ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
MrLion
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 4.Şub.2009 Çar 19:57:52 |
| fiogf49gjkf0d
ben iyiyim, senden ne haber? günaydın minik serçeler belki ben de konarım sabaha açıverir siyah çicekler
ama hep acıtır gerçekler belki ben de güneşe dokunurum hadi canım sende daha neler neler?
birazını bana ver uykunun gözlerim kapandı kapanacak
şöyle bir söz vardır, bilir misin? sen hiç böyle hisseder misin?
______________________________________________
saçak altına sığınmış göçmen kuşun kartanecikleri arasına düşen beyaz tüyünü de görebilmek
işte sevmek
Sunay Akın | |
MrLion
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 4.Şub.2009 Çar 20:05:28 |
| fiogf49gjkf0d fiogf49gjkf0d
Kelimeler düğümlenmiş boğazım kurumuş Gene boğulmuş günün sonu Gülmek biryana yaşamaya dermanım kalmamış Sen ise soruyorsun hala Neden suratın asık
Hayatımın penceresi kırık buralar buz gibi soğuk Nasıl kendime gömülmüşüm Kalbimin kırık parçaları dağılmış etrafa Bir umut hala senin gözlerin
Duyuyormusun görüyormusun Ne haldeyim biliyormusun
Kelimeler düğümlenmiş boğazım kurumuş Gene boğulmuş günün sonu Gülmek biryana yaşamaya dermanım kalmamış Konuşuyorsun hala
Kalbimin kırık parçaları dağılmış etrafa Bir umut hala senin gözlerin
Duyuyormusun görüyormusun Ne haldeyim biliyormusun
___________________________________________________________________
Susmaya değecek birşeyler elbet bulur insan. Ama konuşmaya değecek güzellik her zaman bulunmuyor. | |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 5.Şub.2009 Per 13:17:59 |
| fiogf49gjkf0d
Sus Gönlüm..Bir Elif Miktarı Sus..
Efkâr dolu gönül sustuğu vakit, bir nâme duyulur; yalnızlar esas yalnızlığa, duygular düşlediği rüyalara, dil konuşma özlemi duyduğu sevdalara savrulur... mühür vurulur Ayın a, çıkarılır Şın alfabeden, hüzne bırakılır Kaf belirsiz sinelerden...
Ve bir ses duyulur, bir dize fısıldar inceden;
"Ey gönül gel gayriden geç aşka eyle iktidâ Zümre ehli hakikat ânı kılmış muktedâ."
Şimdi...
Sus gönlüm...
Çok dile getirme. Sen dile getirdikçe gönlün daha da coşuyor, daha meraklanıyor ve beklemek daha da zorlaşıyor.
Sus gönlüm...
Çok laf etme. Az söyle ki işimiz olgunlaşsın. Az söyle ki Hakk a karşı yanlış kelâm çıkmasın.
Sus gönlüm...
Bir elif miktarı sus... Az kaldı bahara.
Dayan gönlüm. Denizin içinde meydana gelen görünmeyen dalgalar gibi yüreğin biliyorum. Beklemekten başka çare olsaydı, seni durdurmazdım...
İnan bana...
Ama yok. Başka çare yok. Unutma ki ilaç bile beklemeden tesir etmez, çiçek bile vakti gelmeden önce açmaz...
Sus gönlüm...
Bu kışın bahara dönünceye kadar. Bu gece gündüz oluncaya kadar. Uzak yollar yakınlaşıncaya kadar. Bu sıkıntının ardından ferahlık gelinceye kadar. Ve yüzümüz vuslat gözyaşlarıyla ıslanıncaya kadar sus...
Sus gönlüm...
Seni senden daha iyi bilen Rabbinin hükmü vuk u buluncaya kadar.
Sus gönlüm. Bütün bu susmalarına karşılık her şeyin hayırlısının olacağına inanarak sus.
Sus gönlüm...
Her susuşun bir cevap olsun.
Her susuşun, sabrın olsun.
Her susuşun, duan olsun.
İçten yakarışının adı olsun susuşun; bekleyişinin, umut edişinin, inancının...
Özlediğin şeylerin vurgusu olsun, susuşun...
Sükûta ses, bîçâreliğe çare olsun...
Sus gönlüm...
Şair demiş ki; :))
Bilmiyorum ne vardı saçlarında...
Rüzgar mı delice eserdi,
Gözlerim mi öyle görürdü yoksa....
Saçlarının her hali hoşuma giderdi....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 6.Şub.2009 Cum 16:22:35 |
| fiogf49gjkf0d
Bir mavi renk gördüm dünyamın çatısında Bulutlar kapadı semayı yakındım Bir okyanusa, darılmasın diye bir gök maviye baktım Sevdim en çok maviyi sevdim.....
Maviyle ilk karşılaştığımda kaç yaşımı sürmekteydim, bilmiyorum. Soyut olarak öğrenmişimdir mutlaka... Gökyüzünü göstermişlerdir bana, bak bu mavi demişlerdir. Boya kalemlerinin içinden bir tanesini seçmişlerdir ve kağıda sürttükleri alanı işaretlemişlerdir, bak bu mavi diye. Benim mavi olarak öğrendiğim şeyin –renk değil- gerçekten mavi olduğunu anlamam, sarıyla tanıştıktan, pembeyle karşılaştıktan, yeşili pek sevmedikten, kırmızıyı çok kendini beğenmiş bulduktan sonra olmuştur.
Daha sonra giderek gelişen mavi aşkı, aslında her maviyi sevmediğimi de öğretti bana. Kendini mavi sanan mavilerden nefret ettim, gecelerden renk aldığını sananlardan da yıllar içinde gözümden düştü. Doğada bize sunulan mavi gibisi yoktu.
