ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum
Kurallarını mutlaka okuyunuz...
|
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 22.Oca.2009 Per 00:41:02 |
| fiogf49gjkf0d
Sizi sizin kadar tanıyan biri.. Kendini ve hayatı çok iyi tanıyan biri... Sizi hep düşünen, ama sizin onu düşünüp düşünmediğinizi önemsemeyen biri... Size sizi anlatabilen, sizi başkalarına anlatmayı çok seven, bunu yaparken gözlerinin içi parlayan biri... Sizin için her şeyi yapmaya, her şeyi başarabilmeye hazır biri.. Ne söylediğini bilen, söylediğini her şeyin arkasında duran, verdiği sözü tutan, randevularına geçikmeyen biri... Nerede nasıl davranacağını kiminle nasıl konuşacağını ortama uymasını bilen biri... Çoçukla çoçuk gençle genç yaşlıyla yaşlı olabilen bunu yapmaktan keyif alan biri...
Gülünecek yerde çekinmeden gülebileni ağlanacak yerde gözyaşlarını saklaya bilen biri... Bazen kıskanç, bazen huysuz,bazen şımarık,bazen bencil, bazen kaprisli, bazen kavgacı, bazen inatçı, bazen geveze ama hep iyi niyetli biri... Sizi kırmaktan incitmekten korkan, size zarar vermeye kalkanlara bütün benliğiyle karşı koyan biri... Kimseye anlatmadığınız sırlarınızı çekinmeden anlatabileceğiniz, çekinemediğiniz, düşüncesine her zaman ihtiyac duyduğunuz ne söylediğini bildiğinden hep emin olduğunuz biri...
Sana ihtiyacım var dediğinizde nerede olursa olsun koşup gelen sıkıntılı anlarınızda yanı başınızda olan ve sizi dinlemekten hiç bıkmayan biri... Birlikte içki içmekten, yemek yemekten, film izlemekten, tiyatroya gitmekten, parkta aylak aylak dolaşmaktan, şarkı söylemekten, müzik dinlemekten hoşlandığını biri... Romantikliğiyle sizi duygu denizinde ucurabilen, gerçekçiliğiyle ayaklarınızın yere basmasını sağlayabilen biri... Süprizleriyle sizi şaşırtan çılgınlığıyla şoka sokan biri... Her zaman güvendiğiniz, size asla ihanet etmeyeceğini bildiğiniz, sizi yarı yolda bırakmayacağından hep emin oldunuğunuz biri... Sizinle sonsuza kadar birlikte yaşayacakmış gibi hissettiğiniz, sevmeden edemediğiniz, onun da sizi sevmekten asla vazgeçmeyeceğini bildiğiniz biri... HAYATINIZDA BÖYLE BİRİ VAR MI ? VARSA KIYMETİNİ BİLİN...
Yaşama Sevinci ...
Hayatta bu kadar mutlu olmayı gerektiren şeyler varken
Üzülmek niye, kendimize eziyet çektirmek niye
Bir düşünün sizi mutlu edebilecek ne kadar çok şey var
Bir bebeğin gülüşü, sevdiğiniz insanın sizi sımsıkı sarması
Annenizin şefkatli kucağı
Daha yüzlerce küçük olay sizi mutlu edebiliyor
Hayatı sevin, her dakikanızı, her saniyenizi doya Doya yaşayın
Çünkü hayat ulaşılmak istenen bir yoldur ve
Bu yolun uzunluğu hiç bilinmez , siz bu yolda ilerlersiniz
Karşınıza bir engel çıkar , siz bu engeli aşıp
Yolkunuza devam edersiniz,
Yada, bu engeli aşamazsınız
Ve bu sizin yolunuzun sonu olur yani ÖLÜM
Hayatınızın anlamını, ölümden dönen bir insana sorun
Yada ölmeyi bekleyen
Yaşamdan hiçbir umudu olmayan bir insana sorun
O zaman düşünün !! ,Değer mi üzülmeye
Bu güzelim hayatı doya doya yaşamak varken
Artık üzülmeyi bırakın ve GÜLÜN !!!!
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 22.Oca.2009 Per 16:20:09 |
| fiogf49gjkf0d
Bulut mu olsam, gemi mi yoksa? Balık mı olsam, yosun mu yoksa? .. Ne o, ne o, ne o. Deniz olunmalı, oğlum, bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.....
Bazen herşey anlamsızlaşır, boğulur gibi hisseder insan kendini. Masalar sandalyeler üzerine gelir. Seni anlamayan, boş konuşan boş bakan insanlarla sonuçsuz cümleler paylaşmak zorunda kalırsın. Ayrılamazsın o ortamdan ne kadar istesen de. Hayatın gerekliliğidir bu, kurmuş olduğun düzenin getirdikleridir. Konuşur, konuşursun aklın yüreğin başka yerlerde, başka diyarlarda. Başka zamanlarda, başka mekanlarda olmak istersin hep. Bu umutsuz bir çabadır bilirsin ama istersin de bir taraftan. Gözlerine bakarsın çevrendekilerin. Farklı bir ışık, farklı bir açı yakalamaya çalışırsın. Yoktur tekrar tekrar baksan da. Belki değişir birgün diye aynı gözlere bakarsın için titreyerek.
