ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
7 Mayıs 2024, Salı 10:26   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Jelin> Forum Başlıkları
    Jelintarafından açılmış Toplam 486 Forum Başlığı var
<<12 3456789101112...49>>


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >ŞEHİR TRİPLERİ 1
  6.Ağu.2008 Çar 17:23:43
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d

 
EBEMDE GÜZEL BENDE GÜZELİM
 
Adama dedim ki aslında amcada peah salla amca demem ben öylesine saatlerce dolanmışım markete gelmişim tam park edicem karşı şeritten kırdım dank usta gel sen benim park edeceğim yere parket.Benim yavaşlığımdan değil yolu yardım manevradayım ya geldi parketti adam ve sinyalimde belli ben parkedicem oraya adam bir güzel çıktı arabadan tabii şafak atmış freni koyup el frenini çekip arabadan amcama doğru bağırarak ya napıyorsunuz siz dedim...Usta bana ben parkettim bekliyeceksin dedi ...Hönk nasıl yani ya kırarım amca senin belini nedemek bekliyeceksin yok park olayında yaş sınırlaması mı var ...Yok muhit tanıdık olmasa dalıcam adama dedim ne bekliyeceğim pardon ahahha :D beyimizin çıkışını bekliyecekmişiz marketten...Eyvallah başka deniz kenarı masalarıda görelim ozaman ....Hayret birşey ya adam girdi markete inşallah aradığını bulamazsın dedim ....Adam elleri boş çıktı ben gülmeye başladım zaten canım burnumda ( bu nasıl lafsa ) Levyeyi kafasına sokasım mı ne gelmiş...Adam ben gülerken tüm o efendiliğinden sıyrılıp kızım eben güzel mi dedi ....ahahahah güzel amca güzel ebemde güzel bende güzelim ...Arabasına bindi sayıyor ama bende arabama yöneldim ama adamı performasından dolayı alkışlıyorum ahahahah :D Denk gelmez geldiği zamanda eğlenesimle sinirim örtüşür koptum anlıyacağınız ahahahha:D kendi aradığımı mı ? onu buldum :D
 
JELİN


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >ANCAK BİR BENZERİM ÖLDÜREBİLİR BENİ - CEZMİ ERSÖZ
  6.Ağu.2008 Çar 17:53:12
fiogf49gjkf0d

ANCAK BİR BENZERİM ÖLDÜREBİLİR BENİ


Artık daha fazla böyle yaşayamazdı. İçindeki o sadece ve sadece kendisine ait olan özü ortaya çıkarmak ve onu yaşatmak istiyordu. Çünkü böyle, birden fazla ve kendisinin olmayan ve gerçek mi sahte mi olduğunun ayırdına varamadığı kişilikleri taşıyordu, sıkıntılı bir yük gibi... Peki, gerçek ve sadece ona ait bir özü var mıydı onun? Varsa neredeydi ve kimdi o? Öylesine çok maske kullanmış, öylesine çok değişik kalıplara girmiş, şekil değiştirmek zorunda kalmıştı ki, gerçek niteliğini yitirmiş olarak duruyordu. Belki de hiç olmadığı korkusuna kapılıyordu arada bir. Sık sık o gerçek özünü bulabilmek, ona ulaşabilmek için eve kapanıyor, günlerce hiçbir arkadaşını, yakınını aramıyordu. Kendisine yeni bir koza örmeliydi ve gerçek özünü bulduğunu sanıp, artık insanların içine çıkabilirim, onları gerçek kişiliğimle görüp, hissedebilirim diye düşünüyor, yanlarına sevgi ve hasretle koşuyor, ama biraz konuştuktan sonra, konuşmanın yine kendisine ait bir öz olmadığını görüyordu. Bir başkasıydı sanki o. Ya da kimseye ait olmayan birinin özüydü taşıdığı. Unutulmuş, tesadüfen bulunmuş ya da korkudan, kaygıdan alelacele oluşturulmuş yapma bir şeydi. O ânı kotarması için, ilişkileri geçiştirebilmek, kendini orada o an için var edebilmek için yarattığı sahte bir kişilikti sanki...

Bu yüzden arkadaşlarına dostlarına sevgiyle, umutla koşar, sonra da yapma kişiliğinin yarattığı sıkıntı, tatsızlık, boşluk belli belirsiz bir kasvet duygusuyla yeniden gerçek özünü bulmak için evine, odasına dönerdi. Yine olmamıştı. İçindeki o gerçek öz, eğer bir ara var olmuşsa onu belki de sonsuza kadar terk etmiş, onu böyle öksüz, hep doyumsuz, geçicilik ve kenarda kalmış olma duygularıyla bırakmıştı. Bu hep geçicilik duygusuna, şu anlamsızlık duygusuna daha fazla dayanamazdı. Bir gün gerçek kendisiyle buluşacaktı. Bu tutkuyla bekleyiş, ona geçmişte bir ara, belki çok kısa bir süre bu özle birlikte yaşadığı inancını veriyordu. O vardı ki ben onu böylesine çok özlüyorum diyordu... Şimdiyse binlerce hiç kimseydi . Tek başına bile değildi. Çünkü tek başına olmak bir sağlam varoluştu ve bakım isteyen bir şeydi. Tek başınalık bir şans tı.