Sabah sevdiğinizin sesiyle uyanmak gibisi yoksa, gözünüzü açtığınızda size merhaba diyen mavi bir gökyüzü gibisi de olamaz. Aslında biraz şımarıklık yapma şansınız da olabilir böyle güzel bir gün başlangıcında... Birkaç saat daha beklerseniz, o gökyüzü yanına tenine uygun birkaç soluk bulut alacak ve tam istediğiniz –istediğim- mavilikte olacaktır.
Kimileri benim maviyi bir renk olarak sevdiğimi düşünebilirler. İşin aslı öyle değil, ben, mavi rengi sevmeyi seviyorum. Mavinin, bir gökyüzü, denizlerin kıpırtısı ya da tablonun bir bölümü olmadığını anladığım anda sevdim onu. O çok yakındı ve çok uzaktı. Söylediklerimi duyuyordu, işitemiyordu. Ellerime çok yakındı, tutmuyordu. Ben onun kokusunu tanıyordum, o benim tanıdığım kokuya uzaktı. Mavinin renk olmadığını anladığımda sevdim onu.
Karanlık gecede mavi aramadım hiç... Vardı belki ama, mavi orada olmamalıydı. O kuşun kanadındaydı, balığın ağzındaydı. Güneş ilk ışıklarını sunarken maviyi aramanın da boşuna olduğunu bilenlerdenim. İlk ışıklar maviye göre değildir. Ne desem? Pembeye ve biraz da turuncunun uçuk tonlarına daha çok yakışır. Mavi aydınlığı sever, ilk ışıklar olsa olsa onun için açılış şarkısıdır ve sahnede uvertür olarak yer alırlar.
Ben maviyi seviyorum. Bu rengin limonlarla, küflerle ilgisi olmadığını da biliyorum. Mavi, sırtüstü yattığınızda, kucaklamaya hazır gökyüzüdür. Mavi, tüm bedeninizi sarmaya hazır sizi bekleyen denizdir. Mavi kalemin ucunda olamaz.
Mavi yolda yürüyen bir kumaş parçası değildir. Mavi uzaktadır, yanınızda olduğunu bilirsiniz. Mavi kağıdın üzerinde olamaz.
Siz, yanınızda deniz, üzerinizde gökyüzü yoksa çocuklarınıza bu rengi anlatmayın.
Mavi görmeden anlaşılmıyor.
Boşuna denemeyin...
Mavi Türkü
(Özgürlük rüzgardaydı rüzgarımın adı konulmamıştı daha maviyi alabildiğine işliyordu gökyüzü)
Yeniyetme bir kayanın sırrını saklıyordu bütün bu şehir Beni de saklamıştı martıların çığlıkları Artık kaldırımlardan bahsetmiyorum sana Özlemlerimi anlatırken Asi bir kardelen oluyorum denizin ortasında
Sen de öyle değilmiydin Yağmura gebe toprağın kızgınlığı yakmıyor muydu seni de Öykümüzü heceleyerek okumuyor mu kır çiçekleri Karanfil kokularıyla toprağa bırakmıştık sırrımızı
Acıklı şarkılarda değildik biz Biz kendi türkümüzü gözlerimizle söylerdik Bizim rüzgarımızın bir adı vardı artık Özgürlük türkülerde anlamını yitirmemişti daha...
|
| | |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 7.Şub.2009 Cmt 01:21:54 |
| fiogf49gjkf0d
gidebileceğin en uzak yer,
kendine en yakın olduğundur...
*~~Sevginin Ayışığı~~*
Çoook çok eskiden, yeşil bir vadinin içinde bir ırmak kıyısında kurulu bir köy varmış, taa dünyanın öbür ucunda. Çok eski dedik ya, o zamanlar gündüzleri pek güneşli geçermiş, yağmur yağmadıkça. Geceleri hep yıldızlı olurmuş, bulutlar olmadıkça. Köy sakinleri tarımla uğraşırlarmış, hayvanlar avlarlarmış, uçsuz bucaksız arazilerinden. Sularını, kaynağı çok uzakta olan köylerinin içinden geçen, ırmaktan alırlarmış. Köyde herkes birbirini sever, sayarmış. Köyde bir tek kişinin kalbinde öyle büyük bir sevgi varmış ki, bütün köyünküne bedelmiş. Dolun un İntera ya olan aşkıymış bu. Kız, Dolun u bilirmiş de tanımazmış yakından. Dolun dayanamamış, bir gün gitmiş kızın yanına, sormuş İntera ya onunla evlenip evlenmeyeceğini. İntera demiş ki Dolun a: "Evlenirim evlenmeye ama benim isteyenim çoktur, her gelen kişiden aynı şeyi ister benim babam. Ancak babamın bu isteğini yerine getiren benimle evlenir." Dolun şaşırmış. "Sensin benim kalbimin sahibi." diyerek başlamış sözüne "Senin dileğin benim için bir emirdir, söyle isteğini hemen yapayım." demiş aşkına. İntera demiş ki; "Bir çiçek vardır; yaprakları gümüşten tomurcukları elmastan, onu ister babam, benle evlenmek isteyenden". Dolun, "Bekle beni" demiş İntera ya,"Hemen gidip getireyim o çiçeği ama nerededir yeri?" İntera parmağıyla göstermiş akan ırmağı; "işte bu ırmağın kaynağındadır der babam, kırk gün yürümek gerekirmiş oraya varmak için ama bir giden bir daha gelmedi şimdiye dek çünkü oralar büyülüymüş derler, giden geri gelmezmiş çünkü, buralardan