Sokaklar kalabalıktır ama ıssız olsa keşke dersin. Gökyüzü berraktır ama hafif yağmur istersin. Sevgilin aramıştır aslında ama "niye daha önce aramadı ki" dersin. Karanfil almıştır sana papatya koklamak istediğini düşünürsün. Radyoda anılar serisinden hafif bir müzik vardır, Sezen den bir parça olsa da dinleseydim dersin. Arkadaşın kek yapmıştır en sevdiğinden, sütlü bir tatlı olsa da yesem dersin.Olur bazen değil mi herkese bunlar? Olduğunu söyleyin lütfen. Bazen, çok sık olmasa da olduğunu söyleyin ne olur...
Olması gereken, doğrusu böyledir diye bilinen şeyler vardır ya, kalıplaşmış düzenin insanları yapıyor hepimizi. Ve mutluluğumuzun sınırları da başkaları tarafından çiziliyor. Mutsuzluğumuzu yaşama, gösterme hakkımız elimizden alınıyor. İçi farklı dışı farklı bireyler haline geliyoruz. İfade edemiyoruz duygularımızı. Bencil olmamak, sahip olduğumuz nimetlerin değerini bilememekle suçlanıyoruz. Aslında nasıl hissediyorsan öylesindir. Zaman gelir bağıra çağıra şarkılar söylemek gelir içinden. Zaman gelir ağlamaya bahane ararsın, en küçük birşeyde gözlerin ıslanır, dudakların titrer. Bu farklı birşeydir, tarifi gerçekten zor. Bir derdin, sıkıntın yokken bile olabilir. İşte ben o anlarda hep denizi olan şehirde yaşamadığıma hayıflanırım. Deniz olsaydı ah, deniz olsaydı... İçin kabarır, gözlerin dalar gider. Olur değil mi herkese bu? Olduğunu söyleyin ne olur...
Yaşam bir armağan bizlere biliyorum, hayatı ve bize verdiği herşeyi seviyorum...Ama arada bir uzaklaşma, memnuniyetsizliğimi göstermeme fırsat verin ne olur...
SEVİNÇ VE HÜZÜN
Sevinci kapıştılar taşımayı bilmeden, Şimdi bilen yok, nerede oturuyor. Köyün delisi Hüzün, yalnız kaldı yollarda Adam-adam, sınıyor, arıyor yoldaşını.. Kıskandıran özlemi, yüzünden okunuyor.
Görünüp siliniyor o günden beri. Sevinç bin an gözlerde, dudaklarda. Yerini sevgilisi Hüzün e bırakıyor. Sevinç se, uzaklarda hep uzaklarda.. Şöyle bir görünüyor, hemencecik uçuyor.
İşte o günden beri gözlerde, dudaklarda Hüzün, aramaktadır, yitik yavuklusunu. O günden beri Sevinç yerinde durmaz Ve kişiliğini ararken uzaklarda O günden beri kimliksiz hüzün olmaz...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 23.Oca.2009 Cum 13:45:28 |
| fiogf49gjkf0d
Adı konmamış bir masaldır yalnızlık Kahramanları dört bir yanda yaşayan. Ve sürekli değişen...
Nedir yalnızlık ? Bir basına mı kalmaktır sessizligin ortasında yapayalnız ? İcinizdeki depresen duyguları hapsedip onları sindirmek midir ? Yoksa kalabalıklar arasında yuruken dısarıda olanları umursamayıp kendi icimizdeki sesi mi dinlemektir ?
Kimileri için hayatın ortasına konulmus icinden cıkılması imkansız dipsiz bir kuyu gibidir o, kimine göre sessizlikle birlikte gelen urkutucu ve korkutucu bir karanlık, kimileri icinn acı vericidir. Ancak kimilerine göre de özgurluk, gecici bir mutluluk, kendine guvendir, kendine yeter olmaktır, her seye ragmen hayatla bas edebilme yetisidir. Bazıları icin de bilakis yasam tarzıdır. Cok sevdigim bir arkadasım bir sozu aklıma gelr hep, bazen yanlız kalmak iyidir, dınlenırsın, dusunursun, daha dinc ve düzgün kararlar verrisin, hatta en iyi dostun yastıgın olsun. O, seni herkesden iyi anlar ve cok iyi bir dinleyicidir. aslında haklı da...