Yalnız bile olamadığı, bir hiç kimse olduğu için bu yüzden kim gerçek dostu, kim düşmanı, kim onu seven, kim katili, asla içtenlikle anlayamıyordu, algılayamıyordu. İşte bu yüzden onu gerçekten sevenleri göremiyor, onu pek de ciddiye almayanlara çok yakınlık duyduğunu sanıyordu. Çoğu kez sevgisinden ve nefretinden emin olamadığı için hep endişeler ve kaygılar içinde ve güvensizlik duygularıyla yaşıyordu.

Hep bir doyum arıyor, ama yine hep açlık hissediyordu. Kahramanlık yapmak, cesur serüvenler yaşamak istiyor, ama korkuları buna izin vermiyordu. Hep o sahte kimliklerinin tümünden kurtulup çılgın ve başıboş bir aşk yaşamak istiyor, sonunda güvenli, ancak sıkıntılı, coşkusuz, tekdüze ilişkilere saplanıp kalıyordu...

CEZMİ ERSÖZ



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >ARAMIZDAKİ GÖRÜNMEZ BAĞLAR - CEZMİ ERSÖZ
  6.Ağu.2008 Çar 17:55:12
fiogf49gjkf0d
ARAMIZDAKİ GÖRÜNMEZ BAĞLAR