çok daha güzelmiş oralar." Dolun; "Senden daha güzel ne olabilir ki, bu dünyada?" demiş İntera ya "Döneceğim o çiçekle, döneceğim çünkü; seviyorum seni çünkü; sensiz anlamı olmaz benim için o güzelliğin." Dolun çıkmış yola sonra. Kırk gün yürümüş ırmağın yanından. Hep ne kadar sevdiğini düşünmüş İntera yı yol boyunca. Aklındaki İntera ymış, tek amacı ise; o çiçek. Kırkıncı gün kalkmış Dolun sabah erkenden, yüzünü yıkamış ırmaktan, anlamış çok yaklaştığını kaynağına ırmağın suyunun serinliğinden. Devam etmiş yoluna sonra. Biraz sonra varmış kaynağa, bütün yeşilliklerle çevrili bir göl varmış kaynakta, gölün ortasında bir adacık, adacığın üstünde de o çiçek duruyormuş. Anlamış İntera nın anlattığı çiçek olduğunu, güzelliğinden. Yüzmeye başlamış adaya doğru hemen. Adaya çıkınca karşısında bir adam belirmiş Dolun un. Adam Dolun a; "Her gülün bir dikeni, koruyucusu olduğu gibi, bende bu çiçeğin koruyucusuyum, eğer almaya geldiysen; ben Salut, izin vermem buna" demiş. Dolun şaşkın ve de kararlı bir tonla "Ben o çiçeği alacağım sonra aşkıma kavuşacağım." demiş. "Hiç bir şey beni kararımdan çeviremez." "O zaman beni biraz dinleyeceksin" demiş Salut... "Sana neden koparmaman gerektiğini anlatacağım eğer, hâlâ ikna olmazsan o zaman izin veririm almana." Dolun ikna olmuş ve çökmüş yoncaların üstüne, başlamış dinlemeye... "Eğer, bir şeyi çok fazla istersen ve engelin yoksa önünde onu alırsın. Hayat da böyledir, insan engelleri aşarsa yaşamına devam edebilir. Bu çiçek de sadece yaşam için bir şeyler yapacaksan engelleri kaldırır önünden çünkü; onun da bir görevi var. Bu çiçek, sadece 28 gecede bir açar yapraklarını ve döker parlayan tohumlarını göle, bu sayede buradaki sular yükselir ve ırmaktan taşar gider zamanla. Bu ırmak sayesinde yaşar bu doğadaki yeşillikler, insanlar, hayvanlar." demiş Salut. Dolun başlamış düşünmeye eğer, çiçeği koparırsa kavuşacaktır sevdiğine ama kuruyacaktır ırmakları bunun yanında. Sonunda çiçeğin başına çöker kalır Dolun. Gümüş yapraklarında kendini görür Dolun, çiçeğin. Yanında İntera vardır ama niye mutsuzdur ikisi de. Aslında kalbindeki tek endişeyi görür Dolun. Zaman geçtikçe Dolun un düşünceleri yoğunlaşır kafasında. Mutsuzluğunu düşünür, çiçeksiz, İntera sız bir yaşam düşünür. Koparamaz çiçeği günlerce Dolun, artık yaşamaktan zevk almaz şekilde sadece aşkını düşünerek beklemeye başlar olacakları. Bir gece çiçek tohumlarını bırakırken göle bir tomurcuk da Dolun un sertleşmiş kalbinin üstüne düşmüş, aniden Dolun kalbindeki aşkının büyüklüğü kadar kocaman bir taşa dönmüş, taş o kadar büyükmüş ki, dünyaya sığmamış, gökyüzüne yükselmiş ve Dünya ile dönmeye başlamış. Böylece Ay olmuş Dolun un kalbi Dünya ya. O günden sonra sadece 28 gecede bir göstermiş Dolun kalbinin tüm yüzünü, aşkının bütün parıltısını diğerlerine. Sadece o gecelerde aydınlatmış Dünya yı aynı çiçek gibi...
Pencereme dolanma ayışığı Rüzgarın soluğuyla titreye titreye Ağaçların hatırını sor - Yoksul ve kimsesizdirler Denizlerin dibinde oynaşıp duran Balıkların sırtlarını ışıt Pencereme dolanma ayışığı Gözlerimle sokaklara abandığımda Yalnızlığı bulursam Öksüz ve dağınık kitaplarımı bulursam Odalarda, evlerde Her radyoda yürek tellerini titreten Bir türkü bağırırsa Pencereme dolanma ayışığı Rüzgarda el çırpan nehirleri anımsarım Teninde keklik hoplatan kırları Dallarında yeni gelinler gibi İstekle kıvranan Erikleri Eski bir pikapta Theodorakis çalıyor Bir gemi açılıyor Pire limanından Çarpa çarpa dalgalarına Dostluğun ve sevginin Eski bir pikapta kardeşlik çalıyor
İç çekmeler ve bağırışlarla Titriyor teller Pencereme dolanma ayışığı Özlerim bir dostu kucaklama duygusunu Onunla ağlaşmayı sessizce Özlerim bir çiçeği öperken Toprağı öpüyormuşçasına sevinmeyi Pencereme dolanma ayışığı Yorgunum Pencereme dolanma ayışığı bu gece....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 7.Şub.2009 Cmt 12:46:48 |
| fiogf49gjkf0d
Yalan doğrudan Karanlık aydınlıktan kaçar Güneş yalnızdır ama Etrafına ışık saçar Üzülme,doğruların kaderidir bu yalnızlık Kargalar sürüyle Kartallar yalnız uçar...
