ChatCity sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç ve kendi radyo yayınını yap

Forum sayfaları sohbet arkadaş sitesi ile oyun tavla ve okey oyna, sohbet muhabbet ortamını keşfet. Oyun, okey tavla oyna, kulüp aç erkek kız arkadaş bul

sohbet banner
tavla okey sohbet forumu
sohbet, okey, tavla, chat
8 Mayıs 2024, Çarşamba 06:10   
kız arkadaş sohbet linki

 

ChatCity Forum
Chatcity Forumlarında mesaj yazmadan önce Forum Kurallarını mutlaka okuyunuz...

  Jelin> Forum Başlıkları
    Jelintarafından açılmış Toplam 486 Forum Başlığı var
<<12345 6789101112131415...49>>


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Yaşamdan Kesitler >İlginç Videolar, Fotoğraflar, Grafikler, Sunumlar >YENİ BİR HAFTA VE NİSANA VEDA
  28.Nis.2008 Pzt 11:38:32
fiogf49gjkf0d
Bahar dedik, nisan yağmurları dedik ama iki gün yağmuru ile veda ediyor nisan bize...Eski bir dostu uğurlama telaşı melaşı yok bende :D Tek dileğim şu pazartesini güzel geçirmek ve devamında haftayıda neşeli yaşamak...Çok şey istedim değil mi :(


 
BU HAFTA
 
Dileklerinizi duyup gerçekleştirecek bir meleğe denk gelmenizi...

 

İşlerinizde başarılar

 

Gereksiz sağanaklardan korunmalar...

 

Veeee sevdiklerinizle mutlu olmanızı

DİLİYORUM

 

JELİN



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Videolar, Klipler, Resimler, Karikatürler >YİĞİT ÖZGÜR VE KANKALAR
  1.May.2008 Per 12:06:01
fiogf49gjkf0d





Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >UÇURUM - CAN DÜNDAR
  4.May.2008 Pzr 15:58:08
fiogf49gjkf0d

 Gece yarısıydı. Arabadaydım. Radyo Maydonoz da Selim gazete köşelerinden internete yayılmış bir öykü­yü anlatıyordu. Kulak kesildim:

 "Bir sonbahar günü Londra daki doktor muayenehanesinin bekleme odasında otu­ran adam, yaprakların dökülmesini hüzün­lü bir gülümsemeyle seyrediyordu. Biraz sonra muayene odasında doktor, teşhisi açıkladı kendisine:

  - Bay Winkelman, beyninizde bir ur var. Hemen ameliyat olmalısınız.

 Yüz hatları gerildi Winkelman ın:

  - İngiltere de bu ameliyatı yapabi­lecek doktor var mı diye sordu.

  - Amerika da yaşadığınıza göre orada olmanızı öneririm dedi doktor; Zaten sizi ameliyat edebilecek tek operatör olan Charles Wronkow da orada yaşıyor.

 Winkelman teşekkür edip ayrıldı. Ote­le giderken derin derin düşünüyor ve yere dökülen yaprakları ayaklarıyla yavaşça iti­yordu.

 Birkaç gün sonra gazeteler tanınmış Amerikalı operatör Charles Wronkow un İngiltere de tatilini geçirirken intihar ettiği haberini verdiler.

 Polis, böyle tanınmış bir doktorun ne­den Wilkelman adı altında, Londra nın yoksul bir mahallesindeki otelde kaldığını merak ediyordu."

* * *

 Bu öyküyü dinlediğim gecenin sabahın­da gazeteler Reve Favaloro nun intihar haberini duyurmuşlardı.

 Favaloro, 1967 de bulduğu by-pass yöntemiyle kalp ameliyatlarında bir çığır açan ve milyonlarca hastayı kurtaran Ar­jantinli cerrahtı. Buenos Aires teki muhte­şem villasında kalbine sıktığı tek kurşunla son vermişti hayatına...

 Milyonların kalbine giden kanalları açan bir insanın, kendi yüreğindeki tıkanmaya deva bulamaması ve sonunda onu kurşun­layarak susturması ne trajik bir final!..

 Bütün bir salonu gülmekten kırıp geçir­dikten sonra çekildiği makyaj odasında ses­sizce ağlayan bir palyaço gibi... Çevremize yaydığımız ışıktan biz nasiplenemeyiz çoğu zaman... insanın sözü geçmez, gücü yetmez ba­zen kendine...