Tek başıma hiç sorunun yanıtını bulamıyorum.Hep yeni
hayatlar yaşamayı isterken kendimi aynı hayatı tekrar
tekrar yeniden yaşarken buluyorum... Sisli bir gecede
yolunu kaybetmiş gemilere benzetiyorum kendimi...
Yanına gidip konuşmak isteğim insanları da işte bu
kayıp gemilere benzetiyorum. Uzaktan soluk ışıklarını
görüyorum... Ama ne onlar bana yaklaşabiliyorlar, ne
ben onlara... Sisli gecede birbirimize uzaktan bakıp
yeniden kendi kayboluşlarımıza karışıyoruz... Umudum
kalmadı artık; bu dünyada düşüncelerimi, beni,
duygularımı gerçekten anlayacak birini bulmam imkansız
görünüyor artık bana... Ama evimde duramıyorum yine
de... Kendimi sokaklara atmak, insanlarla konuşmak,
kendimi onlara anlatmak istiyorum. Dinliyor gibi
gözüküp dinlemeseler de, anlıyor gibi yapıp gerçekte
anlamasalar da...
Anılar birer zorba gibi yükleniyorlar üzerime.
Durmadan hesap soruyorlar benden... Tekrar tekrar aynı
görüntüler belleğimi kanatıyor... Ve hep o yüz...
Yüzdeki o ışık ömrümü ortadan ikiye bölüyor. Ne geriye
dönebiliyorum, ne ileri gidebiliyorum... Öğrendiğim
her yeni bilgi eski inançlarımı koyulaştırmaktan başka
bir şeye yaramıyor... O yüzün sahibine kaderini
anlatmak isterdim... Oysa o yüz ışığının farkında bile
değil. Kendisine rağmen yaşıyor o ışık yüzünde... O
yüz ki sevgiden önce nefret etmeyi öğrenmiş... O da
kayıp bir gemi ve o da bu kanlı sisin içinde yitirdiği
yolunu arıyor...
Her kayıp gemi bana kırılgan ve bitimli aşkları
hatırlatıyor... Dostluklar sisin ortasındaki kayıp
gemiler gibi boğulmuş insan sesleri çıkarıyor... Ziyan
olmuş hayatlar bu sisi biraz daha koyultuyor... Her
talihsiz karşılaşma başka bir karşılaşmayı daha
talihsiz kılmaya gidiyor... Her ziyan edilmiş hayat
başka bir hayatı ziyan etmeye gidiyor...
Evimin duvarları bile ayrılığın şarkısını söylüyor.
Bir başıma dinlemek istemiyorum ayrılığın
şarkısını...Ayrılık zorba anılarıyla geliyor... Her
zorba anı beni ayrılığın karşısında küçük düşürüyor:
Onunla görüşmeye ara verdiğimiz bir dönemdi. Bu defa
biraz uzun sürmüştü. Ama hasret yine ağır basmış ve
yeniden bir araya gelmiştik. O zaman itiraf etmişti
biriyle birlikte olduğunu. Hiç unutmuyorum, ilk tepkim
kaç kez oldun, onunla kaç kez yattın, demek olmuştu.
Yüzüme çok tuhaf, ve o güne dek hiç bakmadığı gibi
bakmıştı... Sadece, ilk bu mu geldi aklına, seni
tanıyamıyorum, demişti... Neden ilk tepkimin o
olduğunu bugün bile anlamış değilim; ama ne zaman
aklıma gelse yüzüm kızarır, utanırım... Ve daha
binlerce zorba, acıtan anı...
Bu anıların verdiği acıdan kurtulmak için insanların
arasına karışmak istiyorum. Demir parmaklıkların
arkasında değilim, istediğim yere gidebilirim,
istediğim her şeyi yapabilirim; ama ne yapsam, nereye
gitsem hep aynı şeyleri hatırlayan belleğimin
tutsağıyım sanki... Ben değil, bu zorba anılar
götürüyor beni istediği yere... Sevgi nasıl
bulaşıcıysa nefret de öyle bulaşıcı... Nasıl bakıyorsa
insan dünyaya, öyle görüyor ne görüyorsa... Kararmışsa
gönlü insanın, nereye baksa orada kararmış gönüller
görüyor... Dibe vurmuşsa hayatı, kimi görse dibe
vurmuş sanıyor... Hem öyle bir gece ki bu gözlerim
kapanmayı bilmiyor... Gözlerim nereye baksam
varlığımın o eski bataklığına çekiyor beni... Oysa
hayallerimin rüzgarı beni benden alıp uzaklara
götürsün isterdim... Ama hayallerimin kanatları beni
anılarımdan koparacak kadar güçlü değil... Hayallerim
beni, ben anılarımı seyredip duruyorum...
İnsanlardan ne kadar umudu kessem de yine de insansız
yapamıyorum. Beni dinlemeyecekleri, asla
anlamayacaklarını bilsem de onlara hayatımı anlatmayı
seviyorum... Hem korkuyorum onlardan, hem
korkularımdan kurtulmak için onlara sarılıyorum yine
de..
Tek başıma dolaşıyorum Beyoğlu nda..Gecenin kim bilir
hangi saati, yine de her yer insan dolu.. Kimse evine
gitmek istemiyor sanki... Gece koyulaştıkça yalnızlık
derdi artıyor... Sadece benim evimin duvarları değil,
bütün evlerin duvarları sanki aynı ayrılık şarkısını
söylüyor. Kimse tek başına bu şarkıyı dinlemeye
katlanamıyor... Evler saçmalığın kederinde boğulmuş,
yanlış yerde arıyor herkes kendisini... Anılar zorba,
bellek yorgun, hayaller kanatsız... Kimin gözlerine
baksam, bu gördüğün ben değilim, ben aslında çok
başkasıyım, diyor... Kimi sevsem bu sevgiyle
yarışacağı yerde benimle yarışıyor... Kim beni sevse
bu sevgide önce kendi yaralarını onarmaya çalışıyor...
Sevgi bir eliyle çağırıyor, korku iki eliyle itiyor...
Kim beni öpse ayrılığın ipini geçiriyor boynuma...
Nereye gitsem, oraya benden önce anılarım gidiyor...
Oraya benden önce sevgiyi öğrenmeden önce nefreti
öğrenen kadın gidiyor... Nereden dönsem ardımda
küskünlüğüm kalıyor... Kimse kurtulamıyor bu
küskünlükten. Şiirler, aşk nefret etmektir, diye
bitiyor...
Taksim de gecenin bir yarısı tek başıma dolaşıyorum...
Bunca geç bir saate rağmen her yer öylesine gürültülü
ve kalabalık ki... Onca gürültüye ve onca kalabalığa
rağmen her yer aslında öylesine sessiz ve ıssız ki...
Sanki insanlar bu ıssızlığı ve sessizliği gizlemek
için durmadan boylukta dolaşıp duruyor ve anlamsızca
konuşuyorlar...
Biraz kuytu, kalabalıktan biraz uzak bir banka
oturuyorum... Sanki her yer gözüküyor bu banktan.
Ayaklarımın altından mahvolmuş hayatların yanık suları
geçiyor... Güçsüz düşmüş inancım aşkımı ne kadar
kirletmeye çalışsa da sanki bir el durmadan yıkayıp
arıtıyor onu...
Kendimle o kadar meşgulüm ki, biraz geç fark ediyorum
yanımda orta yaşlı bir adamın oturduğunu. Uzaklara
bakıp, benimle hiç ilgilenmiyormuş gibi davransa da
beni düşündüğünü anlıyorum... Uzaklara baksa da
hayretle ve acıyla aydınlanmış gözlerini görüyorum...
Yüzüme bakmadan soruyor: Gece ne kadar sessiz değil