Hiç çaresiz kaldınız mı bu hayatta? Eliniz böğrünüzde denir ya işte öyle. Kimsesiz,bir ağaç kovuğundan çıkmışçasına.... Boğazınız parçalanırcasına imdat diye bağırırken bu milyarlık dünyada sesinizi duyan bir kişi bile olmadığını gördünüz mü hiç? Bilim din ne varsa inandığınız sarılıp; kapılar yüzünüze kapandımı hiç ? Ya da ben güçlüğüm, bu dünyaya kafa tutabilirim derken, bir toz tanesi kadar bile önemsiz olduğunuzu hissettiniz mi hiç bu dünyada? Yalnızlık nedir bilir misiniz gerçekten? Kader mi alın yazısı mı yoksa isim veremediğiniz başka bir yolda sürüklenmek zorundayken sorguladınız mı başınıza gelenleri? Peki, cevap bulabildiniz mi bu sorulara? Büyük bir yanardağ patlarken, yâda bir sel delicesine coşmuş tozu toprağı kapmış üstünüze gelirken öylece bakakaldınız mı? Duyamadım, cevap neydi anlayamadım... Oturduğumuz yerden yorum yapmak kolaydı değil mi? Yargılamak, yâda yargılamadan infaz etmek. Her şeyin bir çözümü vardır diye ahkâm kesmek… Çözüm aramak varken yargılayanlara kenara çekilip te akılsızca yorum yapanlara insanların içini bilmeden sorunlusun sen deyip te neyse laf gideceği yere gider bazı şeyler sessiz kalmak yakışmadı bana asla da yakıştırmam bilen bilir deyip yargılamaya geçmek isteyen tüm kişilere bir cevabım var elbet susmalarımın ardından mutlaka var…
Gökler kendiliğinden Sağanak yağdırabilir mi? Kesebildiniz mi? Başınızdaki feci ağrıları Dindire bildiniz mi? Yürek yangınlarınızı Bir ekmeği bir suya değişmek zorunda kaldınız mı? Yarınlar için geleceğiniz için savaşmak zorunda kaldınız mı?
BİRÇOK İNSAN YAPMIŞTIR TÜM KIRGINLIKLARI İNAT DEVAM ETMİŞTİR HAYATINA BUNU BİR TEK DÜŞÜNEN UYGULAYAN BEN DEĞİLİMDİR İNANIYORUM BUNA YÂDA ÖYLE DÜŞÜNÜYORUM AMA SEVDİĞİNİZ İNSANLARI YARGILAMADAN İNFAZ ETMEK SİZE YAKIŞIRMI BU SÖZLERDE KENDİNİZİ BULURKEN… DEMEKKİ SEVMEMİŞSİNİZ NE KADAR HOŞ BİR YALAN MIŞ…
Karşınızdakini hafife almak sorunlu biri olarak görmek yakıştıysa size yakışmıştır bu surat ifadesi ve düşünceler çok açtı sizleri…
ÇOK ŞEYLER VEREBİLİRİM SEVDİKLERİME UĞRUNA DÜŞÜNÜLMEYECEK KADAR FAZLA ŞEYLERİ AMA KİMSE HİÇ KİMSE GÜLÜMSEMEMİ ALAMAZ MUTLULUĞUMU KISITLAYAMAZ…
Sor beni sevdiğim yağmurlara, rüzgarlara sor...
Ne zaman akşam olsa dağlı bir çiçek yağmurunu döker sancılı yüreğime ince hüznünü bırakır yaralarımın üstüne bir kelebek ve ben gözü doymaz, maske üstüne maske takan, yalnız hırslarının peşinde koşan insanlar arasında bağrıma basıp yalnızlığımı yüreğime tutunmuş kalmışım...
Ne anılar kucaklıyor beni, ne de is kokan zifir geceler ellerim kış, saçlarım kar selamsız sabahsız geçip gidiyor baharlar sesimi duyuramayacak kadar uzak, yaralarımı saramayacak kadar yorgunum sevdiğim... sor beni ayrılıklara, uzaklıklara, yalnızlıklara, karanlıklara sor...
İçimden bin isyan geçer her gece, bin deniz kudurur göğsüme çarpa çarpa dalgalarını özlem taşıyan gemiler geçip gidiyor bilmediğim diyarlara bakakalırım ardından öylece, durgun, yorgun ve avuntusuz sevgiler düş masalı mı, bu muydu aşk, bir ömrü savurduğum uğruna yüreğime sakladığım hasretlerle, kanadığım için için bir yeraltı ırmağı gibi sor beni sevdiğim kırgınlıklara sor, yıldızlara, sızılara, yalnızlıklara sor
Sen sevdalar güzeliydin bir zamanlar gönlümde yağmur olup düşerdin düşlerime düşsüz kaldığımda rüzgar olur eserdin, her yanımı ayrı severdin her gülücüğünde kuşlar uçardı mutluluklara yaşlı trenler kadar yorgun, gece kadar körüm şimdi gözlerimi hüznün bulutları sarmış yanına varamayacak kadar uzak, acılarımı ağlamayacak kadar yorgunum sevdiğim sor beni yağmurlara sor, bulutlara, rüzgarlara, uzun uzun yollara sor...