 En güzel aşk filmlerinde oynayan kadın, alabildiğine mutsuzdur bakarsanız...

 Diline doladığı herkesin iç dünyasını ka­lemiyle didikleyen yazar, kendi içindeki keş­mekeşi tariften acizdir.

 Cemaate iman telkin ederken içten içe Tanrı yı sorgulamaya başlamış bir din ada­mı kadar çaresiz, kıvranır insan...

 Yalnızlık korkusunu bastırmak için ömrü boyunca sayısız kadına tutulmuş bir Kazanova nın sonunda anavatanı yalnızlığa dönmesi,

 ...ya da cehennemi bir cephede gün bo­yu askerlerine cesaret aşılayan kumandanın gece karargahta korkudan titremesi gibi,

 ...en yakından tanıdığı zaafı, en güven­diği yanına yakıştıramaz insan:

 ...ve kendini en bildiği yerinden vurur: Kalpse kalp; beyinse beyin...

 ...bir kurşunla durur.

* * *

 Çünkü en beteridir kendisiyle savaşan­ların, kendine yenilmesi...

 İnanmadan din adamı olarak kalamaz­sınız; sevmeden aşık rolü oynayamaz, cesa­retsiz savaşamazsınız; beyninizde bir urla beyinlere deva, kalbinizde kanayan bir ya­rayla kalplere şifa taşıyamazsınız.

 Bu kuşatmayı yarmak için o "zaaf”ları­nızı yok etmek zorundasınızdır; çoğu kez kendinizden vazgeçmek pahasına...

 insan, kendine rağmen gider o zaman...gençliğinde nice cana kıydığı kılıcının üzerine karnıyla yatıveren yaşlı bir Samuray savaşçısı ya da intihar için artık hükmedemediği tanıdık bir mikrofonu seçen Zeki Müren gibi, ölümü beklemeden onun kol­larına koşar.

 Bazen uluorta, bazen yapayalnız,

 ...uçsuz bucaksız bir boşluğa akar...

 Malum; "uzun süre uçuruma bakar­san, uçurum da senin içine bakar."

 Can DÜNDAR



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >İKİ YAŞLI ADAM
  4.May.2008 Pzr 16:05:22
fiogf49gjkf0d
İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasındaydılar. Adamlardan birinin her öğleden sonra 1 saatliğine oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. diğer hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı.

 Bu iki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eslerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri anlatırlardı birbirlerine. Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geçiriyordu. diğer hasta hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için. Pencere, içinde çok güzel bir gol olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular golde yüzerken çocuklar model bot larını suda yüzdürüyorlardı. Genç aşıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin silueti görünebiliyordu.

 Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı.

 Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir şenlik alayını tarif etti. diğer adam bando seslerini duyamasa bile hayalinde canlandırabiliyordu, pencere kenarındaki adamın tasviriyle. Günler ve haftalar geçti.

 Bir sabah banyo yaptırmak için su getiren gündüzcü hemşire pencere kenarında yatan hastanın cansız bedeniyle karşılaştı: uykusunda, huzur içinde ölmüştü. Hüzünlendi, hastane görevlilerini cesedi dışarı taşımaları için çağırdı. Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diğer hasta pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı. Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu adam. Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yasayabilecekti.

 Pencereden dışarı bakabilmek için Yavaşça dönmeye zorladı kendisini. Pencere, bos bir duvara bakıyordu. Adam hemşireye, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin olabileceği sordu. Hemşirenin cevabı, ölen adamın kör olduğu ve pencerenin önündeki duvarı görmediğiydi.

 "Sanırım seni cesaretlendirmek istedi" dedi.

 Diğer insanları mutlu etmek çok büyük mutluluk getirir, kendi durumunuz ne olursa olsun. Paylaşılan dertler yarısı kadar üzüntü verir, Paylaşılan mutluluklar ise iki kati artar. Kendinizi zengin hissetmek istiyorsanız, sahip olduğunuz ve paranın satın alamayacağı her şeyi sayın.



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >ÇİVİ VE GENÇ ÇOCUK
  4.May.2008 Pzr 16:12:43
fiogf49gjkf0d
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermis. " arkadasların ile tartısıp kavga ettigin zaman her sefer bu tahtaperdeye bir çivi çak"demis.