mi... Şaşırıyorum benimle aynı şeyi düşündüğüne...
Evet, diyorum bir an durakladıktan sonra... Onca
gürültüye rağmen öylesine sessiz ki... Çünkü, diye
devam ediyor, kimse kimseyi dinlemiyor, herkes
kendisine öylesine gömülmüş ki... Neden böyle? diye
soruyorum ona... Ellerini kavuşturup uzaklara bakarak
yanıtlıyor beni: Hepimiz kendimizi başkalarından çok
farklıyız sanıyoruz, ama aslında birbirimize o kadar
benziyoruz ki... Bu yüzden birbirimize ne denli çok
görünmez bağlarla bağlı olduğumuzu bir bilsek her şey
öylesine değişecek ki... Ama bu bağları göremiyoruz
bir türlü... Herkes kendisi diye bilmediği bir
başkasını anlatıyor ve sonra yeniden kendi karanlığına
gömülüyor... Birlikte ama yalnızız, çok yalnızız...
Bilir misiniz, İbranice de bu iki sözcük tek bir
harfle ayrılır...Yalnız, yahid, demektir, birlikte ise
yahad...
Sonra usulca dönüp yüzüme bakıyor: Bana hikayenizi
anlatır mısınız, diye soruyor... Şaşırmıyorum bu
sorusuna. Yalnızlık ve hayatın bu korkunç belirsizliği
öylesine hırpalamıştı ki ruhumu, ona kendimden
bahsedersem az da olsa bir teselli bulacağımı
hissediyorum... Kanlı bir sisin içinde kaybolmuş
gemilere benzettiğim insanları... Ziyan olmuş
hayatları... Aşkların nasıl bu kadar kısa bir sürede
nefrete dönüştüğünü... Yaralarını onarmak için
ilişkiye girenleri, sevmekten korkanları... Zorba
anıları, yorgun bellekleri, kanatsız kalmış
hayalleri... Her talihsiz karşılaşmanın başka bir
karşılaşmayı daha talihsiz kıldığını...Yalnızlığımı ve
hayatın o korkunç belirsizliğini..Artık beni anlayacak
birini bulmaktan ümidi kestiğimi anlatıyorum ona..
Derin bir nefes alıyor ve sonra yine şehrin solgun
ışıklarına bakarak yanıtlıyor: Öyle demeyin.Sizi
anlayacak birileri mutlaka vardır.Hem yalnızlık bizi
olgunlaştırır, yeni keşiflere hazırlar.Belirsizlikse
çoğu kez özgürlüğün kapılarını açar bize. Biraz önce
söyledim, hepimiz görünmez bağlarla bağlıyız
birbirimize.İşte bu bağları görebilmek ve birbirimizi
anlamak için daha çok çaba harcamalıyız. Bize çoğu kez
anlamsız görünen olayların, tesadüflerin ardındaki
gizli anlamlı göremiyoruz...
O şimdi ne yapıyordur...
Kim, diye soruyorum şaşkınlıkla...
Ayrıldığınız insan. Sizi anlamadığını düşündüğünüz...
İçimden karanlık bir ürperti geçiyor: Uyuyordur, bu
konuştuklarımızdan hiç haberi yoktur. Dantellerle,
pullarla kaplı yastığında uyuyordur, diyorum...
Bence o şimdi sizin uykunuzu uyuyordur, sizin rüyanızı
görüyordur.Kim bilir belki birazdan uykusundan
ağlayarak uyanacak ve bu konuşmayı duymadan
duyacaktır... Sizin varlığınızda onun için
yaşattığınız her duyguyu hissedecektir... Hiç tahmin
edemeyeceğimiz işaretlerle anlayacaktır bunu...
İnsanlar arasındaki bu büyüye inanmak gerekir.
Karşılaşmalara, tesadüflere inanmak gerekir.
Mucizelere... Yaşadığımız her şeyin, en anlamsız
görünenin bile ardında bir anlam yatar... Size kendi
hikayemi anlatmamı ister misiniz...
Elbette, diyorum merakla, dinlemeyi çok isterim...
Ben birini öldürdüm biliyor musunuz... Bunu der demez
susup etraftaki o gürültülü sessizliği dinliyor bir
an. Neye uğradığımı şaşırıyorum. Adamın önce yüzüne
sonra da büyük bir dikkatle ince uzun parmaklarına
bakıyorum...Bana böylesine huzur veren ve bilgelik
dolu şeyler anlatan bu insan bir katildi öyle mi...
Yo, bana öyle bakmayın, dedi gayet sakin bir
tavırla...Ben de birini öldürmeden önce insan
öldürmenin kendim için ne kadar imkansız olduğunu çok
düşünmüşümdür hep. Ama birini öldürmek çok anlık bir
şey. O an zaten siz siz olmuyorsunuz. Bir başkası
giriyor sanki içinize... Şaşkınlığım sürdüğü için
lafını kesiyorum: Neden öldürdünüz peki...Bir sakıncası
yoksa söyleyebilir misiniz:
Bencillik... Kibir... Ruhumu körleştiren arzular...
Kıskançlık... Daha çok şey eklenebilir bunlara...
Hepimizin içinde var bu duygular... Dilerseniz devam
edeyim... Bu korkunç olaydan önce durumum çok iyiydi.
İyi bir evliliğim, çok sevdiğim bir kızım, iyi bir
çevrem vardı... Karım beni terk etti. Kızım bu olay
yüzünden beni reddetti... İşimi, çevremi, dostlarımı
kaybettim. Kimse arayıp sormaz oldu. Dayanılması çok
güç yıllardı. Geçmişimi bir saplantı haline
getirmiştim. Demiştiniz ya, anılar zorbadır, diye...
İşte o zorba anılarda kurtulmak bu hayatımın üstüne
çıkabilmek için kendimi kitaplara adadım. Elime ne
geçerse okuyordum. Felsefe, psikoloji, dinler tarihi,
edebiyat... Kitaplar olmasaydı o korkunç yıllar başka
nasıl geçerdi ki... Sonra bir gün artık özgürsün,
dediler. İnanamadım özgür olduğuma. Ama bir amacınız
yoksa, sevdikleriniz yoksa özgür olmanın pek bir
anlamı yok... Günlerce karımı aradım, ama bulamadım.
Kızımdan da bir haber yoktu... Ne dostlarım, ne param,
ne de bir işim vardı. Bunca işsizlikte hapishaneden
çıkan, sabıkalı bir adama kim iş verir? Hem de bu
yaşta birine... Günlerce başıboş dolaştım.Orada burada
yattım. Nereye gidecektim, ne yapacaktım...
Kitaplardan öğrendikleriniz bir yere kadar size
yardımcı oluyor... Hayat başka bir şey... İntihar
etmek istedim, onu bile beceremedim. Bir gün garip bir
rastlantı sonucu çok eski bir arkadaşımla karşılaştım.
Çok zengin olduğunu duymuştum. Bir yerde oturduk, ona
başıma gelenlerden bahsettim. Anlattıklarımdan çok
etkilendi. Gözlerinden okudum bunu... Artık benim için
hayatın bir anlamı kalmadığını, ölmek istediğimi
söyledim ona. Aslında içten içe bana yardımcı
olmasını, iş bulmasını ya da biraz para vermesini
istiyordum... Benim sana verecek hiç param yok, dedi.
Neden, diye sordum, çok zengin olduğunu duyduğumdan
bahsettim. Artık değilim, dedi. Bütün paramı, mal
varlığımı kimsesiz kalmış sokak çocukları için kurduğu
bir vakfa bağışlamış. Zenginlik ruhunu kirletmiş...