Suların akışını, dağ çiçeklerinin kokusunu, sesini ve seni düşlerimde taşıdım hep bilirim bir daha toplayamam dağılan düşlerimi dudağmda sızlayan gülüşlerimi bir daha onaramam sevinçlere gülemeyecek kadar dargın, gözyaşını silemeyecek kadar yorgunum artık
Sen yüreğimde, düşler, gülüşler, şiirler uzaklarda kaldı... sevgiler hızla kirleniyor şimdi sevdiğim, özlemler, kirleniyor her şey bozguna uğramış, terk edilmiş bir bahçe gibi sevişmeye durmuyor artık dal uçları, tomurcuklar sor beni sevdiğim dağlara sor, ırmaklara, kuşlara, uzak diyarlara sor...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 8.Şub.2009 Pzr 20:52:23 |
| fiogf49gjkf0d
Ruhumdan yüreğime pulsuz mektuplar ----
Gözyaşlarım aydınlatıyor şehrimin karanlık sokaklarını.Ağır aksak yürüyorum hayatımın karelerinde..Kimi zaman düz yollarda sebepsizce yıkıldım , kimi zaman yıkılanları topladım yalnızlığı yavan dudaklarımla emerken..Hep gölgelerde yalnız başıma güneşin doğuşunu seyrettim..Bir yudum sevgiye tutunup kirlenmemiş umutlarımı düşledim.Sevdanın kollarında bir dirhem umut aradım durdum. Kuş tüyü yastıklarda delice yaşamak değildi benimkisi.; sadece yüreğimden akan kanlı gözyaşlarımı yüreğiyle silecek bir sevda . Çok muydu bu istediklerim onu da bilemiyorum.
Yorgun savaşcı gibi acıyı emdim dudaklarımla .. Herkesin gönül evinde bir acı yanıyordu biliyorum.. Benim de yanıyordu. Diğerlerinden tek farkı; bedenimde acımasızca kendi yüreğimi yakıyordum. Herkes kendisine umut yollarında sevda cicekleri ekerken, ben yüreğimi törpülüyordum yanık ağıtlarda. Yalnızlıklarda kendimi öldürüp umutlara gebe kalıyordum her sabah. Şafak ağarmadan bir bilinmezliğe yürüyordum ayaklarımı su birikintilerine çarpa çarpa. Tükettim umutlarımı yalnızlığın dar sokaklarında. Düştüm, yaralandım, yalnızlığa itildim. Ama her şeye inat umutsuzluğa pes etmedim. Diz çökmedim karanlığın arsız bedenine.. Hayallerimde büyüttüm içimdeki cocuğu. Karanlıklar üşüşse başıma, gözlerimdeki aydınlığı serdim duvarlara. Büyük mutlulukların peşinde değil; bir hayalin verdiği bir tutam sevgiyle yaşadım. Süslü cümlelerin zengin satırlarında değil; fakir yüreğimin umut dolu hecelerinde sevdim hayatı. Kavuşmayı değil, hep hasretin yolları gözetledim durdum. Bencil değildim hiçbir zaman. Yüreğimi ve bedenimi, sevgilinin bir günahı için yakmaya hazırdım. Avuç içlerimde paylaşılmayı bekleyen sevda kırıntılarıyla besledim umutlarımı. Sevgilinin gelme arzularında kaç kez yetim ceylanları emzirdim. Kaç kez umuda gebe kaldım. Oysa ben, umuda doğmamışken nasıl sevda memleketinde büyürdüm? Yaşayan ölüyken nasıl sevdaya gebe kalırdım ki? Kurak topraklara sevdayı ekecek gücüm yokken nasıl sevginin umut kokan başaklarını biçebilirdim?..Sorduğum sorulara yüreğimle verebileceğim cevabim bile yoktu. Sitemler, cevapsız sorular.
Heybemde zaman çeşmelerinden akan acılar ve gözlerime solan umutlar hep yan yanaydı.. Ne zaman vuslata yemin etsem hançer ışıldar göğsümün derinliklerinde Bu acının ve bu kederin suçlusu kimse değildi. Tek suçlu bendim, yüreğimdi. Hiçbir zaman kaderime isyan etmedim. Ama hep içimde dövdüm kendimi. Ruhumu, yangın rengi gecelerde kendim hançerledim. Sevdaya uzanan ellerimin ayrılıklarda kör bıçaklarla kesilmeden ben kestim .Ben yama vurdum kanayan yaralarıma. İçimdeki cocuğu kendim ağlattım, kendim sildim kanlı yaşlarımı. Karanlık duvarlara çarpılmadan yüreğim, ben kanattım yeni büyümüş hücrelerimi.. Kaç kez sakladım gözyaşlarımı kirpiklerimden..Kaç kez eledim yüreğimi acıların içinden...Ama hep umudun içinde sevdaya sürgün kaldım..Hep taşları yastık bilip gözyaşında esir kaldım. Sitemim kendimedir. Sitemim; ne bir insana ne de ( haşa ) Yaradan’ıma. Bu sitem kendimedir.
Yıldızlarım hep kavuşmaları andı yanık türkülerle..Yüreğimde beslediğim umut bülbülleri ise hep vuslatlara yandı..Kelimelerim mevsimlerin koynunda her gece gidenlere ağladı...Bu kadar sevmenin bedeli ayrılık olmamalıydı düşündüm hep ...Belki de bunu hak ettim ben. Şöyle bir söz vardır: “ İyiliği Yaradan’dan, kötülüğü nefsinden bileceksin “ .Demek ki ayrılıkları, hak etmediğim sevdaların suçu kendimde sabittir. Suçlu aramaya gerek yok. Suçlu yüreğim ve aldığım nefestir.
Her sabah ayrılıklarla uyandı gözlerim. Yarım kaldı sevmelerim. Hep sürgün hep ölgündü cümlelerim. Yaşamak için savaşmak gerekirdi. Ve kazanmak için mücadele. Oysa ben, hep yenik başladım sevdalara. Ya erken doğmuştum umuda ya da çok geç kalmıştım Cennet kokulu sevdalara..Hep yitik kalan bendim. Sevdalar, yalnızlığa kanatlanıp bir ben kaldım şehrin karanlık gölgelerinde. Gözlerim hiç kapanmadı sevgilinin gözlerine..Sevgiyi bu kadar isterken gönlüm hep hançerleri bal diye yüreğime almamalıydım diye düşündüm durdum..Hiçbir zaman sevgilinin elinden gelmedi hançerler; kendimin yaralı yüreğime sapladığım hançerdi bu sitemler..Benimkisi ruhumla hasbi hal işte...Benimkisi kendime sitemdir. Kanatan benim, kanayan ise yüreğim. Yaşarken yalnızlığın elinden darağaçlarından ölmektense , sevdanın avuçlarında sessizce solayım..Vuslatlarım açmayacaksa gönül bahçelerimde, ektiğim filizler yeşermeyecekse düşlerimde...Neye gerek ki geceyi karanlıkta yakmak ? Neye yarar ki ?