Etrafımızdaki onca kalabalıga ragmen neden yalnız kalmak isteriz ? Evde veya herhangi bir mekanda tek basımıza, onun verdigi rahatlıkla kendimizi en özgur kisi zanederiz gecici oldugunu bile bile. O anı doya doya yasamak isteriz. Kısa bir surede olsa hayatımızdaki butun sorumluluklar, emir vakiler bir surelgine de olsa terk etmislerdir yasadıımız ortamı.
Yalnızlıgı severiz, cunku bize gecici bir mutluluk vaat eder; insanın kendiyle bas basa kalması hesaplasmasıdır bir bakıma. Kendinle bas basa kalmak, bir an hayatın buyun olumsuzluklardan sıyrılıp, kuytu bir kösede, hani bazılarının deyimiyle, kendine vakit ayırmak bu olsa gerek. Ama bütün bunlar olurken aklımızın bir kösesinde daima vakit ayırabilecegimiz arkadas ve dostlarımız hatta cok sevdigimiz kisiler daima vardır.
Şairler ve yazarlar, kısaca sanatla ic ice olanlar onu daha derinden yasar ve bizlere yansıtırlar sarkıları ve dizleri aracılııyla. " Yalnızlık paylasılamaz, paylasılırsa yalnızlık olmaz " der Özdemir Asaf, sair ve yazar Attila İlhan Tek basına özgurluk ne ise yarar, suc ortagı bir sevgiliyle paylasılmadıktan sonra diyerek yalnızlıgına isyan eder adeta, Aşık Veysel " Dost, dost diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim kara topraktır " diyerek dem vurur dostlarından...
MFÖ " Hep yalnızlık var sonunda... yalnızlık ömur boyu " diye haykırır şarkılarının arasından müzigin essiz ritmiyle beraber, yalnızlıgın sonsuzlugunu belirtircesine. Orhan Veli yalnızlıgına küsmüstür sanki, " Bilmezler yalnız yasamayanlar Sessizlik nasıl korku verir insana İnsan nasıl konuşur kendisiyle Nasıl koşar aynalara Bir cana hasret bilmezler. "
Zaman degişiyor, degerler degişiyor, gelisen teknolojiyle birlikte insanlar arası iletisim kolaylasıyor. Ama o hep aynı, dimdik duruyor karsımızda bir duvar gibi. Neden bütün bu gösterisin ortasında yalnızlıgımızı paylasacak birileri varken sadece kendimizle paylasıyoruz onu, neden?
Her ne kadar bizler " Yalnızlık Allah a mahsustur " diyerek farkında olmadan onu reddetsek de, aslında her insan kendi içinde yalnızdır..
Yalnızlığım
Tutkularım...
Başkaları gibi;
Yaşayamadığım...
Acılarım...
Yüreğimin peşini
bırakmayan...
Uzaklaştıramadığım
Anılarım...
Çocukluğumdan bu yana;
Bir türlü
Başkaları gibi olamadığım...
Ve şimdi;
Sevdalısı olduğum yalnızlığım...
Coşkun bir sel...Ya da bir pınar gibi
Yalçın kayalıklar ardında
Dağbaşlarında doğan
Güneşten aşağı yuvalan
Bir yanım
Ya da bir şimşek...Çaktığında
Gökyüzünde parlayan
Bir bulut....
Mavilikleri ardında bırakan
Akıp giden yanıbaşımda öylesine
Bir karamsar ruh
Yalnızlığım....
Edgar ALLAN POE
| |
LoveStory78
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 23.Oca.2009 Cum 20:18:04 |
| fiogf49gjkf0d
Sen Yine Sen Heryerde Her şeyde Sen
Elimsin;
ekmeği tuttuğum secdeye vardığım Allah a açtığım elimsin Sen benim tutan elimsin!
Sen benim her şeyimsin...
Gözümsün;
hakkı, hakikati aşkı, güneşi Zeytini ve Balığı gördüğüm gözümsün Sen benim gören gözümsün!
Gözümsün... Işıl ışıl parlayan Bir noktaya dalan Gülen, ağlayan gözümsün Sen benim iki gözümsün!
Sen benim her şeyimsin...
Ayağımsın;
Tüm yükümü taşıyan Ruhumun hamalı Gücüm, kuvvetim Her kapıdan ilk attığım sağ ayağımsın!
Her şeyimsin sen benim...
Kulağımsın;
Ezanı, martıları Annemi, falcı kadını Yağmuru ve bülbülü dinlediğim kulağımsın Sen benim duyan kulağımsın!
Aklımsın;
İyiyi, kötüyü ayırt ettiğim Hayra, şerre erdiğim Tanrıyı kabul ettiğim aklımsın Sen benim eren aklımsın! Sen her şeyimsin benim..
Zamanımsın;
Katre katre çektiğim Hücre hücre hissettiğim An an yaşadığım zamanımsın!