Ruhunu kurtarmak, arınmak için bu amaca adamış
kendini... Eğer ölmek istiyorsan seni engelleyemem.
Karar senin, ama dilersen gel benimle vakıftaki
işlerimde bana yardımcı ol. Yatacak bir yerin olur, üç
öğün karnını doyurursun. Sana başka bir şey veremem...
Bunları söyleyip sustu ve gözlerini hiç kaçırmadan
gözlerime baktı... İşte o an onun gözlerinde kendi
kaderimi gördüm.İnsanların arasındaki o görünmez
bağlar vardır, demiştim ya, işte onunla aramdaki o
bağı gördüm. O işareti ve o mucizeyi... Tamam, dedim,
kabul ediyorum... Ve o gün bu gündür onunla kimsesiz
sokak çocukları için çalışıyorum. Hayatımın anlamı
buymuş meğerse benim. Bugüne dek bütün yaşadıklarım bu
günlere bir hazırlıkmış... O karşılaşma anından sonra
her şeye böyle bakıyorum artık... Her birimizin bir
başkasının üzerinde mutlaka bir etkisi vardır... Yeter
ki aramızdaki o bağı görelim...
Sonra yine susup o dingin, o huzur gülümseyişiyle
uzaklara bakmayı sürdürüyor..
O susuyor, ama benim içimde bambaşka bir konuşma
başlıyor bu defa. İnsanlar arasındaki o görünmez
bağların varlığını bildiğim halde neden görmek için
daha fazla çaba harcamadığımı soruyorum kendime...
Karşılaştığım insanlardan çok kendi benliğime takılı
kalmıştı gözlerim... Kendimi keşfetmeye harcadığım
enerjinin birazı da başkalarını keşfetmeye çalışsaydım
anılarım bu kadar zorba olmazdı bana... Belleğim bu
kadar yorgun, hayallerim bu denli kanatsız
olmazdı...Ayrılsam da, bir daha onu görmeyecek olsam
da, bir zamanlar o çok sevdiğim insanın uykuya
daldığında benim rüyamı göreceğini bilmezden
gelmezdim...
Bu iç konuşmalarımı o sırada önümüzden geçmekten olan
bir şair arkadaşım bölüyor. Haberin var mı, diyor, Ece
Ayhan bu gece öldü...Ustayı kaybettik... Bir an ne
diyeceğimi bilemiyorum. Bu gece her şey o kadar üst
üste gelmişti ki benim için... Binlerce anı üşüşüyor
beynime o an... Ama bu defa anılar eskisi gibi zorba
değildi... Her anı bir diğerine ekleniyor; her anlam,
her görüntü, her işaret bir diğerine bağlanıyor ve
bağlandıkça yine anlamlar, yeni değerler
kazanıyordu... İster misiniz, size Ece Ayhan la ilgili
bir hatıramı anlatmamı, diye soruyorum yanımdaki
adama... Yanıt vermeden sadece başını sallıyor ve
yüzündeki incecik hüzünle gülümsüyor...
Ece Ayhan hayatımda çok önemli bir yer tutar... Sadece
benim için değil, bu ülkede şiir yazan, şiir okuyan,
şiiri seven birçok insan için de çok önemliydi o...
Anlaşılması güçtü, çok kapalıydı şiirleri, ama garip
büyü, bir tılsım vardı onlarda... Sanki bilinçaltımızı
okurdu o... Bu ülkenin bilinçaltını... Hayatımda
vazgeçilmez bir değeri olan şair Nilgün Marmara da onu
çok önemserdi. Ece Ayhan şiirinin sıkı takipçisiydi.
Dahası aralarında çok sıkı bir dostluk vardı. Ece
Ayhan ı evinde ağırlar, onu kollar ve gözetirdi. Bir
gün Nilgün Marmara yaşamaktan vazgeçti ve kendisini bu
hayatın öte tarafından çağıranların yanına gitti.
Beşinci kattaki evinin penceresinden boşluğa bıraktı o
narin, o kırılgan bedenini... Ne acıydı ki birileri bu
intihardan Ece Ayhan ı sorumlu tuttular... Hatta bu
suçlamayı yazıya dökenler bile oldu. Bir şiirinde;
Her yakın zulmün küçük hisseli uzak ortağı dediği
içindi belki de... Bu dedikodular ve suçlamalar
etkisini göstermiş olacak ki, bir akşam Ece Ayhan
arkadaşlarıyla bir meyhanede otururken kızın biri
yanına bir şey söylemek maksadıyla yaklaşmış ve
arkasına sakladığı bir şişe kırmızı şarabı başından
aşağı dökmüş... Ece Ayhan hiçbir şey yapmamış, ama
sadece şunu söylemiş; babalarına yapamıyorlar, bana
yapıyorlar; çünkü güçleri bana yetiyor... Bunu
duyduğumda çok üzülmüştüm. Çünkü o üzerindeki ceketten
başka ceketi yoktu Ece Ayhan ın... Eminim, kırmızı
şarapla lekelenen o ceketini temizleyiciye verecek
parası bile yoktu...
Bu sırada yanımdaki adam sözümün arasına giriyor: Kim
bilir, belki de Ece Ayhan ın başından aşağı şarap
döken o kız benim kızımdır... Bunu bana yapmayı çok
isteği halde yapamadığı için ona yapmıştır... Çünkü
onu küçük yaşta hapse girerek babasız bıraktığım için
beni hiç affetmedi... Ama lütfen siz devam edin...
Bu olaydan birkaç gün sonra babam öldü. Önce Nilgün,
ardından babam... Nasıl bir rastlantıydı bu... Hayatta
en çok sevdiğim iki insanı peş peşe kaybetmiştim...
Bir gün eve gittiğimde annemi gözyaşları içinde
babamın elbiselerini fakirlere, ihtiyacı olanlara
dağıtmak için torbalara yerleştirdiğini gördüm.
Babamın bir ceketini istedim annemden... Ne
yapacaksın, diye sordu. Kim olduğunu sorma anne,
birine vereceğim sadece, dedim... Pekiyi, sen
bilirsin, deyip bir ceket uzattı bana, sonra da
babamın diğer elbiselerini katlayıp torbalara
doldurmaya devam etti... Babamın ceketini önce bir
temizleyiciye verip temizlettikten sonra Ece Ayhan a
götürüp hediye ettim. O zaman Tarlabaşı nda virane bir
evde kalıyordu... Zahmet etmişsin, ihtiyacım olduğunda
giyerim, dedi sadece... Aradan bir iki hafta geçti.
Bir gün annemle oturmuş konuşurken, biliyor musun dün
gece baban rüyama girdi, ceketini verdiğin adamı
sordu, söyle ona dedi, ceketimi verdiği adam çok iyi
bir insanmış, iyi bir şey yapmış, dedi... Sahi kime
verdin o ceketi, diye sordu annem... Tanımazsın anne,
sorma, diyerek gözyaşları içinde yanından ayrılıp öbür
odaya geçtim...İşte sizin söylediğiniz o görünmez
bağlar... O işaretler, o mucizeler...
Daha konuşacak ne vardı ki; neredeyse sabah oluyordu,
ama gözlerim kapanmak bilmiyordu... Kalkıp yanımdaki
adama son kez bakıyorum ve ona veda ederken şunu
soruyorum: Pekiyi, siz ne arıyorsunuz bu saatte, bu
bankta kimi neyi bekliyorsunuz? O dingin, o
gözyaşlarıyla biraz daha aydınlık bakan gözleriyle:
Kim bilir belki de sizi bekliyordum, diyor... Bana
hikayenizi anlatmanızı bekliyordum...