 Genç, birinci günde tahtaperdeye 37 çivi çakmıs. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalısmıs ve geçen her günde daha az çivi çakmıs.

 Nihayet bir gün gelmis ki hiç çivi çakmamıs. Babasına gidip söylemis. Babası onu yeniden tahtaperdenin önüne götürmüs.

 Gence "bugünden baslayarak tartısmayıp kavga etmedigin hergün için tahtaperdelerden bir çivi çıkart (sök)" demis.

 Günler geçmis. Bir gün gelmis ki her çivi çıkarılmıs. Babası ona "aferin iyi davrandın ama bu tahtaperdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmisteki gibi güzel olmayacak" demis.

 Arkadaslarla tartısıp kavga edildigi zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara(delik)bırakır. Arkadasına bin defa kendisini affettigini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacak(kapanmayacak).

 Bir arkadas ender bir mücevher gibidir. Seni güldürür yüreklendirir sen ihtiyaç duydugunda yardımcı olur seni dinler sana yüregini açar" demis.



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Spor >Genel Spor Muhabbeti >YENİ HASTALIĞIM SNOOKER
  4.May.2008 Pzr 16:16:10
fiogf49gjkf0d
Evet bende uzun zamandır bu snooker olayına girmiş bulunuyorum...Benim gibi gece uyku sorunu olup zap peşinde koşan bazı arkadaşlarda aynı durumdadır buna eminim...Malum belgesel kanallarında reklam aralarında "yahuu spor kanalında ne var ne yok" dediğimde birde baktım bilardo oyunları..."Oh dedim ne güzel mübarek yeşilde topları ittire kaktıra hipnoz misali uykumda gelir hadi izleyeyim bakalım" dedim ve dalış o dalış ...Efendim snooker öyle böyle birşey değil.Satrançtan sonra beni etkileyen ikinci zeka oyunu diyebilirim...Sudokuyu başka bir yere koyuyorum tabii.
Öncelikle oyunun tarihçesinden bahsetmek gerekirse bir çok ilginç oyun gibi snooker da sıkıntıdan ve yapacak hiçbir şey olmamasından doğmuş. Hindistan ı sömürmekle meşgul olan İngiliz subayları  Muson yağmurlarının gemi azıya aldığı bir gün bilardo oynamaktan sıkıldıklarını söyleyip deneysel çalışmalara girişmişler. Bu deneysel çalışmalardan bazıları ıstakaları tamamen devre dışı bıraktığından ve topların kafa vurularak deliklere atılmasını önerdiğinden pek başarılı olamamış, ancak bu çalışmalardan bir tanesi mucidi Sir Neville Chamberlain in ismini tarihe geçirmeyi başarmıştır. Ve evet bildiniz söz konusu oyun snooker dır. Oyun emekleme döneminde bildiğimiz snooker a pek benzemiyormuş, renkli top sayısı daha azmış ve masa kenarında, renkli topları girdikleri ceplerden çıkartan penguen giyimli beyefendi de henüz ortalarda görülmemekteymiş.


Masada bulunan farklı renkteki toplar sadece estetik nedenlerle orada değil. Hatta topları sürekli girdikleri ceplerden çıkarıp oyunculara tehditkar bir şekilde bakan ve sanki "bu top burada duracak anladın mı? Ben burada durmasından hoşlanıyorum, böyle güzel oluyor" demeye getiren penguen giyimli beyefendi de bu iş için oradaymış gibi gelebilir insana, ama işin iç yüzü biraz değişik elbette. Snooker ın amacı aynı Amerikan bilardonun bazı türlerinde olduğu gibi, bir oyun sonunda rakipten daha fazla puan toplamak olduğundan ve kırmızı toplar bu ayrımı yapabilecek kapasitede görünmediğinden, renkli toplar değişik puanlara ve oyunun gidişini belirleme gücüne sahip. Yukardaki grafikte de görülebileceği gibi, en yüksek puana sahip olan, renginin verdiği karizmadan olsa gerek siyah top. Onu altı puanla pembe ve beş puanla mavi takip ediyor. Kahverengi dört, yeşil üç ve sarı iki puan, kırmızı topların herbiriyse bir puan sayılıyor. Renkli topların oyun için önemi büyük olsa da oyuncuların kırmızı toplar tükenmeden bunlara direk atış yapmasına izin verilmiyor. Snooker masası hakkında da söylenmesi gereken birkaç şey var elbette. Normal bilardo masalarının hemen hemen bir buçuk katı büyüklüğünde olan masanın uzun kenarı 3.7, kısa kenarıysa 1.86 metre. Ölçüleriyle biraz göz korkuttuğu doğru gerçekten. Gelelim oynanışa.