Sen benim zamana meydan okuyuşumsun Zamanı unutuşum Tek koca bir anda varoluşumsun
Hem dünümsün unutamadığım,
unutmak istemediğim Hem de bugünümsün Aldığım nefes gibi gerçek Sen benim yarınımsın
Yarınlarımsın...
Sen benim Olmazsa olmazımsın, O olmadan yapamadığım Onsuz bir anlam ifade edemediğimsin Her şeyimsin...
Yitiğimsin;
Ana rahminde yitirip Bu yaşımda bulduğumsun Buldukça yitirdiğim
Yitirdikçe aradığım Tamamını hiç bulamayacağım yitiğimsin Sen benim aramaktan zevk aldığım yitiğimsin!
Sen benim tek günahımsın;
İşlerken utanmadığım, kahrolmadığım Şeref duyduğum Hiç pişman olmadığım tek günahımsın Sen benim en beyaz günahımsın
İnadımsın... Kötülüğe inadımsın,
Sen benim saat dördümsün;
Uykuya, soğuğa Bitti biten sigarama Ve yalnızken yoklayan Kör şeytana direndiğimsin
Sen benim yalnızlığım, kalabalığım Sen benim bütün tanıdığımsın
Sabahımsın; huzur ve bereket dolu Mazlum, pak ve bakir sabahımsın Sen benim pazartesi sabahımsın
Sevdamsın;
Beni ben kılan Bana beni bulduran Aklımı başımdan alan sevdamsın
Sen benim kara sevdamsın!!
Sen benim her şeyimsin... Meleğimsin; Bana iyilikler öğreten Müjdeler getiren Bana vaat edilen aşkı getiren meleğimsin Sen benim ak kanatlı aşk meleğimsin.
Sen benim bebeğimsin.. Öpmeye doyamadığım Okşamaya kıyamadığım Tatlı dilli Güler yüzlü Koca gözlü
Nazlı bebeğimsin Sen benim e bebeğimsin
Suyumsun.. Kanmadığım, kanamadığım suyumsun
Sen benim suya heyecanlanışımsın Sarıldığım topraksın Soluduğum havasın Sen benim Yerim, göğüm
Denizim, deryam Sen benim içim-dışımsın
Sen benim koca gözlü yarimsin Diğer yarımsın Sen benim Tek bir şeyimsin
Her şeyimsin...
|
|
|
|
|
|
| | |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 24.Oca.2009 Cmt 16:12:06 |
| fiogf49gjkf0d
KALİGRAFİ;İnsanlar,tarih öncesi çağda,Düşüncelerini önce resimler çizerek anlatmış,sonra da M.Ö 3200 de yazının bulunuşu ile yazıyı bir sanat haline dönüştürerek günümüze taşımışlardır..Hat sanatı,arap harfleri çerçevesinde oluşmuş,güzel yazı sanatıdır..Hat arapçada çizgi demektir.Türkler Hat sanatı ile Anadolu ya geldikten sonra ilgilenmişler ve Anadolu da çok ünlü Hattatlar yetişmiştir.Hat ile aynı anlamda olan Kaligrafi,latin harflerinin temelini oluşturduğu güzel yazı sanatıdır.Türkiye de Cumhuriyet in ilanından sonra latin alfabesinin kullanılması ile Hat sanatı estetiğinde yazılmaya başlayan Kaligrafi üzerine çalışan kişi sayısı oldukça azdır.Güzel bir sözün,bir şiirin,bir ismin kaligrafik yazılması,bilgisayarda yazılmış bir yazı ile kıyaslanmayacak kadar değerlidir.Kaligrafi sanatı da,Hat sanatı gibi,el hüneri,göz nuru ve üstün emek ürünüdür..
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 25.Oca.2009 Pzr 00:12:08 |
| fiogf49gjkf0d
Kuşlar gibi uçmayı balıklar gibi yüzmeyi öğrendik
fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk.
İnsan gibi yaşamak....
Hayatla röportaj yaptığımı gördüm rüyamda.
"Benimle röportaj mı yapmak istiyorsun?" diye sordu Hayat.
"Zamanın var mı?" diye sordum.
Gülümsedi.
"Benim zamanım Sonsuzluk" dedi Hayat. "Ne sorular var yüreğinde?"
"İnsanlarla ilgili en çok neye şaşıyorsun?" diye sordum.
Hayat yanıt verdi.
"Çocukluktan sıkılıp büyümek için acele ediyorlar, sonra yine çocuk olmanın özlemini duyuyorlar. Para kazanmak için sağlıklarını kaybediyorlar, sonra sağlıklarını kazanmak için paralarını kaybediyorlar. Gelecekle ilgili edişelenmaekten şimdiyi unutuyorlar. Sonra da ne şimdiyi ne geleceği yaşayabiliyorlar. Deneyim iyi bir öğretmendir diyorlar ama deneyimin faturasını ödemek istemiyorlar. Hayatlarını kazanmak için eğitim alıyorlar ama yaşam ustası olmayı bilmiyorlar. Bu nedenle de, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorlar, hiç yaşamamış gibi ölüyorlar."