Acılarıma yama vurulmayacaksa elvedası toprağa, yüreğimi bedenimden söker giderim....Küskün bir kınalı çiçek gibi boynumu bükerim baharın koynuna.Boynumu büker, isyan kelimelerini yutkunurum içten ice. Büyüttüğüm sevda çiçeklerini gözyaşlarımla yakar sonsuzluğa kanatlarınım. Yıllar düşerken avuç içlerime, ruhumun dehlizlerinde acılarımı çekerim...Dedim ya ruhumun derinliklerinde yüreğimi altında isli kazanları kurup kaynatırım acılarımı...Güneşle bulutların arasına ıslak umutları asar, kuruması için delicesine beklerim Azrail in gelişini..Methiyeler düzerim Azrail Meleğine. Kendi mezarımı kendim kazar, kefensiz toprağa sarılırım..Hakketmediysem umudu ve mutluluğu, sessizce gitmesini bilirim bu şehirden..Ardımda mezar taşlarına kazılı bir ismim ve ayrılıklarda sürgün yemiş yürek miras kalır zamana. Kendine sitemle dolu bir hayata kırmızı kalemle çizik atar, sonsuzlukta yanar tüm cümlelerim. Şimdi kibritsiz tüm kelimeleri yakıp yüreğimdekileri susturmak....
Ve sen, Sesini yitirmiş bir rüzgar gibi kalakalırsın Mevsimlerin ayak ucunda. Sonra konuşmak, Deli haykırmak istersin... Ama beceremezsin...
Sonra ömür boyu susmak.. Ya da delice ağlamak istersin... Onu da beceremezsin... Saklasan da içindeki yalnızlığı, Seni ele verir ıslak kirpiklerin....
Akşamın karanlığı düşer ayak uçlarına.. İcinde birikmiş özlemi anlatacak birisini ararsın Ya da sıcak bir omuz.. Ama bulamazsın... Kimsesizliğin sert rüzgarı yalpalar yüzünü... Ve sonunda pes edersin.. Yenilirsin... Sonra da esaretin başlar Gri gökyüzünün altında....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 9.Şub.2009 Pzt 12:51:00 |
| fiogf49gjkf0d
kuma yazdım şiirlerimi dalgalar sildi bulutlara yazdım hislerimi rüzgârlar alıp gitti sadece kuşlar ezberledi ama kuş dilini kimse bilemedi.....
Bir dalganın özgürlüğüydü senin aradığın. İstediğin kadar yükselmek sulardan, istediğin hızda hareket edebilmek yetisine sahip olabilmek.İstediğin gibi köpürebilmek, istediğin gibi sakinleşmek; içinden geldiğince yaşamak suyunun serinliğini. O an canın ne kadar kıvrılmak istiyorsa o kadar kıvrılmak, bükülüp uzanmak kendi gölgende, kendi oluşturduğun çizgide. İstediğini boğmak varlığının içinde, istediğini yaşatmak sırtında sürükleyerek herhangi bir sahile. Bencil olabilmek adına aklına eseni yapabilmek.
Yok mudur bu bencillik hastalığının sonu? Bilmiyor musun; senin özgürlüğünü sınırının, başkasının özgürlüğünün başladığı yerde sona erdiğini? Bilmez olur musun hiç? Biliyorsun da işine gelmiyor. Herhangi biri gibi olmanın rehavetini hatta tembelliğini yaşamak hoşuna gidiyor. Kendin gibi olmaktan duyduğun tedirginlik canını sıkıyor olmalı.
Dün akşam uğradığın sahilimdeki yosunları temizlemeye çalıştım bütün gece. Hoşuna mı gidiyor bu kadar çeri çöpü toplayıp sahilime vurmak. Geçmişin her dalından bir kıymık çıkarabilmek maharet mi sence? Geceler soğudu. Artık eskisi kadar da kuvvetli değilim ki. Eskiden sabaha kadar tüm sahilimi tertemiz ederdim; sabah ilk ışıklarıyla günün, tertemiz bir sahile vurabilesin diye. Artık içimden gelmiyor, içimden gelse bile gücüm yetmiyor artık.
Geçenlerde iyi bir şeyler yapmışsın. Bir sürü deniz kaplumbağasını taşıyıp suya, yaşamalarını sağlamışsın. Ben o gece sahile gelemeyecek kadar yorgundum. Yatağımda sırt üstü bütün bir gece seni düşündüm. Ertesi sabah sahil tertemizdi. Kendi getirdiklerini kendin götürmüşsün bu sefer. Bensizlik yaramış sana. Kendin olmayı öğrenmek için bensiz kalman gerekiyormuş demek ki.