Basitçe anlatmak gerekirse, oyun açıldıktan sonra ilk yapılması gereken şey beyaz topu bir kırmızıya çarptırmak ve faul olmasını önlemek. Fauller bu oyunda çok önemli çünkü rakip yapılan faule göre puan kazanıyor, yani çok süper oynasanızda maçı faullerden rakibe hediye etmek oldukça olası. Kırmızı toplar masada olduğu sürece oyun "bir kırmızı, bir renkli" gibi anneannelerimizin örgü örme stiline yakın bir minvalde ilerliyor. Bir oyuncu eğer renkli bir topu ceplerden birine gönderip puan almak istiyorsa, önce kırmızı toplardan birini bir cebe yollamak zorunda. Kırmızı toplar masada olduğu sürece, cebe giren renkli toplar yazının başından beri bahsettiğimiz penguen giyimli amca tarafından eski yerine yerleştiriliyor. Bu sırada oyuncu, sayı aldığı her kırmızı toptan sonra ve ikinci atışını yapmadan hemen önce, cebe yollamak istediği renkli topu göstermek zorunda. Göstermezse veya başka bir topa vurursa bu tabii ki faul sayılıyor ve hedef alınan topun değeri rakibin puan hanesine yazılıyor. Kırmızı topların hepsi ceplerde yerini aldığındaysa renkli toplara, aralarındaki hiyerarşi sırasına göre atış yapılıyor. En düşük sayılı toptan en yükseğine kadar bir sıralama yapılıyor. Bu atışların sonunda bir beraberlik olursa sahneye karizmatik siyah top çıkıyor ve ilk sayının atılmasından ya da ilk faulün yapılmasından sonra oyun bitiyor.Şuda var diyelim istediğiniz atışı yapamıyacak pozisyondasınız ozaman beyaz topu öyle bir yere atıyosunuz ki kırmızı vuramıyacak bir durum alıyor işte buna snooker deniliyor ve rakip tarafından çözülmesi gerekiyor.

Oyuncunun kullandığı beyaz topun kesinlikle masadan ayrılmaması gerekiyor; yani top bir başka topun üstünden atlar ve sayı yaparsa, bu sayı rakibin puan hanesine ekleniyor. Oyuncu ceplerde duran toplardan herhangi birine dokunursa, topun oyunla ilgisi olmamasına rağmen, oyunun en acı cezası olan "yedi sayı cezası"nı yiyor.



Ve yukarda bu oyunun hırçın çocuğu Ronnie O Sulliven durmakta.O nu izlemek çok eğlenceli heleki bir snooker ı çözdüğü andan sonra hakemin renkli topları yerine koymasını falan beklemeden yaptığı hamleler süper olayın heyecanını arttırıcı...



Eurosport kanalında bu gün final oyunu var   ilgilenenlere duyurulur

 

JELİNUS



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Kültür Sanat Hobiler >Sanat ve Felsefe >ÜTOPYALAR
  4.May.2008 Pzr 16:38:40
fiogf49gjkf0d

Ütopya, aslında olmayan, tasarlanmış olan ideal toplum ve devlet şekli anlamı taşır. Ütopyalar, ideal düzen arayışlarının tasarlanmış tipik örnekleridir. Ütopyalar üzerine görüşler iki biçimde ortaya çıkmıştır. Bir kısmı özendirici, istenen nitelikte, diğer bir kısmı ise korkutucu, ürkütücü ütopyalardır.

İstenen (Özendirici nitelikte) Ütopyalar

Bu tür ütopyalar, ideal bir toplum ve devlet tasarımlarıdır. Bu özellikteki ütopyaların en önemlileri şunlardır:

Platon’un Ütopyası

Platon, "Devlet" adlı eserinde ideal devletin nasıl olacağını belirtmiştir. Bu devlette insanlar üç sınıfa bölünmüştür; Çalışanlar (işçiler, çiftçiler, zanaatkarlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler. İşçi sınıfı çalışıp üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler sınıfı toplum içinde güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunur. Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir.