Hayat elimi tuttu. Bir süre sessiz kaldık.Derin bir nefes aldım. Ona, insanların neleri öğrenmelerini istediğini sordum.
Hayat yanıtladı.
"Hiç kimseyi seni sevmeye zorlayamayacağını, yapabileceğin tek şeyin seni sevmelerine izin vermelerini isterdim. Affetmenin affederek öğrenilebileceğini öğrenmelerini isterdim. Başkalarıyla kendilerini kıyaslamamayı öğrenmelerini isterdim. İki insanın aynı şeye bakıp farklı şeyleri görebileceğini öğrenmelerini isterdim."
"Zengin insanın en çok şeye sahip olan değil, en az şeye ihtiyaç duyan insan olduğunu öğrenmelerini isterdim. Bir sevecen yüreği derinden yaralamanın bir anda olduğunu; ama iyileştirmenin çok uzun sürdüğünü öğrenmelerini isterdim. Seni seven insanların duygularınmı nasıl ifade edebileceklerini bilmedikleri için seni sevmediklerini sanmak yerine onların sevgisini hissetmeyi öğrenmelerini isterdim."
Hayat derin bir nefes verdi. Hayatın nefesi kelimelere dönüştü.
"Söylediklerimi yüreğine kaydet" dedi. Söylediği cümleyi yüreğime kaydettim.
"Başkalarını affetmek yeterli değil, kendini de affetmeyi öğren".
Yüreğim kuş gibi hafiflemişti.
"Son bir soru daha, Hayat" dedim. "Benden ne istiyorsun?"
Bütün odayı beyaz bir ışık kapladı ve Hayat yanıtladı.
"Senin kendin olmanı istiyorum, yoksa başkası olurdun. Sana bugün ihtiyacım olduğunu bil, yoksa bugün benimle olmazdın. Kendi eşsizliğini ve biricikliğini bil; çünkü ben kendimi tekrar etmeyecek kadar yaratıcı ve zenginim. ve gerçekten TEK değerli olanım. Değerimi bil."
GeL artık usLandır Beni..
ne o , qitmiyorsun.. acıyor musun bana yoksa? acıtmıyorsun oysa…
bir şiir gibidir hayat mısralarda konuşan
bazen de ağlar mısralarda
çığlık atar bazen de
özlemler konuşur dizelerde
hasret dizi dizi olur sıralanır
kelimeler en sıcak sevdayı söyler
bilirsin ki sayfalar almaz
şaire hayattır şiirler
özlem kokar bazen
hasret dolar dize dize
coşkun akan ırmak gibidir sevdası dizelerde
için için ağlar sevdiğini görmezse
her dörtlük sevda kokar
satır satır dökülür en güzel duygular
kelimelere sığar sevda masalı bazen
bir ömür yetmez anlatsın aşkı
harf harf dokur şiiri şair
kederlense şiir...
hasreti şiir...
özlemler şiir
vuslatlar şiir...
ayrılıklar...
vedalar şiir...
en güzel duygular şiir
en dayanılmaz acılar şiir
coşkuları okuyanı eritir
hayat bir şiir şair böyle bilir
anlatır hayatı şiir şiir....
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 26.Oca.2009 Pzt 16:16:15 |
| fiogf49gjkf0d
Ne zaman ki umut çıkar içimizden bizde dünyadan çıkarız.
Çünkü dünya umut üzerine kuruludur.....
Umudun varsa, gün uğurlar, karanlıklar dehlizindeki gecelerini, bahar umudunun büyüklüğünde bir buket bırakır yüreğine…
Gözlerin umut ettiğin kadar uzakları görür. Sükûnetin umut ettiklerini haykırıverir derinliklerinde… Umudun varsa kavurucu güneşlere baş kaldıracak yeterlilikte, koylar bambaşka sarmalar hislerini. Deniz dalgalarını fedakârlığın tepelerinden aşırıp ayaklarının altına serer. Okyanus kusursuz fırtınalarını gömer bağrına, yüreğindeki umudunla ancak deli rüzgârların yönünü bambaşka bir iklime savurursun. Yeri ve zamanı geldiğinde yıkıp geçen tayfunların kolundan tutup, hoşluğu yudumlatan meltemlerin kapısına bırakır, bir tutamda olsa avuçlarında kalmış umut…
Umudun varsa, ellerin hiç titremeden uzanır, her şeyin alnına müptela semaya, dizlerin dermansızlık bilmeden koşmanın neşesini yudumlar, görülmemiş başkalıklar bir bir dökülür beklemekte ısrar ettiğin rıhtımın sancaklarına. Bulutlar çekinmez rahmet yüklerini kucağına boşaltmaya, çaresizlik bile bir gün uğramaz, kaybedeceğin sandığın zamanlarda gönlünün umut çiçekleriyle süslenmiş kapılarına. Toprak bile koynuna bıraktığını değil, umut ettiğini doldurur avuçlarına, yorgun düşen yüreğini tutup çıkarır bitti hükmü verilmiş zamanın bağrından… Umut işte öyle bir şey ki, umulmadık bir anda beliriveriyor, çok uzak sanılan bilakis tamda derinliklerimizde çırpınan bir yüreğin serin ve mutluluk dolu koylarında…
Umudun varsa, atılan taşları bile hissetmezsin simanda, kör kuyuların karanlıkları bile ürkütmez seni, nehirlere teslim edersin masumiyetini, ateşler dokunmaz umudu hisseden yüreğinin surlarına, ayrılığın dağladığı gözleri, umudun serinliği ışığa kavuşturur, yaraların esir aldığı bedenin umududur, faniliği kemirenlerin takatlerini kesen, bir çarmıhtan koparılıp, ötelerin kapısına getiren umudundur.