Bir iki gün önce kalbimin iskelesiyle senden bahsettik epeyce. Vura vura sularını; tahtadan ayaklarını çürüttüğün, neredeyse yıkılmak, buz gibi sulara gömülmek üzere olan iskelemle. O da bana bencilliğini anlattı durdu. Öyle yüksekten, öyle sert vurmuşsun ki son bir aydır, kalaslara her çarpışın yıkıma giden bir kırbaç gibiymiş. "Benden ne istiyor?" diye sordu. Bilmiyorum ki, bilmiyordum ki... Bırak onu benden bile ne istediğini hala anlayabilmiş değilim. Sadece bir bencillik kokusu geliyor burnuma, güya özgürlük adına. Oysa ne vardı ki seni sıkan, bunaltan. Bazen rahatlık da batar insana. Hep daha fazlasını isterken var olanları da yitirirsin farkında olmadan. Dimyat a pirinçe giderken evdeki bulgurdan da oluverirsin işte. Kendin gibi olmayı denemek yerine sana yapıştırılmaya, yafta edilmeye çalışılan kimlikleri benimser; bir süre sonra, aslında olmadığın bir hayal kahramanının kostümü içerisinde gezdiğini zannedersin. Aynaya baktığında dev görürsün kendini. Bir kabarsan tüm kum tanelerini bir saniyede boğabilecek kocaman bir dalga.
Bir dalganın özgürlüğüydü senin aradığın. Şimdi özgürsün işte.İstediğin sahile vurabileceğini sanıyorsun değil mi? Üzgünüm... Dalgaları özgür zannederken rüzgarı hesaba katmadın..
Sarmış deniz kızları gibi dalgalar bizi, Uzun saçları gümüş, şeffaf tenleri fosfor. Yumuşak başlarıyla sarsarak teknemizi, Yolcu, gittiğin sahil nerde diye bağırıyor.
Ne bir kıyıdan eser, ne bir ışıktan eser, Sulardan daha derin, yolun karanlıkları. Dalgalar, yürüyünüz, arayalım beraber, Başımızı dövecek yalçın kayalıkları!..
Necip Fazıl KISAKÜREK
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 10.Şub.2009 Sal 13:11:54 |
| fiogf49gjkf0d
Yüreğim ıslaktır benim Kuytularda ağlamaktan Ve hafif uçuktur rengi Kurusun diye kaç kez Güneşe asılmaktan ....
Gece bitti sabah oldu, gökyüzüne baktım dün gece, gökyüzüne asılı duran yıldızlar sanki gün içindeki yaşamları anlatıyorlar, tüm yıldızları görmeye çalıştım en uzak ve sönük görüneni seçtim ona adımı verdim. Yorgunum, sevgi kelimelerini bir araya getirip yazamıyorum, konuşamıyorum bugün işyerinde cümlelerimin fısıltı şeklinde çıktığını söylediler, bazen fısıltılar çığlıktan daha seslidir ve ben her anımda yüreğimin fısıltılarını duyuyorum. Dünya bu işte, yıldızların parlak görünmesi, gün bitişlerinin renkli olması yüreğimin bana söyledikleri ile alakalı, yüreğim ne zaman bir aşkı hissetse, fısıltılar ne zaman gerçek bir sese dönüşse bir şey sanki mutluluğumu benden geri aldı, kaybettim gülen yüzümü uzanamadığım yerlerde. İnsanlar hayatta kaybettiklerini tekrar kazanamaz bu sadece ölümde geçerli değil, insan bazen hayattakileride kaybeder ve geri kazanamaz, bu belki hayat arkadaşı, candan bir arkadaşı ve bir candostu da olabilir, sevgisinin adı da olabilir. Belki de sevgi sadece kovalayacağımız bir şeydir, benimde asla yakalayamayacağım bir şeydir, buna rağmen sevgisi uğruna inandığı her şeyi yaptığına inanan insanlar bir gün kaybetselerde üzülmezler ama sevgisi için yapılmamış şeyler söylenmemiş sözler bırakanlar daha çok üzülürler. Bu daha önce bilmediğim bir şey öğrenmek istediğim bir şey, yaşamın sevgim uğruna bana öğrettiği tek şey. Her ne kadar küçük yaşamlarımızda büyümeye çalışsak da bu öğrendiğim şeyler büyümenin işareti gibi, bu işaretlerin diğer adı, en derin hasretleri bile sineye çekebilmek gibi. Bir süre sonra yaşamın içindeki gerçek yerini alıyorsun, sessizce severek, sessizce özleyerek, rüzgarla yağmurla dertleşecek hale geliyorsun. Benimde, yaşamın ekşi ve soğuk yüzü ile tanıştığım için özlemlerim var tatlı diyarların sıcağında, yüreğimin sevgiye geçmeyen sözü var, kelimeleri var bu sanal dünyada. Yüzdeki, gözlerdeki ifadeler, sözcüklerden çok konuşur, ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz gerçek kişiliğimizi ortaya koyar. Sonuç olarak daha fazla sevmek olur ya da bir anda kişinin bıraktığı izlenimlerin bir anda havadaki köpükcükler gibi birer birer patlayıp sönmesi olur. Sevgim hep benden bir adım önde gitse de, duygularım gökkuşağının en canlı rengini seçse de, umutlarımın birer birer patlayıp sönmemesi için ben bir süre daha kelimelerimin ardında yüreğimin fısıltılarını dinliyor olacağım...
ne gül ne yarın!
gül, küle karılmış günlerin tortusunda yarın, vurulmuş yatıyor bugünün avlusunda
sakla yamalarını kalbim...
insanlar büyüdükçe günler kısalırlar günlerimiz gibi aşklarımız da yittikleri duraklarda kalırlar
sakla yamalarını kalbim...
kendini bıçak gibi ışıyan yeni güne bağışla yürü, arkana bakma, ama umursa bazen anılara en çok yakışan elbise birkaç damla gözyaşıdır unutma...
Yılmaz ODABAŞI
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 11.Şub.2009 Çar 12:35:51 |
| fiogf49gjkf0d
Yalan bu sevdalar Yalan bu gözyaşları Yalan bu ayrılıklar yalan Solan bir çiçekten Kırılan bir yürekten Başka ne var elde kalan.....