Bu toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkâr olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir.

Platon’un açtığı bu ütopik devlet anlayışı yolu, gelecekte hem doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur. Doğu felsefesinde böyle ütopik bir devlet anlayışını Fârâbî’de görmekteyiz.

Fârâbî’nin Ütopyası

Platon’dan etkilenen Fârâbî, "Medinet’ül Fâzıla" (Erdemli Şehir) adlı esrinde böyle ütopik bir devlet tasarlamıştır. Ona göre, insanlar yardımlaşarak bir arada yaşamalıdır. Sağlıklı bir organizmada bütün organlar nasıl uyumlu bir şekilde çalışıyorsa, toplum da böyle olmalıdır.

Kötü insanlar toplumdan çıkarılmalıdır. Erdemli şehirde gerçeklikler, doğruluklar, iyilik ve güzellikler birleşirler. Bunu sağlayan bu şehrin yöneticisidir. Yönetici, peygamber ile filozofun erdemlerini kendinde toplayan kişidir ve bu özeliklerini topluma yayarak devleti yönetir. Bireylerin de yöneticinin bilgilerine katılmasıyla mutlu bir şehir doğar.

Thomas Morus‘un Ütopyası

Roman tarzında yazdığı "Ütopya Adası" adlı eserinde ütopik bir devlet tasarımı ortaya koyar. Bu devlette özel mülkiyet yoktur ve yasaktır. Herkes devlet adına üretir. Para geçerli değildir. Üretilenlerden herkes ihtiyacı kadar alır. Bireyler günde altı saat çalışır, geri kalan zamanlarını sanat ve bilimle uğraşarak geçirirler. Yöneticiler, tıpkı Platon’un ideal devletinde olduğu gibi, çok sıkı bir eğitimle yetiştirilir.

Tommaso Campanella’nın Ütopyası

Güneş Devleti adlı eserinde ütopik bir devlet yasarımı yaparken, o da Platon’un etkisi altında kalır. Güneş kentte her şey ortaktır. Aile yoktur. Eşlerin seçimi yönetimce yapılır. Kent bir rahip tarafından adilce yönetilir. Herkes dört saat çalışır. Geri kalan zamanda sanat, eğlence, okuma, beden ve ruhları eğitme gibi zevk veren işlere ayrılır. Yöneticinin yetkisi mutlaktır. Adları "Güç", "Akıl", " Sevgi" anlamına gelen üç yardımcısı vardır.

Francis Bacon’un Ütopyası

Yeni Atlantis adlı eserinde ütopik devletini tanıtır. "Ben Salen" adlı adada sağlam bir ahlâk anlayışı egemendir. Özel bir örgüt, halkın bu yüksek bilgi ve kültürünü planlar ve yürütür. Buna göre "Yeni Atlantis" bir bilgi devleti olarak tasarlanmıştır.

Korkutucu Nitelikte Ütopyalar

Günümüzde de ütopyalar yazılmaktadır. Ancak, bunların ortak bir niteliği vardır, o da toplumları gelecekte bekleyen tehlikeleri göstermektir. Bu tehlike, bir yandan makineleşen bir toplumda insanın duygu, düşünce ve değer sistemleri ile yok olup gitmesidir. Öte yandan, insan özgürlüklerinin, demokratik hakların kurulacak bir despotik devlet tarafından yok edilmesidir. Bu ütopyalar, insanları, bu türden tehlikeler için önceden uyarmaktadır.

Huxley’in Ütopyası

Yeni Dünya adlı eseri bir bilim-kurgu özelliği taşır. "Yeni Dünya" da teknoloji çok gelişmiştir. İnsanlar suni yoldan üremektedir. Evlilik yoktur. İnsanlar çalışır ve eğlenirler. Hastalanma ve yaşlanma yoktur. Geçmiş, tüm değerleriyle yok edildiği için, geçmişi düşünme ve özlem duyma yoktur. Bu ütopya, doğal yaşamdan kopmayı dile getirme açısından geleceğe ilişkin bir korku ütopyasıdır.

