşü…zarafetini gülün muhteşem hazzını bir bebeğin omzundaki gamzeden öpüşün lâpa lâpa yağan karın sesini köpük köpük aşkı soluk soluğa çimler üstündeki sevişmeleri düşün sonu ölümcül bir oyun da olsa yaşamak; harikulâde…mavi bir düştür öyle mi ya ölüm öyle mi ya ölüm?
/ unutma…! umut ekersen gökyüzüne ışıl ışıl göz kırpar yaşam ufuk çizgisinden yeni doğacak her güne /
//…hayat gülmeyi bilene güler…sevmeyi bileni sever her şey seninle başlar…seninle biter…//
| |
LoveStory78
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 21.Oca.2009 Çar 20:39:54 |
| fiogf49gjkf0d
SANA GELDİM |
|
|
Sana geldim denize giden ırmak gibi Yatağımı değiştirdim dağlarıma kıydım Herşeyi boşladım senin uğruna Dostlarımdan ayrıldım çocukluğumu unuttum Ömrümün her damlası tuzunu sonsuzluğundan aldı Güneşin dağıttı foltlorumu Kanımın düşlerimin çılgınlığımın ecesi Sana verdim belleğimi bir tutam saç gibi Artık yalnız senin karlarında uyuyorum Yatağımdan çıktım perilerimi kovdum Boşverdim nicedir efsanelerime Efsaneler ki onlarda Rimbaud vardı cros ve ducasse vardı Gece yarısı ağlayan valmore Nerval ve ipi vardı Lervantov´u vuran kurşun benim yüreğimden geçerdi Ayaklarınla böldüğün Ellerinle saçtığın yüreğinden Bir zorlu yel gibi ormana tutkun Sabah süpürülüp evden atılan Bütün bir gün görünmeden sabredip Yeniden gelen tozum Sarmaşığım sessiz soluksuz büyüyen Sana bağlı bir sarmaşık sökülüp atılıncaya dek Basa basa aşındırdığın taşım İskemleyim seni bekleyen eski yerinde Alnının boşluğa bakarken yandığı camım Yalnız sana yönelmiş beş paralık bir romanım Bir mektubum açılıp sonra okunması unutulmuş Tamamlamaya değmez yarım kalmış bir tümceyim Ürperişi çiğnenmiş odaların Geçerken yaydığın güzel kokuyum Ve sen çıkıp gidince mutsuzum aynan kadar
LOUİS ARAGON
|
|
|
|
|
|
| | |
| |