Bir sevda vardı..adı masal olan..yalan olan..
Bir sevda masalı vardı anlaşılamayan...
Bir aşk rayihaları salacağım ben bugün yine göklere.Hava kapalı Sonbaharın son ayındayız, hüzün kokulu, ağlamaklı sanki dokunsan ağlayacak, gözyaşlarını birazdan salacak....
Bir sevdadan bahsedeceğim bulutlara aya,yıldızlara,rüzgarlara..Bir sevda yeli olup ineceğim yeryüzüne...Aşk rayihaları salacağım tüm dünyaya, denizlere, okyanuslara , martilara, sahillerde gezineceğim, yağacak yağmura eşlik edeceğim ben bugün yine, hüznüme hüzün katacağım ,derdime dert salacağım....
Ben hüznümü seviyorum, derdimle yaşamaya alışığım haydi tüm hüzünler gelin benim üstüme diyeceğim..ve bir hüzünlü sevda masalı anlatacağım,anlatabilirsem adı yalan olan..
Bir sevda vardı, adı son sevda olan, güzel, büyülü olduğu sanılan, sevgisi, sevdası, kini nefreti olan...Bir sevda kelebeği olup gelip hüzünlü yaslı yüreğime konan.Hüznüme hüzün katan,yasıma yas katan...
Rengarenk kelebekleri gönlüme musallat eden.Ne söylediği, ne anlattığı anlaşılamayan...Nasıl olduğu, nerde durduğu bilinmeyen, gel gitleri olan, nezaketten bi haber yaşayan,bir yerlere konamayan, duramayan bir sevda kelebeğinin kırık kanadı olan bir sevda rayihaları salayım göklere, bir hüzün havası, veda havası göndereyim tüm yeryüzüne adı sevda masalı olan, adı yalan olan..
Bir sevda masalı anlatıyorum, bir tırtılın ömrünü anlattım şiirlerde, anlaşılamayan maziden aldığı gıdayla yaşamaya çalışan, hep mazisinde kalan,mazisini aşamayan, şiirlere konu olan, yaz günlerinde üşüyen, yağan yağmurlarda hep ıslanan, kimi zaman deli gömlekleri giyen, deliler gibi dolaşan, kıran , döken , inciten, hep rest vari konuşan ve resti görülen bir sevda vardı adı masal olan...adı yalan olan...
Kimi zaman bir karayelde , kara sevda olup esen, sonbaharın son ayında , sarı yapraklar misali göğe savrulan, kendi içinde kısır döngüleri olan, seven, sevilen , hemde sevilemeyecek, anlaşılamayacak olan karmakarışık bir sevda vardı masal gibi..adı yalan olan...
Bir sevda vardı . İyilik nezaketin sevgiden doğduğunu bilmeyen, hatır,gönül nedir bilemeyen..bilsede ifade edemeyen, medenice veda dahi edemeyen..sevgi yoksa yürekte her türlü bağnazlık,katılık, acımasızlığın yüreği dolduracağını onlarla yaşanacağını farkında olmayan, bir sevda vardı, adı yalan olan...
Bir sevda vardı.Nezaket kapısının nerden açıldığını bilmeyen, bu kapıdan girilebilse sadakat, vefa, sevgi, hoşgörü anlayışının , empatinin kendisini karşılayacağını göremeyen bir sevda vardı, nezaketin bir erdem olduğunu anlamayan...
Bir sevda vardı.Sevda yeli sandığı bir karayelle savruldu göğe yükseldi.Yıldızlara sordu, bulutlarla konuştu, güneşe, aya sordu yanıldığını anladı..aradığını bulamadan yeryüzüne indi..
Günlerce savruldu, kar da tipide lodoslarda, en sonunuda düştü bir liman kıyısına, sahillerde gezindi, limanlarda bekçilik etti, beklenen vardı, bekleyen vardı ama gelen hiç olmadı.Çünkü sevgi bilmeyen,nezaketten uzak gönüllerde sevdanın işi neydi?? Ve bir gün geldi, birden sevda uğultuları kesiliverdi, sevda yağmurları diniverdi, yalan sevdalar alıp başını gidiverdi.Ve bir kez daha yanıldığını anladı, yalan sevdalarda, yalan yellerle esdi,durdu, kandığını anladı..
Her şeylere rağmen sevdası, sevgisi savrulurken, yok olurken, ona vermeyi düşündüğü kitapları, sevda fakirlerine verilecek şiirleri ve güzel kokulu, kırmızı gülleri bir beyaz kelebeğin cansız bedeni kalıverdi titreyen ellerinde...
Gülümseyen yüzlerle, bir kaç damla yanağından süzülen yaşlarla, bir veda şarkısıyla uğurladı sevdasını uzak ellere, bilinmeyen gönüllere ... vakit tamam , son bir mektup mu? olur... son bir yazı mı? olur... var olan yaşanan , yaşanmayan herşeylere elvadalar, vedalar ederek, bir hüzün, bir veda havasıyla hoşçakallar ediyorum!!! bir sevda vardı...adı masal olan , adı yalan olan, kara sevdalara...
Sevda gözlerde başlar, gözlerin yalan Sevda kalpte başlar, kalbin yalan Sevda sende başlar Sen yalansın, yalan
VE SON OLARAKKKK
Dünya yalan olmuş Sen yalan olsan ne yazar Kalpler yok olmuş Sen yok olsan ne yazar.
Yalan dünya sahte sevdalar seninle İyi dünya gerçek aşklar benimle olsun Allah hepimizden razı olsun...
| |
| |