G. Orwel’ın Ütopyası

Orwel, "1984" adlı eserinde despotizmin (zorbalık) egemen olduğu bir dünyayı tasvir eder. Bu ütopyaya göre, dünya eşit güce sahip üç bloka ayrılmıştır. Yönetenler tek egemen güçtür. İnsanlar yöneticilerin korkusu ile sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, ahlâki ve insani duygular yok edilmiş, düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmış, yaşam tüm güzelliklerini yitirmiştir. Hiç kimse birbirine güvenememektedir. Çoğu kişiler casustur. En yakınlarını yönetime gammazlama bir ödev haline getirilmiştir. Bireylerin kişilikleri tamamen silinmiştir.

Orwel bu eserinde, gelecek üzerine korkularını dile getirmiştir. İnsanları, modern dünyayı etkileyebilecek sorunlar üzerinde düşünmeye yöneltmek istemiştir.

Kaynak :e-Felsefe



Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Haber >!!! Son Dakika !!! >YİNE TECAVÜZ !!!
  13.May.2008 Sal 19:05:33
fiogf49gjkf0d
Sorgun da Danimarkalı turiste tecavüz şoku
Bisikletiyle mola verdiği sırada tecavüz eden 2 kişi gözaltındaDanimarkalı turiste çeşme başında tecavüzDanimarka’dan bisikletiyle tek başına yola çıkarak Türkiye’ye gelen kadın turiste Yozgat Sorgun’da tecavüz ettikleri ileri sürülen 2 genç gözaltına alındıİtalyan barış gelini Pippa Bacca’nın Gebze’de tecavüz edilip öldürülmesinin ardından bu kez Yozgat’ın Sorgun İlçesi’nde bir kadın turist tevacüze uğradı. Kimliği açıklanmayan Danimarkalı turist, önceki akşam Sorgun’a bağlı Karaveli Köyü yakınlarındaki çeşme başında mola verdiği sırada kendisine iki kişinin tecavüz edip, ardından da parasını alıp kaçtığını iddia ederek, jandarmaya şikayette bulundu. Eşkallerini verdiDanimarkalı kadının zanlıların eşkallerini de vermesinin ardından geniş çaplı araştırma başlatan jandarma ve polis ekipleri O.A. (17) ile F. Ş.’yi (22) önceki gece gözaltına aldı. Sorgun Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadeleri alınan O.A. ve F.Ş., Devlet Hastanesi’ne götürülerek sağlık kontrolünden geçirildi. Bu arada zanlıların üzerinden çıkan para ise turist kadına teslim edildi. Tecavüze uğradığını iddia eden kadın turistin fotoğrafının ve görüntüsünün çekilmesini istemediği belirtilirken, ilçeden ayrılıp ayrılmadığıyla ilgili de açıklama yapılmadı.“Görüntülenmesin”Yozgat Valisi Amir Çiçek “Olay henüz adli tahkikat sürecindedir” diyerek bilgi vermekten kaçındı.
Vali Çiçek’in olayla ilgili gelişmeleri ve yeni bilgileri yoğun telefon trafiğiyle İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerine bildirdiği öğrenildi. Vali ayrıca güvenlik güçlerini uyararak, kadın turistin görüntüsünün çekilmesine kesinlikle engel olunmasını istedi.5 saat sonra yakalandIlarDanimarkalı kadın turiste tecavüz ettikleri öne sürülen O.A. (üstte) ve F. Ş. olaydan 5 saat sonra polis ve jandarma ekiplerinin işbirliğiyle yakalandı
 
Özellikle  birşeyler yazıyım dedim bu son olaylarla ilgili ...Hangi boyutunu ele alıcaz ki ahlaki mi psikolojik mi ...Yazık ....Bu ülke insanı için neler yazılıyor ülke tanıtımı için neler yapılıyor ama iki kendini bilmez yüzünden iğrenç kelimelerle kapak oluyoruz...Allah cezalarını versin ne diyebilinir ki başka...
 