 CEZMİ ERSÖZ


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >EĞER - RUDYARD KIPLING
  7.Ağu.2008 Per 12:32:15
fiogf49gjkf0d

Bu resim Zipara.com tarafından ücretsiz olarak saklanmaktadır !



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >MUTLU MUSUN GÜZELİM ? ? ?
  7.Ağu.2008 Per 14:55:01
fiogf49gjkf0d

 

©JELİN



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >ÖKÜZ OKUDU
  28.Ağu.2008 Per 13:02:25
fiogf49gjkf0d

Secret kitabi

Ergenekon Operasyonu
En iyi spor

Ugur Dundar Arena
Fatih Terim

yemek

unuttum

surpriz

ercan

t rex

kopeklere basmayin
ilhan perisi

mans denizi

erdil_yasaroglu_yaklasmayinlaanseviyorum.jpg

erdil_yasaroglu_ulnduymuyomuarkadan.jpg

yigit_ozgur_hattimizdaadinivermek.jpg

yigit_ozgur_hastaliktasagliktaordaburda.jpg

yigit_ozgur_hapistedusunecekcokzamanimolduanne.jpg

yigit_ozgur_halukbeygerigiderken.jpg

 



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >EMO CANLAR
  11.Eyl.2008 Per 00:04:44
fiogf49gjkf0d


Emo 1moda 1müzik türü mutsuzluk,yalnızlık,melankoli durumu olarak anlatabiliriz.Emo olmak genellikle mutsuzluk depresiflik olarak adlandırılır.içinde hissettiğin acıyı cesurca dışa vurmandır.
En popüler 5 emo
1-cute is what we aim for
2-avengeld sevenfold
3-the early november
4-hellogoodbye
5-quietdrive
Öncülerinden my chemical romance`yi örnek verebiliriz.
*disco değil retro olmak,
*2 el kıyafetler
*eskimiş yırtık converseler
*kızlarda kendilerinin kestiği w boyadığı kısa saçlar (yada renkli.kırmızı,mor,yeşil vs. akla ne gelirse)w yataktan yeni çıktım modundaki saçlar,
*günlük..en emoların en önemli kişisel şeyi,içine yazdıkları şiirlerini yaşadıklarını dier emo arkadaşlarıyla paylaşırlar
*siyah oje(yıpranmış)
*emo kızları genellikle pop kültürüne baş kaldırır.
-emo kızları nlerden nefret eder:
justin timberlake,avril lavigne,konserlere para verip girmek,kendilerini kısıtlamaya çalışan erkek arkadaş,piercing!lerine laf eden aile