Umut ki, gidilecek olanın kapısındaki eşiğin parkelerinde bekleyen tek solmayan güldür, zor sanılan yolların taşlarını söküp kenara sürükleyen bir yeldir, hazan mevsimindeki bahçelerin çitlerini hazan gülleriyle süsleyen, şafaklardan siyah bulutları silip, maviliğin berraklığını döşeyen, gönülleri kuytu uykularından alıp, mutluluğun hazzıyla süsleyendir.
İşte sen ey her şeyi kendine dert edinen yüreğim, bil ki, umudun olduğu müddetçe yalnız kalmazsın, şimdi sil gözyaşlarını, sen şu faniliğin koylarında umudun kadar varsın…
Yorgunsun,uzaklardan gelmişsin; Yitirmişsin neyin varsa birer birer. Bir sağlık,bir sevinç,bir umut... Onlar da neredeyse gitti gider.
Dost bildiğin insanların yüzleri Aynalar gibi kapkara. Suyu mu çekilmiş bulutların? Dönmüşsün kuruyan ırmaklara.
Taşlara düşen saat gibi, Ne artı, ne eksi. Bir sağlık,bir sevinç,bir umut Hikaye hepsi.
Cahit Sıtkı Tarancı
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 27.Oca.2009 Sal 00:29:00 |
| fiogf49gjkf0d
“melekler kırmızı yanar… kalbe tutuşan her şey kırmızıdır… hele kalp hazırsa ‘kentten’ bir el kalkar” A.Cahit Zarifoğlu
Kirpikleri yorgun her masalın sonu (gerçeği), hep ilk cümlede gizlidir… !!!
…
Kirpikleri yorgun O şehirde... … Diyar-ı aşkı izliyordu, diyar-ı yardan uzak...
Yorgundu şair... İçinden geçen her şehir, bir kent soysuzunun asalak kalbine, rengini düşürüyordu... İçinde kent soysuzlarını, aşk meczuplarını büyütüyordu... Ve rengini emanet bıraktığı her şehir, bir masalı kanatıyordu a(r)dında...
Yorgundu şair... Kend(t)inden kaçıyordu... Şehir bakışlı bir kıza, şiir yazdıracak kadardı gidisi, kirpiklerini yolduracak kadarda kalanlığı...
Her kayaya bir şiirle kentin hatrını alıyordu... Hatrı sayılmayan gidişleri hep gülümsüyordu... Ve şiirinden kent kent kaçan şair, gittiği her şehirde yeni bir masala kahraman oluyordu habersiz...
Hüznü tebessümüyle ağlatan, acıyı gözlerinin renginde saklayan, bir garip yolcuydu kenti şair yapan... Hüznünü aklayamayışına satır satır ahlanacağı bir çift bakıştı şehir ve şehrin kirpiklerinde kanıyordu şair... Çoğul hüzünlerin gölgesinde, tekilliği büyütüyordu sakil bir acıyı... Ve kalbini bir deniz şehrinde arındırıp, bir banliyö kimsesizliğinde yaşatan şair, sağ salim sabaha ulaştırdığı yalnızlığıyla, şehrin ıslaklığına kuru(tu)yordu cümlelerini hala... Bilmiyordu... Şehrin kirpiklerinden damlayan, ela bir masaldı oysa...
Diyar-i hüznü izliyordu, diyar-i hazandan uzak...
İçinden gemiler geçiyordu... Dilini bilmediği şarkılarla geliyordu sabah... İçi acıyordu... Hüznü dar bir semtin uçlu bucaklı mavisinde sonsuzluğu soluyordu... Oysa hüznünden yana yitiyordu soluğu kentin... Ansızın avuçlarına esmer bir hayat tutuşturuyordu şehir... Yazdığı ilk cümle devrik bir krallığın yetimliğini andırıyordu... Ve henüz başlayan bir kent masalının sonu, şairin ilk harfinde tebessüm ediyordu... Sahi... Kim s/aklardı bir sonu anı niyetine? Üstelik emanet bıraktığı her cümle, bir gidisin habercisiyken... Kim?