JELİN


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Öylesine muhabbet >BU AKŞAM EVDEYSENİZ ANNEMLER SİZE GELİCEK
  23.May.2008 Cum 08:33:25
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
Bu günlerde facebook bindi tepeme ve tabii kalbimede geçmişin tozlarını serpti...Ne çok şey unutmuşum ona dikkat ettim.70 lerde çocuktum 80 lerde manyak bir ergen ve tabii bu 90 larada sarktı güya 2000 ler benim olgunluk yaşım olacak püfffff...
Zaten küresel ısınma insanın damarına damarına basıyor 50 yıl sonra olacakları tahmin etmek için elbetteki medyum olmaya ihtiyaç yok...Düşündüm küveti tıkabasa su doldurup içine girip fotoğraf çekip çocuğa çombalağa "İşte bakın bir ara suların içinde nekadar da şendik " havası atacağım...Tabii sonra o suyu bilimum yerlerde kullanıcağım bir kovasıyla cam silinir bir kovasıyla yer falan bilmiyorum öyle tıpayı çekip şeyrine bakamıyacağım kesin...Şimdiden su boşa akınca vicdan azabı çeker oldum zaten...
Neyse konumuza geri dönelim facebookta 70 lere 80 lere ait nekadar grup varsa inceleme durumlarım var bu aralar...Unuttuklarımı beynime çakıyım derken kendime kızdım, zamana ayak uydurayım derken ne çok şeyi unutmuşum...Eskiden komşuluk vardı denirdi ki " komşu komşunun külüne muhtaçtır" ne oldu sobalar kalktı da kül ihtiyacımız mı kalmadı???...Ağlamak istedim çünkü bir dönem yaralarımızı komşularımız sarmadı mı ve komşularımız değilmiydi ailelerimizden bile zaman zaman bize yakın olanlar???...Düştüğümüzde kaldıran, neşeli sohbetlerimizin evlerden taştığı fotoğraf kareleri değil mi anılarımız???...
Çardak sohbetleri olurdu ben küçükken...Çardakta ısınmış çaydanlığın soğumaması için yünden örtü örerlerdi tığla...Kukalı saklambaçlar açardı sokaklarımızda ve biz koklamaya doyamazdık tüm çocukça oynanan oyunlarımızı...Eve girmez ekmeğe sürülmüş yağla geçiştirirdik ikindileri ve akşam üstü annemiz elimizi yüzümüzü yıkar komşumuza yollanırdık ...." Bu akşam evdeyseniz annemler size gelicek"
Belkide çocuklarımızın hiç kuramıyacağı bir cümle çocukluğumuzun içinde bir yerlerde hep bize gülümserken uzaklaşarak yanlızlaşarak ve akşamları bizbize aynı evde farklı dünyalarda son bularak yaşayacağız akşamları...
Deli den şarkılar yaratılıp yarışmalara katılırken Nilüferin sesini anımsamaya çalışırken ve dizimdeki istop da düşüp düşüp yarasını derinleştirdiğim yerlerim sızlıycak ...Amaaannnnnn 2000lerde kumdan kaleler yapıyoruz işte ilerde neyiyle anımsanacak bu seneler ....Duygudan uzak teknolojisiylemi istemem kalsın...Heyyyy uzatıyorum elimi tutu verin gari...BU AKŞAM EVDEYSENİZ NOSTALJİM SİZE GELİCEK :D
 
JELİNUS


Jelin

Jelin resimleri


Mesaj Gönder
Forum Mesajlari

  CC-Forum> Geyik Muhabbet >Komik Şeyler >BİLGİSAYARA DAİR
  23.May.2008 Cum 08:39:23
fiogf49gjkf0d
fiogf49gjkf0d
Amerika da kadınlar ve erkekler bilgisayarın dişi mi yoksa erkek mi olduğunu tartışıyorlarmış... Kadınlar bu aletin erkek olduğunu savunmuşlar: "Cünkü" demişler, "bilgisayarlar aslında sorunları çözmek için yaratılmış olmalarına rağmen ömürlerinin dörtte üçünü sorun yaratarak geçirirler... Daha da önemlisi, bunlardan bir tane aldığınız an, biraz daha sabretmiş olsaydınız çok daha gelişmiş bir modeline sahip olabileceğinizi görüp pişman olursunuz...." Erkekler tabii tam ters görüşte... "Bilgisayar dişidir" diyorlar, "çünkü onun mantığını yaratıcısından başka hiç kimsenin anlaması mümkün değildir, bu bir. Yaptığınız en küçük hatayı bile derhal hafızasına kaydedip tekrar tekrar önünüze koyar bu ikiii... Ve bir bilgisayar aldıktan kısa bir süre sonra fark edersiniz ki, bir o kadar daha parayı ona gereken aksesuarlar için harcamaktasınız, bu da üüüççç..."
<<12345 6789101112131415...49>>