En sıkı 10 emo:
1 my chemical romance
2 fall out boy
3 a.f.i.
4 panic ! at the disco
5 hoobastank
6 death cap of cutie
7 modest mouse
8 taking back sunday
9 dashboard confessional
10 weezer


-justin timberlake,avril lavigne,kuaförden çıkmayan kızlar,eski kız arkadaşları,tüm popüler metal grupları,ailesinin göz kalemine laf etmesi.

emo`ların favori filmleri:
1 spider-man
2 donnie darko
3 american beauty
4 everything is IIIuminated
5 fight club
6 garden state
7 titanic
8 requim for a dream
9 basketball diaries
10 eternal sunshine of the spotlessmind



durden
the apathy eulogy
asteria
bayside
Circle Takes the Square
City of Caterpillar
Embrace
Emo Summer
mozart season
a thorn for every heart
ı hate myself
orchid
pg.99
rites of spring
emery
the early failure
sunny day real estate
mineral
jimmy eats world
yesterdays rising




Tipik EMO özellikleri:

1. Türkçe bilmezler, kendi aralarında kullandıkları tuhaf bir dil vardır. Şekil 1 a da vikings in gösterdiği gibi:

hihihihi süfe nahn her bh süfe e ama o arkdaki çnta pempe pempe zrtmış hihihihi

ne jkı yaaa ajko ne dio o hatun

oii fasla tabdım<3>
2. Saçlarını genellikle tek gözlerini kapatacak kadar öne yatırırlar. Arkada kalan kısımları ise jöleyle ya da spreyle kabartarak karıştırırlar. Bu absürd görünüm, "şekil"den ziyade yüzlerini kapatmak içindir.
3. Yüzlerinin gözüken kısımlarına bol miktarda (paralarının yettiği kadarıyla) piercing yaptırırlar. Ne kadar piercingleri varsa o kadar "havalı"dırlar.
4. Yüzlerinin gözüken kısmında "aptal" bir ifade vardır. Bu gerçek bir "loser" gibi görünme isteğinin mantığını hala çözemedim şahsen.
5. Mümkün olduğu kadar "görünmeyen" yerlerine dövme yaptırırlar. Dövmeye asla "dövme" demezler. Kesinlikle "tatoo" derler. Bu onların "cool" olma anlayışıdır. Görünmeyen yerlerine yaptırmalarının sebebi ebeveynlerinin görmesini engellemektir.
6. Hep marka şeyler giymeye çalışırlar ama alışveriş yaptıkları yerler de bellidir. Converse ve Vans en kıymetli markalarıdır. Nasıl "kel" bir emo olmazsa en az 5 Converse i olmayan bir emo da olamaz.
7. Takıldıkları 2 yer vardır: İstiklal Caddesindeki İş Bankası nın önü ve Kadıköy deki Rexx Sineması nın önü. Bütün günlerini burda ayakta dikilerek (!) ve sağa sola bakarak geçrirler. Aynı bir güvercin gibi.
8. Kızları da erkekleri de biseksüeldir. Onlar için cinsiyetin fazla bir anlamı yoktur. Önlerine gelen her emoyla yiyişebilirler. Erkek erkeğe, erkek-kıza, kız-kıza...
9. Bazı emo kızlarda metalci erkek tavlama güdüsü gelişmiştir. Bu kısım uzun saç fetişidir.
10. Dinledikleri şeyler başta H.I.M. olmak üzere, Anathema, Katatonia nın yeni albümleri, Bullet For My Valentine, On Thorns I Lay, Falling Down Boy (!), Placebo (? bknz: "Ne alaka") gibi "duygusal çöküş" temalı gruplardır.
11. Her emo kız mutlaka gay birine aşık olduğunu zanneder. Ör: Ville Vallo.
12. Damalı pantolon, damalı gömlek, damalı bileklik, kısaca damalı herşey ilgi alanlarına girer ve bunları üstlerine giyerler. Mümkün olduğunca kırmızı-siyah-mor renkleri tercih ederler. Bunların hepsi aynı boyda (1.60), aynı kiloda (50), aynı saç şekline sahip (face-off), aynı ayakkabılar, aynı pantolonlar ve aynı gömlekler giyen, aynı bileklikleri takan, kısaca tamamen aynı insanlardır. Sözde karakterlerine kadar. bu yüzden emo avlamak çok kolaydır. Çok azdıysanız ve yapacak başka birşeyiniz yoksa yoldan geçen bi emo kızından sigara isteyerek bunu yapabilirsiniz. (Zira onlar birini kafalamak için hep bu yolu kullanırlar)
13. Bira içmek onlar için marifettir. 1 kutu alkolsüz (!) biradan sonra yamulurlar. Hiç olmazsa yamulmuş numarası yaparlar ki etrafındaki erkekler ya da kızlar bunları daha kolay yiyebilsin. Yaptıkları bütün saçmalıkları alkolün üzerine atabilirler böylece.
14. Zararlı maddeler kullanmak onlar için marifettir. Çünkü bu tip şeyler, bulunması çok zor birşeydir onlara göre.Buldukları şeyi de hazine gibi saklar, çok iyi bir halt yiyormuş gibi bunu yaptıktan sonra da "ben bilmemne içtim" diye bağırırarak dolaşırlar.
15. Kendilerinin dejenere olmadığını, böyle olmanın onların varoluşlarında olduğunu söylerler.
16. Metal kültürüyle punk çöplüğü arasında sıkışmış garibanlardır. Sağlam metal gruplarının melankolik parçalarını duyup onları da emo gruplar zannederler (Bknz: Opeth). Bu yüzden midir bilinmez, daha çok metalcilere yakın yerlerde takılırlar. Şekil 1 a: Moda sahili. (Geçen hafta bu civarda yüzlerce emo gördüğümü iddia etsem yalan söylemiş olmam heralde)
17. Kısaca punk ların uzatılmış halidir. Biraz metalcilerden, biraz punklardan bişeyler alalım da şöyle ortaya karışık birşeyler yapalım mantığının ürünüdürler.
18. Bu tarzı çıkaran insan (!?) olarak Ville Vallo yu gösterebiliriz. Fakat emoların bile yeni nesili pek tanımamaktır zat-ı muhteremi =)
19. Genellikle intihara meyillidirler. Öyle olmasalar bile "emo" yasaları gereği öyleymiş gibi davranırlar.
20. Fotoğraf çekerken beli başlı 3 pozları vardır. Birincisi işaret parmaklarını ve orta parmaklarını uztıp, diğerlerini bükerek (yani ellerine ***** şekli vererek) kafalarına dayarlar. İkincisi ellerine fotoğraf makinesini alarak kafalarına göre 80 derecelik bir açıyla tutarak kendilerini yukardan çekerler. Böylece kafaları karikatürlerdeki gibi kocaman çıkar gövdelerine göre. Komik olmaya çalıştıklarını düşünüyorum bu davranışla da.. Üçüncüsü ise artık klasikleşen şaşırma pozudur. Birşeye şaşırmış gibi yaparak tek ellerini açık olan ağızlarına kaparlar. Bu 3 poz şekli de emo olmanın altın kuralları arasındadır. Böyle pozları olmayan bir şahıs kendini emo olarak topluma kabul ettiremez.
alıntıdır....