Rengini şehrin hüznüne daldırdı şair... Ela bir sitemdi artık, kirpiklerine yas düşen kentin, izinsizce boğulduğu... Uzandı, lakin silemedi, aklayamadı hüznü kentten, rengi gidişlere çalan şair...
Ve son...
Şair şehri terk etti, şehir kendini... Biliyordu ki masal; kalsaydı eğer beş dakika değil, beş asır kanardı... Kaya üstü yalnızlığına yoldaş yapıp gecenin türküsünü, yaşanılası bir öyküyü yaşardı... Ve kirpiklerinin tekil hüznünde çoğul bir masal nam salardı...
Kalsaydı eğer... Ne uzağında kalınan bir veda, ne içe batan âteş-i sevda, nede ardından el sallanmayan bir gidiş kalırdı masalda... Öyle ya... Kalmadı şehir, gitmedi masal... Gitti şair ve kanadı masal... … Ve ben... Hatırı sayılır bir gidişim olmadı... Ardından el sallanmadı masalımın... Kirpiklerime değen hüzün geceyi karartmadı... Nemli bir hayattı yaşadığım, hiçbir şiirde kurumadı... Ve hiçbir şehir adımla tenhalaşmadı... Sonundan başlanan bir masalın, başlığıydım: "üç nokta"...
Gerisi üç noktaydı... Gerisi yalnızca üç nokta... ...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 28.Oca.2009 Çar 01:37:41 |
| fiogf49gjkf0d
Dışarıda ayrılık kokan bir rüzgar esintisi...
O rüzgara kapılmış giden bir yaprak tanesi...
Nereye neden gittiğini bilmeyen
bir ben bir de o kuru yaprak tanesi...
Bir fidan yeşerir umudun bittiği yerde,bir fidan tutunacak dal olur uçurumun kenarında!yeşerir solmuş yaşamın gölgesinde,umutsuzluğa inat umut dalları büyütür insanın içinde!her yaprak farklı bir umudu simgeler,yeşerdikçe dallanıp budaklandıkça hayatın yaşamaya değer olduğunu hissederiz.Hani yalanlar içinde gerçek oluşturmaya çalışırız ya kimi zaman,ya da fırtınalı yüreğimizde sığınacak liman ararız,işte yoklukta varlığa tutunmak için yalancı fidan büyütürüz içimizde ve de umudumuzun yapraklarıyla bezeriz!
Fakat kaçınılmaz bir kader vardır;YAPRAĞIN KADERİ!
Her güzde yok olmaya mahkum,her fırtınada da savrulmaya!
YAPRAĞIN KADERİ DÜŞMEKTİR,insanın kaderi de yazılanı yaşamak,çizilen yolda yürümek!
Düşmekten kokmadan,yaşamaktan korkmadan yürümek...Sevmekten ve sevilmekten korkmadan yürümek....hayat sadece güzelliklerden ibaret değil bunu kabul ediyoruz,fakat ne kadarımız yaşadığımız olumsuzluklar içinde bir güzellik arıyoruz!
Bunu bilmiyorum,fakat bildiğim tek şey korkmayışım!korkmuyorum düşmekten,korkmuyorum sevmekten ve sevilmekten,korkmuyorum içimdeki yaprak demetinin kaderinden!
Ben baharı bekliyorum,içimdeki baharı!Gelmeyecek belki,belki de yalancı bir bahar var içimde,fakat umudumu yitirmiyorum umutsuzluk şehrinde!
Fani dünyanın getireceklerinede götüreceklerinede hazırım ben,çünki karanlığın ardındaki aydınlığı biliyorum!Yağan yağmura inat,içimdeki ateşi koruyorum!
Aslında ben fani bedenimdeki yüreğimde sevgiyi taşıyorum...
| |
IIIPearLIII
Mesaj
Gönder Forum
Mesajları Forum
Başlıkları
| 28.Oca.2009 Çar 14:17:10 |
| fiogf49gjkf0d
Benim bir ismim var. Kadın! Ailemin koyduğundan bile daha önce gelen bir tanım üstelik. Önce kadın. Yorulurum bazen çünkü kadınlığı taşımak zor iş. Yılgınlıklarımdan, gözyaşlarımdan, acılarımdan sıyrılıp çıkmak gerekir her yeni güne. Dik durmak zorundayım. Bilirim ki, ne kadar eğilirsem, ne kadar muhtaç görünürsem, o kadar düşerim. Ağlamanın bile acizliğe eşit tutulduğu bir ülkede yaşarım. Adı yok ülkenin. Her yerde karşılaşabiliriz sizinle. Kah, bir mahkeme salonunda avukat, kah bir pavyonda şarkıcı. Suratımda makyajım vardır, bir de dudaklarımda tebessüm. İçim kan ağlar, belli edemem. Her an bir yumruk yiyecekmiş gibi yaşarsın benim ülkemde. Hep arkanı kollayacaksın. Düşsen de kalkacaksın, zaten çok da yükselmeyeceksin. Karşısında duvar gibi duracaksın insanların. Öyle çok şeyi yapmayacaksın ki, zamanla unutacaksın. Öncelikle sevmeyi unutacaksın. Bu ülkede gönlünü verdiğin zaman yanarsın. En çok kim acıtır yarışı başlar, sanki birinci olanın madalyası varmış gibi. İyi olanları da kötüler yüzünden yakacaksın. Hiç hata yapmayacaksın mesela. Hataların, parmak izin gibi dolaşır seninle; çevrendekiler sütten çıkmış ak kaşıkmış gibi. Büyük sevinçlerin de, büyük kahkahaların da olmayacak. Ya çok pahalıya satacaksın bedenini ama adının sonunda “hanım” olacak; ya da nefes alamadan çiçek açacaksın inadına her şeyin. Bu ülkede hep yalnız kalacaksın. Birkaç dostun haricinde kimse bilmeyecek derdini. Zaten derdin de olmayacak. Ama o kadar çözümsüz değilsin elbette. Örneğin, salak rolünü güzel oynarsan, birisi alır seni, uzatır ayaklarını bütün gün televizyon seyredersin. Tek başına bir işe yaramaz durursan, ampul değiştirmekten bile aciz olduğuna inandırırsan, favori olabilirsin. Güçlü kadınları sevmez benim isimsiz ülkemin insanları. Yanında küçüldüklerinden olmalı. Bu cümle sende geçici bir egoya yol açar, elinde kalan ise kocaman bir sıfırdır. Boş sokaklara bakarsın, o büyük koyu gecelerde. Dedim ya, unutacaksın. İçine atacaksın ne varsa, bazen bedeninden fırlayacakmış gibi gelecek yüreğin, durduracaksın. Benim gibi şanslıysan, şarkılarında ağlayacaksın. İsyanını, acını, gülüşünü, kederini notaların arasına asacaksın. Kimse anlamayacak ama sen bağıracaksın. Duysunlar diye değil, tam da tersi, kimse duymadan çığlıklarca bağırabildiğin tek yer orası diye. Büyük sınavlardan geçirir Yaradan bazen hepimizi. Benim ülkemde bu öyle sık olur ki, kendini unutursun. Kimliğini, ne olduğunu, yaşamını! Bazen onurunu bile bırakırsın yerlere, dışarıdan öyle durur ama aslında sen asıl onun için mücadele ediyorsundur. Sabredeceksin! Tüm inişlerin bir çıkışı olduğuna inanacaksın. Öyle çok yorulacaksın ki, içtiğin sigaranın her nefesi ciğerlerini acıtacak. Aynada gözlerine bakacaksın, kendini arayacaksın, çoğu zaman bulamayacaksın. Yaşam savaşı, ayakta kalma derdi, kadınlığının önüne geçecek. Naifliği, duyguları, başını bir omuza koyma ihtiyacını unutacaksın. Başın kendi omuzlarının üstünde duruyorsa ne ala, yoksa dayayıp silahı ruhuna sıkacaksın. Erkek gibidir diyecekler ardından, övünülecek bir şey sanacaksın, gün gelecek en çok bu cümle yakacak içini, utanacaksın. İyi niyetli olmayacaksın. Yanlış anlarlar. Altından bir ses çıkar, kırılırsın. Her durumun ortasını bulacaksın. Aç kaldığını bilmeyecekler, sen evinde ıstakozla besleniyormuş gibi duracaksın. Kürkün duracak omzunda, evinde otururken donacaksın. Kol kırılacak yani, yenini bile çantanda taşıyacaksın. Sizin oralarda yaşam nasıl devam ediyor bilmiyorum. Benim ülkemin kuralları bunlar. Ama kimseye göstermeden gururla taşıdıklarım da var. Mutluluklarım, suskunluklarım, yorgunluklarım, çığlıklarım, düşüp düşüp kalkışlarım, dualarım, yalnızlığım, gerçek dostluklarım, anılarım, özlemlerim, sırlarım, bedenim, düşlerim, günahlarım, kızgınlıklarım ve en önemlisi adım. Kaybetmemek için inatla mücadele ettiğim yanım. Çünkü benim bir ismim var. Kadın!
Şair demiş ki; :))
Bilmiyorum ne vardı saçlarında...
Rüzgar mı delice eserdi,
Gözlerim mi öyle görürdü yoksa....
Saçlarının her hali hoşuma giderdi....
| |
| |