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >Aşk ve Sevgi üstüne >ALDANMACA
  14.Eyl.2008 Pzr 20:12:35
fiogf49gjkf0d
Sonsuz uçurumları görmüştü gözlerimin mavisinde ...Peah! mavide uçurum mu görülürmüş ??? Görünse görünse engin deniz veya gökyüzü temalı cümle beklemeliydim ama işte ozamanlarda inanmak istediklerimdi söyledikleri veya söyledikleri hep duymayı beklediklerimdi...
Güzel bir aldatmacanın içinde olduğunu hisseder insan...Damarlarında,ruhunda ve kanında hisseder ama aldanma oyununa kapılır oda kendince ...Okadar mutludur ki bu aldatmacada bilsede yaşanılanların gerçek olmadığını bırakır kendini hemde öyle bırakır ki yalancının yaşadığı gerçek sanar kendisini....
Mutluluk : İlişkilerde istenilenlerin elde edilmesi süresince sunulan değerli şeyler sonucu hissettiğin şeydir...( Ruhun bilir, kalbin bilir kırılacağını ve yalan olduğunu ama girmişsindir aldanma oyununa )

Acı : Kendine geldiğin anda hep hissettiğin ama kaçtığın tüm dugularla yüzleşmektir...Sonunda istemediğin yalnızlık ve pişmanlıktır....

AVUNTU : Her pişmanlık bu gün ben olma sebebimdir.....

SONUÇ : Aldanma oyunu yüklü sevdalarda çektiğin acılardan kaçmadan yüzleştiğin herşeyin sebebi kendin olduğunu bilerek bundan aldığın dersle yeni ilişkinde aldanmalara dalmamaya çalışma çabası vereceğine dair içinde sözler biriktirme evresi....

UNUTMA ALDATILMAK İSTEDİĞİN KADAR ALDATILIRSIN...GERÇEK YAŞAMAYI İSTEYECEĞİN SEÇİM OLARAK SANA SUNULUR ...TERCİH SENİNDİR....

Jelin

 



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >PAZAR GÜLMECESİ
  21.Eyl.2008 Pzr 15:33:15
fiogf49gjkf0d






Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >DENİZ FENERİ
  21.Eyl.2008 Pzr 15:41:00
fiogf49gjkf0d

 


Küçükken dinlediğim yalnızlık hikayelerinde ilk sıralarda aldığın yerini ve asaletini kalbimde bozmalarına izin vermiyeceğim DENİZ FENERİ ...


DENİZ FENERİ

Uzanmış koca burun açık denize doğru,
Lacivert ve gri gecenin değerinde.
Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,
Deniz feneri parlar,
Talihe aldırmadan kayalar üzerinde.

Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde,
Çöker uzak limanlardan bir sis.
Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin,
Bildirir, yanınca yanınca,
Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz?

Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında,
Bırak anılar gitsin biraz daha geri.
Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir,
Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl,
Hep bu benekte bu deniz feneri.

Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara,
Uçan dalgalara, uyuyan rüzgara bakmış,
Bir tek göz kadar kara ve mavi,
Enginle boş,
Kısmetsiz balıkçılara bakmış.

Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik,
Yüzünde bir fırtına tadı.
Durursun yorgun, umutsuz,
Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin,
Bir şey, belki de yaşaman uzadı.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

<<12 3456789101112...49>>